X aşırı sağcı fikirlerin platformu haline mi geldi?

Silikon Vadisi'nde aşırı sağcı söylemler giderek artıyor

İllüstrasyon: Brian Stauffer
İllüstrasyon: Brian Stauffer
TT

X aşırı sağcı fikirlerin platformu haline mi geldi?

İllüstrasyon: Brian Stauffer
İllüstrasyon: Brian Stauffer

Marco Mossad

X platformu (eski adıyla Twitter), 2022 yılının sonlarında tartışmalı bir isim olan ABD’li işadamı Elon Musk tarafından yaklaşık 44 milyar dolar karşılığında satın alındığından bu yana acımasızca eleştiriliyor.

Musk’ın platformu satın almasındaki başlıca hedefi ifade özgürlüğünü sağlamak ve önceki yönetim tarafından tweetlere getirilen kısıtlamaları kaldırmaktı. Satın alma sonrası platformda yapılan değişiklikler sadece simge ve isimle sınırlı değildi. Platform bir bütün olarak, önceki yönetim tarafından nefret söylemi ve ırkçılığı kışkırtmakla ilgili güvenlik politikalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle yasaklanan çok sayıda ırkçı ve aşırı sağcı politikacının kapatılan hesaplarının yeniden açılmasıyla siyasi sağa doğru kademeli bir kayma yaşadı.

Musk ayrıca, son olarak ABD Başkanı Joe Biden'ın göçmen getirme politikalarının Demokrat Parti için oy toplamayı amaçladığını söylerken bu politikaların 11 Eylül 2001 olayından daha kötü olaylara yol açacağını savunan komplo teorilerinin yeniden gündem olmasında rol oynadı. Bununla birlikte Musk, ırkların birbiriyle entegrasyonuna ve bir arada yaşamaya inanan fikirleri de eleştirdi. X’in sahibi, son olarak, beyaz ırkın siyasi sol kesimin politikaları nedeniyle ırkçı bir saldırı altında olduğu fikrini öne süren paylaşımlarda bulundu. Musk, X platformunu Fox News gibi aşırı sağcı medya kuruluşlarının ve birçok muhafazakar ve aşırı sağcı radyo sunucusunun fikirlerini desteklemek için de kullandı.

Şu an aşırı sağcı siyasi fikirlerin platformu haline gelen X, bir zamanlar Demokrat Parti'yi destekleyen solcu ilerici fikirlerin olduğu bir platformdu.

X, bir zamanlar Demokrat Parti'yi destekleyen solcu ilerici fikirlerin olduğu bir platformken aşırı sağcı siyasi fikirlerin platformu haline geldi. Musk, CNN televizyon kanalından Don Lemon’a verdiği bir röportajda eski Twitter yönetiminin siyasi bağışların yüzde 99'unu Demokrat Partili adaylara yaptığını söyledi.

Musk'ın, Don Lemon'ın sol görüşlü bir isim olması nedeniyle platformdaki siyasi söylemi dengelemek amacıyla programı X platformunda yapması için Don Lemon ile bir sözleşme yapmaya çalışması dikkati çekti. Ancak yaşanan diyaloğun ardından Musk, özellikle X platformunda ifade özgürlüğü ile platform yönetiminin nefret söylemi ve ırkçılığı azaltmaya yönelik ahlaki sorumluluğu arasındaki ayrım konusunda iki taraf arasındaki önemli görüş ayrılığı nedeniyle kararından döndüğünü ve yayıncı kuruluşla olan sözleşmeyi iptal ettiğini açıkladı. Musk, yasal oldukları sürece platformun her üyesinin görüşlerini müdahale veya engelleme olmaksızın ifade etme hakkına sahip olduğuna inanırken Lemoni Musk ile aynı fikirde değil. Bu yüzden Musk sinirlenerek Lemon'a "Sen paylaşımları kısıtlamaktan yanasın, ben ise fikir özgürlüğünden yanayım, biz farklıyız” dedi.

