İsrail eski Başbakanı Yair Lapid, Al Majalla’ya konuştu: ‘Filistin devletinin kurulması uzun bir süre gecikecek… Biz Ortadoğu’da misafir değiliz, kalıcıyız’

Şimdi muhalefet lideri olan eski İsrail Başbakanı Al Majalla’ya konuştu.

Axel Rangel Garcia/Eyal Warshavsky/Majalla
Axel Rangel Garcia/Eyal Warshavsky/Majalla
TT

İsrail eski Başbakanı Yair Lapid, Al Majalla’ya konuştu: ‘Filistin devletinin kurulması uzun bir süre gecikecek… Biz Ortadoğu’da misafir değiliz, kalıcıyız’

Axel Rangel Garcia/Eyal Warshavsky/Majalla
Axel Rangel Garcia/Eyal Warshavsky/Majalla

Ahmed Mahir

İsrail eski Başbakanı Yair Lapid, kendi ofisinde, pek çok siyasi gelişme hakkında Al Majalla’ya verdiği röportajda, arzulanan Filistin devleti, İsrail’de yükselen aşırı sağ ve Hamas hareketi gibi şu an merak edilen birçok meseleye dair değerlendirmelerde bulundu.

Lapid’e göre İsrailliler ve Filistinliler, on yıllardır süregelen çatışmayı bölgede gelecek nesillere güvenli ve konforlu bir hayat temin edecek şekilde çözüme kavuşturmak için ellerinden geleni yapmalı.

2022 yılında kısa bir süreliğine başbakan ve 2014 yılında da maliye bakanı olarak görev yapan Lapid, kendisine ‘iki devletli çözümün’ diplomatik başarısızlıkla eşanlamlı hale gelip gelmediği sorulduğunda, Filistinlilerin bir devleti olması, kendilerini yönetmeleri ve Filistinlilerle onurlu bir şekilde yaşamaları gerektiğini söyleyerek ekledi:

“Bu düşüncenin öldüğünü sanmıyorum; ancak bana kalırsa 7 Ekim saldırılarından sonra epeyce ertelenecek. Çünkü bizim halkımızın selametini temin etmenin yollarını bulmamız lazım.”

Lapid, son yıllarda savaş ve barış zamanlarında ‘çatışmayı yönetme’ politikasının etkili olmadığını ve bunun başarısızlığının kanıtlandığını söyledi. Önemli olan şeyin çatışmanın çözülmesi olduğunu düşünen Lapid, “Ülkemizin geleceği konusunda belirsizlik yaşamamız gereken dönem artık bitti” diyor.

Uluslararası düzeyde desteklenen barış reçetesi, İsrail’in yanında Gazze Şeridi ile Batı Şeria’da 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını ve Kudüs’ün de iki tarafın ortak başkenti olmasını öngörüyor.

2012 yılında liberal ideolojiye sahip Yesh Atid (Gelecek Partisi) adlı partiyi kuran Lapid’e göre İsrail’in bugün merkezî politikalara ihtiyacı var ve aşırı sağ, ülke için bir tehdit oluşturuyor. Ona göre aşırı sağcılar, ‘bağırıp çağırmayı iyi biliyorlar, fakat yönetmeyi beceremiyorlar.’ 

Aynı zamanda eski bir gazeteci olan Lapid, 7 Ekim saldırılarından sonra İsrail’in Hamas hareketiyle komşu olarak yaşayamayacağını ve bir örgüt ve ideoloji olarak Hamas hareketinin ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Lapid’e 7 Ekim’den sonra İsrail’in siyasi düşüncesinde nelerin değiştiğini, Filistin devletinin İsrail’in ulusal güvenliği için artık bir gereklilik haline gelip gelmediğini, Gazze’ye karşı savaşta sivillerin rastgele hedef alındığı ve bunun sonucunda binlerce kişinin öldüğü konusunda İsrail ordusuna yöneltilen suçlamaları sordum.

Lapid, İsrail’in Hamas veya Lübnan Hizbullahı tarafından varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olduğunu düşünmüyor ve ekliyor:

Biz burada kalıcıyız. Arap dünyasının anlaması gereken tek şey şu ki biz Ortadoğu’da misafir değiliz.

Şarku'l Avsat, Al Majalla’nın Lapid ile gerçekleştirdiği röportajın tam metnini aktarıyor. 

-İsrail’in ulusal güvenliği bağlamında bir Filistin devletinin kurulması artık bir zorunluluk olarak mı görülüyor yoksa Filistinlilerle kendi devletlerine dair müzakere yapmama yönünde bir değişim mi mevcut?

-Maalesef ki 7 Ekim olayları, benim şahsen desteklediğim ‘iki devletli çözüm’ ihtimalini azalttı. Filistin devletinin savunucuları her zaman İsrail’in kendi halkını korumak için güçlü güvenlik önlemleri almasını sağlamanın önemini vurguladılar. Ancak halkımız için güvenliği oluşturan şeye dair anlayış, o gün köklü bir şekilde değişti. Radikal bir terör örgütü olan Hamas, bizim anladığımız şekliyle bir devlet anlayışına ulaşmaya çalışmıyor. Onların DEAŞ ve El-Kaide örgütlerinin ideolojilerine benzeyen ideolojileri, Irak’tan Mısır’a uzanan bir hilafet kurmaya odaklanıyor. Bu yüzden de Filistin devletini desteklemiyorlar ve aktif bir şekilde bu düşünce aleyhine çalışıyorlar. Her ne kadar Filistin devleti düşüncesinin öldüğünü düşünmesem de epeyce ertelendiği muhakkak. Şu an önceliğimiz, halkımızın selametini ve güvenliğini temin etmenin yollarını bulmak.  

-Ancak Hamas, daha önce bir ‘İslam hilafeti’ kurmak istediğini söylemedi. Aksine bir Filistin devleti kurmak istediğini söyledi. Bu iddiayı nereden çıkardınız?

-Size Hamas’ın kuruluş sözleşmesini okumanızı öneririm. Yahudiler ve Hıristiyanlarla ilgili kısımlara özellikle odaklanabilirsiniz. Onlar öldürmek istiyorlar ve onları DEAŞ örgütüyle aynı karede buluşturan şey de bu. Onlar Yahudileri ve Hıristiyanları, hatta ılımlı Müslümanları bile öldürmek istiyor. Bunu engellemek için hep birlikte çalışmalı ve Hamas’a karşı koymalıyız.

sef
Şu an İsrail muhalefet lideri olan eski İsrail Başbakanı Yair Lapid, kendi ofisinde Al Majalla’ya verdiği özel röportaj esnasında (Eyal Warshavsky/Majalla)

-İsrail birkaç yıldır çatışmayı yönetiyor. Bu siyasi stratejiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Bence İsrail solu, Ortadoğu’da bir belge imzalamanın tüm taraflar arasında uzlaşma sağlayacağını ve çatışmayı bitireceğini zannetmekle hata yaptı. Burada işler böyle yürümüyor. Sağın hatası ise söylediğiniz gibi, çatışmayı yönetebileceklerini sanmaları oldu. Çatışma yönetilemez. Bunun yerine aşamalı bir şekilde çatışmayı çözmemiz gerekir. Çatışmanın, İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarına uygun şekilde cevap verilerek özenle çözülmesi lazım. Aynı şekilde Filistinlilerle yaşadığımız esas meseleyi de çözmek gerekir. Filistinliler onurlu bir şekilde yaşamak ve kendi kendilerini yönetebilen bireyler olarak saygı görmek istiyorlar, ki ben bunu anlayışla karşılıyorum. Bu benim sadece siyasi lider olarak değil, aynı zamanda bir baba olarak da görüşüm. Öyle ya, çocuklarınıza çözebileceğiniz sorunları miras bırakmazsınız, aksine bu sorunları çözmeye çalışırsınız. Dolayısıyla benim ve benim kuşağımın rolünün, çatışma yönetiminin ötesine geçmesi gerektiğine inanıyorum. Bu meseleyi burada, bu bölgede çocuklarımızın müreffeh bir yaşama sahip olmasını sağlayacak şekilde çözüme kavuşturmak için elimizden geleni yapmalıyız.

-İsrail’in stratejik siyasi düşüncesinde 7 Ekim’den sonra neler değişti?

-Güzel soru. Vardığımız asıl sonuç, daha önce hafife alınmış yeteneklere sahip barbar bir düşmana karşı stratejik ittifaklarımızı güçlendirmek gerektiği oldu. Bu tehditler sadece bizim için değil, gördüğümüz üzere Suudi Arabistan Krallığı, Mısır, Lübnan ve tabi ki Ürdün dahil bölgenin tamamı için de bir tehlike arz ediyor. İlerisi için toplum olarak iki odak noktamız olacak: Birincisi, güvenlik önlemlerimizi artırmak, ikincisi de stratejik ittifakları güçlendirip derinleştirmek. Bu ortak tehditlere karşı koymak için bölgesel ortaklarla iş birliği yapmak, topluca selametimiz ve istikrarımız için oldukça önemli.

