ABD’nin Ortadoğu hesapları değişti mi?

Olası bir geri çekilmenin lojistik hazırlıklarıyla böyle bir geri çekilmeye yönelik siyasi karar alınmasını birbirinden ayırmak önemli

İllüstrasyon: Nash Weerasekera
İllüstrasyon: Nash Weerasekera
TT

ABD’nin Ortadoğu hesapları değişti mi?

İllüstrasyon: Nash Weerasekera
İllüstrasyon: Nash Weerasekera

Robert Ford

ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin 2024 yılında Ortadoğu'daki tüm askeri üslerden çekilmek gibi bir planı olmasa da ABD’nin Irak ve Suriye'deki askeri varlığının geleceği belirsizliğini koruyor.

ABD’nin Ortadoğu’da sayıları 30 bini bulan askerlerinin büyük bir bölümü Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) bulunan askeri üslerde konuşlandırılmış durumda. ABD Donanması’nın Basra Körfezi'ndeki 5. Filosu da İngiliz Ordusu'nun 1971 yılında Basra Körfezi'nden çekilmesinden bu yana Bahreyn'de konuşlu bulunuyor. Bahreyn’deki bu üs, başlarda Sovyetler Birliği’nin Basra Körfezi'ndeki nüfuzuna karşı koymak için kurulduysa da son yirmi yılda görevi, İran'ı bölgeyi istikrarsızlaştırıcı hamlelerinden caydırmak ve Umman Denizi'ndeki korsanlık eylemleriyle mücadele etmek olarak değişti. Bu hedefler, ABD Deniz Kuvvetleri’nin Husilere karşı mücadelesi sonrasında da var olmaya devam edecek.

ABD’nin Kuveyt'te ise biri kara biri hava olmak üzere iki üssü bulunuyor. ABD, 1991 yılında dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin'in Kuveyt’i işgali sonrası, Kuveyt'in kurtarılması sonucu bu ülkede konuşlandı. Katar’da da ABD'nin Ortadoğu'daki en büyük askeri üssü olan el-Udeyd Hava Üssü bulunuyor. ABD, BAE’deki ez-Zafra Hava Üssü'nde 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra konuşlandı. ABD ayrıca Ürdün ve Suudi Arabistan’da askeri eğitim ve danışmanlık görevleri üstleniyor. ABD üslerine ev sahipliği yapan bu Arap ülkelerinde yine onların onayıyla bulunan askeri varlığından memnuniyet duyuluyor. Washington'ın İran ve Çin'in bölgede artan nüfuzuna ilişkin endişeleri göz önüne alındığında, ABD üslerine ev sahipliği yapan Arap ülkeleri istemedikçe ABD'nin bu üsleri boşaltması mümkün görünmüyor.

Durum daha da zorlaştı

Ancak İran destekli milislerin ABD’nin bölgedeki çıkarlarını hedef alan saldırılarının artması, saldırılar sonucu onlarca Amerikan askerinin ölmesi ve yaralanması ve ABD güçlerinin etkinliğinin azalmasıyla birlikte Irak’ta ve Suriye'de konuşlu askerlerin durumu daha da zorlaştı. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı müfettişleri tarafından 5 Şubat'ta yayınlanan bir rapor, İran destekli milislerin saldırılarının ABD’nin çabalarını ve DEAŞ’ın kalıntılarıyla mücadeleyi zayıflattığına ve Washington’ı hem Irak’taki hem de Suriye’deki müttefik kuvvetleri güçlendirmeye yönelik temel misyondan uzaklaştırdığına işaret edildi. Rapora göre saldırılar ayrıca ABD’li subaylar ile yerel askeri ve siyasi liderler arasındaki toplantıların ya ertelenmesine ya da iptal edilmesine neden oldu.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin yardımcıları, Irak’ın Tahran ile Washington arasında savaş sahası haline getirilmesini reddettiklerini bir kez daha dile getirdiler.

Ama iyi tarafından bakıldığında söz konusu rapor, ABD istihbarat servislerinin DEAŞ’ın Irak’ta ve Suriye'de askeri açıdan yenilgiye uğratıldığına, artık ölüm-kalım mücadelesi verdiğine ve ne her iki ülkede ne de uluslararası alanda büyük ölçekli saldırılar gerçekleştirebildiğine ilişkin bulgularına da yer verdi. DEAŞ hücreleri, küçük pusular kurmaya devam etse de artık bir şehrin kontrolünü ele geçirmeye yönelik önemli  tehdit oluşturmuyorlar. Daha da önemlisi DEAŞ, Irak'ta son yerel seçimler ve dini etkinlikler sırasında hiçbir müdahalede bulunamadı.

