Lübnan’da siyasal kriz federalizm tartışmasını alevlendirdi

Devletin çöküşü, Lübnan’da ‘federalizm’ seçeneği konusunda tartışmalara kapı araladı

Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)
Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)
TT

Lübnan’da siyasal kriz federalizm tartışmasını alevlendirdi

Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)
Lübnan'da federalizmi önerme nedenleri arasında "Hizbullah" silahı. İşte askeri geçit töreninde silahlarıyla Hizbullah savaşçıları (DPA)

Lübnan tarihi, 1920’de Büyük Lübnan Devleti’nin kurulmasından bu yana bir mezhep ve kültür çoğulculuğu ülkesinin tanık olduğu siyasi ve mezhepsel çatışmalarla dolu. Bu nedenle her önemli aşamada, bazılarının kafasında federalizm önerileri ve bazen de bölünme söylemleri gündemleşiyor. Bu, her etnik ya da dini kimliğin başka bir kimliğe boyun eğmemek üzere kendi kendini yönetmesine yol açıyor.

Son yıllarda ve genellikle mezhepçi bir boyut kazanan siyasi bölünmelerin zirvesinde Hristiyan bileşen içerisindeki sesler, ‘Hristiyanlar kendi aralarında bir mezhepten başka mezheplere geçmesin veya cemaatler dağılmasın diye’ federalizm çağrısında bulunuyor. Bu önerme için birçok yaklaşım var. Şarku’l Avsat’a konuşan Kaliforniya’daki Claremont Üniversitesi’nden Siyaset Bilimci Prof. Dr. Hişam Ebu Nasif, “Mezhepler arasındaki ilişkileri savaşlardan ve işgallerden uzak, barış içinde yönetmenin tek yolu federalizmdir” diyor.

Dr. Hişam Ebu Nasif (Sosyal medya)
Dr. Hişam Ebu Nasif (Sosyal medya)

Çok kimlikli kozmopolit bir toplumun işlerinin merkezi bir devlet aracılığıyla yönetilemeyeceğini savunan Ebu Nasif, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Lübnan’da 100 yılı aşkın bir süre önce kurulan üniter devlet, tarihi savaşlarla dolu ve çok sayıda çelişki nedeniyle yalnızca uzun sürmeyen kırılgan ateşkeslerden yararlandı” dedi. Dini yapıların ve kimliklerin, yıllar ve on yıllar boyunca değişmeyen kişilikleri ve tarih okumaları olduğunu belirten Ebu Nasif, tarafsızlığıyla İkinci Dünya Savaşı’na karışmaktan kaçınmayı başaran İsviçre’nin yaptığı gibi Lübnan’da yönetişimin, federalizm ve tarafsızlık yoluyla olması gerekliliğini vurguladı.

Osmanlı’daki federatif yönetime özlem sürüyor

Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki federatif Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı döneminin sona ermesinden ve Büyük Lübnan Devleti’nin kurulmasından başlayarak tarihi boyunca federalizmin Lübnanlıların özlemini duyduğu bir yönetim biçimi. Bu durum, Siyasi Maronizm olarak bilinen iktidar ve Müslümanların mağduriyet duygusunun gölgesinde doruk noktasına ulaştı. Ancak kısa süre sonra Arap milliyetçisi Nasırcı dalgayla ortadan kayboldu ve 1970’li yılların ortalarında ise yeniden ortaya çıktı. Seyyidetu’l Cebel Toplantısı Başkanı eski Milletvekili Faris Said ise bu meselenin, ‘devletin çöküşünden ve grupların yardımcı garantiler aramaya zorlandığına tanık olduğumuz her aşamadan kaynaklandığını’ söyledi.

Eski Milletvekili Faris Said (Sosyal medya)
Eski Milletvekili Faris Said (Sosyal medya)

“Şu an Hristiyanlar ve belki başkaları da garantilerinin coğrafyanın bir kısmını bölmek ve kuruluşlarını bunun üzerine kurmak olduğunu sanıyorlar” diyen Said, Şarku’l Avsat’a “Bu mesele, Lübnanlılar tarafından iç savaş sırasında yaşandı. İklim et-Tuffah’ta (Lübnan’ın güneyi) Şiiler (Emel-Hizbullah) arasındaki çatışma, Kafrşima ile el-Medfun bölgesi (Cebel-i Lübnan) arasındaki Hristiyanlar arasındaki çatışma ve Beyrut’taki kamplar savaşında Sünni-Şii iç çatışması gibi çatışmanın her mezhebe ve aşirete yansıması için en kolay yoldu. Tüm bu savaşların ortak paydası, kolektif güvencenin, yani devletin güvencesinin yıkılmasıdır” açıklamasında bulundu. Faris Said, “Hizbullah, tecrübesinin yeniden üretilmesini doğrudan veya dolaylı olarak teşvik ediyor. Böylece ülkedeki diğer taraflar da Hizbullah’ın fiilen ürettiği özerkliğin ideal model olduğunu söylemeye başladılar. Çünkü Hizbullah kendi mezhebi için sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler sağlıyor. Bir de ordu ve devlete paralel kurumlar kurdu. Hizbullah’ın avantajı, yurt dışında İran üzerinden güç kazanması ve onsuz Lübnan içinde bir devlet kuramamasıdır” ifadelerini kullandı.

