Hamas ile İsrail arasındaki imaj savaşı https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4707816-hamas-ile-i%CC%87srail-aras%C4%B1ndaki-imaj-sava%C5%9F%C4%B1
Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)
Hamas savaşçılarının 7 Ekim'de İsrail askeri üslerine ve yerleşim yerlerine kasklarındaki kameralarla görüntüleyerek baskın düzenlemesi, hareketin yerli ve yabancı kamuoyunu kazanmak için imaj mücadelesi verme kararlılığına işaret ediyor. İsrail ise hedefleri doğrultusunda hareketi ortadan kaldırmak amacıyla Gazze Şeridi'ne savaş başlatmak üzere söz konusu saldırıda yaşamını yitirenlerin görüntülerinden yararlandı.
İsrail, Hamas saldırısında ölen bin 200 İsraillinin görüntülerini ön plana çıkarıyor. İsrail medyası ise İsrail'in Gazze'ye yaklaşık iki aydır devam eden hava, kara ve deniz saldırıları sonucu öldürülen, üçte birinden fazlası çocuk yaklaşık 16 bin Filistinlinin görüntülerini gizliyor. Hamas'ın Gazze çevresindeki İsrail askeri üslerine ve yerleşimlerine saldırması ve neticede İsrailli sivillerin ölmesinden yararlanan İsrail, Hamas’ı şeytanlaştırmak, bazen DEAŞ’a bazen ise Nazizm'e benzetmek, onu insanlıktan çıkmış göstermek ve hareketi tamamen ortadan kaldırmak için yürüttüğü savaşa uluslararası destek toplamak amacıyla bir medya kampanyası başlattı.
İmaj savaşı
Hamas ise saldırının başlangıcından bu yana Aksa Tufanı operasyonunun ve savaşçılarının İsrail sınırını geçip İsrail ordusunun kamp ve yerleşim yerlerine saldırısını görüntüleyip bunları servis etmek istiyor. Filistinlilerin moralini yükseltmek amacıyla, savaşçılarının Gazze sokaklarında İsrail tanklarıyla karşı karşıya gelmesini, bazen onları sıfırdan patlatmasını belgelemeye çalışıyor. Hareket, Kassam savaşçılarının İsrail ordusu ile silahlı çatışmaları öncesinde, sırasında ve sonrasında kameraya başvurdu.
Hamas savaşın ilk günü itibariyle, hareket yetkilileriyle yapılan medya toplantılarına ek olarak Gazze Şeridi'ndeki savaşın ayrıntılarını gözden geçirme yönünde basındaki haberlerin her gün Gazze'den, Lübnan'ın başkenti Beyrut'tan görünmesini istedi.
İsrail tarafında ise askeri operasyonun ayrıntılarını ve başarılarını gözden geçirmek amacıyla ordu sözcüsü her gün açıklamalarda bulunuyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ve savaş kabinesi üyesi Benny Gantz ise tekrar tekrar basın toplantıları düzenliyor.
Savaş mağdurlarının sosyal medyadaki görüntüleri, uluslararası kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağladı. (AFP)
Independent Arabia’nın görüştüğü uzmanlar, ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail'in kazandığını belirtiyor. Ancak daha sonra İsrail'in Gazze Şeridi'nde gerçekleştirdiği yüzlerce katliam ve sebep olduğu ciddi boyuttaki yıkım nedeniyle imaj savaşını Filistinlilerin kazandığını vurguluyor.