-7 Ekim’den önce Hamas’ın İsrail’e karşı büyük bir saldırı planlıyor olabileceği konusunda endişeniz var mıydı? Belki bu konuda başkalarını da uyardınız?

-Evet, uyardım. 20 Eylül’de burada tüm ekibimin iradesine karşı çıktığım bir konuşma yaptım. Konuşmamda, birden fazla alanda patlama tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu söyledim. Bunu aldığım istihbarat bilgilerine dayanarak söyledim. Öylesine bir ihtimal olarak değil, güçlü bir ihtimal olarak Gazze’yi zikrettim ve güvenlik risklerine karşı daha uyanık olmamız gerektiğini belirttim. Sizin de hatırlayacağınız üzere o dönemde tüm ülke, hukuki konulara dair bir iç çekişmeye dalmış durumdaydı. Bu yüzden büyük bir siyasi bunalım yaşıyorduk. Bense güvenliğe daha fazla odaklanma çağrısı yapıyor ve ele alınmamış, ilgi gösterilmemiş güvenlik riskleri olduğu konusunda uyarıda bulunuyordum.

-Tepkiler nasıldı?

-Büyük bir karşılık görmedi. Bakın, ileri görüşlü olduğumu iddia etmiyorum. Öngörüleriyle övünen biri gibi görünmek de istemem. Daha sonra yaşananları hiç kimse tahmin edemezdi. Ancak beni endişelendiren şey, ülkenin siyasi meselelerle gerekenden fazla meşgul olması ve güvenlik meselelerine gereken ilgiyi göstermemesi idi.  

-İsrail’in en yakın müttefiki ABD’nin değerlendirmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bildiğiniz gibi ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrail’in mevcut savaşta sivilleri korumazsa, onları Gazze’deki ‘düşmanın kucağına’ iteceğini ve İsrail’in ‘bir taktik zaferini stratejik hezimete’ dönüştürme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünüyor.

-İsrail’in sivillere zarar vermek gibi bir niyeti veya arzusu yok. Biz Hamas’ın terör saldırılarıyla hiçbir alakası olmayan insanlara zarar gelmemesi için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz.

-Ama İsrail ordusu Gazze Şeridi’nde pek çok hastaneyi, evi ve çeşitli hayati tesisleri hedef alarak binlerce sivilin ölümüne neden oldu.

-Gazze’de yaşadığımız ikilem, Hamas’la olan daimî ikilemimizdir. Dikkat edin, halklarını canlı kalkan olarak kullanıyorlar. Olan bu. Bu, korkunç bir düşünce ve hiç makul değil. İnsanlar bunu anlamakta çok zorlanıyor. Ancak savaşmamız gereken düşman bu. İnsanlara su, gıda, ilaç ve insani yardım sağlamak için elimizden geleni yapacağız. Elimizden geldiğince onları çatışma bölgelerinden uzak tutmaya çalışıyoruz. Ama insanların da Gazze’de Hamas’ı ortadan kaldıracağımızı anlamaları gerekiyor. Çünkü Gazze’deki Hamas’la komşu olarak yaşayamayız. Zira bir terör örgütünün kapınızın eşiğinde durmasına izin verdiğinizde neler olduğunu ve olabileceğini gördük.

-Sizce İsrail’in Hamas’ın saldırılarına tepkisi zemininde çok sayıda sivil ölümünün yaşanması Gazze’de ve Batı Şeria’da Hamas’ın popülerliğini artırıyor mu? Toplu bir cezalandırma olarak görülen ve sorumsuz ve intikamcı olduğu düşünülen askerî harekâta yönelik eleştiriler de giderek artıyor.

-Evet, ilk tepki bu olabilir ama bu böyle devam etmeyecektir. Yani savaşın tozu dağılıp da herkes şöyle bir etrafına bakınca Hamas’ın Gazze halkına ölümden ve yıkımdan başka bir şey getirmediğini görecekler. 7 Ekim’de İsrailliler, Hamas’ın kurbanı oldular, şimdi de Gazze halkı Hamas’ın kurbanı. Ben Gazze halkının zekâsına güveniyorum; bu felaketi başlarına Hamas’ın getirdiğini anlayacaktır. O yüzden şimdi belki popülerlik kazanıyorlar; bu, savaş zamanlarında anlaşılır bir durum. Ama Gazze halkı gözündeki popülerliği koruyamayacaklar. Savaş sona erdiğinde genel olarak Filistinliler ve Arap dünyası, Hamas’ın Gazze halkına yaşattığı korkunç akıbetin farkına varacak.  

-Savaştan sonra Filistinliler demokratik ve özgür bir seçim yapıp da Hamas’a oy verirlerse ne olur?

-İyi ama o zaman bu seçimler özgür olmaz ki. Demokratik herhangi bir ülke size bunu söyleyecektir. Zira terör örgütlerinin aday olmasına izin verilmez. Fransa’da Hizbullah’ın ya da İngiltere’de El-Kaide’nin aday olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Hayır. Eğer demokratik bir seçim yapılırsa o zaman terör örgütü Hamas’ın da bu seçimlere aday olmasına izin verilmemesi gerekir. Dolayısıyla çizdiğiniz senaryonun gerçekleşmesi imkânsız.

-Hamas’ın tamamen ortadan kaldırılacağından nasıl emin olabiliyorsunuz? Sonuçta mesele sadece askerî faktörlerle alakalı değil, bu aynı zamanda bir fikir ve ideoloji meselesi.

-Evet, başta herkes bir fikrin kökünü kazıyamazsınız diyor. Bu doğru olabilir. Ama kötü bir fikrin kökünü kazıyabilirsiniz ve Hamas da kötü bir fikir. Hamas’ın boyutunu biliyoruz. Hamas’ın gerçek boyutunu ve nasıl çalıştığını biliyoruz. 7 Ekim’de bizi şaşkınlığa uğrattı. Ama şu an şaşkın değiliz ve savaş uzasa bile Hamas’ın işini bitirmeye çok kararlıyız. Bu gerçekleşecek. Bakın, İsmail Heniyye ve Halid Meşal gibi Hamas liderleri ve aileleri yurt dışında milyarderler gibi yaşarken, Hamas halkının sıkıntı çektiğinin herkes farkında. Onlar dünyanın her yerinde kendilerine özel lüks mülklerde, otellerde ve alışveriş merkezlerinde hayat sürerken halkları çadırlarda yaşıyor. Zaten Amerikalılarla Hamas’ın mali varlığına güçlü bir darbe indirmeyi de görüşüyoruz.

-Sizce ‘iki devletli çözümün’ büyük bir diplomatik başarısızlık olduğu ispatlandı mı?

-Yahudiler ile Araplar, İsrailliler ile Filistinliler arasında barış düşüncesini engellemek için ellerinden geleni ardına koymayan İran, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad’ın oluşturduğu şer ittifakının varlığı, elbette ki fayda sağlamıyor.

-Öyleyse ‘iki devletli çözümün’ bir başarısızlık örneği olduğunu kabul ediyorsunuz?

-Hayır. Kastettiğim, bu çözümün henüz gerçekleşmediği. Pek çok engel var. Hem Filistinli hem de İsrailli gelecek nesillere karşı vazifemiz, yan yana barış içinde yaşamalarıdır.

-O halde ‘iki devletli çözüme’ halen inanıyorsunuz?

-Evet. Ben 2022 yılında başbakandım ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda ‘iki devletli çözümün’ doğru çözüm olduğuna inandığımı dile getirmiştim.

-Peki bugün, özellikle de yerleşimlerin genişlediği bir dönemde iktidarın başında olsaydınız ne yapardınız? Şu an Batı Şeria’da yaklaşık 800 bin İsrailli yerleşimci ve vatandaş mevcut. Batı Şeria’nın merkezinde de radikal dindar Siyonist hareketlerin kurduğu yerleşim yerleri var. BM ve pek çok yabancı hükümet, bütün bu yerleşimlerin yasa dışı olduğunu söylüyor.

-Basitçe söyleyeyim: Herhangi bir barış anlaşması tavizlerle ilgilidir. Aksi takdirde ortada bir anlaşma olmaz. Ama izin verin size, 1967 Savaşı’ndan bu yana İsrail’in dört kez Filistinlilere kendi devletlerini kurma teklifinde bulunduğunu ve onların da bu teklifi dört kez geri çevirdiğini hatırlatayım. En sonuncusu 2014 yılında, ben hükümette görev yapıyorken oldu. Bu, (eski ABD Dışişleri Bakanı) John Kerry Eylem Çerçevesi olarak biliniyordu ve ben de müzakere ekibinin bir parçasıydım. Size söylüyorum, Netanyahu başbakanken onlara bir devlet kurmayı teklif ettik. Yerleşimler mevcutken onlara da bu yerleşimlerden bir pay sunduk. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Beyaz Saray’a giderek Başkan Obama ile görüştü. Ancak bizim teklifimizi ve herhangi bir özyönetim imkânını reddettiler. Bu üzücü bir durum. Bununla birlikte bizim de okullarında Yahudilerin maymun ve domuz olduklarını öğretmeyen bir komşuya ihtiyacımız var. Bu nefret kültürünü ortadan kaldırmayı başarırlarsa biz de uzlaşmanın yollarını bulacağız.   

sdeve
Eyal Warshavsky/Majalla

-Yeterince açık olmadıysa müsaade edin sorumu tekrarlayayım. Batı Şeria’nın derinliklerinde yerleşimler mevcutken Filistinlilerin kendi devletleri nasıl olabilir?