Irak'taki ABD’nin askeri varlığına ilişkin tartışma

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak güvenlik güçlerinin artık ülke içindeki DEAŞ kalıntılarıyla baş edebilecek düzeyde olduğunu belirtti. Irak’ta konuşlu DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) güçlerinin geri çekilmesi için müzakerelerin başlatılmasının zamanının geldiğini söyleyen Başbakan Sudani, Irak’ın özellikle F-16 savaş uçakları gibi ABD yapımı silahları korumak için gerekli teknik destek konusunda askeri iş birliği yapılması da dahil olmak üzere ABD ile olumlu ikili ilişkileri sürdürmeyi istediğinin altını çizdi.

Irak Başbakanı, geçtiğimiz yıl ocak ayında bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte, Irak’taki ABD askerlerinin geri çekilmesine ilişkin herhangi bir takvimin olmadığını söylemişti. Fakat Sudani hükümetinin tutumu, son zamanlarda değişmeye başladı. Sudani’nin sözcüsü, ABD'nin Irak'ta düzenlediği hava saldırılarını ve ABD kuvvetlerine saldıran milis grupların liderlerinin hedef alınarak etkisiz hale getirilmesini, ‘Irak'ın egemenliğini ihlal eden istikrarsızlaştırıcı eylemler’ olarak nitelendirdi. Sudani'nin yardımcıları ise Irak'ın, İran ile ABD arasında savaş arenası haline getirilmesini reddettiklerini bir kez daha dile getirdiler.

Irak Silahlı Kuvvetler Komutanlığı Sözcüsü Tümgeneral Yahya Resul, ABD'nin hava saldırılarını dikkati çeken sert bir dille eleştirdi. Tümgeneral Resul, ABD'nin Irak'ta düzenlediği hava saldırılarına karşı sert eleştirilerinin yanında, ABD askerlerinin ülkeden ne zaman çekileceklerinin belirlenmesi için açıkça müzakere çağrısında bulundu. Irak’taki ABD askerlerinin geleceğine ilişkin müzakerelerde Irak ordusunun tutumu büyük önem taşıyor. Zira ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), bu konudaki müzakereleri, Irak ordusunun DEAŞ’la mücadele sorumluluğunu bağımsız olarak üstlenmeye hazır olup olmadığına ilişkin teknik bir değerlendirme olarak görüyor. Daha sonra 11 Şubat'ta yaptığı bir sonraki açıklamasında eleştirilerinin dozunu azaltan Tümgeneral Resul, Uluslararası Koalisyon güçlerinin sayısını ‘kademeli ve planlı olarak düşürmesi’ ve ikili askeri ilişkilere geçişin önünü açması gereken teknik değerlendirmenin devam ettiğine işaret etti.

ABD’nin (Irak’tan) aceleyle geri çekilmesinin milislerin saldırıları karşısında zayıf görünmesine neden olabileceği endişesi söz konusu.

Öte yandan Sünni Kürt ve Arap siyasetçiler, konu hakkında kamuoyu önünde çok az konuşuyorlar. ABD’nin 2020 yılının ocak ayında İranlı General Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’i düzenlediği hava saldırısında öldürmesiyle ilgili tartışmaların ardından Sünni Kürt ve Arap milletvekilleri, ABD güçlerinin Irak'tan derhal çekilmesi çağrısı bulunmak üzere planlanan Temsilciler Meclisi’ndeki özel oturuma katılmaktan kaçındılar. Irak Temsilciler Meclisi’nde 10 Şubat'ta yapılan oturuma 329 milletvekilinden yalnızca 77'si katıldı. Bu tablo, İran ve müttefiklerinin Irak’ta büyük bir nüfuza sahip olduğunu gösterse de ABD’nin Irak’taki askeri varlığına ilişkin son kararları Bağdat'a verme yetkisine sahip olmadıkları ortaya çıktı.

Irak’ta ve Suriye’de faaliyet gösteren İran destekli milisler, 7 Ekim’den sonra ABD’nin bu iki ülkedeki çıkarlarını hedef alan saldırılarını artırması nedeniyle ABD güçlerinin daha zorlu bir operasyonel ortamla karşı karşıya olmasına rağmen, Biden yönetimi ve ABD Kongresi içinde Amerikan askerlerinin Irak'tan çekilmesi olasılığına ilişkin kamuoyu önünde yapılan açıklamaların hissedilir şekilde azalması dikkati çekti.