Yalancılar ve kurbanlar
Arap Amerikan Üniversitesi Yeni Medya Profesörü Şadi Ebu Ayyaş, Saha savaşına eşlik eden medya savaşında imaj unsurunun çok önemli olduğuna inanıyor:
“Her iki taraf da iki türden bir imaj sunmaya çalışıyor: İlki, kendini savunma hakkına sahip olan mağdur imajı, ikincisi ise saha savaşlarında galip imajı. Hamas'ın İsrail'e saldırısının ilk günlerinde İsrail, hareketi DEAŞ’a benzetmeye, Batı kamuoyunun gözünde onu dünyanın en kanlı ününe sahip örgüt ile bağlı hale getirmeye çalıştı. İsrail, Hamas saldırısının etkilerini görmek için Gazze'yi çevreleyen yerleşim birimlerine gazeteciler için ziyaretler düzenledi. Kurban imajını öne çıkarmak için ikinci aşamada hareketi ortadan kaldırma konusunda sahadaki başarılarını göstermeye çalıştı. İsrail, Gazze Şeridi'ndeki yıkım ve katliam görüntülerinin dünya kamuoyuna ulaşması ardından yalnızca bir hafta boyunca dünya kamuoyunun sempatisini kazanmayı başardı, ancak daha sonra bu sempatiyi kaybetti.”
Ancak geleneksel Batı basınının sosyal medyanın varlığı dolayısıyla artık bu imajı kontrol edemediğine dikkat çeken Ebu Ayyaş, sosyal medya sayesinde geleneksel medyanın izleyicilerinin gördüklerini kontrol etme ve kendi anlatımına hizmet eden görseller yayınlama yeteneğini kaybettiğini vurguladı.
Ebu Ayyaş'ın belirttiğine göre bu durum İsrail için sıkıntı teşkil ediyor. Zira aralarında sivillerin ve çocukların da bulunduğu savaş mağdurları fotoğraflarının sosyal medyada yayılması, dünya kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağlıyor.
Hamas'ın İsrailli rehineleri Kızılhaç'a teslim ettiği sırada yayınladığı, iki taraf arasında bir tür samimiyetin ortaya çıktığı görüntülere işaret eden Ayyaş, bunun Filistinlileri ve Hamas hareketini insanlıktan çıkmış göstermeye çalışan İsrail için sorun yarattığını vurguladı. Zira dünya kamuoyunun izlediği görüntüler, İsrail medyasının sunmaya çalıştığı hikayeler ile çelişiyor. Ayyaş, bu hikayelerin gelecekte dünyanın aklında kalacağını belirttiği açıklamasını şöyle sürdürüyor:
Aynı zamanda, “İsrail anlatısı, sosyal medyanın Filistin anlatısı lehine oynadığı rol nedeniyle parçalandı. Filistinlilerin çektiği acılara ilişkin görüntüler, bu görüntülerin yayınlanmasına yönelik kısıtlamaların nispeten bulunmaması sayesinde aktarılmış oldu. Hamas ise Filistinlilerin, Arapların ve Filistin davasının dünya çapındaki destekçilerinin moralini yükseltmeyi başardı” vurgusunda bulundu.
Çelişen anlatılar
Filistin'in İngiltere'deki Misyonu Başkanı Büyükelçi Hüsam Zomlot da Independent Arabia’ya şu değerlendirmelerde bulundu:
“İsrail'in gazetecilerin Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermemesine rağmen (Gazze Şeridi'nde İsrail güçlerine eşlik eden yabancı gazetecilerle sınırlı) Gazze Şeridi'nde kaydedilen korkunç görüntüler dünyanın her yerine yayıldı. Batı medyası Gazze'de olup bitenlerle ilgili gerçeği aktarmada başarısız olurken sıradan Filistinliler ise kişisel kameralarıyla olup biteni dünyaya aktarmaya katkıda bulundu. İsrail'in Filistinlileri birkaç kez öldürmeye yönelik kapsamlı bir planı var. Bunu onları hem gerçekten öldürerek hem de toplu katliam gerçeğini gizleyerek yaptı. Ayrıca onları ya terörist ya da terör destekçisi olarak suçlayarak canlı kalkan olarak kullanıldıklarını iddia etti.”
İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den aktarılmasını Hamas'a destek olarak görüyor. Zira bu, halkın orduya verdiği desteğe zarar verebilir. (AFP)
Batı medyasında Filistin anlatısını savunma yönündeki harekete öncülük eden Zomlot sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ancak İsrail, Gazze’deki gazeteciler, genç aktivistler ve resmi Filistin söylemi sayesinde ilk haftadan beri bunu başaramadı. Tüm bunlar İsrail'in planını bozdu. Başta İngiltere, ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere uluslararası kamuoyu, Filistin söylemine daha da yakınlaştı.”
