İsrail, İran ve Hizbullah'a karşı savaşın şeklini değiştiriyor

Çağrı cihazlarını patlatma operasyonu, düşman içine sızmada istihbarat bilgilerinin rolünün önemini gösteriyor

 İsrail’in operasyonu büyük olasılıkla bir İsrail saldırısının başlangıcı olmayı değil, Hizbullah'ı savaştan kaçınmak için diplomatik bir çözüm üzerinde anlaşmaya varacak şekilde zayıflatmayı amaçlıyordu (AFP)
İsrail’in operasyonu büyük olasılıkla bir İsrail saldırısının başlangıcı olmayı değil, Hizbullah'ı savaştan kaçınmak için diplomatik bir çözüm üzerinde anlaşmaya varacak şekilde zayıflatmayı amaçlıyordu (AFP)
TT

İsrail, İran ve Hizbullah'a karşı savaşın şeklini değiştiriyor

 İsrail’in operasyonu büyük olasılıkla bir İsrail saldırısının başlangıcı olmayı değil, Hizbullah'ı savaştan kaçınmak için diplomatik bir çözüm üzerinde anlaşmaya varacak şekilde zayıflatmayı amaçlıyordu (AFP)
İsrail’in operasyonu büyük olasılıkla bir İsrail saldırısının başlangıcı olmayı değil, Hizbullah'ı savaştan kaçınmak için diplomatik bir çözüm üzerinde anlaşmaya varacak şekilde zayıflatmayı amaçlıyordu (AFP)

Hüda Rauf

İran, İsrail'e karşı arenalar birliğini açıkladığında, Tel Aviv'in aynı prensibi ama tam tersi yönde izleyeceğini, yani aynı anda birden fazla arenada savaş yürüteceğini belki de hayal etmemişti.

Hem İsrail hem de İran, deniz savaşı ve siber savaş da dahil olmak üzere pek çok biçim alan ve gölge savaşı olarak bilinen bir yöntemle birbirlerinin çıkarlarına zarar vermeye alışmışlardı. Ancak Tel Aviv, İran toprakları içinde istihbarat ve güvenlik alanında sızma operasyonları yürütmede başarılı oldu. Bu operasyonlar arasında şunlar sayılabilir; nükleer arşivin çalınması ve nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade'ye suikast düzenlenmesi, İran topraklarında bir Devrim Muhafızı subayının sorgulanması, ardından bir izleme ve takip sürecinden sonra İran'da İsmail Heniyye'ye yönelik suikast düzenlenmesi, ayrıca İsrail Özel Kuvvetlerinin Suriye'nin Masyaf bölgesindeki bir İran silah tesisine baskın düzenlemesi ve iki İranlı personeli kaçırması.

Yukarıdaki operasyonların tümü İsrail tarafından gerçekleştirildi ve bunların bir kısmı İran'ın toprak egemenliğinin ihlali olarak değerlendirildi, ancak hepsi Tahran'ın muzdarip olduğu istihbarat ve güvenlik zafiyetini tekrar tekrar doğruluyordu.

Son olarak Lübnan ve Suriye'deki “Hizbullah” üyelerini hedef alan ve çağrı cihazlarını patlatma olarak bilinen operasyon da aynı bağlamda yer alıyor. İsrail, Hizbullah’a yönelik operasyonunu, Lübnan'a getirtilen Tayvan yapımı yeni bir çağrı cihazı siparişinin içerisine sakladığı patlayıcı maddeleri salı günü patlatarak gerçekleştirdi. Patlayıcı madde her cihazda bataryanın yanına yerleştirilmişti.

Ayrıca patlayıcıları patlatmak için uzaktan çalıştırılabilen bir kod eklemişti. Hizbullah, Lübnan'ın her yerindeki üyelerine bu çağrı cihazlarından dağıtmıştı ve hatta bir kısmı İran ve Suriye'deki müttefiklerine de verilmişti.

İki gün içinde yaklaşık 37 kişinin ölümüne ve 3 bine yakın kişinin yaralanmasına yol açan operasyon, istihbarat çalışmaları kapsamında yer alıyor. Bu, istihbarat bilgilerinin rolünün ve dolayısıyla istihbarat alanındaki bu zafiyetin sadece Hizbullah için değil, aynı zamanda İran için de önemini ortaya koyuyor. Çağrı cihazları ve telsizler, İsrailli Mossad'a ait olduğu anlaşılan bir şirket ile yapılan anlaşma aracılığıyla temin edildiler. Çağrı cihazları, bir mesaj ile patlatılan ve şu ana kadar yukarıda zikrettiğimiz kayıplara yol açan bir maddeyi içerecek şekilde üretildi.

