Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atina ziyareti öncesinde Yunan Kathimerini gazetesine konuştu: 'Yunanistan Türkiye'nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın kıymetli bir üyesi'

AA
AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atina ziyareti öncesinde Yunan Kathimerini gazetesine konuştu: 'Yunanistan Türkiye'nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın kıymetli bir üyesi'

AA
AA

 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin komşu Yunanistan'ı hiçbir zaman düşman, hasım olarak görmediğini, komşularıyla aşılamayacak hiçbir sorunu olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan'da yayımlanan Kathimerini gazetesine verdiği röportajda, 7 Aralık'ta Atina'ya yapması planlanan ziyaret öncesinde Türk-Yunan ilişkilerine dair soruları yanıtladı.

Sözlerine Türkiye ve Yunanistan'ın iki komşu ülke olduğunu vurgulayarak başlayan Erdoğan, önceki günlerde "Türk-Yunan ilişkilerinde yeni sayfa" ve "kazan kazan formülüne" dair yaptığı açıklamalara ilişkin şunları söyledi:

"Aynı coğrafyayı, aynı denizi paylaşıyoruz. Aynı havayı soluyoruz. Geçmişimiz itibarıyla iç içeyiz. Aramızda henüz çözüme kavuşturamadığımız pek çok mesele bulunuyor, iki ülke olarak bunun farkındayız. Ancak bu sorunların gerginliğe vesile olmasına, hükümetlerimiz ve halklarımız arasında anlaşmazlıklara yol açmasına izin verip vermemek bizim elimizdedir. İşte ben bu manada ilişkilerimizde 'yeni bir sayfadan', 'kazan-kazan' ilkesinden bahsettim. 'Kazan-kazan' anlayışı zaten Türkiye'nin uluslararası ilişkilere, diplomasiye yaklaşımının temelinde yatıyor."

Erdoğan, uyuşmazlıkların diyalog yoluyla ele alınması ve ortak paydada buluşulması halinde herkesin kazançlı çıkacağını vurgulayarak,Türkiye ile Yunanistan'ın son dönemde ilişkilerini bu anlayış çerçevesinde şekillendirme yönünde gayet iyi bir ivme yakaladığını kaydetti.

Uzun süredir işlemeyen ikili mekanizmaların yeniden canlandırıldığına işaret eden Erdoğan, "Diyalog kanallarımız her seviyede açık ve işliyor. Karşılıklı ziyaret trafiğimiz yoğun. Ülkelerimiz ve bölgemiz açısından önemli pek çok alanda işbirliğimizi karşılıklı güven temelinde geliştirme irademiz mevcut. Şimdi ise her iki tarafın üzerine düşen, bu anlayışı pekiştirmek, kurumsal hale getirmek ve ilerletmektir. Sayın (Yunanistan Başbakanı Kiryakos) Miçotakis'in de aynı iradeye sahip olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.

Erdoğan, bu ortak niyetin, 7 Aralık'ta Atina'da imzalanması planlanan dostane ilişkiler ve iyi komşuluk konulu bildirge sayesinde tüm açıklığıyla kayda geçeceğini ifade etti.

"Tüm ülkeler gibi bizim de düşmana değil, dosta ihtiyacımız var"

Türkiye'nin komşu Yunanistan'ı hiçbir zaman düşman, hasım olarak görmediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tüm ülkeler gibi bizim de düşmana değil, dosta ihtiyacımız var. Sık sık söylüyorum, başta Yunanistan olmak üzere komşularımızla aşılamayacak hiçbir sorunumuz olmadığı inancındayız. Bence son dönemde değişen, Yunanistan tarafının bize yönelik bakış açısını gözden geçirmiş olması, uzatılan dostluk elini asla geri çevirmeyen bir millet olduğumuzu anlamaya başlamasıdır. Halkımızın güvenliğine, toprak bütünlüğümüze, milli çıkarlarımıza göz dikenlere nasıl her zaman tereddüt etmeksizin gerekli tepkiyi veriyorsak, işbirliği ve dostluğun ilerletilmesine de her zaman açığız." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Miçotakis'in bunu anladığını ve Türkiye'nin Yunanistan ile arasındaki sorunların aşılması ve ilişkilerin ileriye götürülmesini samimi şekilde arzu ettiğini görebildiğine inandığını kaydetti.