Öyle görünüyor ki federalizm fikrini harekete geçiren nedenler, iç savaşın ve Hizbullah’ın silahlı yapısının devletin iradesi üzerindeki vesayetinin ötesine geçiyor. Bu noktada Hişam Ebu Nasif, “Hizbullah’ın devletin karar alma mekanizması üzerindeki kontrolü, Lübnan’ı ve kurumlarını sabote etmede önemli bir faktördür. Lübnan’ın tarihi çatışmalarla doludur. Hizbullah, Cebel-i Lübnan’ın mahalleleri arasındaki çatışmalar döneminde veya iç savaşın başlangıcında mevcut değildi. İç savaşın mantığı bir şeydir, devletin çöküşü başka bir şeydir. Bu nedenle üniter devlet sisteminin başarısızlığını federalizme atfetmek doğru değildir” ifadelerini kullandı. Ebu Nasif, üniter devlet çatısı altında Hristiyanlar için gerçek bir tehlikenin varlığına dikkati çekerken, siyasi mezhepçiliğin ortadan kaldırılmasından duyduğu korkuyu dile getirdi. Ayrıca “Siyasal kimlikçiliğin kaldırılmasının, Hristiyanların ortadan kaldırılması anlamına gelmediğini kim söyledi?” diye soran Hişam Ebu Nasif, “Eşitlik kalırsa, Hristiyanlar Müslümanlara oy verecek demektir. Bu nedenle bir mezhebin diğerine hakimiyetini ancak federalizm önleyebilir. 100 yılda devlet kuramayacaksak bu devleti ne zaman kuracağız? Bu rejim altında 50 yıl daha beklersek, Lübnan'da tek bir Hristiyan bile kalmayacak” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçıları askerî geçit töreninde (AP)
Hizbullah savaşçıları askerî geçit töreninde (AP)

Federalizm çağrısı, yalnızca Lübnan’da bir mezhep veya unsur kendini marjinal hissettiğinde ortaya çıkıyor. Bu çerçevede eski Milletvekili Faris Said, bazılarının ‘Hizbullah tecrübesini benimseme arzusu’ konusunda uyarıda bulundu. Said, “Hizbullah tecrübesini kim tekrarlamak isterse İsrail, Türkiye veya İran gibi yabancı bir ülkeden yardım istemeli ki bu da Lübnan’ı kimlikler arası kalıcı savaşların içine sokmak anlamına geliyor. Hizbullah, Lübnan’da hukuk kurallarına saygı göstermediği için bir arada yaşama kavramını yok etti. Silahlı bir örgüttür ve başkalarının silah taşımasına izin vermez. Demokrasi kurallarına da saygı göstermez. Öyle ki hiçbir taraf, seçimlerdeki başarısını kullanamıyor. Bu nedenle bazıları yanlış seçeneğe gitmenin kurtuluş olduğuna inanıyor” diyerek, “Tüm Lübnanlılar arasında hak ve görevlerde eşitliği garanti eden bir devlet dışında, tüm Lübnanlılar için bir çözüm yoktur” dedi.

Bazı Hristiyanlar, Suriye’deki iç savaşın Lübnan’a sıçramasından duyulan endişe nedeniyle ve Mişel Avn liderliğindeki Lübnan ordusunun bir kısmı ile Lübnan’daki işgalci Suriye ordusu arasında “Kurtuluş Savaşı” olarak bilinen savaşın patlak vermesinden sonra 1989’da federal projeyi yeniden ön plana çıkardılar. Bu bağlamda Milletvekili Faris Said, “Tarih tekerrür ediyor. Bugün İran silahlarından duyulan korku bazı insanların federalizm hayallerini teşvik ediyor. Çözüm tüm Lübnanlılar için aynıdır. Herkesi koruyan ve aralarında eşitliği garanti eden gerçek bir devletin kurulmasıdır. Grup kıyaslamalarına dayalı çözümler üretebileceğine inananlar yanılıyor ve kuruntu içindedir. Daha önceki deneyimler bu ifadelerin doğru olmadığını kanıtlamıştır” açıklamasında bulundu.

Hristiyanların garantisi

Mezhepsel bir boyut kazanan iç çatışma yoğunlaştığında ton, federalizm veya bölünme seçeneğine dönüyor. 1976-1977 yılları arasındaki Seyyidetu’l Bir Konferansı’nda, Ulusal Blok Partisi siyasi büro üyesi Avukat Musa Prince, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’daki siyasi karar üzerindeki etkisiyle Lübnan’daki Hristiyanlar için bir garanti olarak federalizm meselesini gündeme getirdi. Bu, Hristiyan bölge içinde ‘etnik temizlik’ gerektirdi. Filistinliler, Nabaa ve Tel ez-Zaater bölgelerinden (Beyrut’un doğusu) Beyrut’un batısındaki Sabra ve Şatilla kamplarına sürüldü. Durum, tüm Lübnan bölgelerine şiddetin getirilmesiyle sona erdi.

