Rabıta Genel Sekreteri Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a konuştu: Nefreti körükleyenler ‘geri kalmış anayasalardır’

Rabıta Genel Sekreteri, ifade özgürlüğünün ilke ve değerlerle çerçevelenmesi gerektiğini söyledi.

Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
TT

Rabıta Genel Sekreteri Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a konuştu: Nefreti körükleyenler ‘geri kalmış anayasalardır’

Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)

İsveç ve Danimarka'da Kur'an-ı Kerim yakma olayları, güvenlik kaosu başta olmak üzere olumsuz etkilere neden olan gayri resmi tepkilere yol açtı. Batı medyası tarafından izlenen diğer ülkelerde de aynısını yapma çağrıları doğrultusunda, özellikle bazı Batı ülkelerinde ‘Kur'an-ı Kerim yakma’ olgusu durdurulmazsa, önümüzdeki dönemde bu tepkilerin artması muhtemel görünüyor.

Bazılarının geciktiğini düşündüğü bir yanıtla İsveç Göçmen İdaresi cumartesi günü, Stockholm'de son zamanlarda birkaç kez Kuran'a hakaret eden Iraklı bir mültecinin ikamet izin başvurusunu yeniden gözden geçirdi. Bu, İsveç ve Danimarka'da Kuran nüshalarının da yakılması olayları ile aynı zamana denk geldi. Danimarka, İsveç'e benzer bir açıklama yaparak bu olayları kınadı, ancak ‘ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğünün korunması gerekliliğine’ de dikkat çekti.

Dünya İslam Birliği (Rabıta) liderliğindeki İslami kuruluşların, çeşitli uluslararası ve bölgesel düzeylerde nefrete karşı ılımlılık değerlerini teşvik etme çabalarına birçok kişi tanık oluyor. Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el- İsa bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun geçtiğimiz çarşamba günü dinler ve kültürler arasında diyalog, hoşgörü ve şiddete karşı nefret söyleminin ele alınmasıyla ilgili kararı kabul etmesinden memnuniyet duyduğunu ifade etti. Rabıta’nın her zaman ‘radikalizm ve şiddetin en tehlikeli kolları’ olarak ‘dini nefretin fitilini ateşlemeye’ karşı uyarıda bulunduğunu vurguladı.

Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği özel röportajda, fail ile mensup olduğu din veya kültür arasındaki farkı vurguladı. İfade özgürlüğünün ilke ve değerlerle çerçevelenmesi gerektiğine, özellikle de düşmanlıkları ateşlemek ve nefreti yaymak için kullanılabilecek kaotik özgürlüklere işaret eden Dr. İsa’nın verdiği röportajın tam metni aşağıdaki gibidir:

-İsveç ve Danimarka'da Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakılması da dahil olmak üzere art arda gelen olayları nasıl tanımlarsınız?

Kısacası, Kur'an-ı Kerim yakma suçu, bir yandan nefretten kaynaklanan tahrik edici bir eylemdir. Öte yandan, akılsızca tepki aksi yönde bahse konu bazı gündemlerden kaynaklanmaktadır. Elbette bu bahis, nihayetinde İslam'ı ve Müslümanları devirmeyi hedeflemektedir. Ancak bu kötü niyetli beyinlerin kendilerine ait ahlaki ve insani bir sözlüğü yoktur. Başkalarının onuruna, hele müminler olarak bizler için en değerli olan şeylere yani dini kutsallarımıza saygıyı bilmezler.

Bu suçlular bu şekilde yetiştirilmiş olabilir, kendilerini bu şekilde yetiştirmiş olabilirler veya gizli bir kötü niyete sahip taraflar onları bu suça azmettirmiş olabilir, her ne olursa olsun asıl mesele onlara verilen resmi izindir.

İfade özgürlüğü, ilke ve değerlerle çerçevelenmelidir. Bu kaotik özgürlükler düşmanlıkları ateşlemek ve nefreti yaymak için özellikle de çatışma ve medeniyetler arası çatışma ateşini tutuşturmak için kullanılabilirken, bazı ülkeler, özgürlüklerin (mutlak) korunmasından nasıl gurur duyabiliyor?

Günümüz dünyası milletler ve halklar arasında köprüler kurmanın önemini haykırırken, resmi kalkanlarla korunan Kur’an yakma suçu işleniyor ve onlara “Kin ve nefreti körüklemeye hakkınız var. Çatışmaları ateşlemek için provoke etme hakkına sahipsiniz. Tüm bunları yaparken de benim korumam altında güvendesiniz” deniliyor. Özgürlük ilkesi kayıtsız ve şartsız olmamalı.

