Filistinliler, Gazze'deki onur kırıcı tutuklamaların detaylarını anlattı: "İsrail, savaş ganimeti gibi sergilenen Filistinli erkekleri küçük düşürmeyi hedefliyor"

Washington, İsrail'i uluslararası insan hakları hukuku kurallarına uymaya çağırırken, Hamas bunu "iğrenç bir suç" olarak nitelendirdi

Onur kırıcı tutuklamalar, Hamas ve Filistin Hükümeti’ni öfkelendirdi / Fotoğraf: AFP
Onur kırıcı tutuklamalar, Hamas ve Filistin Hükümeti’ni öfkelendirdi / Fotoğraf: AFP
TT

Filistinliler, Gazze'deki onur kırıcı tutuklamaların detaylarını anlattı: "İsrail, savaş ganimeti gibi sergilenen Filistinli erkekleri küçük düşürmeyi hedefliyor"

Onur kırıcı tutuklamalar, Hamas ve Filistin Hükümeti’ni öfkelendirdi / Fotoğraf: AFP
Onur kırıcı tutuklamalar, Hamas ve Filistin Hükümeti’ni öfkelendirdi / Fotoğraf: AFP

Gazze Şeridi'nin doğu sınırına yakın bir yerde, İsrail'e ait askeri bir araç, Şadi'yi uzun süren gözaltının ardından indirdi.

Şadi'nin hiçbir taşıta binmesine izin verilmeyip sadece yürümesi istendi. Onunsa üzerinde sadece iç çamaşırı vardı.

O, bacağı ve kolu kanarken hastaneye doğru yavaş yavaş yürümeye başladı.

"Küçük düşürücü bir şekilde talimatlar veriyorlardı"

İsrail ordusu, Gazze'nin kuzeyinde mültecileri barındıran bir bölgede bulunan Birleşmiş Milletler'e ait okula baskın düzenleyerek Şadi'yi tutukladı.

Şadi'nin ifadesine göre, onu hemen gözaltına aldılar ve ellerini yukarı kaldırmasını istediler, ardından herkesin önünde soyunmaya zorladılar.

Şadi o anları şu sözlerle anlattı:

Askerler, Gazze'nin kuzeyinde bulunan bir okulu basarak arama operasyonları gerçekleştirdi. Erkekleri kadınlardan ayırdılar ve ardından erkekleri eğitim tesisinin avlusuna götürdüler. Bize elbiselerimizi çıkarmamızı emrettiler ve bu süreç boyunca bizi küçük düşürücü bir şekilde talimatlar veriyorlardı. Tüm erkeklerin elleri ve ayakları kelepçelendi, ardından askerler bizi yere oturmamız için zorladı ve bizim fotoğraflarımız çektiler. Sonra bizi mahkum taşıma araçlarına benzeyen bir şeylerle bilmediğimiz bir yere götürdüler.

Askerler Şadi'yi sorgulamadan önce dövdü, küfretti ve aşağıladı. Onu birçok kez öldürmekle tehdit etti.

Sorgu sırasında aynı şey birkaç kez tekrarlandı ve bu süreç boyunca Şadi çıplaktı, çünkü işgal askerleri giysilerini vermek istemedi.

50 yaşından fazla olduğu söylenen bu adamın ifadesine göre, hava soğuktu, bir de askerler üzerine soğuk su döktüler.

Şadi'nin herhangi bir siyasi gruba ait olmadığına emin olduktan sonra, onu insanlık dışı bir şekilde serbest bıraktılar.

Şadi, bir grup erkekle birlikte gözaltına alındığını ve hala birçoklarının orada olduğunu söyledi.

İsrail askerlerinin ona medyadan kaçınması ve konuşmaması gerektiğini sıkça tembihlediklerini söylüyor ve eğer buna uymazsa ailesiyle tehdit ettiklerini anlattı.

Tutuklama operasyonları

İsrail ordusu, Gazze'nin kuzeyinde yaşayan sivil halk arasında geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başlattı.

