Trump yeni bir Ortadoğu için yakaladığı fırsatı kullanacak mı?

Trump yeni bir Ortadoğu için yakaladığı fırsatı kullanacak mı?

ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)
TT

Trump yeni bir Ortadoğu için yakaladığı fırsatı kullanacak mı?

ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden, yeniden başkan seçilen Donald Trump ile Beyaz Saray Oval Ofis'te bir araya geldi, 13 Kasım 2024 (AFP)

James Jeffrey

Yeniden başkan seçilen Donald Trump, artık 2017-2021 yılları arasındaki başkanlık dönemi sırasında ilgilendiğinden farklı bir Ortadoğu ile karşı karşıya. Çünkü bölge şu anda savaş halinde ve geleceğiyle ilgili ciddi soru işaretleri söz konusu. Buna rağmen İran'ı kontrol altına almayı ve ABD’nin bölgeye daha az müdahale etmesini gerektiren istikrarlı bir bölgesel ittifak kurmayı amaçlayan önceki politikalarını geliştirmek için önemli bir fırsat yakaladı. Trump, bu fırsat çerçevesinde bölgede devam eden savaşı, 7 Ekim saldırısına benzer tehditlerin tekrarlanmamasını sağlayacak şekilde sona erdirmeli ve İbrahim (Abraham) Anlaşmaları geliştirilmeli.

Ancak Trump’ın bunu başarması için zor kararlar alınması ve bazı risklerin üstlenilmesi gerekecek. Zira İran ve vekilleri henüz bölgenin ihtiyaç duyduğu türden bir barışa hazır olmayabileceği ve İbrahim Anlaşmalarının geliştirilmesi, belki Trump yönetiminin ve kesinlikle mevcut İsrail hükümetinin Filistinlilere yönelik tutumlarında değişiklik yapılmasını gerektirebilir, ancak ancak bu hala mümkündür.

xscdvfg
Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray’da Ortadoğu barış planının açıklandığı sırada, 28 Ocak 2020 (AFP)

Bu iyimserlik sadece gözlemcilere değil, aynı zamanda The Economist'in ekim ayında ‘Ortadoğu depremi yılı’ olarak tanımladığı dönemde İsrail, Gazze ve Lübnan halklarına da yersiz görünebilir fakat bölgeyi anlamak ve Donald Trump'ın yakaladığı fırsatı kavramak için 7 Ekim 2023 günü değil, yirmi yıl önce başlayan bu ‘depremin’ doğasını anlamak gerekiyor. Yahudiler ve Filistinliler, Şiiler ve Sünniler, Kürtler ile Türkler ve Araplar, Hindular ve Müslümanlar arasındaki dini ve etnik gerilimlerden terörizme ve Rusya ile Çin'in müdahalesine kadar bölge birçok sorunla boğuşuyor. Ancak bugün İran, Ortadoğu'daki en önemli mesele olmaya devam ediyor. İran’ın nasıl böyle bir tehdit haline geldiğini ve buna nasıl karşı koyacağımızı anlamak için 2003 yılına geri dönmemiz gerekiyor.

İran'ın yükselişi ve düşüşü

İran 2003 yılında savunmasız bir konumdaydı. Önce Irak'ta sonra da Tanker Savaşı’nda aldığı yenilgilerin yaralarını sarmaya çalışıyordu. İranlı liderler, ılımlı olma eğilimindeydi. İran, Arjantin’de Yahudi merkezine düzenlenen terör saldırısı ve el-Huber Kuleleri Saldırısı gibi bazı terör saldırıları dışında, son on yılda çok az etkili olmuştu. Sadece bir bölgesel vekili olarak Lübnan Hizbullah'ı ve tek müttefiki olarak izole edildiği dünyada büyük ölçüde bağımlı olduğu Suriye'deki Esed rejimi vardı. Ancak İran bölgeyi hakimiyeti altına alma, İsrail'i yok etme, ABD'yi bölgeden kovma ve gizli bir nükleer program geliştirme hedeflerinden asla vazgeçmedi. Buna karşın o dönemde İran'ın kontrol altında tutulduğu görülüyordu.

İran ve vekillerinin stratejisi temkinli asimetrik savaş üzerine kurulu. Bu hamlelerin hiçbiri tek başına bölgesel düzen için ciddi bir tehdit oluşturmuyor.