O suçluların Kur'an-ı Kerim yakmasına izin verenler için bile kırmızı çizgiler vardır. Özgürlüğün geçmemesi gereken kırmızı çizgiler vardır. Ancak dini mukaddesler, (özellikle İslami mukaddesler) söz konusu olunca bunlar ortadan kalkıyor. Dini mukaddeslere saygı, ulusal çeşitliliğe sahip toplumların uyumunun, hatta dünya barışının önemli bir ayağıdır.

Dünyamızın barış içinde yaşaması için insanların birbirine saygı duyması gerekir. İhtilaflı konularda anlaşmazlık olur ve bu normaldir. Ancak saygı başka bir şeydir. Saygı, haysiyetle ilgilidir ve bir mü’minin sahip olduğu en değerli şey onuru ve dini kimliğidir.

İnançlı insanlar birçok dini konuda farklılık gösterebilir, kat’i İslâmî meseleler dışında icmâ edilmesi zor bir durum. Ancak bu, icmâ edilen konulardan biridir. Dolayısıyla bugün İslam ümmeti, Kur’an-ı Kerim yakma suçunun ardından bu suçun ümmet onuru ve dini mukaddeslerine zarar verdiği konusunda görüş birliği içindedir. Çeşitli mezhepleri, akımları ve gruplarıyla tek ses halinde konuşuyor.

Tarihsel çatışmaların çoğunun dini arka planı olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu nedenle “Din büyük, hassas ve tehlikeli bir meseledir” diyoruz. Dolayısıyla dini mukaddeslere oldukça dikkat ve ihtiyatla yaklaşılması gerekiyor. Dikkatli bir incelemeyle günümüz dünyasındaki en tehlikeli çatışmalarını kökeninde dini sebeple olduğunu görebilirsiniz. Örneğin;

Avrupa'da Otuz Yıl Savaşları dinsel bir çatışmayla başladı.

(İslam dünyasının doğusuna gerçekleştirilen) Haçlı Seferleri dini bir slogan taşıyordu.

Azınlıklara yönelik zulüm (tüm dünyada ve insanlık tarihi boyunca), bunlar çoğunlukla nefret dolu ve dışlayıcı dini nedenlerle yapılan zulümlerdir. Ancak bu zulmü yapanlar tarihe dikkatle kulak verirlerse, sonunda kaybedecek tarafın kendileri olduğunu görürler. Savaşın yanı sıra itibarlarını da sonsuza dek kaybedecekler. Zulmün utancı, onura hakaret ve provokatif uygulamalar peşlerini bırakmayacak.

Bazı seçimlerde özellikle (seküler ülkelerdeki) aşırı sağcılar, elbette ki kampanyalarını desteklemek için dini konular üzerine eğiliyor. Sonra bundan doğan komplikasyonlara, özellikle de dini kimlikle ilgili kışkırtmalarla ulusal bütünlüğün istikrarının kaybedilişine tanık oluyoruz.

Bu konudaki sözlerimi Kur’an-ı Kerim’in Allahu Teâlâ’nın sözü olduğunu, kimsenin ona zarar veremeyeceğini ve Kur’an’ın Allah tarafından korunduğunu söyleyerek bitirmek istiyorum. Ancak Kur’an-ı Kerim nüshası yakanlar, sadece ellerine geçen bir nüshayı yakarlar. Onları koruyan anayasalar oldukça, onları bu suçu işlemekten alıkoymak mümkün değil. Ancak biz Müslümanlar, bu menfur suç karşısında öfkemizi güçlü bir şekilde ifade etmeli ve en büyük nefret suçlarından biri olarak sınıflandırdığımız bu nefret dolu hakarete karşı derin öfkemizi barışçıl bir şekilde ifade etmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.

Fotoğraf Altı: İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)

-Bu eylemlerin faillerine yasal izin veren ülkelerin üzerine düşen sorumluluklar olduğunu düşünüyor musunuz?

Dünya barışına karşı sorumluluk hisseden bir ülke, inşa etmek yerine yok eden, aşırılık ve radikalizmin önünü açan bu tür suç eylemlerine göz yumamaz.

Ne yazık ki, bazı ülkeler provokatörler ve dini ve fikri çekişmeler için bir sığınak haline geldi. Bu tür eylemlerin tehlikeli sonuçlarından muaf olduğunu düşünen herkese ‘tarihin öğütlerine kulak verme’ çağrısında bulunuyoruz.

Bunun özellikle dini çeşitliliğe sahip toplumların dokusuna yönelik tehlike büyük olduğundan, tüm ülkeleri şiddeti, ayrımcılığı ve düşmanlığı körükleyebilecek nefret söylemini yasaklamaya ve ‘suç haline getirmeye’ davet etmek için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz.