Bu, Gazze'nin kuzey bölgesindeki kara operasyonunun derinleştiği ve askeri ekipmanların nüfus yoğun mahallelere ulaştığı bir süreçte gerçekleşti.

Ayrıca halkın barındığı okullara baskınlar düzenlendi.

İsrail ordusu tarafından resmi olarak duyurulan bir rakam olmamakla birlikte, İsrail yayın kurumu 700 kişinin tutuklandığını bildirdi.

Ancak tutuklamaların tam olarak nerede gerçekleştiği belirsiz çünkü bu bölgelere ulaşmak zor ve teyit için iletişim kurmak da güç.

İsrail ordusu bazı tutuklananları aşamalı olarak serbest bıraktı ve bunu birkaç aşamada yaptı.

Serbest bırakılanların birçoğu Gazze'nin güney bölgesine ulaştı ancak çoğunun kıyafeti ve telefonu yoktu.  

Okullara baskın ve toplu tutuklamalar

Baha da sadece iç çamaşırıyla Şifa Hastanesi'nin ana kapısından girdi.

Vücudu dondurucu soğuktan titriyordu ve yüzünde yorgun ve bitkin bir ifade vardı.

Baha, "Lütfen bana giysi verin" diye bağırmaya başladı.

Birkaç saat önce Baha, BM bayrağı altında bulunan Gazze'nin kuzeyindeki bir okula sığınmıştı ve İsrail uçaklarının füzelerle yaptığı saldırılardan korunmak için sınıf odalarında bulunuyordu.

Ancak bu uluslararası koruma sağlanan tesis, ona koruma sağlayamadı. İsrail askerleri kuruma baskın düzenledi. 

Baha yaşadıklarını şöyle anlattı:

Askerler okula girdi ve hoparlörler aracılığıyla erkeklerin kadınlardan ayrılmasını istediler. Sonra sınıf odalarının tümünü işgal ettiler ve karşılarına çıkan herkesi dövmeye başladılar.

"Tüm erkekleri soydular, onları çömelme pozisyonunda oturmaları için zorladılar. Ardından gözlerini bağladılar ve bazılarını demir kelepçelerle kelepçelediler, diğerlerini ise iple bağladılar. Gençlerin çoğunu çıplak bir şekilde tutukladılar" diyen Baha, sözlerine şunları ekledi:

Bir asker bana dönerek 'Yaşlı adam, Şifa Hastanesi'ne kadar koş' dedi. Herhangi bir giysi talep etmedim ve neredeyse çıplak bir şekilde koşmaya başladım. Yolda şiddetli dövme sesleri işittim ve askeri nakil aracının hareket ettiğini fark ettim.

İsrail övünüyor

İsrail, son bir haftadır Gazze'deki tutukluların giysilerini çıkararak gözaltına almayı bir yöntem olarak uyguluyor.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, neredeyse çıplak tutukluların fotoğraflarını ve videolarını yayımladı.

Bu kişiler, sıraya dizilmişler, başlarını öne eğmişler, gözleri bağlı bir şekilde İsrailli askerlerin gözetiminde duruyorlar ve askerler onlara karşı bağırarak emirler veriyor.

Şifa Hastanesi'nde bulunan bazı kadınların ifadesine göre, İsrail ordusu Beyt Lahya bölgesindeki evlere girdi, kadınları çıkardı ve erkekleri sokakta giysilerini çıkarmaları ve çömelmeleri için zorladı.

Tüm gençleri ve yaşlıları tutuklayarak askeri araçlarla bilinmeyen bir yere götürdü.

İnsan hakları

Tutukluların bu şekilde fotoğraflarının yayınlanması, insan hakları kuruluşlarından tepki aldı.

Bu kuruluşlar, İsrail'in bu görüntüleri bir övünme vesilesi olarak gördüğünü belirtti.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi İletişim İlişkileri Danışmanı Jessica Musan, "Gördüğüm şey son derece endişe verici. İsrail'in tüm tutuklulara insanca ve saygılı bir şekilde uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde muamele etmesi gerekiyor" dedi.

Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Rami Abduh ise şunları söyledi:

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde onlarca sivili gözaltına alarak sığınmacılara karşı keyfi ve haksız uygulamalara başvurdu. Aralarında doktor, akademisyen, gazeteci ve yaşlıların da bulunduğu rastgele ve keyfi gözaltı operasyonları düzenledi. Fotoğrafları gördüğümde orada, UNRWA'ya bağlı bir okulun müdürü, bir gazeteci ile Birleşmiş Milletler çalışanlarını tanıdım.

Hamas ve Filistin yönetimi rahatsız

Filistinlilerin insan haklarına aykırı olarak gerçekleştirdiği tutuklanmalar, Hamas ve Filistin yetkilileri arasında öfkeye neden oldu.

Hamas liderlerinden İzzet er-Rişk, "Sivilleri giysilerini çıkarmaya zorlama ve onları aşağılama, masum insanlara karşı ciddi bir suçtur. Uluslararası insan hakları örgütlerinden, bu kişilerin durumunu ortaya çıkarmalarını ve serbest bırakılmalarına yardımcı olmalarını talep ettik" dedi.

Filistin'in Londra temsilcisi Husam Zemlat ise şunları söyledi:

Tutukluların fotoğrafları, insanlık tarihindeki en karanlık dönemleri hatırlatıyor. İsrail, evlerinden alınıp savaş ganimeti gibi sergilenen Filistinli erkekleri küçük düşürmeyi hedefliyor.

Amerika kızgın İsrail kendini temize çıkarıyor

Amerika, Gazze'den alınan tutukluların durumu hakkında İsrail'den açıklama yapmasını talep etti.

Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, "İsrail ordusunun Gazze'den onlarca kişiyi neredeyse çıplak bir şekilde tutuklaması son derece rahatsız edici. Biz her zaman uluslararası insan hakları hukukuna tam anlamıyla uyulması gerektiği konusunda İsrail ile net bir şekilde anlaşmıştık. Bu, sivillerin korunması ve tutuklanan bireylerin insanca ve saygılı bir şekilde muamele görmesini gerektiriyor" dedi.

İsrail hükümeti sözcüsü Elon Levy ise şunları söyledi:

Biz, Hamas'ın kalesi olarak bilinen Gazze'nin kuzeyindeki Cebaliye ve Şucaya'da kalan askerlik çağındaki erkeklerden bahsediyoruz. Bu kişiler, birkaç hafta önce siviller tarafından boşaltılması gereken bölgelerde bulundular. Şu anda onların Hamas ile ilişkili olup olmadığını araştırıyoruz.

 

Independent Arabia  - Independent Türkçe



Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
TT

Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Lübnan Ordu Komutanlığı, siyasi otoritenin kararı doğrultusunda ordunun Litani Nehri’nin güneyindeki bölgede uygulamaya koyduğu planın birinci aşamasını ve ülke genelindeki görevlerini yerinde göstermek amacıyla, çok sayıda büyükelçi, maslahatgüzar ve askerî ataşenin katılımıyla bir saha turu düzenledi.

Pazar günü yaşanan İsrail kaynaklı gerilimin ardından dün sınır hattında büyükelçilerin ziyareti sırasında sakinlik hâkim oldu. Büyükelçilere eşlik eden Ordu Komutanı Rudolf Heykel, ordunun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı.

dcfg
Büyükelçiler ve maslahatgüzarlar, Ordu Komutanı Rudolf Heykel'in silahların devletin elinde toplanmasına yönelik plana dair açıklamasını dinliyorlar. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Güney Litani Bölge Komutanlığı’ndaki toplantı, Lübnan milli marşının okunması ve ordu mensuplarından hayatını kaybedenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından Ordu Komutanı Rudolf Heykel bir konuşma yaparak katılımcıları selamladı ve temsil ettikleri kardeş ve dost ülkelerin Lübnan’a gösterdiği ilgiden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Heykel, İsrail’in Lübnan topraklarındaki işgalinin ve süregelen saldırılarının devam ettiğine dikkat çekerek, askerî kurumun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı. Turun amacının ise sınırlı imkânlara rağmen ordunun 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararı ve çatışmaların durdurulmasına ilişkin anlaşmayı uygulama konusundaki kararlılığını ve kendisine verilen görevleri yerine getirdiğini göstermek olduğunu ifade etti.

