İsrail'in normalleşmeye olan coşkulu yaklaşımı Filistinlilerle çözüme ilişkin daha büyük bölünmeleri ve yanılsamaları gizledi

İsrail barış sürecine geri dönmenin bir yolunu bulmayı istiyor mu?

Beyaz Saray'da yapılan İbrahim (Abraham) Anlaşmaları imza töreni, Washington, 15 Eylül 2020 (AFP)
Beyaz Saray'da yapılan İbrahim (Abraham) Anlaşmaları imza töreni, Washington, 15 Eylül 2020 (AFP)
TT

İsrail'in normalleşmeye olan coşkulu yaklaşımı Filistinlilerle çözüme ilişkin daha büyük bölünmeleri ve yanılsamaları gizledi

Beyaz Saray'da yapılan İbrahim (Abraham) Anlaşmaları imza töreni, Washington, 15 Eylül 2020 (AFP)
Beyaz Saray'da yapılan İbrahim (Abraham) Anlaşmaları imza töreni, Washington, 15 Eylül 2020 (AFP)

Michael Horowitz

İsrail’de yapılan anketlerin, halkın büyük çoğunluğunun herhangi bir siyasi programı ya da hareketi desteklediğini göstermesi nadir bir durum olsa da Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) İsrail ile normalleştirmeye yönelik daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir adım atmasından sadece birkaç hafta önce yapılan anketler normalleşme fikrini destekleyen İsraillilerin oranının yüzde 80 gibi emsalsiz bir seviyeye yükseldiğini ortaya koymuştu.

İbrahim Anlaşmaları, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarından Batı Şeria’yı ilhak etmek için yeni bir yasa tasarısı sunduğu ve tasarının büyük gerilimlere yol açtığı bir dönemde imzalandı. Ancak Netanyahu’nun desteklediği yasa tasarısı, İbrahim Anlaşmaları lehine rafa kaldırıldı. Anketlerden biri, İsraillilerin büyük bir çoğunluğunun, eğer yasa tasarısından vazgeçilmesi Abu Dabi ile ilişkilerin normalleşmesinin önünü açacaksa bölünmeye neden olan yasa tasarısından vazgeçilmesini desteklediğini gösterdi.

Anketin ortaya koyduğu bu sonuç, İsraillilerin gerçekten normalleşmeyi benimsediklerini ve bölgeye entegre olmayı istediklerini teyit etti. Ancak İsraillilerin İbrahim Anlaşmalarına verdiği bu geniş desteğin ardındaki motivasyonlar, siyaset sahnesindeki taraflara göre farklılık gösteriyor. İsraillilerin, 2020 yılında imzalanan anlaşmalara eşi ve benzeri görülmemiş bir destek vermelerinin nedeni, İsrail'in önemli tavizler vermesini gerektirmemesiydi.

Batı Şeria’nın ilhakıyla ilgili tartışmalara dönecek olursak, bu tartışma özelde daha çok Netanyahu tarafından seçim odaklı olarak körükleniyor. Netanyahu, bu sayede sağcı müttefikleri ile merkez sol kamp arasında geniş bir uçurum yaratmayı ve aşırı sağcılardan aldığı desteği artırmayı amaçlıyor. Genel anlamda ise tamamlanmamış bir projeden vazgeçmek, daha derin, daha kalıcı tavizler vermekle (gelecekteki herhangi bir anlaşmada verilmesi gereken türden tavizler) aynı değil.

İsraillilerin büyük çoğunluğu bölgeye açılımı desteklese de bu yaklaşım Filistinlilere taviz verilmesiyle ilişkilendirildiğinde İsrailliler arasında bölünmeler yeniden başlıyor.

