Lübnanlılar ve savaş endişesi: Yiyecek stoğu ve kaçmak için çanta hazırlığı

Savaşın destekçisi ile yeni bir maceraya atılmayı reddeden kişi arasındaki bölünme

Hizbullah üyeleri Pazartesi günü yaşanan çatışmalarda öldürülen iki parti üyesinin cenaze töreni sırasında (AP)
Hizbullah üyeleri Pazartesi günü yaşanan çatışmalarda öldürülen iki parti üyesinin cenaze töreni sırasında (AP)
TT

Lübnanlılar ve savaş endişesi: Yiyecek stoğu ve kaçmak için çanta hazırlığı

Hizbullah üyeleri Pazartesi günü yaşanan çatışmalarda öldürülen iki parti üyesinin cenaze töreni sırasında (AP)
Hizbullah üyeleri Pazartesi günü yaşanan çatışmalarda öldürülen iki parti üyesinin cenaze töreni sırasında (AP)

Lübnan'daki vatandaşlar, Güney'den gelen güvenlik gelişmeleri karşısında panik ve dehşet içinde yaşıyorlar. Lübnanlılar, İsrail'e karşı Filistin’i destekleseler de ülkeyi saran zor koşullar nedeniyle belirsizliğe girmekten korkanlarla, ne pahasına olursa olsun çatışmaya hazır olanlar arasında belirgin bir bölünme var.

Lübnanlılar için haber takip etmek artık en önemli mesele haline geldi. İnsanlar, savaş çıkarsa durumun nasıl olacağını ve nereye kaçacaklarını düşünmeye başladı. Bu endişeler, güney ve sınır bölgeleri ile Beyrut'un Güney Mahallesi'nde yaşayanlar için daha da ağır bir şekilde hissediliyor. Bu mahalle, Hizbullah'ın kalesi olarak biliniyor. Bu panik, pazartesi öğleden sonra İsrail ile Hizbullah arasında karşılıklı bombardımanın duyurulması ile daha da arttı. Bu bombardımanlarda Hizbullah'a ait hedefler vuruldu ve bazı üyeler hayatını kaybetti.

Yetkililerin benzinin yeterli olduğunu açıklamasına rağmen, Lübnanlılar, benzin istasyonlarında, arabalarının depolarını doldurmak için acele ettiler. Fırınlarda ise, vatandaşlar mümkün olduğunca fazla ekmek satın almak için yarıştılar. Müşteriler artık bir veya iki ekmekle yetinmez hale geldi. Merciyunlu Ahmed isimli bir vatandaş tek seferde 15 paket istedi. Sebebi sorulduğunda, Merciyun’a (sınır bölgesine) gidiyorum ve savaş çıkarsa ne olacağını veya önümüzdeki günlerde ekmek alıp alamayacağımı bilmiyorum. Çoğu aile, savaş korkusuyla bölgeden ayrıldı ve bazı dükkanlar kapandı" dedi.

Ahmed ve Merciyun halkının korkusu, çoğu Lübnanlının hissettiği korkudan çok farklı değil. Bu durum, farklı bölgelerdeki mağazalar ve süpermarketlere akın edilmesine yol açıyor. Örneğin, el-Metn bölgesindeki bir süpermarkette çalışan bir görevliye son günlerdeki hareketlilikle ilgili soru sorulduğunda, "Her ay aynı dönemdeki hareketlilikten çok farklı bir hareketlilik var. Bu yoğunluk genellikle ay başlarında ve hafta sonlarında görülür, ancak son iki gündür daha fazla hareketlilik yaşanıyor ve satın alımlar temel olarak tahıl ve un üzerine yoğunlaşıyor” şeklinde yanıt verdi. Ancak, en büyük panik, Güney Şeridi'ne yakın bölgelerde veya Güney Yolu üzerinde bulunan mağazalarda daha belirgin görünüyor. Aramun bölgesindeki bir mağazayı ziyaret ettiğinizde, özellikle de konserve, tahıl ve un raflarının neredeyse boş olduğunu görebilirsiniz. Kasada çalışan bir görevli, arabası eşyalarla dolu bir kadına neden bu kadar çok şey satın aldığını sorduğunda, kadının "Savaş geliyor ve evden çıkamayabiliriz" dediğine tanık olduk. Görevli ise kadına şöyle cevap verdi: "Füze düştüğünde ya sizi öldürür ve eşyaları ya da kaçarsınız ve eşyaların hepsi evde kalır."

