Hindistan, uluslararası zirve yolunda… Peki ulaşabilecek mi?

Hindistan ekonomisinin gelişmesi ve ülkenin teknolojik ve askerî ilerlemesi, Doğu Asya’daki ve Hint-Pasifik bölgesindeki jeopolitik dengeleri etkilerken, ABD ile Çin daima sahnede

Yükselen Hint askerî gücü, Yeni Delhi'yi uluslararası sahnede öne çıkaran unsurların başında geliyor
Yükselen Hint askerî gücü, Yeni Delhi'yi uluslararası sahnede öne çıkaran unsurların başında geliyor
TT

Hindistan, uluslararası zirve yolunda… Peki ulaşabilecek mi?

Yükselen Hint askerî gücü, Yeni Delhi'yi uluslararası sahnede öne çıkaran unsurların başında geliyor
Yükselen Hint askerî gücü, Yeni Delhi'yi uluslararası sahnede öne çıkaran unsurların başında geliyor

Günümüz dünyasında düşünmeye sevk eden sorgulamalar ve kendiliğinden yeni bir dünya düzeni oluşturmaya çalışan jeopolitik hareketler bağlamında insan, uluslararası düzeyde söz sahibi olmaya, bir diğer deyişle kendini küresel kutuplaşma merdiveninde bulmaya aday bazı ülkelere ilişkin bir soru işaretiyle karşılaşıyor. 

Hindistan, bu ülkelerden biri. Bir zamanlar Britanya İmparatorluğu'nun tacındaki mücevher ve gücünün omurgası olan ülke…

Londra uzun bir süre Hint Yarımadası'ndan gelen tedarik hatlarına dayanmıştı. 

'Hint Yarımadası' tabirinin Hindistan'la sınırlı olmayıp etrafındaki Pakistan'a ve Bangladeş'e kadar uzanan ve tarihî açıdan yeryüzünün en kadim ülkelerinden biri olan daha geniş bir coğrafi alanı ifade ettiği malum. 

Karşımıza çıkan ilk soru şu:

Her şeyden önce Hindistan, bir süper güç ve yeni dünyanın ya da 1980'lerin sonu ile 1990'ların başında Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana evrensel yetenekleri tekelinde tutan Amerikan sisteminden sonraki bir dünyanın oluşumuna ortak bir kutup olmak için istenen şartları taşıyor mu? 

Başkan Jimmy Carter döneminde ulusal güvenlik danışmanı olan çağdaş Amerikan bilgesi Zbigniew Brzezinski'ye göre herhangi bir süper gücü tanımlayan 4 faktör var:

Ekonomik güç

Toplumsal bütünlük gücü

Belirli bir ulusal hedef etrafında buluşma gücü

Silahlı güç ve yetenekleri

Kuşkusuz bu 4 faktör önemli. Ancak yeni değişkenler, bu dört sabit güce ortak olmaya başladı.

Bunlar arasında üç belirleyici var ki bunlar, neredeyse dünyayı şekillendiriyor:

Yapay zeka

Kuantum hesaplama

Teknolojik çipler

Hindistan'a bir bütün olarak bakıldığında bu ülkenin bir kutup bileşenlerine sahip olmakla birlikte toplumsal açıdan önemli bazı unsurlardan yoksun olduğunu görürüz.

Özellikle de ötekini kabul etmeyen radikal arka planlara sahip dinî hareketlerin büyüdüğünü göz önüne alınca. 

Şimdi bu sahneye özellikle Çin'in 1,412 milyarlık nüfusuna karşılık Hindistan nüfusunun 1,408 milyara yaklaşması ve Hindistan'ın nüfus bakımından Çin'i geçeceğine dair beklentiler ışığında ve Doğu Asya'da Rusya ve Çin için rahatsız edici olabilecek yeni Hint-Amerikan ittifakları bağlamında yakından bakmaya çalışacağız. 

Hindistan bölgesel bir güç mü yoksa küresel mi?

Şurası kesin ki Hintliler, özellikle son yirmi yılda kendilerine, Britanya'dan bağımsızlaşmalarından 2000'lere kadarki dönemde olduğundan farklı bir gözle bakmaya başladılar. 

Hintlilere göre Hindistan, nüfus bakımından dünyanın en büyük ikinci ülkesi. Yukarıda da belirttiğimiz üzere birkaç yıl zarfında bu bakımdan en büyük ülke konumuna gelecek.

Coğrafi alan ve demokratik sistem bakımından ise en büyük yedinci ülke. 