Miçotakis'te de Türkiye'dekine benzer bir yaklaşım gözlemlemekten memnun olduğunu kaydeden Erdoğan, "Sayın Miçotakis'e ne söyleyeceğimi sordunuz. Kendisine şunu söyleyeceğim: Kiryakos, dostum, siz bizi tehdit etmedikçe biz de sizi tehdit etmiyoruz. Gel iki ülke arasındaki güveni sağlamlaştıralım. Ekonomi, ticaret, ulaştırma, enerji, sağlık, teknoloji, eğitim, gençlik, her alanda ikili işbirliğini artıralım. Ülkelerimizdeki tarihi ve kültürel varlıklara karşılıklı olarak gerekli itina ve ihtimamı gösterelim. Ege meseleleri olsun, düzensiz göçle ortak mücadele olsun, Yunanistan'daki Türk azınlığın devam eden sorunları olsun, karşılıklı iyi niyet temelinde diyalog yoluyla çözemeyeceğimiz bir problem yoktur." dedi.

Erdoğan, bu yıl iki ülkede yapılan seçimlerde her iki hükümete de güçlü bir halk desteği verildiğine işaret ederek, "Bu destekle hem biz hem de Sayın Miçotakis güçlü ve yapıcı adımlar atabilecek konumdayız." diye konuştu.

"Sorunlar diyalog ve iyi niyet çerçevesinde çözülebilir"

Diyalog ve iyi niyet çerçevesinde sorunların çözüleceğine inandığını kaydeden Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Tabii bu arada kıta sahanlığının yanında pek çok sorunumuz var. Bunları paket halinde bir bütün olarak ele almalıyız. Meselelere seçici yaklaşıp bazılarını konuşup bazılarını konuşmamak doğru bir yaklaşım değil. Çünkü hepsi birbirleriyle bağlantılı. Uluslararası yargıya gittiğimizde geride hiçbir sorun bırakmamalıyız. Ama her şeyden önce tüm sorunlarımızı cesur bir şekilde konuşmalı, kamuoylarımızı doğru bir şekilde yönlendirmeliyiz.

Burada sorun çözme irademiz son derece belirleyici olacaktır. Bizim bu irademiz güçlüdür. Çevremizde yaşanan anlaşmazlıkların çözülmesi için gösterdiğimiz gayrete ve mesafe alma kabiliyetimize baktığınızda Türkiye'nin meseleleri barışçıl yollarla ortadan kaldırma anlayışını ve potansiyelini görebilirsiniz."

Erdoğan, Türkiye'nin samimiyeti ve çağrısının açık olduğunu belirterek, Yunanistan'ın da dış müdahalelere kapalı benzer bir yaklaşım ortaya koyması halinde her iki ülke için de huzurlu bir gelecek inşa etme yolunda, iyi bir başlangıç yapılabileceğine inandığını kaydetti.

"Yunanistan Türkiye'nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın kıymetli bir üyesi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunan basınına birçok kez yansıyan "bir gece ansızın gelebiliriz" şeklindeki sözlerine ilişkin soruyu ise şöyle yanıtladı:

"Ancak bizi tehdit edenler bizden çekinmelidir. Ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör unsurlarına karşı 'bir gece ansızın geliriz' dedik ve gereğini yaptık. Terör yuvalarını başlarına yıktık ve yıkacağız. Toprak bütünlüğümüze, birliğimize ve beraberliğimize el uzatanların bizden göreceği karşılık her zaman bu olmuştur ve bundan sonra da bu değişmeyecektir. Vatanımızı savunmak, milletimizin huzurunu korumak en doğal hakkımızdır ve tüm terör odaklarına karşı da bu hakkımızı sonuna kadar kullanmaya devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır."

Erdoğan, Yunanistan'ın Türkiye'nin hasmı değil, içinde bulunduğu ittifakın (NATO) kıymetli bir üyesi olduğuna dikkati çekerek, "Ayrıca komşuyuz, komşu olarak kalacağız, birbirimizin haklarına ve hayati çıkarlarına karşılıklı olarak saygı göstermeliyiz. Bizim dostluk elimizi uzattığımızda ne kadar kucaklayıcı olduğumuzu yüzyıllarca birlikte yaşadığımız Yunan halkı iyi bilir. Bizim kültürümüzdeki hoşgörüyü ve samimiyeti çok yakından tanırlar. Karşılıklı anlayış temelinde ilişkilerimizi ilerletmek ve bu coğrafyada barış içinde yaşamak istiyoruz. Bunu ifade ettiğimizde laf olsun diye söylemediğimizi de defalarca ispat etmiş bir ülkeyiz. Batı medyası bu sözlerimi çarpıtma gayreti içindedir." dedi.