Platform haber kanallarının yerini alıyor

Elon Musk, ABD'deki haber kanallarının tüm gerçekleri aktarmadığını söyleyerek bu kanallara karşı bir kampanya başlattı. X platformunun doğrudan kullanıcılarından gelen doğru haberleri iletmek için bir alternatif olmasını istiyor. Bu yüzden Musk, platformun algoritmalarını, içerik üreticilerin hesaplarının ve paylaşımlarının görünürlüğünü arttıracak şekilde yeniden yapılandırdı.

fvgrbh
X platformunun bir telefonun ekranında görülen logosu (Reuters)

Musk ve X Corp.’un CEO'su Linda Yaccarino'ya yakın kaynaklar, Washington Post gazetesine Musk'ın X'i kullanıcıların tam teşekküllü ve özel içerikler yayınlayabilecekleri bir haber platformuna dönüştürmek istediğini söylediler.

‘Gelir Paylaşımı Programı’ adı verilen bu yaklaşımda platform, X ile gelir paylaşımı karşılığında kullanıcılara içerik yayınlamaları için alan sağlıyor. Bu yaklaşımı getirmelerini, sitenin ve kullanıcıların haberleri tarafsız bir şekilde doğrulamasını ve yayınlamasını, kullanıcıları siyasi taraflara yakınlıklarıyla bilinen geleneksel kanallardan uzak tutmayı sağlamak olarak gerekçelendiren Musk, geçtiğimiz yıl ağustos ayında kişisel hesabında, gelir elde etmek için gereken minimum görüntüleme sayısını 15 milyondan sadece beş milyona düşürmek ve gelir kazançlarını çekmek için minimum eşiği 50 dolar yerine 10 dolara düşürmek de dahil olmak üzere çeşitli yapılandırmalara gidildiğini açıkladı. Musk son olarak ise Gelir Paylaşım Programı’na katılan hesaplara ‘X Premium’ olarak bilinen kimlik doğrulama hizmetini ücretsiz olarak sundu.

Musk tarafından platformda yapılan değişiklikler, özellikle bazı önde gelen sağcı isimlerin ilgisini çekti ve bu durum, X platformundaki siyasi içeriğin kademeli olarak sağa doğru kaymasına yol açtı.

Fox News’in eski ABD’li muhafazakâr sunucusu Tucker Carlson da X'te içerik üreten en popüler sunucularından biri. Carlson, Musk'ın yaklaşımından ilk yararlananlar arasında yer alıyor. Diğer isimler arasında ise Andrew Tate, Beyaz Saray için yeniden yarışan eski başkan Donald Trump'a karşı çıkan içerik üreticileri ve Ed ve Brian Krassenstein kardeşler yer alıyor.

Sağcı kesimin ilgisini çeken değişiklikler

Musk tarafından platformda yapılan değişiklikler, özellikle bazı önde gelen sağcı isimlerin ilgisini çekti ve bu durum, X platformundaki siyasi içeriğin kademeli olarak sağa doğru kaymasına yol açtı. Musk’ın platformu satın aldığı ilk gün sağ görüşlü içerik üreticilerin sitedeki takipçi sayısı artarken, sol görüşleriyle bilinen içerik üreticilerin takipçi sayısı azaldı.

Washington Post gazetesi, geçtiğimiz yıl ekim ayında bu eğilimin ardındaki nedeni, takipçilerin Musk'ın platformu satın alması ve yaptığı değişikliklerden dolayı hayal kırıklığına uğraması olarak açıkladı.

Platformdaki genel siyasi havayı etkileyen değişiklikler arasında eski ABD Başkanı Don al Trump’ın Kongre (Capitol) Binası Baskını’nı kışkırtmakla suçlandığı 6 Ocak olaylarından sonra askıya alınan hesabının yeniden aktif hale getirilmesi gibi hesabı askıya alınan bazı kişilerin hesaplarının eski haline getirilmesi de yer aldı. Böyle bir diğer değişiklik ise Musk'ın tarafsız olmadığına inandığı Facebook ve New York Times (NYT) gazetesini internet sayfası gibi bazı sitelerin linkine tıklandığında beş saniyelik bir gecikme yaşanmasıydı. Musk, bu hamleyle söz konusu sitelerin kullanımını en aza indirmeye çalıştı.

