İsrail basını: Erdoğan, Cumhuriyet'in 100. yılında Mescid-i Aksa'da namaz kılmak istiyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4557681-i%CC%87srail-bas%C4%B1n%C4%B1-erdo%C4%9Fan-cumhuriyetin-100-y%C4%B1l%C4%B1nda-mescid-i-aksada-namaz-k%C4%B1lmak-istiyor
İsrail basını: Erdoğan, Cumhuriyet'in 100. yılında Mescid-i Aksa'da namaz kılmak istiyor
Netanyahu'nun geçen ay Ankara'ya yapacağı ziyaret sağlık sorunları nedeniyle iptal edilmişti (AA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün New York'ta ilk kez bir araya geldi.
Türkevi'nde gerçekleşen görüşme, Erdoğan'ın ABD öncülüğündeki İsrail-Suudi Arabistan anlaşmasına olumlu baktığını açıklamasından bir gün sonra gerçekleşti.
Görüşmeyle ilgili detayları paylaşan İsrail basını iki liderin yakın gelecekte karşılıklı ziyaretler düzenlemek konusunda mutabık kaldığını yazdı.
İsrail merkezli Kanal 12, Erdoğan'ın mümkün olan en kısa sürede Kudüs'e bir ziyaret düzenleyerek, Cumhuriyet'in 100. yılında Mescid-i Aksa'da namaz kılmak istediğini öne sürdü.
Times of Israel'de yer alan haberdeyse Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma sırasında, önceki yılların aksine İsrail'i kınamaktan kaçınmasına dikkat çekildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2020'de yaptığı konuşmanın salondaki İsrail Büyükelçisi'nin toplantıyı terk etmesine neden olduğu hatırlatılan haberde, bu seneki konuşmanın İsrail-Türkiye ilişkilerinde kaydedilen ilerlemenin bir yansıması olduğu yorumu yapıldı.
Erdoğan bu yıl BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada İsrail'le ilgili şu ifadeleri kullanmıştı:
Ortadoğu'ya kalıcı barışın gelebilmesi ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulmasıyla mümkündür. Filistin halkını ve devletini uluslararası hukuk temelinde meşru haklarına kavuşması yolunda verdikleri mücadelede desteklemeyi sürdüreceğiz. Bir kez daha tekrarlayacak olursak 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti hayata geçirilmeden İsrail'in de aradığı huzuru ve güveni bulabilmesi zordur. Bu çerçevede Kudüs'ün özellikle de Harem-i Şerif'in tarihi konumuna saygı gösterilmesinin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Sağ eğilimli Jerusalem Post gazetesiyse Erdoğan ve Netanyahu'nun görüşmesinde, İsrail'le Suudi Arabistan arasındaki normalleşme anlaşmasının gündeme geldiğini yazdı.
Gazete ayrıca Türkiye'de medyanın görüşme konusunda "kafa karışıklığı" yaşadığını öne sürdü. Haberde, Anadolu Ajansı'nın İngilizce yayınlarında iki ükenin enerji, teknoloji ve yapay zeka gibi alanlarda olası işbirliğinin öne çıkarıldığına, ajansın Türkçe yayınlarındaysa İsrail-Filistin sorununa vurgu yapıldığına dikkat çekildi.
İki liderin görüşmesi 2002'den bu yana Türkiye'yi yöneten Erdoğan'la, İsrail tarihinin en uzun süre görev yapan başbakanı Netanyahu arasındaki ilk yüz yüze görüşme olarak kayıtlara geçti.
Türkiye'yle İsrail arasındaki ilişkiler 2010'da 10 kişinin hayatını kaybettiği Mavi Marmara baskınının ardından kötüleşmiş, devam eden yıllarda gerilim iki liderin birbirini soykırımla suçlamasına kadar uzanmıştı.
Erdoğan, 2014'te İsrail'i "Hitler ruhunu canlı tutmakla" suçlamıştı.
İlişkiler daha sonra ılımlı bir sürece girse de, 2018'de Gazze'de yaşanan gerilimle birlikte iki ülke karşılıklı olarak büyükelçilerini geri çekmişti.
