Prigojin’in yokluğu Wagner'in faaliyetlerini etkiler mi?

Wagner'in kurucusu Prigojin’i taşıyan özel uçağın düşmesi olayının üzerindeki sır perdesi henüz aralanamadı

Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)
Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)
TT

Prigojin’in yokluğu Wagner'in faaliyetlerini etkiler mi?

Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)
Rusya Federal Soruşturma Komitesi tarafından dağıtılan ve Prigojin’in uçağının enkazını gösteren bir fotoğraf (AFP)

Moskova’nın Yevgeniy Prigojin’in içinde olduğu uçağın düşmesi olayını aydınlatmak amacıyla başlattığı soruşturma nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın olay, tüm dikkatlerin geçtiğimiz haziran ayında askeri isyana öncülük ederek Rusya'yı şiddetle sarsan Prigojin’e dönmesine neden oldu.  Savunma Bakanlığı yetkililerine meydan okuyan ve Devlet Başkanı Vladimir Putin'in çevresindeki önemli isimleri cezalandırmakla tehdit eden bu adam olayın odak noktası oldu. Prigojin’in uçağının düşmesi, onun son dönemdeki rolünün boyutunun ve niteliğinin yanı sıra bir sonraki aşamaya ilişkin senaryoları da yeniden tartışmaya açtı.

Genelkurmay Başkan Yardımcısı Korgeneral Vladimir Alekseyev’in (sağda), Rostov'da Prigojin’i eylemlerini yeniden gözden geçirmesi için ikna etmeye çalıştığı videodan bir kare (AFP)
Genelkurmay Başkan Yardımcısı Korgeneral Vladimir Alekseyev’in (sağda), Rostov'da Prigojin’i eylemlerini yeniden gözden geçirmesi için ikna etmeye çalıştığı videodan bir kare (AFP)

Wagner’in kurucusu ve lideri Yevgeniy Prigojin ile Savunma Bakanlığı arasındaki gerilimin doruk noktasına ulaşmasıyla birlikte basının uzun yıllar ‘Kremlin’in aşçısı’ olarak andığı Prigojin, Rusya’yı sarsan ve dünyanın durumun gidişatını nefesini tutarak izlemesine neden olan büyük çaplı bir askeri isyan başlatma kararı aldı. Wagner, hiç vakit kaybetmeden Ukrayna'ya yönelik askeri operasyonların başlangıç ​​noktası olan stratejik öneme sahip Rostov şehrini kontrol altına aldı oradan Rus Güney Askeri Bölge Karargahı ve Kırım'a yönelik operasyonların merkezi olan Krasnodar'a doğru yola çıktı. Hedefleri arasında Voronej ve Lipetsk şehirleri vardı.

Wagner üyeleri Rostov'daki Rus Güney Askeri Bölge Karargahı’ndan çekilirken (Reuters)
Wagner üyeleri Rostov'daki Rus Güney Askeri Bölge Karargahı’ndan çekilirken (Reuters)

Prigojin sadece Savunma Bakanlığı ile değil, Kremlin başta olmak üzere Rusya'daki tüm iktidar kurumlarıyla da yüzleşmeyi seçti. Belki de son ana kadar Başkan Putin'in bu mücadelede kendisine yakın olan Dışişleri Bakanı Sergey Şoygu'nun yanında yer almayacağını ve bunun yerine geçmişte gelenek olduğu gibi krize uzlaşmacı bir çözüm bulunması talimatı vereceğini umuyordu. Fakat savaş baronları tarafından etrafı sarılan ve hem içeride hem de dışarıda giderek artan bir baskı altında olan Putin, o an için silahlı bir isyana izin vermeyecekti. Bu noktada gerilim daha da tırmandı ve Prigojin, ‘Putin’in yanlış seçimini’ eleştirdi. Dahası, yakında Rusya'nın yeni bir devlet başkanı olacağını söyledi.

‘Kremlin'in aşçısı’ olarak anılan Prigojin, Putin'in Afrika, Suriye ve Ukrayna'daki politikalarının gizli bir çıkış noktasıyken nasıl oldu da askeri düzenin düşmanı, komutanları ve askerleri Wagner’e katılmaya çağıran, Savunma Bakanlığı'nın prestijini sarsan ve kendi bakış açısına göre ‘Rusya'daki durumu düzeltmeye’ kalkışan bir isyancıya dönüştü?