Bu açıdan bakıldığında Hindistan'ı, küresel meselelerde Hindistan'ın bölgesel kapsamını aşacak ya da kendi sorunları ve açılarıyla sınırlı kalacak şekilde daha büyük bir rol almak için çabalarken görmek şaşırtıcı değil. 

Bugün dünya, Hindistan hükümetlerini izliyor. Bilhassa Narendra Modi hükümeti; Birleşmiş Milletler, G20, BRICS ve Asya Birliği gibi uluslararası kurumlara ve girişimlere katılmak suretiyle dünya meselelerinde daha büyük bir rol oynamaya çalışıyor. 

Bu doğrultuda Hindistan; iklim değişikliği, terörizm, ticaret, sağlık ve enerji gibi küresel meselelerde iş birliği çalışmalarına öncülük ediyor. 

Hindistan, kendi kalkınma modelini gelişmekte olan ülkeler için bir ilham kaynağı olarak kullanıyor ve yardım, yatırım ve uzmanlık sunuyor.  

Ayrıca Bollywood endüstrisi, filmleri, edebiyatı, sanatı, dansları, mutfağı ve başka şeyler üzerinden dünyadaki yumuşak etkisini artırmak için de kültürel ve yaratıcı gücünden nasıl faydalanacağını gayet iyi biliyor. 

2009'da Hindistan'ı ziyaret eden eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın "Hindistan sadece bölgesel bir güç değil, aynı zamanda küresel bir güç de" demesi bu yüzden mi?

Amerikan araştırma ve geliştirme kurumu RAND Corporation'da üst düzey savunma analisti olan ABD'li strateji uzmanı Derek Grossman da aynı görüşte.

Grossman'a göre Hindistan, gerçekten geleceğin süper gücü. Tüm işaretler, Hindistan'ın Güneydoğu Asya'da stratejik bir oyuncu haline gelebileceğini gösteriyor.

Nitekim bölgesel diplomatik faaliyet kapsamında Hindistan, yakın zamanda Vietnam'la bir silah anlaşması imzaladı, Güney Çin Denizi'ndeki egemenlik alanları konusunda Çin'le anlaşmazlık yaşayan Filipinler'in yanında durdu, Endonezya ile askerî iş birliğini geliştirdi ve bu sahne güç dengesi politikaları için bir model haline geldi. 

Yeni Delhi ile Washington arasında kaçınılmaz bir ittifak var (AP)
Yeni Delhi ile Washington arasında kaçınılmaz bir ittifak var (AP)

Grossman'ın dikkat çektiği bir diğer şey de şu ki: Hindistan'ın hamleleri, Hint-Pasifik bölgesinde Washington'ın yararına olan ve gözden kaçmayacak açık bir hedefle önümüzdeki birkaç yıl içinde Çin'i bölgesel olarak kontrol altına almaya çalışan jeopolitik hamlelerin bütünleşmesi ihtimalini güçlendiriyor. 

Görünüşe bakılırsa Hindistan, 'yerelden dalıp, küresele çıkma' stratejisini uygulama yolunda ilerliyor. 

İlk başta 'Doğu Yasası' olarak bilinen şeyi ortaya atan Başbakan Narendra Modi hükümetinde Hindistan; Hint-Pasifik bölgesinin deniz sahasında yer alan ülkeler başta olmak üzere Güneydoğu Asya'nın çeşitli bölgelerinde ortaklıklarını istikrarlı bir şekilde güçlendiriyor.

Bu hamleler, Çin'in bölgede artan aşırılığına karşılık hukuka ve davranış standartlarına dayalı uluslararası düzeni korumak isteyen 'Güneydoğu Asyalı' ortaklarla iş birliği kurmayı hedefliyor. 

Hindistan, Asya bölgesinde yeni bir köşe taşı olmanın eşiğinde. Ama bu taş, Amerikan bayrağı rengine boyanmış, ABD'nin müttefikleri tarafından desteklenen ve aynı zamanda bu müttefikleri destekleyen bir taş. 

Sadece bir örnek vermek gerekirse; geçtiğimiz haziran ayında Vietnam Savunma Bakanı Phan Van Giang, Hindistanlı mevkidaşı Rajnath Singh'i Yeni Delhi'de ziyaret etti ve Hindistan'ın, Vietnam Donanması'na deniz güvenliği için bir füze kruvazörü vermeyi kabul ettiğini duyurdu. İki taraf ayrıca, siber güvenlik ve elektronik savaş alanında iş birliğinin yanı sıra, Vietnam ordusu personelinin denizaltılarıyla savaş uçaklarının işletimi için daha kapsamlı eğitilmeleri meselesinin görüşüldüğünü de açıkladı. 