2020'de yeniden başlayan yakınlaşma, Ağustos 2022'de Türkiye'yle İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesisiyle sonuçlanmış, mayıstaki seçimlerin ardından hem Başbakan Binyamin Netanyahu hem de Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Erdoğan'ı arayarak tebrik etmişti.
Sert gücün hakim olduğu bir dünyada yumuşak gücün rolühttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5160638-sert-g%C3%BCc%C3%BCn-hakim-oldu%C4%9Fu-bir-d%C3%BCnyada-yumu%C5%9Fak-g%C3%BCc%C3%BCn-rol%C3%BC
Sert gücün hakim olduğu bir dünyada yumuşak gücün rolü
Görsel: Lina Cedarat
Christopher Phillips
Geçtiğimiz Ocak ayında, İngiliz hükümeti, İngiltere'nin uluslararası etkisini artırmak amacıyla yeni bir kurum olan İngiltere Yumuşak Güç Konseyi'ni kurdu. Konseyde önde gelen kültürel figürler yer alıyordu ve İngiltere'nin küresel konumunu veya bilinen adıyla “yumuşak gücünü” desteklemek için kraliyet ailesi de dahil olmak üzere diğer İngiliz kurumlarıyla koordinasyon içinde çalışması gerekiyordu.
Ancak, konseyin kurulmasından sadece birkaç ay sonra The Guardian gazetesi, konseyin önde gelen üyelerinin Londra'nın ekonomik politikalarının bu alandaki beklenti ve umutlarını tehdit ettiğine dair endişelerini dile getirdiklerini açıkladı. Zira İngiltere, savunma harcamalarını artırarak “sert gücünü” takviye etmek için büyük miktarlarda yatırım yaparken, BBC World Service, British Council ve üniversite sektörü gibi önemli yumuşak güç kurumları giderek daha fazla finansal olarak ihmal ediliyor.
İngiltere bu değişimin tek örneği değil. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden bu yana, birçok Batılı lider, askeri ve savunma varlıklarının yumuşak güçten daha öncelikli olduğu bir “sert güç” çağında yaşadığımız sonucuna vardı.
Bu gerçeklik temel bir soruyu gündeme getiriyor: Yumuşak güç araçları yalnızca sembolik girişimler mi, yoksa sert gücün giderek daha fazla egemen olduğu bir dünyada jeopolitik önemlerini koruyorlar mı?
Yumuşak güç ve Joseph Nye
Harvard Üniversitesi profesörü Joseph Nye, 1990 yılında “yumuşak güç” terimini ortaya atan kişiydi. Yumuşak gücü, başkalarını güç veya zorlama yoluyla değil, tercihlerini şekillendirerek hedeflerinize gönüllü olarak uymalarını sağlayarak etkilemek olarak tanımlamıştı. Nye'ye göre, uluslararası ilişkilerde geleneksel güç veya “sert güç” olarak bilinen şey, zorlamaya dayanıyordu. Daha güçlü devletler zayıf devletleri isteklerine uymaya zorlamak için fiziksel araçlara başvuruyordu. Bunun için de baskı aracı olarak askeri veya ekonomik araçlar, düşmanlara karşı tehditler, şiddet ve yaptırımlar, buna karşılık müttefiklerle ittifaklar, silahlandırma ve yatırımlar kullanılıyordu. Ancak bu ilişkiler özünde işlemsel ve karşılıklı, devletler maddi olarak ne kazanacaklarına veya kaybedeceklerine bağlı olarak buna uyar veya karşı çıkarlar.
Gelgelelim Profesör Nye, zorlama olmadan devletlerin desteğini kazanmanın olası olduğunu düşünüyordu. Güçlü bir devletin ideolojisi, kültürü ve yaşam tarzı daha zayıf devletler için çekiciyse, ikincisinin halkları ve hükümetleri maddi sonuçlardan bağımsız olarak o devletin pozisyonlarını benimsemenin cazibesine kapılabilirler. Nye, bu terimi ortaya attığında, Soğuk Savaş sırasında devletleri ABD ile aynı çizgide olmaya ikna ederken kullanılan “Amerikan Rüyası”nı ya da tam aksi olan ve Küresel Güney'deki birçok ülkeyi Sovyet yörüngesine katılmaya teşvik eden komünizm fikrinin cazibesini örnek gösteriyordu.
