SDG lideri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye arabuluculuğa yanıt vermiyor… Kobani felaket tehdidi altında

SDG Lideri Mazlum Abdi, güçlerinin sınır güvenliğini Şam yönetimine devretmeye ‘prensipte’ hazır olduğunu söyledi

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi (Şarku'l Avsat)
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi (Şarku'l Avsat)
TT

SDG lideri Şarku’l Avsat’a konuştu: Türkiye arabuluculuğa yanıt vermiyor… Kobani felaket tehdidi altında

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi (Şarku'l Avsat)
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi (Şarku'l Avsat)

Türkiye tarafından terör örgütü olarak görülen ve ana omurgasını YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, Ahmed eş-Şera liderliğindeki Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) ile doğrudan siyasi müzakereler yapılmamasına rağmen, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nun ikinci gününden bu yana Askeri Operasyonlar Dairesi ile sahada koordinasyon sağlandığını açıkladı. Abdi, SDG'nin yeni Suriye ordusuna entegre olmaya hazır olduğunu, ancak bunun için müzakereler yoluyla ‘uygun bir formül’ üzerinde anlaşmaya varılması gerektiğini söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Abdi, ‘Suriye'nin birleşik bir ülke olarak kalması’ gerektiğini, ancak siyasi sistemin şeklinin belirlenmesinin ‘Suriye halkının iradesine ve anayasal tartışmalara bağlı olduğunu’ vurguladı.

Abdi, Türk askeri hareketliliğinin devam etmesi halinde Kobani kentinin bir ‘felaketle’ karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu. SDG, arabulucular aracılığıyla Ankara'ya silahtan arındırılmış bölge önerisinde bulunmuş olsa da Ankara şu ana kadar buna yanıt vermedi.

Abdi, kendi ifadesiyle ‘Suriye'nin ilerleyebilmesi ve yeniden inşa edilebilmesi için bir barış ve güvenlik dönemine’ ulaşılması amacıyla, acil olarak tam ve doğrudan diyalog çağrısında bulundu. Ayrıca sınır güvenliği sorumluluğunu Şam'daki yeni yetkililere devretmeye ‘prensipte’ hazır olduğunu ifade etti.

İşte Şarku’l Avsat’ın SDG Lideri Mazlum Abdi ile yaptığı röportajın tam metni;

* Suriyeli muhalif grupların 27 Aralık 2024 tarihinden önceki hareketleri hakkında bilginiz var mıydı? Esed rejiminin on gün içinde devrilmesini bekliyor muydunuz?

- Suriyeli muhalif grupların eski Suriye rejimine karşı bir askerî harekât başlatacağına dair bilgiler vardı ve bu bekleniyordu. Ancak beklenmeyen şey Suriye ordusunun hızla çökmesi, direniş göstermemesi ve Suriye devrimi boyunca onu destekleyen müttefikleri tarafından yalnız bırakılmasıydı. İnanıyorum ki, bu süreçte neler olduğu ve perde arkasında neler yaşandığı gelecekte ortaya çıkacak.

* On gün süren çatışmalar sırasında HTŞ ile herhangi bir koordinasyon ya da iletişim var mıydı?

- HTŞ'nin Saldırganlığı Caydırma Operasyonu başlamadan önce herhangi bir koordinasyon yoktu. Ancak operasyonun ikinci gününde Halep'in bazı mahallelerinde güçlerimiz arasındaki çatışmaları önlemek ve ayrıca Türkiye destekli gruplar tarafından saldırıya uğrayan Tel Rıfat bölgesindeki kamplardan yerinden edilmiş insanları tahliye etmek için aramızda saha koordinasyonu vardı ve bu saha koordinasyonu halen devam ediyor.

(foto altı) SDG Lideri Mazlum Abdi, Suriye'nin yeni siyasi sisteminin şeklini anayasa tartışmalarının belirleyeceğini ifade etti. (Şarku’l Avsat)

* Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra Suriye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Devletin şekli ve siyasi sistemi konusunda HTŞ ile müzakerelerde yer alıyor musunuz?

- HTŞ ile henüz doğrudan müzakerelerde bulunmadık. Ancak Suriye'nin, ülkenin farklı kimliğinin anayasal olarak korunduğu ve Kürt halkı da dahil olmak üzere Suriye halkının tüm bileşenlerinin haklarının korunduğu, ademi merkeziyetçi, çoğulcu ve demokratik bir devlet olması gerektiğine inanıyoruz.

