Fas Kralı 6. Muhammed: Sahra'nın geri alınması Fas Krallığı’nın Atlantik boyutunu güçlendirdi

Fas Kralı, Sahel ülkelerinin Atlantik Okyanusu'na erişimini sağlamak için bir girişim başlattı.

Fas Kralı 6. Muhammed, Veliaht Prens Mulay el-Hasan (solda) ve Prens Mulay Raşid (sağda) ile birlikte ‘Yeşil Yürüyüş’ anısına bir konuşma yapmadan önce (MAP)
Fas Kralı 6. Muhammed, Veliaht Prens Mulay el-Hasan (solda) ve Prens Mulay Raşid (sağda) ile birlikte ‘Yeşil Yürüyüş’ anısına bir konuşma yapmadan önce (MAP)
TT

Fas Kralı 6. Muhammed: Sahra'nın geri alınması Fas Krallığı’nın Atlantik boyutunu güçlendirdi

Fas Kralı 6. Muhammed, Veliaht Prens Mulay el-Hasan (solda) ve Prens Mulay Raşid (sağda) ile birlikte ‘Yeşil Yürüyüş’ anısına bir konuşma yapmadan önce (MAP)
Fas Kralı 6. Muhammed, Veliaht Prens Mulay el-Hasan (solda) ve Prens Mulay Raşid (sağda) ile birlikte ‘Yeşil Yürüyüş’ anısına bir konuşma yapmadan önce (MAP)

Fas Kralı 6. Muhammed, ülkesinin güney bölgelerini (Sahra) geri almasının Fas Krallığı’nın Atlantik boyutunu güçlendirmesini mümkün kıldığını belirtti. Fas Kralı, ulusal diplomasinin harekete geçirilmesinin “Fas'ın konumunun güçlenmesini, toprak bütünlüğüne yönelik uluslararası desteğin artmasını ve muhaliflerin hem açık hem de gizli hamlelerinin göğüslenmesini sağladığını” kaydetti.

Fas Kralı, Sahra'nın Fas'a geri döndüğü ve İspanya sömürgesinden kurtarıldığı Yeşil Yürüyüş’ün 48’inci yıldönümü vesilesiyle Fas halkına hitap etti. 6. Muhammed, yaptığı konuşmada, “Akdeniz, Fas ile Avrupa arasında nasıl bir bağlantıysa, Atlantik Okyanusu da Fas'ın Afrika'ya açılan kapısı ve Amerika'ya bakan penceresidir” dedi.

Fas Kralı, buradan hareketle “Sahranın Atlantik kesimi de dahil olmak üzere kıyı bölgesini ulusal düzeyde rehabilite etmeliyiz. Aynı zamanda bu jeopolitik alanı Afrika düzeyinde yeniden yapılandırma konusundaki istekliliğimiz devam etmektedir” ifadelerini kullaistasyonları sağlamak istiyoruz. Güçlü ve rekabetçi bir ulusal ticari denizcilik filosu oluşturma düşüncemiz de var” ifadelerini kullandı.

dfvgthy
Fas Kralı 6. Muhammed, Yeşil Yürüyüş'ün 48’inci yıldönümü münasebetiyle dün akşam Rabat'taki Kraliyet Sarayı'nda bir konuşma gerçekleştirdi. (MAP)

Fas Kralı, “Fas Sahrası'ndaki şehirlerde tanık olunan ekonomik ilerleme ve kentsel genişlemeye ayak uydurabilmek için bölgenin kalkınmasına katkıda bulunan ve bölge sakinlerine hizmet eden bir deniz ekonomisi kurma çalışmaları devam etmelidir. Denizdeki doğal kaynakları araştırma çalışmalarının geliştirilmesine dayanan entegre bir ekonomi modeli uygulanmalıdır. Bu bağlamda deniz balıkçılığına yatırım yapmaya devam edilmeli, tarımsal faaliyetler teşvik edilmelidir. Mavi ekonominin kalkınması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi için deniz suyunun tuzdan arındırılması gibi sistemlerin yaygınlaştırılması gerekmektedir” dedi.

Bu bağlamda Fas Kralı, bölgeyi plaj ve çöl turizmi adına gerçek bir destinasyona dönüştürme niyetiyle Atlantik turizmi için bölgenin pek çok kabiliyetine yatırım yapmaya dayalı bir stratejinin benimsenmesi çağrısında bulundu. Fas'ın istikrarlı ve güvenilir bir ülke olarak genelde Afrika ülkelerinin, özelde de Atlantik'in karşı karşıya olduğu riskleri ve zorlukları iyi bildiğini belirtti. Atlantik-Afrika kesiminin, insani niteliklerinin seviyesine ve doğal kaynaklarının bolluğuna değinen Fas Kralı, altyapı ve yatırımlardaki somut eksiklikten mustarip olduğunu dile getirdi.

6. Muhammed, “Afrika'daki kardeşlerimizle ve tüm ortaklarımızla birlikte, uluslararası iş birliği çerçevesinde bu sorunlara pratik ve etkili cevaplar bulmak için çalışıyoruz” dedi. Bu bağlamda Fas-Nijerya doğalgaz boru hattına ilişkin stratejik projeyi de değerlendirdi. Fas Kralı, “Fas-Nijerya doğalgaz boru hattı projesi, bölgesel entegrasyon, ortak ekonomik hareketlenme ve Atlantik şeridinde kalkınma dinamizmini teşvik eden bir proje olmasının yanı sıra Avrupa ülkelerine enerji tedariği için garanti bir kaynak oluşturacaktır” dedi.

Fas Kralı, bu eğilimin “güvenlik, istikrar ve ortak refahı pekiştirme amacıyla 23 Afrika-Atlantik ülkesini bir araya getiren kurumsal bir çerçeve oluşturma girişimini başlatmaya sevk eden eğilimle aynı olduğunu” açıkladı. Sahel bölgesindeki ülkelere de değinen Fas Kralı, karşılaştıkları sorun ve güçlüklerin “sadece güvenlik ve askeri boyutlarla değil; iş birliği ve ortak kalkınmaya dayalı bir yaklaşım benimsenerek çözülebileceğini” söyledi. Sahel ülkelerinin Atlantik Okyanusu'na erişimini sağlamayı amaçlayan uluslararası bir girişim başlatılmasını öneren Fas Kralı, “Bu girişimin başarısı, kıyı ülkelerinin altyapılarının iyileştirilmesine, bu ülkelerin bölgesel ulaşım ve iletişim ağlarına bağlanması için çalışılmasına bağlıdır” ifadesini kullandı.

Yollar, limanlar ve demiryolları da dahil olmak üzere ülke altyapısının kardeş ülkelerin hizmetine sunulmasına hazır olduğunu ifade eden Fas Kralı, “bu girişimin ülke ekonomisinde ve tüm bölgede köklü bir dönüşüm yaratacağına inanıyoruz” dedi.

hyjukı
Fas Kralı 6. Muhammed ve Veliaht Prens Mulay el-Hasan. (MAP)

 

Fas Kralı, geçtiğimiz temmuz ayında Taht Günü vesilesiyle yaptığı konuşmasına da değindi. Konuşmasında “birçok dalgalanmanın yaşandığı dünyada Fas ulusunu ayırt eden manevi, ulusal ve sosyal değerlerden bahsettiğini” belirten Fas Kralı, “Yeşil Yürüyüş bu kadim değerleri, Fas'ın topraklarını özgürleştirmesini ve üzerindeki egemenliğini tamamlamasını sağlayan fedakârlık, sadakat ve vatan sevgisi değerlerini somutlaştırdı” dedi.

6. Muhammed, ciddiyetten bahsettiğinde bunun bir sitem olmadığını, aksine çalışmaya devam etmek, projeleri, reformları tamamlamak ve ülkenin karşı karşıya olduğu zorlukları gündeme getirmek için bir teşvik olduğunu söyledi. Fas Kralı, konunun “özellikle güney vilayetlerinin kalkınmasını teşvik etmek ve yerelliklerini uluslararası düzeye artırmak” olduğunu vurguladı. Bu bağlamda, çeşitli alanlarda elde edilen kazanımların pekiştirilmesini sağlayacak entegre değerler sistemine vurgu yaptı.

Fas Kralı, “Şükürler olsun ki pek çok ülke Fas Sahrası’nı tanıdı. Diğer pek çok ülke de özerklik girişiminin bu yapay bölgesel çatışmayı çözebilecek tek çözüm yolu olduğunu ifade etti. Fas'ı karakterize eden dayanışma, iş birliği ve şeffaflık değerleri, Fas’ın bölgesel ve uluslararası düzeyde önemli bir aktör, güvenilir bir ekonomik ve siyasi ortak rolünü güçlendirmesine katkıda bulunmuştur” ifadelerini kullandı.

Gözlemciler, Fas Kralı'nın konuşmasında öne çıkan güçlü Afrika boyutuna odaklandı. Fas Kralı’nın konuşmasındaki bu boyut, iki yönden oluşan entegre bir proje önermesiyle temsil ediliyor. İlki Atlantik meselesidir. İkincisi ise Sahel ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ikilemleri çözmek için bu ülkelere iş birliği ve kalkınma portalı aracılığıyla güvenlik ve istikrarı yeniden kazandıracak bir girişimin düşünülmesi ile ilgilidir. Gözlemciler, ikilemlerin çözümünü güvenlik ve askeri boyutlara indirgeyen yaklaşımların etkisizliğini vurguladı.



İran’ın ikinci Rehberi, birinci Pehlevi deneyiminden ders çıkardı mı?

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
TT

İran’ın ikinci Rehberi, birinci Pehlevi deneyiminden ders çıkardı mı?

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Tahran’da düzenlenen İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında yaptığı konuşmanın ardından medya mensuplarına hitap etmek üzere kürsüye çıkıyor, 28 Haziran 2024 (AFP)

Sami Mubayyed

Başkent Tahran bugün İsrail ordusu tarafından acımasızca bombalanıyor. Bu şehir ilk kez bu tür şiddetli saldırılara maruz kalmıyor. Modern tarihinde daha önce de bombalanmıştı, ancak koşullar ve nedenler farklıydı. İran'daki tüm yaşlılar, 1941 yılının o kavurucu yazını hatırlar. O zamanlar çocuk olanlar, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası ile ilişkilerini kesmeyi reddeden Şah Rıza'yı caydırmak için İngiltere ve Sovyetler Birliği'nin askeri müdahalesine tanık olmuşlardı.

Şah Rıza, bu müdahaleden iki yıl önce İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde İran'ın tarafsızlığını ilan etti ve Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi uluslararası çatışmaların ülkesine sıçramasını istemedi. Ülkesi, çatışan tüm Avrupa ülkeleriyle, özellikle de fabrikaların ve demiryollarının yönetiminde uzmanlarına büyük ölçüde güvendiği Almanya ile sağlam ticari ilişkilere sahipti.

İngiltere, Adolf Hitler’in yönettiği Nazi Almanyası ile olan ilişkilerinden dolayı İran’a öfkelendi ve Şah’tan ülkedeki bin Alman uzmanı sınır dışı etmesini istedi, ancak o bunu yapmadı. İngiltere ilk uyarısını 19 Temmuz'da, ikincisini ise 17 Ağustos'ta yaptı. Fakat İran bu uyarıları da görmezden geldi. Bunun üzerine 25 Ağustos'ta İngiliz kuvvetleri Irak'tan İran'a girdi ve İran'ın başkentini bombaladı, Sovyet ordusu ise Tebriz ve İran’ın diğer şehirlerini bombaladı.

İran ordusu hızla çöktü ve Şah Rıza, tahtını 16 Eylül 1941'de Batı'nın talepleri karşısında daha uysal olacağına söz veren oğlu Muhammed Rıza Pehlevi'ye devretmek zorunda kaldı. Rıza Pehlevi, 1979'da İslam Devrimi onu devirene kadar sözünü tam olarak yerine getirdi. Babası Şah Rıza önce Mauritius adasına, ardından Güney Afrika'ya sürgün edildi ve 26 Temmuz 1946'da vefat etti. Oğlu ise 27 Temmuz 1980'de sürgün olduğu Mısır'da vefat etti ve Kahire'de toprağa verildi.

İran ile İsrail arasında 13 Haziran'da başlayan son çatışmayla Rıza Pehlevi'nin torunu, Taht-ı Tavus'un meşru varisi ve Ali Hamaney'in rejiminin düşmesi halinde İran'ın başına geçmesi beklenen şahı Rıza Pehlevi'nin adı yeniden gündeme geldi.

Şah Rıza mavi kan değildi. Ne Avrupa ne de dünyadaki hanedanlarla boy ölçüşebilirdi. Bu yüzden kendisi ve ardından gelen çocukları için özel bir hanedan kurdu ve ona ‘Pehlevi’ adını verdi. Bu, onun ailesinin adı değil, eski bir Farsça kelimeydi.

Birinci Şah Rıza

Rıza Han, 1789-1925 yılları arasında İran'ı yöneten Kaçar Hanedanlığı döneminde küçük bir subaydı. Sertliği ve soğukkanlılığıyla tanınırdı, ancak eğitimli değildi, daha çok bir dağ adamı gibiydi. Babasının (o da bir subaydı) aşırı yoksulluğundan kurtulup, İran'ı birçok alanda dünyaya açan büyük bir hanedanlık kurdu, ancak bu hanedanlık, Humeyni’nin İslam devrimi ile yıkıldı.

ı8ı
ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin İsviçre'de çekilmiş bir fotoğrafı, 18 Şubat 1975

İngiltere, 1919 anlaşmasıyla İran'da geniş siyasi haklar elde etti. Aynı zamanda 20 Şubat 1921'de Rıza Han'ın Şah Ahmed'e karşı yaptığı askeri darbenin arkasındaki ana itici güç olduğu düşünülüyor. Hukukçu Seyyid Ziyaeddin Tabatabai ile iş birliği yaparak onu başbakan olarak atadı, kendisi ise savunma bakanı olarak atanmadan önce genelkurmay başkanlığı görevini üstlendi. Ülkeyi perde arkasından yöneten Rıza Han, iki yıl sonra Şah'ı Avrupa'ya sürgüne gönderdi ve İran için istediği siyasi sistemi düşünmeye başladı. Rıza Han, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk'e hayrandı ve İran'ı bir cumhuriyete dönüştürmeyi ve onun ilk cumhurbaşkanı olmayı ciddi olarak düşünüyordu. Ancak dini kurumlar İslam dininin cumhuriyetleri tanımadığını ve uzun tarihinde sadece monarşi veya halifeliği tanıdığını söyleyerek bu eğilime karşı çıktı. İran parlamentosu 1925 yılının ekim ayında Kaçar Hanedanlığını düşürdü ve aynı yılın sonunda Şah Rıza ülkenin yöneticisi olarak ilan edildi ve 25 Nisan 1926'da taç giydi.

Şah döneminde eğitim yaygınlaştı ve devlet okulları uzak bölgelere yayıldı, Fransa'dan eğitim müfredatı getirildi ve bu müfredata Fars milliyetçiliği fikirleri aşılandı.

Reformcu Şah

Yeni Şah, İran'ı gelişmiş bir ülkeye dönüştürmek istiyordu. Bu amaçla yargı, eğitim ve askeri kurumlarda iddialı bir reform programı başlattı. Alman disiplinine ve Alman sanayisine hayran olan Şah, Alman üniversitelerinde eğitim görmüş danışmanlarla çevresini donattı. Emniyet Teşkilatı’nı Savunma Bakanlığı'ndan alıp Savaş Bakanlığı'na bağladı. Hava Kuvvetlerini kurdu, donanmayı örnek bir şekilde geliştirdi ve subaylarını Fransız, İngiliz ve Alman askeri enstitülerinde uzmanlık eğitimleri almaları için bu ülkelere gönderdi. 1941 yılına gelindiğinde, Savunma Bakanlığı'nın genel bütçeden aldığı pay yüzde 30'a ulaşmış, zorunlu askerlik süresi iki yıla çıkarılmış ve ordu 1925'te 40 bin kişilik bir güce sahipken, 1940'ta 120 bini aşan bir güç olmuştu. Suçluları cezalandırmak, muhalifleri tutuklamak ve vergileri tahsil etmek için orduyu kullandı. Demir yumruk yönetimiyle tanınan Şah, kendisine destekleyenler de dahil olmak üzere tüm siyasi partileri yasakladı ve özel gazeteleri kapattı.

Şah döneminde eğitim yaygınlaştı ve devlet okulları uzak bölgelere yayıldı, Fransa'dan eğitim müfredatı getirildi ve bu müfredata Fars milliyetçiliği fikirleri aşılandı. Şah rejimi 1941 yılında devrilmeden önce, devlete ait 2 bin 300 ilkokulda okuyan erkek öğrenci sayısı 280 bine ulaşmıştı, 28 bin öğrenci de ortaokullarda eğitimlerine devam ediyordu. Politeknik Enstitüsü'nü kuran Şah, 1936 yılında Tahran Üniversitesi’nin kapılarını erkek ve kız öğrencilere açtı ve üniversite tıp, mühendislik, hukuk ve tarım bilimleri alanlarında uluslararası geçerliliği olan bilimsel diplomalar vermeye başladı.

Şah, bakanların ve subayların eşlerine başörtüsü yasağı getirdi. Bazen polisler, Şah'ın kararını reddeden kadınların başörtülerini zorla çıkarmak için müdahale ediyordu.

Kadınların özgürlüğü

Şah Rıza, İranlı kadınların eğitimli ve toplumda aktif olmasını istiyordu. Eğitimlerinin yanı sıra, kadınların devlet memuru olmasına, kafelere, restoranlara, otellere ve sinemalara girmesine izin verdi. En ünlü ve en cesur kararı, 1936 yılında Kum ve Meşhed'deki dini otoritelere karşı gelerek çadoru (İran'da kadınlar tarafından giyilen bir çarşaf) yasaklamasıydı. Bir molla (din adamı) camide oturma eylemi yaptı. Bunun üzerine Şah, caminin basılması talimatı verdi. Şah Rıza takvimler 8 Ocak 1936'yı gösterdiğinde başı açık haldeki eşi ve kızlarıyla birlikte Tahran'da öğretmen okulunun açılışına katıldı.

Ayrıca İranlılara tek tip ve batılı kıyafetler giymelerini zorunlu kılan Şah, Avrupa'da giyilen kıyafetleri giyerlerse zamanla Avrupalılar gibi bir düşünce tarzına ve kişiliğe bürüneceklerini ve elbette giyim tarzı açısından da Avrupalılara benzeyeceklerini söyledi. 1927'de erkeklere ‘Pehlevi şapkası’ takmaları zorunluluğu getirildi. İki yıl sonra da mollalar ve medrese öğrencileri dışındaki herkese batı tarzı resmi şapkayı takmalarını zorunlu kıldı. Şah, 1935 yılında ülkesinin adını Pers yerine ‘İran’ olarak değiştirdi. Çünkü yeni ismin ilerleme ve refahı çağrıştırdığını, eski ismin ise tarihe ve geçmişe bağlılığı çağrıştırdığını, geleceğe atıfta bulunmadığını düşünüyordu.

sdfgrt
Tahran'daki parlamento binası önünde düzenlenen bir protesto gösterisine katılan İranlı kadınlar, 11 Nisan 1999 (AFP)

Şah’ın tüm bu reformları onu muhaliflerinin doğrudan hedefi haline getirdi. Bir yandan anayasacılar ve laikler, diğer yanda dindarlar ve radikaller olmak üzere muhaliflerinin sayısı çoktu. Bunların arasında elbette İslam devrimini yöneten (ve birinci Rehber olan) Ruhullah Humeyni de vardı. Humeyni, Şah ve oğlundan intikam almak için 1979'da Fransa'daki sürgünden döndü. Arkadaşı Ali Hamaney'e Şah Rıza’dan ya da 1941’deki İngiltere-Sovyetler Birliği işgalinden bahsedip bahsetmediğini bilmiyoruz, çünkü İran’ın mevcut Dini Lideri (Rehber) Hamaney o zamanlar henüz iki yaşındaydı. Fakat babası Cevad Hamaney, bu olayları çok iyi biliyordu, çünkü onları yakından yaşamıştı ve 1986'da vefat etmeden önce oğluna da anlatmış olduğundan eminim. Şimdi sorulması gereken soru şu: Ali Hamaney, 1941 deneyiminden ders çıkardı mı?

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.