İran, 7 Ekim 2023 tarihinden sonra birçok bakımdan en etkili bölgesel güç haline geldi. Nükleer silah sahibi olmaya yaklaşan ve binlerce uzun menzilli füze elde eden İran, güçlü vekilleri aracılığıyla Gazze, Lübnan ve Yemen'de kontrolünün kapsamını genişletti, Irak ve Suriye'de nüfuzunu güçlendirdi. Bunların hiçbiri gizlice olmadı. Çünkü Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, 2005 yılından bu yana ülkelerine ziyarete gelen ABD’lileri bölgede ‘Şii Hilali’ projesi çerçevesindeki gelişmelere karşı sık sık uyarıyordu.

Herkes bu ihmal yüzünden suçlu olsa da en büyük sorumluluk, (yeni Trump yönetimi dışında) ABD’de birbiri ardına göreve gelen dört yönetime ait. Washington, 11 Eylül'den bu yana bölgesel terörizmle mücadele, rejim değişikliği ve demokratikleşme programlarını dayatmakla meşgul olurken, Çin'e ve ardından Rusya'ya daha fazla odaklanmaya başladı. ABD, İran'ın nükleer programıyla ilgilenirken, Saddam Hüseyin rejiminin düşmesi ve İsrail'in Lübnan ve Gazze'den çekilmesi gibi kararlar İran'ın bölgede yayılmacı politikasını uygulamasını kolaylaştırdı.

xc dv
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi ve İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami (sağda) 14 Kasım'da Tahran'da ortak bir basın toplantısı düzenlediler (AFP)

Washington diğer meydan okumalara güçlü bir şekilde karşılık verirken, söz konusu dönem boyunca geleneksel bir yaklaşıma bel bağlayarak İran'ın etrafını sarma görevini eline yüzüne bulaştırdı. Bu yaklaşımın temel unsurları ilk olarak, İran ve vekillerinin girişimlerine tepkisini ya meseleyi inkar ederek (Başkan Obama'nın ‘bölgeyi İran'la paylaşmaktan’ bahsederken yaptığı gibi) ya da askeri güç kullanmaktan kaçınarak (tıpkı 2019 yılında Suudi Aramco tesislerine yapılan saldırıda olduğu gibi) gösterdi. Güç kullanıldığında ise (Husilere karşı yürütülen Kızıldeniz operasyonu gibi) etkisi sınırlı oldu.

İran ve vekillerinin stratejisi temkinli asimetrik savaş üzerine kurulu. Bu hamlelerin hiçbiri tek başına bölgesel düzen için ciddi bir tehdit oluşturmuyor. Örneğin Washington, 2006-2021 yılları arasında İsrail'e Hizbullah, Suriye ve Hamas'a karşı beş kez tansiyonu düşürmesi için baskı yaptı ve 2004-2008 yılları arasında Irak hükümetine İran yanlısı milisler lehine baskı yaptı.

Ortakları çoğu zaman bu baskılara boyun eğmiş olsa da İsrail'in 2007 yılında Suriye'deki bir nükleer tesisi vurması istisnai olarak önemli bir olaydı. Bu saldırının Washington'ın uyardığı gibi bölgesel bir felaketle sonuçlanmaması dikkati çekerken, sadece Suriye'nin tehlikeli bir girişimi sona erdirilmiş oldu.

İran'ın vekillerinden Hamas, 7 Ekim 2023 tarihinde bu temkinli asimetrik savaş stratejisini terk etti ve bölgesel düzeni değiştirmeyi başardı. İsrail, ABD stratejisinin gerçek sonuçlarının farkına vardı, ancak Biden yönetimi bunu fark edemedi. İsrail'in varlığı tehlikedeydi. Amerikan gazetesi New York Times’ın (NYT) haberine göre Hamas’ın Gazze’deki lideri Yahya Sinvar, en güçlü müttefikleri olan Hizbullah ve İran'ı İsrail'e karşı saldırının içine çekmeye çalıştı. İsrail, Gazze Şeridi’ne şiddetli bir karşı saldırı başlattı.

Başkan Trump'ın, önceki başkanlık döneminde imzalanan İbrahim Anlaşmalarını genişleterek Biden yönetiminin kazanımlarını geliştirmeye çalışacağına şüphe yok.

ABD sivil kayıplardan endişe duysa da (Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarında ve Amos Hochstein’ın yürüttüğü müzakereler sırasında Hizbullah'a karşı açıkça başarısız olan) ‘yaklaşımını’ sürdürürken İsrail’in askeri operasyonunu gönülsüzce onayladı.