Ayrıca medeni olduklarını iddia edenlerin, anayasal sistemlerinde insanlık iddiasında bulunanların, halkının değerlerini, evet halkıyla birlikte, bilinçli bir şekilde gözden geçirmesi gerekir. Şüphesiz ki bu suç uygulamalarını reddediyor ve bunun kanıtı da duyduğumuz tepkilerdir.

Bu bağlamda, Dünya İslam Birliği olarak Suudi Arabistan Krallığı'nın Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakılması olayıyla ilgili güçlü ve onurlu İslami tutumunu takdir ediyoruz.

Fotoğraf Altı: İsa, ayrımcılığı ve düşmanlığı kışkırtabilecek nefret söyleminin yasaklanması ve suç sayılması çağrısında bulundu. (Şarku'l Avsat)
İsa, ayrımcılığı ve düşmanlığı kışkırtabilecek nefret söyleminin yasaklanması ve suç sayılması çağrısında bulundu. (Şarku'l Avsat)

-Peki, bu ülkelerin liderlerinin resmi açıklamalarda bulunarak Kur’an-ı Kerim yakma eylemlerini reddettiklerini, ancak anayasalarının ifade özgürlüğünü koruduğunu söylemeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Söylediklerine göre ‘anayasanın izin verdiği’ bir şey nasıl reddedilir? Hiç kimse anayasasının maddelerinin izin verdiği şeyleri ihlal edemez. Bu bir çelişkidir. Özetle bu, en azından o suçluların kullanabilecekleri bir anayasal boşluktan başka bir şey değildir.

Anayasanın, halkın kendi hükümlerini en yüksek kanun olarak kabul etme iradesini ifade ettiğini hepimiz biliyoruz. İnsanlar nasıl anayasal hükümleri geçirebilir ve sonra hükümetleri aracılığıyla bunların uygulanma biçimlerini kınayabilir? Bu boşluğu gidermek için anayasa o halklara sunulmalı.

Fakat ben anayasanın ifade özgürlüğü kisvesi altında bu suç eylemini koruduğunu, o zaman ikinci durumda bu eylemi kınadığımı ve kabul etmediğimi söylüyorum. Oysa Anayasa tarafından izin verilen konulardaki ifade özgürlüğü, insanların onurunu veya özellikle dini kutsallarını ilgilendirmeyen konulardadır. Bu kutsalların ihlali, dinler ve kültürler arasında çatışma riskinin en büyük tetikleyicisidir, hatta şiddet ve terördür.

Anayasa bu denli ciddi konularda ifade özgürlüğüne izin veriyorsa, uluslar ve halklar arasındaki çatışmayı körüklemeye katkıda bulunuyor demektir. Sonuç olarak, dünya barışını ve ulusal toplumlarının uyumunu yok eden için bir bombaya dönüşecektir. Adı mutlak özgürlük olan kayıtsız ve şartsız kaotik bir dalgalanma ilkesine dayanacaktır.

Özetle; Kur'an-ı Kerim yakma suçuyla ilgili yaşananlar, ancak ya anayasanın ifade özgürlüğü kavramına yönelik hükümlerinde bir aşırılık ya da uygulamasında bir aşırılık olarak yorumlanabilir.

Fotoğraf Altı:  İstanbul'daki İsveç Başkonsolosluğu önünde düzenlenen protestoda elinde Kuran-ı Kerim tutan bir kadın (AP)
İstanbul'daki İsveç Başkonsolosluğu önünde düzenlenen protestoda elinde Kuran-ı Kerim tutan bir kadın (AP)

-Bu olayların tekrarı ve mübarek Kurban Bayramı gibi İslami günlere denk gelmesi, dünyanın önemli bir bölümünde nefret seviyesinin arttığına işaret ediyor mu?

Evet maalesef bu doğru ama bazı ülkelerde anlattığımız detaylardan dolayı diğerlerine göre daha fazla gözlemleniyor.

-Peki sorumluluk kimin?

Sorumluluk, insan haklarını koruduğunu iddia edenlere, insan kardeşliğini savunanlara, milletler ve halklar arasındaki dostluğu ve iş birliğini savunanlara aittir.

Soru şu ki, son derece saldırgan, kışkırtıcı ve tehlikeli alanlarda onlarla çelişen şeyleri gördüğümüzde, insani mesajlarıyla bu çağrılara nasıl inanacağız? Bütün bunlar ifade özgürlüğü şemsiyesi altında ama başka bir deyişle, “Biz bu değerlere sahip çıkıyoruz ama bizim anayasalarımız bu değerlere ters düşecek şekilde kullanabilir” diyebilirler.

