Mescid-i Aksa İmam Hatibi: 'Ramazan ayında ibadet engelsiz ve gerilimsiz olmalı'

"İsrail, Mescid-i Aksa'da hakimiyet kurmak konusunda açgözlü ve bu ramazanda şaşırtıcı uygulamalara başvurabilir"

AA
AA
TT

Mescid-i Aksa İmam Hatibi: 'Ramazan ayında ibadet engelsiz ve gerilimsiz olmalı'

AA
AA

Mescid-i Aksa İmam Hatibi Şeyh İkrime Sabri, İsrail'in ramazanda Mescid-i Aksa'da "şaşırtıcı uygulamalara başvurabileceğini" belirterek Müslümanların kutsal aylarında "huzur içinde, engel veya gerilim olmadan Aksa'da ibadet edebilmeleri" gerektiğini söyledi.

Ramazan ayının gelmesiyle, gözler işgal altındaki Doğu Kudüs'te bulunan Müslümanların en kutsal üçüncü mekanı Mescid-i Aksa'ya çevrildi. İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye düzenlediği saldırılar ve buradaki insanlık felaketi devam ederken işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da da Filistinlilere uyguladığı baskı ve şiddet giderek tırmandı. Gazze'ye saldırıların gölgesinde İsrail'in, ramazan ayında Mescid-i Aksa'da başvuracağı engellemeler ve burada çıkabilecek olaylara ilişkin endişe de arttı.

Şeyh İkrime Sabri, AA'ya verdiği röportajında, Müslümanlara Mescid-i Aksa'da ibadet etme çağrısı yaparak, İsrail'in bu kutsal mekana gitmek isteyen Filistinlilere getirdiği kısıtlamaları eleştirdi.

İsrailli yetkililerin sanki Mescid-i Aksa'nın sahibiymiş gibi burada hangi yaştan kimin ibadet edebileceğine ilişkin çelişkili açıklamalar yaptığına dikkati çeken Şeyh Sabri, "Müslümanlar bu kutsal mekana ramazan ayında engel ve endişe duymadan gelebilmeli. Binler, on binler, bu kutsal mekanda bu kutsal ayda vakit namazlarını, cuma ve teravih namazlarını kılmak istiyor." dedi.

Şeyh Sabri, İsrail'in Gazze'deki savaşına ek olarak ramazan ayında Mescid-i Aksa üzerindeki baskısını artırmak istediğini vurgulayarak, "İsrail, Mescid-i Aksa'da hakimiyet kurmak konusunda açgözlü ve bu ramazanda şaşırtıcı uygulamalara başvurabilir. Müslümanlar uyanık ve tedbirli olmalı. İsrail'in, Aksa'da ibadet etmek isteyenlere yaş kısıtlaması getireceği yönünde göstergeler var. İsrail işgali dışında ibadet yerinde yaş kısıtlaması getiren bir ülke yok. Çünkü Aksa'ya gözlerini dikmişler ve her yöntemle burada hakimiyet kurmaya çalışıyorlar." ifadesini kullandı.

"İsrail'de geçmişin radikal örgütleri bugün hükümette"

İsrail hükümetinin radikalleştiğini çünkü geçmişin radikal örgütlerinin bugün hükümette yer aldığını vurgulayan Şeyh Sabri, bu dönemde Mescid-i Aksa'ya yönelik emellerine ulaşmak istediklerini ancak Müslümanların "kutsal hakkına engel olamayacaklarını" belirtti.

Müslümanları sünnet üzere Mescid-i Aksa'da ibadet etmeye çağıran Şeyh Sabri, Aksa'ya gitmesi engellenen kişilerin engellendiği noktada namaz kıldıklarında sevabının Mescid-i Aksa'da ibadet etmekle eşdeğer olacağına ilişkin fetva bulunduğuna işaret etti.

İsrail'in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in ramazanda "kışkırtıcı yöntemlere" başvurabileceğinin altını çizen Şeyh Sabri, İsrailli siyasetçilerin ramazanı "şiddet ayı" gibi göstererek olumsuz bir algı oluşturmaya çalıştığını söyledi.