Ancak Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre İsrailli siyasi analist Yoav Ashtern ise İsrail ve tüm kurumlarının Gazze Şeridi'nde ve çevresinde olup bitenlerin görüntülerini ve ayrıntılarını kontrol etmekle meşgul olduğunu söyledi.
Ashtern'in anlattığına göre Hamas hareketi önce Arap kamuoyunu, sonra Batı kamuoyunu önemserken İsrail ise Batı kamuoyunu kazanmak istiyor.
İsrail'in Filistinli tutukluları sakin ve düzenli bir şekilde serbest bırakmaya istekli olduğunu, Hamas'ın ise İsrailli tutukluları teslim ederken kendisini Filistin halkının bir parçası gibi gösteren ve onlara hizmet eden bir davranış sergilediğini de sözlerine ekliyor.
İsrail’e 7 Ekim'de düzenlenen saldırıda Hamas hareketinin tüm medya yeteneklerini kullandığına dikkat çeken Ashtern açıklamalarını şöyle sonlandırdı:
“Ancak bu, ona karşı bir araca dönüştü. Filistin halkının acısı İsraillilere ulaşmıyor. İsrail medyası, rolünü yerine getiremedi. Bu, kendi açısından bir zayıflık olarak değerlendirildi. Gazze Şeridi'nde yaşananlar tüm dünyaya ulaşıyor, İsraillilere ise ulaşmıyor. İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den transferini Hamas'a destek olarak görüyor. Zira İsrail halkının birliğine ve ordunun Gazze Şeridi'nde yaptıklarına verdiği desteğe zarar verebilir.”
*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.
Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyiştehttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5161001-ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z-bir-filistin-devleti-hayali-%E2%80%98son-sava%C5%9Flar%E2%80%99-kar%C5%9F%C4%B1s%C4%B1nda-sallan%C4%B1rken-bat%C4%B1-%C5%9Feria
Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte
Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
İsrail'in İran'a karşı yürüttüğü savaş, tıpkı 7 Ekim 2023’teki gibi ‘hayal edilemez’ bir saldırıyla başladı ve daha önce ‘imkânsız’ olan çok sayıda misillemeyi ve çatışmayı beraberinde getirdi. Gazze'den Lübnan'a ve İran'a uzanan kanlı, maliyetli ve yıpratıcı olan bu savaşın ardından, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda başka bir savaşın da kesinlikle devam edeceğine şüphe yok.
İsrail’in Gazze Şeridi'ne karşı başlattığı saldırının, sadece bölgeyi değil tüm dünyayı açık bir çatışmaya sürükledikten sonra, Gazze'de sona ermeyeceği ilk andan itibaren belliydi. Dünyayı, İsraillileri, Filistinlileri ve her şeyi eşit ölçüde değiştiren tarihi bir dönüm noktası oldu. Dünyadaki değişikliğin başında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının ve 7 Ekim gibi senaryoların tekrarlanmasını önlemek için bunu uluslararası bir ihtiyaç haline getirilmesinin gerektiği yönündeki düşünceleri teşvik etmek geliyor. Filistinliler bugün bu durumu, arzu ettikleri bağımsız devlete giden siyasi süreci ilerletmek umuduyla mümkün olan her şekilde kullanmaya çalışıyorlar.
Ancak mesele mantık, dilekler veya haklarla ilgili değil, işgalci ve birçok cephede ‘galip’ olan İsrail'in tepkisiyle ilgili. Bu arada İsrail de değişti ve tüm bölgenin çehresini değiştirdi. Hatta Filistinlilerin tamamını ortadan kaldırmayı düşünmeye başladı, onlara bir devlet veya herhangi bir isimle bir varlık vermeyi ise asla aklından geçirmiyor. Mahmud Derviş'in bir zamanlar söylediği gibi: “Devrim ne kadar geniş. Ne kadar dar yolculuk. Fikir ne kadar büyük. Ne kadar küçük devlet!”
