Wagner liderinin ölümünü çevreleyen sembolizm

Uçak kazası, Wagner’in yurt dışındaki faaliyetlerinin sınırlandığı bir zamanda gerçekleşti.

Yevgeniy Prigojin. Getty/Majalla
Yevgeniy Prigojin. Getty/Majalla
TT

Wagner liderinin ölümünü çevreleyen sembolizm

Yevgeniy Prigojin. Getty/Majalla
Yevgeniy Prigojin. Getty/Majalla

Anton Mardasov

Özel askerî şirket Wagner’in başkanı Yevgeniy Prigojin’e yönelik olası cinayeti çevreleyen pek çok tuhaf benzerlik ve sembol var. Ancak ‘olası’ kelimesinin kullanımına dikkat çekmek gerek. Zira buna benzer şeyleri kullanma eğilimi göz önüne alındığında, paralı askerlerin liderinin ölümünü bizzat kendisinin tertiplemiş olabileceğini kesinlikle ihtimal dışı göremeyiz.

Birincisi; yakın zamanda başkaldıran bir iş insanının uçağının geçirdiği kazanın zamanlaması dikkat çekici. Bu kaza, isyandan tam iki ay sonra, Vladimir Putin’in Valday’daki evinden 50 km uzaklıkta gerçekleşti.

İkincisi; haberlere göre paralı askerlerinin Orkestra adını verdiği örgütün başkanının adı, Putin’in İkinci Dünya Savaşı’ndaki Kursk Muharebesi’nde kazanılan zaferin 80’inci yıl dönümünü anma törenine katıldığı ve sahnede gerçek orkestranın yanında olduğu anda düşen uçağın yolcu listesinde göründü.

Üçüncüsü; uçak kazası, Prigojin’le bağlantılı olduğu bilinen ve isyandan sonra hemen gözden kaybolan General Sergey Surovikin’in azledilmesinin ve Tümgeneral Viktor Avzalov’un, modern Rus askerî sisteminde havacılık ile hava savunmasını birleştiren Rus Havacılık ve Uzay Kuvvetleri’nin geçici başkomutanı olarak atanmasının ertesi gününde meydana geldi.

Fotoğraf Altı: Prigojin’in uçağının 23 Ağustos’ta Moskova ile St. Petersburg arasındaki Tver bölgesindeki Kozhenkono köyü yakınlarındaki enkazında yükselen alevler. (AFP)
Prigojin’in uçağının 23 Ağustos’ta Moskova ile St. Petersburg arasındaki Tver bölgesindeki Kozhenkono köyü yakınlarındaki enkazında yükselen alevler. (AFP)

Dördüncüsü; olaydan bir gün önce Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-bek Yevkurov başkanlığındaki Rus askerî heyeti, Libya’ya ilk resmî ziyaretini gerçekleştirdi. Ziyaretle ilgili resmî açıklamada bu ziyaretin, Moskova’da düzenlenen 2023 Ordu Askerî Forumu sonuçlarının ardından Libya Ordusu Komutanı Halife Hafter ile müzakere için yapıldığı belirtildi. Ancak gayri resmi bilgilere göre Yevkurov, Wagner’in paralı askerlerinin birçok tesiste bulunduğu Libya’daki kaderini görüşmek için gitti. Bu noktada Yevkurov’un, geçtiğimiz haziran ayındaki isyanı sırasında Prigojin’le müzakerelere katılan generallerden biri olması kayda değer.

Önemli olan, uçak kazasının Ukrayna Bağımsızlık Günü arifesinde meydana gelmiş olmasıdır. Bu, Rusya hükümetine bağlı siyasi analistlere, Rusya topraklarında bir Ukrayna askerî istihbarat operasyonu olup olmadığını tartışmak için  sebep verdi.

Prigojin’in kazasının gidişatı, uçağın kontrol sisteminin tamamında, iç patlama veya kritik bir sistem arızasından kaynaklanmış olabilecek ani bir arıza olduğuna işaret ediyor.