Askeri açıdan Hamas’ın askeri yeteneklerinin ve Gazze Şeridi'nin büyük bölümü geri dönüşsüz şekilde yok edildi. Hizbullah'ın lider kadrosu ve savaş gücünün büyük bölümü geçici de olsa ortadan kaldırıldı. Olaylar, İran'ın Gazze Şeridi’ndeki ve Lübnan'daki vekillerinin yok edilmesine uzun süre izin veren bir ‘kağıttan kaplan’ olduğunu gösterdi. İran, misilleme olarak nisan ve ekim aylarında İsrail'e karşı büyük füze saldırıları düzenledi ama saldırılar etkili olmadı. İsrail'in ekim ayındaki karşı saldırısı, onun İran karşısındaki askeri üstünlüğünü çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.

Bölgenin istikrara kavuşturulması: Kısa vadede

Trump yönetiminin karşılaşacağı yeni jeopolitik durum işte bu. Bazı raporlarda Trump'ın önceliğinin, tıpkı şu an Biden yönetimi için olduğu gibi, Gazze’deki ve Lübnan'daki çatışmaları sona erdirmek ve İsrail güçlerini geri çekmek olduğu öne sürüldü. Ancak bu, yalnızca İsrail'in Hamas ve Hizbullah'ın önümüzdeki yıllarda kendisine tehdit oluşturacak şekilde yeniden güçlenemeyeceğini garanti etmesi halinde mümkün olabilir.

xcdvf
Gazze Şeridi'nin kuzeyinden kaçan yerlerinden edilmiş Filistinliler, 12 Kasım 2024 (Reuters)

David Ignatius'un Washington Post gazetesinde yayınlanan 7 Kasım tarihli makalesine göre Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) önerdiği gibi Gazze'de barışı ve istikrarı korumak için uluslararası güçlerin konuşlandırılmasını ve Filistin Yönetimi'nin geçici istikrar ve uzun vadeli yeniden inşa süreci için bir rol üstlenmesini istiyor. Ignatius, Washington'ın aynı zamanda Lübnan'da Hizbullah'ın, Lübnan-İsrail sınırından uzak tutulmasını sağlayacak ve muhtemelen Suriye'den Hizbullah'a silah akışını sınırlayacak şekilde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2006 tarihli ve 1701 sayılı kararının daha katı bir şekilde yeniden yürürlüğe konmasını da istediğini yazdı.

Bir sonraki adım olarak İran'ın nükleer programının kısıtlanması gündemde. Bu adım için Trump yönetiminin, Başkan Biden'ın 2021 yılında İran'ın nükleer silah edinmesini önlemek için gerekirse güç kullanacakları açıklamasını yinelemesi gerekiyor. Ancak bu, aynı zamanda er ya da geç Tahran ile müzakere masasına oturulmasını da gerektirecek.

Bölgenin istikrara kavuşturulması: Uzun vadede

Başkan Trump'ın, önceki başkanlık döneminde Suudi Arabistan ve İsrail arasında diplomatik ilişkilerin kurulması gibi daha büyük bir başarıya ulaşmak amacıyla imzalanan İbrahim Anlaşmalarını genişleterek, Biden yönetiminin kazanımlarını geliştirmeye çalışacağına şüphe yok. Bunun için İsrailliler ve Filistinliler arasında gerçek bir barışa doğru ilerleme kaydedilmeli. Her ne kadar Trump'ın önceki döneminde yürürlüğe koyduğu barış planı başarılı olmamış olsa da en azından daha kapsamlı bir çözümü düşünmeye istekli olduğunu gösterdi.

İsrail caydırıcılık kabiliyetini yeniden kazandığında ve sınırlarındaki tehditleri belki de kalıcı olarak ortadan kaldırdığında, doğru bir yönetim altında Filistinlilerle barış için risk almaya istekli olabilir. Bu bağlamda Arap ülkeleri kilit bir rol oynuyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre İran'ın Suriye ve Irak üzerinden Ürdün'e uyguladığı baskı, Husilerin Arap dünyasındaki seyrüsefer güzergahlarını kapatması ve bunun Mısır'ın Süveyş Kanalı gelirleri üzerindeki etkisi gibi son olaylar, onlara İran ve vekillerinin yarattığı tehlikeyi hatırlattı. Bu yüzden hem kendi aralarında hem de İsrail ve ABD ile askeri ve ticari ilişkileri geliştirmeye çalışabilirler.

“Gerçek tehlike ise İran'ın diplomatik arenada çalışmalarını sürdüren Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın temsil ettiği ‘resmi’ yüzünü terk edip, gerçek güç merkezleri olarak Dini Lider ve DMO tarafından temsil edilen ‘gayri resmi’ yayılmacı gündemlerini sürdürmeye devam etmesi ihtimalinde yatıyor.