Anlaşmayı yapan ister Hizbullah ister İran olsun, burada sızma operasyonu yalnızca satın alma sürecinde bu ikisinden birinin yanıltılmasıyla sınırlı kalmadı, bunun bir de İsrail’in, Hizbullah’ın çağrı cihazları satın almaya ihtiyacı olduğu ve sözleşmenin ne zaman yapılacağı bilgisini elde edebilmesi yönü de var. Son patlamalar, İsrail'in istihbarat üstünlüğü karşısında İran'ın başarısızlıklarına yenisini ekliyor.

İsrail operasyonunun amacı ve bunun İsrail'in Hizbullah'a karşı kapsamlı savaşının başlangıcı olup olamayacağı konusunda spekülasyonlar bol miktarda yapılırken, Netanyahu hükümeti, çağrı cihazları saldırısından saatler önce, İsrail’in savaş hedeflerinin, Hizbullah’ın sürekli roket ateşi nedeniyle evlerinden kaçan on binlerce sakinin kuzey İsrail'deki evlerine geri dönüşünü de kapsayacak şekilde genişleyeceğini açıkça belirtmişti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ise bunu yapmanın tek yolunun askerî harekât olduğunu söyledi.

Hizbullah Gazze'ye, halkına ve direnişine destek operasyonlarının her gün olduğu gibi bugün de devam edeceğini ve bunun suçlu düşmanın geçen salı günkü patlamalara yanıt olarak beklemesi gereken sert cezadan farklı bir süreç olduğunu belirten bir açıklama yaptı.

Daha geniş çaplı bir savaşı önlemek için İran'ın yanıtını kısıtlamayı, Netanyahu hayati öneme sahip İran hedeflerine sert saldırılar yönlendirmek için kullanabilir. Bu ise İsrail'e çatışmada hareket özgürlüğü veriyor. Buna karşılık Tahran'ın Tel Aviv'e karşı caydırıcılık gücünü yeniden inşa etme konusundaki başarısızlığı artarken, Hizbullah'ın İsrail şehirlerine misilleme niteliğinde bir saldırıyla karşılık vermesi, siviller arasında ağır kayıplara yol açabilir ve bu da İsrail'e Hizbullah’ı çökertmek ve bununla birlikte İran'ı da cezalandırma hedefine ulaşmak için bir bahane sunacak.

Büyük olasılıkla İsrail operasyonu, bir İsrail saldırısını başlatmak değil, Hizbullah'ı savaştan kaçınmak için diplomatik çözüm üzerinde anlaşmaya varacak şekilde zayıflatmayı amaçlıyordu. Ancak İsrail'in ana odağı,11 aydan fazla bir süre boyunca Hizbullah saldırıları nedeniyle yerlerinden edilen yaklaşık 100 bin İsraillinin güvenli bir şekilde geri dönüşünü kolaylaştırmak olmaya devam ediyor.

Ancak bu nedenlerin yanı sıra, bilhassa üç gün önce Netanyahu'nun İsrail sağındaki ortaklarının baskısıyla Savunma Bakanı Gallant'ı görevden almayı planladığı yönünde yapılan haberler göz önüne alındığında, bunun İsrail'in iç siyasetiyle ilgili bir nedeni de olabilir. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre nitekim Savunma Bakanlığı'na daha fazla ağırlık kazandıran çağrı cihazları operasyonunun başarısından sonra Netanyahu, Hizbullah'a kayıplar verdiren Gallant'ı görevden alamaz.

İsrail, İran ve Hizbullah'a yönelik son operasyonların tümünde çatışma şeklini değiştirdi. Tel Aviv, kapsamlı bir askeri savaşa yol açmadan caydırıcılık yaratmak amacıyla, büyük çaplı saldırılarda bulunabileceğini İran eksenine duyurmak istiyor gibi görünüyor. Burada soru şu: İsrail içine yönelik Husi saldırılarını da kapsayan bu gelişmeler gelecekte savaş denklemlerini değiştirecek mi?