Daha açık bir ifadeyle söylüyorum: Uygar anayasalar hükümlerinde, yorumlarında ve uygulamalarında milletler ve halklar arasında dostluğu çağrıştıran insani ilkelerin teşvik edilmesini ister, aksini değil. Nefreti körükleyen, medeni çatışmalara zemin hazırlayan, özgürlüklerin iyi anlamını çarpıtan anayasalar, ‘geri kalmış’ anayasalardır.

Fotoğraf Altı: Kopenhag'da bir Kuran nüshasının yakılmasını kınayan bir gösteri sırasında bir Müslüman elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor (EPA)
Kopenhag'da bir Kuran nüshasının yakılmasını kınayan bir gösteri sırasında bir Müslüman elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor (EPA)

-Bu olayları ‘İslamofobi’ olarak adlandırılan olaylardan ayırmak mümkün mü?

Elbette ki hayır, birbirlerini besliyorlar ve biz de dünyanın dört bir yanındaki siyasi ve dini liderlerle yaptığımız toplantılarda ‘İslamofobi’ tehlikesini hep vurguladık. Olumsuz sonuçlarını ve dünyadaki dinlerin ve kültürlerin takipçileri arasındaki uluslararası ve karşılıklı ilişkiler üzerinde yansımaları olmasını bekliyoruz. Nefret yayıp, provokasyonlarda bulunan ve çatışmalar körükleyen herkes kaybeder.

İslam'a karşı ihlaller açısından tanık olduklarımız, İslamofobi savunucuları tarafından savunulan çatışma argümanlarının birincil pratik uygulamalarıdır. Aşırılık yanlılarının aptallıklarının, onu dünya barışını ve ulusal toplumlarının uyumunu hedef aldığı yangın sahnelerine dönüştürmesini bekleyen bir kıvılcımdır.

Üst düzey siyasi ve dini liderlerin bu endişelere gerçek katılımını gördük. Dünya bu yıl ilk kez Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü'nü kutladı. Bu, ‘hoşgörüsüzlük, şiddetle hedef gösterme ve ayrımcılıkla’ Müslümanları hedef tahtasına koyan bu olguya ışık tutmak için çok önemli bir adım. İnsani değer tanımayan, karanlık, nefret dolu kara vicdanlar taşıyan, barbarca bir proje içinde yaklaşık 2 milyar Müslüman’ı sadece Müslüman oldukları için rencide eden bu saldırıya karşı barış ve uyum sağlama konusundaki ortaklarımız ve müttefiklerimizden daha fazla çaba göstermelerini bekliyoruz. Dünyamız tüm bilimlerde inanılmaz bir ilerleme kaydederken, ne yazık ki, değerler konusunda geriledi. Bu da bizi dünyamızın huzuruna ve toplumlarının uyumuna yönelik bir tehditle karşı karşıya bırakıyor. Kur’an-ı Kerim yakma örneği de bunun en büyük şahidi.

-Özellikle İslam ülkelerinde şiddetli tepkiler nasıl önlenebilir?

Bu eylemlere karşı koymak hepimizin görevidir. Bu eylemler, dünyanın barışını ve Kur’an-ı Kerim’i kutsal kabul eden, peygamberlerine saygı duyan ve Kuran'a veya diğer İslami kutsallara yapılan hakareti, Müslümanlara ve varlıklarına yönelik en kötü saldırılardan biri olarak gören iki milyar Müslümanın yaşadığı çeşitli ülkelerin halklarının ulusal bütünlüğünü tehdit ediyor.

Aşırılık yanlısı güçlerin bu suiistimallerle maksadı, Müslümanların duygularını kışkırtmak, öfkelerini körüklemek ve sorumsuzca tepkilere sevk etmektir. Karşı taraf, Müslümanlara karşı sindirme kampanyalarını tırmandırarak ve dinimizin hakikatini bilmeyenler nezdinde imajını istismar ederek ondan besleniyor.

Dolayısıyla âlimlere düşen görev, bu durumu Müslümanların geneline anlatmak ve onların aşırılık yanlılarının tuzaklarına düşmelerini ve sonra da iddialarını yerine getirmelerini engellemektir.

İlim müesseselerinin bu hadiseleri İslâmiyet'i tanıtma vesilesine çevirmeleri gerekiyor. Bazı kurumlar, bu konuda takdire şayan bir iş yaparak, Kur’an'ın İsveççe mealini yayınlayıp on binlerce kopyasını dağıttı. Bu, İsveç vatandaşlarının Kur'an-ı Azîmüşşan’ın değerleri ve mesajı hakkında bilgi edinmelerini sağladı.

-Bu olayların bir şekilde üstesinden gelerek dinler ve kültürler arasında ilişkilerin geliştirildiği şu süreçte, insanlar üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak mümkün müdür?

Hiç şüphe yok ki bu olayların etkisi çok büyük ve yarası bahsettiğim gibi yaklaşık iki milyar insanı temsil eden Müslümanların ruhlarında derin izler bıraktı.

