Lübnan plajları sadece zenginlere ve turistlere açıkhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4371571-l%C3%BCbnan-plajlar%C4%B1-sadece-zenginlere-ve-turistlere-a%C3%A7%C4%B1k
Lübnan plajları sadece zenginlere ve turistlere açık
Lübnan’ın güneyindeki Ghazieh halk plajı, zengin olmayanların girebildiği nadir plajlardan biri. (Şarku’l Avsat)
Lübnan’da bu yıl halkın büyük bir kısmı plajlara gidemeyecek gibi görünüyor. Sektör çalışanlarından bazıları, plajlara ve deniz tatil yerlerine giriş biletlerinin ABD doları üzerinden satılması ve fiyatların yüksek olması nedeniyle denizlerin sadece zenginler için olduğunu belirtti.
Yaz mevsiminde ülkede ikamet eden ve yurt dışına seyahat etme imkanı olmayan Lübnanlılar için tek rahatlama yolu plajlardı. Ancak bu yıl plajlara girişte oldukça yüksek fiyatlar istenmesi göz önüne alındığında, artık bunu yapmaları da zorlaştı.
Ailesini plajlara götüremeyen Rabi “Monte Carlo'da mıyız?” diye sorarak giriş biletlerinin dolar cinsinden fiyatlandırılmasına tepki gösterdi. Rabi açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Lübnan’daki deniz, kıyafet, gıda ürünleri, araba parçaları gibi ithal değil. Az sayıda ücretsiz plaj var. Onlar da kirlilik veya hijyen sıkıntısı nedeniyle çocukların girmesi için uygun değil. Bunun yanı sıra plajlardaki su ve yiyecek, yabancı ülkelerle karşılaştırılabilir fiyatlara ulaştı.”
İşletmeciler dolar üzerinden fiyatlandırmanın nedeninin malların ithal olmasına bağlıyor. Tesis sahipleri, havuz temizleyicilerinden elektriğe ve çalışanların maaşlarına kadar tüm hizmetlerin fiyatlarının artık dolar cinsinden olduğunu, bunun da tatil yerlerine giriş fiyatlarının yükseltilmesi için ek bir neden olduğunu belirtti. Sahillerdeki ihlaller nedeniyle herkese açık olan, kullanılabilecek halk plajlarının az olması sebebiyle dört kişilik bir ailenin giriş masrafı artık asgari ücretle çalışan bir ailenin aylık gelirine yakın bir seviyeye yükseldi.
Genç mühendis Saad, tatil yerlerindeki fiyatların durumunu denetimin olmamasına bağladı. Saad, “Zorluklar içerisinde yaşıyoruz” diyerek turizm merkezlerine giriş ücretlerinin varlığından duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Bir diğer vatandaş Elyan da turizm merkezlerine giriş ücretlerinin varlığından rahatsızlık duyduğunu kaydetti. Elyan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Yabancı ülkelerde ve yazlık olarak bilinen yerlerde böyle bir şey yokken Lübnan’daki turizm beldeleri plajların tüm Lübnanlılara ait olduğunu unutuyor. Hafta içi 15 ve 20 dolardan az olmayan sahildeki tatil köylerine giriş ücreti, hafta sonunda 40 ile 30 dolar arasında değişiyor bu da maaşını halen Lübnan lirası ile kazanan ortalama bir vatandaş için sahile gitmeyi imkansız hale getiriyor.”
Şarkul Avsat, Lübnan sahillerinde yaptığı araştırmada Beyrut’ta fiyatların kişi başı 15 ila 40 dolar, kuzeyde yer alan tatil köylerinde giriş ücretinin 10 ila 20 dolar, güneydeki fiyatların ise hafta ortasında 16 ila 40 dolar arasında değiştiğini gözlemledi.
Aile babası Muhammed de söz konusu pahalılığa dikkat çekti:
“Karım ve iki erkek çocuğumla sahilde bir gün geçirmek için gereken para, küçük bir hesapla, yiyecek ve içecek harici sadece giriş için 120 dolar olacak. Bütün yiyecek ve içeceklerin fiyatları dolar üzerinden. Çocuklar öğle yemeği yemek isterse ne yapacağız? Almayacak mıyız?”
