İran ve İsrail: Zaferin ve hezimetin sınırları

Tahran'ın elindeki kartları oynaması giderek daha zor ve riskli hale geliyor

Tahran’ın merkezinde, üzerinde İran İslam Cumhuriyeti’nin armasının olduğu ateşlenmiş bir roketin gösterildiği bir posterin önünden geçen İranlı bir kadın, 15 Nisan 2024 (AFP)
Tahran’ın merkezinde, üzerinde İran İslam Cumhuriyeti’nin armasının olduğu ateşlenmiş bir roketin gösterildiği bir posterin önünden geçen İranlı bir kadın, 15 Nisan 2024 (AFP)
TT

İran ve İsrail: Zaferin ve hezimetin sınırları

Tahran’ın merkezinde, üzerinde İran İslam Cumhuriyeti’nin armasının olduğu ateşlenmiş bir roketin gösterildiği bir posterin önünden geçen İranlı bir kadın, 15 Nisan 2024 (AFP)
Tahran’ın merkezinde, üzerinde İran İslam Cumhuriyeti’nin armasının olduğu ateşlenmiş bir roketin gösterildiği bir posterin önünden geçen İranlı bir kadın, 15 Nisan 2024 (AFP)

Elie Kossaifi

İran’ın cumartesiyi pazara bağlayan gece İsrail’e yaklaşık 300 İHA ve füzeyle düzenlediği saldırı, İsrail'in Gazze Şeridi'ne karşı savaşı sırasındaki stratejik çerçevesinden soyutlanıp tek başına ele alındığında, İsrail'in kazandığını ve İran'ın kaybettiğini söylemek için ne kanıta ne de argümana ihtiyaç var. Ancak aynı saldırı daha geniş kapsamlı bir stratejik bağlamda ele alındığında zafer ve yenilgi hesapları değişiyor ve ‘İsrail İran'a karşı mutlak bir zafer elde etti mi? İran tamamen yenildi mi?’ soruları ortaya çıkıyor.

İsrail, cumartesi gecesi ‘uluslararası-bölgesel bir koalisyonun’ desteğiyle İran saldırısını başarılı bir şekilde püskürterek Gazze Şeridi'nde Hamas Hareketi’ne karşı yürüttüğü savaşta şimdiye kadar elde edemediği bir ‘zafer pozu’ verdi. Ancak İsrailliler, başarılarının ya da zaferlerinin boyutunu İran saldırısının sahadaki sonuçlarıyla mı yoksa Tahran’ın uzun vadede İsrail’e zarar verme kararlılığı açısından niyetleriyle mi ölçmeleri gerektiği sorusunun yanıtını arıyorlar.

‘İran saldırısı’ aslında genel çerçevesi itibariyle özellikle öncesinde sızdırılan bilgiler ve bilgilendirmeler sayesinde sürpriz olma özelliğini yitirdiğinden ya da bu özelliği en aza indiğinden beklenenin dışına çıkmadı. İsrail her ne kadar İran saldırısının ‘sınırlarını’ bilse de daha sonra açıkladığı üzere saldırıyı ‘yüzde 99’ engelleyeceğinden tam emin değildi.

Bir başka deyişle, İran füzelerinin İsrail'e zarar verme ihtimali bir olasılıktı. Dolayısıyla, İran'ın füze saldırısı İsrail'in savunma sistemini test etti ve bu testin başarılı olması kaçınılmaz bir sonuç değildi.

cdfgbnhymj
İran'ın İsrail'e İHA’lar ve füzelerle düzenlediği saldırısı sırasında Aşkelon’da devreye giren savunma sistemi füzeler ve İHA’ları püskürtürken, 14 Nisan 2024 (Reuters)

Bu nedenle, İran saldırısı, karmaşıklıkları ve bir o kadar da karmaşık olan hesaplamaları beraberinde getirmesine rağmen, özellikle de genel stratejik kapsamı çerçevesinde ön hazırlıkları ve sonuçları göz önüne alındığında, şu an bölgedeki başlıca olay olan İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı, sahadaki dalgalanmalar, inişleri-çıkışları ve savaşın ‘ertesi günü’ ile ilgili belirsizlikle karşılaştırıldığında bir ‘yan olay’ olduğu söylenebilir. Buna karşın İran’ın saldırısı, 1973 yılından bu yana ilk kez bölgedeki bir devlet tarafından saldırıya uğraması açısından İsrail üzerindeki etkisi küçümsenemez. Bu yüzden İran'ın İsrail'e saldırısı, sonucu ne olursa olsun başlı başına ‘istisnai’ bir olaydır.

