ABD, İsrail’e yardım konusunda şartlar mı dayatıyor?

Biden partisinin ve kamuoyunun baskısı altında.

Genç Demokratların Başkan Joe Biden’a desteği, İsrail konusundaki tutumu nedeniyle azalıyor. (AFP)
Genç Demokratların Başkan Joe Biden’a desteği, İsrail konusundaki tutumu nedeniyle azalıyor. (AFP)
TT

ABD, İsrail’e yardım konusunda şartlar mı dayatıyor?

Genç Demokratların Başkan Joe Biden’a desteği, İsrail konusundaki tutumu nedeniyle azalıyor. (AFP)
Genç Demokratların Başkan Joe Biden’a desteği, İsrail konusundaki tutumu nedeniyle azalıyor. (AFP)

İsrail’e yapılan ABD yardımına şartların getirilmesi çağrısında bulunan milletvekillerinin sesleri giderek artıyor. Gazze Şeridi’ndeki insani kriz, özelde Kongre koridorlarına, genel olarak da ABD siyasetine gölge düşürdü. Ayrıca ABD’nin imajı ve değerleri üzerindeki yansımalarına ilişkin uyarıların artmasına yol açtı. Diğer yandan yapılan son kamuoyu yoklamaları, Demokratlar arasında ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail yanlısı tutumuna verilen destek konusunda büyük bir çatlak olduğunu gösterdi. Ayrıca çeşitli eyaletlerde de derhal ateşkes talep eden gösteri ve protestolar başlatıldı.

Şarku’l Avsat ile eş-Şark’ın iş birliğinde hazırlanan Washington raporunda, ABD’nin İsrail’e yönelik ‘açık çek’ politikasının değiştirilmesi yönündeki taleplerin arka planı ve bunun Biden’ın Tel Aviv’e yönelik tavrında bir değişikliğe yol açıp açmayacağı incelendi.

Fotoğraf Altı: Gazze Şeridi sınırındaki İsrail ordusu. (AFP)
Gazze Şeridi sınırındaki İsrail ordusu. (AFP)

Askeri yardımın koşulları

Dışişleri Bakanlığı eski askeri danışmanı Albay Abbas Dahok, ABD askeri yardımının genellikle belirli kısıtlamalarla bağlantılı olduğunu söyledi. Dahok, bu yardımı alan herhangi bir ülkenin uluslararası insani yasalara, çatışma yasalarına ve bazı Amerikan yasalarına uyması gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca, ABD yönetiminin İsrail’e, aralarında Birleşmiş Milletler (BM) tesisleri, okullar, hastaneler, elektrik ağları ve diğerlerinin de bulunduğu, hedef alınmaması gereken yerlerin bir listesini vermesini önerdi.

Diğer yandan ABD’nin Bahreyn’deki eski büyükelçisi Adam Ereli ise askeri yardıma şartlar getirilmesi olasılığını uzak görmezken, ABD kamuoyunda İsrail hakkında radikal bir değişim olduğuna dikkati çekti. Ereli açıklamasında “Binlerce Amerikalının İsrail’e karşı ve Filistin lehine protesto ve gösteri yaptığını görüyoruz. Bu en son ne zaman oldu? Asla olmadı” dedi.

ABD’nin BM delegesi eski danışmanı Wael ez-Zayat, demokratik ateşkes çağrılarına ve İsrail’e askeri yardım koşulları getirilmesine işaret ederek Demokrat Parti içinde farklı görüşlerin bulunduğunu vurguladı. Zayat sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sosyalistler de dahil olmak üzere ılımlı ve sol demokratları içeren karmaşık ve çeşitli bir parti. Müslümanlar, Yahudiler ve Afrika, Latin veya Asya kökenli Amerikalılar da dahil olmak üzere farklı etnik ve dini toplulukları içerir. Bu yüzden bu çatışma hakkında birçok farklı görüş var.”

Ancak Zayat, bazı kesimlerin itirazlarının nedeninin, Biden’ın başkan adayı olduğu dönemde insan hakları ve demokrasi konusunda söyledikleriyle bugünkü politikası arasındaki fark olduğuna işaretle “Onun bu eğilimi Ukrayna gibi yerlerde uyguladığını, ancak Arap dünyasında, özellikle Filistin’de uygulamadığını gördüler” ifadesini kullandı.