Şeyh Sabri, "Mübarek ramazan ayı ibadet, itikaf ve Kur'an-ı Kerim ayıdır. Ramazan ayının bazı Batı ülkeleri tarafından çarpıtılması İsrail'e Müslümanların Aksa'ya gitmesini engelleme fırsatı veriyor." diye konuştu.

İsrail'in Mescid-i Aksa çevresindeki uygulamalarının gerilimi artırdığını vurgulayan Şeyh Sabri, şunları kaydetti:

"Bir milyon Müslüman Harem-i Şerif'e gelse ve işgal (İsrail) güçleri uzakta beklese herhangi bir olay çıkmaz. Cuma günleri yaşananlarla, İsrail, Mescid-i Aksa'yı, buraya çıkan yolları bir askeri kışlaya çeviriyor. Bu görüntü başlı başına gerilim çıkarıyor ve bunun meşru bir tarafı olamaz. Bu, Müslümanların kalbine korku ve dehşet salmak, Aksa'da cemaatin kalabalık olmasını önlemek için yapılıyor."

Şeyh Sabri, insanların Aksa'da namaz kılması için Kudüs'teki diğer mescitlerin cuma gününde kapatılması için de çağrılar yapıldığına dikkati çekti.

Kudüs'ün boynu bükük

İsrail'in aralıksız bombardımanı ve ablukası nedeniyle Gazze'de yaşanan insanlık felaketine dikkati çeken Şeyh Sabri, "Ateşkes ve savaşın durması, daha fazla kan akmaması ve hayat kurtarmak için bir gereklilik. Bu sayede insanlar sükunet içinde felaket ve musibetten uzak ibadet edebilir." şeklinde konuştu.

Şeyh Sabri, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kudüs, Gazze'deki savaş nedeniyle boynu bükük. Ramazanda Kudüs'te evler ışıklarla süslenir, ramazan sevinci gösterilmeye, paylaşılmaya çalışılırdı. Savaş nedeniyle insanlar bunu yapmıyor ama ibadet yapılacak. Oruç, İslam'ın şartlarından."

Ramazan ayında israf, gösteriş ve şatafattan kaçınılması gerektiğine işaret eden Şeyh Sabri, varlıklı Müslümanların zekat, fitre ve sadakayla fakiri ve ihtiyaç sahiplerini düşünmesi gerektiğini öğütledi.

Şeyh Sabri, savaş nedeniyle birçok insanın ekonomik açıdan zor duruma düştüğünü zengin Müslümanların din kardeşlerinin içinde bulunduğu müşkül durumu göz önüne alması gerektiğini vurguladı.

İsrail yargısında "kışkırtma" dosyası

Şeyh İkrime Sabri, İsrail savcılığında hakkında "tahrik" suçlamasıyla bir dosya bulunduğunu, savcılığın bunun üzerinde çalıştığını daha sonra avukatlarıyla görüşeceğini belirtti. İsrail'deki aşırı sağcı siyasetçilerin savcılık üzerinde baskı kurmaya çalıştığını paylaşan Şeyh Sabri, hakkında dava açılması için uğraştıklarını dile getirdi.

Ramazan ayının başlamasıyla ilgili ise Şeyh İkrime, şunları söyledi:

"Müslümanlara ramazan ayınız mübarek olsun, Allah ibadetlerinizi, oruçlarınızı, Kur'an-ı Kerim tilavetinizi kabul etsin, diyorum. Müslümanlar, Aksa'yı unutmayın, fakir ve ihtiyaç sahiplerini hatırlayın. Müslüman halklar, hükümetleri üzerinizdeki baskısını artırmalı. Bazı Arap ve İslam ülkelerinde yönetimlerin Filistin davasına kayıtsız kaldığını görüyoruz. Gerek Müslüman gerekse gayrimüslim halklar, Filistin davasına daha duyarlı. Yönetimlerin de halklarıyla aynı çizgiye gelmesi gerekiyor."