-Yok, siz sorunuzu sordunuz. Siz sordunuz ama ben çok net olmak istemedim. Bunun için size, tavizlerin herhangi bir barış anlaşmasının çok önemli bir parçası olduğunu herkesin bildiğini söyledim. Ama mecbur kalmadıkça detaylara girmeyin. Şu an sadece Hamas’ın Gazze’de alıkoyduğu İsrailli rehinelerin ve vatandaşların akıbetiyle ilgileniyoruz. Bölgedeki tüm dostlarımızdan yardım görmeyi umuyoruz. Tüm insanlarımızı ve evlatlarımızı yurda geri getirmemize yardımcı olmak için elinizden gelen tüm çabayı göstermenizi ümit ediyoruz.

-İsrail’de sağın ve aşırı sağın popülerliği artıyor. Aşırı sağ şu an Netanyahu ile ittifak halinde ve Araplarla Filistinlilere karşı ırkçı tutumlarıyla biliniyorlar.

-Size memnuniyetle karşı çıkacağım. Çünkü koalisyona dahil olan aşırı sağın, Knesset’te yaklaşık 14 sandalyesi var. Şu an yedi ila on kişiler. Dolayısıyla rakamlar, sizin söylediğinizin aksini gösteriyor. Bundan memnunum, zira bence ülke için bir tehdit oluşturuyorlar. Yani popüler değiller. Çünkü sizin de bildiğiniz gibi ilginç olan şu ki, onlar iktidara geldiklerinde ve koalisyonun bir parçası olduklarında, insanlar, onların bağırma ve muhalefet etme konusunda çok iyi olduklarını ama ülkenin nasıl yönetileceğini bilmediklerini fark ettiler.

-O zaman İsrail’deki yeni hükümetin veya koalisyon hükümetinin liderliği merkezci mi olacak?

-Halk artık birlik istiyor. Birbirimizden uzaklaşmamızı değil, birbirimize doğru ilerlememizi istiyorlar. İnsanlar en çok ihtiyacımız olan şeyi sadece merkezî devletin yapabileceğinin bir ölçüde farkında. Bu yüzden geleceğin fırsatlarına bakarsak, inanıyorum ki orta yolcuların liderlik ettiği hükümet, güvenlik ve refah getirecek. İsrail’in buna ihtiyacı var. Kısa süre önce korkunç bir saldırıya maruz kaldık ama biz nasıl toparlanacağını bilen bir halkız. Benim babam, Holokost sırasında Budapeşte’deki Yahudi mahallesinde yaşayan bir çocuktu. Biz daha önce karanlık yerlere gittik ve o karanlık yerlerden nasıl çıkacağımızı, azami faydayı nasıl çıkaracağımızı biliyoruz.

-Menahem Begin, Şamir, Rabin ve Barak… Eski başbakanlar olarak hepsinin de Filistinlilerle barış projeleri vardı. Ancak dünya çapında pek çok siyasetçiye ve İsrail vatandaşına göre Netanyahu, herhangi bir barış ihtimalini baltaladı. Sizce Netanyahu’nun sağcı siyasi ideolojisi, bu savaş bittikten sonra da devam edecek mi?

-Bence yeni bir İsrail’e doğru ilerliyoruz. Ben her şeyin değiştiğine inanıyorum. İsrail siyaset kurumunun da kamuoyuna, sonraki nesillerin geleceğine dair daha belirgin bir vizyon ve açıklama sunmaya borçlu olduğunu düşünüyorum. Özel olarak birine işaret etmeden söylüyorum ki, ülkemizin geleceğinin bizim için belirsiz olduğu dönemler artık geride kaldı. Daha çok çalışmalıyız. İnsanların İsrail’in geleceğine dair vizyonumuzun ne olduğunu anladıklarından emin olmamız lazım. Bu mesele sadece güvenlikle veya Filistinliler ve onların eylemleriyle alakalı değil. Bu aynı zamanda istediğimiz siyaset ve ekonomi türüyle de alakalı. Ancak diğer yandan Arap dünyasıyla ve daha ılımlı Sünni ülkelerle ittifaklar kurmamız gerektiği de ortada. Bu yüzden bu cevap, Netanyahu’yla alakalı mı değil mi bilmem ama İsrail’le alakalı.

-Bölgede stratejik ittifaklarla neyi kastettiğinizi daha açık ifade edebilir misiniz?

-Başta Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere daha ılımlı ülkelerle güçlü ilişkiler kurmayı kastediyorum. Bu tür iş birliklerine ihtiyacımız var. Bu, tüm Ortadoğu için stratejik düşünme biçimidir. Kanaatimce Suudi Arabistan’la normalleşme oldukça önemli. Bu normalleşme gerçekleşecek ve 7 Ekim’de normalleşmeyi baltalamak isteyen teröristler de bu konuda göz korkutmayacaktır. İlişki için belirgin bir vizyon varsa bu vizyon kendi yolunu izleyecek ve bir grup teröristin kol bükmesine izin verilmeyecektir. Aynı şey İsrail için de geçerli. Bence artık üzerinde birlikte çalışabileceğimiz tüm olumlu işlerde ileri gitmemiz gerekiyor.

sfe
Gazze Şeridi’nde alıkonan rehinelerin aileleri, 19 Aralık 2023’te Tel Aviv’de bir protesto sırasında (Reuters)

-İsrail, Hamas ve Hizbullah tarafından varoluşsal bir tehditle mi karşı karşıya?

-Hayır. Hamas ve Hizbullah, iki terör örgütü ve biz halen bölgenin en güçlü askerî kuvvetiyiz. O ikisi, bir tehdit oluşturuyor ama İsrail için varoluşsal bir tehdit değiller. Biz burada kalıcıyız. Arap dünyasının anlaması gereken şey şu ki, biz Ortadoğu’da misafir değiliz. Biz burada kalacağız, İsrail kalacak ve Arap ülkeleriyle iletişimi sürdürecek. Herhangi bir diyalog için en başta bizim hiçbir yere gitmeyeceğimizin tam olarak anlaşılması gerekiyor. Ortadan kalkacak olan Hizbullah ile Hamas’tır.

-İran’la diyaloğun mümkün olduğunu düşünüyor musunuz yoksa sizin için en iyi seçenek çatışma mı?

-7 Ekim’in bize öğrettiği bir şey varsa o da radikallerle, barbar radikallerle iş yapılamayacağıdır. İran, nükleer programını tamamen ortadan kaldırırsa, Arap veya İsrailli herhangi bir hükümeti sabote etmek için Ortadoğu’nun dört bir yanına gönderdiği milisleri tamamen dağıtırsa ve dünyanın en büyük terör finansörü olmaktan vazgeçerse, o zaman belki onunla müzakerelere başlayabiliriz. Ama bugün İran bu saydıklarımızın hiçbirini yapmıyor. Dolayısıyla onunla müzakere etmemeliyiz. Bilakis teröre karşı bir arada durduğumuzu vurgulamalıyız.

-İsrail’in Filistinlileri Mısır’daki Sina Yarımadası’na gitmeye mecbur etme planları olduğu yönündeki iddialara ve sızıntılara ne diyorsunuz? Yani Filistinliler, savaşın başından beri kuzeyden ortaya ve şimdi de güneye doğru göç ettirilmek üzere sürekli baskılara mı maruz kalıyorlar?

-Her ne olacaksa Mısırlılarla koordinasyon içinde olacak. Onlarla bir barış anlaşmamız var. Mısır egemenlik sahibi, önemli bir ülke. Mısır sınırlarında olacak her şey, Mısırlılarla çok dikkatli bir şekilde koordine ettiğimiz bir şey olacak. Yani Mısırlılara hiçbir şey dayatmayacağız. Onlarla oldukça verimli bir diyalog içindeyiz. Bu yolun işlerin ilerletileceği yol olduğundan emin olacağız ve insanları Mısır’a gitmeye zorlamayacağız.

*Bu röportaj Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden  çevrilmiştir.



İran Cumhurbaşkanı'nın yokluğunda süreç nasıl işleyecek?

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve yardımcısı Muhammed Muhbir (Tesnim)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve yardımcısı Muhammed Muhbir (Tesnim)
TT

İran Cumhurbaşkanı'nın yokluğunda süreç nasıl işleyecek?

