Sudan: Savaşa karşı ‘birleşik cephe’ oluşturulmasının önündeki engeller

Savaşın patlak vermesinin ardından uluslararası toplum, Sudan kriziyle başa çıkmadaki etkisizliğini gerekçelendirmek için Sudanlı sivil güçler arasındaki birlik eksikliğine vurgu yaptı.

30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)
30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)
TT

Sudan: Savaşa karşı ‘birleşik cephe’ oluşturulmasının önündeki engeller

30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)
30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

Sudan'da ordu güçleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında savaşın patlak vermesinden bu yana, sivil siyasi güçlerin birleşik bir cephede birleştirilmesi konusu, Sudan meseleleriyle ilgili siyasi tartışmalarda güçlü bir şekilde gündeme geldi. Daha doğrusu bu tartışma 25 Ekim 2021 darbesinden bu yana tüm şiddetiyle sürüyor.

Aslında darbe öncesi geçiş döneminin istikrarsızlığının nedenlerinden biri de siyasi güçlerin parçalanmasıydı ve bunun çeşitli nedenleri vardı. Bunların en önemlisi, geçiş otoritesini kontrol etme mücadelesiydi. Bu mücadele, geçiş hükümetine farklı siyasi ve idari yönelimleri empoze etmeye çalışan siyasi kuluçka merkezi ve iktidar koalisyonu kavramının yaratılmasıyla sonuçlandı. Geçiş hükümetini kontrol etme mücadelesi verenler, reform programlarını veya hükümet kararlarını durdurmaktan ve aksatmaktan, askeri unsurun nüfuzunu kullanmaktan veya yürütme organı üzerinde kitlesel baskı oluşturmak için medyada popülist söylem kullanmaktan çekinmedi.

Sudan'ın siyasi taraflarının ‘birlikte çalışamama’ geçmişi var. Anlaşmazlıklar geçiş hükümetinin çalışmalarını sekteye uğrattı. Bir zamanlar etkili bir siyasi grup olan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), hükümet görevleriyle ilgili tartışmalara girdi. Hükümetin bazı bölümleri üzerindeki kontrol, her biri kendi farklı gündemlerini sürdürmeye kararlı olan, farklı ideolojik gruplarla nasıl paylaşılacağına dair tartışmalarla doluydu.

Doğal olarak bu ilkesiz çatışmanın ilerlemesi birçok hükümet programının aksamasına yol açtı. Ordunun iktidarı ele geçirme açgözlülüğüne de yol açan bu çekişme ve rekabet, sivillerin bölünmesine ve ayrışmasına sebep oldu. Şimdiye kadar geriye kalan tek şey, devrimin gidişatını yönlendirmek için 2019'un başında oluşturulan orijinal koalisyondan kopuk yapılar, bir pankart ve bir isim.

25 Ekim 2021 darbesi öncesindeki geçiş döneminin istikrarsızlığının nedenlerinden biri de siyasi güçlerin parçalanmasıydı ve bunun çeşitli nedenleri vardı. Bunların en önemlisi geçiş otoritesini kontrol etme mücadelesiydi.

Darbeden sonra, çeşitli siyasi ve sivil kesimleri birleştirmek için birtakım girişimler oluşturuldu. O dönemde ÖDBG, siyasi ‘seçkinleri’ arkasında birleştirme çabalarına yönelik bu girişimlerden bazılarına çok etkili ve aktif bir şekilde katıldı. Bu arada darbeyi sona erdirmek ve iktidara geri dönüşünü garanti altına alacak bir tür sivil yönetimi yeniden tesis etmek için askeri kanatlarla müzakerelerini ve anlaşmalarını sürdürüyordu. Bu durum, insanların bu girişimleri, siyasi çizgisine destek sağlama ve bazı liderlerinin, orduyla önceden mutabakata vardığı bir oldubittiyi dayatma çabası olarak görmesine neden oldu. Hatta ittifakın izlediği yolu değerlendirme ve özeleştiri girişimleri bile oldu. Bunlar, gerçeklerin ve olayların üzerine atlayarak, konumları ve tarihleri ​​karıştırarak, dikkat dağıtmak ve konuya odaklanmak amacıyla, kamuoyunu genellikle tartışma konuları ile ilgisi olmayan ayrıntılarla doldurarak, kamusal imajı aklamak, bireyleri ve kurumları kriminalize etmek için tasarlandı.

hrt
Sudan'da yerinden edilmiş insanlar için barınağa dönüştürülen bir okulda yemek hazırlayan Sudanlılar. (AFP)