Uçak kazası, Ukrayna Bağımsızlık Günü arifesinde gerçekleşti. Bu, Rusya hükümetine bağlı siyasi analistlere, Rusya topraklarında bir Ukrayna askerî istihbarat operasyonu ihtimalini tartışmak için sebep verdi.

İlk senaryo, uçağın bir uçaksavar füzesi tarafından düşürüldüğünü söylüyor. İki patlama sesi duyduklarını iddia eden görgü tanıklarının ifadelerinin yanı sıra uçağın keskin düşüş seyri, iş insanının uçağının enkazında bulunan şarapnel parçalarından kaynaklandığı düşünülen küçük deliklerin varlığı ve Khotilov ile Migalov’da her ikisi de etrafı hava savunma mekanizmalarıyla donatılmış iki büyük hava üssünün varlığı, bu senaryoyu destekliyor.

Fotoğraf Altı: Geçtiğimiz 24 Haziran’da Rusya’nın Rostov kentindeki bir caddeden geçen Wagner Grup’a ait bir tank. (AFP)
Geçtiğimiz 24 Haziran’da Rusya’nın Rostov kentindeki bir caddeden geçen Wagner Grup’a ait bir tank. (AFP)

Bununla birlikte mevcut fotoğraf ve video delilleri, zararın mahiyetini kesin olarak anlamamıza izin vermiyor. Ayrıca bir uçak, uçaksavar füzesiyle çarpıştığında genellikle alev alır. Ama doğruluğunu henüz teyit etmediğimiz videoda, beyaz bir izden başka şey görülmüyor ki bu da buhar izlerinden ibaret olabilir. Omuzda taşınan uçaksavar füze sistemlerinin kullanıldığı fikrini hemen ihtimallerin dışına atabiliriz. Zira Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı analize göre bu sistemlerin menzili beş kilometreyi aşmaz. Halbuki uçuş izleme sitesi Flightradar24’ten alınan bilgilere göre uçak, 8 bin 534 km yükseklikte uçuyordu.

İkinci senaryoya gelince… Her zaman olduğu gibi bu iş jeti de köpeklerin kullanımı dahil olmak üzere detaylı incelemeye tâbi tutulmuş olsa da uçağın içinde bulunan bir bombanın patladığından bahsediliyor. Hem Prigojin’in hayat tarzına hem de öldükleri resmî olarak açıklanan özel askerî şirket Wagner’in kurucusu Wagner lakaplı Dmitry Utkin ile Güvenlik Şefi Valery Chekalov’un uzmanlığına bakılırsa uçağa bir bomba yerleştirilmesi ihtimali, basit bir şey değil. Özellikle de Prigojin’in Şam’da yakıt ikmali yapılan bir nakliye uçağıyla Mali’den Moskova’ya döndüğü ve özel uçağına Rusya’nın başkentinde geçtiği göz önüne alınırsa… İlginç iyileştirmeler sebebiyle uçuşun gecikmesi, bir tahrip eyleminin sonucu olmaktan uzaktır. Bilakis bu fikir, esasında bu senaryoyla çelişir.   

Füzenin yanlışlıkla hedefe ateşlenmesi, uçakta teknik bir arıza olması, uçağın telsiz susturma modunda pistten havalanması (savaş uçaklarının hedefleri engellemek için havalanmasında olduğu gibi) ya da yakıt deposunun patlamasına sebep olan bir yıldırımın çarpması; tüm bunlar, istatiksel hata kapsamındaki senaryolardır ve Prigojin’in tabiatına bakınca birinin bunlara inanması zordur.

İkinci senaryo, her zaman olduğu gibi bu iş jeti de köpeklerin kullanımı dahil olmak üzere detaylı incelemelere tâbi tutulmuş olsa da uçakta mevcut bir bombanın patladığından bahsediyor.