Heykel ayrıca, Lübnan toplumunun tüm kesimleri gibi bölge halkının da orduya güvendiğini belirtti.

Lübnan Ordu Komutanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre toplantı kapsamında, ordunun Lübnan’ın farklı bölgelerindeki görevlerine, Güney Litani’deki genel duruma, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile yürütülen iş birliğine ve ateşkesin denetlenmesine ilişkin mekanizma ile koordinasyon içinde ordunun planının birinci aşamasının uygulanmasına dair bir bilgilendirme sunumu yapıldı.

Açıklamada, katılımcıların ordunun görevini yerine getirirken sergilediği profesyonellik ve disipline övgüde bulunduğu, görev uğruna canlarını ortaya koyan askerlerin fedakârlıklarını takdir ettiği belirtildi. Toplantının ardından heyet, bazı subayların eşliğinde, ordunun planı kapsamında yer alan kimi merkez ve mevzileri kapsayan bir saha turu gerçekleştirdi.

Bu tur, ordunun kısa süre önce medya mensupları için düzenlediği benzer bir ziyaretin ardından gerçekleştirildi. Söz konusu medya turunun, hükümetin silahların tek elde toplanmasına ilişkin kararı doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri kamuoyuna göstermek amacı taşıdığı, özellikle ordunun güvenlik kontrolünü devralma ve durumu yönetme kapasitesini sorgulayan eleştiriler ve şüpheci yaklaşımlar karşısında bu adımın atıldığı belirtildi.

Turun, Paris’in 18 Aralık’ta Lübnan ordusuna destek amacıyla bir hazırlık konferansına ev sahipliği yapmasından üç gün önce gelmesi dikkat çekti. Konferansa, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian, Macron’un siyasi danışmanı Anne-Claire Legendre, Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile ateşkes denetim mekanizmasına ABD adına katılan Morgan Ortagus’un katılması bekleniyor.


Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
TT

Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)

Libya’nın başkenti Trablus’ta, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) himayesinde yürütülen ‘yapılandırılmış diyalog’ sürecinin ikinci gün çalışmaları dün başladı. Oturumların bir bölümü güvenlik ve yönetim dosyalarına ayrıldı. Görüşmeler, 2011’den bu yana ülkede süren güvenlik kaosu ve siyasi bölünmüşlük ortamında yapılırken, Tobruk kentinde bir sufi zaviyesine yönelik saldırı ve türbede defnedilmiş bir şeyhin naaşının çalınmasının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla da eş zamanlı olarak gerçekleşti.

UNSMIL, Trablus’taki yapılandırılmış diyalogun üst üste ikinci gününde, yönetişim ve güvenlik başlıklarından sorumlu ekipler için eş zamanlı iki sabah oturumu düzenlendiğini açıkladı. Ekonomi, ulusal uzlaşı ve insan hakları ekiplerinin ise iki ayrı oturum daha yapması öngörülüyor.

Bu başlıklara ilişkin tartışmaların gündemi, özellikle de güvenlik dosyası, henüz netlik kazanmadı. Pazar günü başlayan yapılandırılmış diyalog, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh’in dört ay önce BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu siyasi çözüm yol haritasındaki ana süreçlerden biri olarak değerlendiriliyor.

sdfrgt
Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısından (UNSMIL)

BM himayesinde düzenlenen diyalog, Libyalı siyasetçiler arasında faydasına ilişkin süregelen tartışmaların gölgesinde yapılıyor. Daha önce Siyasi Diyalog Forumu üyesi olan Fadıl el-Emini, sürecin ülkenin geleceği açısından kritik bir eşik olduğunu belirterek, tüm Libyalı kurum ve liderlerin tereddüt etmeden sorumluluk üstlenmesi ve bu dönüm noktasının başarıya ulaşmasına samimiyetle katkı sunması gerektiğini ifade etti.

