ABD-Çin yarışı: Dünyanın nükleer lideri kim olacak?

Pekin, dünyadaki herhangi bir ülkenin iki katından fazla reaktör inşa ediyor. ABD ise çalışmalara geri döndü

ABD'de saatte 95 gigawatta kadar elektrik üreten elektrik santrallerinde 93 reaktör bulunuyor (AB)
ABD'de saatte 95 gigawatta kadar elektrik üreten elektrik santrallerinde 93 reaktör bulunuyor (AB)
TT

ABD-Çin yarışı: Dünyanın nükleer lideri kim olacak?

ABD'de saatte 95 gigawatta kadar elektrik üreten elektrik santrallerinde 93 reaktör bulunuyor (AB)
ABD'de saatte 95 gigawatta kadar elektrik üreten elektrik santrallerinde 93 reaktör bulunuyor (AB)

Ahmed Mustafa

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, diğer herhangi bir ülkeden iki buçuk kat daha fazla elektrik üretim reaktörü inşa eden Çin, inşaat halindeki nükleer reaktör sayısıyla şu anda dünyadaki tüm ülkeleri geride bırakıyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) son raporuna göre, Çin'de şu anda inşaat halinde olan ve 21,61 GWh enerji üretmeyi hedefleyen 21 nükleer reaktör bulunuyor.

Hindistan, nükleer reaktör inşaatını genişletme açısından ikinci sırada yer alırken, ülkede 6 gigawatt saatlik elektrik enerjisi üretmeyi amaçlayan, inşaat halindeki sekiz reaktör bulunuyor.

Üçüncü sırada ise 4,5 GWh üretim kapasiteli dört nükleer reaktör inşa eden Türkiye yer alıyor.

UAEA raporuna göre ABD, nükleer reaktör inşa eden ülkeler listesinin son sırasında yer alıyor. Çünkü yapım aşamasında olan ve saatte 1 gigawatt üretmeyi hedefleyen tek bir reaktörü var.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde bilim ve mühendislik profesörü olan Jacopo Buongiorno, ABD merkezli CNBC ağına verdiği bir röportajda, "Çin, şu anda nükleer teknolojide pratikte dünya lideri" dedi. Buongiorno, "Bu durum, ABD'nin bu alandaki önceki liderliğini kaybetmesinin ardından, nükleer reaktör inşa etme ve nükleer enerji teknolojisini geliştirme yolunda Amerikalıları ona yetişmeye çalışmaya sevk ediyor" şeklinde konuştu. 

Enerji politikaları ve küresel nükleer güvenlikle ilgilenen bir kuruluş olan Küresel Güvenlik için Ortaklık Başkanı Kenneth Longo, "Çin, şu anda kararlı ve aslında küresel nükleer hedefte liderliğe ulaşmak için yarışıyor" ifadelerini kullandı.

ABD liderliği

Elbette ABD, şu ana kadar elektrik santrallerinde faaliyet gösteren nükleer reaktör sayısı açısından dünya ülkeleri arasında ön sıralarda yer alıyor.

Öyle ki 95 gigawatt saate kadar elektrik üreten 93 reaktöre sahiptir.

Bu reaktörlerden henüz işletme ömrünü tamamlamamış ve yıllarca çalışmaya devam edebilecek makul sayıda reaktör var.

Bu tip nükleer reaktörlerin işletme ömrü genellikle hizmet dışı bırakılmadan ve sökülmeden önce yaklaşık 60 yıldır.

Dünya Nükleer Birliği'nin nükleer tedarik zincirleri üzerine yayınladığı bir rapora göre, bazı durumlarda bir nükleer reaktörün çalışma ömrü 80 yıla ulaşabiliyor. 

UAEA'nın raporuna göre Fransa, halihazırda faaliyette olan nükleer reaktör sayısında ABD'den sonra ikinci sırada yer alıyor.

61 gigawattsaat elektrik üreten santrallerde 56 reaktörü bulunuyor. Çin, enerji santrallerinde çalışan 55 nükleer reaktörle üçüncü sırada yer alıyor ve 53 gigawatt saate kadar elektrik üretiyor.

