Tunus ve İtalya Avrupa'ya düzensiz göç konusunu görüşüyor

Bu yönde 6 binden fazla operasyon engellendi

Tunus Cumhurbaşkanı, gizli göç krizini görüşmek üzere geçtiğimiz yaz İtalya Başbakanı'nı ağırlamıştı (AFP)
Tunus Cumhurbaşkanı, gizli göç krizini görüşmek üzere geçtiğimiz yaz İtalya Başbakanı'nı ağırlamıştı (AFP)
TT

Tunus ve İtalya Avrupa'ya düzensiz göç konusunu görüşüyor

Tunus Cumhurbaşkanı, gizli göç krizini görüşmek üzere geçtiğimiz yaz İtalya Başbakanı'nı ağırlamıştı (AFP)
Tunus Cumhurbaşkanı, gizli göç krizini görüşmek üzere geçtiğimiz yaz İtalya Başbakanı'nı ağırlamıştı (AFP)

Tunus İçişleri Bakanı Kemal Feki ile mevkidaşı Matteo Piantedosi, düzensiz göç ve organize suçla mücadele başta olmak üzere iki ülkenin İçişleri Bakanlıklarını birbirine bağlayan ortaklık programlarını görüştü.

Tunus İçişleri Bakanlığı, İtalyan tarafının talebi üzerine, kasım ayında kendilerini Libyalı mevkidaşlarıyla İtalya'nın başkenti Roma'da bir araya getiren üçlü toplantının sonuçlarını koordine etmek amacıyla iki taraf arasında salı akşamı gerçekleşen telefon görüşmesinin içeriğini açıkladı.

Görüşmede her iki taraf da Tunus güvenliğinin, insan kaçakçılığı alanında faaliyet gösteren ve iki ülke arasında düzensiz göçü düzenleyen ağlarla mücadele etme yeteneklerini destekleme çabalarını gözden geçirdi. Tunus İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, iki bakan, uluslararası kuruluşların desteğiyle Tunus'taki düzensiz göçmenlerin kendi ülkelerine gönüllü bir şekilde geri dönüşlerinin etkinleştirilmesi amacıyla bu konuda iş birliğinin sürdürülmesi gerektiğini vurguladı.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'nin temsil ettiği İtalyan yetkililer, Akdeniz'in güney kıyısından ilerleyen düzensiz göç dalgalarının azaltılması yönünde baskı yapıyor. Bu sebeple göç teknelerinin yola çıktığı ülkeler arasında yer alan Tunus ve Libya’da dikkatlerini yoğunlaştırıyor. Avrupa Komisyonu daha önce, Tunus ile kapsamlı ortaklık konusunda mutabakat anlaşması yoluyla, düzensiz göçle daha sıkı mücadele edilmesi karşılığında, bozulan Tunus bütçesinin yeniden dengelenmesi için mali yardım sağlama sözü vermişti.

Tunus'taki Afrikalı göçmenler Avrupa'ya geçmek için fırsat bekliyor (EPA)
Tunus'taki Afrikalı göçmenler Avrupa'ya geçmek için fırsat bekliyor (EPA)

750 milyon euroyu aşan tutarıyla ticareti teşvik etmeyi ve düzensiz göçle mücadele etmeyi amaçlayan bu anlaşma, birçok eksen içeriyor. Bunlar arasında, Tunuslu gençlere yönelik, Avrupa Birliği'nde (AB) akademik ve bilimsel değişim programını, eğitimi teşvik etmeye ayrılmış 10 milyon euro değerinde özel bir program aracılığıyla halklar arasında yakınlaşma ekseni, ayrıca 350 milyon euro tahsis edilen yatırım ve ticaret ekseni, 300 milyon euronun tahsis edilmesiyle yenilenebilir enerji sektörü ve Tunus'a gerekli teknolojinin sağlanması, göç dosyasına 100 milyon euro tahsis edilmesi de yer alıyor. Ancak tüm bu sözlerin hayata geçirilmesi hala beklentilerin altında kalıyor. İki taraf arasında sürekli müzakereler sürüyor.