Ucu açık bir olay

Dolayısıyla Tel Aviv'deki karar vericiler saldırıyı İran’ın New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilciliği’nin açıklamasında belirtildiği gibi ‘bu iş şu an sonuçlandı sayılır’ şeklinde değerlendiremezler. Aksine İsrail Batılı müttefikleriyle birlikte bunun tekrarlanmayacağını garanti edene kadar ucu açık bir olaydır. Haliyle bu saldırı, 13 nisanı 14 nisana bağlayan geceden sonra artık sadece İsrail’i değil, uluslararası müttefiklerini ve bölge ülkelerini de ilgilendiren İsrail-İran çatışmasında yeni dinamiklerin ortaya çıkmasına neden oldu.

İran, İsrail’e saldırmak zorunda kalmayı değil, Tel Aviv’in Gazze’deki ‘çıkmazını’ sürdürmeyi ve derinleştirmeyi tercih ederdi

İran'ın bölgedeki güncel olaylarla başa çıkma stratejisi, İsrail'in Şam'daki konsolosluk binasını hedef alan ve başta Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) önde gelen komutanlarından Muhammed Rıza Zahidi olmak üzere 7 DMO subayının öldürülmesine yol açan saldırısına karşılık olarak cumartesiyi pazara bağlayan gece İsrail'e düzenlediği saldırının daha derin ve daha doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlıyor.

İran hiçbir zaman İsrail'e saldırmaya zorlanmak istemedi. Bunun yerine İsrail'in Gazze'deki ‘çıkmazının’ detaylarını takip etmeyi ve bu çıkmazı elinden geldiğince derinleştirmeye çalışmayı tercih ederdi. Buna rağmen İran’ın, Gazze Şeridi'nde sahadaki gerçekleri etkileme kabiliyeti yok. İran’ın vekillerinin de Gazze’deki çatışmaların seyri üzerinde ne kadar etkili olabileceği biliniyor. Sadece savaşan taraflar arasındaki askeri güç dengesi bakımından değil, aynı zamanda İran ve bölgedeki vekillerinin Hamas Hareketi’ni destekleyecek kadar ilerletmekten kaçındıkları belirli bir noktada savaştıkları gerçeği de göz önüne alındığında neredeyse yok denecek kadar az bir etkiye sahipler.

Yani Gazze Şeridi'nde İsrail'in kafasını karıştırmak ve savaş çabalarını dağıtmak için İsrail'e karşı gerçek bir savaşa hazır değiller. Bunun nedenlerinin başında savaşa sürüklenmeyi ve vekillerinin, özellikle de Hizbullah'ın ciddi bir şekilde zarar görmesini istemeyen İran'ın karmaşık hesapları geliyor. Özellikle ABD'nin Gazze’de savaşın patlak vermesinden önce de Tahran'ı ve bölgedeki müttefiklerini bölgede geniş çaplı bir savaş başlatmayı akıllarına bile getirmemeleri için bölgede konuşlandığı ortaya çıktıktan sonra İran’ın hesapları daha da karmaşık bir hal aldı.

sdfvebrt
Tahran’da İran’ın İsrail’e düzenlediği operasyona verilen ‘El-Vaat es-Sadık’ (Sadık Vaat) adının Arapça yazılışı ile Farsça olarak ‘İsrail örümcek ağından bile daha zayıftır’ ifadesiyle İran'ın balistik füzelerinin görüldüğü bir afişin önünden geçen İranlı bir kadın, 15 Nisan 2024 (AFP)

Tüm bu anlattıklarımız İran'ın ‘stratejik sabır’ kavramını güçlü bir şekilde çağrıştırıyor. Her ne kadar cumartesiyi pazara bağlayan gece gerçekleşen ‘İran işgali’ bu stratejiye zorunlu değişiklikler getirmiş olsa da bu stratejiden bir sapma ya da bu stratejinin dışlanması söz konusu değil. Halen İran'ın mevcut savaşın sırasında karşı karşıya kaldığı bölgesel ve uluslararası zorluklarla başa çıkma stratejisinin özünü bu oluşturuyor. İran, Hamas Hareketi’nin askeri kanadının büyük ölçüde zarar görmesine, savaşta çok sayıda Filistinli sivilin ölmesine ve Gazze Şeridi'nin yıkıma uğramasına rağmen İsrail'in Gazze Şeridi’nde Hamas Hareketi’ne karşı ‘mutlak bir zafer’ elde edemeyeceği üzerine bahis oynuyor.

