Husi vahşetinde 17 Yemenli Bahai hedef alındı

Uluslararası arenadan yapılan müdahale çağrılarında hükümet, olayı ‘utanç verici bir eylem’ olarak nitelendirildi.

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı, Brüksel ziyareti sırasında Husiler tarafından reddedilen Bahai toplumu üyeleriyle bir araya geldi. (SABA)
Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı, Brüksel ziyareti sırasında Husiler tarafından reddedilen Bahai toplumu üyeleriyle bir araya geldi. (SABA)
TT

Husi vahşetinde 17 Yemenli Bahai hedef alındı

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı, Brüksel ziyareti sırasında Husiler tarafından reddedilen Bahai toplumu üyeleriyle bir araya geldi. (SABA)
Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı, Brüksel ziyareti sırasında Husiler tarafından reddedilen Bahai toplumu üyeleriyle bir araya geldi. (SABA)

Yemen’deki Husi milisler, dini azınlıklara yönelik son ihlal uygulamaları kapsamında Bahai toplumu üyelerine yönelik vahşetlerini tekrarladı. Öyle ki geçen perşembe günü Sana’da beşi kadın 17 kişi gözaltına alındı, evlere baskın düzenlendi ve eşyalara ve belgelere el koyuldu. Uluslararası toplum, tutuklananları kurtarmak için müdahale çağrıları yaparken, Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani de ‘utanç verici bir eylem’ olarak nitelendirdiği olayı kınadı.

Bahai toplumunun üyelerine yönelik yeni baskın faaliyeti öncesinde de milisler, daha önce mezhebin sembollerinden büyük bir grubu Yemen’den sınır dışı etmiş, ileri gelenler de dahil olmak üzere bazılarını ölüm cezasına çarptırmıştı.

Bahailer tarafından yapılan açıklamaya göre Husilere bağlı silahlı unsurlar, Bahai toplumunun Sana’daki barışçıl yıllık toplantısına baskın düzenledi. Aralarında kadınlar ve Yemen’deki Bahai cemaatinin sözcüsü sivil aktivist Abdullah el-Alfi’nin de bulunduğu 17 katılımcıyı tutukladılar. Ayrıca tutuklananların evlerine de baskın düzenlendi, eşyalara ve belgelere el konuldu. Bunun yanı sıra 1940’lı yılların başlarında Yemen’e gelen bu topluma mensup 24’ten fazla kişi yargılanmaya devam ediyor.

Yemen’deki Bahai toplumundan kaynaklar, Şarku’l Avsat’a şu açıklamada bulundu:

“Husiler, Bahailerin derneğini kapattıktan, tüm mallarına el koyduktan ve ritüellerini uygulamalarına ciddi kısıtlamalar getirdikten sonra bu toplumun üyeleri, yıllık barışçıl toplantılarını yapmak için bir ev belirledi. Ancak tarikatın içinde gizlenen Husi istihbaratı, söz konusu evdelerken eve baskın düzenledi ve aralarında kadınların da bulunduğu katılımcıları tutukladı.”

Karanlık tarih

Husi grubunun Bahai toplumuna karşı baskıcı tarihi, Sana’yı kontrolünden bu yana başladı. Bahaileri Savunmak için Yemen Girişimi’ne göre grup, yıllarca süren tutuklama, işkence ve keyfi yargılamalardan sonra 30 Temmuz 2020’de altı Bahaiyi dini inançları nedeniyle sürgüne gönderdi. Söz konusu Bahailer, Husilerin Sana’yı kontrol altına almasından bu yana Yemen’in çok zor insani koşullara tanık olduğunu vurguladı.

Topluluğun destekçilerinin söylediğine göre Yemen’deki Bahai mezhebi, koşulların kötüleşmesinin yanı sıra Yemen toplumunun diğer grupları gibi, barışçıl bir dini mezhep için soykırım suçuna varan sistematik toplu zulme maruz kalan gruplardan biriydi.

