İsrail eski Genelkurmay Başkanı’ndan, Netanyahu hükümetini ‘dost ateşiyle öldürme’ çağrısı

Yahudi yerleşimcilerin öne gelen isimlerinden milyonluk gösteri çağrısı

Netanyahu, pazartesi günü düzenlenen ‘Anma Günü’ törenine katıldı (AP)
Netanyahu, pazartesi günü düzenlenen ‘Anma Günü’ törenine katıldı (AP)
TT

İsrail eski Genelkurmay Başkanı’ndan, Netanyahu hükümetini ‘dost ateşiyle öldürme’ çağrısı

Netanyahu, pazartesi günü düzenlenen ‘Anma Günü’ törenine katıldı (AP)
Netanyahu, pazartesi günü düzenlenen ‘Anma Günü’ törenine katıldı (AP)

İsrail sağı bugün hükümetin ‘Yargı Reformu Planı’nı desteklemek amacıyla ‘milyonluk gösteriye’ hazırlanırken, muhalifler planı ‘iktidar sistemine karşı bir darbe ve yargıyı zayıflatma girişimi’ olarak niteliyorlar. İsrail eski Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Binyamin Netanyahu hükümetini ‘aşırılık yanlılarının devleti gasp ettiği hissi yaratmakla’ suçlayarak sert eleştirilerde bulundu. Aşkenazi, “Belki de Hannibal prosedürünü 8 askerin esir düşmemesi için dost ateşi ile öldürüldüğü askeri prosedür) uygulama zamanı gelmiştir” ifadelerini kullandı.
Eski Genelkurmay Başkanı’nın açıklamaları İsrail siyaset sahnesinde bomba etkisi yarattı. İsrail sağı, bu açıklamaları ‘bir kan dökme çağrısı’ olarak görse de Aşkenazi, ‘yargı reformunun destekçileri ile karşıtları arasındaki diyalog başlatılması ve aşırılık yanlılarını iktidardan uzaklaştıracak bir ulusal birlik hükümetinin kurulması’ çağrısında bulundu. Aşkenazi’nin açıklamalarına yönelik öfke, 2014 yılında Gazze Şeridi'ndeki savaşta kullanılan ‘Hannibal prosedürünün’ İsrail'de sert eleştirilere yol açan İsrailli askerler Oron Şaul ve Hadar Goldin’in Hamas tarafından ele geçirildiklerinde bir tünelde vurulmaları ve cesetlerinin alıkonulmalarından kaynaklanıyor.
Binyamin Netanyahu’nun önceki hükümetinde, 2020-2021 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Aşkenazi, son haftalarda sessizliğini sürdürse de hükümetin yargı reformuna karşı olduğunu da gizlemedi.  Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth gazetesinden aktardığı röportajda Aşkenazi, ölen İsrail askerlerinin ailelerinin, askeri mezarlıklarda oğulları için düzenlenen anma törenine bakanların katılmaması talebiyle ilgili soruya yanıt verdi. Aşkenazi “Bu tartışma, hükümetin yargı reformu planı nedeniyle içinde bulunduğumuz durumun bir sonucudur. Devlette görev yaptığım yıllar boyunca böyle bir çatlak oluştuğunu hatırlamıyorum. Anma Günü törenine yansımış olması şaşırtıcı değil. Bugün bu çatlak, insanların düşündüğünden çok daha derin. Öyle ki İsrail toplumunun yıkımına yol açabilir” ifadelerini kullandı.
Hükümet ile muhalefet kanadı arasında Cumhurbaşkanlığı’nda yapılacak yargı reformu konulu müzakerelerin anlaşma ile sona erdirilmesi çağrısında bulunan Aşkenazi, “Bu iç kriz, ulusal dokunulmazlığımızı etkiler ve diğer ülkelerin İsrail'e saldırması için bir boşluk oluşturabilir.  Yom Kippur Savaşı (Arap–İsrail Savaşı / 1973) sırasında, güneyde savaştım. Birçok arkadaşım Suriye'ye karşı Golan Tepeleri'nde savaştı. Dayanışma ve toplumsal uyum duygusu bize yardımcı oldu. Bu en önemli şeydi. Bir savaş uçağından daha önemliydi ve şimdi bunu parçalıyoruz” yorumunda bulundu.
Son seçimlerin arifesinde aşırı sağcı bir hükümete alternatif olarak bir birlik hükümeti kurulması gerektiğini düşündüğünü söyleyen Aşkenazi, “Birleşik Kahol Lavan Bloku (Benny Gantz ile Yair Lapid ittifakı) ve Likud partisi bir hükümet kurabilir. Aşırı sağı hükümetin dışında tutabilir. Ancak ne yazık ki Lapid aksini düşünüyor. Altıncı kez seçimlerin düzenlenmesini istedi. Fakat aşırı sağcı Bezalel Smotrich ve Itamar Ben Gvir’in yer almadığı bir yıllık ulusal olağanüstü hal (OHAL) hükümeti kurmuş olsalardı, onu desteklerdim. Uzlaşmalıyız, yoksa hepimiz kaybedeceğiz. Ben pragmatik bir insanım. Yani Netanyahu’yu yalnız bırakmakla onun tarafında olmak arasında kalsam onun tarafında olmayı yeğlerim. Bize, devlet için bir tehlike olduğunda, devleti değil kendimizi riske atmamızın daha iyi olduğu öğretildi” şeklinde konuştu.
Bugün İsrail’de yarı yıl tatili biteceği için hükümetin planıyla ilgili tartışma önümüzdeki günlerde yeniden başlayacak. Cumhurbaşkanlığı, hükümet ile muhalefet arasında diyalog çağrısını tazeledi. Öte yandan, yargı reformu karşıtı gösteriler, haftada bir cumartesi akşamları bakanların ve her cuma günü yargı reformunu destekleyen milletvekillerinin evleri önünde, hafta boyunca da zaman zaman çeşitli noktalarda tekrarlanıyor. Buna karşın bu akşam, yargı reformunu destekleyenler, Adalet Bakanı Yariv Levin, Maliye Bakanı Smotrich ve diğer bakanların katılacağı bir milyonluk gösteri düzenlenme kararı aldılar. Gösteride milletvekillerinin konuşması planlanıyor. Gösterinin organizatörlerinden Likud Partisi üyesi Avihai Boaron, “Halkın çoğunluğu hükümeti destekliyor. Halkın zayıflık olarak yorumladığı biri kenarda çekilip durmaktan yorulduk. Milyonluk gösteride çoğunluğun feryadını haykıracağız” ifadelerini kullandı.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.