Wagner’in St. Petersburg'daki merkezinin önünde güveliği sağlayan Rus polis memurları (AFP)
Wagner’in St. Petersburg'daki merkezinin önünde güveliği sağlayan Rus polis memurları (AFP)

Savunma Bakanlığı ile anlaşmazlık

Prigojin, 5 Mayıs'ta Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov’u Wagner’in Savunma Bakanlığından talep ettiği silah ve mühimmatın teslim edilmemesinden dolayı çok sayıda Wagner üyesinin ölümüne neden olmakla suçladı ve bu suçlamayı ilk kez doğrudan yaptı. Prigojin’e göre silah ve mühimmat eksikliği çok sayıda Wagner üyesinin ölümüne yol açarken yaklaşık 9 ay önce Ukrayna’nın güneyinde bulunan ve stratejik öneme sahip olan Bahmut’u kontrol altına almayı amaçlayan askeri operasyonun da yavaşlamasına neden oldu.

Putin, Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov (solda) ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile (AP)
Putin, Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov (solda) ve Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile (AP)

Prigojin, savaşçıların ihtiyaçlarını gerektiği gibi karşılamayan Savunma Bakanlığı’nı ve askeri yetkilileri eleştiriyordu. Ancak burada yeni olan, Savunma Bakanı Şoygu’yu ve Genelkurmay Başkanı Gerasimov’u bizzat Wagner üyelerinin ölümüne neden olmak ve Bahmut’taki askeri operasyonu yavaşlatmakla suçlamasıydı. Prigojin, Wagner üyelerini 10 Mayıs’a kadar Bahmut’tan çekeceğini söyleyerek bu suçlamaları yapmaya devam etti.

İkinci önemli nokta ise bazı karmaşıklıklarla birlikte krizin zamanlamasıydı.

Kriz, Rusya’nın her yıl 9 Mayıs’ta kutladığı Nazizm’e Karşı Zafer Bayramı hazırlıklarının yapıldığı bir sırada patlak verdi. Zamanlamayla ilgili diğer noktalar arasında Rus toplumunda önemli bir yeri olan bir olay olarak Bahmut Muharebesi'nin fiilen sona eriyor olması yer alıyordu. Prigojin’e göre şehrin 3 kilometrekareden daha az olan bir bölümü Kiev’in kontrolündeydi ve bu durum bu kez düşmanlıklara son verilmesiyle ilgili soru işaretlerini gündeme getirdi.

Üçüncü dikkat çekici nokta ise Kremlin’in olayla ilgili yorum yapmaktan kaçınmasıydı. Bu durum Rusya’nın siyasi ve sosyal çevrelerinde büyük bir memnuniyetsizliğe ve hayal kırıklığına yol açtı.

Prigojin, bundan dört gün sonra gerekli teçhizatın sağlanacağı sözünü aldığını duyurdu. Böylece krizin ciddiyeti halk düzeyinde hafiflese de yansımaları devam etti.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Belarus Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko ile görüşürken (AP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Belarus Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko ile görüşürken (AP)

Gizli gerginlik tırmandı

Tüm bu yaşananlar, özellikle krizin taraflarının tamamının Putin'e çok yakın isimler olduğundan Rusya’da çeşitli ağırlık merkezleri arasındaki rekabetin bu düzeyde doğrudan ve kamuoyu önünde yapılan suçlamalara dönüştüğü nadir zamanlardan biri olabilir. Bu mesele, Ukrayna savaşına yönelik farklı tutumların Putin’in yakın çevresi üzerinde yarattığı tehlikeli etkiler açısından önemli yansımaları söz konusu.

Prigojin ile Rusya’nın askeri kurumlarının liderleri arasındaki gerilimin yeni başlamadığına ve çok uzun bir zaman içinde geliştiğine şüphe yok.

Ancak bu uzun süreçte yaşananlar gizli kalıp kamuoyu önüne taşınmamışken krizin son dönemde patlak vermesinin nedeni başta Ukrayna savaşında önceliklerini yeniden düzenleme fırsatı bulan Prigojin’in şahsi hırsları olmak üzere biriken bazı anlaşmazlıklar oldu. Geçtiğimiz yılın sonbaharında Solidar ve Bahmut şehirlerinin Wagner Şirketi’ne bağlanması da dahil olmak üzere Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin devasa müstahkem bölgesine saldırmak gibi zorlu ve kanlı bir görev de Wagner’e verildi. Wagner, dört ay boyunca artık yalnızca askeri haberlere konu olan ana oyuncu olmaktan çıkmakla kalmadı, kış saldırısına hazırlanan Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan hazırlıkların önemli bir bölümünü de geri çekti.