Savaşın patlak vermesinin ardından uluslararası toplum, Sudan kriziyle başa çıkmadaki etkisizliğini gerekçelendirmek için, Sudanlı sivil güçler arasındaki birlik eksikliğine vurgu yaptı. Sudan'da çalışan Batılı diplomatların, Sudan'daki felaketle ilgili her konuda operasyonel yetersizliklerine ilişkin sorulara yanıt verirken en sevdikleri bahane, sivil cephede birlik eksikliği oldu. Ama biz biliyoruz ki siviller silah taşımazlar ve ateşkes anlaşmalarına uymakla ilgilenen taraflar da değildirler. Bu savaşın sivil tarafı, uluslararası toplumun savaşı durdurma çabalarına tamamen dolaylı bir taraf olduğundan, ateşkes tartışmalarının hiçbirine katılmaya davet edilmeyenler de onlardı.

Aslında Sudan'ın istikrarının ve uzun vadede barışın sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından, siviller arasında yaşanması gereken siyasi süreç büyük önem taşıyor. Diğer yandan iki taraf (Sudan ordusu ve HDK) üzerindeki baskının etkinliğini engelleyen şey, uluslararası toplumun krizle nasıl başa çıkılacağı konusundaki birlik eksikliği, uluslararası ve bölgesel girişimlerin çokluğudur.

Sudan’daki bu ilkesiz çatışmanın ilerlemesi birçok hükümet programının aksamasına yol açtı. Ordunun iktidarı ele geçirme açgözlülüğüne de yol açan bu çekişme ve rekabet, sivillerin bölünmesine ve ayrışmasına sebep oldu.

ÖDBG, 27 Nisan'da savaşı durdurmak ve demokrasiyi yeniden tesis etmek için Sivil Cephe'nin kurulduğunu duyurdu. Çok sayıda taban örgütünü ve ulusal şahsiyeti kuruluş bildirisini imzalamaya çekmeyi başardı. Ancak cephe, doğuştan itibaren geçmişin hastalıklarından etkilenmişti. İstenmeyen sivil aktörler, kuruluş bildirisini imzaladıktan sonra bile Cephe'nin bildirisinin dışında tutuldu. Cephe, sivilleri birleştirmeyi amaçladığı kadar, başka bir yere çizilen bir çizginin arkasında, kör siyasi desteği harekete geçirmeyi amaçlamıyordu.

Ardından, Mayıs 2023'te Cephe, Sudan ordusunu HDK milisleriyle özdeşleştirmek amacıyla, düzmece tecavüz iddialarının yer aldığı bir açıklama yayınladı. Açıklamayı yazanlar, tarafsızlık iddiası amacıyla, ordununkine benzer bir dizi suç uydurmaktan başka bir şey yapmadı. Ancak bu uydurmanın açığa çıkması, Cephe sahiplerinin bariz siyasi önyargılarını ortaya çıkardı ve Sudan çevrelerinde yoğun bir kargaşaya neden oldu. Cephe, açıklamayı geri çekmeye ve birkaç gün sonra özür dilemeye zorlandı. Bu özür, Cephe'yi kuran bildiriyi imzalayan birçok kişi ve kuruluşun geri çekilmesini engelleyemedi. Bunlardan en sonuncusu, geçtiğimiz hafta çekilen Kuzey Hartum Direniş Komiteleri'ydi. Komite yaptığı açıklamada, bu çekilmenin komite üyeleri tarafından yapılan taban oylamasının bir sonucu olduğunu belirtti. Anlaşmazlığın gerçek sebebi ise ÖDBG temsilcisinin, Cephe tarafından görevlendirilen bir komite tarafından hazırlanan siyasi vizyon önerisinde, HDK'nin suçlarından bahsetmeme veya kınamama ısrarıydı. Eylül ayı ortasında Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa'da yapılan toplantı sonrasında ayrılıkların artmasının altında yatan sebep budur.

Girişimler ve kilit bir soru

Sudanlı sivilleri birleştirme girişimleri yaygın hale geldi. Afrika Birliği (AfB) ile Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD), bu birliğin yaratılmasını çalışmalarının ana hedefi olarak belirledi. Eski Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk da aynı ilkeyi benimsedi. Sudan'ın eski Washington Büyükelçisi Nureddin Sati ve bazı sivil toplum aktivistleri, aynı hedefe yönelik başka bir girişim başlattı. İnsani Diyalog Merkezi, Avrupa Birliği'nin (AB) desteğiyle diğerlerinden önce bir adım attı. Sivillerin birleşmesi için pek çok girişimde bulunuldu. Sivil Cephe’nin kuruluşundan bugüne kadar zamanının çoğunu aralarındaki koordinasyon toplantıları kapladı. Uluslararası toplum, savaşı durdurma çabalarının önceliği açısından, bu önemli hedefin başlı başına neye hizmet ettiğini merak etmeden, bir an bile durmadan bu girişimlere desteğini ve eleştirisini seferber etti.