Fotoğraf Altı: Bahai toplumu, Sana’da silahlı Husi milislerce 17 mensubunun tutuklandığını açıkladı. (Twitter)
Bahai toplumu, Sana’da silahlı Husi milislerce 17 mensubunun tutuklandığını açıkladı. (Twitter)

Husi yönetimindeki Devlet Güvenlik Mahkemesi, idam cezaları verdi, Bahai mallarına ve özel ve vakıf fonlarına el koydu ve idari ve kalkınma kurumlarını kapattı. Grup ayrıca Bahaileri kendilerinden nefret etmeye kışkırttı, onları çok zor maddi koşullarda yaşamaya zorladı ve en temel insan haklarından bile mahrum bıraktı. Bahaileri Savunmak için Yemen Girişimi, silah taşımayan, siyasete karışmayan, asayiş ve düzene saygılı Yemen vatandaşları olmalarına rağmen kendilerine yöneltilen suçlamaları ‘yalan’ olarak nitelendirdi.

Af, uygulanmadı

Husi yönetimi 25 Mart 2020’de uluslararası ve yerel toplumun baskısı altında, tutuklu Bahailer için bir genel af çıkardı. Ancak af uygulanmadı. Bahai toplumu mensubu tutukluların üç yıl önce zorla sürgüne gönderilmesine rağmen grup, Yemen’de kalanlara zorlayıcı bir kader dayatmak amacıyla, sürgüne gönderilen ve zorla yerinden edilmiş Bahailere gıyabında dava açmaya devam etti. Daha sonra söz konusu Bahailerin paralarına, mallarına, evlerine el konuldu, ölülerinin mezarları da dahil olmak üzere onlara ait her şey yok edildi.

Bahai toplumu, ‘maruz kaldıkları adaletsizlik, baskı ve suç nedeniyle kendilerine karşı toplumsal insan sempatisini engellemek için’ Husilerin kapsamlı bir şekilde düzenledikleri kültürel kurslar aracılığıyla, medyada ve üniversite eğitim müfredatlarında Bahailere karşı düşmanlığı kışkırtmaya devam ettiğini belirtiyor.

Fotoğraf Altı: Sana’daki Bahai toplumu bir süre önce ‘liderlerinin serbest bırakılması’ için protesto gösterisi düzenledi. (Twitter)
Sana’daki Bahai toplumu bir süre önce ‘liderlerinin serbest bırakılması’ için protesto gösterisi düzenledi. (Twitter)

Sana’daki Bahai toplumu kaynaklarına göre Bahailere yönelik Husi kısıtlamaları devam ediyor. Ayrıca Husiler, Bahailerin yanı sıra toplum hizmeti programlarına katılan herkesi, keyfi ve yasadışı önlemlerle hedef alıyor. Ayrıca Husilerin kısıtlamaları, Bahailerin iş fırsatlarından mahrum kalmalarına, banka hesaplarına el konulmasına ve isimlerinin borsa şirketlerinin kara listelerine alınmasına yol açtı.

İran’ın kopyası

Resmi istatistikler bulunmamasına rağmen topluluğun üyelerinin beş bin kişi olduğu tahmin ediliyor.

Husilerin, kendilerine neden zulmettiğini ise bilmiyorlar. Kaynaklara göre bu durum ancak Husilerin 1980’lerden beri Bahailere sistematik olarak zulmeden İran rejimine tabi olmasıyla açıklanabilir.

Bahai toplumu, Husi yönetimini, haklarında dava açılmasına gerek olmayan 24 üyesine yönelik keyfi yargılamayı sona erdirmeye ve bu nedenle zarar gören herkese maddi ve manevi olarak uygun ve adil bir tazminat ödemeye çağırıyor. Ayrıca Husilere, anavatanları Yemen’de onurlu, özgür, güvenli ve barış içinde yaşama haklarını güvence altına alma ve sürgüne gönderilmişlere ve zorla yerinden edilmişlere hiçbir engel veya itiraz olmaksızın anavatanları Yemen’e dönme hakkını tanıma çağrısı yapıyor.

Bahailer bunun yanı sıra üyelerinin yağmalanan ve el konulan tüm fonlarının, mallarının ve belgelerinin sahiplerine iade edilmesini, banka hesaplarının açılmasını, geçim kaynaklarına yönelik kısıtlamaların kaldırılmasını ve anayasaya uygun olarak gönüllü idari ve kalkınma kurumları aracılığıyla Yemen’in inşasına ve toplumu geliştirmeye katılma haklarına saygı gösterilmesini talep ediyor.

Zulüm yöntemleri devam ediyor

Bahailerin Yemen’deki Genel İşler Bürosu üyesi Nadir es-Sakaf, Yemen’deki Bahailere yönelik yeni Husi baskınlarını ‘zulmün devamı’ olarak nitelendirdi.