Pekin, 1980'li yıllarda yaşadığı büyük ekonomik dönüşüm dışında nükleer reaktör inşa etmeye başlamadı.

Bu gelişmeyle eş zamanlı olarak ABD'de, nükleer reaktör inşasında bir düşüş başladı.

Bu durumla ilgili olarak Kenneth Longo, "ABD'nin nükleer enerji alanındaki küresel hakimiyetini kaybettiğine dair bir fikir birliği var. 1980'li yılların ortalarındaki düşüş, Çin'in 1985'te ilk nükleer reaktörünü inşa etmesiyle aynı zamana denk geldi" dedi.

Aynı şekilde Longo, "Çin, mümkün olan en fazla sayıda ek reaktörle küresel nükleer reaktör yarışına liderlik etmeye çalışıyor. Çin, rakiplerinin yeteneklerinin azaldığı bir dönemde nükleer reaktörler alanında teknolojik yeteneklerini geliştiriyor" açıklamasında bulundu. 

Nükleer yeteneklerin geliştirilmesi, büyük ölçüde ekonomik büyüme ve faaliyetlerin genişletilmesi yoluyla bağlantılı.

1980'li yıllarda, Çin'de ekonomiyi eski Çin lideri Deng Şiaoping'in ellerine açma girişimi kapsamında ekonomik dönüşüm başladı.

Fransa, ABD ve Rusya'dan nükleer reaktör satın alarak nükleer enerji programına başlamış, daha sonra Fransa ile işbirliği yaparak kendi nükleer programını geliştirdi.

Çin'in enerji talebi

Geçen yüzyılın son çeyreği ile içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk çeyreğinde Çin ekonomisinin hızlı ve güçlü büyümesiyle birlikte enerji talebi önemli ölçüde arttı.

Bu durum, onlarca yıldır faaliyette olan ve yeni veya yapım aşamasında olan nükleer reaktörlerin sayısına ilişkin rakamlara da yansıyor.

Dünya Nükleer Birliği'nin nükleer tedarik zincirlerine ilişkin raporuna göre nükleer üretim kapasitesinin yüzde 70'i, şu anda üyeliği Batılı ülkelerin de bulunduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü ülkelerinde bulunuyor.

Buna karşılık şu anda inşaatı devam eden nükleer reaktörlerin yüzde 75'i, örgütün dışındaki ülkelerde bulunuyor.

Bu, gelişmekte olan ekonomilerdeki enerji talebindeki artışla, bunun karşısında da geleneksel sanayileşmiş ülkelerdeki istikrar ve hatta düşüşle tutarlı.

ABD Enerji Bilgi İdaresi rakamlarına göre Çin'de enerji üretimi, ekonomik faaliyetlerin genişlemesiyle birlikte çarpıcı biçimde arttı.

Örneğin 2000 yılında toplam elektrik üretimi 1.280 terawatt saat iken, ekonomik büyümeyle birlikte 2020 yılında 7.600 terawatt saate yükseldi.

Artan talebi karşılamak için yapılan büyük üretim artışının bir parçası olarak nükleer reaktör santrallerinden de enerji üretimi arttı.

Konuyla ilgili olarak Nükleer Enerji Enstitüsü Başkan Yardımcısı John Kasich, CNBC'ye yaptığı açıklamada "Asıl görev son 20 yılda yaşanan hızlı büyümenin neden olduğu talebi karşılamaktır" dedi.

Kasich, "Çin, sadece daha fazla nükleer reaktör inşa etmekle kalmıyor, her şeyi geliştiriyor" ifadelerini kullandı.

Nükleer reaktörlerden üretilen enerji, Çin'deki toplam elektrik üretiminin yüzde beşinden fazlasını oluşturmuyor.

UAEA'ya göre kömürle çalışan tesislerden elde edilen enerji üretimi hâlâ elektrik üretiminin yaklaşık üçte ikisini temsil ediyor. 

Çin, artan enerji talebini karşılamak için öncelikle nükleer reaktörlerle çalışan santrallerden enerji üretimini artırmayı ve ikinci olarak da iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında hava kirliliğini azaltmak için temiz enerji kaynaklarını kullanmayı hedefliyor.