Abbas'ın mektupları
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail-İran savaşının sona erdiğini açıklamasının ardından fazla beklemeden, bölgedeki savaşın sona ermesinin başlangıcı olmasını istediği bu anı fırsat bilerek ona bir mektup gönderdi. Abbas, mektubunda ‘kapsamlı bir barış anlaşmasına varmak için İsrail ile derhal müzakerelere başlamaya hazır olduğunu’ belirtti.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve ABD Başkanı Donald Trump, 2017 yılında Beyaz Saray'da bir araya geldiler (Filistin Devlet Başkanı'nın Facebook sayfası)
Trump'ı açıkça ikna etmeye çalışan Abbas, mektubunda şöyle yazdı:
Sizinle birlikte, imkansız gibi görünen; Filistin'in tanınması, özgür, egemen ve güvenli olması, İsrail'in tanınması ve güvenli olması, bölgenin barış, refah ve bütünlük içinde olmasını sağlamayı başarabiliriz.
Trump'ın Gazze Şeridi dahil olmak üzere bölgedeki savaşların durdurulması konusundaki ‘cesur’ tutumunu vurgulayan Abbas, Trump’a hitaben “Sizin temsil ettiğiniz irade ve liderlik olursa adalet sağlanabilir” dedi.
Abbas, Trump'ın bölgedeki doğrudan müdahalesini yoğunlaştırmasının ardından bu hassas dönemde mektubunun öneminin farkındaydı ve doğal olarak Trump’ı daha büyük bir müdahaleye çekmeyi umuyordu.
Filistin Yönetimi'nden kaynaklar, Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın ABD Başkanı Trump'ın barış sürecine doğrudan müdahale etmesini umduğunu ve Trump'ın İran ve Ukrayna'da yaptığı gibi Gazze Şeridi’ndeki savaşa da müdahale etmesi halinde bir fırsatın ortaya çıkabileceğini düşündüğünü söyledi.
Abbas, Trump'ın dünyada İsrail'e baskı yapabilecek tek kişi olduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden onu İran'a karşı savaşı bir tweetle sonlandırmaya cesaretlendirmeye çalıştı. Ardından İsrail uçaklarını Tahran'a yönelik büyük bir saldırıyı iptal etmeye zorladı ve daha sonra Gazze konusunda olası bir anlaşma olduğunu açıkladı.
Abbas, Trump'ın kendini savaşları sona erdiren adam olarak gösterme tutkusunun, kalıcı barışın sağlanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla bağlantılı daha büyük bir başarıyla taçlandırılması gerektiğine inanıyor. Bu amaç doğrultusunda Arap ve Avrupa ülkelerinin liderleriyle birlikte çalışıyor.
Filistin Yönetimi’nden bir yetkili, Trump'ı ikna etme çabasının, Arap ve Avrupa ülkeleriyle ortak bir vizyon çerçevesinde yürütüldüğünü söyledi.
Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırısından kısa bir süre sonra başlayan ve halen devam eden, devletin ilerlemesini sağlamak için yapılan çalışmalar var. Bunlar arasında, savaş sonrası döneme ve beklenen barış konferansının başlatılmasına hazır olmak için iktidarda geniş çaplı reformlar da yer alıyor. Tabii ki Trump'ı bu fikri benimsemeye ikna etmek de bunlardan biri” diye konuştu.
Abbas, Trump'tan Uluslararası Barış Konferansı düzenlenmeden önce müdahale etmesini istemişti. Konferansın düzenleyicileri, diğer ülkeleri nihayetinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının önünü açacak bir sürecin başlangıcı olması beklenen Filistin devletini tanımaya ikna etmeyi umuyorlar.