Eski Bakan Raşid Derbas, federalizm çağrısının “ne eksik ne de fazla teorik ve söylemsel kirliliğe” yol açtığına dikkati çekti. Derbas, “Federalistlerin hayallerindeki en tehlikeli şey, başkalarının kültüründen uzak bir kültürel vizyona sahip olduklarına olan inançlarıdır” dedi.

Eski Bakan Raşid Derbas (Sosyal medya)
Eski Bakan Raşid Derbas (Sosyal medya)

Derbas, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Hristiyan toplulukların kendilerini İslam kültüründen uzaklaştırabileceklerine inananlar yanılıyor. Çünkü Hristiyanlar, 14 asırdan fazla bir süredir İslam kültürüyle yaşıyorlar. Aralarında alimler, hukukçular, yazarlar ve düşünürler vardı ve bir zamanlar İslam devletinin bir parçasıydılar” şeklinde konuştu. Federal önerileri, ‘sahipleri onları bu seçeneğe, yani gücün ikiliğine götüren gerçek nedenleri görmezden geldikleri için uygulanamaz olan, yalnızca yanılsama ve hayal gücü’ olarak nitelendirdi. Baro eski başkanı ve önde gelen bir hukuk otoritesi olan Bakan Derbas, dünyada ikili iktidarla yaşayan hiçbir ülkenin bu sonuca ulaşmadığını dile getirdi. “Dökülen İslam kanı, daha çok Hristiyanların mı yoksa Müslümanların mı? Hristiyanlar daha çok Müslümanlar tarafından mı yoksa Hristiyanlar tarafından mı öldürüldü?” diye soran Derbas, “Hiç kimse bizi Müslüman olarak Hristiyan kültürümüzden de ayıramaz. Biz Katolik okullarında okuyanlarız. Sorun, bir grubun çıkarlarını diğerinin pahasına değil, vatandaşların çıkarlarını güvence altına alması gereken kamu politikalarındadır” ifadelerini kullandı.

Raşa İtani

Öte yandan Federasyon Daimî Konferansı Genel Koordinatörü Müh. Raşa İtani, “Federalizm talebi, yolsuzluğun yaygınlaşması ve eyalette mezhepçi partilerin hakimiyetinin ardından 2016 yılında ciddi bir şekilde başladı” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan Itani, “Federalizm çağrısı, çalışmaların merkezi bir sistemin devlet kuramayacağını göstermesinin ardından geldi. Federal sistem, çoğulcu bir ülke için ideal çözümdür. Bugün bu ihtiyaç, cumhurbaşkanlığı ve hükümet boşluğu ve yasama kurumunun bozulması dahil, Lübnan’ın yaşadığı trajedilerden sonra her zamankinden daha fazladır” dedi.

İtani, “Beyrut, ister 7 Mayıs 2008’de, ister 2015’teki atık krizi, ardından 19 Ekim (Ekim) 2019 devrimi, küresel bir felaket oluşturan ve kimseden hesap sorulmayan Beyrut limanı patlaması sırasında olsun başkentin yaşadığı güvenlik kargaşasının nedeni olan merkezi sistemin başarısızlığının bedelini fazlasıyla ödedi” ifadelerini kullandı. Raşa İtani ayrıca, kanunsuzluk içinde yaşayan Lübnan’ın aksine, federalizm altında yaşayan, istikrar ve refaha tanık olan ülkelerden örnekler verdi.



Mısır, Etiyopya'yı Güvenlik Konseyi'ne şikayet etti

Büyük Etiyopya Rönesans (Hedasi) Barajı'nın resmi açılışı sırasında (Dışişleri Bakanlığı'ndaki Etiyopya Devlet Bakanı - X)
Büyük Etiyopya Rönesans (Hedasi) Barajı'nın resmi açılışı sırasında (Dışişleri Bakanlığı'ndaki Etiyopya Devlet Bakanı - X)
TT

Mısır, Etiyopya'yı Güvenlik Konseyi'ne şikayet etti

Büyük Etiyopya Rönesans (Hedasi) Barajı'nın resmi açılışı sırasında (Dışişleri Bakanlığı'ndaki Etiyopya Devlet Bakanı - X)
Büyük Etiyopya Rönesans (Hedasi) Barajı'nın resmi açılışı sırasında (Dışişleri Bakanlığı'ndaki Etiyopya Devlet Bakanı - X)

Mısır, Etiyopya'nın Nil Nehri üzerinde Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın (GERD) açılışını dün protesto etti ve Güvenlik Konseyi'ne gönderdiği mektupta, uluslararası hukuku ihlal eden "tek taraflı eylemi" kınadı.

Mısır Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Mısır'ın “Nil Nehri'ndeki varoluşsal çıkarlarına göz yummayacağını” belirtti. Açıklamada, “Etiyopya barajına kabul ve meşruiyet gibi sahte bir görünüm kazandırmak için yapılan tüm boşuna girişimlere rağmen, bu baraj uluslararası hukuk ve normları ihlal eden tek taraflı bir önlem olmaya devam etmekte ve Doğu Nil Havzası'nı yöneten yasal rejimi etkileyecek herhangi bir sonuç doğurmamaktadır” denildi.