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve yardımcısı Muhammed Muhbir (Tesnim)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve yardımcısı Muhammed Muhbir (Tesnim)

İran anayasası, İran cumhurbaşkanının herhangi bir nedenle iki ay süreyle yetkilerini kullanamaması durumunda, İran cumhurbaşkanlığının görevlerini geçici bir komitenin üstlenmesini öngörüyor.

131. maddeye göre başkanın ölümü, yokluğu, iki ayı aşan hastalık veya görev süresinin dolması ve yeni cumhurbaşkanının seçilmemesi halinde, cumhurbaşkanının görevlerini bir komisyon üstlenecek.

İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Rehber'in onayıyla, Meclis Başkanı ve Yargı Başkanının da yer aldığı bir komiteye başkanlık ediyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 50 gün içinde başkanlık seçimlerini düzenlemekle yükümlü olacak.

131. maddeye göre Rehber, cumhurbaşkanı yardımcısının yetkilerini gerektiği gibi kullanamaması halinde cumhurbaşkanının tüm yetkilerini doğrudan şahsen üstlenebilir veya yeni bir yetkili atayabilir.

İran Anayasası'nın 113. Maddesine göre İran Cumhurbaşkanı'nın, Rehber'den sonra ülkede en yüksek yetkili olduğunu ve Rehber ile ilgili konular hariç, Anayasa'nın uygulanmasından ve yürütme organını (hükümeti) yönetmekten sorumludur.

Bu, İran'ın başbakanlık görevini devralmak üzere geçici bir komite kurma durumu ile üçüncü kez karşı karşıya kalmasıdır.

İlki, İran devriminin ilkelerine ihanet ettiği gerekçesiyle Rehber Humeyni tarafından görevden alınan eski Cumhurbaşkanı Ebu'l Hasan Beni Sadr’ın görevden alınmasının ardından gerçekleşti. Beni Sadr 1979 devriminden sonra İran'ın ilk seçilmiş cumhurbaşkanıydı. Paris'te sürgünde iken Ekim 2021'de öldüğünde 88 yaşındaydı. Komitenin çalışmaları 22 Haziran 1980'den aynı yılın 2 Ağustos'una kadar yaklaşık iki ay sürdü.

İkincisi, 30 Ağustos 1981 tarihinde İran Başbakanı Muhammed Ali Recai'nin suikasta uğramasının ardından kurulmuştur. Komisyon, Başbakanlık binasının bombalanmasından birkaç saat sonra çalışmalarına başladı ve 9 Ekim 1981 tarihine kadar devam etmiştir.


İran Cumhurbaşkanı Reisi'yi taşıyan helikopter konvoyunda kaza: Reisi'nin durumu bilinmiyor

İran Cumhurbaşkanı Reisi'yi taşıyan helikopter konvoyunda kaza: Reisi'nin durumu bilinmiyor
TT

İran Cumhurbaşkanı Reisi'yi taşıyan helikopter konvoyunda kaza: Reisi'nin durumu bilinmiyor

İran Cumhurbaşkanı Reisi'yi taşıyan helikopter konvoyunda kaza: Reisi'nin durumu bilinmiyor

İran resmi haber ajansı IRNA’nın bildirdiğine göre, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopter Tebriz kenti yakınlarındaki dağlık bir bölgeye ‘sert iniş’ yaptı.

Ajans, helikopterde İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tebriz Cuma İmamı Muhammed Ali el-Haşim ve Doğu Azerbaycan Eyaleti Valisi Malik Rahmeti'nin de bulunduğunu belirtti. İran devlet medyası, ikmal ekiplerinin olay yerine ulaşmaya çalıştığını bildirdi. Şarku’l Avsat’ın Tesnim haber ajansından aktardığına göre bölge sakinleri, “Bölgedeki sis ve kötü hava koşulları nedeniyle helikopterin durumu halen bilinmiyor” şeklinde konuştu.

İran İçişleri Bakanı Ahmad Vahidi, Reisi'yi taşıyan helikopterin kötü hava koşulları nedeniyle sert iniş yapmak zorunda kaldığını ve henüz kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşamadığını bildirdi. IRNA, 16 kurtarma ekibinin bölgeye gittiğini, ancak kötü hava koşulları nedeniyle kurtarma çalışmalarının zaman alacağını kaydetti. İranlı Öğrenciler Haber Ajansı (ISNA), ‘bazı resmi olmayan kaynakların cumhurbaşkanının maiyetinin şehit olduğundan bahsettiğini, ancak resmi kaynakların henüz bu haberi doğrulamadığını’ aktardı. İran Meclisi Tebriz Milletvekili Ahmed Ali Rıza Beygi, İran Cumhurbaşkanı’nın maiyetiyle herhangi bir temasta bulunulduğunu reddederek, ‘kurtarma ekiplerinin kötü hava koşulları nedeniyle kaza yerine ulaşamadığını’ vurguladı.

Beygi, “Kurtarma ekipleri yağmur ve yoğun sis nedeniyle Reisi’nin helikopterinin düştüğü bölgeyi henüz tespit edemedi” dedi. İran Cumhurbaşkanı'nın helikopterinin ‘dağlık Dezmar bölgesindeki bir ormana düştüğünü’ kaydeden Beygi, “Kurtarma ekipleri kaza yerini keşfetmeye ve bölgeye doğru ilerlemeye çalışıyor” ifadesini kullandı. Diğer yandan Reuters'a konuşan İranlı bir yetkili, Reisi ve Abdullahiyan'ın hayatlarının ‘tehlikede olduğunu’ söyledi. Adının açıklanmaması koşuluyla konuşan yetkili, “Halen umutluyuz, ancak kaza yerinden gelen bilgiler endişe verici” dedi.

İRNA: Görgü tanıkları kazadan bir saat önce bölgede sesler duyulduğunu bildirdiler

Görgü tanıkları İRNA muhabirine yaptığı açıklamada, kazadan bir saat önce bölgede sesler duyulduğunu bildirdiler.

Kaza bölgesine İHA ve arama kurtarma köpekleri de dahil olmak üzere 20'den fazla yardım ekibi sevkedildi.

Arama çalışmalarına yardımcı olmak üzere silahlı kuvvetlere bağlı özel kuvvetler de bölgeye gönderildi.

Kötü hava koşulları nedeniyle kurtarma çalışmalarının zaman alabileceği aktarıldı.

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, İran cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan konvoydaki helikopterlerden birinin sert bir iniş yaptığını ve kurtarma ekiplerinin zorlu hava koşulları nedeniyle zorluk yaşadığını açıkladı.

Devlet televizyonuna konuşan Vahidi cumhurbaşkanının söz konusu helikopterde olup olmadığını söylemedi.

Bölgede şiddetli yağmur ve hafif rüzgarın olduğu bildirilirken devlet televizyonu, kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşmaya çalıştığını ancak bölgedeki kötü hava koşulları nedeniyle zorlandığını duyurdu. 

İran devlet televizyonu Reisi ile birlikte seyahat eden üst isimlerin şunlar olduğunu duyurdu: Doğu Azerbaycan Valisi Malik Rehmeti, Hamaney'nin Tebriz temsilcisi Muhammed Ali Al-ehaşem ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullayian.

Bazı yerel basında çıkan haberlere göre Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın, Reisi ile aynı helikopterde seyahat ediyordu.

Doğu Azerbaycan Eyalet Vali Yardımcısı Cebbarali Zakiri, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin konvoyunda meydana gelen helikopter kazasına ilişkin 3 helikopterden 2'sinin iniş yaptığını, birinin düştüğünü söyledi.

Sharghdaily haber sitesine göre Zakiri "Olay yerine henüz ulaşmadım. Olası yaralılar ve sayısı hakkında bir şey söyleyemem. Olayın nasıl olduğunu bilmiyorum" dedi.

Reisi, İran'ın Doğu Azerbaycan eyaletinde seyahat ediyordu. Devlet televizyonu, olayın meydana geldiği bölgenin, İran'ın başkenti Tahran'ın yaklaşık 600 kilometre  kuzeybatısında, Azerbaycan sınırındaki bir şehir olan Jolfa yakınlarında olduğunu açıkladı.


Bilim insanları 2 bin yıl önceki yangının failini buldu

Altın küpe, çömleğe saklanmış halde bulundu (Marco Ansaloni)
Altın küpe, çömleğe saklanmış halde bulundu (Marco Ansaloni)
TT

Bilim insanları 2 bin yıl önceki yangının failini buldu

Altın küpe, çömleğe saklanmış halde bulundu (Marco Ansaloni)
Altın küpe, çömleğe saklanmış halde bulundu (Marco Ansaloni)

İspanya'da yaklaşık 2 bin 200 yıl önce bir çiftlik evini yerle bir eden yangına, eski çağların en büyük generalleri arasında sayılan Hannibal'ın yol açtığı düşünülüyor. 