Trump yönetimi, bu iyimser senaryonun gerçekleşmesi için Gazze Şeridi’ndeki ve Lübnan'daki çatışmaların sona ermesi ve İsrail-Filistin barış sürecinde ileriye dönük net bir yol çizilmesi gerektiğinin farkına varmalı.

NYT'nin 11 Kasım tarihli bir haberine göre İran’daki hükümet çevreleri, Çin, Suudi Arabistan, Irak ve diğerlerinin de dahil olduğu son girişimlere dayanarak sadece Arap ülkeleriyle değil, ABD ile diyaloğu da kapsayacak şekilde diplomatik hamleleri yeniden gözden geçiriyor. İran, komşuları ve ABD arasında ,1990'lı yıllarda özellikle de İran'ın askeri maceralara atılması için gerekli imkanlarını yok eden kararlı saldırılardan sonra hüküm süren nispeten sakin ilişkilere geri dönülebilir. Bu potansiyel kesinlikle var.

Gerçek tehlike ise İran'ın diplomatik arenada çalışmalarını sürdüren Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın temsil ettiği ‘resmi’ yüzünü terk edip, gerçek güç merkezleri olarak Dini Lider (Rehber) ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından temsil edilen ‘gayri resmi’ yayılmacı gündemlerini sürdürmeye devam etmesi ihtimalinde yatıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama'nın İran'a yönelik girişimi, büyük ölçüde İran ‘devletinin’ bu resmi ve gayri resmi yüzlerini birbirinden ayırt edememesi nedeniyle başarısız oldu.

Her ne kadar teokratik rejimin İran halkı tarafından devrilmesi ihtimali düşük görünse ve Trump yönetimi de dahil olmak üzere hiç kimse ciddi bir şekilde savaş ya da rejim değişikliği arayışında olmasa da İran'ın baskın dış politikalarında kademeli bir yumuşama ve buna paralel olarak iç yönetiminde liberalleşme ihtimali var ve bu ihtimalin memnuniyetle karşılanacağı kesin. Bu değişikliklerin gerçekleşmesi ve DMO’nun devam eden yayılmacı politikalarını maskeleyen bir propagandadan ibaret olmaması için Arap ülkeleri, ABD ve İsrail arasında kurulacak bir ittifakın İran'ı alternatif seçenek olarak militarizmden kalıcı olarak uzaklaştırması gerekiyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Trump, 1,6 milyar dolar dolandırıcılıkta parmağı olan yöneticiyi affetti

ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)
TT

Trump, 1,6 milyar dolar dolandırıcılıkta parmağı olan yöneticiyi affetti

ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, binlerce yatırımcıyı dolandırmaktan 7 yıl hapis cezasına çarptırılan David Gentile'ın hapis cezasını hafifletti (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, 1,6 milyar dolarlık dolandırıcılıkla binlerce yatırımcıyı aldatmaktan hüküm giyen özel sermaye yöneticisi David Gentile'ın hapis cezasını kısmen kaldırdı.

The New York Times'a göre, GPB Capital Holdings'in eski CEO'su ve kurucu ortağı, çarşamba günü hapisten çıktığında 7 yıllık cezasının iki haftasından azını çekmişti.

59 yaşındaki Gentile ve diğer sanık Jeffry Schneider, Ağustos 2024'te menkul kıymetler ve elektronik dolandırıcılık suçlarından hüküm giymiş ve bu yıl mayısta cezalarını almışlardı. Anlaşılan o ki, Trump 6 yıl hapis cezasına çarptırılan Schneider'ı affetmedi.

Trump'ın "af çarı" Alice Marie Johnson, Şükran Günü'nde sosyal medyada yaptığı paylaşımda Gentile'ın evine, çocuklarının yanına döndüğünü görmekten "çok memnun" olduğunu söyledi.

Savcılar, mahkeme dosyalarında Gentile ve Schneider'ın yatırımcı fonlarını kullanarak otomotiv ve perakende sektörlerindeki şirketlerin hisselerini satın aldığını belirtti. Bu varlıkların getirilerinden yatırımcılara düzenli yıllık ödemeler yapıldı.

Eski Başkan Joe Biden yönetiminin Adalet Bakanlığı, geçen yıl GPB'nin mevcut faaliyetlerinden elde ettiği fonları kullanmak yerine yatırımcılara ödeme yapmak için yatırımcı fonlarını kullanmasının bir saadet zinciri oluşturduğunu saptamıştı.