Özellikle ordunun savaşı yönetmede bocaladığı ve sahada bazı stratejik hatalar yaptığı yönündeki suçlamalar karşısında askeri yetkililerin bu konudan ne kadar rahatsız olduklarını değerlendirmek güç. Ancak burada Wagner’in çatışmalarda yer aldığının kamuoyu tarafından öğrenilmesi ve kuruluşundan bu yana ilk kez resmi haber ajanlarında açıklamalarının yayınlanması dikkati çekiyor.

Ayrıca Prigojin’in yönelttiği eleştiriler, bu yüzleşmenin başlamasına yol açan ana nedenin kaynaklar üzerinde büyük bir rekabetin olduğunu gösterdi. Bu rekabetin bir kısmının, her iki tarafın da savaşa ayrılan mali kaynaklardan daha fazla pay alma hedeflerine dayandığı göz ardı edilemez. Wagner Grubu'nun düzenli ordudaki gibi ölen ya da yaralanan üyelerini tazminat listelerine sokma çabası da bunun açık bir göstergesiydi.

Daha da önemlisi, bu gerilim her iki tarafın da askeri yapı içindeki nüfuzunu diğer tarafa karşı artırmaya çalıştığını ortaya koydu. Örneğin Prigojin’in emekli olan generalleri kendi yanına çekme ve onları Wagner saflarına dahil etme çabası bunun bir göstergesiydi. Bu durum, Ukrayna savaşından önce dahi Rusya’nın genel bütçesinin beşte birinden fazlasını tüketen ordu ve genel olarak tüm askeri yapılar içinde büyüyen ‘eksen’ ve ‘ağırlık merkezleri’ olgusunu yansıtıyordu.

​ Savaş sürerken ortaya çıkan anlaşmazlık

Tüm bu nedenlerin yanı sıra Ukrayna savaşını yürüten kurumlar arasındaki bu tutarsızlık, iki tarafı, savaşı yönetme mekanizmaları ve beklenen gidişat hakkındaki görüşlerle ilgili yeni bir anlaşmazlığa sürükledi.

Wagner’in yanı sıra Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin personel sayısı ve top yekün bir savaşa karşı ne kadar hazırlıklı oldukları konusunda algı yapmada başarısız olan ordu ve istihbarat servislerinin de aralarında bulunduğu taraflara yapılan büyük eleştirilerin ardından Wagner, ordu ve istihbarat birimlerinin savaşın ilk aylarında sahada yaşanan tökezlemelerle ortaya çıkan başarısızlıklarını, silah ve mühimmat eksikliğini telafi edebildiklerini göstermek için kullandı. Putin’e ölümüne bağlılığı ile tanınan, özerk  Çeçenistan’ın Devlet Başkanı Ramazan Kadirov’a bağlı güçler gibi sokak savaşını yönetme ve müstahkem şehir ve kasabalarda zorlu şartlarda ilerleme kaydetme yeteneği olan iyi eğitimli saldırı birimlerine sahip olmanın avantajından yararlandı. Nitekim Ukrayna savaşındaki gelişmeler, düzenli savaşa hazırlanan ordunun, öncelikle hava baskısı kurma ve ağır silahlar ve güdümlü füzeler kullanma kararı aldığını gösterdi. Rusya ordusunun doğrudan savaş ve angajman alanında bazı önemli yeteneklerden yoksun olması onu müttefik kuvvetlere güvenmek zorunda bırakırken, geçtiğimiz yılın sonbaharında Wagner’in savaşa dahil olduğuna dair resmi açıklama bunu teyit eder nitelikteydi. Wagner, ilk kez 2014 yılında patlak veren savaştan bu yana zaten Ukrayna topraklarında bulunuyordu.  Ancak askeri operasyonların gidişatına ilişkin anlaşmazlık sadece bununla sınırlı değildi. Prigojin’in geçtiğimiz ay yaptığı açıklamaları da askeri yapılar arasındaki anlaşmazlığın ne kadar derinleştiğinin bir göstergesiydi.

Wagner lideri, geçtiğimiz nisan ayı ortalarında, Rus yetkililerin ve halkın Ukrayna’ya karşı başlatılan ve Rusya tarafından ‘özel askeri operasyon’ olarak nitelendirilen savaşa ‘cesur bir nokta’ koymasının gerektiğini söylediği dikkat çekici bir makale yayınladı. Prigojin’e göre özel askeri operasyonun sona erdiğini duyurmak ‘en ideal seçenek’ olacaktı. Prigojin’in makalesinin yayınlanmasından beri Rusya'daki pek çok çevre, taraflar arasında yakında bir patlama olasılığına işaret ediyorlardı.