Sonraki yıllar normalleşmenin ardındaki asıl sorunun yani İsrailliler arasında büyük anlaşmazlıklara yol açan, İsrail'in gelecekteki herhangi bir anlaşmada hangi anlaşmayı sonuçlandırmaya hazır olacağı sorusu olduğunu ortaya çıkardı. İsraillilerin büyük çoğunluğu, bölgeye açılımı destekleyen bir yaklaşım sergiliyor. Ancak bu yaklaşım ‘bir bedel’ ile yani Filistinlilere taviz verilmesiyle ilişkilendirildiğinde İsrailliler arasında bölünmeler yeniden başlıyor.

Bu soru, İsrail'e karşı tarihinin en kötü saldırılarından birinin gerçekleşmesinin ve İsrail'in Gazze'ye kitlesel saldırılarla misillemede bulunmasının ardından hiç bu kadar önemli olmamıştı.

İsrail siyaset sahnesinden bazı kişilerin İbrahim Anlaşmalarını Filistin meselesini daha da derinlere gömmek açısından yararlı olacağı düşüncesiyle benimsediği açık. Bu kişilerin başında, normalleşme sürecinin hiçbir zaman Filistinlilerle barış sürecinin yeniden başlamasını gerektirmeyeceğini defalarca kez vurgulayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geliyor. Netanyahu, 7 Ekim saldırılarından sadece birkaç hafta önce Filistinlilerin gelecekte normalleşme konusunda herhangi bir ‘veto’ hakkına sahip olmaması gerektiğini söylemişti. Birçok defa açık ve net konuşan Netanyahu, Arap dünyasıyla normalleşmenin aynı zamanda İsrail-Filistin çatışmasının çözümünde işe yarayacağı ve her türlü diplomatik çözüme olan ihtiyacı azaltacağı yönündeki gerçek inancını ifade etti.

Netanyahu, Arap dünyasıyla normalleşmenin aynı zamanda İsrail-Filistin çatışmasının çözümünde işe yarayacağına ve her türlü diplomatik çözüme olan ihtiyacı azaltacağına inanıyor.

Netanyahu, 7 Ekim saldırılarından sadece birkaç hafta önce Suudi Arabistan'la bir anlaşma yapılması halinde her türlü tavizi vermeye hazırdı. O dönemde ABD Başkanı Joe Biden yönetimi tarafından müzakere edilen anlaşma, ABD’nin Suudi Arabistan nükleer programı projesine yönelik onayını ve maddi desteğini de içeriyordu. Suudi Arabistan’ın nükleer programı projesi meselesi, bölgede, hatta dost ülkelerde bile nükleer silahların yayılmasından endişe eden İsrail güvenlik servislerini telaşlandırsa da Netanyahu, bu anlaşmayı değerlendirip onaylamaya hazırdı. Ama konu Filistinlilere verilecek olası tavizlere gelince Netanyahu, buna itiraz etti.

dfervfe
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, (arka planda) Kudüs'ün güneyindeki Ebu Ganim Dağı'nda yer alan Har Homa Yahudi yerleşim birimi yakınlarında, 20 Şubat 2020 (AFP)

Netanyahu’nun bu tutumunun bir başka nedeni olarak aşırı sağcı müttefikleri Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich'i memnun etmeyi amaçladığına şüphe yok. Bu aşırı sağcı iki politikacı, Filistinlilerin hayat şartlarını iyileştirmeye ve Hamas'a denk Filistinli tek gücü olan Filistin Yönetimi’ni güçlendirmeye yönelik her türlü çabaya kesinlikle karşılar.

Smotrich, İbrahim Anlaşmaları sebebiyle rafa kaldırılan Batı Şeria'yı ilhak etme planının en büyük destekçilerinden biriydi. Geçtiğimiz eylül ayında Suudi Arabistan'la olası bir normalleşme anlaşması imzalanmasına karşı heyecanın giderek büyüdüğü bir dönemde Ben-Gvir, Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümetinden çekilme tehdidinde bulundu ve “Filistinlilere taviz verilirse hükümette kalmayacağız” diye uyardı. Smotrich ise daha akıllıcı hareket ederek ‘barış için barış’ formülünü, yani her ne kadar iki ülke resmi olarak savaşta olmasa da Suudi Arabistan’ın İsrail’le barış yapması halinde İsrail'in Suudi Arabistan ile barışmasını kabul edeceğini söyledi. Barış için barış formülüyle, ülkeler arasındaki ilişkileri normalleştirmeye yönelik herhangi bir anlaşmanın kendi içinde yeterli olması ve diğer barışı, yani aşırı sağcıların kesinlikle istemediği Filistinlilerle barışı gerektirmemesi fikri kast ediliyor.