Buna karşılık Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Ali et-Tikbali ise ‘muhalif seslerin dışlanmasının’ diyaloğu içeriğinden arındırdığını ve süreci Libya’daki siyasi gerçekliği yansıtmayan biçimsel bir girişime dönüştürdüğünü savundu.

Bu gelişmeler, ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde Zaviye el-Arusiye’ye yönelik bir saldırının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla eş zamanlı yaşandı. Kimliği belirsiz kişiler, zaviyeye bağlı mescidi ateşe verdi, Şeyh Muhammed el-Kindi’nin türbesini açarak naaşını çaldı.

Söz konusu olay, Şubat 2011’de başlayan devrimden bu yana tekrarlanan türbe ve mezarlara yönelik saldırılar dosyasını yeniden gündeme taşıdı.

Sosyal medyada yayımlanan bir videoda, Zaviye el-Arusiye mensupları, saldırıdan ismini vermedikleri ve DEAŞ’a yakın aşırı bir ideolojiyi benimseyen bir grubu sorumlu tuttuklarını açıkladı. Açıklamada, Tobruk’taki güvenlik birimleri ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi ise olayı, 14 yılı aşkın süredir devam ettiğini belirttiği ve Ehl-i Beyt, sahabe ve evliyaya ait kabirlerin açılmasını, cami ve zaviyelerin yakılıp yıkılmasını, ölülerin kemiklerine yönelik saldırıları ve bunların bilinmeyen yerlere gömülmesini kapsayan ‘uğursuz bir kampanyanın’ parçası olarak niteledi.

Öte yandan geçtiğimiz ağustos ayında Zliten kentinde, Kur’an-ı Kerim ezberi yapılan bir zaviyeyi de barındıran önemli dini yapılardan biri olan Miftah es-Sıfrani türbesi bombalanmış, saldırı sonucunda türbe tamamen yıkılmış, ancak can kaybı yaşanmamıştı.

5th
Tobruk'ta bir Sufi şeyhinin medfun olduğu zaviyenin mescidinde vandalizm izleri (Facebook)

Doğu Libya’daki yetkililerin sessizliği sürerken, Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi, yaşananların sorumluluğunun yetkililere ait olduğunu belirterek, farklı kentlerdeki zaviye ve türbelerin sorumlularını ‘acil önlemler almaya’ çağırdı. Konsey, olayı mezar soygunculuğu olgusunun geri dönüşüne işaret eden bir ‘alarm zili’ olarak nitelendirdi.

Şeyh Ahmed Muhammed İmran el-Kindi, 1917 yılında Zliten kentinde doğdu. Tobruk’ta yaşamış önde gelen mutasavvıflardan biri olan el-Kindi, buradaki Zaviye el-Arusiye’nin yenilenmesine katkı sundu ve 2007 yılında hayatını kaybetti.

Siyasi aktivist Usame eş-Şuhumi ise saldırının zamanlamasına dikkat çekerek, olayın kentin belediye seçimleriyle meşgul olduğu bir dönemde, sabah namazı öncesinde gerçekleştirilmesi ve mezarın açılmasının ardından dini miras eserleri barındıran bir kütüphanenin yakılmasının, bunun rastlantısal değil organize bir eylem olduğuna işaret ettiğini söyledi. Şuhumi, yaşananların ‘dini sembolizme olduğu kadar ilme ve bilgiye yönelik çifte bir düşmanlığı yansıttığını’ ifade etti.

Şuhumi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, hedef alınan zaviyenin herhangi bir kışkırtıcı ya da siyasi faaliyette bulunmadığını, nefret ya da tekfir söylemi benimsemediğini, aksine zikir ve Kur’an eğitimi verilen bir mekân olduğunu ve ziyaretçilerinin barışçıl, sade vatandaşlar olduğunu dile getirdi.