Belarus'taki Wagner üyeleri (AFP)
Belarus'taki Wagner üyeleri (AFP)

Prigojin ve Wagner'in geleceğiyle ilgili senaryolar

Prigojin ile yapılan anlaşmanın genel özelliklerine rağmen Afrika'da konuşlu Wagner üyelerinin geleceği özellikle Rusya'daki siyasi seçkinlerin gündemini meşgul ediyordu. Rus seçkinler arasında bu konuda bir tür bölünme ortaya çıktı. Rusya Devlet Duması Savunma Komitesi Başkanı Andrei Kartapolov, özel güvenlik şirketlerinin çalışmalarını düzenleyen bir yasanın kabul edilmesi çağrısında bulunurken, meclisin üst kanadı Federasyon Konseyi Anayasal Mevzuat Komitesi Başkanı Andrey Klishas, böyle bir yasanın çıkarılmasının şu an için aciliyeti olmadığı değerlendirmesinde bulundu. Bazı çevreler, Moskova'nın içinden geçilen süreçte Wagner'e benzer başka bir askeri oluşumun doğmasına izin veremeyeceğini ve Başkan Putin'in önündeki seçeneklerin Wagner üyelerinin Savunma Bakanlığı'nın doğrudan kontrolü altına alınmasıyla ya da Prigojin ile ilişkilerde yeni bir düzenleme yapılmasıyla sınırlı olacağını düşünüyorlardı.

Burada Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un kısa süre önce Wagner'in yurtdışında, özellikle Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi Afrika kıtasındaki birçok ülkede faaliyetlerini sürdüreceğini söylediği dikkat çekici bir açıklama yaptığını hatırlatmakta fayda var. Bu açıklama, Wagner’in çevresinde yaşanan gelişmelerden endişe eden Afrikalı liderlere bir güven mesajı olabilir.

Afrika'daki Wagner güçleri (AP)
Afrika'daki Wagner güçleri (AP)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Rusya’daki bazı çevrelerin öne sürdüğü bir diğer olası senaryo ise Wagner üyelerinin tamamen yeni bir çerçevede görev yapmak üzere Afrika ülkelerine gönderilmesi. Yani yurt dışında Wagner'e benzer bir grup kurulması ve o bölgelerde çalışmaya devam etmek isteyenler için grup faaliyetlerinin sürdürülmesi. Bu senaryo Kremlin açısından pek tatmin edici değil. Çünkü böyle bir senaryo, Savunma Bakanlığı'nın kontrolü dışındaki silahlı gruplarla mücadelede sorunun tamamen çözülmeyeceği anlamına geliyor. Ancak bu, Moskova'nın, Rusya'nın önemli çıkarlarının olduğu Afrika bölgelerinden aniden geri çekilmemesi gerektiğini en azından geçici olarak gösteriyor. Bu senaryonun hayata geçirilmesi durumunda, Kremlin ile yapılan anlaşma çerçevesinde yeni durumun düzenlenmesinde bizzat Prigojin’in kaderinin belirleyici olma olasılığı göz ardı edilmiyor. Wagner’in akıbetiyle ilgili mekanizmaları belirlemek için Wagner’in başının kesilmesi gerektiğini söyleyen Rus çevreleri de vardı.

Bu senaryonun uygulanmaya başlamasıyla birlikte Wagner bölündü ve birbirinden güçlü iki grup ortaya çıktı. Bunlardan biri Rusya ve Ukrayna’da Savunma Bakanlığı’nın emri altında meşru bir şekilde faaliyet gösterirken diğeri Wagner’in yurt dışında konuşlandığı bölgelerdeki faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. Ancak yurt dışındaki bu faaliyetlerle ilgili nihai mekanizmalar henüz belirlenmedi.

Fakat Yevgeny Prigojin’in ilk kez 2014 yılında ortaya çıkan, tamamen kendisine sadık olan ve Bahmut'a ve Ukrayna'nın diğer zorlu bölgelerine yapılan askeri saldırılar sırasında azim gösteren milislerden oluşan Wagner Grubu'nun omurgasını korumuş olduğuna şüphe yok. Kremlin de Wagner’in Afrika'daki prestijini ve nüfuzunu riske atmak isteyecek gibi görünmüyor.

Öte yandan Kremlin, Prigojin ile ilişkilerinde de görüldüğü gibi, durumu sıkı bir şekilde kontrol ettiğini ve taviz verme eğiliminde bile olmadığını gösterdi. Kremlin, kimseye kendisiyle rekabet edebilecek bir güç merkezi olarak görünme ya da seçkinler arasında kurduğu dengeyi tehdit etme fırsatı vermedi.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.