Ben-Gvir, Suudi Arabistan’la olası normalleşmesi anlaşması imzalanması ve bu anlaşma çerçevesinde Filistinlilere birtakım tavizler verilmesi halinde Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümetinden çekilme tehdidinde bulundu.

Ancak Netanyahu, Filistinlilerle ilgili tutumundan taviz vermek istemediğinden sadece aşırı sağcı müttefiklerini suçlamak, ona hak etmediği bir ayrıcalık sunuyor. Netanyahu'ya muhalefet etmek ise daha derin bir mevzu ve kökü İsrail sağının önde gelen kurucularından biri olan Ze'ev Jabotinsky’nin orijinal fikrinden doğan ideolojisinin özüne kadar uzanıyor.

Netanyahu'nun babasının sekreterliğini yaptığı Jabotinsky, ünlü makalelerinden birinde, İsrail’in çevresinde ‘demir duvar’ örmediği sürece Arapların müzakere masasına gelip İsrail'in varlığını kabul etmeyeceklerini ve İsrail’in onlara asla boyun eğmeyeceğini yazmıştı.

Peki, İsrailliler ne istiyor?

Netanyahu’ya göre İbrahim Anlaşmalarının bunun yani, İsrail’in bu tutumunda ısrar etmesi halinde bölge ülkelerinin önünde sonunda İsrail’in varlığını kabul etmek zorunda kalacağı kehanetinin somutlaşmış hali olduğuna şüphe yok. Bu da Suudi Arabistan'ın (ve ABD'nin) barışa yönelik önemli bir adım talep edeceğine dair açık işaretler varken Netanyahu'nun 7 Ekim'den sonra dahi neden bu tür fikirleri aklına getirmek istemediğini, hatta dikkate almadığını açıklıyor. Bunun nedeni aşırı sağcı müttefiklerine bağlı olması değil, normalleşmeye verdiği desteğin arkasında yatan inancına aykırı olması.

Daha somut bakımdan Netanyahu’nun itirazı, sadece hükümet koalisyonundaki ortaklarının itirazıyla ilgili olsaydı onları değiştirmeye çalışabilirdi. İsrail'de ana muhalefet lideri Yair Lapid’in partisi Yesh Atid (Gelecek Var) yetkilileri, 7 Ekim'den önce, İsrail parlamentosu Knesset'e sunulması halinde partinin (Filistinlilere tavizler veren) bir anlaşmayı destekleyebileceklerini söylediler. Bunun Netanyahu'yu ikilemde bırakacağı kesindi. Çünkü Lapid, Netanyahu’nun aşırı sağcı müttefiklerinin yerini almak üzere koalisyon hükümete girmeye niyetli değildi.

İsrail’deki merkez partiler, normalleşmenin barışa ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik bir ilerlemenin önünü açması karşısında daha esnek ve daha anlayışlı bir tutum sergilediler.

Ancak burada Netanyahu’dan başka bir İsrailli siyasetçiden bahsediyor olsaydık, bu en önemli ülkeyle yapılan anlaşmanın tarihi niteliği, bilinmeyene yönelik bu atılımı haklı gösterebilirdi. Bu durum aynı zamanda İsrail'de Lapid'in partisi gibi Arap-İsrail çatışmasının Filistin dosyasında ilerleme kaydedilerek (ve normalleşme anlaşmalarıyla) çözülmesi gerektiğini anlayışla karşılayan ve bu meseleleri birbiriyle ilişkilendirmek isteyen tarafların olduğunu da gösterdi.

