Ukrayna'nın Zaporijya nükleer santrali son yedek güç hattıyla da bağlantısını kaybetti

Avrupa'nın en büyük atom enerji santralindeki "kırılgan" durumdan korkuluyor

Zaporijya Nükleer Santrali (AFP)
Zaporijya Nükleer Santrali (AFP)
TT

Ukrayna'nın Zaporijya nükleer santrali son yedek güç hattıyla da bağlantısını kaybetti

Zaporijya Nükleer Santrali (AFP)
Zaporijya Nükleer Santrali (AFP)

BM Nükleer Ajansı Başkanı Rafael Grossi çarşamba günü yaptığı açıklamada, Ukrayna'nın Zaporijya nükleer santralinin son harici yedek güç hattıyla bağlantısını kaybettiğini söyledi.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Müdürü, nükleer tesisi çalışır durumda tutan son yedek gücün de kaybedilmesinin "sahadaki kırılgan nükleer emniyet ve güvenlik durumunun bir kez daha altını çizdiğini" belirtti.

Rusya'nın işgali altındaki topraklarda yer alan Zaporijya nükleer santralinde bulunan UAEA yetkililerinin 330 kilovoltluk (kV) güç hattının salı günü yerel saatle 14.04'te kesildiği konusunda bilgilendirildiğini açıkladı.

Sahada bulunan uzmanlardan oluşan bir ekibe, kesintinin "Dinyeper nehrinin diğer tarafında, sahaya yedek güç sağlayan 330 kV şalt sahasından yaklaşık 13,5 km uzaklıktaki bir sorun nedeniyle" meydana geldiği söylendi.

Açıklamada, "Zaporijya Nükleer Santrali (ZNPP) kesintinin nedeninin hemen bilinmediğini belirtirken, Ukrayna şebeke operatörünün hat üzerindeki çalışmaların devam ettiğine dair kendilerini bilgilendirdiği eklendi" dendi.

Genel Müdür @RafaelMGrossi bugün yaptığı açıklamada, Ukrayna'nın Zaporijya Nükleer Santrali'nin son yedek harici güç hattıyla bağlantısını kaybettiğini ve ihtiyaç duyduğu elektriği tek 750 kV'luk hattan aldığını, bunun da sahadaki kırılgan nükleer güvenlik ve emniyet durumunun bir kez daha altını çizdiğini söyledi.

 

Rusya'nın Şubat 2024'te Ukrayna'yı istila etmesinden önce, nükleer tesisi çalışır durumda tutmak için 4 adet 750kV ve 6 adet 330kV hat mevcuttu.

Artık tesis dışı güç için yedekleme seçenekleri yok.

Zaporijya'ya giden elektrik hatlarındaki herhangi bir kesinti ya da hasar, tüm reaktör üniteleri kapatılmış olsa bile, yüksek reaktif reaktörleri ve onları soğutmak için elektriğe ihtiyaç duyan diğer temel işlevleri tehdit edebilir.

UAEA, "ZNPP hâlâ ihtiyaç duyduğu elektriği 750 kV'luk tek hattan alıyor ancak 330 kV'luk hattın kaybı, santralin halihazırda tesis dışı güç için hiçbir yedekleme seçeneğine sahip olmadığı anlamına geliyor" dedi.

Grossi, "son derece hassas olan tesis dışı güç durumunun bu büyük nükleer tesis için önemli emniyet ve güvenlik zorlukları oluşturmaya devam ettiğini" söyledi.

Ana güç hattı çalışır durumda olsa da yedek güç eksikliği tesisteki nükleer emniyet ve güvenlik durumunun hâlâ tehlikeli olduğunu gösteriyor.

ZNPP, Ağustos 2022'den bu yana en az 8 olayda tesis dışı tam güç kaybına uğradı ve geçici olarak acil durum dizel jeneratörlerine bel bağladı.

Dünyanın en büyük atom enerjisi santrallerinden birindeki "kırılgan" güvenlik durumuna ilişkin korkular, Vladimir Putin'in Ukrayna'yı istilası boyunca gündemden düşmedi.

UAEA, olası bir nükleer felaket korkusuyla tesisle ilgili endişelerini dile getirdi. Tesis, Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'ya yönelik geniş çaplı istila başlatmasından bu yana defalarca çapraz ateş altında kaldı ve Rusya askeri saldırılarından birkaç gün sonra tesisi ele geçirdi.

Rusya'nın, sahadaki Rus operatörle sözleşme imzalamayı reddeden Kiev'in ulusal operatörü tarafından istihdam edilen Ukraynalı personele erişimi engelleme kararı özellikle endişe verici.