ABD’nin 2011 yılında Irak’tan çekilmesi sonrası DEAŞ’ın yükselişini halen hatırlayan ABD’li yetkililer, böyle bir çekilme için ek süre istiyorlar. Dahası, ABD’nin aceleyle geri çekilmesinin milislerin saldırıları karşısında zayıf görünmesine neden olabileceği endişesi söz konusu. Örneğin ABD’liler, 28 Ocak'ta Ürdün'de üç askerin ölümüyle sonuçlanan saldırının ardından Irak'taki Amerikan askerlerinin geleceğine ilişkin görüşmeleri ertelediler. Görüşmeler, Bağdat’ın ısrarı üzerine 11 Şubat'ta yeniden başladı.

ABD askeri olarak Erbil'de kalabilir mi?

ABD’nin Irak’taki askeri varlığının geleceğiyle ilgili tartışmalar sırasında bazı ABD’liler, askerlerin Bağdat'tan ve Irak'ın batısındaki Ayn'ul Esad Hava Üssü’nden çekilirken, Peşmerge ile birlikte eğitim faaliyetlerine katıldığı ve bir lojistik merkezi yönettiği Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) Erbil Uluslararası Havalimanı’nda çalışmalarına devam edebileceği hakkında spekülasyon yapıyorlar.

IKBY Başbakanı Mesrur ​​Barzani, 8 Şubat’ta NBC televizyon kanalına verdiği demeçte, ABD’nin Irak’taki askeri varlığının devam etmesi gerektiğini söyledi. Bu açıklama, Erbil'in ABD’nin desteğini artırmasını istediğinin göstergesidir. Ancak Irak Anayasası'nın 110’uncu maddesi uyarınca Bağdat'taki federal hükümet, dış ilişkiler ve ulusal güvenlik politikası üzerinde münhasır kontrole sahip. Bu da Bağdat'ın, ABD’nin Erbil'de askeri faaliyetlerini sonlandırması yönündeki direktiflerini göz ardı etmesi halinde, IKBY'yi hukuki açıdan riskli bir duruma sokacaktır.

Bağdat'taki federal hükümet, Irak Anayasası'nın 110’uncu maddesi uyarınca dış ilişkiler ve ulusal güvenlik politikası üzerinde münhasır kontrole sahip.

Barzani'nin mensubu olduğu Kürdistan Demokrat Partisi'nden (KDP) Irak Meclis Başkanı İkinci Yardımcısı Şahvan Abdullah, 9 Şubat'ta hem ABD'nin Irak'ta düzenlediği hava saldırılarını hem de İran'ın Erbil Uluslararası Havalimanı’nı hedef alan saldırısını kınayarak, Bağdat'ın Irak'ın ulusal egemenliğini desteklemeye yönelik diplomatik ve güvenlik alanlarında karar alma yetkisine sahip olduğunu vurguladı. Şarku'l Avsat'ın Majalla'dan aktardığı analize göre bu açıklama, gözlemciler arasında özel bir ilgi uyandırdı. Burada Erbil hükümetinin şu an Bağdat federal hükümetinden aldığı mali destekle sivil memurların maaşlarını ödediğini hatırlatmakta fayda var. Milis grupların liderleri ABD askerlerinin Erbil'de kalmasına karşılar. Bu yüzden Erbil hükümeti bu konuda harekete geçmek zorunda kalacak. Ancak böyle bir adım atmadan önce Bağdat'a misilleme yapılması ve geçmişte Kerkük çevresinde çatışmalara giren İran destekli milislerle Peşmerge güçleri arasındaki gerilimin artması gibi riskleri göz önünde bulundurması gerekiyor.

Peki ya Suriye ne olacak?

ABD'nin Erbil Uluslararası Havalimanı’ndaki lojistik merkezi, Suriye'deki askeri varlığının sürdürülmesi açısından hayati önem taşıyor. Eğer Irak hükümeti, ABD askerlerini, Erbil'den çıkarmaya karar verirse, bu aynı zamanda ABD’nin Suriye'den de geri çekilmesi anlamına gelecektir. Geniş deneyimiyle tanınan ABD Dışişleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Vekili ve Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland, 28 Ocak'ta Ankara'da yaptığı açıklamada, ABD'nin Suriye'den ayrılma gibi bir planının olmadığını, ancak Pentagon'un olası bir tahliye için planlar oluşturmaya başladığını söyledi. Burada olası bir geri çekilmenin lojistik hazırlıklarıyla böyle bir geri çekilmeye yönelik siyasi karar alınmasını birbirinden ayırmak önemli.