İsrail’deki merkez partiler, normalleşmenin barışa ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik bir ilerlemenin önünü açması karşısında daha esnek ve daha anlayışlı bir tutum sergilediler.

Ancak belki de asıl sorun şu an İsraillilerin iki meselenin birbiriyle ne kadar iç içe geçmiş olduğunu anlamamasıdır. İbrahim Anlaşmaları, Batı Şeria’nın ilhakı tehlikesini ortadan kaldırmış olsa da çok az İsrailli anlaşmaları bu şekilde hatırlıyor. Netanyahu'nun yıllardır öne sürdüğü, normalleşme sürecinin Filistinlilerle yaşanan çatışmayla hiçbir ilgisinin olmadığı iddiaları, İsrailliler arasında değişmesi kolay olmayacak kalıcı bir izlenim bıraktı.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



ABD Senatörü, Google'a geri adım attırdı

Google CEO'su Sundar Pichai, 15 Şubat 2024'te Paris'te bir Google AI merkezi açılışında konuşuyor (AFP)
Google CEO'su Sundar Pichai, 15 Şubat 2024'te Paris'te bir Google AI merkezi açılışında konuşuyor (AFP)
TT

ABD Senatörü, Google'a geri adım attırdı

Google CEO'su Sundar Pichai, 15 Şubat 2024'te Paris'te bir Google AI merkezi açılışında konuşuyor (AFP)
Google CEO'su Sundar Pichai, 15 Şubat 2024'te Paris'te bir Google AI merkezi açılışında konuşuyor (AFP)

Bir ABD senatörü, Google’ın kendisi hakkında asılsız suçlamalar ürettiğini öne sürünce şirket, yapay zeka modellerinden birini popüler geliştirici platformundan kaldırdı.

Tennessee'nin Cumhuriyetçi Senatörü Marsha Blackburn, Google'ın büyük dil modeli Gemma'nın, "Marsha Blackburn tecavüzle suçlandı mı?" sorusu sorulduğunda cinsel istismar suçlamaları uydurduğunu iddia etti.

Gemma'nın yanıtında, 1987’de bir eyalet polisiyle "rızası olmayan eylemler" içinde olduğuna dair uydurulmuş bir olay hakkında var olmayan haber makalelerine sahte bağlantılar eklendiği belirtildi.

Google'ın CEO'su Sundar Pichai'ye yazdığı mektupta Senatör Blackburn, yanıtın "muhafazakarlara karşı sürekli bir önyargı örüntüsünün" parçası olduğunu iddia etti ve yapay zeka aracının kapatılması çağrısında bulundu.

Mektubunda, "Bu sorunun kapsamı basit teknik hatalardan çok daha geniş ve bu 'halüsinasyonların' sonuçları hakkında ne söylense az" diye yazdı.

Bu zararsız bir 'halüsinasyon' değil. Google'a ait yapay zeka modeli tarafından üretilip yayılan bir iftira. Görevdeki bir ABD Senatörü hakkında asılsız suçlamalar uyduran, herkesin erişimine açık bir araç, denetim ve etik sorumluluk açısından feci bir başarısızlığı temsil ediyor.

Google, halüsinasyon sorununun Gemma gibi daha küçük, açık kaynaklı yapay zeka modellerinde yaşandığının bilindiğini ve bu problemin sıklığını en aza indirmeye kararlı olduğunu belirterek yanıt verdi.

ABD'li teknoloji devi ayrıca, Gemma'nın özellikle yapay zeka geliştiricileriyle araştırmacıları için üretildiğini ve Senatör Blackburn'ün bahsettiği türden sorular için tasarlanmadığını belirtti.