Enerji alanında işbirliği

Ege ve Doğu Akdeniz'de enerji rezervlerinin olup olmamasının kendisinin kişisel kanaatinden öte bilimsel araştırmalar sonucunda tespit edilebilen bir husus olduğuna işaret eden Erdoğan, bu konuda umut verici çalışmalar yapıldığını kaydetti.

Erdoğan, Akdeniz ve Ege'nin doğal kaynaklar açısından zengin bir havza olduğuna işaret ederek mevcut uluslararası konjonktürde enerji güvenliğinin sağlanmasının ve muhafazasının stratejik açıdan elzem bir konu haline geldiğini ifade etti.

Bu manada özellikle Akdeniz'de işbirliği potansiyeli ve imkanları olduğunu belirten Erdoğan, böyle bir işbirliği potansiyelinin değerlendirilmesinin hem bölge ülkelerinin enerji güvenliğine hem de siyasi meselelerin çözümüne katkıda bulunabileceğini kaydetti

Buradaki potansiyelin siyasi açıdan suiistimal edilmeye çalışılmasının bu kaynakların kullanılamaması riskini de beraberinde getireceğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Biz enerjinin tüm ülkeler ve toplumlar arasında işbirliği ve ortak kazanım unsuru olduğunu düşünüyoruz, uyuşmazlıkları diyalog yoluyla çözmek istiyoruz. İşbirliğini tercih ediyoruz ve buna hazırız. Bu nedenle daha önce iki defa kapsayıcı nitelikte Doğu Akdeniz'deki fırsatlar için konferans düzenlenmesini önermiştim. Maalesef, başta AB buna sessiz kaldı. Sessiz kalmak sorunları çözmüyor. Keza, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ada'da kapsamlı çözüme kadar rezervlerin ortak işletimi ve gelir paylaşımını önerdi ve biz de bu öneriyi destekliyoruz. Bölgede başka ülkeler de bu yönde ilerlerken, Ada'daki iki taraf neden işbirliği yapamasın? Ege'de de işbirliği yapabileceğimiz pek çok konu var. Her şey halklarımızın ve sonraki nesillerimizin huzur ve refahı için."

"Ayasofya Camii barış ve hoşgörünün sembolü olarak tüm din ve inançtan ziyaretçilere açık olmaya devam edecektir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, farklı kültürleri hoşgörü ile sahiplenme temeli üzerine kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nin hem vakıf müesseselerini hem de bunların hak ve hukukunu geleceğe taşıyan bir sistemi etkin şekilde sürdürdüğünü belirterek, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'ne ait vakıf statüsünün bugün de korunmakta ve geçerli olduğuna işaret etti.

Ayasofya Camii'nin Fatih Sultan Mehmet Vakfının mülkiyetinde bulunan, ilgili Danıştay kararıyla esasen vakfedilme amacına uygun olarak kullanıldığının altını çizen Erdoğan, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'nin maddi ve manevi yönlerden yapısal bütünlüğünün bozulamayacağının, ikonografik ve her türlü plastik sanat unsurlarının eksiltilemeyeceği ve korunacağının, her vakıf kurumu gibi dokunulmazlık imtiyazına sahip Ayasofya Vakfının hukuki belgesi olan Vakıf Senedinde güvence altına alındığını da vurguladı.

Erdoğan, "Bu mümtaz mabedi insanlık tarihinin nadiren göreceği bir titizlik ve saygıyla koruyor, tüm insanlığın bu muhteşem anıttan maddi ve manevi şekilde yararlanmasına olanak sağlıyoruz. Son 570 yıllık uygulama ve koruma çabaları da devletimizin konuya tarihin her katmanında ne kadar titizlik ile yaklaştığının tescilidir. Şimdi ise Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'nde Mimar Sinan döneminde yapılan koruma çalışmalarından sonra bütüncül olarak en büyük çalışmayı başlattık. Ayasofya Camii barış ve hoşgörünün sembolü olarak tüm din ve inançtan ziyaretçilere açık olmaya devam edecektir." dedi.

Heybeliada Ruhban Okulu

Anayasa Mahkemesinin 1971'de aldığı bir kararla ülke genelindeki tüm özel yüksekokulların devletleştirilmiş olduğunu kaydeden Erdoğan, bu kararın sadece Heybeliada Ruhban Okulunu değil, Türkiye'deki tüm özel yükseköğretim kurumlarını kapsadığını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ruhban Okulunun devredilebileceği bir resmi yükseköğretim kuruluşunun bulunmaması nedeniyle hukuki temelini yitirdiğini ve faaliyetlerin durduğunu belirterek, "Esasen günümüzde Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılabilmesi ancak kapsamlı mevzuat değişiklikleri sonucunda mümkün olabilir. Öte yandan, Fener Rum Patrikhanesi de, Ruhban Okulunun YÖK mevzuatına tabi olarak bir devlet üniversitesi bünyesinde öğrenime yeniden başlamasına olumlu yaklaşmamıştır." ifadelerini kullandı.