Ancak bir Beyaz Saray yetkilisi, savcıların işletmeyi yanlış bir şekilde saadet zinciri diye nitelendirdiğini savunarak, Reuters'a yaptığı açıklamada, iddianın "GPB'nin yatırımcılara ne olacağını açıkça söylemesi nedeniyle ciddi şekilde zayıflatıldığını" söyledi.

Adı açıklanmayan Beyaz Saray yetkilisi Reuters'a, "Duruşmada hükümet, düzmece olduğu iddia edilen beyanları Gentile'a bağlayamadı" dedi.

Kaynak, "Gentile ayrıca hükümetin sahte ifadeler aldığı ve bu ifadeleri düzeltmediği konusunda ciddi endişelerini dile getirdi" diye ekledi.

Cumartesi günü itibarıyla, Gentile'ın ceza indirimi metni henüz Adalet Bakanlığı'nın internet sitesinde yayımlanmamıştı. Ceza indiriminin herhangi bir mali cezayı etkileyip etkilemeyeceğiyse belirsizdi.

Haziranda savcılar, davadaki hakimden Gentile'ın 15,5 milyon dolardan fazla parasına el konmasını talep ederken, Schneider'ın 12 milyon dolardan fazla parasına el konmasını istemişti.

The New York Times'a göre eylülde savcılar hakime yazdıkları mektupta, mahkeme tarafından atanan bir kayyumun 700 milyon dolardan fazla paraya erişimi olduğunu ve bunun muhtemelen yatırımcılara dağıtılacağını belirtmişti.

Associated Press'ten de yararlanılmıştır

Independent Türkçe


Netanyahu’nun af talebi İsrail’de siyasi ve hukuki kriz yarattı

TT

Netanyahu’nun af talebi İsrail’de siyasi ve hukuki kriz yarattı

Netanyahu’nun af talebi İsrail’de siyasi ve hukuki kriz yarattı

İsrail Cumhurbaşkanı İzak Herzog, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun pazar günü sunduğu af talebini “devletin ve İsrail toplumunun çıkarlarını esas alarak” değerlendireceğini açıkladı. Tartışma hem siyaseti hem yargıyı hem de kamuoyunu ikiye bölerken, olası şartlı af senaryoları gündemin merkezine yerleşti. Herzog’un bu ilk açıklaması, ülkede siyasi, hukuki ve toplumsal kutuplaşmanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir döneme denk geldi.

Af talebinin kamuoyunda büyük bir kaygı ve tartışma yarattığını belirten Herzog, “Şiddet dili beni etkilemez. Saygılı söylem tartışmayı teşvik eder. İsrail halkını görüşlerini Cumhurbaşkanlığı sitesinden iletmeye davet ediyorum” dedi.

Trump’tan gelen mesaj tartışmayı büyüttü

Yediot Aharonot gazetesinin haberine göre Herzog’un açıklaması, bazı hükümet yetkililerinin yönelttiği örtülü tehditlere yanıt niteliği taşıdı. Çevre Bakanı Idit Silman, af talebinin reddedilmesi halinde ABD Başkanı Donald Trump’ın yargı sistemindeki üst düzey isimlere yaptırım uygulayabileceğini öne sürdü. Trump’ın iki hafta önce Herzog’a gönderdiği bir mektup ile Netanyahu için af istediği de doğrulandı.

Netanyahu, talebini “ulusal çıkar” ve “toplumsal bölünmenin sona ermesi” gerekçesiyle savundu ancak herhangi bir suç itirafında bulunmadı.

Birlik vaadi yeni bölünme yarattı

Netanyahu’nun af talebi, hükümet kanadında destek görse de muhalefet lideri Yair Lapid ve diğer isimler, ancak suçun kabulü ve siyasetten çekilme şartıyla af verilmesi gerektiğini savundu. İsrail basını, Herzog’un da şartlı bir af formülüne sıcak baktığını yazdı.

rtg
Geçtiğimiz Ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve Başbakan Binyamin Netanyahu ABD Başkanı Donald Trump’ı karşıladı (AP)

Kanal 12, Herzog’un “evet ama şartlı” seçeneğini değerlendirdiğini; Netanyahu’dan ya suçlamaları kabul etmesini, ya da siyasi faaliyetlerinde kısıtlama getirilmesini talep edebileceğini aktardı. KAN televizyonu ise Herzog’un, “itiraf anlaşması” seçeneğini yeniden gündeme getirmeyi planladığını bildirdi.

dcfvg
Aralık 2024'te Tel Aviv Adliyesi'nin dışında, Netanyahu'yu temsil eden bir maske takan, hapishane kıyafetleri giyen ve elleri kelepçeli bir muhalif (EPA)

Şarku’l Avsat’ın Kanal 13’ten aktardığı haberlere göre olası şartlar arasında erken seçim çağrısı yapılması, siyasetten geçici çekilme veya tartışmalı yargı reformlarının durdurulması da bulunuyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı ve Netanyahu cephesi bu iddiaları reddetti.