Şarku’l Avsat’ın elde ettiği bilgiye göre gözlemciler, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın (GERD) resmi açılışının Etiyopya, Mısır ve Sudan arasında bir anlaşmaya varmak için diyalog şansını azalttığına inanıyor.

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, dün birçok Afrika ülkesinin liderlerinin katılımıyla Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın açılışını yaptı ve barajı “ilham kaynağı” olarak nitelendirdi. Etiyopya hükümeti, açılışın ardından yaptığı açıklamada, “Biz Etiyopyalılar, insanlığa ve ahlaka bağlı bir halkız ve nehri başkalarına zarar vermek için kullanmayız” ifadelerini kullandı.


Arap ve uluslararası toplum, İsrail'in Katar'ın egemenliğini ihlal etmesini kınadı

Genç bir adam, Doha'daki İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlara bakıyor (AFP)
Genç bir adam, Doha'daki İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlara bakıyor (AFP)
TT

Arap ve uluslararası toplum, İsrail'in Katar'ın egemenliğini ihlal etmesini kınadı

Genç bir adam, Doha'daki İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlara bakıyor (AFP)
Genç bir adam, Doha'daki İsrail saldırısının ardından yükselen dumanlara bakıyor (AFP)

Körfez, Arap ve uluslararası ülkeler ve kuruluşlar, dün öğleden sonra başkent Doha'da Hamas siyasi büro üyelerinin ikamet ettiği konut binalarını hedef alan İsrail saldırısını kınadı.

Katar Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, bu suç niteliğindeki saldırının tüm uluslararası hukuk ve normların açık bir ihlali olduğunu ve Katar vatandaşlarının ve ülkesinde yaşayanların güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtti.

Bakanlık, Katar'ın bu saldırıyı şiddetle kınadığını ve İsrail'in bu pervasız davranışına, bölgesel güvenliğe yönelik müdahalelerine ve kendi güvenliği ile egemenliğini hedef alan herhangi bir eyleme müsamaha göstermeyeceğini ifade etti.

Suudi Arabistan

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı,Doha'ya tam dayanışma ve destek verdiğini teyit ederek, Katar'ın alacağı her türlü önlemi desteklemek için tüm imkanlarını kullanacağına söz verdi.

Suudi Arabistan, İsrail'in uluslararası hukuk ve normları açıkça ihlal eden suç eylemlerine devam etmesinin vahim sonuçları olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, uluslararası toplumu bu günahkar saldırganlığı kınamaya ve bölgenin güvenliğini ve istikrarını baltalayan İsrail'in ihlallerine son vermeye çağırdı. 

Kuveyt

Kuveyt Dışişleri Bakanlığı ise İsrail'in bu acımasız saldırısının tüm uluslararası hukuk ve normları açıkça ihlal ettiğini, bölgenin güvenliği ve istikrarına ciddi bir tehdit oluşturduğunu ve uluslararası güvenlik ve barışı doğrudan baltaladığını vurguladı.

Kuveyt, Güvenlik Konseyi'ni uluslararası güvenlik ve barışı korumakla yükümlü olduğu sorumluluklarını yerine getirmeye ve İsrail'in bölge ülkelerine yönelik sistematik saldırılarını durdurmak için ciddi ve etkili adımlar atmaya çağırarak tutumunu yineledi.

Kuveyt, Katar'ın güvenliğini, istikrarını ve egemenliğini korumak ve vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliğini sağlamak için aldığı önlemlere tam destek verdiğini ifade etti.

BAE

BAE Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid, bu pervasız saldırının Katar Devleti'nin egemenliğine açık bir ihlal, uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı'na ciddi bir ihlal ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı tehdit eden sorumsuz bir tırmanış olduğunu teyit etti.

BAE'nin Katar ile tam dayanışma içinde olduğunu ve Katar'ın güvenliğini ve vatandaşlarının ve sakinlerinin emniyetini koruyacak her şeye sarsılmaz desteğini ifade eden Şeyh Abdullah bin Zayid, askeri gerilimin derhal durdurulması gerektiğini vurguladı.

Şeyh Abdullah bin Zayid, bu tür gerilimi artırıcı eylemlerin devam etmesinin bölgesel güvenliği baltalayacağını ve bölgeyi, uluslararası barış ve güvenlik açısından feci sonuçlar doğuracak tehlikeli yollara sürükleyeceği uyarısında bulundu.

Uluslararası topluma, özellikle de Güvenlik Konseyi'ne, İsrail'i caydırmak ve bu barbarca İsrail saldırılarını durdurmak için yasal ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmeleri çağrısında bulunan Şeyh Abdullah bin Zayid, bu saldırgan yaklaşımın devam etmesinin, bölgeyi daha fazla gerginlik ve tırmanışa itecek, güvenlik ve istikrarın sağlanması şansını zedeleyecek pervasız bir davranış olduğunu vurguladı.

