Ellerdeki kuru ve soyulan cilt tıbbi sorunlara işaret ediyor olabilir!

Ellerdeki kuru ve soyulan cilt tıbbi sorunlara işaret ediyor olabilir!
TT

Ellerdeki kuru ve soyulan cilt tıbbi sorunlara işaret ediyor olabilir!

Ellerdeki kuru ve soyulan cilt tıbbi sorunlara işaret ediyor olabilir!

Sağlık alanında haberler yapan internet sitesi ‘onlymyhealth’ tarafından yayınlanan yeni bir rapora göre cildimiz adeta vücudumuz ile dış dünya arasında koruyucu bir bariyer görevi gören harika bir organ. Ancak, ellerimizdeki derinin soyulması gibi değişiklikleri fark ettiğimizde bu durum endişe kaynağı olabilir.

Ara sıra meydana gelen pullanmalar hava durumu ya da kuruluk gibi zararsız faktörlere bağlıyken kalıcı sorunlar altta yatan tıbbi sorunlara işaret ediyor olabilir.

İşte cildinizin kış aylarında soyulmasının bazı olası nedenleri ve hangi rahatsızlıklara işaret ediyor olabileceği:

Kuruluk

Losofona Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, cilt soyulmasının yaygın nedenlerinden biri kuruluktur. Vücudumuz yeterli sudan yoksun olduğunda cildimiz kuruyabilir ve soyulabilir. Bu yüzden kış boyunca her gün yeterli miktarda su içmek oldukça önemlidir.

Egzama

Atopik dermatit olarak da bilinen bu hastalık, deri iltihabı ile karakterize edilir. Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü'ne göre egzama çoğunlukla çocukları ve gençleri etkiliyor. Soyulma, kızarıklık ve kaşıntı yaygın belirtiler. Egzamadan şüpheleniyorsanız, uygun teşhis ve tedavi için bir dermatoloğa başvurmanız gerekir.

Alerjik reaksiyonlar

Belirli alerjenlere veya tahriş edici maddelere maruz kalmak cildin soyulmasına yol açabilir. İster yeni bir cilt bakım ürünü, ister temizlik maddesi veya madde olsun, suçluyu belirlemek ve ondan kaçınmak sorunu çözmenin anahtarıdır.

Mantar enfeksiyonları

Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, atlet ayağı veya saçkıran gibi mantar enfeksiyonlarının elleri nasıl etkileyebileceğini ve deride soyulmaya neden olabileceğini vurguladı. Söz konusu enfeksiyonları etkili bir şekilde tedavi etmek için antifungal ilaçlar gerekli olabilir.

Sedef Hastalığı

Ulusal Artrit ve Kas İskelet ve Deri Hastalıkları Enstitüsü'ne göre sedef hastalığı, deri hücrelerinin hızla birikmesine neden olarak kalın, pullu yamalarla sonuçlanabilen kronik bir otoimmün durumdur. Pullanma yaygın bir semptomdur ve sedef hastalığını yönetmek için genellikle tıbbi müdahale gerektirir.

Kontakt dermatit

Kontakt dermatit, cilt tahrişe veya alerjik reaksiyona neden olan maddelerle temas ettiğinde ortaya çıkar. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre soyulma, kızarıklık ve kaşıntı tipik semptomlar görülmekle birlikte sorunun çözümü için etken maddenin tespit edilmesi esastır.

Altta yatan sağlık koşulları

Tiroid bozuklukları veya otoimmün hastalıklar gibi bazı sistemik sağlık durumları cilt sorunları olarak ortaya çıkabilir. Cildiniz diğer belirtilerle birlikte soyuluyorsa, kapsamlı bir değerlendirme için bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.

Ara sıra görülen soyulmalar iyi huylu olsa da inatçı veya şiddetli vakalar dikkat gerektirir.

Doğru teşhis ve uygun tedavi için vücudunuzun verdiği sinyallere dikkat etmeniz ve sağlık uzmanlarına danışmanız çok önemlidir. Altta yatan nedeni tedavi etmek, ellerinizdeki cildin sağlığını geri kazanmanın ve genel sağlığı sağlamanın anahtarıdır.