Sokak ve devlet arasında Mukteda es-Sadr

Iraklı Şii din adamı Mukteda es-Sadr, Irak'ın orta kesimlerinde yer alan Necef kentindeki Büyük Kufe Camii'nde konuşurken, 4 Kasım 2022 (AFP)
Iraklı Şii din adamı Mukteda es-Sadr, Irak'ın orta kesimlerinde yer alan Necef kentindeki Büyük Kufe Camii'nde konuşurken, 4 Kasım 2022 (AFP)
TT

Sokak ve devlet arasında Mukteda es-Sadr

Iraklı Şii din adamı Mukteda es-Sadr, Irak'ın orta kesimlerinde yer alan Necef kentindeki Büyük Kufe Camii'nde konuşurken, 4 Kasım 2022 (AFP)
Iraklı Şii din adamı Mukteda es-Sadr, Irak'ın orta kesimlerinde yer alan Necef kentindeki Büyük Kufe Camii'nde konuşurken, 4 Kasım 2022 (AFP)

Hayreddin Mahzumi

Çöküş dönemlerinde ulusları ancak sokağın meşruiyetine ve devlet vizyonuna sahip istisnai liderler kurtarabilir. Irak bugün, dış müdahalenin silahlı milislere karıştığı ve egemen kararın geçerliliğini yitirmiş bir siyasi sistem tarafından gasp edildiği tehlikeli bir dönemecin eşiğinde. Bu sahnenin ortasında ise yüzleşme ve değişim yeteneğine sahip bir isim olarak Mukteda es-Sadr duruyor. Halkların tarihinde, farklı türden liderlere, sadece halkın acısını dile getirmekle kalmayıp aynı zamanda dar çerçevedeki hesapların üzerine çıkan ve ulusal projeyi köklerinden yeniden şekillendiren liderlere ihtiyaç duydukları önemli anlar vardır. Irak bugün böyle bir eşikte ve Mukteda es-Sadr dini, siyasi ve halk tabanında sembolik bir isim olarak Iraklıların yıllardır beklediği devlet adamı olma ihtimali en yüksek kişi olabilir.

Mücadeleden kaçmayan bir lider

Mukteda es-Sadr, 2003 yılında eski rejimin yıkılmasından bu yana benzersiz bir siyasi figür haline geldi. Muhalif dini otoritenin oğlu, tiranlığa karşı direniş mirasının varisi ama aynı zamanda yolsuzluğa, işgale ve mezhepçiliğe öfkeli bir neslin özlemlerini dile getiren sokağın bir evladı olan Sadr devrimci bir soluğu milliyetçi bir söylemle, büyük bir halk tabanıyla ve sallantılı bir siyasi yetenekle birleştirdi. Ancak İran'ın hegemonyasından görece bağımsız olması, mezhepçiliği açıkça reddetmesi ve ‘devlet her şeyin üstündedir’ ilkesine olan bağlılığı, onu diğer siyasi aktörlerden ayırıyor. Ancak Mukteda es-Sadr, popüler bir lider olmakla tam teşekküllü bir devlet adamı olmak arasındaki bu ikilemde sıkışıp kalarak kitleleri kapsayıcı bir kurumsal projeye tabi kılmak yerine tam tersini yaptı. Devletler üstü bir milis iktidarını kök saldığı bir dönemde Sadr, sadece popülaritesi ya da geçmişi nedeniyle değil, aynı zamanda küstahlığa küstahlık deme ve güç paylaşımı ittifaklarını reddetme cüretine sahip olduğu için de bu iktidarın en zorlu rakibi olarak duruyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre mezhepçi iktidarın ve derin devletin birleşimini temsil eden eski Başbakan Nuri el-Maliki'ye karşı koyan tek kişi olan Sadr, aynı zamanda ulusal kararı gasp eden ve devletin içini boşaltan dış destekli parti ve milislere karşı durabilen tek Iraklı liderdir.