Nye'nin fikirleri, Francis Fukuyama'nın ünlü kitabı “Tarihin Sonu”nu yazdığı ve Batılı liberal kapitalist demokrasinin mutlak Amerikan hegemonyası şemsiyesi altında zafer kazandığı dönem olan Soğuk Savaş sonrası bağlamla uyumluydu. Ancak, 35 yıl sonra, bugün dünya, çok kutupluluğun yükselişi ve Amerikan hegemonyasının gerilemesi ile tamamen farklı. Uluslararası ilişkiler sert güç denklemlerine geri dönerken ve hatta bu geri dönüş belki de kesintisiz devam ederken, birçok kişi meşru bir soru soruyor: Yumuşak güç hâlâ etkinliğini koruyor mu?
Trump'ın ABD'nin küresel imajının aldığı yarayı açıkça görmezden gelmesi, onun çekici veya iş birlikçi güç kavramlarıyla pek de ilgilenmediğini teyit ediyor
Batı'nın sert güce odaklanması
Batılı hükümetler, sert gücü takviye etme yönünde yenilenen hamleye öncülük ediyorlar. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ve Donald Trump'ın Avrupa’nın güvenliğini sağlamaktan tartışmalı bir biçimde geri çekilmesinin çifte şoku, Avrupa hükümetlerinin istikrarını sarstı ve birçoğunu savunma bütçelerini hızla artırmaya yöneltti.
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü'ne (SIPRI) göre, Avrupa'nın savunma harcamaları (Rusya dahil) geçen yıl yüzde 17 artarak 693 milyar dolara yükseldi ve bu, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana kaydedilen en yüksek seviye. İngiltere savunma harcamalarını GSYİH'nın yüzde 2,5'ine çıkardı ve bunu yüzde 3'e çıkarmayı planlıyor. Buna karşılık Almanya daha da ileri giderek savunma bütçesini yüzde 5'e çıkarabileceğini belirtti. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, tüm üye ülkelerin 2030'ların ortalarına kadar GSYİH'nın yüzde 3,5'i oranında bir savunma harcaması oranına ulaşmasını arzuladığını ifade etti.
25 Haziran'da Hollanda'nın Lahey kentinde düzenlenen NATO zirvesinde çekilen NATO liderleri grup fotoğrafı (Reuters)
Trump yönetimindeki ABD, askeri savunmaya Avrupa'dan daha az ilgi duyuyor gibi görünse de, yumuşak güçten çok sert güce öncelik vermeye devam ediyor. Joseph Nye'nin “zorlayıcı güç” olarak tanımladığı, yani siyasi hedeflere ulaşmak için yaptırım tehdidini veya ticaret anlaşmaların cazibesini kullanma kapsamında, Trump hâlâ ekonomiyi etkili bir diplomatik araç olarak görüyor.
Dahası, Trump'ın göçmenlere ve yerel protestoculara yönelik baskı kampanyaları ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa gibi müttefiklerini Beyaz Saray'da küçük düşürmesi sonucu, ABD'nin küresel imajının aldığı yarayı açıkça umursamaması, çekici veya iş birlikçi güç kavramları ile pek de ilgilenmediğini teyit ediyor.
Ankara, Türk dizilerinin reklamını yaparak ve “komşularla sıfır sorun” sloganına dayanan bir dış politika benimseyerek Arap dünyasındaki sembolik sermayesini artırmayı başardı
Batı dışında yumuşak gücün öncüleri
Bazı Batılı liderler, yumuşak güç kavramını Donald Trump kadar açıkça reddetmeyebilirler. İngiltere'de Yumuşak Güç Konseyi'nin kurulması, bu kavramın hâlâ ciddi bir ilgi gördüğünün en iyi kanıtı olabilir. Ancak, kendisine tahsis edilen sınırlı fon, genel politikalar gündemindeki önceliğinin azaldığını gösteriyor. Sert güce artan odaklanma, birçok Batılı hükümetin bir özelliği haline gelmiş olsa da, bu, yumuşak gücü ikinci plana itmez veya onu alakasız kılmaz. Aslında, son yıllarda Batılı olmayan ülkeler arasında yumuşak gücün değerine dair artan bir farkındalık görülüyor ve bunlar küresel imajlarını geliştirmek, uluslararası etkilerini genişletmek için kaynaklarını kullanmaya başladılar bile.