Yemen’den sürgün edilenler arasında olan Sakaf, Husi silahlı kuvvetlerinin mezhep üyelerinin barışçıl bir toplantı yaptıkları sırada düzenlenen baskın sonrasında 17 Bahai’yi bilinmeyen bir yere götürdüğünü doğruladı. Toplantıda, ‘Bahai toplumunun tüm Yemenliler için canlı bir ortam yaratmaya katılımı’ ve ‘toplumlarının manevi ve maddi ihtiyaçlarını gözeten kuruluşların oluşturulması’ konuları ele alınıyordu.

Nadir es-Sakaf şu açıklamada bulundu:

“Saldırı, Husilerin Bahailere karşı 2014 yılının sonlarından bu yana uyguladıkları sistematik zulmün ve Yemen toplumunun bir parçası olarak Bahailerin kültürel ve sosyal kimliklerini silmeye yönelik kesintisiz girişimlerinin bir devamı niteliğindedir.”

Sakaf ayrıca Husilerin ‘evleri basmaya, aileleri ve çocukları sindirmeye, evlere ateş etmeye ve açıkça öldürme, tasfiye etme ve kadın ve çocuklar arasında terör yayma tehdidinde bulunmaya’ devam ettiğine de dikkat çekti.

Fotoğraf Altı: Bahailerin Yemen’deki Genel İşler Bürosu üyesi Nadir es-Sakaf (sağda) ve Hamid bin Haydara. (Twitter)
Bahailerin Yemen’deki Genel İşler Bürosu üyesi Nadir es-Sakaf (sağda) ve Hamid bin Haydara. (Twitter)

Sakaf, Husilerin faaliyetini ‘uluslararası sözleşmeler kapsamındaki inanç özgürlüğünün ve toplanma, dini ve cemaat işlerini yönetme hakkının açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Saldırının, Husilerin ısrarla sürdürdükleri zulüm yöntemleri kapsamında geldiğini vurgulayan Sakaf, durumun, ‘takip kampanyaları ve bireyleri takip ederek ve geçim araçlarını kısıtlayarak Bahailerin sesini ve sosyal varlığını gizleme girişimlerini’ sürdürdüklerini gösterdiğini belirtti.

Yemen’deki Genel İşler Bürosu üyesi, mezhep mensuplarının anavatanlarından sürgün edilmelerinin yanı sıra çeşitli fiziksel ve psikolojik işkencelere maruz kaldıklarını kaydetti. Sakaf, paralarına hukuka aykırı bir şekilde el konulması, geçim kaynaklarının kesilmesi, işlerinden atılmasına neden olmak, ruhsatlı kuruluşları kapatmak, mallarını çalmak, Bahailerin ve onlarla iş yapanların bankacılık işlemlerini dondurmak da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde zulüm gören onlarca ve belki de yüzlerce tarikat mensubunun var olduğunu dile getirdi.

Hükümetten kınama

Darbeci milislerin hareketine karşı insan hakları tarafından ortaya koyulan öfkenin ve Bahai toplumunu Husi zulmünden kurtarmak için uluslararası müdahale çağrılarının yanı sıra Yemen hükümeti, bu zulmü kınadı. Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada bu zulmü, ‘utanç verici ve korkakça bir hareket’ olarak nitelendirdi.

İryani, Husiler tarafından toplantıya düzenlenen baskının ve 17 Bahai toplumu mensubunun tutuklanmasının, ‘devlete karşı darbeden bu yana Bahai mezhebi başta olmak üzere milislerin dini azınlıklara karşı uyguladığı zulüm kapsamına giren utanç verici ve korkakça bir eylem olduğunu söyledi. Ayrıca Husilerin, din ve inanç özgürlüğünü ve uluslararası yasalar, tüzükler ve anlaşmalar tarafından onaylanan dini törenler düzenleme, toplanma ve uygulama hakkını açık bir şekilde ihlal ettiğine dikkat çekti.

Enformasyon Bakanı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Bu suç, İran direktifleri altındaki Husi milislerin, dini azınlıklara yönelik tırmanma, hedef alma ve sistematik terörizm yaklaşımıyla ilerlediğini ve bu azınlıkların takipçilerine inançları temelinde zulmettiğini gösteriyor. Bu azınlıkların takipçileri, ev baskınlarından ailelere gözdağı vermeye, adam kaçırmaya, uydurma suçlamalarla keyfi tutuklamaya, psikolojik ve fiziksel işkenceye, zorla göç etmeye ve sürgüne, yargılamaya tabi tutulmaya, müsadereye ve mülklerinin yağmalanmasına, karargahlarının basılmasına, nefret söylemi yayılarak ve toplumsal dokuya ve iç barışa zarar vermeye teşebbüs edilerek aleyhlerinde kışkırtmaya kadar değişen bir dizi suç ve ihlale maruz kalıyor.”