Fotoğraf Altı: ABD Kongresi’ndeki ilerici kanadın fiili liderliğini üstlenen Senatör Bernie Sanders, İsrail’e askeri yardıma koşullar getirilmesinin en önde gelen savunucularından biri. (AFP)
ABD Kongresi’ndeki ilerici kanadın fiili liderliğini üstlenen Senatör Bernie Sanders, İsrail’e askeri yardıma koşullar getirilmesinin en önde gelen savunucularından biri. (AFP)

Bu çağrı ve itirazlar ortasında bazıları, Biden’ın İsrail’i destekleme politikasının ABD’nin değerleri ve imajı üzerindeki yansımaları konusunda uyarıda bulundu. Bu uyarı, İsrail’e yardıma kısıtlama getirilmesinin gerekliliğini vurgulayan Albay Dahok tarafından da tekrarlandı. Albay Dahok, “ABD, bu tür bir desteği sağlamaya devam ederse, Gazze’deki bu sonuçların bazılarının sorumluluğunu eninde sonunda üstlenmek zorunda kalacak” dedi.

Adam Ereli, çatışmanın ABD’nin imajı üzerindeki yansımalarından bahsederken, 2006 yılında Lübnan’daki Temmuz Savaşı sırasında ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı olarak görev yaptığı döneme dikkat çekti.

“O dönemde gazeteciler de bana aynı soruları sormuştu. Bu kadar yıkıma neden olan İsrail’e, ABD nasıl destek olabilir?” diyen Ereli, “Şu an Gazze'de olanlar on kat daha kötü... Bu arada, Hizbullah İsrail’e saldırırsa işler Gazze’dekinden otuz kat daha kötü olur. Bu nedenle Washington’daki herkes endişeli” ifadelerini kullandı.

Fotoğraf Altı: Kongre Binası önünde, 4 Kasım 2023’te  Filistinlilere destek gösterisi düzenlendi. (AP)
Kongre Binası önünde, 4 Kasım 2023’te  Filistinlilere destek gösterisi düzenlendi. (AP)

Nesil eşitsizliği

Son anketler, Demokratlar arasında İsrail’e verilen destekte büyük bir uçurum olduğunu gösteriyor. Quinnipiac Üniversitesi’nde yapılan ankete göre 35 yaş altı gençlerin yüzde 69’u Biden’ın İsrail politikasına karşı çıkarken, 65 yaş üstü Demokratların yüzde 77’si Biden’ı destekliyor. Ayrıca genç Demokratların yüzde 74’ü Filistinlilere sempati duyarken, 65 yaş üstü Demokratlarda bu oran yalnızca yüzde 25.

Zayat bu bağlamda, ABD’deki gençlerin sosyal ve ırksal adaletin öne çıktığı bir dönemde büyüdüğünü belirterek şunları söyledi:

“Bunu burada, Minnesota’da Afro-Amerikalı George Floyd’un öldürülmesinden ve ardından halklar arasında eşitlik ihtiyacı konusunda farkındalığın artmasından sonra gördük. Bugün buradaki gençler, Filistinlilerin koşullarını, işgali, ayrılık ve ayrımcılığı burada gördükleriyle karşılaştırıyorlar. Dolayısıyla sosyal medya platformları çağındaki bu karşılaştırmalar ve deneyimler nedeniyle bağlantıları görmek onlar için zor değil. Bu nedenle üniversite öğrencilerinin ve büyük şirketlerin genç çalışanlarının seslerinin sindirilmesi, Filistinlilerin hakları ve insanlığı adına konuşmamaları için susturulması, sindirilmesi ve bunu çok tehlikeli bir şekilde antisemitizmle eşitlemek yönünde ısrarlı çabalar görüyoruz.”

Fotoğraf Altı: Aktivistler 15 Kasım 2023’te Beyaz Saray önünde ateşkes çağrısında bulundu. (AP)
Aktivistler 15 Kasım 2023’te Beyaz Saray önünde ateşkes çağrısında bulundu. (AP)

Diğer yandan Albay Dahok, eski neslin İsrail’i ‘hâlâ kendisini savunmak için desteklenmesi gereken’ bir müttefik olarak gördüğünü söyledi. Ona göre yeni nesil ise meseleye farklı bir açıdan bakıyor ve askeri yaklaşıma karşı çıkıyor. Dahok, bu görüş farklılığının genç erkekleri ABD ordusuna dahil etme konusunda zorluklara yol açtığını belirtirken, “Çünkü yeni nesil, uluslararası ilişkilerde askeri seçeneği iyi bir seçenek olarak görmüyor. Dış ilişkilerimizi diplomasiden, istihbarattan ve ekonomiden yürütmeyi tercih ediyor” dedi.