İtalyan yetkililerin kıyılarına akın eden rekor sayıda göçmenle ilgili açıklamalarının aksine, Tunus Ekonomik ve Sosyal Haklar Forumu, geçen yıl İtalya kıyılarına gelen göçmen sayısında azalma olduğunu ortaya çıkardı. Salı günü düzenlediği basın toplantısında İtalya kıyılarına gelen göçmen sayısının 17 bin 322 göçmeni aşmadığını, aralarında en az 4 bin çocuğun olduğunu doğruladı.

Tunus Sahil Güvenliği, geçen yaz kaçak göçmenleri taşıyan bir teknenin alabora olmasının ardından cesetleri arıyor (Tunus İçişleri Bakanlığı)
Tunus Sahil Güvenliği, geçen yaz kaçak göçmenleri taşıyan bir teknenin alabora olmasının ardından cesetleri arıyor (Tunus İçişleri Bakanlığı)

Forumun Göçmenlik Departmanı üyesi İslam el-Garbi, 2023 yılında Tunus kıyıları üzerinden İtalya kıyılarına gelenlerin sayısında 2022 yılına (18 bin 148 göçmen) kıyasla yüzde 4,5 oranında hafif bir düşüş kaydedildiğini söyledi. Düzensiz kadın göçmenlerin sayısının aynı yıl içinde 2022 yılına göre yüzde 65 arttığını da ekledi.

Geçtiğimiz yıl forumun düzensiz göç alanında takip ettiği en önemli rakamlardan birinin, Tunus kıyılarındaki ölü ve kayıp kişi sayısındaki artış olduğunu anlatan Garbi, farklı milletlerden bin 313 mağdur ve kayıp kişi olduğunu bildirdi. Akdeniz havzasında ölü ve kayıp kişi sayısının bin 793 mağdur ve kayıp kişiye ulaştığını da ekledi.

2023 yılı boyunca Tunuslu yetkililer, 6 binden fazla sınır geçişini engellemeyi başardı. Yüzde 80'i Tunus dışı uyruklu ve yüzde 18'i Tunus uyruklu 80 bin düzensiz göçmen tutuklandı.

Garbi, forum kapsamında ocak ayında 258 düzensiz Tunuslu göçmenin İtalya kıyılarına gelişinin izlendiğini, 2023 yılının aynı ayına göre yaklaşık yüzde 25'lik bir düşüş kaydedildiğini belirtti. Geçen ocak ayında Tunus'tan başlayarak 26 geçiş operasyonu engellenmiş, 395 göçmenin İtalya kıyılarına ulaşması önlenmişti.



Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
TT

Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP

Mustafa Feki

Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Arap Körfezi, son zamanlarda karşılaştıkları krizlerin büyüklüğünü önemli ölçüde vurgulayan benzeri görülmemiş ve zor koşullar yaşadı. Bu krizler, yalnızca sınırlı bir bölgesel sorun olmaktan çıkıp büyük bir uluslararası sorun haline geldiler.

Bölgedeki kanlı diziyle başlarsak, ki bu nihayetinde Filistin topraklarının İsrail tarafından vahşice işgal edilmesinin beklenen bir sonucu gibi görünüyor, 7 Ekim 2023 tarihinin işgalin dirençli Filistin halkına her düzeyde uyguladığı baskının otomatik ve doğal bir sonucu olduğunu hemen fark ederiz. Söz konusu baskı, şiddet döngüsünün genişlemesine ve Gazze'nin mevcut koşulları altında yaşanmaz bir alana dönüşmesine yol açtı. Öldürülmemesi gereken on binlerce çocuk, kadın ve sivili içeren şehit kafileleri her gün birbirini takip ediyor. Karşı karşıya kaldıkları katliamlar hem kardeşlerinden hem de dostlarından hiçbir insani yardım veya destek alamadan katlandıkları zor yaşam koşulları unutulamaz.

Son İran-İsrail çatışmasındaki ateşkesin, Gazze'deki acı verici duruma olumlu bir yansıması olabilir, ne var ki İsrail'in uzlaşmazlığı ve Netanyahu modelinin sabah akşam yaydığı nefret dolu söylemlerin temsil ettiği güç despotluğu, acıların devam edeceğinin, güven ve barış kıyısından hâlâ uzak olunduğunun en iyi kanıtı.