Demir Çağı'na ait bir yerleşim yerinin kalıntılarını inceleyen bilim insanları, MÖ üçüncü yüzyılda meydana gelen bir savaşın detaylarına ışık tuttu. Bugünkü Barselona'nın kuzeyinde yer alan dağ sırası Pireneler'deki Tossal de Baltarga adlı yerleşim yerinin kalıntıları büyük ölçüde yok olmuş durumda. 

Fakat daha sonra bölgeye gelen Romalıların, büyük bir yangınla harap olan bir çiftlik evinin üzerine inşa ettiği yapılar sayesinde bu binanın kalıntıları korunmuş. Araştırmacılar yangını, Kartaca İmparatorluğu Generali Hannibal'ın, Roma Cumhuriyeti'yle savaşa giderken çıkardığını tahmin ediyor. 

İki katlı ahşap binanın üst kısmının yemek yapma ve kumaş üretimine ayrıldığını tespit eden bilim insanları, alt katta da bir ahır olduğu sonucuna vardı. Frontiers in Environmental Archaeology adlı hakemli dergide cuma günü yayımlanan makalede açıklandığı üzere koyun, keçi ve at kalıntıları bulundu. 

Hayvanların ahıra kapatıldığına yönelik bulgular edinen ekip, bunun normal bir davranış olmadığı görüşünde. Bir çatışma çıkmasını bekleyen bölge sakinleri, hayvanları korumak için onları kapatmış olabilir. 

Kalıntılar arasında altın bir küpe de çıktı. Bilim insanları takının bir kapta gizlenmesinin, savaş tehlikesine karşı alınan bir diğer önlem olabileceği görüşünde. 

scdfgt
2 bin 200 yıl kadar önce yangın çıkan çiftlik evi ahşaptan yapılmıştı (Francesc Riart) 

MÖ üçüncü yüzyılın son çeyreğinde çıktığı düşünülen yangın, Kartaca'yla Roma arasındaki II. Pön Savaşı'yla aynı döneme denk geliyor. MÖ 218'den 201'e kadar süren savaşta Kartaca birliklerine liderlik eden Hannibal, karşı tarafa büyük zararlar verse de nihayetinde mağlup olmuştu. 

Generalin bu çatışmalarda Alpler'den savaş fillerini geçirmesi, tarihin en büyük askeri başarılarından biri kabul ediliyor.

Bu savaş sırasında Hannibal'ın Pireneler'de çeşitli çatışmalara girdiğini aktaran araştırmacılar, yangını da bunlarla ilişkilendiriyor. Makalenin başyazarı Oriol Olesti Vila şöyle diyor:

Buradaki vadiler ekonomik ve stratejik açıdan önemli bir bölgedeydi. Hannibal'ın Pireneler'i yerel kabilelere karşı savaşarak geçtiğini biliyoruz.

Olesti Vila ayrıca bu dönemde yangınların sıkça meydana geldiğini fakat genellikle tek bir odanın dışına çıkmadığını söylüyor. Öte yandan Tossal de Baltarga'daki yangın çiftlik evini yerle bir ederken, yerleşim yerindeki başka binalarda da benzer bir yangın çıktığına işaret eden bulgular var. 

Yanan binanın olduğu alanda insan kalıntısına rastlamayan ekip, binadaki kişilerin yangından kaçtıklarını fakat hayvanları kurtaracak zamanları kalmadığını düşünüyor. 

Independent Türkçe, Live Science, Newsweek, Frontiers in Environmental Archaeology


Netanyahu'ya verilen ültimatoma dair tüm bilinenler

Cumartesi Tel Aviv'de Netanyahu'yu İsrail bayrağıyla protesto eden göstericilere polis tazyikli su sıktı (Reuters)
Cumartesi Tel Aviv'de Netanyahu'yu İsrail bayrağıyla protesto eden göstericilere polis tazyikli su sıktı (Reuters)
TT

Netanyahu'ya verilen ültimatoma dair tüm bilinenler

Cumartesi Tel Aviv'de Netanyahu'yu İsrail bayrağıyla protesto eden göstericilere polis tazyikli su sıktı (Reuters)
Cumartesi Tel Aviv'de Netanyahu'yu İsrail bayrağıyla protesto eden göstericilere polis tazyikli su sıktı (Reuters)

İsrail'in Savaş Kabinesi'nden Benny Gantz, Başbakan Binyamin Netanyahu'ya ültimatom vererek tüm dünyada gündem oldu. 

Eski Savunma Bakanı Gantz dün düzenlediği basın toplantısında Netanyahu'ya seslenerek, İsrailli esirlerin geri getirilmesi, "Gazze'deki Hamas yönetiminin devrilerek askerden arındırılması", "Gazze'de ortak bir ABD, Avrupa, Arap ve Filistin yönetiminin kurulması", tahliye edilen kuzeydeki İsraillilerin evlerine geri getirilmesi ve Suudi Arabistan'la normalleşmenin desteklenmesi taleplerinde bulundu.

Benny Gantz, Gazze'nin İsrail saldırıları sonrasındaki idaresine ilişkin bir planın 8 Haziran'a kadar onaylanmaması halinde liderliğini yaptığı Ulusal Birlik Partisi'nin hükümetten çekileceğini söyledi. Bu çekilme, savaş kabinesinin yıkılmasını tek başına sağlayacak bir hamle değil.

gbhnj
Benny Gantz, 24 Kasım'da ateşkes başlatıldığında rehinelerin aileleriyle bir araya gelmişti (Reuters)

Bunun üzerine İsrail Başbakanlığı yazılı açıklama yayımladı. Netanyahu, Gantz'ın sunduğu şartların "İsrail'in yenilgisi anlamına geldiğini" öne sürdü. "Hamas yerine bana ültimatom vermeyi tercih ediyor" diyerek Gantz'ı yerdi.

Savunma Bakanı da Netanyahu'yu hedef almıştı

Savunma Bakanı Yoav Gallant da 15 Mayıs'ta Tel Aviv'de basın toplantısı düzenleyerek uzun zamandır Gazze'de Hamas'a alternatif bir yönetim bulma yönünde çalışmanın gerekli olduğunu söylediklerini ancak herhangi bir karşılık alamadıklarını belirtmişti.

Gallant, Netanyahu'ya konuya ilişkin bir karar vermesi, İsrail'in Gazze Şeridi'nde sivil-askeri bir rejimin olmayacağını ilan etmesi ve Hamas'a alternatif bir yönetimi teşvik etmesi çağrısında bulunmuştu.

Gantz da Gallant'ın eleştirilerinin isabetli olduğunu savunmuştu. 

Netanyahu'ysa Gallant'ın eleştirilerini X hesabından paylaştığı videoyla yanıtlamıştı.

dfvbgrtnh
74 yaşındaki Netanyahu'yu uyuşturucu baronu Pablo Escobar'a benzetenler de oldu (AP)

Hamas yenilene kadar Gazze'nin yönetimini tartışmanın "anlamsız" olduğunu savunan Netanyahu, "Hamas'ın Gazze'yi askeri olarak idare etmediği netleşene kadar tüm aktörler kendi güvenliklerinden korkacak ve Gazze'nin yönetimini tek başına üstlenmeyecek" demişti.

Ordu da bekleyiş içinde

İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi'nin de savaş sonrası stratejisi için Netanyahu'ya baskı yaptığı İsrail medyasında konuşuluyor. 

ABD de dahil diğer ülkelerin Refah'a kapsamlı kara operasyonu düzenlememesi için çağrıda bulunduğu Netanyahu, Gazze'nin güneyindeki bölgeye girmenin Hamas'ı yok etmek için gerekli olduğunu savunuyordu. 

Ancak düzenlenen operasyonların ardından Gazze'nin kuzeyinden çekilen ordunun tekrar aynı bölgelere girmesi, yönetime dair soru işaretlerini artırdı. Muhalifler Netanyahu'nun savaşı bitirmeye niyeti olmadığını söylüyor. 

Netanyahu'ya güven azalıyor mu?

Soufan Group adlı güvenlik danışmanlığı kuruluşunda araştırma direktörü olan Colin P. Clarke tartışmaları şöyle yorumluyor:

Gallant'ın Netanyahu'nun savaş sonrasında Gazze'nin yönetimini planlamak konusundaki yetersizliğini eleştirmesiyle birlikte İsrail savaş kabinesinde bazı gerçek çatlaklar görülmeye başlandı. En ateşli İsrail savunucuları da dahil Bibi'ye güveni olan çok fazla kişi tanıdığımdan emin değilim.

gb ht
Cumartesi günü Tel Aviv'de düzenlenen gösteride rehine ve ateşkes anlaşması için çağrıda bulunuldu (Reuters)

İsrail'de rehinelerin kurtarılmasını isteyen göstericiler de Netanyahu'yu sıkıştırıyor. Son günlerde İsraillilerin ölümüne dair haberler artarken Gazze'de tutulan 128 rehinenin akıbeti de merak konusu. Tel Aviv, en az 35'inin öldüğünü tahmin ediyor.