Yeniden yapılandırma
Abbas, bu yıl Filistin Yönetimi'nde 32 yıl önce kurulduğundan bu yana en büyük değişiklikleri yaptı ve Fetih Hareketi liderlerinden Hüseyin Şeyh'i yardımcısı olarak atadı. 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşın tüm dengeleri alt üst etmesinden sonra gerçekleşen bu atama, boş kalan bir makama yapılan bir atama değildi.
Şu an 90 yaşında olan Abbas'ın bir başkan yardımcı ataması, Filistin Yönetimi’nin gerçekten değiştiğine ve yeniliklere hazırlandığına dair en açık mesajdı.
Nablus'taki çatışmaların ardından dinlenen Filistinli güvenlik güçleri (Reuters)
Şeyh, iktidar içinde bazı büyük değişikliklerin yapılmasının ardından göreve geldi. Abbas, geçtiğimiz yıl hükümetini görevden aldı ve Başbakan Muhammed Mustafa liderliğinde yeni bir hükümet kurdu. Abbas, Şeyh'in başkan yardımcısı olarak atanmasından önce güvenlik teşkilatlarının neredeyse tüm liderlerini görevden aldı ve en önemli teşkilatların başına yeni başkanlar atadı. Bu kez atananların çoğu cumhurbaşkanının özel muhafızlarından oluşuyordu.
Abbas bununla yetinmedi, yüzlerce tuğgeneral rütbeli subayı görevden aldı ve başkanlık kararnamesiyle emekliye ayırdı. Kararın metninde, Filistinli güvenlik güçlerinin insan kaynaklarının, güvenlik kurumlarının geliştirilmesi ve çalışmalarına uygun şekilde yeniden yapılandırılmasının amaçlandığı belirtildi.
Bunun yanında Abbas, ABD ve İsrail'in protestoları üzerine silahlı unsurlara ve esirlere maaş ödeme sistemini değiştirdi.
Filistin Yönetimi'nden bir kaynak, tüm bu değişikliklerin ve şu anda devam eden reform kampanyasının, yeni bir döneme hazırlık olarak yönetimin yenilenmesi ve değişmesi için uygun zeminin hazırlanmasına yönelik olduğunu söyledi.
Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “Dünyaya, otoritenin Gazze bölgesini devralmaya hazır olduğunu söylemek istiyoruz. Dahası, Filistin devleti için de hazırız” ifadelerini kullandı.
İsrail'in kesin reddi
Ancak planlar, toplantılar ve konferanslar devletin hayallerini gerçekleştirmek için yeterli mi?
Filistinli yazar ve siyasi analist Mustafa İbrahim, Gazze’de savaşın başlamasından bu yana bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına dair artan tartışmaların böyle bir devletin kurulmasını gerçekten sağlayamayacağını düşünüyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan İbrahim, şunları söyledi:
“Bu sadece bir terim olarak kalacak. İsrail'de bu fikre en ufak bir kabul yok, hatta eski ABD Başkanı Joe Biden'ın hükümeti bile yeterince ciddi değildi, Trump hükümeti ne kadar ciddi olabilir ki? Trump ve Netanyahu'nun gündemi açık: Gazze'de bir çözüm bulunarak Arap dünyasıyla normalleşme anlaşmalarının kapsamı genişletilecek ve ABD, Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde İsrail'in egemenliğini tanıyacak. Bundan ötesini göremiyorum.”
İsrail, bağımsız bir Filistin devleti hakkında herhangi bir müzakerede bulunmayı reddediyor. Aynı zamanda Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nin yönetimini yeniden devralmasına bile karşı çıkmaya devam ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’nin ‘ne Fetihistan (Fetih Hareketi) ne de Hamasistan (Hamas Hareketi) olmasına izin vereceklerini’ söylemeye devam ederek uzun süreli bir askeri yönetimin önünü açıyor.
Netanyahu’nun bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını reddetmesini 7 Ekim saldırısıyla gerekçelendirmesi dikkat çekici bir çelişki. Netanyahu, Filistinliler devlet kurarsa 7 Ekim saldırısının tekrar edeceğini, çünkü El Fetih ile Hamas arasında hiçbir fark olmadığını söylüyor.