Çağrı cihazlarının patlatılması, Hizbullah'ın İsrail'in başlatmak üzere olduğu savaşa karşı kendisini savunma gücünü zayıflatmanın bir yolu olabilir. Son dönemdeki operasyonların Mossad'ın bir istihbarat teşkilatı olarak itibarını güçlendirdiği ve aynı zamanda Hizbullah ve diğer milis grupları, çalışma ve iletişim yöntemleri konusunda daha dikkatli olmaya iteceği kesin. Ayrıca Hizbullah’ın üyeleriyle iletişim kurma ve askeri operasyonları koordine etme becerisine ciddi zarar verdiğine şüphe yok.

İsrail'in İran ve Hizbullah'a yönelik yürüttüğü güvenlik ve istihbarat operasyonlarının kendilerine hem operasyonel hem de manevi açıdan zarar verdiği de kesin.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.



Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
TT

Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)

İsrail’in, askeri kapasitesini yeniden inşa ettiği gerekçesiyle Lübnan’daki Hizbullaha karşı geniş çaplı bir operasyon başlatabileceğine ilişkin endişeler giderek artıyor. Son haftalarda İsrail medyasında sıkça dile getirilen bu iddialar, pazar günü Beyrut’un güney banliyölerinden Haret Hreik’te Hizbullah’ın bir numaralı askeri yetkilisi Heysem Tabtabain’in hedef alınmasıyla sahada da kendini gösterdi.

Aynı zamanda İsrail’in atacağı olası adımlar hem Lübnan içinde hem de uluslararası çevrelerde ciddi kaygılara yol açıyor. Bu bağlamda, her zamanki gibi en hızlı tepkiyi veren ülke Fransa oldu. Paris, ismini vermeden Hizbullah’ın üst düzey bir komutanını hedef alan saldırıdan duyduğu endişeyi açıkladı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen cumartesi CNBC Arabiya’ya verdiği röportajda Lübnan’daki durumun “son derece kırılgan” olduğunu ve önümüzdeki dönemin “belirleyici” nitelikte olacağını vurgulamıştı.

Fransız Dışişleri Sözcüsü Pascal Confavreux, pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, “23 Kasım Pazar günü Beyrut’u hedef alan İsrail saldırısının, zaten son derece gergin olan ortamda tırmanma riskini artırdığı için Fransa’da derin bir endişe yarattığını” söyledi.

Fransa, her açıklamasında olduğu gibi tüm taraflara itidal çağrısında bulunarak, tehditlerin raporlanması için oluşturulan ateşkes izleme mekanizmasının önemine dikkat çekti. Paris, geçen yıl kurulan ve bir ABD’li generalin başkanlık ettiği, bir Fransız subayın ise başkan yardımcılığı görevini üstlendiği bu mekanizmada aktif rol oynuyor. Mekanizmada Lübnan, İsrail ve Birleşmiş Milletler de yer alıyor.

fgth
Güney Lübnan'da İsrail'in Manara yerleşim birimine bakan bir UNIFIL gözlem noktası (EPA)

Fransa, bu mekanizmayı “taraflarca tanınan ve tek taraflı adımların engellenmesi ile hem Lübnan hem de İsrail’de sivillerin güvenliğinin sağlanması için gerekli çerçeve” olarak değerlendiriyor. Ancak mekanizmanın temel sorunu, geçen yıl imzalanan 27 Kasım 2024 Ateşkes Anlaşmasından bu yana İsrail’in günlük askeri operasyonlarını durdurmasını sağlayamaması. İsrail bu operasyonları, Hizbullah’ın ateşkese uymadığı ve askeri altyapısını yeniden inşa ettiği gerekçesiyle sürdürüyor. Fransız açıklaması, Paris’in “Lübnan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğüne bağlılığını” yeniden teyit ediyor.

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Macron’un Ortadoğu ve Kuzey Afrika danışmanı Anne-Claire Legendre, iki günlük bir ziyaret için Beyrut’a giderek üç üst düzey yetkili, Lübnan ordusu komutanı ve UNIFIL temsilcileriyle görüşmüştü


AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
TT

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Üst düzey bir Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan’la iş birliğinin ‘sınırı olmadığını’ belirterek, Riyad’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkeze dönüştüğünü, reform hızının yüksek olduğunu, değişime açık bir tutum sergilediğini ve net bir vizyona sahip olduğunu söyledi.

Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, Brüksel’in Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için geniş ufuklar gördüğünü vurguladı. Sikela, bu iş birliğinin yalnızca ikili düzeyde değil; Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de de güçlü bir potansiyel taşıdığını ifade etti.

yhju
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Sikela, Riyad’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) Küresel Sanayi Zirvesi’ne katılımı sırasında yaptığı açıklamada, sürdürülebilir sanayi kalkınması, istihdam yaratma ve katma değer üretme başlıklarının küresel ekonominin ihtiyaçlarıyla örtüştüğünü belirtti.

UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi

Jozef Sikela, Suudi Arabistan’ın UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasının yerinde bir adım olduğunu belirterek, AB’nin UNIDO ile toplam taahhüt tutarı 350 milyon dolara yaklaşan 38 aktif program yürüttüğünü açıkladı. Sikela, “UNIDO’nun en büyük ortağı ve en büyük gönüllü katkı sağlayanı biziz” ifadesini kullandı.

Sikela, sanayi, ticaret ve enerji bakanlığı geçmişine de atıfta bulunarak, zirveyi Suudi yetkililerle görüşme fırsatı olarak değerlendirdiğini belirtti. Suudi bakanlarla, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) temsilcileriyle ve şirketlerle bir araya geldiğini ifade eden Sikela, iş birliğinin yalnızca AB ile Suudi Arabistan arasında değil, dünyanın başka bölgelerinde de derinleştirilebileceğini söyledi. Sikela, “Yenilenebilir enerji, hidrojen, madencilik, çevrenin korunması, eğitim ve mesleki gelişim gibi alanlarda aynı önceliklere sahibiz” dedi.

Suudi Arabistan’la ilişkiler hız kazanıyor

Sikela, Suudi Arabistan ile ilişkilerin ‘çok güçlü bir ivme kazandığını’ vurguladı. Geçen yıl Brüksel’de AB ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) arasındaki ilk zirvenin düzenlendiğini hatırlatan Sikela sözlerini şöyle sürdürdü: “Krallık, Körfez’deki en büyük ticaret ortağımız ve ekonomisini çeşitlendiren, net vizyona sahip bir ülke.”

sdefrgt
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğinin sınırları olmadığını vurguladı. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun ülkeyi Avrupa şirketleri ve yatırımcıları için çok cazip bir merkez haline getirdiğini belirterek, “Neden? Çünkü net bir vizyona sahip olmak, net bir yön anlamına geliyor ve yatırımcıların aradığı da bu: istikrar ve öngörülebilirlik. 2030 Vizyonu, yatırımcılara gelecek konusunda güven veriyor” şeklinde konuştu.

Sikela, “Bu vizyonu Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerdeki bakış açımız ve bölge ile dünya konusundaki sorumluluğumuzla birleştirebilirsek, iş birliğinin sınırı olmaz; çünkü ortak gündemimiz çok geniş” ifadelerini kullandı.

Jozef Sikela’ya göre Suudi Arabistan, ekonomisini çeşitlendirmeye ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmeye odaklanıyor; bu öncelikler Avrupa’nın aynı alanlara gösterdiği ilgiyle örtüşüyor. Aynı durum, ortak çalışma alanı olarak görülen Orta Asya için de geçerli.

Sikela sözlerine şöyle devam etti: “Bu perspektiften bakıldığında Brüksel, Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için güney ülkelerinde geniş fırsatlar görüyor. PIF, Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de aktif; bu bölgeler aynı zamanda AB’nin ‘Global Gateway’ (Küresel Geçit) girişimi kapsamında değerlendiriliyor.”

‘Global Gateway’… Geleceğe yatırım

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, AB’nin benimsediği Global Gateway girişiminin, partner ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amacıyla yatırım, teknoloji ve Avrupa standartlarını kullanarak uygulanan stratejik bir yatırım programı olduğunu vurguladı.

ty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Vizyon 2030'un yatırımcılara gelecek konusunda güven verdiğini söyledi. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Temel hedef geleceğe yatırım yapmak, bu da varlıklara yatırım yapmadan önce insanlara yatırım yapmayı içeriyor” dedi.

Sikela’ya göre AB ve üye ülkeler, dünyadaki kalkınma harcamalarının en büyük kaynağı; küresel harcamaların yüzde 40’ından fazlasını sağlıyorlar, oysa ekonomileri dünya üretiminin yalnızca yüzde 16’sını oluşturuyor.