Halihazırda santralde çalışan personel, Rus yurttaşlığına geçen ve sahadaki Rus operatörle yeni sözleşmeler imzalayan eski Energoatom çalışanları.

Independent Türkçe



İsrail ve Türkiye'nin Suriye'deki çıkarları ve kırmızı çizgileri

 Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.
TT

İsrail ve Türkiye'nin Suriye'deki çıkarları ve kırmızı çizgileri

 Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Eylül 2023'te New York'taki BM Genel Merkezi'nde BM Genel Kurulu'nun 78. oturumu sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.

Michael Harari

Esed rejiminin çöküşü bölgesel sahneyi yeniden şekillendirdi. Yeni rejimin uzun vadeli istikrarı beklentileri hakkındaki haklı şüphelere rağmen, Ahmed eş-Şara'yı destekleyen geniş bir uluslararası uzlaşı var ve devam eden kaostan ziyade merkezi otorite altında birleşik bir Suriye'yi açıkça tercih ediyorlar. Birçok ülkenin gözünde, İran'ın Suriye'den hızla çekilmesi belki de şu ana kadarki en önemli başarı, zira bölgesel istikrarı artırmak için bir umut penceresi açıyor. Suriye böylece küresel gündemde ve Washington’un gündeminde daha yüksek bir öneme kavuştu. Aynı durum, Suriye ile ortak sınırları olan iki büyük bölgesel aktör olan İsrail ve Türkiye için de geçerli. Her ikisi de Suriye'deki gelişmelere ulusal çıkar meselesi olarak bakıyorlar.

İsrail, aşırı İslamcı bir hükümetin ortaya çıkışından ve Suriye'de aşırı Türk nüfuzundan endişe duyuyor. İsrail hükümeti, Türkiye'nin rolünü ve Kuzey Suriye'deki, özellikle de Kürt bölgelerindeki iddialı müdahalesini kabul etse de ülkenin diğer bölgelerindeki Türk askeri varlığı konusunda kırmızı çizgi çekiyor, bunu önceki İran müdahalesine benzetiyor ve şiddetle karşı çıkıyor görünüyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail, Şam'da güçlü bir merkezi hükümeti tercih edip etmediği konusunda da henüz kesin bir karara varmış değil. Son açıklamaları ve eylemleri, zayıf ve parçalanmış bir Suriye'yi tercih ettiğini gösteriyor; ancak bu hesapları bir dereceye kadar şekillendirecek olan, nihayetinde Washington'un tutumudur. Buna ilave olarak, mevcut koşullarda, özellikle son aylarda askeri üstünlüğünü göstermesinin ardından, İsrail Suriye'nin geleceğini şekillendirmede önemli bir rol oynayabileceğine inanıyor.

Öte yandan Türkiye, Kürtlere (PKK da dahil) karşı son dönemde attığı ve yine benzer tarihsel öneme sahip adımlara paralel olarak, Suriye ile sınırını kendi şartlarına göre istikrara kavuşturmak için tarihi bir fırsat görüyor ve aynı zamanda Şara rejiminin kendisine bağımlılığını pekiştiriyor. İsrail'in kanıtlanmış askeri ve teknik üstünlüğüne rağmen, Türkiye bunu bir engel olarak görmüyor ve mevcut durumu bölgesel konumunu güçlendirmek için altın bir fırsat olarak görüyor (kimileri bunu bölgesel hegemonya arayışı olarak tanımlıyor). Başkan Trump ve Erdoğan ile ilişkisi, Türkiye açısından bu umut verici görünüme katkıda bulunuyor. Dahası, son yıllarda Körfez ülkeleri ve Mısır ile ilişkilerini geliştiren Türkiye, artan bölgesel konumunun olumlu bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyor.

Ankara, İsrail'in Süveyda'ya yönelik kararlı müdahalesini ve buna eşlik eden olayları, İsrail'in Şara'yı zayıflatma ve Suriye'nin zayıf ve parçalanmış kalmasını sağlama yönündeki kasıtlı bir girişim olarak görüyor