Yabancı güçler senaryosu Kremlin’in işine gelmez. Zira bu, yıkıcı güvenlik sorunları olabileceğine işaret eder. Moskova, Rusya’nın birçok bölgesinde konuşlanmış askerî seferberlik merkezlerinde meydana gelen kundakçılığın yanı sıra, Ukrayna topraklarından fırlatılamayacak kısa menzilli insansız hava uçakları kullanılarak askerî hava üslerine düzenlenen saldırılara da halen yorum yapmaktan kaçınıyor. Bununla birlikte hükümet yanlısı siyasi analistler, Wagner’in başını Rus topraklarında ezmektense, Prigojin Afrika’dayken ezmenin Rus yetkililer için çok daha kolay olacağı gerçeğine dayanarak, bu senaryoyu vakit kaybetmeden pazarlamaya başladılar.   

Fotoğraf Altı: Prigojin en son 22 Ağustos’ta Afrika’da olduğu düşünülen, adı belirtilmemiş bir mekândan çekilen bir videoda göründü. (AP)
Prigojin en son 22 Ağustos’ta Afrika’da olduğu düşünülen, adı belirtilmemiş bir mekândan çekilen bir videoda göründü. (AP)

Siyaset bilimci Tatiana Stanovaya’nın da belirttiği gibi; uçak kazasının nedeni ne olursa olsun herkes, bunu bir intikam eylemi olarak görecek. Zaten bu, Kremlin’in de hiç önem vermediği bir mesele. Stanovaya konuya ilişkin olarak, “Putin ve pek çok güvenlik ve askerî yetkilinin gözünde Prigojin’in ölümü, tüm potansiyel destekçilere bir ders olmalıdır” diye yazdı.

Bununla beraber ölüm oyunundan bahseden senaryoyu tamamen dışlayamayız. Sonuçta Wagner Grup’un kişisel karaktere sahip yapısına bakıldığında Prigojin’in kasıtlı olarak gözden kaybolması, bu askerî örgüt üzerinde, gerçek ölümünün sebep olacağı etkiyi doğuracak. Ama Prigojin’in hayata olası dönüşüne de inanmak zor olacak. Nitekim ülkenin askerî liderliğiyle yüzleşme üstünlüğünü kanıtlamak veya ülkedeki yıkıcı bir ağı ortaya çıkarmak için bunu yapmak bir deha örneğidir.   

Resmî anlatıyı bir kenara bırakırsak; Prigojin’in ölümü meselesi de 1998 yılında yaşanan meşhur Rus General Lev Rokhlin vakasında olduğu gibi sır perdesiyle örtülecek. Resmî anlatıya göre Rokhlin’in aile içi bir anlaşmazlık sırasında sevgili eşi tarafından vurularak yaşamını yitirdiğini hatırlayalım.

Bu açıdan işaret etmek gerekir ki Wagner piramidinin tepesinin tasfiyesi, Prigojin’e sadık kalan grup güçlerinin Belarus’a ve geniş çaplı personel sevkiyatının gerçekleştirildiği Suriye ile Orta Afrika Cumhuriyeti gibi başka bazı ülkelere çekildiği bir dönemde gerçekleşti. Sonuç olarak Wagner’in varlığı Rusya’da teorik olarak yasaklandı ve örgütün Rusya’da yeni bir isyan planlamasını ve Rus ordusu saflarındaki rahatsız unsurların desteğini almasını önlemek için yalnızca yurtdışıyla sınırlı tutuldu.

Prigojin ile Utkin’in gerçekten ölümü Wagner Grup’un müstakil olarak hayatta kalmasını epey zorlaştırır.

Prigojin’in oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmaya dayalı böyle bir senaryonun en başından, yani Wagner’in Belarus’a çekilme planının onaylandığı isyan günlerinde planlandığı yönünde bir kanaat eğilimi söz konusu.