Gençlerin Biden’ın İsrail politikasında değişiklik talep eden sesleri artarken Ereli, bunun politikada radikal ve acil bir değişikliğe yol açmayacağını iddia etti. Ereli şu ifadeleri kullandı:

“Kongre üyeleri ve seçilmiş herhangi bir yetkili yalnızca iki şeyi önemser: Bağışçılar ve seçmenler. 20- 30 yaş arası gençler, düşüncelerine rağmen para bağışlamıyor ve fazla oy kullanmıyor. Bu nedenle Filistin yanlısı bireyler çok sayıda oy kullanıp politikacılara para vermedikçe, anketler politikacıları koltuklarından etmeyecektir.”

Biden’ın kaderi ve Trump’ın politikası

Biden'ın İsrail politikasına itiraz eden, yalnızca genç seçmenler değil. Bu politika ayrıca, Müslüman ve Arap seçmenlerin Demokrat yönetime yönelik eleştirilerinin artmasına yol açtı. Şu anda ABD’li Müslüman seçmenlerin çabalarını koordine eden İmage Vakfı’nın icra direktörlüğünü yürüten Zayat, bu seçmen grubunun kızgın, hayal kırıklığına uğramış ve birçoğunun finansal olarak desteklediği Biden yönetimi tarafından ihanete uğramış hissettiğini dile getirdi.

Fotoğraf Altı: Donald Trump, 11 Kasım 2023’te New Hampshire’daki taraftarlarıyla bir araya geldi. (Reuters)
Donald Trump, 11 Kasım 2023’te New Hampshire’daki taraftarlarıyla bir araya geldi. (Reuters)

Zayat, “Sürekli bir ateşkese ve bu krize, Filistinliler ve onların kendi kaderini tayin etme hakları için daha inandırıcı bir yol açacak daha gerçekçi, kalıcı bir çözüme ihtiyacımız var” dedi.

Bu seçmenlerin oy vermekten çekinmeyeceklerini belirten Wael ez-Zayat sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çekimser kalmak başka bir adayı, yani bu durumda muhtemelen eski Başkan Donald Trump’ı desteklemek anlamına gelecektir. İnsanları, üçüncü taraf bir adaya oy vermenin veya evde kalmanın bir çözüm olmadığı ve Kasım ayında daha kötü yönetime yol açabileceği konusunda eğiteceğimizden emin olacağız.”

Biden ve Trump’ın İsrail- Filistin dosyasına ilişkin politikalarını karşılaştıran Adam Ereli’nin açıklaması ise şöyle oldu:

“Demokratlar, ABD’liler veya diğerleri Biden’ın Filistinliler için çalışmadığına inanıyorsa farkı görmek için Trump’ın başkan olmasını bekleyin.”

Ereli, Trump’ın Filistinlilere yönelik politikasını sunarak ne demek istediğini şöyle açıkladı:

“ABD’nin İsrail Büyükelçisi Jared Kushner ve onun hükümdarlığı döneminde ABD Dışişleri Bakanı, Filistin Yönetimi’nin hiçbir değeri olmadığını ve onunla iş yapılmayacağını açıkça belirttiği için, artık yanmış toprak politikasına itimat ediyordu. Büyükelçiliği Kudüs'e taşıdı ve UNRWA’ya sağladığımız tüm fonları kesti. Bu, bugünkü gibi bir savaş döneminde değil, barış dönemindeydi.”

Nefret suçları

ABD’de İslamofobinin ve Araplara yönelik nefret suçlarının artmasıyla birlikte (son olarak Vermont’ta üç Filistinli Amerikalı gence ateş açıldı) Zayat, suçu Beyaz Saray’a yöneltti.

Fotoğraf Altı: 25 Kasım 2023’te, Vermont’ta silahlı saldırılara maruz kalan Filistinli gençler. (AFP)
25 Kasım 2023’te, Vermont’ta silahlı saldırılara maruz kalan Filistinli gençler. (AFP)

Zayat şu açıklamada bulundu:

“İsrail’de yaşananları anlatma biçimleri nedeniyle Beyaz Saray bu konuda kısmen suçlanabilir. 11 Eylül’de yaşananlara benzetiyorlar. DEAŞ hakkında konuşurken kullanılan dilden alınmış ifadeler kullanıyorlar. Elbette İsrail bundan faydalandı çünkü kendi çıkarınaydı ve Gazze’ye yönelik hamlelerini haklı çıkardı. Bu soykırımın dilidir. Toplu katliamı, insanların öldürülmesini meşrulaştırmak için kullanılan dildir. Bunu diğer çatışmalarda da gördük. Bunu burada, ABD’de görmek sadece talihsizlik değil, aynı zamanda tehlikelidir.”