Bu hareketlilik Vietnam sınırlarında kalmayarak Filipinler'e de uzandı.

Yeni Delhi, ABD ile bir savunma anlaşması olan Filipinler'le askerî ve güvenlik iş birliğini güçlendirmeye başladı. 

Yine haziran ayında Filipinler Dışişleri Bakanı Enrique Manalo, Yeni Delhi'yi ziyaret ederek, Hindistanlı mevkidaşı S. Jaishankar'la bir araya geldi.

Hindistan, 2016 yılında Lahey'deki Daimî Hakemlik Mahkemesi'nin, Güney Çin Denizi'ndeki egemenlik alanları konusunda Çin'le yaşadığı anlaşmazlıkta Filipinler lehine verdiği hakemlik kararının meşruiyetini ilk kez tanıdı.  

Hindistan'ın bölgesel yayılmasının uzaktan ve yakından açıkça görülmesinden sonra sormamız gereken soru şu:

Herkesin gördüğü üzere açıkça Çin'i kuşatmayı veya en azından tehdit etmeyi hedefleyen ABD'nin, özellikle AUCUS ve Quad ittifaklarının önemli bir unsuru haline geldikten sonra Hindistan'la bir ittifak planı var mı? 

Hindistan Silikon Vadisi, yüksek teknoloji endüstrisinde yerini almaya başladı
Hindistan Silikon Vadisi, yüksek teknoloji endüstrisinde yerini almaya başladı

Hindistan'ın kutup yörüngelerine doğru ilerlemesi ve Washington

2000'lerin başından bu yana, özellikle ABD'nin 2001'de Afganistan'ı, 2003'te de Irak'ı işgalinden sonra açıkça görüldü ki özellikle Rusya'nın ve Çin'in, ABD'nin Asya sahasında istediği gibi dolaşıp hareket etmesine izin vermeyeceklerine dair ileri görüşler ışığında ABD, kutup yörüngelerine güçlü bir şekilde yaklaşan Hindistan'a yatırım yaptı. 

Şubat 2004'te ABD-Hindistan iş birliğinin resmi, iki ülke arasında en büyük askerî hava tatbikatıyla ufukta belirmeye başladı.

10 gün süren bu tatbikatta Hindistan, Amerikan F-15 savaş uçaklarına karşı Su-30 da dahil olmak üzere elindeki tüm büyük savaş uçaklarını kullandı. 

O dönemde gözlemciler bu tatbikatın hedefinin, iki tarafın hava kuvvetleri arasındaki koordinasyonu geliştirmek olduğunu ve bu tatbikatın iki ülkedeki askerî ittifakı güçlendirdiğini düşünüyorlardı. 

Aradan geçen 20 yıl boyunca Washington ile Yeni Delhi arasında çok sular aktı.

Gelişmelerin bazısı doğrudan duyurulurken, bazısı da perde arkasında yaşandı.

Gözlemciler, özellikle Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden ve Çin'in de Tayvan'a benzer bir işgalde bulunacağından duyulan endişelerden sonra, Hindistan'ın ABD tarafından ele geçirilmesi gereken pahalı ve yüksek bir hedef haline geldiği sonucuna vardı. 

Görünüşe göre Hindistan ile ABD arasındaki ittifak, sadece askerî ve güvenlik düzeyinde değil.

Bu ittifakın son derece önemli bir ekonomik ve teknolojik boyutu da var.

Özellikle Hindistan'ın ve büyük şehirlerinin her yıl yaklaşık 20 bin yazılım uzmanıyla Kaliforniya'daki Silikon Vadisi'nin ana tedarikçisi haline geldiği göz önünde bulundurulursa. 

Beyaz Saray'daki koltuğuna kurulduğundan beri Başkan Biden yönetimi, Hindistan'la özellikle yapay zekâ alanında güçlü bir ortaklık geliştirmeye çalıştı.

Amaç ise elektronik çipler ve her türlü yarı iletken dünyasında Pekin'in önünü kesmek. 

Beyaz Saray, Çin'e karşı teknolojik savaşında kendi cephesini takviye etmeye çalışıyor.