Nükleer reaktörlerle enerji üretimi, kömür santrallerinde olduğu gibi sera gazı emisyonuna yol açmıyor.

Bu çerçevede Jacopo Buongiorno, şu açıklamayı yaptı:

Çin'in nükleer enerji alanındaki kararlılığı ve liderliği, teknolojik gelişme, Çin'deki enerji güvenliği, elektrik ağlarının istikrarı ve genel olarak ekonominin yanı sıra hava kirliliği ve küresel iklim değişikliğiyle mücadele açısından da oldukça faydalıdır.

Nükleer rekabet

Belki de ABD ve Avrupa, nükleer reaktörlerin enerji üretimini artırmaya gerek kalmadan yeterli enerji kaynağına sahip.

Ancak geleneksel enerji piyasalarındaki çalkantıların yanı sıra, iklim değişikliğiyle mücadele vaatlerinin de etkisiyle ABD ve Avrupa, uzun yıllar ara verdikten sonra yeni nükleer reaktör inşa etme çalışmalarına geri döndü.

Bunun önemine rağmen en önemli hedef, Çin'in bu alanda hızla ilerlemesiyle nükleer rekabette geri kalmamak. 

Buongiorno, "Çin'in diğer ülkelere nükleer teknoloji ihraç etmeye başlaması durumunda endişe, bu ülkelerin jeopolitik ve ekonomik olarak uzun bir süre Pekin'e bağımlı kalmasıdır" şeklinde konuştu.

"Aynı durum Rusya için de geçerli" diyen Buongiorno, "Nükleer reaktörlerin inşası ve işletilmesi, sökülene kadar onlarca yıl alır ve bu yıllar boyunca nükleer teknolojiyi ihraç eden ülke ile ithalatçı ülke arasındaki ilişki güçlenecektir" ifadelerini kullandı. 

Aynı şekilde Avrupa ülkeleri ve ABD, yıllardır reaktör inşa etmeyi durdurmaları nedeniyle Pekin'le nükleer rekabetlerini engelleyen bir sorunla karşı karşıya.

Konuyla ilgili olarak konuşan Buongiorno, "ABD ve Avrupa ülkeleri, yaklaşık 10-15 yıl önce nükleer santral inşa etmeye geri dönmeye başladı. Vasıflı işgücü, insan uzmanlığı ve nükleer tedarik zincirleri neredeyse yok" diyerek, bu durumun maliyetlerde keskin bir artışa ve proje tamamlanma tarihlerinde gecikmelere yol açtığını vurguladı. 

Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığı sırasında Washington, küçük nükleer reaktörlerin üretimini geliştirmeye yönelik programlara milyarlarca dolar akıtmaya başladı.

Başkan Joe Biden yönetimi de nükleer enerji alanında ABD'nin liderliğini yeniden tesis etmeye çalışmak amacıyla bu yöndeki çalışmaları sürdürüyor. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Washington ve Tahran arasında gizli mesajlar ve tehditler

Tahran'ın merkezinde, son savaşta İsrail tarafından öldürülen İranlı komutan ve bilim adamlarının fotoğraflarının yer aldığı bir poster (AP)
Tahran'ın merkezinde, son savaşta İsrail tarafından öldürülen İranlı komutan ve bilim adamlarının fotoğraflarının yer aldığı bir poster (AP)
TT

Washington ve Tahran arasında gizli mesajlar ve tehditler

Tahran'ın merkezinde, son savaşta İsrail tarafından öldürülen İranlı komutan ve bilim adamlarının fotoğraflarının yer aldığı bir poster (AP)
Tahran'ın merkezinde, son savaşta İsrail tarafından öldürülen İranlı komutan ve bilim adamlarının fotoğraflarının yer aldığı bir poster (AP)

Gerilimin ve spekülasyonların arttığı bir ortamda ABD ve İran, İsrail-ABD saldırılarının ardından Tahran'ın nükleer yapısında meydana gelen hasarın boyutuna ilişkin farklı değerlendirmeler ve İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun (DMO) henüz açıklanmayan füze cephaneliğinin kullanımına ilişkin artan uyarıları arasında, İran'ın nükleer programı konusunda müzakere masasına dönme olasılığına ilişkin üstü kapalı mesajlar vermeye devam ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump dün gece Iowa'da yaptığı açıklamada, “İran askeri saldırılardan büyük zarar gördü ve sanırım şimdi gerçekten müzakere etmek istiyorlar. Belki bir toplantı yapmak istiyorlar. Bence çok hevesliler. Neler olacağını göreceğiz” ifadelerini kullandı.