Ereli ise yetkililerin üslubunun değiştirilmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“Hamas’ın yaptığının yanlış olduğunu ama Hamas’ın Filistin halkını temsil etmediğini açıkça söylemeleri gerekiyor. Hamas’ı hedef almak istiyorsanız tüm Filistin halkını kınamayın, cezalandırmayın ve öldürmeyin.”



Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
TT

Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Nobel Barış Ödülü'nü istiyor. Peki, kim istemiyor ki? Trump, Ortadoğu'da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalanmasını sağlamadaki rolü nedeniyle ilk başkanlık dönemi sırasında ödülü almayı istemişti. Bu sefer dünya barışını sağlamadaki rolü nedeniyle ödülü almayı daha çok istiyor.

Trump ödülü almak istiyor ve bunun görev süresinin ilk yılında, Ekim 2009'da, “uluslararası diplomasiyi ve halklar arasındaki iş birliğini güçlendirme çabaları" nedeniyle ödül alan eski ABD başkanı Barack Obama gibi, erken bir dönemde gerçekleşmesini istiyor. ABD'nin eski büyükelçisi ve ABD iç işlerinde uzman Robert Ford'un meslektaşı Conn Coughlin'in moderatörlüğünde düzenlenen sempozyumda söylediğine göre bu, Trump'ın Nobel Ödülü'nü alma tutkusunda kilit bir etken. Bahsi geçen sempozyum ise bir grup meslektaşın, diplomatın, uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu bölgesi uzmanının katılımıyla, Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) bünyesinde yer alan Mecelle ve THINK Merkezi tarafından Londra'daki Frontline Gazeteciler Kulübü'nde düzenlendi.

2013'te Obama'nın ödülünün iptal edilmesi çağrısında bulunan bir tweet atan Trump, anlaşma ve uzlaşılara imza atarak Oslo yolunun taşlarını döşemek istiyor. Ukrayna, Gazze ve Lübnan'daki savaşları sona erdirmek, Tahran'ı yaptırımlar ve azami baskı ile Pekin'i ise ticaret savaşıyla yorma planlarına rağmen, Tayvan ve İran'da askeri savaşlardan kaçınmayı amaçlıyor.

İkinci Trump’ı Birinci Trump’tan ayıran iki nitelik var; sadakat ve kişisel ilişkiler. İlk yönetiminde uzun deneyime sahip üst düzey yetkilileri atamış, ancak sürpriz bir tweet ile onları hızla kovmuştu. Ancak şimdi atadığı veya aday gösterdiği kişilerin çoğu, hatta belki de tamamı ona veya Trumpizm’e sadık. Bazıları, kanaatleri ne olursa olsun “Sayın Başkan”ın isteklerini yerine getireceklerini açıkça ifade ettiler. Dünya liderleri ise Trump ile kişisel ilişki kurma konusunda hızlı davrandılar. Ekibin sadakati karşısında liderle ilişki çok önemlidir.

Bu iki niteliğe ilave olarak iki faktör daha var; birincisi, Trump'ın bu sefer halk oyları ile Seçiciler Kurulu oylarının çoğunu elde ederek kazanması, Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre'nin iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olmasıdır.  İkincisi, Trump ekibini oluşturmakta acele ediyor ve bir an önce dünyayı ve ABD'yi hayal ettiği gibi şekillendirmeye başlamak istiyor. Cumhuriyetçi Parti içindeki bazı eğilimlerin çekincelerini önlemek için bazı adayların Senato'da oylamaya sunulmasını engellemeye çalışıyor.

Ortadoğu, sadece Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümeti ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı.

Dünya Trump’ın saf özünü yudumlamaya ve önümüzdeki iki ayın sancılarını yaşamaya hazırlanıyor. Tüm taraflar müzakere pozisyonlarını iyileştirmek veya Trump'ın tercihlerini zorlaştıracak oldu bittiler yaratmak istiyor.

Lübnan'da müzakerelerle karşılıklı darbeler arasında bir yarış yaşanıyor. Netanyahu ya en iyi anlaşmayı elde etmek ya da Hizbullah'a müzakere pozisyonunu zayıflatacak güçlü askeri darbeler indirmek istiyor. İran da Tahran’a “azami baskı” uygulamak isteyen Trump ile ilişkilerini iyileştirmek için İsrail'i Hizbullah füzeleriyle hedef almaya devam etmek istiyor. Biden ise Lübnan'da 60 günlük ateşkesi sağlayarak görev süresini tamamlayıp, adını tarihe yazdırmayı ve büyük anlaşmanın unsurlarını tamamlama işini Trump'a bırakmayı hedefliyor.