Bunun için de Hindistanlı şirketlerle iş birliği kapılarını genişçe aralıyor ve onlara Amerikan sermayesinin Çin'den Hindistan'a göç etmesine imkân sağlayan ayrıcalıklar tanıyor.

Sahnenin tarihî arka planında ise Kovid-19 salgını sırasında Çin'in ABD içlerine olan tedarik zinciri durduğunda yaşananlar yer alıyor. 

İki ülke arasındaki iş birliğinin yönlerine hızlıca bir göz attığımızda özellikle kuantum fiziği ve ileri teknolojili ve yüksek performanslı uzay alanında ortak ilişkileri pekiştirmeye dönük derin bir gelecek vizyonu olduğunu görebiliriz.

İş o noktaya geldi ki Amerika'nın en büyük şirketlerinden biri olan General Electric, Hindistan'la jet motoru üretmek için ABD hükümetinden izin istedi.

Ayrıca yarı iletkenler, yapay zekâ ve pek çok gelişmiş icat konusunda da iş birliği söz konusu. 

Hindistan Başbakanı Modi'nin geçen haziran ayında yaptığı Washington ziyaretini takip edenler, ABD'nin Hindistan'a yaptığı yatırımın boyutunu anlayabilir.

Üstelik Hindistan, Rusya'ya yönelik Batılı yaptırımlara ortak olmayı reddetmiş ve Rus petrolünü düşük fiyatla satın almıştı.

Ama Joe Biden yönetimi bunu büyük ölçüde görmezden geldi. 

Görünürde Hindistan, ABD için stratejik bir hedef. Bu yüzden ABD, Hindistan'la olan ittifakına yoğunlaşıyor.  

ABD'nin iki hedefi var:

İlki ve şüphesiz en önemlisi, Çin'in ve Çinlilerin sürekli ve istikrarlı yükselişi karşısında Çin'in büyümesini durdurmak ve Yeni Delhi'yi maşa olarak kullanmak.

İkinci hedef ise Washington'ın Afganistan'da ve Pakistan'da bir tür radikal İslami uyanış olarak gördüğü şeye ve Hindistan'da yaklaşık 200 milyon veya daha fazla Müslümanın bulunmasına rağmen, Budist bloğunun en büyük ve en önemli kısmı temsil ettiği Yeni Delhi yakınlarında benzer herhangi bir ideolojik büyümeye karşı koymak. 

Modi, Beyaz Saray'ın bahçesinde kırmızı bir halı üzerinde yürürken binlerce Hint kökenli Amerikalı onun adını haykırıyor ve bir şeref kıtası onu selamlıyordu. 

O gün Biden, "ABD ile Hindistan arasındaki ilişkinin 21'inci yüzyılın en önemli ilişkilerinden biri olacağına hep inanıyordum" dedi.

Modi ise bu ziyaretin, ABD ile ortaklığa 'yeni bir yön' çizdiğini ifade etti. 

Daha sonra Kongre'nin her iki meclisi önünde yaptığı konuşmada Modi, ABD'nin Çin'e ilişkin endişelerine işaret etti ve Hint-Pasifik bölgesinin, ABD'nin de her zaman söylediği gibi 'özgür ve açık' olması gerektiğini teyit etti. 

Ancak Hindistan'a ve onun kutup olmasına dair bitmek bilmeyen sorular bizi alıp, Hindistan'ın ekonomik koşullarına ve askerî yeteneklerine ilişkin başka bir zemine çekiyor.

Bu koşullar ve yetenekler, onun yolunu açıyor ve uluslararası kutupluluk merdivenlerini tırmanmaya hak kazandırıyor mu? 

Hindistan'ın aya ilk yolculuğu dikkate değer bir başarı kaydetti (Reuters)
Hindistan'ın aya ilk yolculuğu dikkate değer bir başarı kaydetti (Reuters)

Hızlı bir ekonomi ve ileri bir askerî mertebe

Bir zamanlar Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart, orduların mideleri üzerinde yürüdüğünden bahsetmişti.

Son zamanlarda sadece ordular değil, halklar da ilerlemek için daha fazla ekonomik istikrar faktörüne ihtiyaç duyuyor. 

Birçok küresel finans kurum ve kuruluşunun yayımladığı raporları takip edenler, Hindistan ekonomisinin ne kadar büyük bir hızla yükseldiğini ve tüm beklentilerin ötesinde büyüdüğünü anlayabilirler. 

Geçen şubat ayında Londra'daki araştırma merkezi World Population Review, Hindistan ekonomisinin hacmine dair bir rapor yayımladı.