Musk, Sandy Hook İlkokulu'na düzenlenen saldırının kurbanlarının ailelerine zarar veren söylemlerin yayılmasına neden olan komplo teorisyeni aşırı sağcı aktivist Alex Jones'un hesabını da yeniden aktifleştirdi. Platformun önceki yönetimi Jones'u paylaşım politikasını ihlal ettiği ve nefret söylemini yaydığı gerekçesiyle askıya almıştı.

Çoğulculuk, eşitlik ve kapsayıcılık

Şarku’l Avsat’ın CNN'den aktardığı habere göre Musk, kendi takipçilerinden Jones'un hesabını takip etmelerini istedi. Böylece Jones'un takipçi sayısı yaklaşık bir buçuk milyona ulaştı. Bu hamleler, sağ görüşlü seslerin X platformunda daha fazla sayıda aboneye ulaşmasını sağlamanın yanı sıra bu seslerin popüler platformdaki genel havayı değiştirmesine ve Musk'ın politikasına uygun konuları tartışmasına izin vermeyi amaçlıyordu.

Woke teriminin ortadan kaldırılması ve insanların yeteneklerine göre işe alınmasının teşvik edilmesi sadece Musk'ın değil, aynı zamanda bir dizi Silikon Vadisi girişimcisinin de ilgisini çekti.

Musk’ın, X'i satın aldıktan sonra duyurduğu hedeflerinden biri de Afro-Amerikanlıların kullandığı, ırk ve cinsiyet eşitliğiyle ilgili bir terim olan ‘woke’ ifadesini ortadan kaldırmaktı. Bu terim, ten rengine dayalı ayrımcılık ve ırkçılığın bir sonucu olarak toplumda Afro-Amerikalılara karşı yapılan adaletsizliği vurguluyor.

Terim, çoğulculuk, eşitlik ve tüm ırklar, renkler ve cinsiyetler için kapsayıcılık gibi daha geniş konuları ele almak üzere insanlar arasında benimsenmiş bir ifadedir. Genellikle ilerici liberal politikaların retoriğiyle ilişkilendirilir. Musk, woke teriminin kullanımına karşı çağrıda bulunan ve bu ifadeyi toplumsal düşüncede ‘bir virüs’ ve uygarlığın ve bir arada yaşamanın geleceğine yönelik bir tehdit olarak nitelendiren paylaşımlarda bulundu.

Elon Musk'ın platformda yaklaşık 181 milyon takipçisi var. Platformda hem kamuoyunu hem de tartışmaları etkilemek için kendisi gibi düşünen takipçilerinden gelen gönderileri yeniden alıntılıyor. Musk, woke teriminin yanlış kullanıldığını ve abartılarak siyahlara karşı ayrımcılığın beyaz Amerikalılara karşı ayrımcılığa dönüştürüldüğünü düşünüyor.

Woke teriminin ortadan kaldırılması ve insanların yeteneklerine göre işe alınmasının teşvik edilmesi sadece Musk'ın değil, aynı zamanda bir dizi Silikon Vadisi girişimcisinin de ilgisini çekti. Örneğin Silikon Vadisi'nde birkaç para yönetim şirketine sahibi olan ABD’li işadamı Mark Anderson, woke terimini kullanmayan ve insanları yeteneklerine ve eğitim derecelerine göre işe almayı teşvik eden bir toplum inşa etmek istiyor. Anderson, ABD’de kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimlerinde Trump'ı desteklemek zorunda kalmayacak bir topluluk oluşturmak istese de muhafazakar değerlere inanan yeni bir Silikon Vadisi oluşturmayı amaçlıyor.

xscdvfgb
Eski ABD Başkanı Donald Trump, evlilik dışı ilişkilerle ilgili ‘sus payı’ ödemesini örtbas ettiği suçlamasıyla yargılandığı davanın sona ermesinin ardından avukatı Todd Blanch ile birlikte basın açıklaması yaparken (AFP)

Anderson, geçtiğimiz yıl ekim ayında kendi internet sitesinde yayınladığı bir belgede, teknoloji girişimcilerini sadece girişimciler olarak değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik ve sosyo-teknolojik düzeni düşmanlarından koruyanlar olarak sundu. Anderson'a göre sosyo-teknolojik düzenin düşmanları eşitlik, kapsayıcılık ve üretimle hiçbir ilgisi olmayan derecelerdir. Elbette Elon Musk da Anderson’ın belgesinden etkilendi.