Tahran'ın bahisleri

Ancak İran hesaplarını buna göre yapmıyor. Her şeyden önce İsrail'in Binyamin Netanyahu’nun söz verdiği gibi ‘mutlak bir zafer’ elde edemediğini, yani 7 Ekim saldırısı sonrası Tel Aviv’de atılan İsrail ordusunun Hamas'ı ortadan kaldıracağı şeklindeki meşhur sloganda olduğu gibi Hamas’ın yok edemediğini savunuyor. Hamas’ı eli zayıf da olsa müzakere masasında ve bir şekilde ‘ertesi gün’ ile ilgili planlara dahil etmek, İran’ın bölgedeki yayılmacı stratejisini gerçekleştirmek için kilit bir söylem ve operasyonel araç olarak çok önemli olan Filistin kartını kaybetmemesini sağlıyor. Ancak bu İran için artık garanti değil, en azından 7 Ekim'den önce olduğu kadar güçlü bir garanti yok. Şu an sorulması gereken asıl soru Hamas'ın ayakta kalıp kalmayacağından ziyade nasıl ve hangi güçle ayakta kalacağı ve yeteneklerini yeniden inşa edip edemeyeceği sorusudur.

Hamas'ın Gazze'de yenilgiye uğratılması, İran'ın bölgedeki nüfuzunun azalmaya başlaması ve bölge ülkelerindeki vekillerinin zayıflaması demek.

İsrail'in savaşı sürdürme konusundaki motivasyonu, savaşın başında belirtildiği gibi Hamas'ı tamamen yok etmek değilse bile, mümkün olduğunca zayıflatma ve yeniden ayağa kalkması ihtimali bırakmama kararlılığı üzerine kurulu. Bu, savaşın başlardaki hızında, yani ağır ve yoğun bombardımanlar ve geniş çaplı kara saldırısı şeklinde devam edebileceği ya da yeniden başlayabileceği anlamına gelmiyor, ama İsrail'in açıklamalarından Refah’a kara saldırısı gerçekleşse de gerçekleşmese de Hamas’a ait hedeflere yönelik ‘cerrahi’ operasyonların ve saldırıların devam edeceği anlaşılıyor. Başka bir deyişle Tel Aviv’in, yenilenmiş ateşkes anlaşmalarıyla ya da kelimenin geleneksel anlamıyla bir ateşkese ulaşma şansı olup olmadığına bakmaksızın Hamas ile ‘uzun soluklu’ bir askeri-güvenlik savaşına gireceği kesin. Aynı zamanda Filistin-İsrail çatışmasına değilse bile İsrail’in bakış açısına göre mevcut savaşta ‘nihai bir çözüm’ bulunana kadar İsrail, Gazze Şeridi'ndeki askeri hareket özgürlüğünü sürdürebilir.

cdfbrgt
Tel Aviv’de ABD Başkanı Joe Biden'ı Kaptan Amerika kostümü giymiş halde arkasında İsrail bayrağı elinde Davut Yıldızlı bir kalkan tutarken gösteren grafiti duvar resminin yanından bisikletiyle geçen İsrailli bir kadın, 15 Nisan 2024 (AFP)

Bu sebeple İran, Hamas'ı mümkün olduğunca korumak amacıyla kalıcı bir ateşkes için baskı yapıyor. Ancak özellikle kendisi ve vekilleri İsrail'e açık askeri baskı yapmaktan caydırıldıkları için elinde bu baskıyı yapabilmesini sağlayacak çok az araç var. Dolayısıyla sadece savaşın kendi içindeki çelişkilerine, bilhassa İsrail’in içinde yarattığı çelişkilere, savaşı ve savaşın ertesi gününü yönetmede ABD ile İsrail arasındaki çelişkilere ve Batılı ülkelerde halkların savaşın sona ermesi için yaptığı baskıya bahis oynayabilir. Öte yandan Gazze’deki bombardımanların yoğunluğunun azalması Batı ülkelerindeki kamuoyunu bir şekilde ‘etkisizleştirdiği’ ve İran'ın İsrail'e saldırısının yönelimini etkileyebileceği düşünüldüğünde bu bahis de İran’a garantili sonuçlar vermiyor. En azından, son zamanlarda savaşın yönetimi konusunda, özellikle de ABD ile İsrail arasında Refah'a olası kara harekatı konusunda yaşanan anlaşmazlığın savaşın gidişatında, yani İsrail'i Hamas'ı askeri ve siyasi olarak kuşatma ve etkisiz hale getirme planından vazgeçmeye zorlamada belirleyici bir çelişkiye dönüşeceği üzerine bahis oynanmaması gerektiğini gösteriyor.