Şeyh Abdullah bin Zayid, caydırıcı ve kararlı bir uluslararası duruşun yokluğunda bu tür pervasız saldırıların sürdürülmesinin bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barış açısından son derece tehlikeli sonuçlar doğuracağı ve hoş görülemeyecek veya kabul edilemeyecek bir gerçeği pekiştireceği konusunda uyardı.

Umman

Umman Sultanlığı, "İsrail'in Katar topraklarına yönelik vahşi saldırısını ve siyasi suikast ve ihanet suçlarını uluslararası hukukun açık bir ihlali ve devlet egemenliğinin apaçık ihlali” olarak değerlendirdi. Bu aynı zamanda bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehdit eden ve onu barış yolundan uzaklaştıran tehlikeli bir tırmanıştır.

Sultanlık yaptığı açıklamada, "Katar Devleti'nin bu kışkırtıcı saldırganlığa karşı aldığı tüm önlemleri" desteklediğini ifade ederek, uluslararası toplumu İsrail'i caydırmak ve bölgedeki güvenlik ve barış kurallarını ihlal etmesini engellemek için ahlaki ve siyasi sorumluluklarını üstlenmeye ve yasal yetkilerini kullanmaya” çağırdı.

Bahreyn

 Bahreyn ise Katar'ın güvenliğini, egemenliğini ve vatandaşlarının ve sakinlerinin emniyetini korumak için attığı tüm adımlarda Katar'la tam dayanışma içinde olduğunu ifade etti. Bölgesel barış ve güvenliğin korunması için sükunet ve gerginliğin azaltılması çağrısında bulundu.

Dünya İslam Birliği

Dünya İslam Birliği aynı bağlamda, Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri ve Müslüman Alimler Derneği Başkanı Dr. Muhammed el-İsa, İsrail işgal hükümetinin devletlerin egemenliğini ve tüm uluslararası hukuk ve normları ihlal eden barbarca davranışlarını kınadı. Uluslararası toplumu, bu suç teşkil eden uygulamalara karşı derhal ve kararlı bir şekilde harekete geçmeye çağırdı.

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK)

Körfez İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri Casim el-Budeyvi, Körfez ülkelerinin Körfez ülkelerinin Katar ile tam bir dayanışma içinde olduğunu ve bu alçakça ve korkakça eyleme karşı alacağı her türlü önlemi destekleyeceğini vurgulayarak, bu hain saldırının Birleşmiş Milletler başta olmak üzere dünya ülkeleri tarafından onaylanan tüm BM ve uluslararası yasa ve anlaşmaları ihlal ettiğini ve parçaladığını belirtti.

Uluslararası toplumun derhal harekete geçerek, İsrail işgal güçlerini vahşi ve ağır suçlarından sorumlu tutması ve bölgenin güvenliğini ve istikrarını bozan ve istikrarsızlaştıran tüm uygulamalarından caydırması gerektiğini ifade etti.

El-Budeyvi, bölgesel ve uluslararası anlaşmazlık ve çatışmaların çözümü ve kan dökülmesinin durdurulması için çatışan tarafların birçoğunun tanık olduğu değerli ve önemli arabuluculuk çabalarına ve bölgede ve dünyada güvenlik ve istikrarı artırmak için sürekli çaba sarf edildiğine işaret etti.

Doha'nın Hamas siyasi bürosunun müzakere heyetini ağırlamasının, ateşkesin sağlanması, Gazze'deki krizin sona erdirilmesi ve tutukluların serbest bırakılması için yapılan çabaların bir parçası olduğunu ve bu sayede Filistin halkının acılarının hafifletilmesine katkıda bulunulduğunu açıkladı.

Filistin

Mahmud Abbas döneminde Filistin Devlet Başkan Yardımcısı olan Hüseyin eş-Şeyh, saldırının uluslararası hukukun ve Katar Devleti'nin egemenliğinin ciddi bir ihlali olduğunu ve bölgedeki güvenlik ve istikrara tehdit oluşturduğunu söyledi. Bu gerilimin derhal sona erdirilmesinin önemini vurgulayan eş-Şeyh, devam etmesinin yalnızca bölge üzerinde değil, tüm dünya üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracağı uyarısında bulundu. Filistin sorununun çözümünün adil ve kapsamlı bir barışta yattığını vurguladı.

Arap Birliği

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Geyt, saldırının, Gazze'ye yönelik savaşın başlangıcından bu yana Mısır ve ABD ile birlikte ateşkes arabuluculuğu yapmaya çalışan ve İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü imha savaşını sona erdirmek için önemli ve samimi çabalar sarf eden Katar Devleti'nin egemenliğine yönelik açık ve tamamen kabul edilemez bir ihlal teşkil ettiğini belirtti.

Arap Birliği'nin, Katar'ın egemenliğinin bu bariz ihlaline karşı ve egemenliğini korumak ve güvenliğini muhafaza etmek için aldığı her türlü önlemi desteklediğini ifade etti.

