İran'da çoğalan estetik ameliyatlar son zamanlarda ülke gündemini de meşgul ediyor

Son zamanlarda gençler arasında da yaygınlaşan estetik ameliyatlar orta ve üst yaş grupları arasında normal karşılanıyor hatta bir statü göstergesi olarak da sayılabiliyor

(AA)
(AA)
TT

İran'da çoğalan estetik ameliyatlar son zamanlarda ülke gündemini de meşgul ediyor

(AA)
(AA)

İran'da, son yıllarda artış gösteren estetik ameliyatlar, "estetik kaygı", "Batılı ünlülere benzeme", "kendini iyi hissetme" ve "ülkedeki zorunluluklardan farklı şeylere yönelme" gibi nedenlerle yapıldığı tartışmalarıyla gündeme gelirken diğer yandan "orijinal İran yüzünün" yok olmasına neden olarak da gösteriliyor.

Konuyla ilgili sosyal medyada yapılan taramalarda İran’ın "dünya burun estetiği başkenti" olarak nitelendirilmesi bile estetik ameliyatların ne kadar çoğaldığının bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Cadde ve sokaklarda yürürken estetik ameliyatların ne kadar yaygın olduğunu görmek için çevreye bakmak yeterli. Yuvarlak ince yanaklar, dolgun dudaklar, küçültülmüş burunlar, burunlarda bulunan bandajlar hemen dikkatleri çekiyor.

Son zamanlarda gençler arasında da yaygınlaşan estetik ameliyatlar orta ve üst yaş grupları arasında normal karşılanıyor hatta bir statü göstergesi olarak da sayılabiliyor.

Özellikle her yaştan kadınlar arasında estetiğe duyulan ilgi, genç erkekler arasında da yaygınlaşıyor.

İran’da her yıl yüzbinlerce estetik ameliyat gerçekleştiriliyor. Bu ameliyatların kimisi sağlık gerekçeleriyle kimisi tamamen estetik kaygılarla yapılıyor.

Ülkedeki estetik operasyonlarının başında burun ameliyatı gelirken, dudak, yüz gerdirme, göğüs, kalça ve göbek ameliyatları da oldukça yaygın.

Kendini "daha iyi hissetmek için" ameliyat yaptırıyor

Ameliyat masasına yatmadan önce açıklamada bulunan 25 yaşındaki Fatma Defteri, “kendini daha iyi hissetmek için” bu ameliyata yöneldiğini belirtti.

Arkadaşlarının bir kısmının estetik kaygılarla bir kısmının da sağlık gerekçeleriyle burun ameliyatı olduğunu söyleyen Defteri, her iki durumda da alınan iyi sonuçların kendisine cesaret verdiğini dile getirdi.

Defteri, ailesini ikna etmenin ardından iki yıllık araştırmalar sonucu doktorla iletişime geçtiğini, yapılan tetkiklerin ardından ameliyat olacağını ifade etti.

Şimdiki yüzünü beğendiğini söyleyen Defteri, bir sorunu olmadığını fakat biraz daha güzel olmasını istediğini kaydetti.

Sistemi değiştiremeyen bedeninde değişikliğe gidiyor

İranlılara göre, estetiğe duyulan ilginin tarihsel bir geçmişi var, buna karşın isminin açıklanmasını istemeyen İranlı psikolog estetiğe olan düşkünlüğün bu derece fazla olmasını "ülkedeki siyasi durumla" ilişkilendiriyor.

Söz konusu psikoloğa göre, ülkedeki bazı zorunluluklar insanları farklı şeylere yönlendiriyor, sisteme müdahale edemeyenler, bedenlerine yönelerek değişiklikler yapmak suretiyle psikolojik bir rahatlama yaşıyor.

Estetik ameliyatların değişmek için yapıldığını ifade eden Operatör Doktor Emir Deryani de psikolojik nedenlerle ameliyat olanların sayının az olduğu görüşünde.

Plastik cerrah olarak 10 yıldır çalışmalarını sürdürdüğünü kaydeden Deryani, en çok burun, göğüs, karın ve kalça ameliyatları yapıldığını, hastaların daha çok 20 ile 40 yaş arası kişilerden oluştuğunu aktardı.

Tarih boyunca kültürel olarak güzelliğe önem verilmesi, Batı filmlerinin yıldızlarına benzeme isteği, daha görünür olma arzusu ameliyatların tercih edilmesinin etkin sebepleri olarak sayılabilir.