İhtiyaçları temin etmek ve depolamak bugün yapabildiğinde, sorun yaşam ve çocuklar için duyulan korkudan ve dolayısıyla savaş başlarsa ailelerin ve çocukların kaçabilecekleri bir sığınak sağlamayı düşünmede yatıyor. Burada, aynı ülkenin ve aynı bölgenin halkı arasında yaklaşım çoğu zaman farklılık gösteriyor. Bazıları hala ‘inanç ve kadere’ bağlı kalarak Hizbullah’ın aldığı her kararı destekliyor ve “Evimizde onurumuzla ölürüz ve ayrılmayız” sloganı altında evini terk etmeyi reddediyor. Umm Hasan, güney halkını kabulü reddeden bazı tutumları hatırlatarak, “Genel Sekreter'in (Hizbullah'ın) verdiği her kararın arkasındayız ve İsrail'in bize saldırmasına izin vermeyeceğiz... Ama ne yazık ki aynı ülkeyi paylaştığımız kardeşlerimiz bizi hoş karşılamıyor. 2006 savaşında dağlara, Suriye'ye kaçtık, bugün Suriye'ye gitmek mümkün değil, Suriyeliler bile aramızda mülteci durumunda. Lübnan'da güvenli bölgelere gitmek pek mümkün görünmüyor. O zaman onurumuzla evlerimizde kalacağız ve işlerimizi Allah'a teslim edeceğiz” dedi. Bazen siyasi ve mezhepsel bölünmeler olduğu biliniyor. Bugün Lübnan'da, 2006 savaşında olduğu gibi, güney halkını kabul etmeyi reddeden seslerin yükselmesiyle bu açıkça görülüyor. Bu, onlara karşı çeşitli tepkilere neden oldu. Hatta bazı Lübnanlılar, bu konuyu sosyal medyaya taşıyarak ailelerle iletişime geçmek ve onları evlerinde misafir etmek için telefon numaralarını yayınladılar.

Öte yandan, bazıları savaşın tekrar yaşanma fikrini kaldıramadı ve her an ayrılmak için hazırlıklara başladı. Beyrut'un güney banliyölerinde yaşayan iki çocuk babası Şadi de bu kişlerden biriydi. Şadi, Şarku'l Avsat gazetesine şunları söyledi: "Salı gecesi bizim için çok zordu... Güney'de meydana gelecek gelişmeleri beklerken uyuyamadık... Savaşın kapıda olduğunu hissettik, bu yüzden aileme kışlık kıyafetler de dahil olmak üzere bavul hazırlamalarını istedim (kaçışımızın ne kadar süreceğini bilmediğimiz için), ayrıca önemli belgeleri hazırladık ve onları evin girişine koyduk, böylece herhangi bir acil durumda çıkabiliriz. Güvenli bir bölge olarak kabul edilen ve özellikle Hristiyan çoğunluğa sahip bir bölgede iki yer bulduk.”

Şadi'nin savaş kaygısı, önümüzdeki saatlerde durumun nasıl olacağını bekleyerek iki çocuğunu okula göndermemeye karar vermesine neden oldu.

Lübnan'ın güneyinden Hasan da benzer bir endişeye sahip. Hasan, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada savaşa tekrar girmeye karşı olduğunu söyledi. Hasan, "Filistin davasını destekliyoruz ama artık yerinden edilmeyi ve evlerimizi tekrar terk etmeyi kaldıramıyoruz. Kendi ailem için bir sığınak bulmak mümkün olabilir ama köyümdekiler ve akrabalarım için bu kadar kolay olmayabilir. Ayrıca, savaş çıkarsa yaşayacağımız tüm acılara da katlanmak zorunda kalacağız. Hastanelere gitmek mümkün olmayacak çünkü zaten kötü durumdalar ve yıllardır sağlık hizmetleri yok" dedi.



Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
TT

Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)

Tony Boulos

Hamas'ın Gazze Şeridi sınırında gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısının ardından Gazze Şeridi'nde yaşanan yıkıcı savaşın üzerinden geçen yaklaşık iki yılın akabinde, Filistin davası yalnızca askeri harekâtla veya direniş sloganlarıyla sonuçlandırılamayacak kritik bir siyasi aşamaya giriyor. Savaş artık yalnızca İsrail ile değil, zamanla, özle ve bütünlüğünü yitirmiş Filistin siyasi sisteminin meşruiyetiyle bir savaşa dönüştü. Sadece dayanışma için değil, aynı zamanda yalnızca Filistin'in iç yapısının yeniden yapılandırılması ile başlayacak kapsamlı bir çözüm üretmek için de gerçek bir Arap-uluslararası mutabakat arayışı acil hale geldi. İç yapının yapılandırması ise Hamas'ın paralel bir silahlı güç olarak sahneden çekilmesinden ve Filistin Ulusal Otoritesi’nin  karar alma gücünü, meşruiyetini ve Arap desteğini yeniden kazanmasından geçiyor.

Bu, Lübnan'ın yaşadığına benzer büyük bir sınav anı. Lübnan’da da Hizbullah'ın askeri ve mali sistemi dağıtılmadan, devlet karar alma yetkisini geri kazanmadan ülkede çözüm haritasını uygulamaya koymanın bir yolu yok. Devlet dışı silahın gölgesinde ulusal bir projenin inşa edilemediği Lübnan'da olduğu gibi, Filistin'de de coğrafyayı ve meşruiyeti paylaşan fraksiyonların veya paralel otoritelerin şemsiyesi altında bir devlet kurulamaz. Filistin değişti, dünyanın Filistin algısı değişti, güç dengesi değişti. Peki liderlik araçları değişti mi? Filistinlilerin gelecek vizyonu değişti mi? Fetih ve Hamas, otorite ve direniş, iç çatışma ve dış bağımlılık gibi eski ikiliklerin esiri olmaya devam mı ediyorlar? Bir sonraki aşama, açıkça, sadece bir direniş aşaması değil. Bu, bir anavatanın yeniden inşası, bir halkın direnişinin desteklenmesi ve yıkımın yıkıntılarından bir devlet çıkarma aşamasıdır. Bu aşama, sloganlardan ve daha derin bir söylemden daha fazlasını gerektiriyor.

Silahlar susar, ama savaş bitmez

Burada Lübnan'ın iç savaş sonrası deneyimini hatırlamak faydalı olacaktır. Savaş, yalnızca Taif Anlaşması'nın imzalanması değil, daha ziyade Arap ve uluslararası çıkarların kesişmesi sonucu sona erdi. Buna bir de daha sonra ortaya çıkan çekincelerine rağmen, o anı ulusal bir projeye nasıl dönüştüreceklerini bilen Lübnanlı figürlerin varlığı eşlik etmişti. Tıpkı Lübnan'ın savaş sonrası döneme liderlik etmesi için Refik Hariri'ye ihtiyaç duyması gibi, Filistin'in de bugün sadece kırılgan bir idari yapı değil, gerçek bir Filistin devleti kurabilecek bir figüre -veya gruba- ihtiyacı var.

Yıllar sonra ilk kez, dünya Filistin devletinin fiilen tanınması yönünde ilerlemeye başladı. İspanya, Norveç, İrlanda, Slovenya ve Güney Afrika Filistin devletini tanıdı. Fransa ve diğer ülkeler de resmi olarak tanımayı düşünüyorlar. Sahne değişiyor. Haritalar yeniden çiziliyor. Gazze'ye yönelik savaş, tüm vahşetine rağmen, Filistin'i bir kez daha uluslararası kararların merkezine yerleştirdi. Fakat şimdiki temel soru şu: Biz buna hazır mıyız? Filistinliler, bu tarihi anı değerlendirebilecek ve siyasi tanınmayı sürdürülebilir bir devletin altyapısına dönüştürebilecek bir liderliğe sahip mi? Sadece söz ve pozisyonlara değil, aynı zamanda reel ekonomiye, istihdam yaratmaya, hukukun üstünlüğüne ve devlet kurumlarına dayalı bir devlet kurabilecek bir liderlik var mı?