Denisova insanlarından gelen bir gen, Homo sapiens'in Amerika'da yaşamasını sağlamış olabilir

Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)
Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)
TT

Denisova insanlarından gelen bir gen, Homo sapiens'in Amerika'da yaşamasını sağlamış olabilir

Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)
Denisova insanlarının soyunun yaklaşık 50 bin yıl önce tükendiği düşünülüyor (Reuters)

Denisova insanlarından gelen bir genin, modern insanların Amerika'ya ilk gittiği zaman kıtada hayatta kalmasını sağlamış olabileceği bulundu.

Modern insanların (Homo sapiens), en yakın akrabaları Neandertaller ve Denisova insanlarıyla çiftleştiği biliniyor. Bu etkileşimler sonucu aktarılan bazı genetik özellikler, sağladıkları avantaj nedeniyle binlerce yıl boyunca korunmayı başardı.

Daha önce yapılan araştırmalarda mukus üretimine rol oynayan MUC19 geninin, Denisova insanlarından gelen eski bir varyantının, Amerika yerlilerinde yaygın olduğu gösterilmişti. Ayrıca bu genin sağladığı evrimsel avantaj nedeniyle zaman içinde bu popülasyonlarda yaygınlaştığı tespit edilmişti.

Bulguları hakemli dergi Science'ta 21 Ağustos'ta yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, Denisova insanlarına özgü MUC19 varyantlarının Amerikan yerlilerine fayda sağlayıp sağlamadığını anlamak için modern Meksikalı, Perulu, Kolombiyalı ve Porto Rikolu bireylerin genetik verilerini karşılaştırdı.

1000 Genom Projesi adlı kapsamlı bir çalışmadan yararlanan araştırmacılar, Meksikalıların yüzde 33'le bu varyantın en sık görüldüğü popülasyon olduğunu saptadı. Peruluların yaklaşık yüzde 20'si, Kolombiyalılar ve Porto Rikoluların da sadece yüzde 1'i bu varyantı taşıyordu.

Araştırmacılar bunun, Meksikalıların genomlarında diğer popülasyonlara göre daha fazla Amerikan yerlisi DNA'sı olmasından kaynaklandığını düşünüyor.

Sözkonusu MUC19 varyantının, modern insanlara nereden geçtiğini araştırınca genin Denisova insanı bölümünün, Neandertallere özgü DNA arasında sıkışmış olduğunu gördüler. 

Bilim insanları genin muhtemelen Denisova insanlarıyla çiftleşen Neandertallere geçtiğini ve daha sonra Neandertallerin modern insanlarla çiftleşmesiyle varyantın aktarıldığını düşünüyor.

Ekip ilk kez Neandertaller aracılığıyla Homo sapiens'e geçen bir Denisova geni bulduklarını söylüyor.

Colorado Boulder Üniversitesi'nden çalışmanın ortak yazarı Fernando Villanea, "Bu çok tuhaf" diyerek ekliyor:

Gördüğümüz bunun tek örneği mi, yoksa daha fazlası mı var? Hâlâ bunu anlamaya çalışıyoruz.

Araştırmada ayrıca modern insanların Kuzey Amerika'ya göç ettiğinde, genomlarının MUC19 bölgesinde tekrarlanan dizilerin önemli ölçüde genişlediği saptandı. Bu genişleme, değişen çevresel koşullarda genin kodladığı musin proteininin daha işlevsel hale gelmesiyle bağlantılı olabilir.

Araştırmacılar, bu değişimin mukusu daha yapışkan hale getirdiğini ve bunun da eski insanların hayatta kalma ve üreme başarısını artırmış olabileceğini düşünüyor.

Bu varyantın tam olarak hangi faydaları sağladığı bilinmese de Amerika'daki bazı zararlı mikroplara karşı koruma sağlaması veya bazı bağışıklık tepkilerini düzenlemesi muhtemel. 

Makalenin ortak yazarı Emilia Huerta-Sánchez "Belli ki bu genin sözkonusu popülasyonlara fayda sağlayan bir özelliği vardı, belki de hâlâ var ya da gelecekte de olacak" diyerek ekliyor: 

Bulguların, bu genin gerçekte ne işe yaradığına dair ek araştırmalara yol açmasını umuyoruz.