Sikela, başlangıçta 2027’ye kadar 300 milyar euro hedeflendiğini, bu hedefin neredeyse bu yıl gerçekleştirildiğini ve bu nedenle hedefin 2027’ye kadar 400 milyar euroya yükseltildiğini belirtti.

Jozef Sikela, girişimin ‘eşit ortaklığa dayandığını ve ülkelere şart dayatmak veya dengesiz ilişkilere çekmek yerine güç kazandırmayı hedeflediğini’ ifade ederek, bunun giderek parçalanan bir dünyada geniş kabul gördüğünü söyledi.

İş birliğinin derinleştirilmesi

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri, Global Gateway girişimini Suudi yetkililerle görüştüğünü ve iki tarafın çıkarına hizmet edecek iş birliği fırsatlarını ele aldıklarını belirtti.

Sikela, “Girişim, ortak çıkarı olan partnerler için kapalı değil. Suudi kurumlarının ve özel sektör yatırımlarının katılımını memnuniyetle karşılıyoruz. AB ile Suudi Arabistan arasında iş ortamının iyileştirilmesi konusunu da tartıştık. İlişkileri derinleştirecek ek adımlar bekliyoruz. Yapılacak çok iş var, ancak ilerleme hızlı ve doğru yoldayız” şeklinde konuştu.

Gelecek için büyük potansiyel

Sikela, Avrupa-Suudi Arabistan ilişkilerinin önümüzdeki beş yıldaki perspektifi sorulduğunda, Suudi Arabistan’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini vurguladı. Sikela, “Bugün bir bankacı olsaydım, Avrupa şirketlerine Suudi Arabistan’a ilgilerini artırmalarını tavsiye ederdim. Çünkü burası istikrarlı, öngörülebilir ve geleceğe yönelik büyük bir potansiyele sahip bir ortam” ifadelerini kullandı.

gty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat'a verdiği röportaj sırasında (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Suudi Arabistan’daki en büyük çekim unsurları, reformların hızı, değişime açıklık ve net vizyondur. Siz bir vizyon belirlediniz ve hükümetin bu vizyona bağlı olduğuna eminim; bunu her gün gösteriyorlar” dedi.

Jozef Sikela sözlerini şu ifadeyle tamamladı: “İşte AB ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğini tamamen farklı bir seviyeye taşımak için üzerine inşa etmek istediğimiz temel budur.”


Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
TT

Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)

İngiltere Savunma Bakanlığı, dün yaptığı açıklamada, İngiliz devriye gemisinin Manş Denizi'nde takip ettiği bir Rus firkateyni ve petrol tankerini durdurduğunu, Rus donanmasının İngiliz suları etrafındaki faaliyetlerinin son iki yılda yüzde 30 arttığını belirtti.

Bakanlık, Kraliyet Donanması devriye gemisi HMS Severn'in son iki hafta içinde Manş Denizi'nden geçiş yapan Rus firkateyni RFN Stoyky ve tanker Yelnya'yı durdurduğunu açıkladı.

AP’ye göre Severn, sonunda izleme görevini Bretonya açıklarında kimliği belirsiz bir NATO müttefik gemisine devretti.

Bakanlık, İngiltere'nin, kıyılarında konuşlu gemilere ek olarak, NATO'nun Kuzey Atlantik ve Arktik bölgesindeki Rus gemileri ve denizaltılarını izleme misyonu kapsamında İzlanda'ya üç Poseidon keşif uçağı konuşlandırdığını bildirdi.

Bu haber, Savunma Bakanı John Healey'nin gazetecilere, Rus casus gemisi Yantar'ın İskoçya açıklarındaki faaliyetlerini izleyen keşif uçağı pilotlarına lazer ışınları tuttuğunu söylemesinden sadece birkaç gün sonra geldi.

İngiltere, Yantar'ın eylemlerini "pervasız ve tehlikeli" olarak nitelendirerek, topraklarına yönelik herhangi bir ihlale yanıt vermeye hazır olduğunu belirtti.

Haley çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Rusya'ya ve Putin'e mesajım şu: Sizi görüyoruz ve ne yaptığınızı biliyoruz" dedi.

Londra'daki Rusya Büyükelçiliği, Haley'nin sözlerine, İngiliz hükümetini "askeri bir saplantıyı körüklemekle" suçlayarak yanıt verdi ve Moskova'nın Birleşik Krallık'ın güvenliğini baltalamaya çalışmadığını ifade etti.