Dünya, teknolojiyi elinde bulunduranların ve fikirlerini ve çıkarlarını tanıtmak için fikri platformlara sahip olanların lehine olacak sosyal, ekonomik ve güvenlik değişikliklerine tanık oluyor.

Silikon Vadisi’nde, Musk'ın açıklamaları ve X platformu aracılığıyla yarattığı etkiyle vurgulanan ve giderek büyüyen bir sağcı söylemin kendilerine işleriyle uyumlu bir siyasi koruma kalkanı oluşturmaya çalışan, kripto para birimleri gibi sektörlerin yasallaştırılmasını reddeden ve bunun yanında bir arada yaşama fikrine ve bir bütün olarak bu fikrin Silikon Vadisi'nin geleceğine tehdit olarak gördüğü sosyal değerlerine karşı çıkan iş adamlarının sempatisini kazandığı aşikar.

Musk, önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimlerinde Trump'ın seçim kampanyasını destekleyeceği yönündeki söylentileri yalanlasa da X platformunda sağcı muhafazakâr görüşlü paylaşımları hemen hemen her gün desteklemeye çalışıyor.

Dünya, teknolojiye sahip olanların ve fikirlerini ve çıkarlarını tanıtabilecekleri fikri platformlara sahip olanların lehine olacak sosyal, ekonomik ve güvenlik değişikliklerine tanık oluyor.



Trump'ın ültimatomu İran ile diplomatik bir çözüme yönelik bir adım mı yoksa askeri bir saldırının işareti mi?

ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025
ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025
TT

Trump'ın ültimatomu İran ile diplomatik bir çözüme yönelik bir adım mı yoksa askeri bir saldırının işareti mi?

ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025
ABD Başkanı Donald Trump, Washington’daki Beyaz Saray'da bazı kararnameler imzalarken gazetecilerle konuşuyor, 10 Şubat 2025

Mecid Rafizade

Bir yanda ABD ve İsrail, diğer yanda İran arasında Tahran'ın nükleer programı nedeniyle uzun süredir devam eden gerginlik, geçtiğimiz mart ayından bu yana çok hassas bir noktaya ulaştı. ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin İran'a yeni bir nükleer anlaşmayı kabul etmesi için iki ay süre vermesiyle gerilim tırmandı.

İran ise nükleer programını, yaptırımların hafifletilmesi karşılığında Tahran'ın bazı nükleer faaliyetlerine devam etmesine izin veren 2015 yılında İran ve P5+1 ülkeleri (BMGK’nın 5 daimi üyesi İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya ile Almanya) arasında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşmadaki benzer koşullar altında sürdürmekte ısrar ediyor. İki tarafın hedeflerindeki bu keskin ayrışma, özellikle İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine yönelik önleyici saldırıları ciddi bir şekilde değerlendirdiğini gösteren haberlerin basında yer almasıyla askeri bir çatışmaya doğru olası bir sürüklenme korkusunu arttırdı.

Trump'ın ültimatomu kararlı ve netti. Nükleer tesislerin tamamen sökülmesi, tüm uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin derhal durdurulması, balistik füze programlarının sona erdirilmesi ve uluslararası denetçilerin tüm nükleer tesislere tam ve koşulsuz erişimine izin verilmesini öngören bir formüle sahipti.

Mesaj açıktı ve askeri bir operasyon olasılığına açıkça atıfta bulunuyordu. Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, aynı yaklaşımla tüm seçeneklerin masada olduğunu söyledi.

Washington'ın görüşüne göre bu ültimatom, İran'ın nükleer hırslarını kontrol altına almayı ve Tahran'ın bölgesel etkisini sınırlandırmayı amaçlayan daha geniş bir strateji çerçevesinde yer alıyor. Trump yönetimi sadece İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmayı değil, nükleer altyapısını ve dolayısıyla nükleer silah geliştirme ihtimalini tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyor.