Çatışmanın yoğunlaştığı nokta neresi?

İsrail-İran anlaşmazlığı tam da bu noktada, yani Gazze'deki savaşın geleceği ve ertesi günü noktasında yoğunlaşıyor. Tüm bunlar İran'ı sadece Filistin'le ilgili nedenlerden dolayı değil, tüm bölgesel projesiyle ilgili nedenlerden ötürü ilgilendiriyor. Hamas'ın Gazze'de yenilgiye uğratılması, İran'ın bölgedeki nüfuzunun azalmaya başlaması ve bölge ülkelerindeki vekillerinin zayıflaması demek. Bu da onları daha katı olmaya ve daha fazla baskı aracı kullanmaya zorlayacağından önünde sonunda başlarına bela açabilir.

Gazze'nin ve bölgenin 7 Ekim öncesine dönebileceğini düşünmek zor.

İran'ın cumartesiyi pazara bağlayan gece İsrail'e düzenlediği saldırının sınırlı olmasının arkasındaki neden de bu. Saldırı, İsrail'i yok etmeye yemin etmiş ve bu doğrultuda askeri yeteneklerini abartmış olan İran'ın, İsrail savunma sistemi karşısında niteliksel olarak dezavantajlı olduğunu ortaya çıkardı. Başka şekilde ifade etmek gerekirse İran, her ne kadar saldırının kasıtlı olarak sınırlandırıldığını ve elinde kullanmadığı ‘daha akıllı’, daha gelişmiş ve daha ölümcül füzeler olduğunu söylese de bir füze programına sahip ve nükleer güç olma eşiğinde bir devlet olarak çizdiği imajı ciddi şekilde sarsıldı. Zira imaj önemli bir konu olmakla birlikte bölge ve dünya halklarının zihinlerinde de İran’ın İsrail’e zarar veremediği, İsrail'i kısıtlayamadığı ve caydıramadığı imajı şekillendi. Sonuç olarak İran gibi stratejisinin büyük bir bölümünü hem içeride hem de dışarıda imaj ve siyasi propagandaya dayandıran bir ülke için bu konu oldukça önemli.

Öte yandan şu an ve özellikle bu saldırıyla ilgili olarak İsrail'in 7 Ekim saldırısında sarsılan caydırıcılık imajının önemli bir kısmını yeniden kazandığı söylenebilir. Ayrıca ABD’nin ve Batılı ülkelerin İsrail’in güvenliğine olan bağlılığının ne kadar sağlam olduğu ve ABD’nin bölgede kendini dayatma planının devam ettiğini de teyit etti. İran saldırısına verilen ‘kolektif’ yanıt, ortak hareket etme potansiyelinin ve İsrail için faydalarının da bir testiydi.

İran yalnızlaştı

Diğer taraftan İran, kendisini askeri olarak savunacak hiçbir uluslararası müttefiki olmadığından yalnız kalmış gibi görünüyor. Ancak İran, Gazze'deki savaşın bölgesel bir savaşa dönüşmesini engelleme başlığı altında ABD’nin kendisiyle arasında angajman kurallarını çiğnemek istemediğinden de emin oldu. Yine de bu, İran'ın güçlü bir konumda, Washington ile karlı anlaşmalar yapabileceğinden emin olması için yeterli değil. İran elindeki kartları kaybettikçe ve gücünün sınırları ortaya çıktıkça Washington, İran'a karşı daha katı bir tutum sergileyecektir. Yani ABD'nin bölgede sükunete ihtiyacı olmasından dolayı kendisiyle anlaşması gerektiği üzerine bahis oynayarak zayıflığını örtbas edemez.