Tatil yeri sahipleri ise bu fiyatların normal olduğunu savunuyor. Bir sahil tesisi sahibi, ‘tesisinin sağladığı hizmetler, lüks yemekler ve hizmet kalitesi nedeniyle tatil yeri beş yıldızlı olduğunu, ayrıca dolar cinsinden fiyatların yüksek olmadığını’ vurguladığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Plajlara giriş ücretleri bu yıl, tesisin veya havuzun sunduğu hizmetler, temizlik, konum ve tesisin puanı başta olmak üzere birçok faktöre göre değişiyor. Elektrik, mazot ve su dolarla fiyatlandırılıyor.”
Tesis sahibi, hizmetlerinden yerel halktan çok gurbetçilerin ve maaşlarını dolar olarak alanların yararlanabildiğini ise inkar etmedi.
Diğer yandan Lübnan, bu sezonda çok sayıda ziyaretçi ve turist ile günde 15 bin kişinin gelmesini bekliyor.
Lübnan’daki Turizm Sendikaları Federasyonu Başkanı ve Ulusal Turizm Konseyi başkanı Pierre Aşkar, ülkeye gelenlerin çoğunun Lübnanlı gurbetçilerden olduğunu belirtti. “Bu yaz, özellikle 450 bin Lübnanlının yaşadığı Arap ülkeleri ve 250 bin Lübnanlının yaşadığı Afrika’nın yanı sıra Lübnanlıların sayısının 200 bin civarında olduğu Kıbrıs, Türkiye, Fransa ve Yunanistan’dan büyük gruplar gelecek” dedi.
Aşkar, otel, kafe ve tatil köylerinde şu an rezervasyonların tamamlanmadığını ancak geçen yıla göre yüzdelerinin çok yüksek olacağını söyledi. Doluluk oranının yüzde 100’e ulaşmasını beklediğini belirtti.
Aşkar Avrupalı Avrupa ülkelerinden rezervasyonlar alındığını söylediği açıklamasının devamında ayrıca ‘Meksika, Venezuela ve Brezilya’daki büyük Lübnanlı gurbetçi grupların da bu yaz ülkeyi ziyaret etmek için yer ayırttığını’ kaydetti.
Her bütçeye ve her kesime hitap eden ücretler olduğunu belirten Aşkar ‘restoran ve otellerde sadece yüksek değil, makul fiyatların da bulunduğunu söyledi. Ayrıca popüler olan oteller ve misafirhanelerde rezervasyon için dijital uygulama seçeneklerin de yer aldığı bilgisini paylaştı.
Hizbullah Genel Sekreteri: Silahlar Lübnan'ın gücünün bir parçasıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5200181-hizbullah-genel-sekreteri-silahlar-l%C3%BCbnan%C4%B1n-g%C3%BCc%C3%BCn%C3%BCn-bir-par%C3%A7as%C4%B1
Hizbullah Genel Sekreteri: Silahlar Lübnan'ın gücünün bir parçası
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım dün yaptığı açıklamada, "partinin silahları Lübnan'ın gücünün bir parçasıdır ve Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının sorunu çözeceğini düşünen herkes yanılıyor" dedi.
İsrail'in "hedeflerine ulaşmadığını ve ulaşmayacağını" vurgulayarak, "Uygulamada yeni bir şey yok, sadece ABD, İsrail'in savaşla başaramadığını siyaset yoluyla başarmaya çalışıyor" ifadelerini kullandı.
Kasım, "ABD'nin Lübnan ve bölgeye müdahalesinin çok kötü olduğunu, katliamları örtbas ettiğini ve bölge halklarını tehdit eden yayılmacı bir proje yürüttüğünü" ifade etti.
Lübnan asıllı ABD elçisi Tom Barrack'a hitaben yaptığı konuşmada, "Lübnan'ı tehdit etmeyi ve gücünü baltalayıp Büyük İsrail'in bir parçası haline getirmeye çalışmayı bırakması gerektiğini" söyledi. Lübnan kararlılığını koruyacak ve her türlü boyun eğdirme ve tabi kılma girişimlerini reddedecektir" şeklinde konuştu.