Öte yandan İran'ın yanıtı gecikmedi. ABD’nin bu çıkışına net bir karşılık veren İran’ın Dini Lideri Ayetullah Hamaney, ABD’nin uyarısına karşı çıkmakta gecikmezken bunu ‘samimiyetsiz bir oyun’ olarak nitelendirdi. İran’ın görüşüne göre nükleer silahsızlanmanın tamamlanması söz konusu dahi değil. İran, nükleer yeteneklerinin ulusal güvenlik sisteminin temel bir unsuru olduğuna inanıyor. Bu yüzden kararlı ve kesin olarak ifade ettiği reddi, stratejik ve ideolojik mülahazalara dayanıyor.

İran, bazı değişikliklerle de olsa 2015 tarihli nükleer anlaşmaya dönülmesini istiyor. İran ile dünya güçleri arasında imzalanan bu ilk nükleer anlaşma, uluslararası yaptırımların önemli ölçüde hafifletilmesi karşılığında İran'ın sıkı kısıtlamalar altında sınırlı bir nükleer program sürdürmesine izin veriyordu. Tahran, herhangi bir yeni anlaşmanın, ekonomisini ciddi şekilde zorlayan yaptırımların kaldırılmasına yönelik açık hükümler içermesi ve nükleer programı üzerinde kendisine bir özerklik marjı tanıması gerektiğinde ısrar ediyor.

İran'ın istediği müzakere çerçevesi muhtemelen uranyum zenginleştirme programını belirli sınırlar içerisinde tutmayı ve füze programlarını anlaşma kapsamı dışında bırakmayı içerecektir.

ABD ve İsrail, İran’ın füze kabiliyetlerini bölgenin istikrarına ve güvenliğine karşı doğrudan bir tehdit olarak görüyor. Tahran ise özellikle ABD’nin ve İsrail'in tehditlerinin arttığına inandığı bir ortamda, bu durumu savunma sisteminin önemli bir ayağı olarak görüyor.

Bu anlamda İran'ın önerdiği çerçeve, 2015 tarihli nükleer anlaşmanın şartlarıyla neredeyse aynı. Bu çerçeveye göre nükleer faaliyetler, önemli ekonomik muafiyetler karşılığında belirli kısıtlamalar dahilinde devam edecek. Böyle bir anlaşmaya varılması, Tahran'ın Washington tarafından öne sürülen nükleer altyapının tamamen tasfiye edilmesi talebine uymadan nükleer programını sürdürmesinin önünü açacak.

Gerçek ve giderek büyüyen bir olasılık olarak askeri seçenek

Ufukta bir anlaşma olmadığı ve diplomatik çabalar aksadığı için askeri müdahale olasılığı oldukça gerçekçi bir senaryo haline geldi. Trump yönetimi, İran'ın hiçbir koşulda nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğini ve askeri müdahalenin bir seçenek olduğunu kesin bir dille ifade etti. Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, yaptığı açıklamalarda ‘tüm seçeneklerin masada olduğunu’ vurgularken İran'ın nükleer altyapısını tasfiye etmeyi reddetmesi halinde buna karşın askeri bir çözüm arayışında olduklarını belirtti.

İran’a askeri müdahale fikri, İran'ın nükleer programından duydukları endişeyi gizlemeyen İsrailli yetkililer tarafında da yankı buldu. İsrail uzun zamandır İran'ın nükleer programına ilişkin emellerini bekasına yönelik bir tehdit olarak görüyor ve İran'ın nükleer silah geliştirmesine izin vermeyeceğini açıkça ifade ediyor. Geçtiğimiz haftalarda İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine önleyici saldırılar düzenlemeyi düşündüğüne dair haberler basında yer aldı. Söz konusu haberlerde İsrailli yetkililerin ABD'li mevkidaşlarıyla askeri seçenekleri görüştüğü bildirilirken analistler, İsrail ordusunun muhtemelen önümüzdeki birkaç ay içinde olası saldırılara hazırlandığını düşünüyor.

Askeri müdahale olasılığı son derece gerçekçi bir senaryo haline geldi.