Independent Türkçe, Science Alert, Live Science, Science


Obeziteyle mücadelede devrim yaratacak yöntem denizden çıktı

Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)
Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)
TT

Obeziteyle mücadelede devrim yaratacak yöntem denizden çıktı

Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)
Kahverengi su yosunu türü Saccharina japonica, iştahı bastıran ilaçlara gerek kalmadan kilo alımını engelleyebilir (Wikimedia Commons)

Bilim insanları obeziteyle mücadelede kahverengi su yosunlarından elde edilen bir maddenin devrim niteliğinde bir rol oynayabileceğini keşfetti.

Diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları gibi pek çok rahatsızlığa yol açabilen obezite, dünya çapında gittikçe artan bir sağlık sorunu. 

Uzmanlar yaşam tarzı değişikliklerinin yanı sıra iştahı bastırma veya yağ yakma gibi müdahalelerle bu hastalıkla başa çıkma yollarını arıyor.

Çin'deki Zhejiang Teknoloji Üniversitesi'nden araştırmacılarsa yeni çalışmalarında, bağırsak florasını hedefleyerek kilo alımını engellemenin yolunu belirledi.

Bulguları Carbohydrate Polymers adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmada, obezitenin önlenmesinde etki sağladığı bilinen fukoidan adlı bileşiğe odaklanıldı. 

Japonya ve Kore'de yenilen Saccharina japonica türündeki kahverengi su yosunlarında bulunan bu bileşik, moleküler ağırlığının yüksek ve çözünürlüğünün düşük olması nedeniyle yeterince etki yaratmıyordu.

Araştırmacılar bu sorunun üstesinden gelmek adına bileşiği kimyasal olarak parçalayarak daha düşük moleküler ağırlıklara sahip 4 ayrı bileşik elde etti. Bu sayede maddenin vücutta daha kolay parçalanıp emilmesi ve etkisinin artması amaçlandı.

Daha sonra bunları fareler üzerinde test etmek için hayvanları iki gruba ayırdılar. Kontrol grubundaki fareler düşük yağlı bir diyete sokulurken, diğerleri yüksek yağlı besinler tüketti. 

4 haftanın ardından ikinci gruptaki fareler de gruplara ayrıldı ve biri müdahale edilmeden aynı beslenme düzenini takip etti. Diğer grupların her birine de farklı moleküler ağırlıktaki 4 ayrı fukoidan bileşiği verildi.

Araştırmacılar 4 haftanın ardından farelerin kilo alımını, yağ birikimini, kan şekeri seviyelerini ve kolesterolünü ölçtü ve bağırsak florasını analiz etti.

Fukoidan verilen hayvanların, müdahale edilmeyenlere kıyasla daha az kilo aldığı tespit edildi. 

Ancak en güçlü etkiyi gösteren LMWF4 adlı fukoidan, kilo alımını ve yağ birikimini azaltmakla kalmadı, aynı zamanda kan şekeri ve kolesterol seviyelerini de iyileştirdi.

Ayrıca bağırsak bakterilerinin dengesinin de daha sağlıklı hale geldiği gözlemlendi: Metabolik sağlığın iyileşmesiyle bağlantılı mikroorganizmaların sayısı artarken, obeziteyle ilişkili olanların sayısı azaldı.

Bulgular LMWF4'ün, bağırsak ortamını yeniden programlayarak vücudu kilo alımına ve metabolik işlev bozukluğuna karşı daha dirençli hale getirdiğine işaret ediyor.

Çalışma fareler üzerinde yapıldığı için aynı sonuçların insanlarda da görülüp görülmeyeceğini söylemek henüz mümkün değil.

Ancak yeni yöntem, obeziteyle mücadelede doğrudan ilaç yerine vücutta yağlarla savaşan mikroorganizmaları teşvik ettiğinden büyük potansiyel taşıyor. 

Bilim insanları bileşiğin güvenilir ve tüketilen bir kaynaktan elde edilmesinin de önemli bir avantaj sağladığını belirtiyor.

Araştırmacılar makalede şu ifadeleri kullanıyor: 

Farklı fukoidanların yapısal özelliklerinin analizi ve bağırsak bakterilerindeki değişiklikler, bunların bağırsak mikrobiyotası üzerindeki etkisine ilişkin değerli bilgiler sağlayarak fukoidan bazlı tedavilerin daha da geliştirilmesi için bir temel sunuyor.