Çin bunun en belirgin örneği sayılıyor. Bir BBC araştırması, Pekin'in küresel yumuşak gücünü artırmak için önemli miktarda finansal kaynak ayırdığını ortaya koydu. Bunun sonucunda, Çin'e yönelik küresel destek oranları 2021'de yüzde 21 iken, 2025'te yüzde 40'a yükseldi. Dikkat çekici bir şekilde, bu iyileşmenin önemli bir kısmı Çin'in medya faaliyetlerini yoğunlaştırdığı ve imajını ve çekiciliğini artırmak için kültürel kurumlar kurduğu Batı dışı ülkelerde gerçekleşti.
Göstergeler, artan turist sayıları ve özellikle Küresel Güney başta olmak üzere çeşitli ülkelerin imajındaki iyileşme bu stratejinin başarısına işaret ediyor.
Türkiye de yumuşak güce özel önem veren Ortadoğu ülkeleri arasında öne çıkıyor. 21. yüzyılın ilk on yılında Ankara, Türk dizilerinin reklamını yapmanın yanı sıra, “komşularla sıfır sorun” sloganına dayanan bir dış politika benimseyerek Arap dünyasındaki sembolik sermayesini artırmayı başardı. Bu da popülaritesinin artmasına katkıda bulundu. Şu anda Türkiye, bölgesel etkisini artırmak için İslam'ı ve Osmanlı mirası ile ekonomik yatırımlar ve silah ihracatı gibi sert güç araçlarını birlikte kullanarak Afrika kıtasında da büyüyen bir rol oynuyor. Başka bir bağlamda, Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e karşı açılan davaya öncülük ederek yumuşak güç açısından itibarını güçlendirdi.
1990'larda ve 2000'lerde, ABD, önemli yumuşak güç kaynaklarına rağmen, küresel hedeflerine ulaşmak için sert güç araçlarına fazlasıyla güvenmişti
Batı geriliyor mu?
Sert güç uluslararası ilişkilerde giderek daha baskın hale gelmiş olsa bile, yumuşak gücün gerilediğini deklare etmek için henüz çok erken.
Ancak, son yıllarda dikkate değer bir değişim yaşandı. Sert güç, ABD'nin egemen olduğu Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dönemin gerilemesiyle birlikte, çok kutupluluk ve artan sertlikle karakterize edilen yeni bir dünya düzeni lehine zemin kazandı.
Ancak, 1990'larda ve 2000'lerde bile, ABD, sahip olduğu önemli yumuşak güç kaynaklarına rağmen, küresel hedeflerine ulaşmak için sert güç araçlarına fazlasıyla güvenmişti. Bugün gerçekten değişen husus, Batılı olmayan ülkelerin yumuşak güç araçlarına başarılı bir şekilde yatırım yapması ve bunları yaymasıdır.
İngiliz Yumuşak Güç Konseyi, Londra'nın kültürel ve diplomatik kurumlarına yatırımının gerilemesinden duyduğu endişeyi dile getirebilir. Ancak, Soğuk Savaş sırasında da İngiltere'nin savunmaya BBC veya British Council'dan önemli ölçüde daha büyük bütçeler ayırdığını hatırlamakta fayda var, bu nedenle bu model yeni değil. Yeni olan, İngiltere ve diğer Batılı ülkelerin, özellikle Çin, Körfez ülkeleri ve diğer Batılı olmayan hükümetlerden kaynaklanan artan bir uluslararası rekabet ile karşı karşıya olmalarıdır.
Bu hızla artan rekabetçi ortamda ve kamu bütçelerinin artan savunma harcamalarını zar zor karşıladığı bir zamanda, yumuşak güce yapılan yatırımları ikiye katlama ihtiyacı her zamankinden daha fazla. Yumuşak güce verilen öncelik azalmaya devam ettikçe, İngiltere başta olmak üzere Batılı hükümetlerin, bu çok kutuplu dünyada yeni aktörlere karşı yumuşak güçlerinin bir kısmını kaybetmeye devam etmeleri muhtemel görünüyor.