Ebu Geyt, İsrail'in davranışlarının yerleşik tüm uluslararası normları ve yerleşik uluslararası hukuk ilkelerini ihlal ettiğini vurgulayarak, yasayı hiçe sayan ve utanç verici eylemlerinin sonuçlarına kayıtsız kalan İsrail'e karşı uluslararası toplumun ciddi bir sorumluluk taşıdığını söyledi.

Mısır

Mısır, "Filistinli liderlerin Katar'ın başkenti Doha'da ateşkes anlaşmasına varma yollarını görüşmek üzere bir araya geldiği toplantıyı hedef alan ve uluslararası hukuku ve devletlerin egemenliğine ve topraklarının kutsallığına saygı ilkelerini açıkça ihlal eden" saldırgan eylemi güçlü bir şekilde kınadığını belirtti.

Mısır, bu saldırının tehlikeli bir emsal teşkil ettiğini ve kabul edilemez bir gelişme olduğunu ve Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması için arabuluculuk çabalarında önemli rol oynayan kardeş Katar Devleti'nin egemenliğine doğrudan bir saldırı teşkil ettiğini ifade etti.

Mısır Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Mısır, bu gerilimin uluslararası alanda sükûneti sağlama çabalarını baltaladığına ve tüm bölgede güvenlik ve istikrarı tehdit ettiğine inanıyor.

Açıklamada, uluslararası topluma "bu bariz İsrail ihlaliyle ilgili hukuki ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmesi, İsrail saldırganlığını durdurmak için derhal harekete geçmesi ve sorumluları hesap vermeye çağırması, böylece İsrail'in her zamanki dokunulmazlığına bir yenisinin daha eklenmemesi" çağrısı yapıldı.

Lübnan

Lübnan hükümeti, Başbakan Nevvaf Selam'ın X’te yaptığı açıklamasında, “bu saldırının Katar Devleti'nin egemenliğine açık bir ihlal ve uluslararası hukuk ve normlara apaçık aykırılık teşkil ettiğini” belirtti.

Lübnan hükümeti, “bu bariz saldırı karşısında kardeş Katar Devleti, liderleri, hükümeti ve halkıyla tam dayanışma içinde olduğunu” teyit etti. Uluslararası topluma, “tüm bölgenin güvenliğini ve istikrarını tehdit eden İsrail'in tekrarlanan saldırılarına son vermek” için sorumluluklarını yerine getirme çağrısını yineledi.

Ürdün

Ürdün Kralı II. Abdullah bin Al Hüseyin ise Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al Sani ile yaptığı telefon görüşmesinde, dün Doha'da Hamas liderlerini hedef alan “korkakça İsrail saldırısını” kınadı.

Kraliyet Sarayı tarafından yapılan açıklamada, Kral Abdullah'ın görüşme sırasında “uluslararası hukuku ihlal eden, başkent Doha'ya yönelik korkakça İsrail saldırısını kınadığını” belirterek “Ürdün'ün Katar'daki kardeşlerine olan desteğini ve dayanışmasını” teyit ettiği belirtildi.

Kral, “bu ihlallere karşı uluslararası desteğin harekete geçirilmesi ve bunları durdurmak için acil eylemde bulunulması gerektiğini” vurgulayarak, “Katar'ın güvenliği Ürdün'ün güvenliğidir” dedi ve “Ürdün'ün Katar'ın güvenliğini, istikrarını ve egemenliğini zedeleyen her türlü eylemi reddettiğini” vurguladı.

Irak

Irak Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, saldırıyı “kardeş ülke Katar'ın egemenliğine ve topraklarına yönelik açık bir ihlal teşkil eden ve ülkenin güvenliği ve istikrarını tehdit eden alçakça bir eylem” olarak nitelendirdi.

Bakanlık, bu saldırının “işgalci varlığın Filistin halkını sistematik olarak öldürme ve yerinden etme politikasının devamı” bağlamında gerçekleştiğini ve “bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı daha fazla gerginlik ve tırmanışa maruz bıraktığını” vurguladı.

Dışişleri Bakanlığı, Irak'ın Katar Devleti hükümeti ve halkının yanında durma konusundaki kararlı tutumunu ve egemenliğini etkileyen veya ulusal güvenliğini tehdit eden her türlü saldırıya karşı tam destek vereceğini yineledi.

Bakanlık ayrıca, uluslararası toplumun bu saldırgan uygulamalara son vermek için sorumluluklarını üstlenmesi gerektiğini vurguladı.

Fas

Fas Dışişleri Bakanlığı, Fas'ın Katar Devleti ile "güvenliğini, toprak bütünlüğünü ve vatandaşlarının ve sakinlerinin huzurunu tehdit edebilecek her türlü duruma karşı" tam dayanışma içinde olduğunu teyit etti.

Cezayir

Cezayir Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, " İsrail işgalinin çok yönlü saldırılarını genişletmesi ve Gazze'ye yönelik saldırıları sona erdirmek için müzakere ekibini hedef alması, işgalcinin barışa eğilimli olmadığını, pervasızlığının ve kibrinin sınır tanımadığını ve dünya ülkelerinin bağlı olduğu en temel değerleri, kuralları ve normları umursamadığını tüm dünyaya kanıtlamaktadır" ifadelerini kullandı.