Daha önce yaptığı bir açıklamada bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini ‘saçma’ olarak nitelendiren Netanyahu, İsrail şehirlerinden sadece birkaç dakika uzaklıkta kurulacak bir Filistin devletinin ‘İran terörünün kalesine dönüşeceğini’ öne sürerek “Gerçeklikten kopuk hayaller yüzünden bekamızı tehlikeye atmayacağız” diye eklemişti.
Netanyahu, yabancı ülkelerin liderlerinin bağımsız bir Filistin devletinin kurulması taleplerine açıkça karşı çıkıyordu. Hatta kendisi ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, Filistin devletini tanıma niyetini açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u sert bir şekilde eleştirerek “Eğer bunu çok istiyorsan, git ve Fransa'nın geniş topraklarında Filistin devletini kur” dediler.
İsrailli yetkililerin, Macron'a verdiği bu yanıt, Tel Aviv'in bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.
İsrail'in Macron'a verdiği yanıt, Tel Aviv'in devlet fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Netanyahu'nun önümüzdeki pazartesi günü Washington'a yapacağı ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada, “İsrail düşmanlarına topraklarının hiçbir parçasını teslim etmeyecek” diyerek İsrail'in bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına ilişkin tutumunu açıkladı.
Smotrich, X platformunda, ‘Filistin Yönetimi'ndeki sahte reformlar ve diğer yalanların’ kisvesi altında İsrail devletinin ‘ülkenin bölünmesini, düşmana toprak vermeyi ve varlığını ve geleceğini tehdit eden bir terörist devletin kurulmasını’ asla kabul etmeyeceğini açıkça belirten bir paylaşımda bulundu.
Benny Gantz ve Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)
Smotrich, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz zaten (merhum Filistin lideri Yaser) Arafat'ın İngilizce olarak barış konuşmaları yaparken, Arapça olarak teröristleri İsrail şehirlerinde kendilerini havaya uçurmaya teşvik ettiği bir korku filmindeydik. Sadece bir aptal aynı hatayı tekrar tekrar yapar ve her seferinde farklı bir sonuç bekler. Benim de üyesi olduğum İsrail hükümeti, bize çok kanlı bir bedel ödeten tarihi zaferleri boşa harcamayacak ve kimseye boyun eğmeyecektir. Aksine, Tanrı’nın yardımıyla ve askerlerimizin kahramanlığıyla son yirmi ayda inşa ettiğimiz askeri ve güvenlik gücünü, ulusal onur ve gurur duygusuyla ve bize yakın kalmak isteyen komşularımızla ve onlara sunabileceğimiz muazzam katkıyla geleceğimizi tehlikeye atacak kibirli talepler olmadan siyasi ve ekonomik güce dönüştüreceğiz.”
Smotrich, şüpheyi kesin olarak giderme çabasıyla sözlerine şöyle devam etti: Başbakan Netanyahu’yu çok iyi tanıyorum. O büyük bir devlet adamı ve bu basit analizi anlar. Bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrine şiddetle karşı olduğunu biliyorum ve savaşın kazanımlarından vazgeçip terörizmi ödüllendirmeyi asla kabul etmeyeceğinden eminim” şeklinde konuştu.
İran'dan sonra sıraki Batı Şeria mı?
İsrail, bu fikri reddetmekle ve dünyayı yeni bir 7 Ekim saldırısını önlemek için kurulmasını istedikleri bağımsız bir Filistin devletine karşı korkutmakla yetinmeyip onlara yeni bir 7 Ekim yaşatacağını söyleyerek ‘Filistin’in varlığını’ zayıflatmaya çalışıyor.
Smotrich'ten sonra İsrail’deki koalisyon hükümetinin ikinci en güçlü ismi olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, İran'dan sonra Filistin Yönetimi’ne de darbe vurmak istediğini gizlemedi.