Ayrıca, yargının yakın zamanda 14 milyon dolar kefaletle serbest bırakılmasını emrettiği Merkez Bankası Başkanı Riyad Salame konusuna da değinen Kasım, " O bir Amerikan çalışanı değil ve hükümet ona son vermeli" dedi.
Londra HTŞ’yi kara listeden çıkardıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5200179-londra-ht%C5%9F%E2%80%99yi-kara-listeden-%C3%A7%C4%B1kard%C4%B1
İngiltere dün Hayat Tahrir el-Şam'ı (HTŞ) terör örgütleri kara listesinden çıkarma kararı aldı ve bu kararın yeni Suriye hükümetiyle daha fazla etkileşim kurulmasına olanak sağlayacağını belirtti. İngiliz hükümeti yaptığı açıklamada, bu kararın aynı zamanda Birleşik Krallık'ın "terörle mücadeleden göç ve kimyasal silahların imhasına kadar" iç ve dış önceliklerini de destekleyeceğini ifade etti.
Öte yandan, Rusya'nın Suriye Büyükelçisi Aleksandr Lavrentiev, dün Tahran'da İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Laricani ile bir araya geldi ve Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile de görüştü.
Şarku’l Avsat’ın Rus medyasından aktardığına göre görüşmede, " Moskova ve Tahran'ın, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması, egemenliğine yönelik her türlü ihlale karşı çıkılması ve terörizmin üreme alanı haline gelmesinin önlenmesi konusundaki ortak tutumu" teyit edildi.
Thomas Barrack senfonisiyle Gazze, Suriye ve Lübnan'da oryantal melodilerhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5200147-thomas-barrack-senfonisiyle-gazze-suriye-ve-l%C3%BCbnanda-oryantal-melodiler
Thomas Barrack senfonisiyle Gazze, Suriye ve Lübnan'da oryantal melodiler
ABD’nin Özel Temsilcisi Thomas Barrack, Beyrut'ta bir basın toplantısında konuşurken, 26 Ağustos 2025 (AP)
Elie el-Kuseyfi
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz hafta Ortadoğu’ya yaptığı kısa ziyaret sırasında, 7 Ekim 2023'ten bu yana kaos içinde olan bölgede ABD yönetiminin ilgilendiği tüm konuları ele alamadı. Ancak Trump'ın kaçırdığı fırsat, her geçen gün sayısı artan özel temsilcilerinin müdahaleleri ve açıklamalarıyla telafi edildi. Bu özel temsilciler arasında son olarak Steve Witkoff, Jared Kushner ve Thomas Barrack yer alıyor. Barrack'ın pazartesi günü yayınlanan makalesinde belirtildiği gibi, hepsi ‘uzmanlık alanlarına’ göre özellikle Suriye ve Lübnan'da, başkanlarının 20 maddelik planını ve bölgesel eklerini çürütmek için büyük çaba sarf ettiler. Bu ekler, Gazze için hazırlanan 20 maddelik planın Suriye ve Lübnan ekleri olarak adlandırılabilir.
Barrack'ın makalesinde bahsettiği ‘barış mozaiği’, onun görüşüne göre Suriye ve Lübnan olmadan, yani bu ülkeler İsrail ile normalleşme ve barış yoluna katılmadan tamamlanamaz. Suriye, ‘sessiz normalleşme’ yoluyla bu yönde adımlar attı. Lübnan, ABD’nin yeni sınıflandırmasına göre sanki Gazze’de ateşkes öncesi aşamada hala bocalıyormuş gibi, çok geride kaldı.
ABD’li özel temsilcilerin açıklamalarından çıkarılabilecek en önemli sonuç, Trump yönetiminin 20 maddelik ABD planının temsil ettiği ‘tarihi başarıyı’ korumak için yoğun çaba sarf ettiği yönünde. Bu plan, ABD’nin bölgeye ilişkin vizyonunun bir kaldıracı olarak, yeni Arap ülkelerini İsrail ile normalleşme sürecine dahil ederek veya bu tür bir katılım için zemin hazırlayarak ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nı genişletmeyi amaçlıyor. Barrack, “Gazze konulu barış zirvesi bir protokol etkinliği ya da geçici bir sembolik an değildi, daha çok enerji entegrasyonu, ekonomik uyum ve ortak insani hedefler temelinde yeni bir iş birliği senfonisinin gerçek başlangıcıydı” açıklamasında bulundu.