Independent Türkçe, New Atlas, Carbohydrate Polymers


Uzmanlar uyarıyor: Sıcak hava dalgaları yaşlandırıyor

Turistler, Ronda'da sıcak hava dalgası sırasında çeşmede serinliyor (AFP)
Turistler, Ronda'da sıcak hava dalgası sırasında çeşmede serinliyor (AFP)
TT

Uzmanlar uyarıyor: Sıcak hava dalgaları yaşlandırıyor

Turistler, Ronda'da sıcak hava dalgası sırasında çeşmede serinliyor (AFP)
Turistler, Ronda'da sıcak hava dalgası sırasında çeşmede serinliyor (AFP)

Yeni araştırmaya göre iklim değişikliği nedeniyle giderek daha sık görülen sıcak hava dalgalarına sürekli maruz kalmak, özellikle ağır iş yapanlarda yaşlanmayı hızlandırabilir.

Önceki çalışmalar sıcak hava dalgalarının yaşlıların sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu gösterse de bu araştırmalar esas olarak kısa süreli sürekli sıcağa maruz kalmaya odaklanmıştı. Nature Climate Change adlı akademik dergide yayımlanan yeni araştırma, sıcak dalgalarının sağlık ve yaşlanma üzerindeki olası uzun vadeli etkilerini değerlendirdi.

Araştırmacılar, sıcak hava dalgalarının yaşlanmayı nasıl etkilediğini değerlendirmek için Tayvan'da ortalama biyolojik yaşı 46 olan 24 bin 922 yetişkinin verilerini analiz etti.

Hızlı yaşlanmayı biyolojik yaşla gerçek yaş arasındaki fark olarak tanımladılar ve bunun sıcak hava dalgasına maruz kalmayla ilişkisini değerlendirdiler.

Biyolojik yaş, doğum tarihine dayalı kronolojik yaşa kıyasla insan vücudunun moleküler ve organ düzeyinde ne kadar iyi işlediğinin bir ölçüsü.

Kronolojik yaşlarından daha yüksek biyolojik yaşa sahip kişilerin hastalık ve ölüm riski daha yüksek.

2008'den 2022'ye kadar olan hasta verilerini analiz eden araştırmacılar, kümülatif sıcak hava dalgası maruziyetindeki artışın yaşlanmanın hızlanmasıyla ilişkili olduğunu buldu.

Katılımcılar 15 yıllık dönemde sıcak hava dalgası koşullarına uyum sağlamış gibi görünse de olumsuz sağlık etkileri ortadan kalkmadı.

Araştırma ağır iş yapanlar, kırsal kesimde ikamet edenler ve az klimanın bulunduğu topluluklarda yaşayanların sıcak hava dalgalarının yaşlanma üzerindeki etkilerine daha duyarlı olduğunu ortaya koydu.

Bulgular, daha fazla yüksek sıcaklık görülen yerlerde yaşayanların, daha serin bölgelerde yaşayanlara göre ortalama olarak daha hızlı biyolojik yaşlandığını gösteriyor.

Araştırmacılar, "Burada Tayvan'da uzunlamasına bir toplulukta 24 bin 922 yetişkinden elde edilen verileri analiz ettik ve doğrusal karışık modeller kullanarak sıcak hava dalgalarının yaşlanmayı hızlandırdığını gösterdik" dedi.

Yeni çalışma, özellikle savunmasız gruplar arasında çevresel eşitsizlikleri azaltmak ve sıcak hava dalgalarına karşı direnci artırmak için politikalar üretme çağrısında bulunuyor. Ayrıca hedefli koruma ve verimli sağlık kaynakları tahsisi ihtiyacını da vurguluyor.

Araştırmacılar, daha çeşitli grupları içeren ve açık havada geçirilen zaman, ev ortamı ve klima kullanım alışkanlıkları gibi diğer önemli faktörleri değerlendiren daha fazla çalışma yapılması çağrısında bulunuyor. Araştırmacılar, sıcak hava dalgalarıyla yüksek nemin birleşiminin yaşlılar için özel bir risk oluşturduğunu vurguluyor. Çünkü insanlar terleme yoluyla vücut ısısını düzenleme yeteneğini zamanla kaybediyor.

Independent Türkçe