Bu provokatif olaylar, diğer dinlere mensup gayrimüslimlerin dahi kalplerinde olumsuz bir tesir bırakıyor.

İslami adaletimizle fail ile onun ait olduğu din veya kültür arasında ayrım yaptığımızı belirtmek önemlidir. Burada, bu konuyu şart koşan Mekke-i Mükerreme Belgesi'nin, dinlerin ve felsefelerin, taraftarlarının ve iddia sahiplerinin tehlikeli eylemlerinin dışında olduğunu ve bu eylemlerin sadece sahiplerini bağladığını belirttiği maddelerinden birini hatırlatmak istiyorum. Belgede, ayrıca dini kanunların kökenlerinde, Yaratıcı'ya ibadet etmeye ve insan onurunun korunmasına çağrıda bulunduğu yer alıyordu.

Dolayısıyla din ehli, akil ve hikmet sahibi kişilerin müşterek işlerde işbirliği yapmaları, Cenab-ı Hakk'ın bu kışkırtma ve çirkin hareketlerin üstesinden gelmesine yardım etmesi ve herkesin toprağın yeniden inşası, ıslahı ve insanlığın hayır ve saadetine kavuşmasına katkı sağlamak için çalışması için yeterlidir.

Fotoğraf Altı:  Hafızlık kursunda elinde Kur’an-ı Kerim tutan bir kız (Reuters)
Hafızlık kursunda elinde Kur’an-ı Kerim tutan bir kız (Reuters)

-‘Suudi Arabistan'ın öncü rolü ve liderliğinden’ bahsettiniz. Suudi Arabistan'ın stratejik ağırlığı ve manevi duruşu bu olaylarla mücadeleyi nasıl etkileyebilir ve örneğin şiddet gibi olumsuz tarzdaki tepkileri nasıl engelleyebilir?

Allahu Teala Suudi Arabistan’ı Müslümanların kalbinde büyük bir yere sahip olmakla ödüllendirdi. Haremeyn-i Şerifeyn’e hizmet ve ziyaretçilerinin rahatını sağlamak için çalışmakla şereflendirdi. Allahu Teala, bu ülkeye çeşitli ağırlıklar bahşedip ona hak ettiği uluslararası önemi kazandırmıştır. Allah onu hamdolsun, İslami ve uluslararası sorumluluğunu sonuna kadar üstlenmiş, hikmetli ve akılcı bir liderle ödüllendirdi. Bunu bu güzel ülkenin evlatlarından olduğum için değil, canlı bir tanık, Suudi destanını ağır tarihsel belgeler ve dürüst bir şekilde anlatan biri olarak söylüyorum. Suudi Arabistan'ın bilhassa İslami meselelere yönelik adımları bizim akil yöneticilerimiz için bir önceliktir. Allah, Hadimu’l Haremeyn-i Şerifeyn ve Veliahdını mükâfatlandırsın ve muvaffakiyetlerini arttırsın.

Bu açıdan bakıldığında, Suudi Arabistan ümmetin meselelerine karşı İslami görevini büyük bir vicdanla, samimi bir şekilde çalışarak yerine getirdi. Suudi Arabistan bu suç olayları karşısında, bazıları hükümet kararlarını temsil eden ve diğerleri İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi Konferansı Başkanlığı bağlamında bu suça karşı sağlam bir şekilde durmaya yönelik İslami bir çağrıyı temsil eden güçlü ve birbirini takip eden kararlarla tepki gösterdi. Suudi Arabistan’ın İslam dünyası ve uluslararası arenada bir dengesi ve ağırlığı var. Suudi Arabistan konuşursa tüm dünya dinler, Kur’an yakma suç eylemine karşı tutumu güçlü müdahale dengesinde hesaplanmış bir adımdır.

-Bu olayların tekrar yaşanmaması ve şiddete yönelik tepkilerin makul çerçevesinden sapmasını önleme için Rabıta’dan beklenen rol nedir?

Elhamdülillah. Dünya İslam Birliği, İslam dünyasının alimleri, düşünürleri ve gençleri adına Kur’an yakma suç eylemleri başta olmak üzere, nefret kavramları ve suçlarıyla yüzleşme görevini üstlenmiştir.

Daha ziyade, nefret kavramları ve dünya barışı ve uyumuna karşı işlenen suçlar ile özellikle de uluslar ve halklar arasında çatışmaya tahrik suçları tehlikesi konusunda ilk uyarıyı yapan Rabıta’dır. Birçok platform aracılığıyla, nefret söylemini hafife almanın veya korkunç sonuçlarını fark etmeden onu küçümsemenin tehlikeleri konusunda defalarca uyardık.