Belki okuyucuyla birlikte ülkelerin ağırlıklarını, gerçekleşen dönüşümlerin doğasını ve bazı tarafların ağırlıkları açısından bölgesel borsa üzerindeki etkilerini düşünebilir ve aşağıdaki kanıtları gözlemleyebiliriz:

İlk olarak, bir yandan Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenlere, diğer yandan Suriye'de yaşananlara bakıldığında, İran toplamda kaybeden gibi görünüyor. Tahran, Esed ailesinin yönetimi boyunca sadakatini sürdüren itaatkar bir müttefikini kaybetti. Buna ilaveten, ABD'nin tam desteğiyle İsrail, İran'ın nükleer projesinin temellerini büyük ölçüde yok etti. İran ayrıca siyasi yaşamının, askeri mevkilerinin ve bilimsel uzmanlıklarının en ön saflarından onlarca şehit verdi.

Burada, İran'ın direndiğini ve inkar edilmesi zor birçok güçlü karşılık verdiğini dolaylı olarak kabul etmeliyiz. İsrail'e gönderdiği füze ve insansız hava araçlarının, on binlerce sakinini İran saldırılarından kaçmak için sığınaklara yönelmeye zorladığını itiraf etmeliyiz. Ancak, bu elbette, İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran'ın kalelerini vurması, İran içindeki bir dizi önemli ekonomik ve askeri konumda hayati öneme sahip arterleri hedef almasıyla kıyaslanamaz.

ABD Başkanı Donald Trump, başlangıcından itibaren İran-İsrail çatışmasının baş vaftiz babası rolünü oynadı. Gelişmelerin ayrıntılarına doğrudan kişisel olarak müdahale etti. Öyle ki hem İran hem de İsrail tarafı kazandıklarını iddia ettikleri bir zafer veya rakiplerine karşı sağladıklarını iddia ettikleri bir üstünlükle gururlanarak savaştan çıktılar. Her halükarda durum ve medyatik gelişmeler alanı yorumlara açık, tüm tarafların bakış açılarının kabul edilmesine olanak tanıyor. Zira silahlı çatışmalar geride bir kazanan bırakmaz, aksine kayıp ve zararları tüm taraflara dağıtır.

Burada, İran nükleer programının geçici bir süreliğine de olsa çökertilmesinin, Netanyahu için gurur duyacağı yanıltıcı bir zafer olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu zafer, onu siyasi durumunu ve İsrail hükümetinin başkanı olarak konumunu güçlendirebilecek bir erken genel seçim çağrısında bulunmaya itebilir. Tahran ve Tel Aviv arasında yaklaşık iki hafta süren bu askeri çatışma hakkında ne söylenirse söylensin, İsrail'in imajına bir çizik atıldığını, her koşulda etkilendiğini dürüstçe belirtmeliyiz. İran, bölgedeki en büyük askeri cephaneliğe karşı mücadelede kahramanlıktan veya cesaretten yoksun olmayan bir duruş sergiledi. İsrail'e verilen Amerikan desteği, o savaşta gerçek belirleyici faktördü, kimsenin itiraz edemeyeceği ve olaylar tarafından gölgede bırakılmış gibi görünen bir kriterdi. Zira İsrail ilk kez içeride derin bir darbe aldı, iç hedefler benzeri görülmemiş bir şekilde vuruldu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu da yenilmez ordu efsanesinin ve son on yıllarda yarattığımız büyük putun ne sandığımız kadar sağlam ne de hayal ettiğimiz kadar güçlü olmadığını teyit etti.

İkincisi; eğer şimdi uzun bir geçmişe ve geniş topraklara sahip bir İslam devleti olarak İran'dan bahsedeceksek, kendisinin üstünden atlanması zor birkaç hatasını kaydetmeliyiz. Bunların ilki, arenalar birliği dediğimiz şey ve son kırk yıldır komşu ülkelerde onlar aracılığıyla savaştığı çeşitli kollardır. Lübnan'daki Hizbullah ile başlayıp Suriye ve Irak'tan geçerek Yemen'deki Ensarullah-Husi grubuna kadar uzanan bu kollar, kanlı çatışmaların ve tekrarlanan çekişmelerin bir tarafı olarak kendini dayattı. Böylece İran Batı'nın, Batı Asya, Arap Yarımadası, Arap Körfez bölgesi ve hatta Kuzey Afrika'daki Araplar, Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplara karşı kullandığı bir korkuluğa dönüştü.