Washington, Filistin Ulusal Yönetimi'ni işaret ediyor

Washington da Netanyahu'yu bu konuda sıkıştırıyor. ABD, Filistin Ulusal Yönetimi'nin "yeniden canlandırılarak" Gazze'yi tekrar kontrolüne alması gerektiğini savunuyor. İsrail Başbakanı'ysa Mahmud Abbas'ın başkanlık ettiği yönetimi perşembe günü eleştirerek "Terörü destekliyor, eğitiyor ve finanse ediyor" deyip eklemişti:

Askeri zaferden başka bir alternatif yok. Bunu baypas etmeye çalışmak gerçeklikle bağı koparmak anlamına gelir.

Gazze Şeridi, 1996-2006'da Filistin Ulusal Yönetimi'ne bağlıydı. Ancak Hamas, 2006'da yapılan seçimlerde, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın partisi Fetih'i geçerek 132 sandalyeli mecliste 74 koltuk kazanmış, Fetih ise 45 sandalyede kalmıştı. Daha sonra taraflar arasında yaşanan anlaşmazlık nedeniyle 2007'de Gazze'de patlak veren çatışmalarda, Hamas bölgenin kontrolünü ele geçirmişti.

Independent Türkçe, New York Times, WSJ, BBC,


ABD'de Ku Klux Klan bağlantılı vali adayı hakkında karar verildi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

ABD'de Ku Klux Klan bağlantılı vali adayı hakkında karar verildi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Bir eyalet yargıcı, Ku Klux Klan'la (KKK) bağlantılı olduğu bildirilen Missouri vali adayının, kendi partisinin onu adaylıktan çekme çabalarına rağmen oy pusulasında kalmasına karar verdi.

Missouri Cumhuriyetçi Parti Başkanlığı, Darrell McClanahan'ın ağustosta yapılacak Cumhuriyetçi Parti önseçiminin oy pusulasında yer almasını engellemek için dava açmıştı. Associated Press, Missouri Cumhuriyetçi Parti Başkanlığı'nın başlangıçta McClanahan'ı partiye kabul ettiğini ancak daha sonra Nazi selamı verirken çekilmiş fotoğraflarının ortaya çıkmasının ardından McClanahan'ı ihbar ettiğini bildirdi. 

Görsel kaldırıldı.
Fotoğrafta görülen Darrell McClanahan, Nazi selamı verirken çekilmiş fotoğrafları ortaya çıkınca Cumhuriyetçi Parti'nin kendisini görevden almak için dava açmasının ardından Missouri önseçim oy pusulasında yer almaya devam edecek (Darrell McClanahan)

Cuma günü Cole County Gezici Mahkemesi Yargıcı Cotton Walker, McClanahan'ın valilik yarışına katılabileceğine karar verdi.

The Guardian'a göre McClanahan'ın avukatı Dave Roland, mahkeme kararının parti liderlerinin "önseçim oy pusulasında kime yer verileceğini seçme konusunda neredeyse sınırsız bir takdir yetkisine" sahip olmamasını sağladığını belirtti. 

İftira ve İnkarla Mücadele Birliği'ne (Anti-Defamation League/ADL) göre adayın KKK'yle de bağları var. Kuruluş, 2022'de McClanahan'ın ırkçı ve antisemitik inançları savunan, KKK'den büyük ölçüde etkilenen Hristiyan Kimliği (Christian Identity) adlı tarikata bağlı olduğunu belirtmişti. McClanahan daha sonra 2022'de yayımlanan makale nedeniyle kuruluşa dava açmış ancak davası reddedilmişti.

ADL'ye göre 2019'da McClanahan, ABD'nin güneyinin ayrılmasını savunan beyaz üstünlükçü grup League of the South'a ait üyelik kartını paylaşmıştı. 

Bu, McClanahan'ın bir görev için ilk rekabet edişi değil. McClanahan 2022'de eyaletin ABD Senatosu için yapılan önseçiminde de yarışmış ve oyların yüzde 1'inden daha azını alarak kaybetmişti.

Vali adayı kendisini "beyaz yanlısı" diye tanımlamış ancak ADL'nin ırkçı ya da antisemitik olduğu iddialarını reddetmişti. Ayrıca KKK'ye hiç katılmadığını söyleyerek sadece bir yıllık "onursal üyelik" verildiğini öne sürmüştü.

Cumhuriyetçi Vali Mike Parson görevdeki son dönemini tamamlarken bu yaz McClanahan da önseçimde birkaç rakibiyle karşı karşıya kalacak. 

Cumhuriyetçi Parti'nin Missouri'deki bir başka radikal sağcı adayı da bu hafta tartışmaların ateşini fitillemişti. Missouri Eyalet Sekreterliği için yarışan Valentina Gomez, perşembe günü LGBTQ+ topluluğunu aşağılayan bir video yayımlamıştı.

Gomez, "Amerika'da istediğiniz her şey olabilirsiniz" demişti.

Güçsüz ve eşcinsel olmayın. Güçlü durun be!

Daha sonra videoda Gomez'in elinde silah tuttuğu bir fotoğraf gösteriliyor.

Video anında tepki çekerken, kullanıcılar bu tuhaf videoyla dalga geçmiş ve LGBTQ+ karşıtı bu açıklamayı kınamıştı. Önceki aylarda Gomez, LGBTQ temalı kitapları alev silahıyla yaktığı bir video yayımlamıştı. X kısa bir süre sonra bunun "X'in Nefret İçeren Davranış kurallarını ihlal edebileceğini" belirterek videoyu kısıtlamıştı. 
Independent Türkçe


Eseri yapan ressam açıkladı: Kral Charles'ın portresi neden kırmızı?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Eseri yapan ressam açıkladı: Kral Charles'ın portresi neden kırmızı?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Kral III. Charles'ın son portresini çizen sanatçı, eserin neden bu kadar kırmızı olduğunu açıkladı.

Salı günü Buckingham Sarayı'nda Kral tarafından açılışı yapılan Jonathan Yeo imzalı tabloda Charles, kırmızı bir arkaplanda Galler Muhafızları üniformasıyla resmedildi.

Sıradışı portre kraliyet hayranları ve sosyal medya kullanıcıları arasında görüş ayrılığına neden oldu. Bazıları geniş kırmızı alanların kendilerini "rahatsız" ettiğini ve hükümdarın "cehennemde" gibi göründüğünü belirtti. 

Yeo karışık tepkileri erkenden "atlattığını" ve portrenin internette yarattığı mimlerle eğlendiğini söyledi.

Sunday Times'a verdiği röportajda, “Küçük kızım bu resimle ilgili TikTok'taki tüm çılgın şeyleri bana göstermeye çok hevesliydi" dedi.

17 yaşında ve... Resimle ilgili tüm komplo teorileriyle, satanist ve İlluminati'den olduğumu söyleyerek hayatının en güzel gününü geçirdi.

Yeo, "Bir resim üzerinde ne yaparsanız yapın, anlattığınız hikayenin ne kadar açık olduğunu düşünürseniz düşünün, birileri ondan başka bir anlam çıkaracaktır" diye ekledi.

Portrede neden bu kadar çok kırmızı kullanmayı seçtiğine gelince 53 yaşındaki sanatçı, bununla Kral'ın parlak renkli üniformasını tonlamak ve dikkati dağıtmak istediğini söyledi.

Gazeteye verdiği röportajda "Kırmızının gerçekten dikkat dağıtacağını düşündüm" diyen sanatçı, sadece üniformanın kırmızı kalması yerine tüm tabloyu kıpkırmızı yapmayı tercih ettiğini sözlerine ekledi.

Yeo, "Bunun psikolojik bir arka planı da olabilir çünkü bu resmi yaparken [Mart 2023'te] kalp krizi geçirdim" dedi.

Ama kesinlikle bunların hiçbirinin bilincinde değildim. Sadece bu rengi beğendim.

Yeo daha önce hiç böyle bir şey yapmadığı için Kral'ın madalyalarını ve üniformasını çizerken zorlandığını açıkladı.

Sanatçı, "Muhtemelen madalyalar üzerinde yüzden daha uzun zaman harcadım çünkü başladığımda yüzü nasıl yapmak istediğimi biliyordum" dedi.

Madalyaları resmettikçe ilk gördüğünüz şey o oluyordu çünkü çok parlaklardı. Bununla ilgili olmasını istemedim ama orada bir yerde olmaları gerekiyordu. Onları ekliyordum sonra çok fazla geliyordu ve siliyordum. Bu bir ekleme çıkarma süreciydi.

2,5 metreye 2 metre boyutlarındaki yeni resim, 2020'de o zamanki Galler Prensi'nin The Drapers' Company üyeliğinin 50. yılını kutlamak üzere sipariş edilmişti. 