İnsanlar değişti

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  Filistin sokağı artık eskisi gibi değil. Gazze'de yaşananlardan ve yıllarca süren bölünme ve iç çatışmalardan sonra sloganlar artık yeterli değil. Bugün insanlar, yıkılanları yeniden inşa edebilecek, onurlu bir yaşam için gerçek fırsatlar yaratabilecek ve bölünmeyi derinleştirmek yerine Filistin halkının birliğini koruyabilecek bir liderlik talep ediyor. Filistinliler, Fetih ve Hamas arasındaki çekişmeden, dar görüşlü hesaplardan ve kendilerine somut hiçbir şey sunmayan, onları tüketen söylemlerden bıktı. Bugün istedikleri, örgüt değil devlet odaklı düşünen, halkı sürekli bir savaşın yakıtı olarak değil, meşruiyet kaynağı olarak gören bir liderlik.

Filistinli bir Hariri

Bazıları, Filistin'in savaştan sonra Lübnan'ın yeniden inşasına öncülük eden ve Beyrut'u yeniden inşa etmek için uluslararası destek toplayan, Arap-uluslararası mutabakatlar elde etmeyi başaran iş adamı Refik Hariri modeline ihtiyacı olduğunu söyleyebilir. Ancak Filistin gerçekliği, Lübnan gerçekliğinden daha karmaşık ve bugün ihtiyaç duyduğu şey, özel bir ulusal kimliğe sahip bir Filistinli Hariri’dir. Bu Hariri, cesur ve dürüst olmalı, direnişi güçlendirerek, binlerce iş fırsatı yaratan geniş bir ekonomik çıkar ağı oluşturarak ve topraklarındaki Filistin varlığını güçlendirerek, Filistin halkına yatırım yapmanın, gerçek kurtuluşun temeli olduğuna inanmalıdır. Filistin'in, gerçekçi bir ulusal ekonomik plan geliştirebilecek, onurun yalnızca dış destekten değil, aynı zamanda üretken ve istikrarlı bir iç ekonomi inşa etmekten de geçtiğini anlayan bir figüre veya gruba ihtiyacı var. Bu liderliğin gerçek kalkınma projeleri başlatabilecek, yatırımı, girişimciliği ve inovasyonu teşvik eden, Filistin toplumunu edilgen bir direniş zihniyetinden kurtarıp, ona üretim, açılım ve sorumluluk zihniyeti kazandıran modern bir yasal yapı kurabilecek kapasitede olması hayati önem taşımaktadır.

Filistinli ellerle yeniden inşa

Bugün Filistin tarihinde nadir görülen bir anla karşı karşıyayız. Dünya artık duyuyor ve Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasının yankısı her geçen gün artıyor. Gazze, uğradığı yıkıma rağmen dünyayı uyandırdı, uluslararası vicdanı harekete geçirdi ve adaletsizliği küresel tartışmaların ön saflarına taşıdı. Filistin halkı, yaralarına ve bölünmelerine rağmen, kökten farklı olması koşuluyla yeni bir liderlik etrafında kenetlenmeye hazır. Dünya, Filistin halkından sahip olduğu beceriler, yetenekler ve deneyimlerle yıkılanları kendi eliyle yeniden inşa etmesini bekliyor ve o da bunu yapabilir. Bu sayede Filistinliler, yeniden inşayla başlayacak ama daha iyi bir gelecek planlamakla sona ermeyecek bir ekonomik döngüye dahil olabilirler. Bu, diğer pek çok fırsat gibi, asla kaçmaması gereken değerli bir fırsat. O halde bölünmenin sınırları içinde kalıp daha fazla klişe girişimler mi bekleyeceğiz, yoksa gerçekten o “yeni Filistinli Hariri”yi mi aramaya başlayacağız? O, egemenliğinden yoksun bırakılmış bir devlet, yüzeysel bir temsil arayışında olmayan, bunun yerine aygıtlar için değil insanlar için, geçmiş için değil gelecek için, bağımlılık için değil onur için gerçek bir devlet kurmayı hedefleyen biridir.