Fransa’dan İran’a 3 uyarı mesajı

Paris: Tahran, yanlış yönde ilerliyor ve bölgesel gerilimi durdurmalı.

Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile New York’ta bir araya geldi. (İran Dışişleri Bakanlığı)
Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile New York’ta bir araya geldi. (İran Dışişleri Bakanlığı)
TT

Fransa’dan İran’a 3 uyarı mesajı

Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile New York’ta bir araya geldi. (İran Dışişleri Bakanlığı)
Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile New York’ta bir araya geldi. (İran Dışişleri Bakanlığı)

Fransa ocak ayı boyunca, Paris’in bir hükümetin ayrılıp yeni bir hükümetin gelmesiyle meşgul olduğu bir dönemde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) başkanlık etti. Eski Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, ilk hükümetten ayrılırken, yerine Avrupa Parlamentosu üyesi, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un eski siyasi danışmanı ve Rönesans Partisi Başkanı Stephane Sejourne getirildi. Fransa’nın BMGK’da bakanlar düzeyinde üst düzey bir toplantıya çağrılması doğaldı. Geçen salı günü düzenlenen toplantı, Ortadoğu’daki duruma, özellikle de Gazze Savaşı ve uzantılarına odaklandı.

Bir karar taslağının veya başka herhangi bir şeyin oylamaya sunulmadığı söz konusu toplantının önemi, New York’ta bulunan dışişleri bakanlarına bir dizi resmi olmayan istişarelerde bulunma fırsatı sağlamasından kaynaklanıyor. Fransız Bakan’ın da yaptığı buydu. New York’tan gelen sesler, son aylarda ekranlarda görünmeyen İran nükleer meselesinin yanı sıra Gazze’den Lübnan- İsrail sınırına, oradan da Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kadar Ortadoğu’da yaşananlarda Tahran’ın büyük rol oynadığı ilkesinden yola çıkarak, yaptığı en önemli görüşmenin İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile olduğunu gösteriyor.

Abdullahiyan ile görüşmesinin öncesinde Sejourne, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in konuşmasının ardından BMGK önünde yaptığı konuşmaya Tahran’a isim vermeden yaptığı bir uyarıyla başladı. Sejourne, Fransız diplomasisine yön veren, ‘Gerginliğin Tırmanması Riskleriyle Yüzleşme Sorumluluğumuz’ başlıklı üçüncü prensibe işaretle şunları söyledi:

Bölgenin (Ortadoğu) alevlenmesini ve çatışmanın yayılmasını önlemek için mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Çünkü bazılarının, bağlı oldukları grupları kullanarak kaosu yaymak ve bölgenin istikrarını baltalamak niyetinde olduğu görülüyor. Bu yüzden onları uyarıyoruz.

Fransız Bakan, Devrim Muhafızları’nın Erbil’e yönelik füze saldırılarına atıfla Irak’ın egemenliğinin ihlal edilmesinin yanı sıra Lübnan- İsrail sınırında artan gerilim ve Husilerin Kızıldeniz’deki saldırılarından kaynaklanan kaygıya dikkat çekti. Sejourne, konuşmasını ise ‘ülkesinin sorumluluklarını taşımaya devam ettiğini’ vurgulayarak tamamladı.

fvrbgtnymu
Languedoc fırkateyninin Fransa Silahlı Kuvvetleri tarafından servis edilen fotoğrafı.

Paris, sözlerini eyleme dönüştürmekte gecikmedi. Genelkurmay Başkanlığı dün yaptığı açıklamada, Fransa’nın Ortadoğu sularındaki askeri varlığını güçlendirmeye devam ettiğini duyurdu. Öyle ki bölgeye deniz güvenliği görevlerini yerine getirmek üzere üçüncü bir askeri gemi gönderildi. Sözcü, üçüncü bir gemi olan Alsace firkateyninin gönderilmesinin ticari gemilere yönelik saldırıların izlenmesi kapsamında geldiğini ve bölgedeki tüm girişimlere katkı sağladığını belirterek, geçen hafta deniz güvenliği görevlerini yürütmek üzere Kızıldeniz’e ulaşmak için Süveyş Kanalı’nı geçtiğini belirtti. Sözcü ayrıca, aralık ayından bu yana Husilerin fırlattığı çok sayıda insansız hava aracını düşüren Languedoc firkateyninin artık Aden Körfezi’nde devriye gezeceğini açıkladı.