Sadr'ın istisnai statüsü sadece siyasi sembolizminden ya da milliyetçi söyleminden değil, aynı zamanda kendisiyle halk tabanı arasındaki ‘toplumsal sözleşme’ olarak adlandırılabilecek faktörden de kaynaklanıyor. İlk olarak Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau tarafından ortaya atılan bu kavaram, yöneten ve yönetilen arasındaki karşılıklı bağlılık temelindeki ilişkiyi ifade eder. Halk, liderin ortak iyiye ulaşma ve halkın iradesini savunma taahhüdü karşılığında güven ve meşruiyet verir.

Mukteda es-Sadr sadece siyasi bir lider değil, Muhammed Bakır es-Sadr'dan Muhammed Sadık es-Sadr'a kadar Irak için büyük fedakarlıklar yapmış bir ailenin dini ve tarihi mirasının bir uzantısı olduğu için de bu toplumsal sözleşme açıkça görülüyor.

Bu miras, Sadr Hareketi’nin destekçileri ile Sadr ailesi arasında siyasi sadakatin ötesine geçerek bir tür ahlaki halk hareketine dönüşen duygusal ve ideolojik bir bağ oluşturdu. Sadr'a başka hiç kimsenin sahip olmadığı gücü ve meşruiyeti veren de Irak siyaset sahnesinde derin bir güvene ve karşılıklı fedakarlığa dayanan bu benzersiz ilişkidir.

Gerçek bir devlet adamı protesto etmekle yetinmez, alternatifler üretmek için inisiyatif alır. Parlamentodan çekilmekle yetinmez, meşruiyeti kurumların içinden yeniden tanımlar.

Bir hareketin liderliğinden ulusun adamlığına

Bugün Irak'ın temel sorunu bir liderin olmamasından ziyade yolsuzluğa bulanmış bir siyasi sınıfın parçası değil, kitleleri harekete geçirme kabiliyetinin yanında kotaları reddeden ve güçlü bir sivil devlet talep eden bir reform projesine sahip bir devlet adamının olmamasıdır.

Ancak sahip olunan bu özellikler gerçek bir projeye dönüştürülmediği sürece potansiyel olarak kalmaya devam edecek. Mukteda es-Sadr'ın sadece parlamentodan çekilmek ya da dışarıdan protesto etmekle kalmayıp, devlet kurumlarının içinde çalışarak onları yeniden yapılandırmak ve ulusal projesini süreklilik ve bağımsızlık sağlayacak şekilde kurumsallaştırması gerekiyor.

gbhyju
Irak’ın başkenti Bağdat’taki Tahrir Meydanı'nda parlamento seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından sevinç gösterilerinde bulunan Sadr destekçileri, 11 Ekim 2021 (AP)

Mukteda es-Sadr'ın geniş bir destekçi kitlesi, harekete geçirme ve etkileme yeteneği ve yolsuzluklarına tamamen bulaşmadan siyasi kurumlarda nüfuz sahibi olma gibi nadir bulunan güç kartlarını elinde tuttuğuna şüphe yok. Ancak bu kartları henüz bir devlet kurmak için değil, diğer oyuncular üzerinde baskı kurmak ya da onlardan ‘çekilmek’ için kullandı. ‘Bir hareket lideri’ ile ‘ulusun adamı’ arasındaki fark burada yatıyor.

Gerçek bir devlet adamı protesto etmekle yetinmez, alternatifler üretmek için inisiyatif alır. Parlamentodan çekilmekle yetinmez, meşruiyeti kurumların içinden yeniden tanımlar. Sadece sokağa hitap ederek ya da sloganlar atarak değil hukukla yönetilen güçlü ve adil bir devlet sistemi inşa etmeye oynar.

Sadr, Irak’ın Ahmed Şara’sı mı?

Arap siyasi kültüründe, safları birleştirmek ve devleti parçalanmaktan kurtarmak için enkaz altından yükselen reformist lider imajı tekrarlanıyor. Ahmed Şara’nın sembolize edebileceği bu imaj, kişisel çıkarlardan uzak, tüm vatandaşları için tek bir devlet hayal eden, mezhepçilik ve yolsuzluk denklemlerine başkaldıran reformcu bir lideri temsil ediyor.