Öte yandan güvenlik alanında da gelişmeler yaşandı. Cenzur’da Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun binasına RPG’lerle düzenlenen saldırı maddi hasara yol açtı ancak can kaybı yaşanmadı. Kurum, olayı ‘kendilerini sindirmeye ve reform sürecini baltalamaya yönelik bir girişim’ olarak niteleyerek acil soruşturma ve binalarının korunmasını talep etti. Saldırı, resmi makamlar ve insan hakları çevreleri tarafından kınanırken, faillerin takibine yönelik taahhütler de yinelendi.

Bu çerçevede, merkezi Bingazi’de bulunan Usame Hammad başkanlığındaki Libya İstikrar Hükümeti (LİH), 2013 yılında verilen uluslararası tahkim kararıyla bağlantılı Kuveytli el-Harafi şirketi dosyasıyla ilgili olarak acil bir dizi hukuki ve yargısal işlem başlattığını duyurdu.

Hükümetten yapılan açıklamada, 2006 yılında imzalanan yatırım sözleşmesinin feshi için dava açılmasının yanı sıra, tahkim sürecinde devlet güvenliğini ve kamu maliyesini ilgilendiren, dolandırıcılık ve danışıklılık boyutuna varan ağır ihlaller ile usul hatalarını ortaya koyan yeni belgelere dayanarak tahkim kararına itiraz edilmesinin de bu kapsamda yer aldığı belirtildi.

Açıklamada, ulusal egemenliğin ve kamu malının korunması konusundaki kararlılık vurgulanırken, dün Bingazi Kuzey Mahkemesi’nin ihtiyati ve acele işler dairesi tarafından verilen ve ulusal yargı nezdindeki dava sonuçlanana kadar tahkim kararına ilişkin tüm işlemlerin durdurulmasını öngören kararın ardından, iç ve dış bağlantılı tüm sorumluların takibinin sürdürüleceği ifade edildi.

Söz konusu dava, 2006 yılında Libya Turizm Kurumu ile el-Harafi şirketi arasında, Tacura’da bir turizm projesinin hayata geçirilmesi amacıyla imzalanan yatırım sözleşmesine dayanıyor. Libya makamlarının 2010 yılında sözleşmeyi iptal etmesi üzerine şirket uluslararası tahkime başvurmuş, 2013 yılında Kahire’de verilen tahkim kararıyla Libya’nın yaklaşık 937 milyon dolar tutarında, doğrudan zararlar, yoksun kalınan kârlar ve faizleri kapsayan bir tazminat ödemesine hükmedilmişti.

Bunun ardından, kararın uygulanması ve geçersizliği konusunda Mısır ve Avrupa’daki mahkemeler nezdinde uzun süren hukuki mücadeleler yaşanmış, taraflar karşılıklı olarak hukuki ihlallerin bulunduğu yönünde suçlamalarda bulunmuştu.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)

Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin anayasal sınırlar içinde, en fazla üç ay içinde yeni hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı karmaşıklıklar göz önüne alındığında, "çerçeve" güçlerine yakın üst düzey bir yetkili, yeni hükümete eski bir başbakanın liderlik etmesi olasılığını dışlamıyor.

Yetkili, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Şii güçlerin "özellikle mevcut ve beklenen yerel ve bölgesel zorluklar göz önüne alındığında, ülkenin en üst düzey yürütme pozisyonunu üstlenecek deneyimli bir isim istediklerini" söyledi. Yetkili, "Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçlerin, daha önce başbakanlık yapmış olan Nuri el-Maliki, Muhammed es-Sudani, Haydar el-İbadi veya Mustafa el-Kazımi gibi isimlerden birini ve daha az ölçüde, Ekim protestolarının ardından görevinden alınan Adil Abdul-Mehdi'yi seçebileceği" olasılığını da dışlamadı.