İşgal altındaki Batı Şeria'nın El Halil kentinde, oyuncak bir silah taşıyan İsrailli bir çocuk, Mart 2025 (AFP)
Ben-Gvir, şunları söyledi:
“Şu anda geri dönüşü olmayan bir ivme içindeyiz. İran'ın başı dertte ve ölümcül bir darbe aldı. Bu, Batı Şeria'daki düşmanlarımıza da bir darbe indirmek için bir fırsat. Aralarında bir fark yok, ikisi de Yahudi halkını yok etme gündemine sahip.”
İsrail haber kanalı i24NEWS’e göre İsrail, İran'dan sonra savaşı Batı Şeria'ya taşımayı, Batı Şeria'daki silahlı unsurları hava saldırıları ve insansız hava araçlarıyla (İHA) vurmayı, ‘terörist’ olarak nitelendirdiği kişileri ölüm cezasına çarptırmayı ve Filistin Yönetimi'ne uygulanan yaptırımları genişleterek faaliyetlerini durdurup tamamen felç etmeyi planlıyor.
Filistin Yönetimi’nin bugün kuruluşundan bu yana en zor dönemini yaşadığını herkes biliyor. Zayıf ve iflas etmiş durumda ve açıkça dağıtılma tehdidi altında.
İsrail uzmanı Kerim Asakira, bağımsız bir devlet kurulması fikrinin bugün İsrail'de tartışılmasının mümkün ve gerçekçi olmadığını vurguladı.
Asakira, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
“7 Ekim'den sonra bu mümkün ve gerçekçi olmaktan çıktı. 7 Ekim, genel olarak İsrail'in düşünce yapısını etkiledi ve çoğu İsraillinin Filistinlilerle olan çatışmaya bakışını kökten değiştirdi. Netanyahu ve sağcı hükümeti, Filistin devletini İsrail'in varlığını tehdit eden bir unsur olarak görüyorlar, çünkü Filistin’in herhangi bir varlığının İsrail'i ortadan kaldırmaya ve yok etmeye çalışacağına inanıyorlar. Bu yüzden İsrail, Filistin Yönetimi'ne karşı yavaş ölüm taktiğini kullanıyor ve zayıflamış olsa da Filistin'in yeryüzündeki son sembolü olarak ortadan kaldırmaya çalışıyor”.
Batı Şeria'daki Tulkerim Mülteci Kampı’nda mahallelerinin yıkılacağı tehdidiyle kurtarabildikleri eşyaları taşıyan Filistinliler (Reuters)
Asakira, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bence, 7 Ekim'den sonra İsrail'in İran'la bağlantılı eksenleri yok etme, Suriye ve Hizbullah'ı boyun eğdirme ve İran'ın nükleer projesini ortadan kaldırma yönünde ilerlemesi, İsrail'in Filistin devletini tanımak için acele etmesine neden olmayacak, aksine, Batı Şeria'yı ilhak etmek ve belki de nüfusunun bir kısmını sürgün etmek İsrail'in bir sonraki planı olacak.”
Batı Şeria'daki Filistinliler bugün fırtınanın ortasında olduklarını biliyorlar, ancak umutlarını kaybetmiyorlar.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Üyesi Vasil Ebu Yusuf, Filistinlilerin bugün ‘zaferin kaçınılmazlığı’ üzerine bahis oynadıklarını söyledi.
Ebu Yusuf, değerlendirmesinde, “Tarihi hakkımıza ve dünyanın tek bir ilkeye, yani bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını desteklediğine dair mutlak inancımıza güveniyoruz. Kimse bunu engelleyemez. Sonunda zaferin bizim olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Filistinliler, dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taş atılan ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar gerçekten her şeyi denediler. Barış anlaşmaları yapmayı ve zeytin dalları uzatmayı da denediler. Filistinliler gerçekten her şeyi denediler: dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taşlı ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar birbirini izleyen ayaklanmalar. Barış anlaşmalarını ve zeytin dallarını da denediler. Sonra tavizler verdiler. Öyle ki Mahmud Abbas bir keresinde “Biz onlara razı olduk, ama onlar bize razı olmadı” ifadelerini kullandı.