İran’da neredeyse her mekanda görebileceğiniz Kaçarlar dönemi güzel kadın tiplemesindeki birleşik kalın kaşlar, dolgun kirpikler, renkli belirgin dudaklar, yüze yapılan ben tarzı dövmelerin aksine yeni dönemde Batılı yüz hatlarının tercih edilmesi de Batı kültürüne olan ilgiyi göstermesi açısından önemli.

Yaklaşık 30 yıldır mesleğini devam ettiren Operatör Doktor Cevad Emirizad ise bütün insanların güzelliği sevdiğini belirterek ekonomik durumlarına bağlı olarak da kişilerin bundan faydalandığını ifade etti.

Bu ameliyatların ne kadar gerekli olduğu konusunun ayrı bir sorun olduğunu söyleyen Emirizad, eskiden bu kadar yaygın olmadığını, burun ameliyatlarında İran’ın dünyada dördüncü sırada yer aldığını ifade etti.

Emirizad, “İnsanlar yabancı ünlülerin etkisinde kalıyor. Onlara benzemek istiyor. Gelip estetik ameliyat olmak istiyor." diye konuştu.

Estetik ameliyatların neden bu kadar çoğaldığı konusunun sosyoloji ve psikolojinin alanına girdiğini dile getiren Emirizad, şöyle devam etti:

Bunun psikolojik ya da sosyolojik değerlendirmesine dair bir şey söyleyemem. Ben bir plastik cerrah olarak var olan durumu anlatabilirim. Buraya gelenlerden bu ameliyatlara ihtiyacı olmadığını söylediklerimiz gidip bir başka yerde ameliyat oluyor.

(AA)
(AA)

İran'da yeni dolgu yaptırılmış dudaktaki şişlikle, burundaki bandajla ya da ameliyattan çok sonraları bile bantlı burunla gezmek ve bunu göstermek bir statünün de ilan edilmesi olarak görülüyor.

Yapılan görüşmelerde, yeni işe başlayan genç kadınların en büyük hayalinin para biriktirerek herhangi bir estetik ameliyat olmayı isteğini ifade etmesi statü arayışlarına örnek olabilecek düzeyde olmakla birlikte iş hayatına başlarken bir özgüven arayışına da işaret ediyor.

Estetik ameliyatlara olan yoğun ilginin bir sonucu olarak Tahran’ın kuzey mahallelerindeki güzellik merkezleri ile estetik cerrahi kliniklerinin sayısı da arttı.

Geçen her gün bu kliniklere gelen kadın ve erkeklerin sayısı da artıyor. Talebin artması ile birlikte pazar arayışındaki girişimcilerin bu alana yönelmesi ameliyatlardaki riskleri de beraberinde getiriyor.

Ameliyatların yapılabilmesinin izne tabi olduğu İran’da muayenehanesi bulunan plastik ve estetik cerrahlar izinli merkezlerin ameliyathanelerini kullanarak izin sorununu aşıyor.

Bu durum da ameliyatlardaki komplikasyon riskini artıran faktörler arasında yerini alıyor.

Estetik ameliyatlardaki artış bir tehlike mi?

İran Plastik ve Estetik Cerrahlar Derneği (ISPAS) Başkanı Babek Nikumeram, eylül ayında düzenlediği basın toplantısında, “orijinal İran yüzünün” kozmetik uygulamalar nedeniyle "yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu" dile getirmişti.

Bu durumu “kozmetik ameliyatlar tsunamisi” olarak değerlendiren Nikumeram, bunun kontrol altına alınmaması durumunda, “sosyal hasarlara sebep olmanın yanı sıra tedavi alanına da zarar vererek ülkenin sağlık sektörü için ayrılan kaynakların tükenmesine” neden olacağını söylüyordu.

(AA)
(AA)

Nikumeram, bu aşırı güzellik uygulamaları nedeniyle “orijinal İran yüzünün" giderek kaybolduğu uyarısında bulunarak, soruna yasa ve yönetmelikler çerçevesinde bir çözüm bulunması çağrısı yapıyordu.

Bu konuya ilişkin konuşan Operatör Doktor Hasan Hudaperest ise orijinal İran yüzü diye bir durumun söz konusu olmadığını belirterek İranlıların, Irak Türkiye ve İtalya’daki insanlarla benzerlikler gösterdiğini ifade etti.

Hudaperest, estetik ameliyatların İran insan yüzünün kaybolmasına sebep olamayacağını söyleyerek bunun sonuç itibarıyla genetik bir durum arz etmediğini kaydetti.

Operatör Doktor Ali Musevi ise son yıllarda ameliyat için başvuranların sayısında ciddi bir atış olduğuna dikkati çekerek 18 ile 70 yaş aralığında her kesimden insanın ameliyat tercihinde bulunduğunu aktardı.