Yeo, Charles daha Galler Prensi iken Haziran 2021'de Highgrove'da ve daha sonra Clarence House'da olmak üzere 4 kez Kral'la bir araya gelmişti. Son görüşme Kasım 2023'te Clarence House'da gerçekleşmişti. 

Portre, 16 Mayıs'tan 14 Haziran'a kadar Londra'daki Philip Mould Gallery'de bir ay boyunca halkın ziyaretine açık olacak. Philip Mould Gallery'ye girişler ücretsiz.
Independent Türkçe


ABD ve Çin ekonomileri ‘ayrışmanın’ eşiğinde mi?

Pekin'deki Leapmotor showroomu (EPA)
Pekin'deki Leapmotor showroomu (EPA)
TT

ABD ve Çin ekonomileri ‘ayrışmanın’ eşiğinde mi?

Pekin'deki Leapmotor showroomu (EPA)
Pekin'deki Leapmotor showroomu (EPA)

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen bir yıldan biraz daha uzun bir süre önce yaptığı bir konuşmada, Washington'un Çin'den kopmaya çalışmadığını, iki ekonomi arasındaki ‘tam ayrılığın’ her iki ülke için de ‘felaket’ olacağını söylemişti.

Bu açıklamadan bir hafta sonra ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in bir ifadesini ödünç alarak ABD'nin ‘riskleri azaltma’ politikası izlediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Financial Times'tan aktardığına göre bu söylem, ABD'nin Çin'in yükselişini kısıtlamak için teknolojiyle ilgili ihracat kontrolleri gibi önlemler aldığı yönündeki Çin eleştirilerini çürütmeyi amaçlıyordu.

Biden yönetimi yetkilileri, şüpheli bir Çin casus balonunun ABD üzerinde uçmasının ardından dibe vuran ilişkileri dengelemeye çalışırken bile Çin'in ABD'nin ulusal ve ekonomik güvenliğini korumak için önlemler almaya devam edeceğini anlamasını istedi.

Gerilen ilişkiler bu hafta Başkan Joe Biden'ın Çin'den ithal edilen elektrikli arabalara ve diğer temiz enerji ürünlerine uygulanan gümrük vergilerini sert bir şekilde arttırmasıyla yeniden gündeme geldi.

Pekin, ABD Başkanı'nı ‘Çin'le kopuş arayışında olmama’ sözünden dönmekle suçlarken, eleştirmenler de Biden'ı Kasım ayındaki başkanlık seçimlerinde önemli seçim savaş alanları olan Pensilvanya ve Michigan gibi eyaletlerde mavi yakalı işçilere dalkavukluk yapmakla suçladı.

Bazıları ise Demokrat başkanın gümrük vergilerini, bu yılki Beyaz Saray yarışında Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'tan daha sert görünmek için bir silah olarak kullanıp kullanmadığını sorguladı. 2018'de Çin'e karşı bir ticaret savaşı başlatan Trump, kısa süre önce Çin'den ABD'ye yapılan tüm ithalata yüzde 60 vergi getirme sözü vermişti.

Washington'daki uzmanlar, ABD sanayisini korumak için gümrük vergilerinin kullanılmasının yararlarını tartışırken, bu hafta açıklanan önlemleri bir ‘ayrışma’ ya da yeni bir ticaret savaşının işareti olarak değerlendirenlerin sayısı azdı.

Center for a New American Security düşünce kuruluşunda ticaret uzmanı olan Emily Kilcrease, Pazartesi günü elektrikli araçlar ve bataryalar da dahil olmak üzere diğer temiz teknoloji ürünleri için açıklanan yüksek vergilerin ‘riskten arındırma gündeminin yoğunlaştırılması’ olduğunu belirtti.

Riskten arındırma, Pekin'den gelen güvenlik tehditlerini azaltmaktan ABD'nin Çin tedarik zincirlerine olan bağımlılığını çeşitlendirmeye kadar her şeyi kapsayan bir terim.

Kilcrease, “Biden, ABD-Çin rekabetinin merkezinde yer alan sektörleri hedef aldı, ancak yeni bir faktör ekledi: tarifeler. İhracat kontrolleri gibi varsayılan politika araçları, Çin'in halihazırda önemli bir kapasiteye sahip olduğu teknoloji alanlarında tamamen etkisizdir ve bazı durumlarda aşırı kapasiteye sahiptir” ifadelerini kullandı.

Trump yönetiminde Beyaz Saray'ın eski ticaret yetkililerinden biri olan Clete Willems ise yeni önlemlerin belirli sektörlere odaklanmasını yansıtmak için farklı bir terim kullandı. Willems, “Tam ayrıştırma ile sadece riskten arındırma arasında çok büyük bir uçurum var. Bu stratejik ayrıştırmadır” dedi.

Pazartesi gününe kadar Biden, Çin'in yarı iletkenler gibi gelişmiş ABD teknolojisini elde etmesini önlemek için büyük ölçüde güvenlikle ilgili önlemlere odaklanmıştı. Sullivan, yapay zekâ gibi kilit sektörlere odaklanan bu dar stratejiyi ‘yüksek çitli küçük bahçe’ yaklaşımı olarak tanımladı.

Salı günü bazılarının sorduğu soru, Biden'ın Trump'la birlikte ABD'nin sanayi kuşağında kur yaptığı mavi yakalı seçmenlere hitap etme konusunda rota değiştirip değiştirmediğiydi.

Trump'ın ticaret savaşı sırasında 300 milyar dolar değerinde Çin malına uyguladığı gümrük vergilerinin yasal olarak gözden geçirilmesinden sonra, gümrük vergileri getirildiğinde eleştiren Biden, vergileri olduğu gibi korudu, ancak temiz enerji ürünlerine başka vergiler ekledi.

Willems, “Gördüğünüz şey, açıkça siyasi olarak motive edilmiş çok sayıda sembolizmdir” dedi.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nde ticaret uzmanı olan Emily Benson, Biden'ın yeni tarife rejiminde hedeflenen her bir ürüne bakmanın önemli olduğunu belirtti. Örneğin, elektrikli otomobil ithalatını caydırmak, Çin otomobil sektörü ile ABD ekonomisinin ‘başlangıçta büyük ölçüde iç içe geçmediği’ göz önüne alındığında, bir ayrıştırma örneği değildi.

Benzer şekilde, Çin yarı iletkenlerine uygulanan gümrük vergilerinin ikiye katlanarak yüzde 50'ye çıkarılmasının etkisi sınırlı olacaktır, çünkü ABD çok az çip ithal ediyor. Buna karşın, çip içeren bitmiş ürünlerin hedef alınması, ayrışmaya doğru yeni bir adım olacak.

Dış İlişkiler Konseyi'nde (Council on Foreign Relations) ticaret uzmanı olan Brad Setser, gümrük vergilerinin en iyi açıklamasının Washington'un Çin'in ABD'de gelişmekte olan temiz enerji sektörünün bazı bölümlerinde yer edinmesini engellemeye çalışması olduğunu ifade etti.


Deniz samurlarının dişlerini nasıl koruduğu tespit edildi

Deniz samurları aletler sayesinde daha çok yiyeceğe erişiyor (Chris Law/Reuters)
Deniz samurları aletler sayesinde daha çok yiyeceğe erişiyor (Chris Law/Reuters)
TT

Deniz samurlarının dişlerini nasıl koruduğu tespit edildi

Deniz samurları aletler sayesinde daha çok yiyeceğe erişiyor (Chris Law/Reuters)
Deniz samurları aletler sayesinde daha çok yiyeceğe erişiyor (Chris Law/Reuters)

Deniz samurlarının dişlerine zarar vermemek için kabuklu canlıları yerken aletler kullandığı tespit edildi. Ayrıca bu su samuru türünün dişileri aletleri daha çok kullanıyor. 

Şempanze ve yunus gibi hayvanların aletlerden yararlandığı bilinirken, Kaliforniya deniz samurlarını (Enhydra lutris nereis) inceleyen bilim insanları bu türlerin de karınlarını doyurmak için farklı araçlar kullandığını gözlemledi.

Nesli tükenme tehlikesi altındaki Kaliforniya deniz samuru popülasyonu halihazırda 3 bin civarında. Araştırmacılar, Amerikan eyaletinin kıyısında yaşayan bu hayvanların 196'sını takip ederek beslenme alışkanlıkları ve ağız sağlıkları hakkında bilgi edindi.

Hakemli bilimsel dergi Science'ta perşembe günü yayımlanan çalışmada deniz samurlarının taş ve kabuğun yanı sıra çöpte buldukları şişe gibi araçları kullandığı kaydedildi. Yengeç, midye, deniz tarağı ve deniz salyangozu gibi sert kabuklu canlıların kabuğunu bu aletlerle açtıkları gözlemlendi. Araştırmacılar bir taşı örs gibi kullanarak bir deniz canlısının kabuğunu açan bir Kaliforniya deniz samurunun görüntülerini de kaydetti:

Araştırmacılar başka besin kaynakları olmadığı zamanlarda hayatta kalmak için bu kabuklu hayvanları yemek zorunda kalan deniz samurlarının, dişlerini de koruması gerektiğini belirtiyor. Kabuğu ağızlarıyla açmaya kalkarlarsa dişleri zarar görüyor ve bu da açlıktan ölmelerine neden olabiliyor. 