Açıklamada ayrıca: “Bu son derece tehlikeli durumda, uluslararası toplum, İsrail işgalcisini caydırmak, Filistinlilere karşı işlediği suçlara son vermek ve tüm bölgeyi sonsuz bir güvensizlik ve istikrarsızlık sarmalına sürükleyen gerilimin yükselişini durdurmak için tüm sorumluluklarını üstlenmenin acil gerekliliğini anlamalıdır” denildi ve uluslararası topluma “İsrail işgalcisini caydırmak ve Filistinlilere karşı işlediği suçlara son vermek için sorumluluklarını tam olarak üstlenme” çağrısı yaptı.

Suriye

Suriye Dışişleri Bakanlığı, bu saldırıyı uluslararası hukuka ve Katar Devleti'nin egemenliğine açık bir ihlal ve bölgedeki güvenlik ve istikrarı zedeleyecek tehlikeli bir tırmanış olarak değerlendirdi. Bunun, İsrail işgalinin uluslararası hukuk ve normları defalarca hiçe saydığının bir yansıması olduğunu belirtti.

Suriye, Katar Devleti, liderleri, hükümeti ve halkıyla tam dayanışma içinde olduğunu teyit ederek, uluslararası toplumun bölgesel ve uluslararası barışı tehdit eden bu tür saldırgan uygulamalara karşı açık ve kararlı bir tutum sergilemesi gerektiğini vurguladı.

Birleşmiş Milletler

Uluslararası düzeyde, BM Genel Sekreteri António Guterres, İsrail'in Doha'daki Filistinli Hamas liderlerini hedef alan hava saldırılarını, Katar'ın egemenliğine yönelik “bariz bir ihlal” olarak nitelendirerek kınadı.

Guterres gazetecilere şunları söyledi: “Ateşkesin sağlanmasında ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasında çok olumlu bir rol oynayan Katar'da İsrail'in saldırı düzenlediğine dair haberler aldık. Katar'ın egemenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik bu açık ihlali kınıyorum.”

Vatikan

Papa Leo, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısının sonuçları konusundaki endişelerini dile getirdi. Şarku’l Avsat’ın İtalyan haber ajansı ANSA’dan aktardığına göre, Papa Leo, "Şu anda çok ciddi bir haber var: İsrail, Katar'daki bazı Hamas liderlerine saldırıyor. Durum çok ciddi" ifadelerini kullandı. Leo, "İşlerin nasıl gelişeceğini bilmiyoruz. Gerçekten ciddi" diye vurguladı.

Türkiye

Türkiye Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, saldırının İsrail'in “bölgede yayılmacı politikalar ve terörizmi bir devlet politikası olarak benimsediğini gösterdiğini belirterek, “ateşkes görüşmeleri sürerken Hamas müzakere heyetini hedef alması, İsrail'in barışa ulaşmayı değil, savaşı sürdürmeyi amaçladığını gösteriyor” ifadesini kullandı.

Türk Dışişleri Bakanlığı şöyle devam etti: “Bu durum, İsrail'in bölgede yayılmacı politikalar ve terörizmi resmi politika olarak benimsediğinin açık bir kanıtıdır.”

İran

İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü İsmail Bekayi ise devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, "Bu son derece ciddi suç eylemi, tüm uluslararası kural ve düzenlemelerin açık bir ihlali ve Katar'ın ulusal

Fransa

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrail'in Doha'ya saldırısının “sebebi ne olursa olsun kabul edilemez” olduğunu belirterek, Katar ve Emir Şeyh Tamim bin Hamad Al Sani ile dayanışma içinde olduğunu ifade etti. Macron, X hesabında savaşın bölgeye yayılmasına izin verilmemesi gerektiğini belirtti.

İngiltere

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, İsrail'in Doha'ya saldırısının Katar'ın egemenliğini ihlal ettiğini ve bölgede daha fazla gerilimi artırma riski taşıdığını söyledi. Starmer X'te yaptığı paylaşımda, “Öncelik, derhal ateşkesin sağlanması, rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'ye yardımın büyük ölçüde artırılması olmalıdır. Uzun vadeli barış için tek çözüm budur” ifadelerini kullandı.

İrlanda

İrlanda Başbakan Yardımcısı Simon Harris, saldırıyla ilgili olarak, "Doha'dan şehre yönelik İsrail hava saldırıları olduğuna dair gelen haberlerden derin endişe duyuyorum" dedi. Harris, Katar'ın ateşkes sağlanması ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasında çok olumlu bir rol oynadığını belirtti.

"Bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştırma tehdidinde bulunacak şiddetin daha da tırmanmasına ihtiyacımız yok" diyen Harris, "En önemli önceliklerimiz Gazze'de kalıcı ateşkes, tüm rehinelerin serbest bırakılması, yaygın insani yardım erişimi ve iki devletli çözüme giden bir yol haritasıdır" diye vurguladı. İrlanda Başbakan Yardımcısı, tüm tarafları itidal göstermeye, gerilimi azaltma, diyalog ve diplomasiye katılmaya çağırdı.