Ülkede yapılan operasyonlardaki başarının da bunda etkili olduğunu savunan Musevi, bu nedenle Arap ülkeleri ile Azerbaycan ve Ermenistan'dan insanların ameliyat için İran’ı tercih ettiklerini söyledi.

Musevi, insanların genç görünme isteğinin onları bu ameliyatlara yönlendirdiğini dile getirerek, şunları aktardı:

Genelde aynı tür şekiller isteniyor ama estetik ameliyatlar paket programlar değildir. Her yüzün ya da her bedenin kendine göre ihtiyaç ve imkanları oluyor. Her ameliyat kişiye göre değerlendirilip yapılıyor.

Estetik ameliyat olgusu siyasilerin de gündeminde

Estetik ameliyatların bu denli çoğalması ülke yönetiminin de gündeminde yer almaya başladı.

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi de bir süre önce yaptığı açıklamada estetik ameliyatların yüzde değişiklik yapması durumunda mutlaka kimlik kartları gibi resmi evrakların yenilenmesi gerektiğini belirtmişti.

Sağlık turizmine yaptığı katkılar nedeniyle bir yandan gelişmesine destek verilen diğer yandan “orijinal İran yüzünün” yok olması tehlikesini beraberinde getiren estetik ameliyatlar ülke için paradoksal bir durum yaratıyor.



Uykusuzlukla bağırsak bakterileri arasındaki bağ keşfedildi

Araştırmacılar uykusuzluğun, bazı bağırsak bakterilerinin artmasına yol açabileceğini söylüyor (Unsplash)
Araştırmacılar uykusuzluğun, bazı bağırsak bakterilerinin artmasına yol açabileceğini söylüyor (Unsplash)
TT

Uykusuzlukla bağırsak bakterileri arasındaki bağ keşfedildi

Araştırmacılar uykusuzluğun, bazı bağırsak bakterilerinin artmasına yol açabileceğini söylüyor (Unsplash)
Araştırmacılar uykusuzluğun, bazı bağırsak bakterilerinin artmasına yol açabileceğini söylüyor (Unsplash)

Bilim insanları uykusuzlukla bağırsak florası arasında güçlü bir bağlantı saptadı. Bulgular, uykusuzluğun tedavisinde yeni yöntemlerin önünü açabilir.

Beyin ve bağırsak florası arasındaki yakın ilişki özellikle son yıllarda çeşitli hastalıklarla ilgili çalışmalarda önemli bir odak noktası.

Daha önce yapılan gözleme dayalı araştırmalarda uykuya dalamama veya sürdürememe diye bilinen uykusuzluk hastalığıyla (insomnia) bağırsak bakterileri arasında bir ilişki olabileceği öne sürülmüştü.

Çin'deki Nanjing Tıp Üniversitesi Beyin Hastanesi'nden araştırmacılar bu bağlantıyı daha iyi anlamak için kapsamlı bir çalışma yürüttü.

Bulguları hakemli dergi General Psychiatry'de dün (12 Ağustos) yayımlanan çalışmada neredeyse 110 bini uykusuzluk çeken yaklaşık 387 bin kişinin verisi kullanıldı. Daha sonra bunları başka bir projede elde edilen, 26 bin 500 kişinin bağırsak florası verileriyle eşleştirdiler.

Araştırmacılar genetik veriler yoluyla neden-sonuç ilişkilerini saptamak için kullanılan Mendelci rastgeleleme adlı bir tekniğe başvurdu. 

İlk başta uykusuzlukla bağlantılı olduğu bilinen genleri taşıyan kişilerin, belirli bağırsak bakterilerini de taşıma olasılığının da daha yüksek olup olmadığını hesapladılar.

Ardından bazı bağırsak bakterilerine sahip kişilerin, uykusuzluk çekme ihtimalinin daha yüksek mi, yoksa daha düşük mü olduğunu incelediler.

Bilim insanları analiz sonucunda 14 bakteri türü uyuyamama hastalığı riskini artırırken, 8'inin kötü uykuya karşı koruma sağladığını tespit etti.

Ayrıca uykusuzluğun, bağırsaklardaki 7 bakteri grubunun azalmasıyla bağlantılı olduğunu buldular.

Çalışmanın bir diğer bulgusu, bir bakteri grubunun uykusuzluk riskini artırdığını; buna karşılık uykusuzluğun da bu bakterilerin çoğalmasına zemin hazırladığını gösteriyor.

Araştırma, uykusuzluğun da bağırsak florasını etkileyerek bir kısır döngü yaratabileceğine işaret ediyor. 