İran'ın benimsediği kollar inşa etme politikası, İran'da İslam Devrimi'nin patlak vermesi ve Şah'ın Şubat 1979'da devrilmesi ile başlayan geniş çaplı bir kaosa yol açtı. Ama iş bununla bitmedi. İran, Arap Körfez bölgesindeki Amerikan hedeflerini vurmaya çalışarak ve Katar hava sahasını ihlal ederek de büyük bir hata yaptı. İlave olarak, İran'ın hatalarına sık sık tahammül eden, işlerine karışmasını ve yanlışlarını görmezden gelen Körfez'de de tahribat yaratmaya çalıştı. İşleri daha da kötüleştiren ise İran parlamentosunun, bu hayati bölgede dünya petrol nakliyatının yüzde 20'sinin geçtiği, büyük öneme sahip bir ticaret ve deniz yolu olan Hürmüz Boğazı'nı kapatma kararı almasıydı.

İran'ın son eylemleriyle Körfez’in duygularını geçici de olsa kendisine karşı yabancılaştırarak kaybettiğine şüphe yok. Oysa Körfez ülkeleri, Maşrık (Levant) ülkeleri, Mısır ve diğerleri, İsrail'in İran'a yönelik saldırganlığını en başından kınadılar. Tahran, düşman listesine geçici de olsa başka ülkeler eklemek yerine dostlarının desteğini almaya çalışmalıydı.

Bu nedenle, İran'ın çok şey kaybettiğine, yalnızca Beyaz Saray'daki güçlü adamın, Tahran ve Tel Aviv arasındaki savaşı sona erdirme başarısını kendisine nispet etmeye çalışan Donald Trump'ın göreceli, geçici memnuniyetini elde ettiğine inanıyorum. Trump daha önce de Pakistan ve Hindistan arasındaki ateşkesi kendisine mal etmişti. Buna bir de ABD’nin Tahran'daki rejimi devirmeye çalışmadığını, bunun yerine yalnızca İran nükleer projesini yok etmeyi ve onu en azından gelecekte aciz hale getirmeyi amaçladığını defalarca dile getirenin de o olduğunu eklemeliyiz.

Üçüncüsü; nükleer programını kaybeden İran'ın, siyasi rejiminin devamı ve onu zayıflatma girişimlerini durdurma konusunda geçici bir kabul kazandığı açıkça ortaya çıktı. İran’ın artık sona eren bu çatışmada en önemli ve en öne çıkan devlet olduğuna şüphe yok. Ancak, Trump'ın gözdesi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk tarafını da göz ardı etmemeliyiz. Türkiye'nin bir Avrupa-Asya, Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi, NATO'nun aktif bir üyesi, bölgede ve genel olarak güç denkleminde hem İsrail hem de İran ile birlikte hesaba katılması gereken bir güç olduğunu aklımızda tutmalıyız. Türkiye de Suriye'de yaptıkları ve Körfez'de elde ettikleri sayesinde ve ayrıca ABD’nin bölgedeki politikalarından duyduğu memnuniyet sayesinde yaşananlardan kazançlı çıktı.

Güç dengesinin, Körfez ülkelerinin de şu ana kadar kazandığını gösterdiğine inanıyorum, çünkü İran tarihsel olarak dost bir ülke ancak onlarla ilişkileri varlığı inkar edilemez veya görmezden gelinemez endişelerden yoksun değil. Biz Araplar olarak, İranlı ve Türk komşularımızın, akıllardan hiç çıkmayan adil Arap davası, yani tüm sonuçları, tarihsel gelişmeleri ve onu çevreleyen koşullarıyla Filistin davası için kalıcı bir çözüme ulaşmada aktif oyuncular olmalarını umut ediyoruz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.