Ankara'nın, İsrail'in Suveyda'ya yönelik kararlı müdahalesini ve buna eşlik eden olayları, Şara'yı zayıflatmak ve Suriye'nin zayıf ve parçalanmış kalmasını sağlama yönündeki kasıtlı bir İsrail girişimi olarak görmesi şaşırtıcı değil. Türkiye Dışişleri Bakanı 25 Temmuz'da yaptığı açıklamada, “Türkiye, istihbarat kanalları ve ortak arabulucular aracılığıyla İsrail'e bir mesaj gönderiyor. Gizli bir ajandamız yok. Hiçbir ülke Suriye için tehdit oluşturmamalı ve Suriye de kimseye tehdit oluşturmamalı... Suriye bizim için kırmızı çizgi; ulusal güvenlik meselesi... Hegemonya peşinde değiliz” dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, 4 Şubat 2025'te Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptıkları görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkışıyor (AFP)Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, 4 Şubat 2025'te Ankara'daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yaptıkları görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında el sıkışıyor (AFP)

Öyle görünüyor ki, İsrail ve Türkiye'nin şu anda Suriye'de çatışan çıkarları var. Önemli soru şu; yanlış değerlendirme ve hesapları önleyecek, olası bir gerilimin doğrudan çatışmaya dönüşmesini engelleyecek karşılıklı bir uzlaşıya varılabilir mi?

Kanaatimce cevap evettir, yeter ki iki hükümet de hayati çıkarlarını ve kırmızı çizgilerini açıkça belirlesin. Şara rejimini destekleme konusunda hakim olan uluslararası mutabakat ve rejimin kontrolünü sağlamlaştırma arzusu (en azından aksi kanıtlanana kadar), hem İsrail'in hem de Türkiye'nin dikkatlice düşünülmüş bir yaklaşım benimsemesini gerektiriyor.

İsrail-Türkiye ilişkileri Filistin meselesi nedeniyle gerginliğini sürdürecektir, bu nedenle Suriye konusunda iki taraf arasında ortak bir zemin bulunması şarttır

Bunun için birkaç siyasi dayanak gerekiyor:

1. Washington, bölgesel arena ve Ankara, İsrail'in proaktif yaklaşımına, yani askeri müdahalesine, özellikle de Şara rejimine karşı “tetiğe hafifçe basmak” olarak varsayılan müdahalesine olumsuz bakıyor. İsrail'in Dürzi bölgesindeki nüfuzu ile Türkiye'nin Kürt bölgesindeki nüfuzu arasında bir paralellik kurmaya çalıştığı varsayılabilir. Teorik olarak bu anlaşılabilir, ancak pratik ve stratejik açıdan son derece sorunlu. Her halükarda, İsrail'in Suriye sahasında Türkiye üzerinde nüfuz ve etki gücü sahibi olduğu ve bu yönde daha fazla tırmandırmaya gerek olmadığı mesajı alındı. Türkiye de İsrail'in, Suriye'de kendi çıkarları kadar önemli hayati çıkarları olduğunu anlamalı.

2- İsrail, Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesini aşırı buluyor ve hayati çıkarlarını tehlikeye atabileceğini düşünüyor. Aslında bölgedeki diğer aktörler de aynı görüşte. Ancak, Suriye'deki Türk askeri varlığının İran'ınkinden daha tehlikeli olduğu yönündeki gizemli İsrailli sesler hatalı ve yanıltıcı olup, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet yaratma riski taşıyor.

3- Suriye'deki Türk hegemonyasının İsrail ve diğerleri açısından istenmeyen bir durum olduğu şüphesizdir. Bunu, özellikle Washington yoluyla öncelikle diplomatik kanallar aracılığıyla sınırlamak için çaba gösterilmelidir. Ancak bu, İran tehdidiyle aynı nitelikte bir tehdit oluşturmamaktadır.

4. Üç tarafın çıkarlarını netleştirmek ve istenmeyen yanlış anlamalara doğru bir kaymayı önlemek için Kudüs-Ankara-Washington üçgeninde yoğun bir diplomatik faaliyete ihtiyaç vardır. İsrail ve Türkiye arasında doğrudan ve gizli bir iletişim kanalı ve Azerbaycan'ın arabuluculuğu şarttır.

5. İsrail, etkileyici askeri başarılarının ardından kibrini dizginlemeli ve mevcut kibrinden vazgeçerek, başarısını maceracı bir şekilde değil akıllıca değerlendiren, rasyonel ve stratejik bir yaklaşım benimsemelidir. Sahadaki askeri başarıları ona bunu yapma fırsatı sunmaktadır.

6. İsrail-Türkiye ilişkileri Filistin meselesi nedeniyle gerginliğini sürdürecektir, bu nedenle iki taraf arasında Suriye konusunda ortak bir zemin bulunması şarttır. Aralarındaki gerginliği yatıştırmak ve her birinin sorduğu sorulara cevap vermek gerekmektedir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.