Google, X'te paylaştığı bir dizi gönderide, "Bu modeller olgusal yardım veya tüketicilerin kullanımı için tasarlanmamıştır... Geliştiriciler ve araştırmacıların, hataları tespit etmek ve geri bildirim sağlamak da dahil sınırlarını zorlaması için varlar" diye yazdı.

Geliştirici olmayanların Gemma'yı AI Studio'da kullanmaya ve ona olgusal sorular sormaya çalıştıklarına dair haberler gördük. Bunun bir tüketici aracı veya modeli olmasını ya da bu şekilde kullanılmasını asla amaçlamadık.

Araç, uygulama programlama arayüzü (API) aracılığıyla geliştiricilerin kullanımına hâlâ açık ancak artık Google'ın AI Studio'sunda bulunmuyor.

Independent Türkçe


Trump'tan ICE baskınları yorumu: Yeterince ileri gitmediler

Federal ajanların protestoculara müdahale ederken ve operasyonlarda sert davrandığı görülüyor (AFP)
Federal ajanların protestoculara müdahale ederken ve operasyonlarda sert davrandığı görülüyor (AFP)
TT

Trump'tan ICE baskınları yorumu: Yeterince ileri gitmediler

Federal ajanların protestoculara müdahale ederken ve operasyonlarda sert davrandığı görülüyor (AFP)
Federal ajanların protestoculara müdahale ederken ve operasyonlarda sert davrandığı görülüyor (AFP)

CBS News'un 60 Minutes programında Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi'nin (ICE) agresif taktikleri hakkında kendisine yöneltilen sorular üzerine ABD Başkanı Donald Trump, kurumun baskınlarda "yeterince ileri gitmediğini" söyledi.

Tamamı pazar akşamı yayımlanacak röportajda sunucu Norah O'Donnell, ICE görevlilerinin taktikleri hakkında başkanın üzerine gitti. Şüphelileri kovalarken arabalara çarpmak, camları balyozla kırmak, kiliselere baskın düzenlemek ve protestoculara orantısız güçle müdahale etmek, son 10 ayda görülen taktiklerden bazıları.

O'Donnell, "Amerikalılar, ICE'ın genç bir anneyi sertçe yakaladığı, Şikago'daki bir mahallede göz yaşartıcı gaz kullandığı ve araba camlarını kırdığı videoları izliyor" dedi.

Bu baskınlardan bazıları çok mu ileri gitti?

Trump, "Hayır, bence yeterince ileri gitmediler" diye yanıtladı.

scdf
Başkan Donald Trump, yönetimin saldırgan taktikleri hakkında sorularla karşılaştığında Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza baskınlarının "yeterince ileri gitmediğini" söyledi (60 Minutes/CBS)

O'Donnell, eylülde Manhattan şehir merkezindeki göçmenlik adliyesinin koridorlarında bir ICE görevlisinin, iki küçük çocuğunun önünde ağlayan bir kadını yere serdiği olaya atıfta bulundu. Görevli daha sonra görevden alınmıştı.

O'Donnell, başkana "bu taktikleri onaylayıp onaylamadığını" sordu.

Trump, "Evet, çünkü insanları ülkeden çıkarmamız gerekiyor" dedi.

Onların çoğu katil.

Başkan, O'Donnell tarafından yönetimin büyük ölçüde "bahçıvanları, dadıları, inşaat işçilerini" sınır dışı ettiği konusunda daha da sıkıştırıldı.

Trump, "Suçlu bahçıvanları" diye araya girdi.

Daha sonra Trump, Demokrat selefleri eski başkanlar Barack Obama ve Joe Biden tarafından atanan "liberal yargıçları" suçladı.

Biden ve Obama'nın atadığı liberal yargıçlar tarafından engelleniyoruz.

Politico'nun yakın tarihli bir incelemesine göre 100'den fazla federal yargıç, Trump yönetiminin göçmenleri gözaltına alma ve sınır dışı etme girişimlerine karşı hüküm verdi. Haber kaynağına göre yargıçlar en az 200 kez yönetimin eylemlerinin insan haklarını ihlal ettiğine veya "tamamen yasadışı" olduğuna karar verdi.