Bilim insanları gelecekte uykusuzluğun, yoğurt gibi probiyotikler veya lif kaynağı olan prebiyotikler yoluyla tedavi edilebileceğini düşünüyor.

Makalenin başyazarı Dr. Shi Shangyun bulguların "uykusuzluğa dair anlayışı yeniden şekillendirme ve bağırsak florasına odaklanan araştırma ve tedavilere ilgi uyandırma" potansiyeli taşıdığını söyleyerek ekliyor:

Ayrıca bağırsak florası bu tedavilerin ne kadar işe yaradığını takip etmek için bir biyobelirteç görevi görebilir ve daha kişiselleştirilmiş bir bakım sağlayabilir.

Öte yandan çalışmanın Avrupa kökenli insanlar üzerinde yapılmış olması gibi sınırlılıkları var. Bulgular herkes için geçerli olmayabilir. 

Araştırmacılar kişiye özel tedaviler geliştirilmeden önce, uykusuzluk ve bağırsak florası arasındaki bağlantıya dair daha fazla çalışma yapılması gerektiğini belirtiyor. 

Independent Türkçe, BBC Science Focus, New Atlas, General Psychiatry

 


Zayıflama ilaçlarının göz sağlığını tehdit ettiği bulundu

 Bir hasta diyabetik retinopati için lazer tedavisi görüyor (AFP/Arşiv)
Bir hasta diyabetik retinopati için lazer tedavisi görüyor (AFP/Arşiv)
TT

Zayıflama ilaçlarının göz sağlığını tehdit ettiği bulundu

 Bir hasta diyabetik retinopati için lazer tedavisi görüyor (AFP/Arşiv)
Bir hasta diyabetik retinopati için lazer tedavisi görüyor (AFP/Arşiv)

İki yeni çalışmada, zayıflama ilaçlarının bazı kişilerde görme kaybına yol açan ciddi göz hastalıklarına neden olabileceği öne sürüldü.

JAMA'da yayımlanan bir çalışmada, yaklaşık 1,5 milyon kişiden elde edilen veriler değerlendirilerek semaglutid veya tirzepatid gibi ilaçları kullanan diyabet hastalarında optik sinir bozuklukları riskinin arttığı tespit edildi.

Araştırma özellikle nonarteritik anterior iskemik optik nöropati (NAION) adı verilen nadir ancak ağır bir rahatsızlığa işaret ediyor. Bu hastalıkta optik sinire giden kan akışının aniden azalması veya engellenmesi sonucu "göz felci" yaşanıyor. Araştırmacılar, The Conversation'da yazdıkları makalede, hastaların bunu ancak bir gözlerinde görme kaybı yaşadıktan sonra fark ettiğini belirtiyor.

Hastalığın herhangi bir tedavisi yok.

Daha önce yapılan bir çalışmada bir hastada semaglutidin yan etkisi olarak NAION görülme olasılığının 10 binde bir olduğu belirtilmişti. Ancak son araştırmada, semaglutid veya tirzepatid kullanan 159 bin tip 2 diyabet hastasının 35'inde (yaklaşık 2 bin 500'de 1) NAION geliştiği saptandı. 

Araştırmacılar, "İki yıllık takip süresince semaglutid veya tirzepatid grubundaki 35 hastada NAION görüldü" diyor.

93 hastadaysa başka optik sinir hastalıkları vardı.

Aynı bilimsel dergide yayımlanan ve 185 bin kişiyi içeren bir başka büyük çalışma, GLP-1 RA'lar diye bilinen zayıflama ilaçlarını, retinadaki kan damarlarının hasar görmesi anlamına gelen diyabetik retinopati riskinin artmasıyla ilişkilendiriyor.

Ancak araştırmacılar her iki çalışmada da GLP-1 ilaçları kullanan katılımcılarda, diyabetik retinopati nedeniyle görme yetisini tehdit eden komplikasyonların daha az ortaya çıktığını ve diğer diyabet ilaçlarını kullananlara kıyasla, daha düşük oranda ameliyat gerektiren göz tedavisine ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.

Araştırmacılar, ilaçları kullanmanın bu tür rahatsızlıklara neden olma riskinin genel anlamda düşük olduğunu söyleseler de daha yakından takip edilme çağrısı yapıyor.

Ayrıca zayıflama ilaçlarının göz komplikasyonlarına nasıl yol açabileceğini anlamak için daha uzun vadeli çalışmalar yapılması çağrısında bulunuyorlar.

Araştırmacılar "GLP-1 RA'ların maliyeti, bu ilaçların diyabet ve komplikasyonlarının tedavisiyle ilgili maliyetleri düşürme potansiyeliyle kıyaslanmalı" diyor.