Bu noktada bazı değişiklikler olurken Gazze'nin ve bölgenin 7 Ekim öncesine dönebileceğini düşünmek zor. İran'ın bölgede birçok güç kartına sahip olduğu doğru, ama bu kartları kullanmasının eskisinden daha zor hale geldiği ve özellikle İran için riskler taşıdığı da bir gerçek.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Mısır'da uzlaşma çabaları sürerken Kahire'deki gruplar toplantısının ertelenmesinin ardındaki üç neden

Gazze şehrine yönelik İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından çıkardıkları cesetleri taşıyan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrine yönelik İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından çıkardıkları cesetleri taşıyan Filistinliler (AFP)
TT

Mısır'da uzlaşma çabaları sürerken Kahire'deki gruplar toplantısının ertelenmesinin ardındaki üç neden

Gazze şehrine yönelik İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından çıkardıkları cesetleri taşıyan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrine yönelik İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından çıkardıkları cesetleri taşıyan Filistinliler (AFP)

Ateşkes anlaşmasının seyrine paralel olarak, Filistinli grupların katılacağı kapsamlı bir diyalog toplantısının Kahire’de yapılması bekleniyor. Bu süreçte özellikle El Fetih ve Hamas hareketleri arasında görüş ayrılıkları sürerken, İsrail’in Gazze Şeridi’nde 10 Ekim’de başlayan ateşkes anlaşmasından bu yana ihlalleri devam ediyor. Öte yandan Mısır, anlaşmanın tamamen uygulanması yönünde açık ve net taleplerini dile getiriyor.

Medya sızıntılarına göre geçen hafta sonunda yapılması beklenen toplantı henüz gerçekleşmedi. Şarku’l Avsat’a konuşan Filistin uzmanlarına göre, bu durumun devam etmesi, İsrail’in ihlalleri sürerken, anlaşmanın seyrine zarar veriyor. Uzmanlar, Kahire’nin yakın zamanda Filistin ulusal birliğini sağlama sürecinde daha büyük ve önemli bir rol üstlenmesini ve taraflar arasındaki anlaşmazlık noktalarında uzlaşma sağlanması hâlinde toplantının yapılmasını umuyor.

Dün Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli bir kaynağa göre, geçen hafta sonu yapılması planlanan toplantının ertelenmesinin birkaç nedeni var. Bu nedenler esas olarak Gazze Yönetim Komitesi’nin oluşturulması ve bölgede polis teşkilatının kurulmasıyla ilgili iki Filistin içi anlaşmazlık etrafında dönüyor. Ayrıca, komite ve başkanıyla ilgili Amerikan istişarelerinin sonuçlarının beklenmesi de başka bir etken. Kaynak, ‘Kahire ve tüm gruplarla, özellikle de grupların son toplantısına katılmayan El Fetih ile yoğun istişarelerin sürdüğünü ve yoğun baskı altında toplantının yakında gerçekleştirilebileceğini’ doğruladı.

Arap ve Filistinli yetkililer, 2 Kasım'da Amerikan gazetesi Washington Post'a yaptıkları açıklamalarda, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun, geçen hafta sonu Kahire'de düzenlenen toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalıştığını bildirdi.

Filistinli gruplar, El Fetih’in katılmadığı ve geçtiğimiz 24 Ekim’de Kahire’de yapılan bir toplantıda, ‘Gazze Şeridi’nin yönetiminin, bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devredilmesi ve tüm Filistinli güçler ile grupların ulusal bir strateji üzerinde uzlaşmak üzere acil bir toplantı düzenlemesi’ konusunda anlaşmaya vardılar.

Toplantının ardından, Gazze Şeridi'ni yönetecek komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların Emced eş-Şava'yı idari komitenin başkanlığına atamayı kabul ettikleri bilgisini sızdırdı.

sdf
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta İsrail bombardımanı sonucu yıkılan bir evin enkazı arasında oturan Filistinli bir çocuk (AFP)

Buna karşılık El Fetih o dönemde bu karara çekinceli yaklaştı. Hareketten bir kaynak geçen hafta Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, Gazze Şeridi idari komitesinin başkanlığı için adaylar arasında yer almaya devam ediyor. Kendisi hem Filistin hükümetinde bakan olarak görev yapması hem de Gazze halkından biri olması, ayrıca yüksek düzeyde yetkinliği ve sahadaki tecrübesi sayesinde bu sorumluluğu üstlenmeye uygun bir ulusal figür.”

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Yürütme Komitesi üyesi Vasıl Ebu Yusuf’a göre, beklenen Filistin ulusal diyalog toplantısının önemi herkes tarafından kabul edilmekte. Mısır’ın bu toplantıya ev sahipliği yapmasının da büyük bir önemi var. Zira bu, Filistin halkının haklarını, temel ilkelerini, iradesini, siyasi ve coğrafi birliğini koruyacak bir stratejinin hayata geçirilmesi açısından son derece önemli.