Peki rakamlar, Hindistan'ın uluslararası kutuplara uzaklığı veya yakınlığı hakkında ne söylüyor? 

Özetle söyleyecek olursak rapor, Hindistan'ın ekonomik hacminin 2,94 trilyon dolara ulaştığını ve böylece ekonomik güç bakımından dünya çapında beşinci sıraya yerleştiğini belirtti. 

Yeni Delhi; Paris'i ve Londra'yı geride bıraktı. Bu da demek oluyor ki dünyanın merkezi Doğu Asya'ya doğru kayıyor.

Dünya artık Halford Mackinder'ın onlarca yıl önce söylediği gibi Batı merkezli değil. 

Dünyada en hızlı büyüyen ekonomik sektörlerden biri, Hindistan hizmet sektörüdür.

Bu sektör şu an ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 60'ını oluşturuyor ve işgücünün yüzde 28'ini içine alıyor. 

Hindistan ekonomisinin geleceği nedir?

Güvenilir kaynaklar tarafından yayınlanan raporların çoğunluğuna göre Hindistan ekonomisi, yıllık yüzde 5 oranında büyümeye aday ki bu onu, en hızlı büyüyen küresel ekonomilerden biri haline getirecek. 

En şaşırtıcı ve belki sonra da ürkütücü olan şey ise 2050 yılına kadar Hindistan'ın ABD'yi geride bırakarak dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelecek ve Hindistan'ın toplam küresel gelirdeki payının yüzde 15'e yükselecek olmasıdır. 

Bu ekonomik yükseliş, paralel bir askerî üstünlüğü de temin eder mi?

Bu sözde ve eylemde mümkün olabilir. Okurumuz, dünya çapındaki orduların konumlarını sınıflandıran Global Firepower'ın internet sitesinde dünya ordularına dair sıralamayı incelerse Hint ordusunun ABD, Rusya ve Çin'den sonra dördüncü sırada yer aldığını görecektir.  

Bu noktada insani unsur, önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim Hint ordusunun asker sayısı 4,2 milyon olup, bunun 2,8 milyonu yedek güç. 

Nükleer güç düzeyinde de Hint ordusu, 90 ila 110 savaş başlığından oluşan nükleer bir cephaneliğe sahip ki bu, askerî anlamda onunla yüzleşmek isteyenlerin gözünü korkutmaya yeter.

Hindistan ordusunun savunma bütçesi ve yıllık harcamaları, 2020 yılında 61 milyar ABD dolarına ulaştı ki bu, GSYİH'nin yüzde 2,1'ini oluşturuyor. 

Ancak ekonomik ve askerî düzeydeki bu ilerlemeye rağmen, Hindistan ile kutup olma seviyesi arasında büyük bir mesafenin olduğunu ileri sürenler de mevcut.

Bollywood, Hindistan'ın yumuşak gücünün bir timsali
Bollywood, Hindistan'ın yumuşak gücünün bir timsali

Hindistan'ın kutupluluğu ve geleceğe dair şüpheli sesler

Nisan 2012 ortalarında, yani on yıldan fazla bir süre önce Hindistan Hava Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Arjun Subramaniam, "Hindistan Bir Süper Güç Değildir, Asla da Olmayacak" başlıklı bir makaleyle hem Hintlileri hem de komşu ülkeleri şaşırttı. 

Görünüşe bakılırsa bu askerî lider, ülkesinin durumuna dair böyle bir yorum yaparken 2009 yılında Hillary Clinton'ın, Hindistan'ın bir süper güç olmaya aday olduğunu söylediği açıklamayı hareket noktası olarak aldı. 

Subramaniam, uluslararası ilişkiler alanındaki pek çok düşünüre göre herhangi bir süper gücün, dünyadaki konumu ne olursa olsun, kendi çıkar bölgelerinin tamamında nüfuz sahibi olma ve güç kullanma yeteneğine sahip olması gerektiğini düşünüyor. 

Subramaniam'a göre günümüzün çıkarları, uzayın derinliklerine kadar uzanıyor. Daha da önemlisi, neo-realistlere göre bugün gerçek bir süper gücün konumu, çıkarlarını ve yaşam tarzını korumak için diğer ülkelerin yönetim sistemlerini değiştirme ve hatta 'dünyayı daha güvenli bir yer haline getirmek' uğruna doğrudan çıkarlarının ötesinde gündemler benimseme arzusunda da kendini gösteriyor. 