Irak'ta lider değil, devlet adamı eksikliği var. Mukteda es-Sadr da tüm hataları ve yanlışlarıyla birlikte, ender rastlanan tarihi bir fırsatla karşı karşıya.

Sınırlı uzlaşılar yapma mantığından tamamen kopmak, akım mantığından ulusun ufkuna, mezhepçi liderlikten dar kimlikleri aşan liderliğe geçmek, bu imaja ulaşmanın ön koşuludur. Ahmed Şara, sadece kurtarıcı bir lider değil, aynı zamanda kapsamlı bir ulusal proje formüle eden, devlet ve toplum arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendiren, kota ve bağımlılık yerine liyakat ve adalete dayalı yeni bir siyasi denklem kuran bir inşacıdır.

Mukteda es-Sadr, eğer isterse, bu modeli somutlaştırabilir. Popülerlik, dini ve devrimci miras, bölgesel eksenlerden görece bağımsızlık ve başkalarının ‘evet’ dediği yerde ‘hayır’ demesini sağlayan siyasi cesaret gibi başka hiç kimsenin sahip olmadığı araçlara sahip. Bu sayede mezhebi, sokağı ve akımı aşarak devletin vicdanı ve Irak’ın içinde bulunduğu anın adamı haline gelebilir. Bunun tek koşulu da muhalefet konumundan inşa konumuna, devrim söyleminden devlet projesine geçme kararlılığını göstermesidir.

scdfrg
Irak'ın başkenti Bağdat'ta yaşanan siyasi kriz sırasında meclis binasında oturma eylemi yapan Sadr destekçileri, 31 Temmuz 2022 (Reuters)

Burada hem ikilem hem de fırsat yatıyor. Sadr'ın popülaritesini kanıtlamaya değil, bu popülariteyi kapsayıcı bir kurumsal projeye dönüştürmeye, muhalifleriyle yüzleşmeye değil, öfkeli söylemlerin ötesine geçerek istikrarlı bir reform programına yönelmeye ihtiyacı var. Irak'ın bugün içinde bulunduğu an, gerçek liderlerin, sadece tarihe yaslanmakla kalmayıp geleceği yaratanların doğduğu zamanlara benziyor.

Karar onun elinde

Irak'ta lider değil, devlet adamı eksikliği var. Mukteda es-Sadr da tüm hataları ve yanlışlarıyla birlikte, ender rastlanan tarihi bir fırsatla karşı karşıya. Ya ülkelerini uçurumun eşiğinden kurtaran liderler arasına adını yazdıracak ya da dar hesapların esiri olarak kalıp Irak'ın çehresini değiştirebilecek bir anı kaçıracak.

Irak başarısız bir devlete dönüşmenin eşiğinde ve halk nezdinde meşruiyeti olan, milis ve yolsuzluk sistemini ortadan kaldırabilecek bir lider ortaya çıkmadığı sürece ülke daha fazla parçalanmaya, uluslararasılaşmaya ve bölünmeye doğru sürüklenecek.

Sadr, iktidardaki yozlaşmaya bulaşmamış ve bölgesel eksenlere tamamen teslim olmamış tek lider. Her ne kadar zaman zaman isteksiz olsa da Nuri el-Maliki ve müttefiklerine karşı en güçlü ses olmuş, savaş ağalarına ve siyasi tüccarlara karşı en net duruşu sergilemiştir.

Dolayısıyla omuzlarında tarihi bir sorumluluk var. Kaybetmeye mahkum bir oyunun parçası olmakla Irak tarihinde belirleyici bir an yaratarak birleştiren, uzlaştıran ve adalet, hukuk ve kapsayıcı bir ulusal kimliğe dayalı yeni bir cumhuriyet kuran devlet adamı olmak arasında seçim yapması gerekiyor.

Sonuç olarak Irak'ın daha fazla lidere değil, liderden önce vatansever olmaya karar veren, devletin sadece muhalifi değil kurucusu da olan tek bir devlet adamına ihtiyacı var.