Her şey bir yana Prigojin ile Utkin’in gerçekten ölmüş olması, Wagner Grup’un müstakil olarak varlığını sürdürmesini oldukça zorlaştırır. İmza sahiplerinin ölümünden dolayı grubun birçok sözleşmesi feshedileceği için hayatta kalma ve yola devam etme imkânı yoktur. Üstelik, Suriye ya da Libya meselesine karışan paralı askerlere yönelik cezai kovuşturma gibi potansiyel tehditler varken ‘kardeşlik ilkesinin kutsallığına’ dair her türlü söz kâğıt üstünde kalacaktır. Bu durumda paralı askerlerin, Rusya Savunma Bakanlığı’nın denetimindeki özel sözleşmeli askerlik şirketlerine devredilmesi, emrivaki değil zorunlu bir iş haline gelecektir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İran’ın ikinci Rehberi, birinci Pehlevi deneyiminden ders çıkardı mı?

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
TT

İran’ın ikinci Rehberi, birinci Pehlevi deneyiminden ders çıkardı mı?

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)

Sami Mubayyed

Başkent Tahran bugün İsrail ordusu tarafından acımasızca bombalanıyor. Bu şehir ilk kez bu tür şiddetli saldırılara maruz kalmıyor. Modern tarihinde daha önce de bombalanmıştı, ancak koşullar ve nedenler farklıydı. İran'daki tüm yaşlılar, 1941 yılının o kavurucu yazını hatırlar. O zamanlar çocuk olanlar, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası ile ilişkilerini kesmeyi reddeden Şah Rıza'yı caydırmak için İngiltere ve Sovyetler Birliği'nin askeri müdahalesine tanık olmuşlardı.

Şah Rıza, bu müdahaleden iki yıl önce İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde İran'ın tarafsızlığını ilan etti ve Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi uluslararası çatışmaların ülkesine sıçramasını istemedi. Ülkesi, çatışan tüm Avrupa ülkeleriyle, özellikle de fabrikaların ve demiryollarının yönetiminde uzmanlarına büyük ölçüde güvendiği Almanya ile sağlam ticari ilişkilere sahipti.

İngiltere, Adolf Hitler’in yönettiği Nazi Almanyası ile olan ilişkilerinden dolayı İran’a öfkelendi ve Şah’tan ülkedeki bin Alman uzmanı sınır dışı etmesini istedi, ancak o bunu yapmadı. İngiltere ilk uyarısını 19 Temmuz'da, ikincisini ise 17 Ağustos'ta yaptı. Fakat İran bu uyarıları da görmezden geldi. Bunun üzerine 25 Ağustos'ta İngiliz kuvvetleri Irak'tan İran'a girdi ve İran'ın başkentini bombaladı, Sovyet ordusu ise Tebriz ve İran’ın diğer şehirlerini bombaladı.

İran ordusu hızla çöktü ve Şah Rıza, tahtını 16 Eylül 1941'de Batı'nın talepleri karşısında daha uysal olacağına söz veren oğlu Muhammed Rıza Pehlevi'ye devretmek zorunda kaldı. Rıza Pehlevi, 1979'da İslam Devrimi onu devirene kadar sözünü tam olarak yerine getirdi. Babası Şah Rıza önce Mauritius adasına, ardından Güney Afrika'ya sürgün edildi ve 26 Temmuz 1946'da vefat etti. Oğlu ise 27 Temmuz 1980'de sürgün olduğu Mısır'da vefat etti ve Kahire'de toprağa verildi.

İran ile İsrail arasında 13 Haziran'da başlayan son çatışmayla Rıza Pehlevi'nin torunu, Taht-ı Tavus'un meşru varisi ve Ali Hamaney'in rejiminin düşmesi halinde İran'ın başına geçmesi beklenen şahı Rıza Pehlevi'nin adı yeniden gündeme geldi.

Şah Rıza mavi kan değildi. Ne Avrupa ne de dünyadaki hanedanlarla boy ölçüşebilirdi. Bu yüzden kendisi ve ardından gelen çocukları için özel bir hanedan kurdu ve ona ‘Pehlevi’ adını verdi. Bu, onun ailesinin adı değil, eski bir Farsça kelimeydi.