Hamas, özellikle ABD tarafından anlaşmayı ihlal etmekle suçlanmamaya özel önem veriyor ve şimdiye kadar bunu başarabildi.
ABD’li özel temsilcilerin açıklamalarının, İsrail uçaklarının Gazze, Güney Lübnan ve Suriye'deki yerel halka attığı broşürlere kısmen benzediği, yani birçok emir ve istek içerdiği su götürmez bir gerçek. Ancak, Gazze'deki ateşkes anlaşmasıyla bölgede yeni bir dönemin başladığının işareti olan bu sık sık yapılan açıklamaları taraflardan hiçbirinin görmezden gelemeyeceği de aşikar.
Başka bir deyişle bu açıklamalar, ABD’nin geçtiğimiz pazar günü Refah'ta meydana gelen ‘güvenlik olayını’ kontrol altına alma konusundaki ısrarından da anlaşılabileceği üzere, Gazze’de ateşkes anlaşmasını başarıya ulaştırma konusundaki ABD yönetiminin kararlılığını gözler önüne serdi. Başkan Trump, Hamas'ı bu olaydan sorumlu tutmamış olsa da anlaşmaya uymaması halinde onu ‘yok etmekle’ tehdit etti. Benzer şekilde, ateşkesi takip etmek için 200 Amerikan askerinin İsrail'e gönderilmesi, ABD’nin müzakereler ve arabuluculuk sürecinde getirilebilecek değişikliklere rağmen, anlaşmayı korumak ve anlaşmanın üçüncü aşamasını uygulamak için sarf ettiği çabalar çerçevesinde önemsiz bir ayrıntı olarak görülmemeli.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim'de Mısır'ın tatil beldesi Şarm eş-Şeyh’te, İsrail ile Hamas arasında Gazze'de ateşkes anlaşmasının ilk aşamasını imzaladı (Reuters)
Öte yandan Hamas, geçtiğimiz pazar günü Refah'ta İsrail askerlerine düzenlenen saldırıyı kınadı ve ateşkes anlaşmasına bağlılığını vurguladı. Hamas İsrail'in, İsrailli rehinelerin cesetlerinin teslim edilmesini geciktirdiği yönündeki suçlamalarına rağmen, cesetleri teslim etmeye devam ediyor ve gecikmenin lojistik zorluklardan kaynaklandığını savunuyor. ABD tarafı da bu durumu anlayışla karşılıyor gibi görünüyor. Hamas'ın şu anda Tel Aviv ile değil, Gazze'de ateşkes müzakereleri sırasında kendisiyle doğrudan iletişim kanalları açan Washington ile iletişim halinde olduğu belirtmekte fayda var.
Bunun yanında Hamas, özellikle ABD tarafından anlaşmayı ihlal etmekle suçlanmamaya özel önem veriyor ve şimdiye kadar bunu başarabildi. Hamas, anlaşmaya bağlı kalmanın kendi çıkarlarına olduğunu düşündüğünü açıkça gösteriyor. Anlaşmanın ilk aşaması da Hamas'ın İsrail ordusunun çekildiği bölgelerde yeniden ortaya çıkmasına ve yayılmasına olanak sağladı. Başka bir ifadeyle, yıkıma uğramış Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlama konusunda en yetenekli taraf olduğunu gösterdi; bu, Trump'ın Hamas'a Gazze Şeridi'ndeki rakiplerini ortadan kaldırması için verdiği süreden de anlaşılacağı üzere, ABD yönetiminin hoşgörüyle karşıladığı bir görev. Hamas daha sonra, Trump'ın rakipleriyle çatışmasını engellemek için müdahale etmekle tehdit etmesinin ardından geri çekildi.
İsrail’de Mervan Bergusi’nin serbest bırakılmasını talep ederek onu Fetih Hareketi (El Fetih) ve Hamas arasındaki çatışmayı çözebilecek ve savaşın ‘ertesi gününe’ ayak uydurabilecek tek Filistinli isim olarak tanımlayan seslerin yükselmesi dikkat çekici.