"Düzensiz göç ortak bir sınamadır ve ortak çabalar gerektirmektedir"

Gerek yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, gerek farklı kaygılar nedeniyle dünya genelinde göç hareketlerinde ciddi artış gözlemlendiğine dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Maalesef, insanların bu arayışlarından çıkar sağlayarak, ciddi gelirler elde eden suç yapıları da hızla artıyor. Bu durum, her zaman söylemiş olduğumuz üzere, devletlerin tek başına üstesinden gelebilecekleri bir mesele değil. Neticede düzensiz göç ortak bir sınamadır ve ortak çabalar gerektirmektedir. Tabiatıyla ülke olarak düzensiz göçle mücadelemize yoğun çabalarımızla devam ediyoruz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'ye destek olmasının önem arz ettiğini belirterek, sonuç itibarıyla, eşit yük ve sorumluluk paylaşımını öngören, daha kaynakta iken göçü engellemeye yönelik ortak adımlar atılmasının şart olduğunu kaydetti.

Bunu sadece Türkiye ve Yunanistan arasındaki işbirliği ya da Ege'deki göç hareketlilikleriyle sınırlandırmamak gerektiğini belirten Erdoğan, tüm uluslararası toplumun dahline ihtiyaç duyulan son derece geniş çaplı bir mücadelenin gerekli olduğunu vurguladı.

Erdoğan, "Biz bu konuda samimi şekilde işbirliğine her zaman açık olduk, olmaya da devam ediyoruz. Kaldı ki göç meselesi savaşlar sona erse bile dünya gündeminden kalkmayacak bir sorun alanı. Küresel iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından birinin de iklim göçleri olduğu ve gelecekte bunun artacağı öngörüleri mevcut. Dolayısıyla bu soruna kalıcı çözümler, işleyen mekanizmalar üretmek zorundayız. Bütüncül bir yaklaşımla bu konuda kafa yormalı ve sorun çözücü formülleri konuşabilmeliyiz." dedi.

"Biz, uluslararası ilişkilerde daima hakkaniyetin, adaletin ve vicdanın sesi olageldik"

Türkiye'nin NATO'ya Yunanistan'la birlikte, 71 yıl önce girdiğini hatırlatan Erdoğan, Batılı veya Avrupalı olmanın kriterinin Avrupa Birliği mensubiyeti olmadığını ifade etti.

Erdoğan, Türkiye'nin AB'yle de, 1963 yılına dayanan ilişkileri çerçevesinde, aynı Gümrük Birliği içinde bulunan, adaylık statüsünü taşıyan bir ülke olduğuna işaret ederek, bu doğrultuda Türkiye'nin, demokratik yapısıyla ve savunduğu değerlerle, AB ve NATO üyesi ülkelerle ortak paydasının son derece geniş olduğunu belirtti.

Türkiye'nin BM ve Avrupa Konseyi başta olmak üzere Batılı olarak adlandırılan birçok uluslararası teşkilatın da kurucu üyesi olduğunu dile getiren Erdoğan, "Biz, uluslararası ilişkilerde daima hakkaniyetin, adaletin ve vicdanın sesi olageldik. Uluslararası gelişmelerde rehber edindiğimiz bu anlayış doğrultusunda, tarihin doğru tarafında yer almak başlıca hedefimizdir." diye konuştu.

"Biz Gazze'deki soykırıma karşı çıkarak Batı toplumunun temel değerlerini de savunuyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Filistin halkının uğradığı haksızlıklar ve insanlık dışı muamele karşısında ortaya koyduğu tepki ve uluslararası hukuku, uluslararası insancıl hukuku ve insan hakları hukukunu açıkça ihlal eden eylemleri nedeniyle İsrail'i eleştirmekten kaçınmamasının, bu hedefin tabii bir gereği olduğunu ifade etti.