Bu iki gemiye, Körfez’den Kızıldeniz’e kadar uzanan bölgede yer alan, Hint Okyanusu’nun batısı ile Aden Körfezi’nden geçen büyük bir tedarik gemisi olan Jacques Chevalier de eklenebilir. Bu nedenle bölgede üç askeri gemi bulunuyor. Fransa’dan yapılan açıklamada, denizcilik uzmanlarına göre Husi saldırılarının Kızıldeniz’de seyrüseferi engellediği, ulaşım maliyetlerini iki katına çıkardığı ve bölgedeki konteyner sayısında yüzde 70’lik düşüşe yol açtığı belirtildi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre dün Fransa Dışişleri Bakanlığı, basın toplantısı kapsamında İran’ın bölgede özel bir sorumluluk taşıdığını ve Bakan Sejourne’nin İranlı mevkidaşına üç ana mesaj ilettiğini söyledi. Bakanlığa göre bu mesajların ilki, ‘gerginliği tırmandıracak ve bölgesel düzeyde alevlendirecek herhangi bir girişime karşı’ İran’a yönelik uyarıydı.

İkinci uyarı, İran’da halen keyfi olarak hapis tutulan Fransız rehinelerin akıbetini içerdi. Fransa, hala İran’da tutuklu bulunan ve Paris’in ‘devlet rehinesi’ olarak gördüğü dört Fransız vatandaşının serbest bırakılması çağrısında bulunuyor.

Üçüncüsü, İran’ın nükleer programıyla ilgili. Paris, Tahran’ın eylemlerini, gergin bölgesel durum bağlamında sorumsuz olarak nitelendirirken, bunların yanlış yönde ilerlediğine dikkati çekti.

Paris, bir kez daha İran’a özellikle yüksek oranlarda (yüzde 60) uranyum zenginleştirmesine devam etme konusunda attığı adımları geri çekmesi çağrısında bulundu. Diğer raporlar zenginleştirme oranının çok daha yüksek olduğunu belirtiyor. Fransa Dışişleri Bakanlığı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) 26 Aralık’ta yayınladığı, Tahran’ın çeşitli sahalarında uranyum zenginleştirme hızını yüzde 60 oranında artırdığı raporunu hatırlattı. Bu çerçevede Bakanlık, Tahran’ın bölgeyi daha büyük istikrarsızlığa sürükleyecek her türlü adımdan kaçınması gerektiğini vurguladı.

Dikkate değer olan nokta, İran’ın nükleer gücünün uluslararası meseleler hiyerarşisinde ve uluslararası kaygılar çerçevesinde gerilemiş olması. UAEA’nın yayınladığı rahatsız edici rapora rağmen hiçbir Batılı ülke, İran’ın nükleer programını engellemek için herhangi bir adım atma gereğini dile getirmedi. Bu meseleyi takip eden Fransız çevrelere göre Batı’nın nükleer meseleyi diğer tartışmalı konular arasına dahil ederek İran ile gerilimi artırmak istememesi pek de uzak değil. Öyle ki diğer çevreler, herkesin, bir yandan söz konusu meseleyle ilgili olarak İran ve ABD arasındaki iletişim konusunda gündemden uzak olup bitenlere, diğer yandan da gelecek kasım ayında ABD başkanlık seçimlerine doğru sürecin gidişatına dikkat ettiğini düşünüyor. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün, nükleer meseleyi şimdikinden tamamen farklı yollara götürebileceği kanaati var.