Birinci Şah Rıza

Rıza Han, 1789-1925 yılları arasında İran'ı yöneten Kaçar Hanedanlığı döneminde küçük bir subaydı. Sertliği ve soğukkanlılığıyla tanınırdı, ancak eğitimli değildi, daha çok bir dağ adamı gibiydi. Babasının (o da bir subaydı) aşırı yoksulluğundan kurtulup, İran'ı birçok alanda dünyaya açan büyük bir hanedanlık kurdu, ancak bu hanedanlık, Humeyni’nin İslam devrimi ile yıkıldı.

ı8ı
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin İsviçre'de çekilmiş bir fotoğrafı, 18 Şubat 1975

İngiltere, 1919 anlaşmasıyla İran'da geniş siyasi haklar elde etti. Aynı zamanda 20 Şubat 1921'de Rıza Han'ın Şah Ahmed'e karşı yaptığı askeri darbenin arkasındaki ana itici güç olduğu düşünülüyor. Hukukçu Seyyid Ziyaeddin Tabatabai ile iş birliği yaparak onu başbakan olarak atadı, kendisi ise savunma bakanı olarak atanmadan önce genelkurmay başkanlığı görevini üstlendi. Ülkeyi perde arkasından yöneten Rıza Han, iki yıl sonra Şah'ı Avrupa'ya sürgüne gönderdi ve İran için istediği siyasi sistemi düşünmeye başladı. Rıza Han, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk'e hayrandı ve İran'ı bir cumhuriyete dönüştürmeyi ve onun ilk cumhurbaşkanı olmayı ciddi olarak düşünüyordu. Ancak dini kurumlar İslam dininin cumhuriyetleri tanımadığını ve uzun tarihinde sadece monarşi veya halifeliği tanıdığını söyleyerek bu eğilime karşı çıktı. İran parlamentosu 1925 yılının ekim ayında Kaçar Hanedanlığını düşürdü ve aynı yılın sonunda Şah Rıza ülkenin yöneticisi olarak ilan edildi ve 25 Nisan 1926'da taç giydi.

Şah döneminde eğitim yaygınlaştı ve devlet okulları uzak bölgelere yayıldı, Fransa'dan eğitim müfredatı getirildi ve bu müfredata Fars milliyetçiliği fikirleri aşılandı.

Reformcu Şah

Yeni Şah, İran'ı gelişmiş bir ülkeye dönüştürmek istiyordu. Bu amaçla yargı, eğitim ve askeri kurumlarda iddialı bir reform programı başlattı. Alman disiplinine ve Alman sanayisine hayran olan Şah, Alman üniversitelerinde eğitim görmüş danışmanlarla çevresini donattı. Emniyet Teşkilatı’nı Savunma Bakanlığı'ndan alıp Savaş Bakanlığı'na bağladı. Hava Kuvvetlerini kurdu, donanmayı örnek bir şekilde geliştirdi ve subaylarını Fransız, İngiliz ve Alman askeri enstitülerinde uzmanlık eğitimleri almaları için bu ülkelere gönderdi. 1941 yılına gelindiğinde, Savunma Bakanlığı'nın genel bütçeden aldığı pay yüzde 30'a ulaşmış, zorunlu askerlik süresi iki yıla çıkarılmış ve ordu 1925'te 40 bin kişilik bir güce sahipken, 1940'ta 120 bini aşan bir güç olmuştu. Suçluları cezalandırmak, muhalifleri tutuklamak ve vergileri tahsil etmek için orduyu kullandı. Demir yumruk yönetimiyle tanınan Şah, kendisine destekleyenler de dahil olmak üzere tüm siyasi partileri yasakladı ve özel gazeteleri kapattı.