İran'ın nükleer programının ‘tamamen yok edildiğini’ iddia eden Trump, “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) da bunu teyit etti” dedi. Tahran'ın Washington ve İsrail'e karşı tutumunda bir değişiklik olduğunu belirten Trump, “İran eskiden ABD hakkında en kötü şeylerin söylendiği yerlerden biriydi. Şimdi artık o kadar kötü konuşmuyorlar” şeklinde konuştu.

ABD Başkanı görüşmelere doğrudan müdahale etme olasılığı konusunda ise şunları söyledi: “Gerekirse müdahale ederim. Biz gerilimi artırmak istemiyoruz, İran'a normal bir ülke muamelesi görmesi için yeni bir şans vermek istiyoruz.”

ABD Başkanı Donald Trump, Iowa'daki bir mitinge gitmeden önce gazetecilere açıklamalarda bulundu. (AP)ABD Başkanı Donald Trump, Iowa'daki bir mitinge gitmeden önce gazetecilere açıklamalarda bulundu. (AP)

‘Zaman kaybı’

Washington'daki bu iyimserlik ne önceki yönetim ne de muhafazakâr siyasi çevreler tarafından paylaşılıyor. Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, İran'ın ‘nükleer programını yeniden inşa etmek için halen bilgi ve niyete sahip olduğu’ uyarısında bulundu. New York Times'taki yazısında Bolton, Fordo ve diğer İran nükleer tesislerine yönelik saldırıların ‘muazzam hasar verdiğini’, ancak ‘yetersiz’ olduğunu savundu.

“Saldırıların erken durdurulması İran'a yeniden toparlanma şansı verdi” diyen Bolton sözlerini şöyle sürdürdü:

“İran'ın nükleer programının kökü kazınmadı ve nükleer bilgi birikimi halen Tahran'daki rejimin elinde. İran rejiminin nükleer hayallerinden vazgeçmeye hazır olduğuna dair bir işaret yok ve şu an yeni bir nükleer anlaşma için doğru zaman değil. Sürekli izleme ve gerekirse ilave saldırılara hazır olmak gerekiyor. Bir nükleer anlaşma ve UAEA ile teknik bir taahhüt olmadan nükleer faaliyetleri izlemek zor olacak. İdeal bir dünyada tüm İran uranyumu çıkarılmalı ve Libya gibi güvenli bir yerde depolanmalı. Ancak Tahran'da bir şeyler değişmedikçe kapsamlı bir anlaşmaya varmak imkânsız.”

Trump karşıtı Bolton’un yazısının devamında şu ifadeler yer aldı: “Bazıları halen İran'la yeni bir nükleer anlaşmanın ‘kutsal kasesini’ arıyor. Ancak bu çabalar zaman ve nefes kaybından başka bir şey değil. Çünkü İran anlaşmanın etrafından dolanıyor, sonra da geri adım atıyor.”

İran, bir gün evvel UAEA ile iş birliğini askıya alma kararını onaylamasına rağmen, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na bağlılığını ifade etti.

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi arasında Tahran'da yapılan görüşmedenİran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi arasında Tahran'da yapılan görüşmeden

‘Füze kabiliyetleri’

Öte yandan Tahran askeri gücünü göstermeye devam ediyor. DMO yetkilisi Ali Fazli, İran'ın ‘henüz ortaya çıkmamış birçok füze kabiliyetine’ sahip olduğunu söyledi ve ‘düşmanların herhangi bir çılgınlığına daha şiddetli ve yıkıcı bir yanıtla karşılık verileceği’ uyarısında bulundu.