Sivillerin birleşmesi için pek çok girişimde bulunuldu. Sivil Cephe’nin kuruluşundan bugüne kadar zamanının çoğunu aralarındaki koordinasyon toplantıları kapladı.

Sudan sivil siyasi cephesini birleştirme çabalarının karşı karşıya olduğu temel sorun platform değil içerik sorunudur. Soru şu: HDK ile ne yapacağız?

Geldiğimiz noktada Sudan ordusunun yanlış davranışlarına ilişkin sorunun çözüldüğünü görüyoruz. Sudan ordusunun siyasallaşma hastalığından mustarip olduğu konusunda geniş bir sivil mutabakat var. Sudan ordusunun, siyaset yapma, ekonomik faaliyetlerde bulunma ve siyasallaşmış unsurları saflarında tutma çemberinden çıkaracak kapsamlı bir reforma ihtiyacı var. Sudan ordusu, özellikle de karar alma mekanizmasının önemli yönlerini kontrol eden, devrik İslamcı rejimin unsurlarını ortadan kaldırmak zorunda. Ancak HDK konusu tartışılırken anlaşmazlık net bir şekilde kendini gösteriyor. Bazıları, faşist doğasına rağmen HDK'yi korumanın önemini savunuyor. Bu kusurlu mantık, Sudanlıların Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimîn) yönetimine karşı çıktığını ve onu devirene kadar ona karşı mücadele ettiklerini görmezden geliyor. Sudan halkının yaşama, insan onuru, kişisel güvenlik, hatta kişisel eşyalara ve evlere sahip olma hakkını daha önce ihlal eden ve halen de ihlal etmeye devam eden milislere ne demeli?

Nisan 2019'da Ömer el-Beşir rejimini devirerek zafer kazanan Sudan devrimi, HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ve milislerine, geçmişin suçlarından arınmaları için en büyük fırsatı verdi. Aynı fırsat Sudanlı ordu liderlerine de verildi, ancak iki taraf da bu fırsatı değerlendiremedi.

scdfv
HDK güçleri, 29 Haziran 2019'da Hartum'un güneyindeki Mayo bölgesinde ordu destekli bir yürüyüş sırasında. (AP)

Sudan ordusu ve HDK, sivil yönetim kurma çabalarına karşı her türlü komployu gerçekleştirdi. Ardından 25 Ekim 2021 darbesinde hep birlikte saldırıp onu devirmek için ittifak kurdu. Bu savaş çıkınca HDK eski faşist yüzünü ortaya çıkardı. Uzun yıllardır Darfur'da, Kordofan'da ve Sudan'ın diğer bölgelerinde uyguladığı toplu katliamları, yağma ve tecavüzleri bu kez ulusal ölçekte yeniden gerçekleştirdi. Bazıları, 1956 yılında bağımsızlığını sağlayan devletin işlevsizliklerinden bahsetti. Ayrıca HDK’nin demokrasi ve sivil yönetim inşa etme çabaları hakkında alternatif bir hayali anlatı yaratarak, onun suçlarını haklı çıkarmak ve dikkati başka yöne çekmek istedi. Kuşkusuz demokrasiyi inşa etmek ve sivil yönetimi kurmak, Sudanlıları yerinden etmekle, evlerini yağmalamakla, başkentlerini yok etmekle veya Batı Darfur'daki Masalitlerin başına geldiği gibi, Sudan halkının bazı unsurlarına karşı etnik temizlik uygulamakla gerçekleşemez.

Sudan ordusu ve HDK, sivil yönetim kurma çabalarına karşı her türlü komployu gerçekleştirdi, ardından 25 Ekim 2021 darbesinde hep birlikte saldırıp onu devirmek için ittifak kurdu.

Bazıları HDK'nin kurumsal varlığını sürdürme arayışlarına o kadar daldı ki, milislerin ihlallerine dikkat çeken herkesi savaşı uzatmayı amaçlamakla; milislerin suçlarına dikkat çeken herkesi ordunun yanında yer almakla suçladı. Sanki diğer insanları karşı tarafın yanında yer almakla suçlayarak, siyasi önyargılarından uzaklaşmaya çalışıyorlardı. Müzakere ve çözüm yoluyla savaşı durdurmaya en yakın pozisyonların HDK tutumları olduğunu iddia ederek bu aldatmacayı savundular. Ancak milisler, geçen hafta el-Aylafun'a düzenlenen saldırıda olduğu gibi, önceden güvenli olan yeni bölgelere savaşın yayılmasını hızlandırdı. Bu esnada durumun nasıl olabileceği konusunda kendilerine kulak verebilecek kimseyle konuşmadılar. HDK, el-Ubeyd ve Zalingei şehirlerine yönelik vahşi saldırısını yineleyerek devam ettirdi. Tuti Adası sakinlerini, para karşılığında çıkış ve dönüş izni verecek noktaya kadar kuşatma altına aldılar. Şartlar gereği adayı terk etmek zorunda kalan vatandaşlar, evlerinden ve sivil tesislerinden çıktılar.

Gerilim sonrası

Missouri Üniversitesi'nde Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Abdullah Ali İbrahim, 8 Ekim'de ÖDBG'ye yazdığı ‘Savaşı durdurma çağrısı, önce savaşın ilerlemesini durdurmakla başlar’ başlıklı açık mektupta bu çelişkiye dikkat çekti. İbrahim yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Gerilimin tırmanması savaşta bir dönüm noktasıdır. ÖDBG, tarafsız ve ‘savaşa hayır’ ilkesine bağlı kaldıkları sürece, savaş olmadan kendi yerlerinde durmakla görevlendirilmiştir. Savaşın duracağı yoktur. Çünkü savaş, memleketine dönmek için geçici olarak sığınılan bölgelerde de yayılmaktadır. Bu yerinden edilmiş insanlar, savaşı durdurma savunucusunun elindeki bir emanettir. Hiç kimse, savaş karşısında ‘evet’ diyenlere, Sudan halkına duyduğu şefkat yüzünden onun gibi ‘hayır’ diyememiştir. Bu savaşta masumların ne erkek ne de dişi devesi var. İktidar hırsına yenik düşmüş iki generalin kurbanı oldukları bir savaşa katlanıyorlar. Eğer ‘Savaşa Hayır’ güçleri mevcut olsaydı, Kuzey Kordofan Eyaleti’ndeki Umm Ruvaba şehri, belki de HDK'nin ellerinden veya onun yüzünden başına gelenlerden kurtulmuş olacaktı. 14 Eylül'de ordunun şehirden çekilmesinin ardından HDK, kontrolünü genişletmek için geri döndü. Kaynaklar, HDK'nin geri dönmesinin ardından kentte tam bir kaos, yağma ve terörizm yaşandığını, kentin güney pazarındaki dükkanların çoğunun yıkılıp yağmalandığını, ayrıca bazı vatandaşların tutuklandığını söyledi.

Kaynaklar, marketlerin kapatıldığını ve vatandaşların çoğunun saldırıya uğrama korkusuyla evde kaldığını belirtirken, HDK ise işlerine dönmeleri, klinik ve marketler açmaları yönünde çağrıda bulundu. Ordunun savaşmadan ve gönüllü olarak terk ettiği bir kentte, savaşın sona ermesini isteyenlerin, HDK ile kent arasında açılan müzakere alanını, savaşın ilerlemesini önlemek için değerlendiremedikleri açıktır.

Bazıları HDK'nin kurumsal varlığını sürdürme arayışlarına o kadar daldı ki, milislerin ihlallerine dikkat çeken herkesi savaşı uzatmayı amaçlamakla; milislerin suçlarına dikkat çeken herkesi ordunun yanında yer almakla suçladılar.

Siyaset bilimci Hannah Arendt, ‘Totalitarizmin Kaynakları’ (The Origins of Totalitarianism) adlı kitabında, yalanlarıyla gerçeği bağdaştırarak güç kazanmaya çalışan liderlerin propagandalarından ve gerçeklerin aşırı derecede küçümsenmesinden bahsediyor. Çünkü onların yaklaşımlarındaki hakikat, tamamen onu uydurabilecek insanın gücüne bağlıdır. Belki de Sudan siyasetinin liderlerinin hatırlamaları gereken şey, birlik arayışlarının yeni bir totalitarizm üretme veya buna izin verme hedefi değil, totalitarizmi yenme hedefi olduğudur. Faşizm, onu görmezden gelen ya da geçici olarak ondan faydalanmaya çalışan başkalarının gübresiyle büyüyor.

Yanlış yaparak insan haklarına hizmet edilemez ve adalet, adaletsizlikle sağlanamaz. Şu sorunun cevabı üzerinde anlaşmaya varılabilir: “Faşiste ne yapacağız?”. Bu, Sudan'da adalet, demokrasi ve istikrar devletinin nasıl kurulacağı konusunda anlaşmaya varmanın ilk adımıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.