Şah döneminde eğitim yaygınlaştı ve devlet okulları uzak bölgelere yayıldı, Fransa'dan eğitim müfredatı getirildi ve bu müfredata Fars milliyetçiliği fikirleri aşılandı. Şah rejimi 1941 yılında devrilmeden önce, devlete ait 2 bin 300 ilkokulda okuyan erkek öğrenci sayısı 280 bine ulaşmıştı, 28 bin öğrenci de ortaokullarda eğitimlerine devam ediyordu. Politeknik Enstitüsü'nü kuran Şah, 1936 yılında Tahran Üniversitesi’nin kapılarını erkek ve kız öğrencilere açtı ve üniversite tıp, mühendislik, hukuk ve tarım bilimleri alanlarında uluslararası geçerliliği olan bilimsel diplomalar vermeye başladı.

Şah, bakanların ve subayların eşlerine başörtüsü yasağı getirdi. Bazen polisler, Şah'ın kararını reddeden kadınların başörtülerini zorla çıkarmak için müdahale ediyordu.

Kadınların özgürlüğü

Şah Rıza, İranlı kadınların eğitimli ve toplumda aktif olmasını istiyordu. Eğitimlerinin yanı sıra, kadınların devlet memuru olmasına, kafelere, restoranlara, otellere ve sinemalara girmesine izin verdi. En ünlü ve en cesur kararı, 1936 yılında Kum ve Meşhed'deki dini otoritelere karşı gelerek çadoru (İran'da kadınlar tarafından giyilen bir çarşaf) yasaklamasıydı. Bir molla (din adamı) camide oturma eylemi yaptı. Bunun üzerine Şah, caminin basılması talimatı verdi. Şah Rıza takvimler 8 Ocak 1936'yı gösterdiğinde başı açık haldeki eşi ve kızlarıyla birlikte Tahran'da öğretmen okulunun açılışına katıldı.

Ayrıca İranlılara tek tip ve batılı kıyafetler giymelerini zorunlu kılan Şah, Avrupa'da giyilen kıyafetleri giyerlerse zamanla Avrupalılar gibi bir düşünce tarzına ve kişiliğe bürüneceklerini ve elbette giyim tarzı açısından da Avrupalılara benzeyeceklerini söyledi. 1927'de erkeklere ‘Pehlevi şapkası’ takmaları zorunluluğu getirildi. İki yıl sonra da mollalar ve medrese öğrencileri dışındaki herkese batı tarzı resmi şapkayı takmalarını zorunlu kıldı. Şah, 1935 yılında ülkesinin adını Pers yerine ‘İran’ olarak değiştirdi. Çünkü yeni ismin ilerleme ve refahı çağrıştırdığını, eski ismin ise tarihe ve geçmişe bağlılığı çağrıştırdığını, geleceğe atıfta bulunmadığını düşünüyordu.

sdfgrt
Tahran'daki parlamento binası önünde düzenlenen bir protesto gösterisine katılan İranlı kadınlar, 11 Nisan 1999 (AFP)

Şah’ın tüm bu reformları onu muhaliflerinin doğrudan hedefi haline getirdi. Bir yandan anayasacılar ve laikler, diğer yanda dindarlar ve radikaller olmak üzere muhaliflerinin sayısı çoktu. Bunların arasında elbette İslam devrimini yöneten (ve birinci Rehber olan) Ruhullah Humeyni de vardı. Humeyni, Şah ve oğlundan intikam almak için 1979'da Fransa'daki sürgünden döndü. Arkadaşı Ali Hamaney'e Şah Rıza’dan ya da 1941’deki İngiltere-Sovyetler Birliği işgalinden bahsedip bahsetmediğini bilmiyoruz, çünkü İran’ın mevcut Dini Lideri (Rehber) Hamaney o zamanlar henüz iki yaşındaydı. Fakat babası Cevad Hamaney, bu olayları çok iyi biliyordu, çünkü onları yakından yaşamıştı ve 1986'da vefat etmeden önce oğluna da anlatmış olduğundan eminim. Şimdi sorulması gereken soru şu: Ali Hamaney, 1941 deneyiminden ders çıkardı mı?

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.