Bunun yanında ABD Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, aralık ayında görevinden ayrılması, ABD ordusunun Suriye'nin doğusundaki rolünün başlıca savunucularından birinin ortadan kalkması anlamına geliyordu. Suriye'nin doğusundan bir kaynak 10 Şubat'ta bana, ABD’li yetkililerin Amerikan güçlerinin burada sonsuza kadar kalmayacağını söylediklerini aktarırken bunu da ABD’nin konuyla ilgili tutumunda bir değişikliğin işareti olarak değerlendirdi.

Suriye ordusu ülkenin doğusunu kontrol edecek personel gücüne sahip değil.

Ama ABD nihayetinde Suriye'den ayrıldığında, omurgasında Kürtlerin çoğunlukla yer aldığı Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) büyük stratejik ikilemlerle karşı karşıya gelecek. Buna karşın Türkiye'nin YPG’ye karşı süregelen politikasının değişmesi pek mümkün görünmüyor. Türkiye'nin bu politikası geçmişte YPG'yi Rusya ve Suriye hükümetiyle taktiksel anlaşmalar yapmaya zorlamıştı. Örneğin YPG, 2019 yılında Rusya ve Suriye hükümetiyle ayrı ayrı iki anlaşma yapmış, bu anlaşmalar, Türkiye’yi olası askeri harekatlardan caydırmak için Rusya ve Suriye ordularının Suriye'nin kuzeyindeki varlığının artmasına neden olmuştu.

Bu yüzden Şam yanlısı güçler, İran yanlısı milislerle birlikte Halep ve Haseke illerindeki birçok noktada ve bazen de YPG üyeleriyle ortak noktalarda konuşlandırılmış durumdalar.

Anlaşma ve zorluklar

ABD, Suriye'den ayrıldıktan sonra bir yanda YPG ve SDG, diğer yanda Rusya ve Suriye hükümeti arasında kapsamlı bir anlaşmaya varılması gerekecek. Ancak böyle bir anlaşma, beraberinde çetrefilli üç zorluğu da getirecek. Bunlardan birincisi, şu anda yaklaşık bin ABD askerinin desteğiyle SDG tarafından kontrol edilen Suriye'nin doğusundaki Haseke ve Deyrizor illerinde güvenliğin geleceği. Zira Suriye düzenli ordusu, DEAŞ üyelerinin tutulduğu gözaltı kamplarının işletilmesi de dahil olmak üzere Suriye'nin doğusunu kontrol etmesi için gerekli personel gücüne sahip değil. DEAŞ’ın geri dönmek için serbest bırakılmalarını istediği on binlerce DEAŞ’lı mahkum ve onların aileleri buradaki gözaltı kamplarında kalıyor.

İllüstrasyon: Nash Weerasekera
İllüstrasyon: Nash Weerasekera

Bu yüzden Suriye ordusunun DEAŞ’ı kontrol altına almak için YPG ve SDG mensuplarına ihtiyacı var. Ancak bu durumda Şam’ın Suriye ordusuyla çalışma şekillerini belirlemek için YPG ve SDG ile anlaşması gerekecek.

İkincisi, hem Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin hem de Şam'ın avuçlarını ovuşturduğu, Haseke ve Deyrizor'dan gelecek küçük ama önemli petrol gelirlerinin geleceği.

Üçüncü ve son zorluk ise yerel yönetim meselesi ve Şam'ın Haseke ve Deyrizor illeri üzerinde merkezi otoritesinin kabul edilmesi.

Çekilmeye sebep olan koşullar

Yukarıda bahsettiğimiz bu zorluklar, önümüzdeki yıllarda Tahran ve desteklediği milislerin, ABD’liler üzerinde siyasi ve askeri baskı kurmaları nedeniyle tartışma konusu olacak. ABD’nin milislere karşı misillemede bulunması, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin ülkesinde konuşlu ABD muharip güçlerinin geleceğiyle ilgili görüşmelerde sahip olduğu manevra alanını giderek daraltıyor. Dolayısıyla özellikle ikili görüşmeler, ABD’nin Irak’tan hızla ayrılmasını sağlamazsa, milisler daha fazla saldıracak.