CBS News'a göre Trump programda Çin, Venezuela, İsrail, hükümetin kapanması ve ülke genelindeki şehirlere Ulusal Muhafızları konuşlandırma girişimlerini de ele aldı.

Trump, 5 yıl aradan sonra ilk kez bu programa çıktı.

Kasım 2024'te Trump, dönemin Başkan Yardımcısı ve başkanlık yarışındaki rakibi Kamala Harris'in röportajını aldatıcı şekilde montajladığı iddiasıyla CBS'e dava açmıştı.

Kanal, "temelsiz" diye nitelediği davaya başlangıçta karşı çıksa da temmuzda CBS ve ana şirketi Paramount, Trump'la 16 milyon dolar karşılığında uzlaşmıştı.

Independent Türkçe


ABD Büyükelçiliği’nin basılmasının 46. yıldönümünde Hamaney, Washington ile herhangi bir iş birliğini reddetti

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin basılmasının 46. yıldönümü arifesinde bir grup öğrenciyle bir araya geldi. (İran Dini Lideri Ali Hamaney’in internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin basılmasının 46. yıldönümü arifesinde bir grup öğrenciyle bir araya geldi. (İran Dini Lideri Ali Hamaney’in internet sitesi)
TT

ABD Büyükelçiliği’nin basılmasının 46. yıldönümünde Hamaney, Washington ile herhangi bir iş birliğini reddetti

 İran Dini Lideri Ali Hamaney, Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin basılmasının 46. yıldönümü arifesinde bir grup öğrenciyle bir araya geldi. (İran Dini Lideri Ali Hamaney’in internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin basılmasının 46. yıldönümü arifesinde bir grup öğrenciyle bir araya geldi. (İran Dini Lideri Ali Hamaney’in internet sitesi)

İran Dini Lideri Ali Hamaney, iki taraf arasındaki anlaşmazlığın ‘ABD ve İran yaklaşımları arasındaki çıkar çatışmasından kaynaklanan temel bir sorun’ olduğunu belirterek, Tahran ile Washington arasındaki ilişkileri normalleştirmeye yönelik olası herhangi bir girişimin kapısını kapattı.

Hamaney, yakın vadede ABD ile herhangi bir iş birliğini reddetti. Bu açıklamayı, Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nin basılmasının üzerinden 46 yıl geçmesi vesilesiyle, bir grup üniversite öğrencisine hitaben yaptığı konuşmada dile getirdi. Söz konusu olay, 1979 Devrimi’nden birkaç ay sonra patlak veren ve 444 gün süren rehine krizi sonrasında iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin kesilmesine yol açmıştı.

13 Ekim'de İsrail parlamentosunda (Knesset) yaptığı konuşmada Trump, İran'ın ‘teröristleri terk etmesi, komşularını tehdit etmeyi ve vekillerine finansman sağlamayı bırakması ve İsrail'in var olma hakkını tanımasının’ bölgenin çıkarına olduğunu söyledi ve ülkesinin İran ile ‘barışa hazır’ olduğunu vurguladı.

Hamaney'in resmi internet sitesinde yer alan açıklamasında şu ifade yer aldı: “Amerikalıların İran ile iş birliği talebi, ABD lanetli Siyonist varlığa verdiği tam desteği kesmedikçe, bölgedeki askeri üslerini kapatmadıkça ve ülkelerin iç işlerine karışmayı bırakmadıkça, ne yakın gelecekte ne de uzun vadede müzakere edilebilir olmayacaktır.”

Hamaney, ‘birçok sorunun çözülmesi ve ulusal direncin sağlanmasının ancak ülkenin genel gücünün güçlendirilmesiyle mümkün olabileceğini’ vurgulayarak, hükümeti görevlerini ‘daha büyük bir kararlılık ve verimlilikle’ yerine getirmeye çağırdı.