Bugün pek çok Batılı ülkenin de giderek benzer tutumlar ortaya koymaya başladığına dikkati çeken Erdoğan, Türkiye’nin Filistin bağlamında, bu şekilde ahlaki bir sorumluluğu yerine getirmesinin, "Batıya ait bulunup bulunmamakla" sorgulanmasının söz konusu olamayacağını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin yönelim ve aidiyetinin tartışılmasından ziyade, asıl sorgulanması gerekenin bazı Batılı ülkelerin, kuvvetle savundukları değerleri bazen hiçe sayabilmesi olduğunu belirterek şunları kaydetti:

"Gazze'de yaşanan vahşete sessiz kalınması bunun en canlı örneğidir. Aslında biz Gazze'deki soykırıma karşı çıkarak Batı toplumunun temel değerlerini de savunuyoruz. Gazze'de kundaktaki bebeklerden tutun her yaşta insanın temel hakları çiğneniyor. İnsan haklarının göz göre göre yok edilmesine sessiz kalınması, insanların mülkiyet haklarının hiçe sayılarak evlerine, topraklarına sistematik bir biçimde el konulması, Filistinlilerin geleceklerini tayin haklarının ellerinden alınması Batı medeniyetinin değerlerinin neresinde kalıyor? Hastanelerin bombalanması, okulların, mülteci kamplarının, pazar yerlerinin vurulması ve sivillerin öldürülmesi Batı değerlerine uygun mudur? Gazze’deki insanlara 'güneye gidin' deyip oraya yönelenlerin üzerlerine bomba yağdırılması Batı'nın benimsediği bir durum mudur? Şimdi soruyorum, tüm bunlara bile isteye sessiz kalan ülkeler mi yoksa Türkiye mi Batı'ya ait?"



Türkiye, Suriye ordusunun yeteneklerini güçlendirecek

Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)
Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)
TT

Türkiye, Suriye ordusunun yeteneklerini güçlendirecek

Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)
Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)

Suriye ve Türkiye dün, Suriye ordusunun kabiliyetlerinin güçlendirilmesi, kurumlarının geliştirilmesi ve kapsamlı güvenlik sektörü reformunun desteklenmesini amaçlayan bir askeri iş birliği anlaşması imzaladı.

Suriye Arap Haber Ajansı (SANA), iki ülke savunma bakanlarının huzurunda Ankara'da imzalanan anlaşmanın, Suriye ordusunun operasyonel hazırlığını artırmak, ortak operasyonları güçlendirmek ve terörle mücadele, mayın temizleme, siber savunma, askeri mühendislik, lojistik ve barışı koruma operasyonları gibi uzmanlık gerektiren beceri eğitimleri sağlamak amacıyla eğitim kurslarını içerdiğini bildirdi.

Aralarında Dışişleri ve Savunma Bakanları ile İstihbarat Başkanı'nın da bulunduğu üst düzey Suriye heyeti, Türk yetkililerle görüşmek üzere Ankara'ya geldi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre siyasi olarak, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türk mevkidaşı Hakan Fidan'ın görüşmelerinde Süveyda dosyası, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gerilimi, bölünme tehlikesi ve İsrail'in dış müdahaleleri gündemi oluşturdu.


ABD Azerbaycan-Ermenistan barış anlaşmasıyla İran sınırında

ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)
TT

ABD Azerbaycan-Ermenistan barış anlaşmasıyla İran sınırında

ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)

Ömer Önhon

Güney Kafkasya'da devam eden büyük oyunda, siyaset, ekonomi ve güvenliği bir araya getiren yeni bir proje öne çıktı. Beyaz Saray'da 8 Ağustos Cuma günü düzenlenen törende, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, iki ülke arasında barış için ortak deklarasyona imza attılar. Törene, anlaşmanın hamisi olarak belgeyi imzalayan ABD Başkanı Donald Trump da katıldı.

Ortak deklarasyon sınırlara saygı, bölgesel çatışmanın sona erdirilmesi ve güç kullanımının reddi gibi yedi temel maddeden oluşuyor. Taraflar ayrıca, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) Minsk Grubu'nun kapatılması için ortak bir talepte bulunmak da dahil olmak üzere çeşitli bazı belgeler üzerinde de anlaşmaya vardı ve bunları imzaladı. Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları, ‘Devletler Arasında Barış ve İlişkilerin Kurulmasına Dair Anlaşma’ taslağını imzalayarak, nihai metni tamamladılar. Bakü, Erivan'ın imzaların atılmasından ve nihai onaylamadan önce bölgesel talepleri sona erdirecek anayasa değişikliklerini yapmasını bekliyor.