Gerçek bir Müslümanın, tabiyetini taşıdığı ülkenin vatandaşı olduğunu, yurdunu ve vatandaşlarını sevmesi, hatta ona milli kimliğini vererek, güvende tutan vatanı için fedakârlık yapması gerektiğini vurgulamaya özen gösterdik. Gerçek Müslüman anayasasına ve kanunlarına saygılıdır, kendini barış ve nezaketle ifade eder. Gerçek Müslüman bir arada barışçıl yaşamı her şekilde destekler.

Bizler Rabıta’da bu barbarca suçların, İsveç veya başka yerlerdeki Müslümanların, yalnızca dünyalara rahmet olarak gelen mesajlarının değerlerine olan inanç ve sebatlarını arttıracağının, vatanlarına sıkıca sarılacaklarının altını çiziyoruz. Bu uygulamaların, yapıldığı ülkelerin halklarının insani ve milli değerlerini yansıtmadığını, Müslümanlarla bir arada yaşama ve milli kardeşlik bağı paylaşan bu halkların büyük bir çoğunluğunun bu uygulamaları reddettiğini, şiddetle kınadıklarını İslam dünyasının da görmesine önem verdik.

- Dünya aşırılıkla ve silahlı terörle mücadele aşamalarını atlattıkça, bunu teşvik eden yeni olaylar ortaya çıkıyor. Bu olayların tekrarını önlemek için çözüm nedir? Dinler, kültürler ve mezhepler arasındaki ilişkiler ve aşırılık ve nefretle mücadele konularında uluslararası iş birliğinin düzeyini yeniden düşünmek gerekli midir?

Genel olarak bu tür olayların ve provokasyonların tamamen ortadan kaldırılması zor görünebilir. Ancak bunlarla yüzleşmenin, etkilerini sınırlamanın ve kabul edilebilirlik düzeyini düşürmenin yolları vardır. Bu tür olaylarla mücadele, hayati önemine rağmen sadece yasa koyucular ve uygulayıcı kurumlarla sınırlı kalmamalı, sorumluluk tüm sivil toplum kuruluşlarına düşmelidir. Herkesin bu provokasyonların önlenmesi ve bu tür eylemlerin üzerine gidilmesi için gerekli çerçeveleri oluşturması ve genel bir kınama olduğunda, çoğu durumda eylemler tekrar edilmeyecektir. Hiç şüphe yok ki hukuk en büyük caydırıcıdır. Çekişmeye ve medeniyet çatışmasına tahrik eden nefret suçlarını ağır suçlar olarak tasnif eden kanunlar olsaydı, bu trajediler baştan yaşanmazdı.

Unutmadan, dini, dili, ırkı ne olursa olsun hoşgörü, sevgi ve ötekine saygı değerlerinin aşılanmasında ve insanın insanlık ve onurunun takdir edilmesinde- özellikle çocukluk evrelerinde- eğitimin ve ailenin önemine vurgu yapmak istiyorum.

Nefret suçlarının ele alınmasının, değerlerin ulusal vicdanda yerleşmesi ile başladığı, anayasal bilincin oluşmasından geçerek, nefretin tehlikelerini suç sayan yasalarla son bulduğu söylenebilir.



Suudi Arabistan, Suriye halkına ve Suriye'nin güvenlik ve istikrarına verdiği desteği yineledi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu oturumuna başkanlık etti. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu oturumuna başkanlık etti. (SPA)
TT

Suudi Arabistan, Suriye halkına ve Suriye'nin güvenlik ve istikrarına verdiği desteği yineledi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu oturumuna başkanlık etti. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Bakanlar Kurulu oturumuna başkanlık etti. (SPA)

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bugün Riyad'da düzenlenen Bakanlar Kurulu oturumuna başkanlık etti. Oturumda Suudi Arabistan’ın, Suriye halkına ve Suriye'nin güvenlik ve istikrarına verdiği destek yinelendi. Ayrıca İsrail işgal güçlerinin Suriye topraklarına yönelik saldırıları ve uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmeleri bir kez daha kınandı.

Oturumun başında Bakanlar Kurulu, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz'in yardımı ve halkının kapsamlı ve sürdürülebilir kalkınma yürüyüşünde daha büyük hedeflere ve benzeri görülmemiş başarılara yönelik kararlılığıyla ülkenin bu yıl içinde elde ettiği önemli kazanımlar ve ulusal düzeyde birçok hedefe ulaşılması dolayısıyla Yüce Allah'a şükretti.