İsrail'in son derece gelişmiş olan askeri yetenekleri, artık İran'ın nükleer tesislerine karşı saldırı düzenleyebilecek kapasiteye ulaşmış durumda. Dünyanın en gelişmiş hava kuvvetlerinden biri olan İsrail Hava Kuvvetleri, son derece sofistike istihbarat yeteneklerine sahip. İsrail ordusu, İran’ın derinliklerindeki hedefleri vurabilecek uzun menzilli füzelerin ve hassas güdümlü mühimmatların geliştirilmesi için büyük yatırımlar yaptı.

dfergty5h6
İran'daki Buşehr Nükleer Santrali, 8 Ekim 2021 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail, İran'ın nükleer tesislerine hava saldırıları düzenleyebilecek kapasitede olmasına rağmen, bu tür saldırıları gerçekleştirme konusunda çok sayıda zorlukla karşı karşıya. İran'ın nükleer tesislerinin yoğun bir şekilde tahkim edilmiş ve ülke geneline dağılmış olması, hedef alınmalarını ve imha edilmelerini zorlaştırıyor. İsrail ordusu, özellikle gelişmiş bombardıman uçakları ve istihbarat desteği açısından ABD ordusunun yardımına ihtiyaç duyduğunu uzun zamandır dile getiriyor. Basında yer alan haberlere göre İsrail, İran’ın hava savunma sistemlerini delebilecek ve hassas saldırılar gerçekleştirebilecek yeteneklere sahip olan ABD’nin hayalet bombardıman uçaklarına ihtiyaç duyduğunu ifade ediyor.

İsrail ve ABD arasındaki iş birliği, İran’a yönelik herhangi bir askeri operasyonun başarısı için oldukça büyük bir önem arz ediyor. Geçmişte ortak askeri tatbikatlar gerçekleştiren iki ülke, istihbarat paylaşımı ve askeri koordinasyon alanlarında da yakın bir ilişki içindeler. İsrail'in İran’a karşı askeri bir hamlede bulunması halinde ABD'nin lojistik ve istihbarat desteği ve muhtemelen doğrudan askeri yardım sağlayacağına şüphe yok.

İran'ın nükleer programı kritik bir aşamada

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) İran'ın nükleer faaliyetlerini yakından takip ediyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan gelişmelerle ilgili endişe verici raporlar yayınlayan UAEA’ya göre İran'ın nükleer programı, uranyum zenginleştirme seviyesinin silah yapımında kullanılabilecek seviyeye yaklaşmasıyla tehlikeli bir boyuta ulaştı.

İran, geçtiğimiz şubat ayı itibariyle 250 kilogramdan fazla yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyum biriktirerek nükleer silaha sahip olmaya bir adım daha yaklaştı. Bu seviyedeki uranyum stoğu ve İran'ın sofistike santrifüjleri Washington, Tel Aviv ve dünyanın diğer başkentlerinde alarma geçilmesine neden oldu.

UAEA, İran'ın nükleer programının şu anda kritik bir aşamada olduğu ve nükleer silah için yeterli bölünebilir madde üretmesine birkaç ay kaldığı uyarısında bulundu. Bu gelişme, İran'ın bölgesel bir silahlanma yarışını tetikleyebilecek ve Ortadoğu'nun istikrarına gölge düşürebilecek nitelikte bir nükleer sıçrama yapabileceği yönündeki korkuları arttırdı.

Öte yandan durum kötüleştikçe İran'ın seçenekleri de azalıyor. Nükleer programı kritik bir noktaya ulaşmış olan İran’ın dış baskılara direnme kabiliyeti iç siyasi ve ekonomik zorluklarla giderek kısıtlanıyor. İran'ın kısa bir süre önce Suriye'de Beşşar Esed rejimini kaybetmesi, kendisi için büyük bir stratejik gerileme olurken bölgedeki konumunu zayıflattı. En önemlisi de İran’ın ekonomisi uluslararası yaptırımların ciddi baskısı altında kalmaya devam ederken bu durum hükümetin katı tutumunu sürdürmesini daha da zorlaştırıyor.