Anlaşma ayrıca, Azerbaycan'ın ana kısmını Ermenistan toprakları üzerinden Nahçıvan'a bağlayan ‘Zengizor Koridoru’ olarak bilinen engelsiz bir geçiş bölgesi kurulmasını da kapsıyordu. Ermenistan, ABD ve üzerinde anlaşmaya varılan diğer dış taraflarla birlikte, ‘Trump'ın uluslararası barış ve refah yolu’ olarak adlandırılan bir çerçeve oluşturmak için çalışmayı taahhüt etti. Washington’daki görüşme önemli bir başarı olsa da, birçok ayrıntı hala net bir anlaşma ve daha fazla açıklığa ihtiyaç duyuyor.

Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasındaki çatışma, 20’nci yüzyılın başlarına, her iki ülkenin de işgal altında olduğu ve 1990 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazandıkları döneme kadar uzanıyor. O zamandan beri, tarihsel anlaşmazlıklar ve bölgesel talepler nedeniyle aralarında zaman zaman savaşlar patlak verdi. Ermeniler, özellikle Rusya'nın büyük dış desteğiyle Karabağ ve diğer Azerbaycan bölgelerini işgal etti.

Proje, Bakü'den başlayıp Ermenistan'dan geçerek Nahçivan'a ulaşan ve ardından Türkiye'ye varan bir demiryolu hattı ve otoyol inşasını kapsarken bu yol, İran sınırına paralel olarak uzanıyor.

Azerbaycan, 2020 yılında Karabağ'ın büyük bir bölümünü geri alan bir askeri operasyon düzenledi ve ardından 2023 eylülünde terörle mücadele çerçevesinde hızlı bir harekatla işgal altındaki topraklarının geri kalanını da kurtardı. O tarihten bu yana Türkiye, ABD, İsrail, Fransa ve İran gibi ülkelerin farklı roller oynadığı karmaşık bir siyasi ve güvenlik sürecine girildi. Bu ülkeler, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çaba sarf ettiler.

Başkan Trump, uzun süredir savaşları sona erdirme ve ekonomik ilişkileri güçlendirerek ve refahı artırarak ülkeleri bir araya getirme sloganını savunuyor ve bu konuda ABD'nin ekonomik çıkarlarına odaklanıyor. Ancak, savaşları birkaç gün içinde sona erdirebileceğine dair tekrar ettiği abartılı açıklamaları, özellikle bir günde sona erdirebileceğini söylediği Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirememesi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından manevra yapıldığını itiraf etmesi, güvenilirliğini zedeledi.

fgthyu7
Nahçıvan Özerk Bölgesi'nin Stepanakert (Hankendi) şehrinde düzenlenen bir askeri geçit töreni, 8 Kasım 2023 (AFP)

Bu sefer işler onun lehine gelişebilir, çünkü yakında Putin ile görüşmeye hazırlanıyor ve bu da Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı sona erdirme umutlarını canlandırıyor. Pakistan ile Hindistan, Tayland ile Kamboçya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasındaki çatışmaları sona erdirmeyi kendine mal eden Trump için, Kafkasya’daki son başarısı, uluslararası arenada başarılarını övünmek için yeni bir fırsat sunuyor.

Washington zirvesinin en önemli sonucu, anlaşmada ‘geçiş bölgesi’ olarak adlandırılan ve Zengizor Koridoru olarak bilinen, Ermenistan’da 43 kilometre uzunluğundaki şerit oldu. Bu şerit, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ana kısmını, Nahçivan Özerk Cumhuriyeti'ndeki topraklarından ayırıyor.

Proje, Bakü'den başlayıp Ermenistan'dan geçerek Nahçivan'a ulaşan ve ardından Türkiye'ye varan bir demiryolu hattı ve otoyol inşasını kapsarken bu yol, İran sınırına paralel olarak uzanıyor.

Başkan Donald Trump, Zengizor Koridoru’nu, Azerbaycan'a Nahçıvan'a tam erişim hakkı tanıyan ve Ermenistan'ın toprak bütünlüğüne tam saygı gösteren özel bir geçiş bölgesi olarak tanımladı. Projeye, Trump Uluslararası Barış ve Refah Yolu (TRIPP) adı verildi.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gelişmelerle birlikte, gözlemciler Türkiye ile Ermenistan arasında tam normalleşme ve diplomatik ilişkilerin kurulmasının çok da uzak olmadığını tahmin ediyorlar.

Trump, Ermenistan'ın bu koridoru inşa etmek için ABD ile özel bir ortaklık kuracağını ve Washington'a 99 yıl süreyle uzatılabilir yönetim hakları vereceğini açıkladı. Projenin hayata geçirilmesi için ABD ve diğer ülkelerden müteahhitlerin yer alacağı bir koalisyon kurulacak ve ABD, Azerbaycan ve Ermenistan karı üzerinde anlaşmaya varılan oranlarda paylaşacak.