Bakanlar Kurulu, Riyad'daki toplu taşıma projesine, fikir aşamasından gerçeğe dönüşene kadar verdiği destek ve gösterdiği himaye için İki Kutsal Caminin Hizmetkârı’na şükranlarını ifade etti. Bu projenin faaliyete geçmesinin altyapının geliştirilmesinde niteliksel bir sıçramayı temsil ettiği, kalkınmayı ve ekonomik hareketi desteklediği ve vatandaşlara sağlanan hizmetlerin kalitesinin arttırılmasına ve en iyi seviyelere yükseltilmesine katkıda bulunduğu vurgulandı.

bhtyj
Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, bölgedeki ve dünyadaki gelişmeleri ve bunlara yönelik uluslararası çabaları ele aldı. (SPA)

Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan’ın 2034 yılında FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapma zaferini, Suudi Arabistan’ın uluslar ve halklar arasındaki statüsünü somutlaştıran yeni bir dönüm noktası olarak nitelendirdi.

Diğer yandan Suudi Arabistan Enformasyon Bakanı Selman ed-Dusari, geçtiğimiz günlerde kardeş ve dost ülkelerin liderleriyle ikili ilişkiler, bölgedeki ve dünyadaki gelişmeler, özellikle de işgal altındaki Filistin topraklarındaki durum ve Suriye sahasındaki gelişmeler hakkında yapılan görüşmelerin ve istişarelerin içeriği hakkında Bakanlar Kurulu’na bilgi verildiğini açıkladı.

Bu bağlamda Bakanlar Kurulu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Suudi Arabistan’a gerçekleştirdikleri ziyaretlerin olumlu sonuçlarından övgüyle bahsederek, bu ziyaretlerin karşılıklı faydaların, arzu edilen hedeflerin ve isteklerin elde edilmesi için çeşitli alanlarda ortak iş birliğinin kapsamının genişletilmesine ve uluslararası konularda koordinasyonun arttırılmasına katkıda bulunacağını ifade etti.

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, bölgedeki ve dünyadaki gelişmeleri ve bunlara yönelik uluslararası çabaları ele aldı. Suudi Arabistan’ın başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasına yönelik devam eden çabaları vurgulandı. Bakanlar Kurulu ayrıca, dünya ülkelerini Filistin sorununun barışçıl yollarla çözülmesi ve iki devletli çözümün uygulanması amacıyla önümüzdeki haziran ayında New York'ta Suudi Arabistan’ın ve Fransa'nın eş başkanlığında düzenlenecek üst düzey uluslararası konferansa katılmaya çağırdı.

Bakanlar Kurulu, kalkınma ve ekonomik refahı pekiştiren çok taraflı eylemleri destekleme ve küresel zorlukların ele alınmasına katkıda bulunmak için kolektif çabaları zorlama konusundaki ilgisinin bir parçası olarak Suudi Arabistan’ın ev sahipliği yaptığı bölgesel ve uluslararası toplantıların sonuçlarını gözden geçirdi.

Bakanlar Kurulu, Tek Su Zirvesi'nin Riyad'da düzenlenmesinin Suudi Arabistan’ın uluslararası düzeydeki öncü rolünü ve temiz su kaynaklarının sürdürülebilirliği ve dünyanın dört bir yanındaki toplumların bu kaynaklara erişiminin sağlanması konusundaki kararlılığını yansıttığını vurguladı. Tek Su Zirvesi, Dünya Su Örgütü’nün kurulması da dahil olmak üzere Suudilerin bu alandaki girişimlerinin bir devamı niteliğindeydi.

rtbny
Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan tarafından ev sahipliği yapılan bölgesel ve uluslararası toplantıların sonuçlarını gözden geçirdi. (SPA)

Ed-Dusari, Bakanlar Kurulu’nun, Suudi Arabistan başkanlığında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) 16. Taraflar Konferansı’nın (COP16), 100'den fazla inisiyatif sunmak ve arazi bozulması, çölleşme ve kuraklıkla mücadelede finansal kuruluşların ve özel sektörün rolünü arttırmak için 12 milyar dolardan fazla kaynak elde etmek üzere uluslararası çabaları harekete geçirebilmesini takdir ettiğini söyledi.

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, ekosistemi korumak, sürdürülebilirliği için iş birliği çerçevelerini geliştirmek ve ulusal hedefler doğrultusunda ekonomik çeşitliliğe ulaşmak için sürdürülebilir bir mavi ekonomiye geçişi desteklemek amacıyla Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından başlatılan Kızıldeniz'in Sürdürülebilirliği Ulusal Stratejisi’nin önemini tartıştı.

Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan’ın Açlık ve Yoksulluğa Karşı Küresel İttifak'a katılımının, gelişmekte olan ülkeleri desteklemek için IMF ve Dünya Bankası girişimlerine yaptığı katkıların yanı sıra Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi (KSrelief) ve Suudi Arabistan Kalkınma Fonu (SFD) programları aracılığıyla bu konuda küresel olarak öncü rolü ile uyumlu olduğunu kaydetti.