Baltık Denizi'nde "sabotaj" tartışması: "Çin'i suçlamak riskli bir hamle"

Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)
Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)
TT

Baltık Denizi'nde "sabotaj" tartışması: "Çin'i suçlamak riskli bir hamle"

Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)
Tartışmaların odağındaki Yi Peng 3'ün yapımı 2001'de tamamlanmıştı (AP)

Baltık Denizi'nde Finlandiya, Almanya, İsveç ve Litvanya arasında bağlantı kuran denizaltı telekomünikasyon kablolarının kopmasıyla sabotaj şüpheleri artıyor. Ancak uzmanlara göre gözlerin Çin'e çevrilmesi için henüz erken.

Olayla ilgili inceleme yürüten İsveç ve Danimarka, kabloların kopmasından sorumlu olabileceği gerekçesiyle Çin'e ait bir kargo gemisine odaklanıyor.

Danimarka Savunma Komutanlığı'ndan 20 Kasım'da yapılan açıklamada Çin merkezli Ningbo Yipeng şirketine ait Yi Peng 3 adlı geminin yakın takibe alındığı bildirilmişti. 

Salıyı çarşambaya bağlayan gece Danimarka ve İsveç arasındaki Kattegat Boğazı'nda demirleyen geminin, pazarı pazartesiye bağlayan gece "C-Lion 1" kablo hattının yakınlarında görüldüğü aktarılmıştı. İsveç polisi de dün incelemelerde Yi Peng 3'e odaklanıldığını duyurmuştu.

Fransa'nın kamu yayıncısı France 24'ün paylaştığı uydu takip verilerine göre, Rusya'nın St. Petersburg şehrinden Mısır'ın başkenti Kahire'ye giden kargo gemisi, Finlandiya ve Almanya arasında uzanan C-Lion 1 kablosu kesildiğinde bölge civarındaydı. Geminin daha sonra rotasını değiştirerek İsveç ve Litvanya arasında uzanan BCS kablosunun yakınına gittiği ve bu kablonun da arızalandığı belirtiliyor. 

ABD'nin Ukrayna'ya Rus topraklarına uzun menzilli füzelerle saldırma izni vermesinin ardından yaşanan olay, Avrupa'da sabotaj paniği yarattı. Gözler Çin ve Rusya'ya çevrildi.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, "Kimse bu kabloların kazara koptuğuna inanmıyor" demişti. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen de durumun "sabotaj olduğu ortaya çıkarsa şaşırmayacağını" söylemişti.

Diğer yandan France 24'ün görüştüğü uzmanlar, olayda Çin'in suçlanmasının riskli bir hamle olduğunu söylüyor.

Kopenhag Üniversitesi'nden deniz güvenliği uzmanı Christian Bueger, Çin'in olayla ilgili olduğuna dair henüz hiçbir kanıta rastlanmadığını hatırlatarak, Pistorius'un açıklamasının "erken ve şaşırtıcı" bulduğunu belirtiyor ve ekliyor: 

Böyle bir açıklama, Almanya'nın diplomatik manevra için hareket alanını kısıtlıyor. Almanya savunma bakanı, açıkça Çin'i Alman altyapısına sabotaj yapmakla suçluyor.

Bueger, Çin'in Rusya'yı desteklemek için Avrupa sularında hibrit savaş taktikleri kullandığının tespit edilmesi halinde bunun "daha önce duyulmamış, çok provokatif ve şaşırtıcı bir şey olacağını" söylüyor.

Birleşik Krallık'taki Lancaster Üniversitesi'nden Basil Germond, Baltık Denizi'nin hibrit savaş stratejileri için uygun bir bölge olduğuna dikkat çekerek, "Burada şüpheli ve kötü niyetli faaliyetleri önlemek zor" diyor. 

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov iddialara tepki göstererek şunları söylemişti: 

Hiçbir sebep yokken her şey için Rusya'yı suçlamaya devam etmek oldukça saçma.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian da gemilerin sıkı kanunlarla denetlendiğini ve yasalara uygun şekilde hareket ettiğini savunmuştu. 

Britanya'nın tanınmış gazetelerinden Financial Times, geminin ait olduğu Ningbo Yipeng firmasıyla iletişime geçmişti. Şirket, Pekin yönetiminin kendilerinden "incelemeye katkı sağlamalarını istediğini" bildirmiş, daha fazla detay paylaşmamıştı.

Independent Türkçe, France 24, Financial Times