Fotoğraf Altı: Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani, Lüksemburg’da Bahai temsilcileriyle görüştü. (Resmi medya)
Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani, Lüksemburg’da Bahai temsilcileriyle görüştü. (Resmi medya)

Bakan, uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler (BM) ve insan hakları örgütlerinin bu suçlara karşı devam eden sessizliği karşısında şaşkınlığını dile getirirken, bu kuruluşlara ‘Husi milislere, dini azınlıklara karşı ırkçı uygulamalarını durdurması için baskı yapma sorumluluklarını yerine getirme’ çağrısı yaptı.

İryani ayrıca, inanca dayalı her türlü kovuşturma, taciz ve ayrımcılığın durdurulması gerektiğini vurgularken, bu durumu ‘başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme olmak üzere uluslararası yasaların ve sözleşmelerin alenen ihlali’ olarak nitelendirdi.



Hamas, Gazze Şeridi'nde dokuz Filistinlinin öldürülmesinin ardından İsrail'i ateşkesi ihlal etmekle suçladı

Han Yunus'taki Filistinliler (AFP)
Han Yunus'taki Filistinliler (AFP)
TT

Hamas, Gazze Şeridi'nde dokuz Filistinlinin öldürülmesinin ardından İsrail'i ateşkesi ihlal etmekle suçladı

Han Yunus'taki Filistinliler (AFP)
Han Yunus'taki Filistinliler (AFP)

Hamas bugün, Gazze Şeridi'nde dokuz Filistinlinin öldürülmesinin ardından İsrail'i ateşkesi ihlal etmekle suçladı.

Şarku’l Avsat’ın Quds News Network’ten aktardığına göre Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, “İşgal ordusunun bu sabah bombardıman ve ateş açarak Gazze Şeridi'nde çok sayıda Filistinliyi öldürmesi ateşkes anlaşmasının ihlali anlamına geliyor” dedi.

Kasım, çeşitli taraflara ‘işgalci İsrail’in davranışlarını izlemeleri ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek konusunda arabuluculara verdiği taahhütlerden kaçmasına izin vermemeleri’ çağrısında bulundu.

cdfgrthy
Gazze'de kaldığı çadırdan dışarı bakan Filistinli bir çocuk, 14 Ekim 2025 (Reuters)

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘İsrail insansız hava araçlarının (İHA) Gazze şehrinin doğusundaki Şucaiye mahallesinde evlerini kontrol eden vatandaşlara ateş açması sonucu beş vatandaşın hayatını kaybettiğini’ bildirdi.

İsrail ordusu ise sarı hattı geçerek Gazze'nin kuzeyinde operasyonlara katılan güçlere yaklaşan bir dizi şüpheliyi tespit ettiğini iddia etti.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X platformundaki resmi hesabında şunları yazdı: “Bugün erken saatlerde, anlaşmayı ihlal ederek sarı hattı geçip Gazze'nin kuzeyinde operasyonlarını sürdüren İsrail güçlerine yaklaşan bir dizi şüpheli tespit edildi.”

Paylaşımın devamında, “Çağrılara uymayı reddeden ve yaklaşmaya devam eden şüphelileri uzaklaştırmak için birkaç girişimde bulunuldu ve tehdidi ortadan kaldırmak için onlara ateş açıldı. İsrail ordusu, Gazze Şeridi sakinlerine İsrail ordusunun talimatlarına uymaları ve bölgede konuşlanmış güçlere yaklaşmamaları çağrısını yineliyor” ifadeleri yer aldı.

Ayrıca yerel basında yer alan haberlere göre, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a düzenlenen İsrail saldırısında bir kişi yaşamını yitirdi, bir kişi de yaralandı.