Ancak Hamas’ın ABD Başkanı Trump tarafından ortaya atılan planın sadece ilk aşamasını değil, tüm aşamalarını kabul ettiğine dikkat edilmeli. Hamas, planı sadece kelimesi kelimesine ve belirtilen tüm şartlarıyla değil, daha çok planın nasıl uygulanacağı ve bu uygulama için gerekli takvimi de ele alıyor. Bu tutum, plana göre Gazze Şeridi'nde konuşlandırılması öngörülen çokuluslu güce ilişkin İsrail'in endişeleri çerçevesinde değerlendirilmeli. İsrailli bazı çevrelerin görüşlerine göre söz konusu çokuluslu güç Hamas'ı tamamen ortadan kaldırmaya istekli olmayacak. Aksine, İsrail ordusunun iki yıl süren kesintisiz çatışmalar sırasında başaramadığı ‘görevi tamamlamasını’ engelleyecek. 1980'li yılların başlarında Beyrut'ta çokuluslu gücün yaşadığı trajik deneyimin Gazze'de tekrarlanmayacağını varsayarsak, Gazze Şeridi’ndeki olası senaryolardan biri, Hamas'ın bu gücün şemsiyesi altında, özellikle de İsrail'in farklı politikalarla yeni aşamaya ayak uydurabilecek herhangi bir yeni Filistin yolunu reddetmeye devam etmesiyle kendini yeniden örgütleyebilmesi olacak.
İsrail'in Güney Lübnan'daki Ensariye beldesinde bir sanayi bölgesine düzenlediği hava saldırıları sonrasında hasar gören buldozerleri ve makineleri inceleyenler, 4 Eylül 2025 (Mahmud Zayyat/AFP)
İsrail'de, tutuklu Mervan Bargusi'nin serbest bırakılmasını talep eden seslerin arttığı ve onun Fetih ile Hamas arasındaki çatışmayı anlayabilen ve geleceğe ayak uydurabilen tek Filistinli şahsiyet olduğu belirtiliyor. Bu seslerin, Filistinliler arasında gerçek meşruiyete sahip bir alternatifin bulunmaması durumunda, Hamas’ın Gazze'de değil, Batı Şeria'da da saflarını yeniden düzenleme yeteneği konusunda İsrailliler arasındaki endişeleri dile getirdiği de gözden kaçırılmamalı. Bu endişeler, Gazze’deki Hamas’ın, zayıflamış bir devletin gölgesinde büyüyen Lübnan'daki Hizbullah modelini tekrarlayabileceği olasılığına dayandırılıyor.
Sonuç olarak tüm bunlar ABD'nin 20 maddelik planının uygulanmasının karmaşıklığının parçası ve Thomas Barrack'ın ateşkes anlaşmasını bölgede ‘yeni bir senfoninin’ başlangıcı olarak alelacele inşa etmeye çalışıp çalışmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Anlaşmanın kaderi, sonraki aşamaları açısından belirsizliğini korurken, en azından Gazze'deki barışı bölgedeki barışla ilişkilendiren Amerikan bakış açısına göre uygulanmayabilir. Bu bağlamda, Donald Trump'ın pazartesi günü Filistinlilerin Gazze'den ‘geniş toprakları olan’ Mısır ve Ürdün'e yerleştirilmesinden yeniden bahsetmesi dikkati çekti. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump, Filistinlileri yerinden etme fikrini bir kenara bırakmış gibi görünmüyor. Oysa açıkladığı 20 maddelik plan bu fikri reddediyor. Bu fikir hariç tutulmadan plan başarılı olamazdı, bu da planın başarılı bir şekilde uygulanmasına en azından kısmen şüphe düşürüyor.
Tahran'ın, kayıplarını telafi edecek gerçek kazanımlar elde etmeden, özellikle de kendisine yönelik saldırıların tekrarlanmayacağına dair ABD tarafından garantileri verilmeden, ABD’nin bölgede yeni bir mühendisliğe girişmesi zor olacak.