Ebu Yusuf, “Bu konunun başarıya ulaşması için sadece toplantının düzenlenmesi değil, bu diyaloğun da başarılı olması gerekiyor. Bu nedenle, Filistin halkını bölünmeden koruyan bu stratejiyi destekleyen bir tutum belirlemek amacıyla bazı taraflarla istişareler yapılıyor” dedi.

Filistinli siyasi analist Eymen er-Rakab, Mısır’ın, Filistin çabalarını birleştirecek ve El Fetih’i anlaşmazlıkları aşmaya ikna edecek bir öneri yönünde harekete geçmesini bekliyor. Er-Rakab ayrıca, gerek Yönetim Komitesi gerekse polis teşkilatının kurulması ya da Washington’daki istişarelerle ilgili ortaya çıkan engellerin tümünün aşılabileceğini ve Filistinliler arası bir düzenlemeye gidilebileceğini ifade etti.

xdfrgt
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat'ta İsrail bombardımanı sonucu yıkılan bir evin enkazı üzerinde yürüyen Filistinli bir kız çocuğu (AFP)

Er-Rakab, Kahire'nin bu ay yapılması beklenen yeniden inşa konferansı öncesinde Filistinliler arasında uzlaşma sağlanması için önümüzdeki dönemde çabalarını yoğunlaştıracağını ve bunun uzun süredir ertelenen ikinci aşamanın başlaması için önemli bir fırsat olacağını umuyor.

Kahire'nin çabaları sürerken, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğini sağlamak ve bölgede güvenlik ve istikrarı temin etmek için Gazze ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesi gerektiğini yineledi. Abdulati, bu açıklamayı dün yapılan iki ayrı telefon görüşmesi sırasında (biri Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, diğeri ise Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile) dile getirdi.

Ateşkes, 10 Ekim'de yürürlüğe girdiğinden bu yana birçok zorlukla karşılaştı. ABD'nin arabuluculuğunda imzalanan anlaşma, Hamas'ın silahsızlandırılması ve İsrail güçlerinin Gazze'den çekilme takvimi gibi çetrefilli sorunları henüz çözemedi.

Ebu Yusuf’a göre, henüz başlamamış olan ikinci aşama, Filistin’in meşru temsilcisi olan FKÖ çerçevesinde birleşik bir Filistin tutumunu gerektiriyor. Bu da İsrail’i, özellikle çekilme ve yeterli insani yardımın girişine izin verme konusundaki taahhütlerine uymaya zorlamak için önemli. Ebu Yusuf, Mısır’ın ikinci aşamaya geçilmesi yönündeki tekrarlanan çağrısının büyük önem taşıdığını, bunun İsrail ihlalleri karşısında anlaşmanın sürdürülme olasılığını güçlendirdiğini vurguladı.

Er-Rakab, Kahire'nin ciddi, ısrarlı ve yoğun çabalarının Filistinliler arasında yakınlaşmaya yardımcı olacağını ve bunun da yakında ikinci aşamaya yol açacağını umuyor. Er-Rakab bunun, özellikle El Fetih olmak üzere tüm grupların Mısır'ın çabalarına uyum sağlamasına bağlı olduğunu belirtti.


İsrail, Lübnan'da sivillerin tarafsızlığı politikasını ihlal ediyor

Lübnan'ın güneyindeki Şeba kasabasında vatandaşlar ve Lübnan Kızılhaçı üyeleri, İsrail'e ait insansız hava aracının (İHA) hedef aldığı bir aracın enkazını inceliyor (EPA)
Lübnan'ın güneyindeki Şeba kasabasında vatandaşlar ve Lübnan Kızılhaçı üyeleri, İsrail'e ait insansız hava aracının (İHA) hedef aldığı bir aracın enkazını inceliyor (EPA)
TT

İsrail, Lübnan'da sivillerin tarafsızlığı politikasını ihlal ediyor

Lübnan'ın güneyindeki Şeba kasabasında vatandaşlar ve Lübnan Kızılhaçı üyeleri, İsrail'e ait insansız hava aracının (İHA) hedef aldığı bir aracın enkazını inceliyor (EPA)
Lübnan'ın güneyindeki Şeba kasabasında vatandaşlar ve Lübnan Kızılhaçı üyeleri, İsrail'e ait insansız hava aracının (İHA) hedef aldığı bir aracın enkazını inceliyor (EPA)

İsrail'in son birkaç gündür Lübnan'da gerçekleştirdiği saldırılar, "sivilleri hedef almama" ilkesinin ihlal edildiğini ortaya koydu ve kara savaşının manzarasını bir kez daha yeniden şekillendirdi.