Başkan Biden, mecbur olmadığı halde Suriye’den ve Irak'tan çekildiği için Kongre'deki pek çok isim tarafından sert şekilde eleştirilecek.

Üstelik milislerin bu saldırıları, Washington’ın ABD askerlerini DEAŞ’la mücadele ve güçlü müttefik güçler oluşturma kabiliyetlerinin azaldığı Irak’ta ve Suriye'de tutmasına yönelik temel gerekçesini de baltalıyor. Biden'ın, başkanlık seçimlerinin olduğu bir yılda, zaten zayıflamış olan DEAŞ’a karşı marjinal çıkarlar elde etmek amacıyla Irak’ta ve Suriye'de giderek daha riskli hale gelen bir askeri misyonu sürdürmek için İran'la daha büyük bir savaşa girmek isteyeceğine ihtimal verilmiyor.

Başkan Biden, mecbur olmadığı halde Suriye’den ve Irak'tan çekildiği için Kongre'deki pek çok isim tarafından sert şekilde eleştirilecek. Bu yılın sonlarında yapılması planlanan başkanlık seçimlerinden sonra ister Biden kalsın ister Donald Trump yeniden seçilsin, göreve gelecek olan başkan geri çekilme için daha fazla siyasi alana sahip olacak.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



HTŞ, Halep’e doğru ilerliyor… Suriye ordusu Rusya'nın yardımıyla durdurmaya çalışıyor

TT

HTŞ, Halep’e doğru ilerliyor… Suriye ordusu Rusya'nın yardımıyla durdurmaya çalışıyor

HTŞ, Halep’e doğru ilerliyor… Suriye ordusu Rusya'nın yardımıyla durdurmaya çalışıyor

Heyetu Tahriru'ş Şam'ın (HTŞ) Halep'te Suriye ordusuna karşı yürüttüğü Saldırganlığı Caydırma Operasyonu (Rad'ul Udvan)  Suriye ve Rusya'nın HTŞ ve İdlib'deki silahlı muhalif gruplara yönelik bombardımanı eşliğinde dün (Perşembe) ikinci gününe girdi. Türkiye ise gelişmeleri takip ettiğini ve bölgedeki güçlerinin güvenliğini sağlamak için tüm önlemleri aldığını açıkladı.

HTŞ ve Fethu'l Mubin Operasyon Odası’na bağlı güçler, ülkenin kuzeybatısındaki Halep vilayetinde Suriye ordusunun kontrolünde bulunan 10 kasaba ve köyün kontrolünü ele geçirdi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından yayınlanan ilk bilançoya göre 80 HTŞ mensubu, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'na bağlı 19 savaşçı ve aralarında farklı rütbelerden 4 subayın da bulunduğu 54 Suriye askeri öldü.

HTŞ ilerliyor

HTŞ dün rejim güçleriyle girdiği şiddetli çatışmaların ardından İdlib'in doğusunda Şabur, Dadih ve Keferbatih olmak üzere üç stratejik köyü, Halep'in batı kırsalında ise Keferbasin ve Arnaz köylerini ele geçirdi. HTŞ’nin bu çatışmalar sırasında 8 askeri esir alınırken, diğer iki askeri de Halep'in batı kırsalında esir alındı.

zxscdvf
HTŞ tarafından Halep ekseninde gerçekleştirilen bombardıman (AFP)

Şarku’l Avsat’ın SOHR’dan aktardığına göre Rus savaş uçakları hava saldırılarını yoğunlaştırarak Sermin kasabası çevresini hedef alan dört hava saldırısı, Mecdelya kasabası çevresini hedef alan dört hava saldırısı ve İdlib'in doğu kırsalındaki Neyrab kasabasının dış mahallelerine birkaç hava saldırısı düzenledi.

Suriye ordusu ve muhalif gruplardan kaynaklar, Rusya ve Suriye hava kuvvetlerinin HTŞ'nin Şubat 2020'de İdlib'e düzenlediği ve aynı yıl 5 Mart'ta imzalanan Türk-Rus anlaşmasıyla durdurulan saldırıdan bu yana en büyük saldırıyı püskürtmek için Suriye'nin kuzeybatısında Türkiye sınırına yakın muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri bombaladığını bildirdi.

Söz konusu anlaşma kapsamında Türkiye, muhaliflerin saldırısı nedeniyle topraklarına yeni bir Suriyeli mülteci dalgasını önlemeyi amaçlayan ‘Bahar Kalkanı’ adlı askeri operasyonu durdurdu.