Şarku'l Avsat'ın İran devlet televizyonundan aktardığına göre Fazli yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Şu ana kadar kullanılan füze kabiliyetlerimiz potansiyelimizin yalnızca yüzde 25 ila 30'unu temsil ediyor. Siccil füzesi yörüngesi itibariyle beklenmedik ve düşman için alışılmadık bir füze. Henüz füze şehirlerinin kapılarını açmadık. Stratejik kabiliyetlerimiz halen korunuyor.”

Fazli, benzeri görülmemiş bir askeri hazırlıktan söz etmesine rağmen, İran'ın nükleer silah peşinde olmadığını vurgulayarak, “Nükleer bomba yapmak istemiyoruz… Bu ideolojik ilkelerimizden kaynaklanıyor” dedi.

İsrail planı

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz bugün yaptığı açıklamada, iki ülkenin haziran ayında 12 gün boyunca karşı karşıya geldiği savaşın ardından ordunun, İran'ın İsrail'i bir daha tehdit etmemesini sağlayacağını söyledi.

Katz yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun ‘İran'ın İsrail'i bir daha tehdit etmemesini sağlayacak bir plan’ geliştireceğini vurgulayarak, ordunun ‘Tahran üzerinde hava kuvvetlerinin hava üstünlüğünü sağlamak için istihbarat ve operasyonel düzeyde hazır olması’ gerektiğini bildirdi.

Katz'ın açıklamaları haziran ayında iki taraf arasında yaşanan 12 günlük savaşın ardından geldi. Söz konusu savaşta İsrail, İran'ın nükleer tesislerine saldırmış ve savaşın amacının Tahran'ın nükleer silah geliştirmesini engellemek olduğunu iddia etmişti.

İsrail saldırıları sonucu çok sayıda üst düzey askeri yetkili ve nükleer bilimci öldü.

İran da İsrail'e roket ve füze atarak misilleme yaptı; yetkililere göre İsrail’de 28 kişi öldü.

İsrail ve İran, ABD arabuluculuğunda bir ateşkes üzerinde anlaşarak 24 Haziran'da çatışmalara son verdi.

 İsrail saldırılarında öldürülen Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarının ve bilim adamlarının yasını tutan İranlılar (İran Dini Lideri Ali Hamaney’in internet sitesi)İsrail saldırılarında öldürülen Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarının ve bilim adamlarının yasını tutan İranlılar (İran Dini Lideri Ali Hamaney’in internet sitesi)

Saldırının etkinliği

ABD ve İsrail'in İran'ın Fordo ve Natanz gibi kilit tesislerine düzenlediği saldırı, Washington'daki siyasi ve istihbarat çevrelerinde yoğun tartışmalara yol açmaya devam ediyor. Trump saldırıyı ‘tam bir başarı’ olarak nitelendirirken, ABD raporlarına göre istihbarat kaynakları, nükleer program üzerindeki potansiyel etkinin sadece birkaç aylık bir gecikme olduğunu söyledi.

Saldırıdan bir gün sonra ABD Genelkurmay Başkanı Dan Caine, “Nihai bir değerlendirme yapmak için henüz çok erken” dedi. Analistler, gerçek hasarın boyutunun ancak haftalar sürecek saha ve teknik gözlemlerden sonra netleşeceğine inanıyor.

Bu ayrışmanın ortasında, diplomatik iletişim kanallarını yeniden canlandırmak için üst düzey bir ABD elçisi ile İranlı yetkililer arasında olası yeni bir görüşme turu için hazırlıkların yapıldığına dair haberler geliyor.

Trump, Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ‘harika bir insan ve harika bir müzakereci’ olduğunu belirterek şöyle dedi: “Şu ana kadar harika bir iş çıkardı ve daha fazlasını da yapacak.”

Ancak analistler, İranlıların 2015 anlaşması öncesinde yaptıkları gibi, ABD'deki siyasi ortamın değişmesini bekleyerek müzakerelerde oyalama taktiğine geri dönebilecekleri konusunda uyarıyor.

Trump, müzakerelere dönüş olasılığı konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik sergilerken, İranlı eski danışmanlar ve askeri komutanlar daha sert tutumlar sergiliyor. Kuşkusuz bu da iki taraf arasında devam eden çekişmeyi yansıtıyor.