Haberlerde, işgal güçlerinin Refah'ın kuzeybatısındaki eş-Şakuş bölgesi civarında yoğun ateş açtığı ve Refah yakınlarında İHA’ların alçaktan uçuş yaptığı ifade edildi.

dfgthy
Gazze'de kaldığı çadırın yanındaki enkazı temizlemeye çalışan Filistinli bir kadın (Reuters)

Geçtiğimiz perşembe günü, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşını sona erdiren bir anlaşma açıklandı ve Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes anlaşmasının ilk aşaması cuma öğleden sonra yürürlüğe girdi.


Erdoğan, Gazze mutabakatı hükümlerinin harfiyen uygulanması gerektiğinin altını çizdi

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)
TT

Erdoğan, Gazze mutabakatı hükümlerinin harfiyen uygulanması gerektiğinin altını çizdi

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Şarm El-Şeyh'te anlaşma belgesinin imzalanması sırasında (AP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için Şarm el-Şeyh anlaşmasının sıkı bir şekilde uygulanmasının ve ABD'nin bu dönemde İsrail'e baskı yapmaya devam etmesinin çok önemli olduğunu söyledi.

Anadolu Ajansı, Erdoğan'ın kış başlamadan önce Gazze halkının ihtiyaçlarını karşılamak için her türlü çabayı göstereceğini ve Şeridin yeniden inşasının "son derece önemli" olduğunu vurguladığını aktardı. Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump'ın kendisine "bu dönemde temasları ve telefon diplomasisini sürdürme arzusunu" ilettiğini ve "her düzeyde görüşmelerimizi sürdüreceğimizi" belirttiğini kaydetti.

Türkiye Cumhurbaşkanlığı tarafından bugün yayınlanan tutanağa göre, Erdoğan, Şarm el-Şeyh'ten dönüş yolunda gazetecilere yaptığı açıklamada, Batılı ülkelerin Filistin devletini tanıma kararlarının iki devletli çözümün temel yapı taşları olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye Cumhurbaşkanı, "Filistin sorununun tek çözümü, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi olarak birleşik bir Filistin devletinin kurulmasıdır" ifadelerini kullandı.

ABD, Mısır, Türkiye ve Katar liderleri, dün Mısır'ın tatil kenti Şarm el-Şeyh'te Gazze'deki savaşı sona erdirmek için bir anlaşma imzaladılar. Donald Trump'ın çağrısıyla imzalanan anlaşma, İsrail ile Hamas arasında ateşkes ve rehine ve tutuklu değişimini öngörüyor. ABD Başkanı, bu olayı "Ortadoğu için büyük bir gün" olarak nitelendirdi.


Ben-Gvir, bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
TT

Ben-Gvir, bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 8 Ekim'de Mescid-i Aksa'nın avlusunda yerleşimcilerle birlikte (Reuters)

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bu sabah İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi.

Kudüs İslami Vakıflar İdaresi tarafından yapılan basın açıklamasında, “İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Sukot Bayramı'nın son gününde, onlarca yerleşimciyle birlikte Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi” denildi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre, baskın sırasında yerleşimciler, işgal polisinin koruması altında Mescid-i Aksa'nın avlusunu gezdi ve mescidin doğu kısmında Talmud ayinleri gerçekleştirdi.

dfgrt
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve bir grup yerleşimci Mescid-i Aksa'nın avlusuna düzenlenen baskın sırasında (Arşiv – WAFA)

WAFA’ya göre bu saldırı, işgal güçlerinin Mescid-i Aksa'nın kapılarında ve işgal altındaki Kudüs'ün Eski Şehrinde askeri önlemlerini sıkılaştırarak, bölgeye giren Müslümanlara engeller çıkarmasıyla aynı zamana denk geldi.

WAFA, ‘aşırılıkçı bakan Itamar Ben-Gvir'in bir hafta içinde ikinci kez Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlediğini’ belirtti. Ben-Gvir, geçtiğimiz çarşamba günü, Sukot Bayramı'nın ikinci gününe denk gelen tarihte bin 200 yerleşimciyle Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemişti.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı bugün, İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemesini ve İsrail işgal polisinin koruması altında aşırı sağcıların baskın ve kışkırtıcı uygulamalarını en şiddetli şekilde kınadı.

Bakanlık tarafından bugün yapılan basın açıklamasında, bunun ‘uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukukun açık bir ihlali, kınanması gereken bir adım ve kabul edilemez bir provokasyon’ olduğu ifade edildi. Bakanlık, ‘İsrail'in işgal altındaki Kudüs şehri ve İslam ve Hristiyan kutsal mekanları üzerinde hiçbir egemenliği olmadığını’ vurguladı.