Hukuki tartışma büyüyor

Netanyahu’nun dört ayrı dosyada rüşvet, dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma suçlamalarıyla yargılandığı süreçte af talebi, ülkenin hukuk çevrelerinde geniş bir tartışma başlattı.
Baro yetkilisi Guy Şinar, bunun “devam eden bir cezai süreci af yetkisiyle sonlandırma girişimi” olduğunu savundu.

erg
Netanyahu, Yargı Atamaları Komitesi'ni seçmek için Knesset'te yapılan oylamada oyunu kullanıyor - Haziran 2023 (Reuters)

Öte yandan Netanyahu’nun eski avukatlarından Mika Feitman, “Af, suçunu kabul eden kişiye verilir. Kanun bunu söylüyor” diyerek suç itirafı olmadan af verilmesinin mümkün olmadığını ifade etti. Feitman, 1984’teki “300 Numaralı Otobüs” olayında bile affın ancak suç itirafından sonra verildiğini hatırlattı.

Uzmanlar arasında, cumhurbaşkanının af yetkisinin yargı denetimine tabi olup olmayacağı konusunda da derin görüş ayrılıkları bulunuyor.

Sokağa da yansıyan kutuplaşma

Cumhurbaşkanlığı konutu önünde toplanan göstericiler, Herzog’a af talebini reddetmesi çağrısında bulundu. i24News için yapılan ankette halkın yüzde 54’ü affı desteklerken, yüzde 45’i karşı çıktı.

Affın suç itirafı şartına bağlanmasını destekleyenler yüzde 48, karşı çıkanlar yüzde 49 oldu. Netanyahu’nun siyaseti bırakması şartı gündeme geldiğinde ise kamuoyu yine ortadan ikiye bölündü.

Mavi-Beyaz lideri Benny Gantz, “Bu sürecin iyi bir şekilde sonuçlanmasını diliyorum; iç savaşla değil” diyerek tansiyonun yüksekliğine dikkat çekti.


Trump bugün Venezuela’ya yönelik sonraki adımları görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki yıl sonu tatil süslemelerinin önündeki fotoğrafı (AP)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki yıl sonu tatil süslemelerinin önündeki fotoğrafı (AP)
TT

Trump bugün Venezuela’ya yönelik sonraki adımları görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki yıl sonu tatil süslemelerinin önündeki fotoğrafı (AP)
ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray'daki yıl sonu tatil süslemelerinin önündeki fotoğrafı (AP)

ABD merkezli CNN televizyonu, Başkan Donald Trump’ın bugün akşam saatlerinde Beyaz Saray’da Venezuela konusunda izlenecek yol haritasını değerlendirmek üzere bir toplantı düzenleyeceğini duyurdu. Toplantı, Washington yönetiminin Karakas üzerindeki baskıyı artırdığı bir dönemde gerçekleşiyor.

Habere göre toplantıya, Savunma Bakanı Pete Hegseth, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dan Kane, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Susie Wiles ve Başkan Yardımcısı Özel Kalem Müdürü Stephen Miller gibi yönetimin kilit isimleri katılacak.

ABD son haftalarda, uyuşturucu kaçakçılığı yapan gemilere yönelik operasyonlar düzenleyerek ve Karayipler’deki askeri varlığını güçlendirerek Venezuela üzerindeki baskısını tırmandırdı.

Trump, cumartesi günü Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, Venezuela’nın üzerindeki ve çevresindeki hava sahasının “tamamen kapalı” kabul edilmesi gerektiğini söyledi.

Öte yandan New York Times gazetesi, Trump’ın geçen hafta Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro ile telefon görüşmesi yaptığını ve tarafların olası bir buluşmayı değerlendirdiğini aktardı. Gazete, Trump’ın Maduro’ya ABD’de bir görüşme teklif ettiğini ancak şu anda böyle bir plan bulunmadığını kaydetti.