Ancak başta Thomas Barrack olmak üzere, ABD’li özel temsilcilerin Suriye ve Lübnan'ı ‘Ortadoğu barış yapbozunun sonraki iki parçası’ olarak nitelendiren açıklamalarına baktığımızda bunlar sanki kesin ve geri alınamazmış gibi, sanki bölgedeki tek yol haritasıymış ve hiçbir engelle veya revizyonla karşılaşmayacakmış gibi, biraz aceleci ve gerçekleri göz ardı eden bir yaklaşım gibi görünüyor. ABD’nin Gazze ve bölgeye yönelik planının başarısız olacağına bahis oynamak ve bu bahsi tek politika haline getirmek ölümcül bir kumar olur. Bu soru Suriye'den çok Lübnan için daha acil bir sorundur.
Beyrut’ta iki paralel yol var gibi görünüyor. İlk yol, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Lübnan’ın İsrail ile müzakereye hazır olduğunu açıklarken ifade ettiği yoldur. İkinci yol ise İsrail’in Lübnan’a saldırılarını durdurup beş sınır noktasından çekilene kadar müzakere yapılmayacağını ısrarla savunan Hizbullah tarafından yönetiliyor. Burada müzakere, normalleşmeye giden bir yolun oluşturulması anlamına değil, daha çok BMGK’nın 1701 sayılı kararı ve 27 Kasım'da imzalanan ateşkes anlaşmasına dayalı olarak güneyde yeni bir güvenlik düzenlemesi bulunması anlamına geliyor. Thomas Barrack, eski ABD Başkanı Joe Biden'ın mirasının bir parçası olarak son makalesinde bu anlaşmayı reddetti. Başka bir deyişle müzakereler, Suriye'nin güneyi konusunda Suriye-İsrail anlaşmasına benzer bir anlaşma üzerinde yürütülecek.
İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'tan çekilmesinin ardından enkazın arasında yürüyen bir Filistinli çocuk, 11 Ekim 2025 (Reuters)
Bu tutum, Hizbullah'ın tutumu olsa da derinlerde Hizbullah'ın Lübnan'ın güneyinde yeni bir güvenlik düzenlemesi için Amerikalılarla müzakereye girmeye çalışmadığı anlamı çıkarılamaz. Bu da Meclis Başkanı Nebih Berri'nin pazartesi günü yaptığı ve ABD’nin müzakere önerisinin İsrail'in reddi nedeniyle başarısız olduğu yönündeki açıklamasının sebebini açıklıyor. Berri, şu anda ilerleme kaydeden tek yolun, ilgili ülkelerin temsilcileri ve geçtiğimiz kasım ayında savaşı sona erdiren anlaşmayı destekleyen ülkelerin temsilcilerini içeren ‘mekanizma’ olduğunu belirtti. Yani Hizbullah tarafından kendi adına müzakere yapma yetkisi verilen Meclis Başkanı Berri, İsrail'in ABD önerisini reddettiğini açıklayarak, Washington ile müzakere seçeneğine bağlılığını teyit etti.
Ancak bu mesele, Washington ile Tahran arasında çok yavaş ilerleyen müzakereler şeklinde bölgesel bir boyuta da sahip. Katar, Türkiye ve daha az ölçüde Mısır, -Hamas'ın bu anlaşmayı kabul etmeye hazır olduğu bilinerek- Hamas'a Gazze’de ateşkes anlaşmasını kabul etmesi için baskı yapmış olsa da Hizbullah'a anlaşmayı kabul etmesi için baskı yapabilecek İran dışında bölgesel bir taraf bulunmuyor. İran, bölgedeki nüfuzunun ortadan kalkmasıyla ortaya çıkan geçiş sürecini ihtiyatla takip ediyor. Bu yüzden Tahran'ın, kayıplarını telafi edecek gerçek kazanımlar elde etmeden, özellikle de kendisine yönelik saldırıların tekrarlanmayacağına dair ABD tarafından garantileri verilmeden, ABD’nin bölgede yeni bir mühendisliğe girişmesi zor olacak.
Ancak ABD-İran ilişkilerinin gidişatı her zaman belirsiz olageldi. Bu ilişkinin sırları, anahtarları ve koşullarının anlaşılması zor oldu. Bu yüzden Lübnan, bekleme odasında oturmaya, Trump ve elçilerinin çaldığı ‘barış senfonisini’ uzaktan dinlemeye devam ediyor.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة