İsrail'in savaş kaynaklı ekonomik kayıpları 2024'e uzanacak

Askeri eylemler, yeniden inşayı, ekonomik faaliyetlerin aksaması ve zorunlu askerlik operasyonlarıyla ilgili harcamaları içeriyor

İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)
İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)
TT

İsrail'in savaş kaynaklı ekonomik kayıpları 2024'e uzanacak

İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)
İsrail hükümeti, finansal likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil sattı (AFP)

Halil Musa 

İsrail'in Gazze'deki savaşı, yabancı yatırımların azalmasına neden olan yargı değişikliklerine karşı düzenlenen protestolar sırasında patlak verdi.

İsrail tarihinin en yüksek bütçesi konumuyla 130 milyar dolar değerindeki 2023 yılı bütçesinin onaylanmasına rağmen kredi notu düştü. 

Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e saldırmasının ardından başlayan savaş, büyük ekonomik kayıplara yol açtı.

Yansımaları ise bir sonraki 2024 yılına kadar sürecek.

Etkileri gelecek yıla sarkacak

İsrail Merkez Bankası Başkanı Amir Yaron'un ifade ettiğine göre, bu kayıplar 52 milyar doları buluyor.

Bu rakam, İsrail'in 520 milyar dolarlık Gayri Safi Milli Hasılası'nın yüzde 10'unu temsil ediyor.

Gerek reel faaliyetler gerekse finansal piyasalar üzerinde olumsuz ekonomik yansımalar konusunda uyarıda bulunan Yaron, savaşın etkilerinin gelecek yıla kadar devam edebileceğini söyledi. 

Savaşın ekonomik kayıpları, askeri operasyonlar ve yeniden inşa çabalarıyla ilişkili doğrudan masrafları, ekonomik faaliyetlerin sekteye uğrayışını içeriyor.

Ayrıca savaş başladığından bu yana yaklaşık 360 bin asker ve yedek subayın askere alındı. 

Savaşın getirdiği maliyetinin günlük 270 milyon ABD doları civarında olduğunu tahmin eden İsrail Maliye Bakanlığı, savaşın sona ermesinin kayıpların duracağı anlamına gelmediğini kaydetti. 

Maliye Bakanlığı baş ekonomisti Shmuel Abramson'un ifade ettiğine göre, üretimdeki düşüş turizmin durması ve yurt dışına doğalgaz pompalanmasının aksaması, İsrail'in ekonomik büyümesinin yaklaşık yüzde 1,4 oranında düşerek 2023'te yüzde 2'ye gerilemesine neden oldu.

Bu rakamların İsrail ekonomisinin durgunluk haline girdiği anlamına geldiğini belirten Abramon, "Güven duygusunun zedelenmesi ve tüketici moralinin bozulması özel tüketimin azalmasına yol açıyor" dedi.

Benzeri görülmemiş bir ek bütçe

Yüzbinlerce yedek subay ve askerin işe alınması, bu insanların İsrail işgücü piyasasında yer almaması ve maaşlarını İsrail hükümetinin ödemek zorunda kalmasıyla sonuçlanıyor.

Geçen mayıs ayında Knesset, 2023 yılı için 130 milyar ABD doları, 2024 yılı için ise yaklaşık 140 milyar dolar tutarında İsrail tarihinin en yükse bütçesini onaylamıştı.

Ancak devam eden savaş dolayısıyla İsrail hükümeti pazartesi günü savaşın askeri ihtiyaçlarını karşılamak ve rehinelerin, yaralıların, ölülerin ve tahliye edilen İsraillilerin aileleriyle ilgilenmek için 8 milyar dolar değerinde benzeri görülmemiş bir ek bütçeyi onaylamak zorunda kaldı. 

Savaşın başlangıcından bu yana İsrail, yaklaşık çeyrek milyon İsrailliyi güney ve kuzey İsrail'den tahliye ederek, masrafları devlete ait olmak üzere otellerde ve misafirhanelerde barındırdı.

Bu durum, İsrail hükümetini mali likidite elde etmek için 6 milyar dolar değerinde tahvil satmaya yöneltti. 

İsrail'deki finansal danışmanlık şirketi Leader Capital Markets'ın yaptığı araştırma, savaş kaynaklı zararın içinde bulunduğumuz ve gelecek yıllarda 48 milyar dolara ulaşabileceğini gösterdi.

Yabancı yatırımlar

Çalışma, İsrail'in toplam maliyetin üçte ikisini karşılayacağını, geri kalanını ise ABD'nin askeri yardım olarak ödeyeceğini ileri sürdü.

İsrail şekeli üzerinden rakamlardan endişe eden İsrail Merkez Bankası, faiz oranlarını değiştirmeyerek 2007'den bu yana en yüksek seviye olan yüzde 4,75 seviyesinde tutma kararı aldı.

İsrail şekeli, ABD doları karşısında 39 yılın en uzun düşüş serisini kaydetti.

Ekonomi analisti Vail Kerim, savaş, üretimin durması, yaklaşık 360 bin İsraillinin işlerinden geri çağrılarak İsrail ordusuna katılması ve turizm faaliyetlerinin durması nedeniyle İsrail milli hasılasının azaldığına dikkat çekti. 

İsrail'in kredi notunun düştüğünü belirten Kerim, bunun İsrail hükümetinin 6 milyar dolarlık tahvil satışına ilişkin faiz oranlarının artmasına yol açtığını ifade etti. 

Bu yılın başında yargı değişikliklerine karşı halk protestolarının patlak vermesiyle başlayan ve şuan savaş ışığında devam eden yabancı yatırımlarda sürekli bir düşüş yaşandığına dikkat çeken Kerim, bilhassa yüksek hassasiyetli teknolojiye yapılan bu yatırımların olumsuz etkilendiğine değindi. 

Giderlerin azaltılması

İsrail'in rasyonel davranmadığını ifade eden Kerim, savaşın devam etmesinin İsrail Başbakanı Netanyahu ve hükümet koalisyonunundaki sağ partilerin çıkarına olduğuna, zira bunun hükümetin ömrünün uzamasına katkıda bulunduğuna da dikkat çekti. 

İsrail ekonomisinin, askeri harcamaların yanı sıra yeniden inşa ve ekonomik kayıpların telafisi için de büyük miktarda fon aktarımına ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.

Gelecek yılın İsrail ekonomisi için çok zor geçmesini beklediğini, hasarın onarılması için uzun bir zamana ihtiyaç duyulduğunu belirten Kerim, savaştan sonra İsrail hükümetinin yeni harcamalar nedeniyle harcamalarını kısmaya yönelik tedbirler alacağını söyledi.

Ekonomi analisti Nasr Abdulkerim, İsrail ekonomisinin karşı karşıya olduğu tehlikeye değinerek yabancı yatırım kaybı ve küresel pazarlara ihracat oranının azaldığını belirtti.

Abdülkerim'in ifade ettiğine göre yabancı yatırımlar Tel Aviv için oldukça önemli, zira yabancı yatırımcılar İsrail ekonomisine yılda yaklaşık 10 milyar dolar pompalıyor. 

Bu yılın başında halk protestoları patlak verdiğinden bu yana İsrail ekonomisinde zayıflık belirtilerinin görülmeye başladığını, mevcut savaşın ışığında bu zayıflığın daha da kötüleştiğini belirten Abdülkerim, "Ekonominin geleceği savaşın gidişatına ve boyutuna bağlıdır. İsrail ekonomisi dünyanın en güçlü 15 ekonomisi arasında yer aldığı için çökme riskiyle karşı karşıya değil. İsrail'in kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılası 55 bin ABD dolarını aşarak ABD'yi geride bıraktı. İsrail ekonomisi sağlamdır. Tüm ülkeler İsrail'e ekonomik boykot uygulamadığı, ABD ve Avrupa desteği devam ettiği sürece savaşın getirdiği şoku absorbe edebilecektir" vurgusunda bulundu. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
TT

İsrail, Husiler ve Trump'ın değişken stratejisi

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Nisan'da Washington'daki Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde

Michael Horowitz

Yaklaşık on yıl önce, Ortadoğu'daki güvenlik durumu hakkında bazı diplomatlara bilgi vermek üzere İsrail'deki bir büyükelçiliği ziyaret ettiğim sırada, biri meslektaşıma ve bana o zamanlar bize son derece tuhaf gelen bir soru sormuştu: Peki ya Husiler? İsrail'e tehdit oluşturabilirler mi? Husiler o dönemde İsrail'e saldırı tehdidinde bulunmuş olsa da soruya bir an hazırlıksız yakalanmıştık. Ne var ki bu tehdit şaşırtıcı değildi, zira örgütün sloganı “Amerika'ya ölüm, İsrail'e ölüm, Yahudilere lanet olsun” idi. Ancak o dönemde bu tehditler, Güney Arabistan'daki uzak bir savaşta mücadele eden izole bir grubun yüksek sesli övünmesinden ibaret görünüyordu.

Ama işler çok değişti. İran destekli Yemenli örgüt, 4 Mayıs 2025 Pazar günü, İsrail'in Tel Aviv yakınlarındaki Ben Gurion Uluslararası Havalimanı yakınlarına uzun menzilli bir balistik füze fırlatarak bir patlamaya yol açtı ve İsrail'in merkezinde hava saldırısı sirenlerinin çalmasına neden oldu. Bu olay, Husiler ile İsrail arasındaki gerginlikte bir dönüm noktası oluşturdu ve çok sayıda uluslararası havayolunun uçuşlarını geçici olarak askıya almasına yol açtı. Füzenin herhangi bir uçağa doğrudan isabet etmemesi, sadece küçük çaplı maddi hasara yol açması ve sınırlı sayıda insanı yaralaması bir yana, İsrail'in ana havalimanına ulaşması bile Husiler için oldukça önemli bir sembolik kazanım anlamına geliyor. İsrail buna karşılık Hudeyde Limanı ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan bir dizi hava saldırısı düzenledi. Başbakan Binyamin Netanyahu daha sonra İsrail'in karşılığının çıtasını yükselteceğine söz verdi.

Bunun Husilerin Ben Gurion Havalimanı'na yönelik ilk saldırı girişimi olmadığını, örgütün daha önce de burayı birkaç kez hedef aldığını iddia ettiğini açıklayalım. Geçtiğimiz mart ayında havalimanına üç ayrı saldırı düzenlediğini duyurmuş, füzelerden birinin havalimanına isabet ettiğini söyleyerek övünmüştü. 4 Mayıs'ta ise füze havalimanını çevreleyen hava sahasını başarıyla deldi, sınırlı sayıda can ve mal kaybına yol açtı, ancak ülkedeki hava trafiğini aksattı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrail erken uyarı sistemleri, füzeyi yaklaşırken tespit etti ve düşürmek için biri İsrail'e ait Arrow sisteminden, diğeri ise İsrail'de konuşlu, yüksek irtifalardan balistik füzeleri engellemek için tasarlanmış bir savunma sistemi olan Amerikan THAAD sisteminden iki adet füze fırlatıldı. Ancak her iki sistem de füzeyi engellemeyi başaramadı.

İsrail hava savunma sistemlerinin, ABD'nin THAAD bataryalarının desteğine rağmen diğer onlarca girişim arasından Yemen'den atılan bir füzeyi engelleyememesi üçüncü kez yaşanıyor. Her ne kadar genel sicil İsrail ile ABD arasında oldukça etkili bir savunma koordinasyonu olduğunu gösterse de, özellikle Ben Gurion Havalimanı gibi stratejik tesisleri hedef alan ve maddi kayıpların ötesinde sembolik ve operasyonel sonuçları olan saldırılara karşı bu sistemler henüz tam koruma sağlayamıyor.

Başarısızlığın nedenlerinin belirlenmesi için soruşturmalar devam ediyor. Husilerin, İsrail içinde hedef aldıkları noktaları mümkün olan en büyük etkiyle vurabilme şanslarını artırmak için farklı kriterleri test ettiği görülüyor. İsrailli yetkililer, Husilerin saldırının ardından yeni bir füze kullandıklarını iddia ettiklerini ancak İsrail’in tahminlerinin, bunun daha önce düşürülmüş bir füze ile aynı model olduğunu gösterdiğine dikkat çektiler. Ortaya atılan hipotezler arasında füzenin bir kısmının isabet almış olabileceği, ancak patlayıcı başlığın isabet almamış olabileceği, bunun sonucunda da füzenin havalimanı sınırları içerisinde düşerek patlamış olabileceği de yer alıyor.

İsrail savunmasının sınırlılığı

Hava saldırılarına ve askeri karşılıklara rağmen Husileri caydırmak hâlâ zor bir görev. ABD öncülüğündeki hava saldırıları, örgütün hem İsrail'e hem de ticari gemilere yönelik saldırılarını önemli ölçüde azalttı; ancak saldırıları tamamen durdurmak için karadan müdahale gerekiyor gibi görünüyor.

İsrail, Husi kontrolündeki bölgelerdeki altyapıyı, aralarında Hudeyde Limanının da bulunduğu yerleri defalarca hedef aldı. Son saldırıya da Sana Havalimanı'nın kapatılması ve üç sivil uçağın vurulması ile sonuçlanan saldırılarla karşılık verdi. Bu operasyonlar, Gazze'de savaşın patlak vermesinden önce de iç karışıklıklar ve ekonomik krizlerle karşı karşıya olan örgüt için bir yük olsa da, geri adım atmasını sağlama olasılığı düşük.

İran'ın İsrail ve ABD'ye karşı öncü gücü olan örgüt, Tahran'dan giderek artan maddi ve manevi destek görüyor. Çatışmanın merkezindeki konumu, ona muhalifleri bastırmak için ideolojik bir kılıf da sağlıyor ve bu konumunu, saflarını desteklemek için kapsamlı eleman devşirme kampanyaları düzenlemek için kullanıyor.

Ancak Husilere karşı daha etkili bir mücadele, Yemen'de iç savaşın zirve yaptığı dönemde, uluslararası alanda tanınan hükümete bağlı güçlerin Hudeyde'ye yönelik başarılı bir saldırı başlattığı türden bir kara harekâtını gerektiriyor. Ne var ki limandan insani yardım akışının aksaması endişesiyle artan uluslararası baskı, saldırının durdurulmasına ve söz konusu güçlerin daha acil olan başka cephelere çekilmesine yol açtı.

Karadan bir müdahalenin olmaması durumunda İsrail'in Husi saldırılarını hızla durduracak yeterli araçları bulunmuyor. Örgütün lider kadrosunu hedef alan hassas saldırılar düzenlemek (İsrail'in Hizbullah'a yaptığına benzer şekilde), lider kadrosunun hareketlerini izlemek için önemli miktarda istihbarat ve askeri kaynak tahsis edilmesini gerektiriyor. Bu da İsrail'in Hamas'ın faaliyetlerini veya İran'ın nükleer programındaki potansiyel ilerlemeyi izlemek gibi acil güvenlik önceliklerinden uzaklaşmasına neden olabilir.

İsrail yalnız mı?

Bu meydan okumalar, ABD ile Husiler arasında aniden duyurulan “ateşkes” ile daha da büyüdü. İsrail'in Yemen'de bir dizi yeni saldırı düzenlemesinden dakikalar sonra, Husilerin ateşkesi kabul ettiğinin bildirilmesinin akabinde Başkan Donald Trump, ABD ordusuna operasyonlarını durdurma emri verdiğini açıkladı.

Husiler bu iddiayı doğrulamazken, dahası bazı Husi yetkilileri Trump'ın açıklamasını yalanlarken, Husiler ile ABD arasında arabuluculukta önemli rol oynayan Umman Sultanlığı, ABD'nin hava saldırılarını durdurması karşılığında Husilerin de Kızıldeniz'deki saldırılarının durdurulması konusunda anlaşmaya varıldığını duyurdu.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade, ayrıca bu saldırıların ateşkesin ihlali olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine dair bir bilgi de yer almıyor. Bu ayrıntının atlanması, Husileri İsrail'i dolaylı olarak tanımaya zorlayarak onları zor durumda bırakmaktan kaçınmak için kasıtlı olabilir ya da basitçe ABD'nin anlaşmaya varırken İsrail'in güvenliğini hesaba katmadığının bir göstergesi olabilir. Bu açıklamanın ani olması göz önüne alındığında Trump’ın, İsrail'i kaderiyle baş başa bıraktığı anlamına gelen son hipotez göz ardı edilemez.

Anlaşmanın sadece Kızıldeniz ile sınırlı kalması durumunda İsrail bunu gerçek bir gerileme olarak değerlendirecektir. Son aylarda nakliye gemilerine yönelik saldırılar durmuştu. Bu durum muhtemelen ABD'nin Husi mevzilerine yönelik geniş çaplı operasyonları ya da örgütün doğrudan İsrail'e saldırmaya odaklanması nedeniyleydi. Ancak ABD saldırılarının durması, Husilerin tehdit oluşturmaya devam edeceği ve istedikleri zaman deniz saldırılarına yeniden başlayabilecekleri anlamına geliyor.

Trump ile Kanada'nın yeni başbakanı arasında düzenlenen ve konuyla ilgisi olmayan bir basın toplantısı sırasında gelen açıklama, İsrail için bir şok etkisi yarattı. Zira anlaşmada Husilerin İsrail'e yönelik saldırılarının durdurulması ihtimaline dair hiçbir ifade yer almıyor.

Trump'ın hesapları

Peki Trump neden bu ani adımı attı?

İsrail basınında çıkan haberlere göre Trump Netanyahu'dan bıktı, çünkü kendisini “manipüle ettiğine” inanıyor. Bu nedenle onunla irtibatı kesmeye ve bölgeyle ilgili dış politika konularında tek taraflı kararlar almaya karar verdi.

Trump'ın ikinci döneminin İsrail’i hayal kırıklığına uğrattığı açıkça görülüyor. Zira Netanyahu hükümeti, ABD başkanının İsrail çıkarlarıyla tam uyumlu olacağını sanıyordu.

Ancak bu duyurunun, Arap Körfez bölgesine yapacağı ziyaretten önce yapılmış olması, eğer gerçekten gerçekleştiyse anlaşmanın tamamlanmasını hızlandırmak için ona ivme kazandırmış olması muhtemel. ABD Başkanı, Amerikan ekonomisine büyük Körfez yatırımları çekmeyi ve Washington liderliğindeki bölgesel müttefikleriyle ilişkilerinin gücünü göstermeyi amaçlayan gezisi kapsamında Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek.

asde

Trump'ın ikinci dönemindeki ilk bölge turundan beklentisi, özellikle ekonomik alanda içeride pazarlayabileceği başarılar elde etmek. Yeni yatırımlar çekmek ile ilgili başlıklar bir zorunluluk ve Beyaz Saray'ın isteyeceği son şey, Husilerin Amerikan çıkarlarına veya Kızıldeniz gibi stratejik su yollarına saldırılar düzenleyerek ziyareti bozması.

Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor

Trump'ın Husilere yönelik saldırıları durdurma yönündeki ani kararı İsrail'de giderek artan endişelere yol açtı. Bu durum, ABD Başkanı'nın İran ile anlaşmaya varmak için bedeli ne olursa olsun elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı olduğunun bir başka göstergesi olarak görülüyor. Yakın zamana kadar ABD'nin Husilere karşı askeri müdahalesi, Washington'un ciddiyetinin ve gerektiğinde güç kullanmaya hazır olduğunun en açık kanıtı olarak görülüyordu. Ama Trump'ın savaşlar başlatma değil sona erdirme niyetini defalarca dile getirdiği göz önüne alındığında, bu değerlendirme tartışmalı olabilir, ancak İran'ın son dönemde karşılaştığı zorluklar İsrail'e bir miktar güven vermişti.

Ancak bugün Trump'ın, İsrail'in varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü tavizleri gerektirse bile, Tahran ile her ne şekilde olursa olsun bir anlaşma yapmayı ciddi olarak istediği açıkça görülüyor.