Bilim insanları dişi deniz samurlarının aletleri daha fazla kullandığını ve dişlerinde daha az hasar olduğunu gözlemledi. Çalışmayı yürüten evrimsel biyolog Chris Law "Deniz samurları dişleri olmadan yemek yiyemez ve ölür" diyerek şöyle ekliyor: 

Dişiler muhtemelen daha fazla alet kullandığından dişlerinde genel olarak biraz daha az hasar görülüyor.

Araştırmacılar yavruları doğuran ve büyüten dişilerin, araçlardan yararlanarak daha fazla kalori almayı başardığını düşünüyor. Erkeklerden daha küçük boyuttaki dişiler bu sayede sert kabuklu hayvanları yemeyi başarıyor. Law şöyle belirtiyor:

Alet kullanan dişilerin, kafaları erkeklerden daha küçük olmasına ve bir şeyi onlar kadar güçlü ısıramamasına rağmen, alet kullanan ve kullanmayan erkeklere kıyasla yüzde 21 ila 35 daha sert avları tükettiğini tespit ettik.

Bonobo, şempanze ve yunusların dişilerinin de erkeklerden daha fazla alet kullandığı biliniyor.

Law, bundan sonra alet kullanan deniz samurlarının üreme başarısının daha yüksek olup olmadığını incelemeyi planlıyor.

Independent Türkçe, Popular Science, BBC, Science


Diyabet kaynaklı hastalık riski erkeklerde daha fazla çıktı

Kronik bir hastalık olan diyabet, pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması sonucu meydana geliyor (Reuters)
Kronik bir hastalık olan diyabet, pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması sonucu meydana geliyor (Reuters)
TT

Diyabet kaynaklı hastalık riski erkeklerde daha fazla çıktı

Kronik bir hastalık olan diyabet, pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması sonucu meydana geliyor (Reuters)
Kronik bir hastalık olan diyabet, pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması sonucu meydana geliyor (Reuters)

Erkeklerin diyabet komplikasyonları yaşama riskinin kadınlardan daha yüksek olduğu bulundu.

Avustralya'daki Sidney Üniversitesi'nden bilim insanlarının yaptığı araştırmada, tip 1 ve tip 2 diyabetten muzdarip erkeklerin, hastalık komplikasyonlarını yaşama ihtimalinin kadınlara kıyasla yüzde 51 daha fazla olduğu belirtildi. 

45 yaş ve üstü 25 bin 713 diyabet hastasından 10 yıl boyunca toplanan verilerin incelendiği araştırma, hakemli dergi Journal of Epidemiology & Community Health'de 16 Mayıs'ta yayımlandı.

Hastaların neredeyse yarısı 60 ila 74 yaşlarındaydı. Grupta 14 bin 697 erkek, 11 bin 16 kadın yer alıyordu.

Araştırmaya göre gruptaki erkeklerin yüzde 44'ü diyabet kaynaklı kardiyovasküler hastalık, yüzde 57'si de göz hastalığı yaşadı. Kadınlar içinse bu oranlar yüzde 31 ve yüzde 61 oldu.

Benzer şekilde, diyabet nedeniyle erkeklerin yüzde 25'inde bacak ve ayak rahatsızlıkları, yüzde 35'inde de böbrekle ilgili hastalıklar oluştu. Kadınlardaysa aynı komplikasyonlar için oranlar yüzde 18 ve yüzde 25 olarak belirlendi. 

Çalışmada genel olarak erkeklerin, kadınlara kıyasla diyabet kaynaklı kardiyovasküler hastalığa yakalanma ihtimalı yüzde 51, bacak ve ayak rahatsızlığına yakalanma ihtimali yüzde 47, böbrek hastalığına yakalanma ihtimali de yüzde 55 daha yüksek çıktı. 

Bilim insanları erkeklerin yaşam tarzı değişiklikleri yapma, önleyici ilaçlar alma veya sağlık kontrolüne gitme alışkanlıklarının, kadınlarınkine kıyasla daha zayıf olduğunu, farkların bundan kaynaklanmış olabileceğini söyledi. 

Araştırmacılar, hedefe yönelik tedavilerin geliştirilebilmesi için, erkeklerle kadınlar arasındaki komplikasyon farklarının oluşmasını sağlayan nedenlerin daha detaylı incelenmesi gerektiğini belirtti.

Independent Türkçe, News Medical, Everyday Health


Küba'da kriz: En önemli sektörlerden biri "neredeyse yok oldu"

Şeker sektörünü de vuran yakıt kıtlığı nedeniyle Küba'da uzun kuyruklar oluşuyor (Reuters)
Şeker sektörünü de vuran yakıt kıtlığı nedeniyle Küba'da uzun kuyruklar oluşuyor (Reuters)
TT

Küba'da kriz: En önemli sektörlerden biri "neredeyse yok oldu"

Şeker sektörünü de vuran yakıt kıtlığı nedeniyle Küba'da uzun kuyruklar oluşuyor (Reuters)
Şeker sektörünü de vuran yakıt kıtlığı nedeniyle Küba'da uzun kuyruklar oluşuyor (Reuters)

Küba'daki ekonomik kriz, ülke ticaretinde önemli yere sahip şeker sektörünü çökmenin eşiğine getirdi.

Birleşik Krallık'ın kamu yayıncısı BBC'nin haberinde, yüksek enflasyon, temel ürünlerde kıtlık ve onlarca yıldır süren ABD ambargosu nedeniyle "özellikle şeker ticaretinde durumun iç karartıcı hale geldiği" belirtildi. 

Resmi rakamlara göre geçen yıl Küba'nın ham şeker üretimi 350 bin ton oldu. Bu, ülke tarihindeki en düşük seviye. 2019'daysa söz konusu rakam 1,3 milyon tondu. 

Başkent Havana'daki düşünce kuruluşu Küba Ekonomisi Çalışmaları Merkezi'nden Juan Triana, "Bu bir felaket. Artık Küba'da şeker endüstrisi diye bir şey neredeyse kalmadı" dedi. 

"Küba'nın 19. yüzyılın ortalarında ürettiği miktarda şeker üretiyoruz" diyen Triana, söz konusu gerilemenin ülke ekonomisini ayakta tutan rom ihracatını da vurduğuna dikkat çekti. Bu içki büyük oranda şeker kamışının damıtılmasıyla elde ediliyor.

BBC'nin analizinde, şeker sektöründeki sorunlarda eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Havana hükümetine yaptırımları ağırlaştırarak izlediği "maksimum baskı" politikasının önemli rol oynadığı belirtildi. ABD Başkanı Joe Biden'ın da seçim vaatlerine rağmen bu politikada ciddi bir değişikliğe gitmediği aktarıldı. 

Diğer yandan Havana hükümetinin şeker endüstrisine gerekli önemi göstermediğine de işaret edildi. Yönetimin ağırlıklı olarak turizmi desteklediği, bu nedenle devlet yardımlarının sadece yüzde 3'ünün şeker sektörüne yapıldığı belirtildi. 

Şeker kamışı işçilerinden Miguel Guzman, "Yeterli sayıda kamyon yok ve yakıt sıkıntısı nedeniyle bazen günlerce iş yapamıyoruz" dedi.

Devlete ait şeker şirketi Azcuba'nın iletişim direktörü Dionis Pérez de ülkedeki fabrikaların çoğunun kapandığını söyledi.

Havana yönetimi, 1 Mart itibarıyla benzin fiyatına 5 kat zam yapmıştı. Son dönemde gıda, ilaç ve yakıt kıtlığının yanı sıra elektrik kesintileriyle boğuşan ülkede martta hükümet karşıtı protestolar düzenlenmişti. 

ABD'nin Küba'ya yönelik ambargoları ilk kez 1960'da başlatıldı ve ilerleyen yıllarda kapsamı daha da genişletildi. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun (BMGK) 2 Kasım 2023'teki oturumunda, ambargonun kaldırılmasını talep eden karar tasarısı, 1 çekimser ve 2 "hayır" oyuna karşı 187 oyla kabul edilmişti. ABD ve İsrail "hayır" oyu verirken Ukrayna çekimser oy kullanmıştı.

Öte yandan ABD'nin Küba'ya yönelik ambargosunu kaldırmasına dair karar tasarısı 2012'den bu yana her yıl BMGK'da kabul ediliyor. Fakat bağlayıcılığı bulunmayan BMGK kararı sadece tavsiye niteliği taşıyor ve uluslararası toplumun tutumunu gösteriyor.

Independent Türkçe, BBC, Reuters