Peki Hindistan, süper güçlerin ve büyük kutupların yaptığı bu gibi şeyleri gerçekten yapabilir mi?

Hindistan Hava Kuvvetleri mensubuna göre Hindistanlı siyaset yapıcılar ve stratejik uzmanlar şöyle dursun, aklı başında hiçbir Hintli, şu an böyle yüksek bir hedef düşleyemez. 

Ona göre Hindistan, Londra Ekonomi Okulu (London School of Economics) komitesinin 2009 yılında, Hindistan'ın önümüzdeki on yıllardaki geleceğine dair yayınlanan raporunda bahsettiği tüm boşlukları ve zayıf noktaları gidermeyi başarsa bile ABD ve eski Sovyetler Birliği, hatta şu an yükselen güç Çin gibi bir süper güç olmayacak. 

Hindistan Hava Kuvvetleri Komutan Yardımcısı'nın on yıl önce vardığı sonuçlar sarsıcı.

Zira ona göre Hintliler, ülkelerinin, kendi çıkarlarını korumak için caydırıcılık yeteneklerini geliştirmeye halen ihtiyacı olduğu gerçeğini atlamamalı. 

Aynı yolu izleyen, yani bugün Modi liderliğinde Hindistan'ın bir süper güç haline gelebileceğini kabul etmeyen başkaları da var mı? 

Meşhur Amerikan Yale Üniversitesi'nde öğretim görevlisi ve Hindistan'daki Politika Araştırmaları Merkezi'nde kıdemli araştırmacı olan Sushant Singh de geçtiğimiz eylül ayında Foreign Affairs dergisinde yayımlanan uzun makalesinde bu konuya dair bir değerlendirmede bulundu. 

Peki Singh, düşüncesini neye dayandırıyor?

Müstakil ve etraflıca bir okuma gerektiren, önemli ve tehlikeli bir şeye değinen Singh, Modi hükümetinin Hindistan'da desteklediği ve ona göre ülkeyi parçalayan fanatizme ve mezhepçiliğe ışık tutuyor.  

Sorunun kökü ne?

Singh'in makalesine göre bugünlerde Hindistan'da yaşanan hayret verici etnik ve ırksal gerilimlerin Modi döneminde azalacağını düşünmek için kayda değer bir sebep yok, ama gerilimlerin artacağını düşünmeye sevk eden pek çok sebep var.

Zira başbakanın merkezî ideolojik projesi, Hindu olmayanları en iyi ihtimalle ikinci sınıf vatandaş olarak sınıflandıran bir Hindu ulus devleti oluşturmak.

Öyleyse mevcut sahne, ülkedeki Hindu çoğunluğa mensup olmayan yüz milyonlarca Hintliyi ötekileştirmeye çalışan bir tür dışlayıcı gündemler olarak görülebilir mi?

Ki bu, şiddet ve kargaşa doğurma konusunda bolca sabıkası olan bir gündem.  

Singh'in okuması bizi, Hindistan'ın bu haliyle, Brzezinski'nin bahsettiği unsurlar arasında epey önemli bir unsuru, yani tek vatanın vatandaşları arasındaki toplumsal bütünlük gücünden yoksun olduğunu düşünmeye sevk ediyor.

Kuvvetle muhtemel bu güç, dünyayı etkileme gücüne sahip bir kutup devletinin oluşması için en önemli şart.

Hint evinin içeriden bölünmesi halinde kaçınılmaz sonuç olarak bu gücün göreceli ağırlığı şu veya bu şekilde azalacak. 

Özetle, şurası muhakkak ki iç krizlerin yakın veya öngörülebilir bir zaman diliminde sona ermesi şartıyla, Hindistan'ın kutup olacağı düşüncesini orta vadede destekleyen şeyler mevcut. 

Her halükârda Doğu Asya'daki jeopolitik dengeler meselesi, önümüzdeki yıllar içinde hızlı bir şekilde gelişip değişmeye devam edecek ve Ukrayna ile Tayvan meselesinde olduğu gibi, mevcut kutuplar arasında büyük tartışmalı dosyalar açık olduğu sürece de sahne istikrar kazanmayacak.

Zira bu krizlerin bir barış veya savaşla sona ereceğine dair net bir tablo olmadan geleceğe ilişkin jeopolitik tasavvurlar geliştirmek zor.

Hindistan da bunların hepsinde çeşitli koşullarda ve düzeylerde sahnenin merkezinde yer alıyor. 

Independent Arabia - Independent Türkçe



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.