İsrail ordusu dün, Şeba Çiftlikleri bölgesini ve Baraachit kasabasını hedef alan hava saldırıları düzenledi. İsrail insansız hava araçları (İHA) ayrıca, Aitaroun ve Blida kasabaları arasında bulunan Kilo 9 bölgesindeki bir ekskavatöre üç adet bomba attı.  

İsrail hava saldırıları, yerleşim bölgelerindeki araçları hedef aldı, evleri ve sivillerin toplandığı yerleri vurdu. Uzmanlara göre bu saldırılar, "Tel Aviv'in Hizbullah'a verilen halk desteğinin maliyetini artırma girişimleriyle bağlantılı stratejik bir tercihi" yansıtıyor; bu, "sivilleri etkisiz hale getirme" ilkesinden vazgeçmek anlamına gelse bile.

Emekli Tuğgeneral Said Kazha, "İsrail'in sarsılmaz hedefinin Hizbullah'ı ve İran'dan Irak, Yemen ve Filistin'e, hatta Lübnan'a kadar uzanan direniş eksenini denetim altına almak" olduğuna inanıyor.

İsrail'in "her şeyden önce kuzeydeki yerleşimcilerin güvenliğini sağlamayı amaçladığını" belirten Mısır Dışişleri Bakanı, İsrail'in "savaşçılar, silah ve mühimmat depoları da dahil olmak üzere askeri hedefler olarak gördüğü yerlere, bunlar yerleşim yerlerinde bulunsa bile, hedefli saldırı taktiği uyguladığını" belirtti.

Bu arada Mısır, "Lübnan'ın egemenliğine, birliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlali tamamen reddettiğini" teyit etti ve "Lübnan ve bölgenin güvenliğini ve istikrarını korumak için gerginliğin azaltılmasının ve sükunet yolunun önceliklendirilmesinin önemini" vurguladı. Bu açıklama, dün Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam arasında, gerginliği azaltmaya yönelik devam eden çabaları ele alan bir telefon görüşmesi sırasında geldi.


Tahran'ın gelecek ay "suyun bitmesi" öncesindeki son umudu yağmur

İranlılar, Tahran'daki bir sokak çeşmesinden su içiyor (AFP)
İranlılar, Tahran'daki bir sokak çeşmesinden su içiyor (AFP)
TT

Tahran'ın gelecek ay "suyun bitmesi" öncesindeki son umudu yağmur

İranlılar, Tahran'daki bir sokak çeşmesinden su içiyor (AFP)
İranlılar, Tahran'daki bir sokak çeşmesinden su içiyor (AFP)

İranlı yetkililer dün, 10 milyonluk nüfusa sahip başkent Tahran'da "eşi benzeri görülmemiş" kuraklık kriziyle mücadele etmek amacıyla su kesintisi yapmayı planladıklarını duyurdu.

Yerel basın, geceleri evlere su verileceğini bildirirken, Enerji Bakanı Abbas Ali Abadi dün devlet televizyonunda vatandaşları "israfı durdurmak" için "zor olsa bile" su kesintisine katlanmaya çağırdı.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan da "yıl sonundan önce yağmur yağmazsa" Tahran'ın su sıkıntısı nedeniyle boşaltılması gerekebileceği konusunda uyardı.

Devlet televizyonu, Pezeşkiyan'ın perşembe günü yaptığı açıklamada, "Suyu karneye bağlasak ve aralık ayı başında yağmur yağmazsa suyumuz bitecek ve Tahran'ı boşaltmak zorunda kalacağız" dediğini ancak sakinlerin nasıl tahliye edileceğine dair bir açıklama yapmadığını belirtti.

Tahran Su Şirketi Başkanı Muhsin Ardakani'ye göre, başkente su sağlayan rezervuarlardaki su seviyeleri son yılların en düşük seviyesine düştü. Bölgesel Su Şirketi Başkanı Behzad Parsa da Tahran'a su sağlayan ana rezervuardaki suyun "sadece iki hafta yetecek kadar" olduğunu vurguladı.