AFP'ye konuşan askeri bir kaynak HTŞ ve muhalif savaşçıların Halep kentinin dış mahallelerine yaklaşık 10 kilometre mesafede, İran destekli Hizbullah'ın güçlü olduğu Şii kasabaları Nubl ve ez-Zehra'ya birkaç kilometre mesafede ilerlediğini ve Halep'in doğusunda İran yanlısı grupların üslendiği Neyrab havaalanına saldırdığını söyledi.

thyjukı
Halep köylerinden iki genç adam, HTŞ ve Suriye ordusu arasındaki karşılıklı bombardımanı uzaktan izliyor. (AFP)

HTŞ, Türkiye'nin daha önce uyarıda bulunduğu operasyonun, son haftalarda İdlib'in güneyindeki bölgelerde Rusya ve Suriye hava kuvvetleri tarafından sivillere yönelik saldırıların artmasına bir yanıt olduğunu ve muhalif gruplarla cephe hattına yakın bölgelere yığınak yapan Suriye ordusunun saldırılarını beklediğini söyledi.

Şam'ın Türkiye sınırına yakın, 3 milyondan fazla insanın yaşadığı ve 2011'den bu yana iç savaştan kaçan milyonlarca insanın kamplarda barındığı İdlib'de muhaliflerin elindeki son bölgeyi de ele geçirme çabası çerçevesinde muhaliflerin elindeki köylere insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlenen saldırılarda yılbaşından bu yana çoğu sivil 80'den fazla kişi hayatını kaybetti.

Suriye ordusu karşılık veriyor

Suriye ordusu çarşamba günü şafak vakti aniden başlatılan Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’ndan bu yana ilk kez dün bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Silahlı kuvvetlerimiz halen devam etmekte olan terör saldırısına karşı koymuş, Rusya ve dost kuvvetlerle iş birliği içinde, bölgeyi geri almak ve durumu eski haline getirmek için saldırgan terör örgütlerine teçhizat ve can bakımından ağır kayıplar verdirmiştir” denildi.

jukı
Suriye ordusu topçuları HTŞ saldırılarına karşılık veriyor. (Suriye medyası)

Şam, HTŞ'ye (eski adıyla Nusra Cephesi) atıfta bulunarak El Kaide'den ilham alan militanlara karşı savaş yürüttüğünü söylüyor ve sivilleri ayrım gözetmeksizin hedef aldığını reddediyor.

HTŞ ve daha az etkili muhalif gruplar, İdlib ve çevresinin yaklaşık yarısının yanı sıra Rusya ve Türkiye arasında varılan ve ‘Putin-Erdoğan bölgesi’ olarak adlandırılan anlaşma kapsamında çatışmasızlık bölgesi ilan edilen komşu iller Halep, Lazkiye ve Hama'daki komşu bölgeleri de kontrol ediyor.

Türkiye gelişmeleri takip ediyor

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan resmi bir kaynağa göre, Suriye'nin kuzeyindeki Halep kırsalı bu çatışmalardan önce aylardır sessizdi. Bölge zaman zaman çeşitli tarafların karşılıklı bombardımanına ve Suriye ve Rus güçlerinin baskınlarına sahne oluyor, ancak Rusya-Türkiye arasındaki ateşkes anlaşması halen büyük ölçüde bozulmadı.

Basın brifinginde konuşan kaynak, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki muhalif grupların son hareketlerini yakından takip ettiğini ve buradaki Türk güçlerinin güvenliğini sağlamak için tüm önlemleri aldığını söyledi.

xcs
Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’na katılan HTŞ mensupları (AFP)

Türkiye salı ve çarşamba günleri, Halep'teki Fırat Kalkanı harekât bölgesindeki güçlerine ve İdlib'deki askeri noktalarına büyük takviyeler gönderdi.

Öte yandan, Türk Hava Kuvvetleri'ne ait İHA’nın Rakka vilayetinin kuzeyindeki Ayn İsa kırsalında yer alan ed-Debs köyünde bir motosikleti vurması sonucu bir Suriye Demokratik Güçleri (SDG) militanı öldü.

Türk güçleri ve müttefik Suriyeli gruplar, Halep'in doğusundaki Münbiç kırsalında SDG'ye bağlı Münbiç Askeri Konseyi'nin kontrolündeki et-Tuhar, el-Cat, Arap Hasan, Cebel Sayyad ve Um Calud köylerini ağır toplarla bombaladı. Bombardımanda bir sivil yaralandı.