Bakanlar Kurulu, Riyad'da düzenlenen Uluslararası Yapışık İkizler Konferansı'nın başarısını överken, Suudi Arabistan’ın bu alandaki liderlik rolünü ve Vizyon 2030'un sağlık sektörünü geliştirme, kalite ve verimliliğini arttırma hedefleri doğrultusunda tıbbi mükemmelliğini vurguladı.

rthyj
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başkanlığında bugün Riyad'da düzenlenen Bakanlar Kurulu oturumundan (SPA)

Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan’ın biyoteknoloji sektörü ve gelişiminde ileri ülkeler arasındaki konumunu güçlendirme arzusunu dile getirdi. Bu bağlamda Bakanlar Kurulu, bu alandaki ulusal stratejinin hedeflerine ulaşılmasına katkıda bulunacak olan Riyad Uluslararası Medikal Biyoteknoloji Zirvesi'nin üçüncü edisyonunun çıktılarını övdü.

Ed-Dusari’ye göre Bakanlar Kurulu, Riyad'da düzenlenen ve gen tedavilerinin yerelleştirilmesi ve biyofarmasötik ve aşı üretiminin desteklenmesine yönelik 10 milyar riyali aşan anlaşma ve lansmanları içeren ve böylece Suudi Arabistan’ın sağlık inovasyonundaki küresel liderliğini arttıran ilaç fuarını takdir etti.

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, uluslararası iş birliği için yeni ufuklar açılmasına ve küresel olarak yenilik ve yaratıcılığı destekleyen yasal temeller oluşturulmasına katkıda bulunacak olan Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) üye devletleri tarafından Tasarımlar Hukukuna ilişkin Riyad Anlaşması’nın kabul edilmesini memnuniyetle karşıladı.

Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan’ın son iki yılda uluslararası kuruluşlar tarafından kredi notunun yükseltilmesini takdirle karşıladı. Kuşkusuz bu, devam eden çabaların, ekonomik reformların ve mali sürdürülebilirliğin korunmasına katkıda bulunan ve mali planlamanın etkinliğini ve finans merkezinin gücünü ve sağlamlığını arttıran mali politikaların benimsenmesinin bir teyidi.

Bakanlar Kurulu, Şura Konseyi ve Bakanlar Kurulu Siyasi ve Güvenlik İşleri ile Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyleri, Bakanlar Kurulu Genel Komitesi ve Bakanlar Kurulu Uzmanlar Paneli tarafından ortaklaşa incelenen konular da dahil olmak üzere gündemindeki konuları gözden geçirdi.

Bakanlar Kurulu oturumunda, Suudi Arabistan Spor Bakanlığı ile Brunei Darusselam Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında gençlik ve spor alanında iş birliğine yönelik mutabakat zaptı taslağını Brunei tarafıyla görüşmek ve imzalamak üzere Spor Bakanı’na veya yardımcısına yetki verilmesine; Suudi Arabistan hükümeti ile Kırgızistan Bakanlar Kurulu arasında ehliyetlerin kullanımına yönelik iş birliği anlaşması taslağını Kırgız tarafıyla görüşmek ve imzalamak üzere İçişleri Bakanı’na veya yardımcısına yetki verilmesine; Suudi Arabistan Çevre, Su ve Tarım Bakanlığı ile Kırgızistan Bilim Bakanlığı arasında çevre koruma alanında iş birliğine yönelik mutabakat zaptının onaylanmasına karar verildi.

Bakanlar Kurulu ayrıca, Suudi Arabistan Çevre, Su ve Tarım Bakanlığı ile Brezilya Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı arasında tarım ve hayvansal üretim alanında iş birliğine yönelik mutabakat zaptı taslağını Brezilya tarafıyla görüşmek ve imzalamak üzere Çevre, Su ve Tarım Bakanı’na veya yardımcısına yetki verilmesine; Suudi Arabistan Jeolojik Araştırmalar Kurumu ile Irak Jeolojik Araştırmalar Kurumu arasında teknik ve bilimsel jeolojik iş birliğine yönelik mutabakat zaptı taslağını Irak tarafıyla görüşmek üzere Suudi Arabistan Jeolojik Araştırmalar Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı’na yetki verilmesine; Suudi Arabistan Sivil Havacılık Genel Kurumu ile diğer ülkelerdeki muadil kurumlar arasında sivil havacılık alanında iş birliğine yönelik mutabakat zaptlarının gösterge niteliğindeki modelini onaylamak üzere Suudi Arabistan Sivil Havacılık Genel Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı ve Ulaştırma ve Lojistik Bakanı’na yetki verilmesine karar verdi.