Ateşkes ve rehineler takası müzakerelerinin yeniden başlatılması yönünde çağrıların yenilendiği Gazze'de de durum aynı. Ancak buradaki anlaşmanın unsurları daha karmaşık ve geniş kapsamlı, çünkü Filistin meselesine dokunuyor. Trump'ı beklerken düzenlenen Riyad zirvesinde “iki devletli çözüm”ü ve Filistin devletinin tanınmasını gündeme getirmeye yönelik Arap-İslam çabalarının önemi de buradan kaynaklanıyor.

Ortadoğu, yalnızca Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümetinin yapısı ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da birkaç yıl önce İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı. Çin himayesinde gerçekleşen Suudi Arabistan-İran yakınlaşması ve bunu sürdürmeye bağlılık, İkinci Trump’ın karşısında bulacağı sahnenin temel direğidir.

Batı'nın silahlanması Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin merkezinde de yer alıyordu.

Uluslararası sahne de daha az karmaşık değil. Trump, Putin ile kişisel ilişkisi sayesinde Ukrayna'daki “savaşı hızla sonlandırabileceğini” söyledi. Trump'ın sunmayı planladığı planlar sızdırıldı ve bunlar arasında oldu bittinin, yani Rusya'nın doğu Ukrayna bölgeleri üzerindeki kontrolünün tanınması, bir tampon bölgenin kurulması ve Ukrayna'nın 20 yıl boyunca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) girmeme taahhüdü yer alıyor.

Zelenskiy ve Avrupa ülkeleri Trump'ın niyetini biliyorlar, bu nedenle Rusya'ya karşı Amerikan ve Avrupa füzelerinin kullanılmasına ilişkin vetoyu kaldırmakta acele ettiler. Dahası Fransa Dışişleri Bakanı, Kiev'in silahlandırılması düzeyinde “kırmızı çizgilerin” olmadığını söyledi. Amaç Rusya'yı yenmek değil, Trump’ın müzakere zamanı geldiğinde Kiev'in müzakere koşullarını iyileştirmek. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre Batı'nın silahlanması, Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin ve Avrupalı ​​liderlerin daha yeni başkan göreve gelmeden önce yapmakta acele ettikleri temasların da merkezinde yer alıyordu. Avrupa ve Arap ülkeleri Trump'ın izolasyoncu olduğunu biliyor. Hızlı ve ani saldırıları, cesur suikastları, büyük ticari ve askeri anlaşmaları kabul edebilir, ancak askeri taahhütlerden ve uzun savaşlardan oldukça uzaktır.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Çin’e gelince sahne iç içe geçmiş görünüyor. Trump ve ekibinin Pekin'e yönelik düşmanca tutumu net. Amerikan endüstrilerini canlandırmak için Çin mallarına yüzde 60'a varan vergiler getirme niyetleri var. Ancak bu, Tayvan uğruna askeri bir çatışmaya girileceği anlamına gelmiyor. Bu denklemi uygulamak, Çin mallarına ve özellikle de hassas askeri bileşenler içeren mallara bağımlı olan veya Pekin ile büyük bir ticaret dengesine sahip olan birçok Arap ve Avrupa ülkesi için zor ve yorucu olacak.

Biden döneminde Çin ile ilişki üç yönlüydü; ticari rekabet, iklim konusunda ortaklık ve jeopolitik çatışma. Biden da Brezilya'daki G20 Zirvesi oturum aralarında Başkan Şi Cinping ile yaptığı veda görüşmesinde bunu dile getirdi. Ancak büyük ihtimalle Trump ile ilişkiler ikili veya tek yönlü olacak; iki ülke için maliyetli, iki kutbun müttefikleri için ise yorucu bir rekabet.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Trump, Roosevelt, Wilson, Carter ve Obama'dan sonra Nobel Ödülü alan beşinci Amerikan başkanı olacak mı? Obama gibi erken mi, yoksa Carter gibi geç bir dönemde mi ödülü alacak? Yahut kaderi, İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirme çabaları nedeniyle 1945'te ve 1948'de iki kez ödüle aday gösterilen ama alamayan Sovyet lideri Joseph Stalin gibi mi olacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.