İsrail, Doha'da Hamas'ı bombalarken saldırı müzakerelere zarar verdi

Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)
TT

İsrail, Doha'da Hamas'ı bombalarken saldırı müzakerelere zarar verdi

Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

İsrail, dün Hamas liderlerini ilk kez Katar'da hava saldırısıyla hedef alarak Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan müzakerelere büyük bir darbe indirdi.

Savaşı sona erdirmek için ABD tarafından sunulan öneriyi değerlendiren Hamas liderlerinin ofislerinin ve konutlarının bulunduğu Doha'daki bir konut kompleksini hedef alan İsrail’in hava saldırısının ardından Hamas liderleri hayatta kaldı. Ancak, birden fazla yeri hedef alan hava saldırılarında, aralarında Hamas Siyasi Büro Üyesi Halil Hayye’nin oğlu ve Katarlı bir güvenlik görevlisinin de olduğu altı kişi öldü.

Katar Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, ‘İsrail'in bu pervasız davranışının ve bölgesel güvenliği sürekli olarak bozmasının, Katar’ın güvenliğini ve egemenliğini hedef alan bu eyleminin tolere edilmeyeceği’ belirtildi. Bakanlık, ‘bu suç niteliğindeki saldırının uluslararası hukuk ve normların açık bir ihlali olduğunu ve Katarlıların ve Katar'da yaşayanların güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit oluşturduğunu’ vurguladı.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada ABD Başkanı Donald Trump'ın saldırının yeri konusunda çekincelerini dile getirdiği ve İsrail'in Katar'a yönelik saldırısının ‘İsrail’in ve ABD’nin çıkarlarına hizmet etmediğini’ düşündüğü ifade edildi. Açıklamaya göre Trump, Özel Temsilcisi Steve Witkoff'a Doha'yı saldırı konusunda uyarması talimatı verdi. Beyaz Saray sözcüsü, Trump'ın saldırıdan sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Âl-i Sani ile görüştüğünü ve Katar Emiri’ne ‘böyle bir şeyin kendi topraklarında bir daha olmayacağına’ dair güvence verdiğini söyledi.

Ancak Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, Katar'ın saldırıdan haberdar edildiğine dair haberleri yalanladı. Ensari, ABD'li bir yetkilinin, Doha'da İsrail tarafından düzenlenen hava saldırılarının patlama sesleri duyulurken telefon ettiğini belirtti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Katar'ın başkenti Doha’da bazı Hamas liderlerinin konutlarını hedef alan saldırılarının ‘tamamen bağımsız’ olarak yürütüldüğünü söyledi. Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, saldırının ‘İsrail tarafından başlatıldığı ve yürütüldüğü, bunun tüm sorumluluğunun İsrail'e ait olduğu’ belirtildi. Netanyahu, ABD’nin Kudüs'teki büyükelçiliğinde düzenlenen bir etkinlikte ‘terörist liderlerin hiçbir yerde güvende olmayacağını' söyledi. Operasyonu ‘katillerle hesaplaşmak ve gelecekte İsrail vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için’ emrettiğini açıklayan İsrail Başbakanı, “Terörist liderlerin hiçbir yerde dokunulmazlık hakkına sahip olduğu günler geride kaldı” diye ekledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hamas’tan bir kaynak, İsrail’in saldırısını özellikle Hamas liderlerinden Halil el-Hayye’nin evine yoğunlaştırdığını, liderlik toplantısının ise Hamas’ın merhum lideri İsmail Heniyye'nin kullandığı yakındaki bir evde yapıldığını söyledi. Kaynak, bu evin de ‘saldırıya uğradığını ancak yoğunluğunun daha az olduğunu’ belirtti. Kaynak, Hamas liderlerinin bulunduğu yerin ara sıra özel toplantılara ev sahipliği yaptığını ve toplantının yapıldığı yerin liderlerin hayatta kalmasının nedeni olabileceğini söyledi.

İsrail ordusu ve İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak) Hamas'ın ‘üst düzey liderlerini’ hedef aldığını söyledikleri operasyondan sorumlu olduklarını açıkladı. İsrail ordusunun resmi internet sitesinde yayınlanan bir açıklamada, hedef alınan kişilerin ‘yıllardır terör örgütünün faaliyetlerini yönettikleri’ ve ‘7 Ekim 2023'teki katliamı gerçekleştirip İsrail Devleti'ne savaş açmaktan doğrudan sorumlu oldukları’ belirtildi.

Saldırı, sarsılan küresel piyasalarda yankı buldu ve yatırımcıları petrol ve altına yöneltti. Bu durum petrol fiyatlarının 1 dolardan fazla artmasına neden olurken, Brent ham petrolü yüzde 1,8 artışla varil başına 67 doların üzerine çıktı. West Texas Intermediate (WTI) ham petrolü ise yaklaşık yüzde 1,8 artışla 63,40 dolara yükseldi. Altın da 3 bin 674 dolar ile yeni bir rekor seviyeye ulaştı. Buna karşılık, kripto para birimlerinin fiyatları sert bir düşüş yaşadı ve tasfiyeler sadece bir saat içinde 52 milyon dolara ulaştı.