Son araştırmalar, önceden diyabetik retinopatisi olsun ya da olmasın, zayıflama ilaçları verilen tüm diyabet hastalarının potansiyel komplikasyonlar için düzenli taranması ve izlenmesi gerektiğine işaret ediyor.

Independent Türkçe


Pankreas kanseri hastalarının ömrünü uzatan "olağanüstü" bir aşı geliştirildi

Bir araştırmada, kanser aşısının hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı ve hastaların hayatta kalma ihtimalini artırdığı bulundu (Unsplash)
Bir araştırmada, kanser aşısının hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı ve hastaların hayatta kalma ihtimalini artırdığı bulundu (Unsplash)
TT

Pankreas kanseri hastalarının ömrünü uzatan "olağanüstü" bir aşı geliştirildi

Bir araştırmada, kanser aşısının hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı ve hastaların hayatta kalma ihtimalini artırdığı bulundu (Unsplash)
Bir araştırmada, kanser aşısının hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı ve hastaların hayatta kalma ihtimalini artırdığı bulundu (Unsplash)

Araştırmacılar, en ölümcül kanserlerden birinin ilerlemesini yavaşlattığı anlaşılan bir aşının toplu olarak üretilebileceğini söylüyor.

Aşı, pankreas kanserine yakalanan katılımcıların hayatta kalma ihtimalini artırdığı tespit edilen bir denemenin ardından hastalara umut oldu.

Bulguları "olağanüstü" diye nitelendiren araştırmacılar, aşının etkinliğini pankreas ve bağırsak kanseri hastalarını içeren daha geniş bir grup üzerinde test etmeye çoktan başladı.

Aşı, vücudun enfeksiyonlar ve hastalıklarla savaşmasına yardım eden lenf düğümlerine ilacın iletilmesini iyileştirmek üzere tasarlanmış yeni bir immünoterapi türü kullanıyor.

Pankreas ve bağırsak kanserleri genellikle tümör büyümesinde kilit rol oynayan KRAS adlı bir gende mutasyon taşıyor ve bilim insanları bu geni tanıyıp ona saldırması amacıyla bu aşıyı geliştirdi.

Hakemli dergi Nature Medicine'da yayımlanan çalışmada aşı, pankreas kanserine yakalanan 20 ve bağırsak kanseri olan 5 hasta üzerinde test edildi.

Katılımcılar 20 ayın ardından takip edildiğinde, yüzde 68'inin özellikle mutant KRAS tümör proteinlerine karşı güçlü bağışıklık tepkileri geliştirdiği görüldü.

En güçlü bağışıklık tepkilerini sergileyen katılımcılar, daha zayıf tepkiler gösterenlerden daha uzun süre hayatta kaldı ve kansere yakalanmadı.

Bazı hastalar aşı olduktan sonra yaklaşık iki yıl 5 ay boyunca hayatta kaldı.

Buna karşılık pankreas kanseri teşhisi konan her 10 kişiden sadece üçü bir yıl boyunca yaşamını sürdürebiliyor.

Pankreas kanseri, geç teşhis nedeniyle en düşük hayatta kalma oranlarından bazılarına sahip. Erken evrelerde genellikle belirtilere neden olmazken, ilerledikçe karın ağrısı, ciltte sararma, açıklanamayan kilo kaybı ve dışkıda değişikliklere yol açabiliyor.

Birçok hasta radyoterapi ve kemoterapi gibi tedavilerden sonra bile kanserlerinin nüksettiğini görüyor.

Ancak çalışma, bu aşının kanserin en az 15 ay boyunca geri dönmesini önlemeye katkı sağlayabileceğini ortaya koydu.

Hastalara göre kişiselleştirilen diğer kanser aşılarının aksine ELI-002 2P adlı bu aşının tüm hastalara verilebilecek tek bir versiyonu var; yani toplu üretilerek daha hızlı bir şekilde uygulanabilir.

Cancer Research UK'de araştırma bilgileri yöneticisi Dr. Dani Edmunds "Aşıların pankreas ve bağırsak kanseri olan kişilerin daha uzun süre kansersiz yaşamasına katkı sağlayabileceğini görmek umut verici" diyor.

Aşının neden bazı insanlara fayda sağlarken bazılarına sağlamadığını anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var; böylece kanseri herkes için yendiğimizden emin olabiliriz.

King's College London'daki Çatışma ve Sağlık Araştırmaları Merkezi Direktörü Profesör Richard Sullivan da daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyor.

Sullivan "Bu çalışmada bazı ilginç bilimsel bulgular var ancak herhangi bir klinik faydayı kanıtlamaktan çok uzak" diyor.

Independent Türkçe