Teknik şüphelerle çevrili olan proje, çünkü Ermenistan koridorda egemenlik haklarına sahip olacak, ancak yolcuların ve malların denetimi ve kontrolü, trafiği veya ticari faaliyetleri engellemeyecek şekilde gerçekleştirilecek. Fakat bu durum, uygulama açısından hala belirsizliğini koruyor.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, bu tarihi adımın Trump'ın kişisel müdahalesi olmasaydı gerçekleşemeyeceğini vurgulayarak, 35 yıl süren savaşı sona erdirdiği için Nobel Barış Ödülü'nü hak ettiğini ve onu bu ödüle aday göstereceklerini açıkladılar.

Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında etkili olan başlıca güçlerden biri olan Türkiye, Washington’daki zirvenin sonuçlarından duyduğu memnuniyeti dile getirirken bunu son derece önemli bir gelişme olarak nitelendirerek ABD'nin rolünü takdir etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan anlaşmaya övgüde bulundu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise Zengizor Koridoru’nu Türkiye'yi Kafkasya ve Hazar Denizi üzerinden Türk dünyasına, Türkiye üzerinden Avrupa'ya ve Asya'nın derinliklerine bağlayan önemli bir bağlantı noktası olacağını belirtti.

juı8
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ABD Başkanı Donald Trump'ın da hazır bulunduğu Washington'daki Beyaz Saray'da düzenlenen barış anlaşması imza töreninde tokalaşırken, 8 Ağustos 2025 (AFP)

Türkiye ve Azerbaycan, ‘iki devlet bir millet’ deyişiyle ifade edilen yakın bir ilişkiye sahipler. Dışişleri Bakanı Fidan da bu çerçevede ‘Türk dünyası’ terimini kullandı. Ankara, Ermenistan-Azerbaycan savaşının başından itibaren Bakü'nün yanında yer aldı ve askeri destek sağlayarak Azerbaycan'ın zaferinde önemli bir rol oynadı. Türkiye, 21 Eylül 1991'de Ermenistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olmasına rağmen, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve mevcut anlaşmazlıklar nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkiler gerildi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, 2022 yılında Türkiye'nin diplomatik girişimlerine yanıt verdi ve iki ülke arasında uzlaşı sürecinin ilk adımları atıldı. Bu süreç, geçtiğimiz haziran ayında Paşinyan’ın Türkiye'ye yaptığı resmi ziyaretle taçlandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gelişmelerle birlikte, gözlemciler Türkiye ile Ermenistan arasında tam normalleşme ve diplomatik ilişkilerin kurulmasının çok da uzak olmadığı tahminlerinde bulunuyorlar. Birçok Ermeni Taşnak, özellikle de Ermeni diasporasından olanlar, Başbakan Nikol Paşinyan'ın Ermenistan'ın ulusal çıkarlarına aykırı davranışlarda bulunduğunu düşünüyor, ancak halkın geniş desteğine sahip olan Paşinyan bu eleştirilerden etkilenmeyecektir.

Ekonomik faaliyetler ve normalleşme ile ulaşım koridorlarının sağlayacağı fırsatlar büyük bir etki yaratacak olsa da bu durum, mevcut tüm gerilimleri ve zorlukları bir anda ortadan kaldırmaz.

Rusya, Batı'nın kendi hayati etki alanı olarak gördüğü bölgelerde veya sınırlarına yakın bölgelerde yaptığı hamlelerden memnun değil. Başkan Vladimir Putin'in harekete geçmek için uygun anı sabırla beklediği biliniyor.

İran ve Rusya ise Aliyev ve Paşinyan’ın görüşmesi ve anlaşmaları imzalamalarının olumlu bir gelişme olduğunu vurguladılar. Ancak aynı zamanda, ABD'nin Moskova'nın arka bahçesi olarak gördüğü bölgede Rusya'ya karşı önemli bir diplomatik zafer elde etmesinden duydukları endişe ve rahatsızlığı da dile getirdiler. Bu gelişme, Rusya ile Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin gerginleştiği bir dönemde gerçekleşti.

Ermenistan, Paşinyan liderliğinde Rusya'nın nüfuzundan uzaklaşarak güvenliğini sağlamak için Batı'ya yakınlaşmaya çalışırken, Aliyev liderliğindeki Azerbaycan'ın politikası Rusya ile ilişkilerinde temkinli olmakla birlikte, son zamanlarda daha açık bir tutum sergilemeye başladı.

gthyu
Azerbaycan Savunma Bakanlığı'nın 19 Eylül 2023'te yayınladığı bir videodan alınan ve Bakü’nün Azerbaycan güçlerinin Ermenilerin Dağlık Karabağ bölgesinde kullandığı mevzileri imha etmesi sonucu meydana geldiğini söylediği bir patlamayı gösteren bir görüntü (AFP)

Öte yandan İran, Bakü ile Erivan arasındaki ilişkilerin iyileşmesini memnuniyetle karşıladı, ancak projenin olası sonuçları konusunda uyarıda bulundu. Ulaştırma yollarının açılmasının, karşılıklı çıkarlar ve egemenliğin korunması çerçevesinde gerçekleşmediği sürece bölge halklarına fayda sağlamayacağını vurgulayan Tahran, doğu ile batıyı birbirine bağlayan Zengizor Koridoru’nun, kendisinin teşvik ettiği kuzey-güney koridoruna büyük zarar vereceğinden ve Ermenistan'a doğrudan erişimini engelleyeceğinden endişe ediyor.

İran, bölgenin güvenliğini tehlikeye atabilecek dış müdahalelere karşı uyararak Tahran'ın varlığını ve Azerbaycan'daki İsrail varlığını ciddi bir endişe kaynağı olarak gören ABD'ye açık bir gönderme yaptı.

Burada sorun, İran'ın bu projeyi gerçekten durdurabilecek durumda olup olmadığında. Ancak Rusya'nın, Batı'nın kendi hayati etki alanı olarak gördüğü bölgede veya sınırlarına yakın bölgelerde yaptığı hamlelerden memnun olmadığı biliniyor. Başkan Vladimir Putin'in harekete geçmek için uygun anı sabırla beklediği de biliniyor.

ABD’li yetkililerin, Washington'ın anlaşmalarının ve projelerinin Rusya, Çin ve İran'ı hedef alan jeopolitik manevraların bir parçası olduğunu açıkça ilan etmesiyle, bu ülkelerin tek tek veya toplu olarak bu planları engellemek yahut bozmak için karşı projeler veya planlar ortaya koyması şaşırtıcı olmaz.


Türkiye'nin batısında meydana gelen depremde 1 kişi hayatını kaybetti, 29 kişi yaralandı

Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)
Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)
TT

Türkiye'nin batısında meydana gelen depremde 1 kişi hayatını kaybetti, 29 kişi yaralandı

Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)
Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)

Türkiye Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı dün Balıkesir'de meydana gelen depremin 6,1 büyüklüğünde olduğunu belirtti.

Yetkililere göre saat 19:53'te kaydedilen deprem, İstanbul ve İzmir dahil olmak üzere ülkenin batısındaki birçok şehirde hissedildi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İlgili tüm kurumlar depremle ilgili gerekli önlemleri aldığını” belirtti.

Erdoğan, “Balıkesir'i vuran ve komşu illerde de hissedilen depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum” dedi.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Balıkesir'de bugün meydana gelen depremde ilk belirlemelere göre 1 kişinin hayatını kaybettiğini, 29 kişinin yaralandığını açıkladı.

Bakan X platformunda daha önce yaptığı açıklamada, "Tüm Afet ve Acil Durum Yönetimi ekiplerimiz ve ilgili kurumlarımız derhal saha aramalarına başladı. Şu ana kadar herhangi bir olumsuz olay kaydedilmedi" demişti.

AFP’nin haberine göre Sındırgı Belediye Başkanı Serhan Sak, NTV'ye yaptığı açıklamada, depremin merkez üssü olan şehirde, şehir merkezindeki üç katlı bir bina da dahil olmak üzere 10 binanın yıkıldığını söyledi.

Sak, "Bu binada altı kişi yaşıyordu ve enkaz altından dört kişi kurtarıldı." diyerek, diğer ikisinin çıkarılması için çalışmaların sürdüğünü belirtti. Sak, "Binalar ve camiler yıkıldı, ancak can kaybı olmadı" dedi.

AFAD, büyüklükleri 3,5 ila 4,6 arasında değişen yedi artçı sarsıntı bildirdi.

Geçtiğimiz haziran ayı başında Muğla’da meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki depremde bir kız çocuğu hayatını kaybetmiş, 69 kişi de yaralanmıştı.

Türkiye, geçmişte birçok trajediye neden olan fay hatlarının üzerinde yer almaktadır.

2023 yılında meydana gelen şiddetli Hatay depreminde en az 53 bin kişi hayatını kaybetti.