Biz Suriye'nin bölünmesini istemiyoruz. Ülkeyi yönetecek hükümetin kurulmasında ve bu hükümete katılmada üzerimize düşen rolü oynamaya hazırız. Suriye’de çok fazla kan döküldü. Bugün acilen, Suriye'nin ilerleyebilmesi ve yeniden inşa edilebilmesi için barış ve güvenlik dönemine ulaşılması amacıyla, tam ve doğrudan bir diyalog çağrısında bulunuyoruz.

* Kürtlerin arzuladığı federal ya da konfederal bir Suriye mi?

- Suriye'nin bir bütün olarak kalması her şeyden önemlidir. Çok tartışılacağına inandığımız hükümet şekli, Suriye halkının iradesine ve anayasa tartışmalarına bağlıdır.

* Özerk Yönetim bölgelerinin kaderi konusunda bir müzakere olursa SDG'nin şartları nelerdir?

- Bunlara koşul demek istemiyoruz ama realitenin dayattığı ve dikkate alınması gereken şeyler var. Öncelik, başta Türkiye ve müttefiklerinin SDG'ye yönelik saldırıları olmak üzere Suriye topraklarının tamamında askeri operasyonların durdurulmasıdır ki, böylece Suriyeliler olarak ülkemizin geleceğini yabancı müdahalesi ya da vesayeti olmadan kendi aramızda tartışabilelim. Özerk Yönetim bölgeleri Suriye bölgeleridir ve temsilcilerinin bir rol ve söz sahibi olması ve geleceğin inşasında yer alması gerekir.

Ülkenin kaynaklarına gelince, bunların mülkiyeti tüm Suriye halkına aittir. Beşşar Esed rejimi tarafından ötekileştirilen bölgelerin durumu da göz önünde bulundurularak, kaynakların devlet tarafından tüm Suriyelilerin yararına, adil ve eşit bir şekilde dağıtıldığı, herkes için istikrar ve refahın sağlandığı bir geleceğe bağlıyız.

* Şam'daki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera tüm Suriyeli gruplara silahsızlanma çağrısında bulundu ve büyük çoğunluğu bunu kabul etti. SDG'nin bu konudaki tutumu nedir?

- Gelecekteki Suriye, ülkeyi ve Suriye vatandaşlarını savunan tek bir ulusal orduya sahip olmalıdır. Bunun gerçekleşmesi ve bu konunun nasıl uygulanacağına dair bir formüle ulaşmak için doğrudan görüşmelere ihtiyaç vardır. SDG silahları, deneyimleri ve güçleriyle bu ulusal orduya entegre edilecektir.

* Kürtlerin Ayn el-Arap (Kobani) kentiyle ilgili korkuları artıyor. Kentin akıbeti ne olacak? SDG'nin kente yönelik olası bir saldırı planı nedir?

- Türkiye destekli grupların Kobani'ye saldırı tehdidi halen çok yüksek. ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon’dan ortaklarımızla birlikte oradaki durumu yatıştırmak için çalışıyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin iddia ettiği korkuları yatıştırmak için silahtan arındırılmış bir bölge önerdik. Ancak Türkiye bu arabuluculuğa henüz yanıt vermedi ve Türk askeri yığınağı devam ediyor. Aslında Kobani'ye yönelik saldırı bir felaket olur ve bölgenin istikrarı için büyük bir tehdit oluşturur ki biz bunu istemiyoruz.

* Suriye'nin Türkiye sınırına komşu bölgelerinin statüsü konusunda, Ankara ile doğrudan ya da dolaylı temaslar ya da müzakereler var mı?

- Türkiye ile temaslar, ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon’da bulunan ortaklarımız aracılığıyla yürütüldüğü için dolaylıdır. Biz Türkiye'nin endişelerini gidermek için doğrudan müzakereler yapılmasını istiyoruz. Ancak şu ana kadar Türkiye, bizim hazır olmamıza rağmen, bu tür müzakerelere hazır olduğunu göstermedi.

* Bölgesel ve uluslararası güçler sürekli olarak PKK'dan ayrılmanızı talep ediyor. Ülkeleri ve uluslararası tarafları meşgul eden bu taleplerle nasıl başa çıkıyorsunuz?

- SDG'nin PKK ile örgütsel bir bağı olmadığını daha önce söylemiştik. Bazı üyeleri, DEAŞ'a karşı savaşımızda bize katıldı ve bizimle birlikte savaştı. Ancak askeri operasyonlar durur durmaz ve bunu yapmak için uygun bir mekanizma bulunur bulunmaz uzaklaştırılacaklar. Kuzey ve Doğu Suriye'de karar her zaman halkın elinde olmuştur ve öyle kalacaktır. Bu korkuların hiçbir haklı gerekçesi yoktur.

* Özerk Yönetim bölgelerinde birleşik bir siyasi cephenin olmamasına ilişkin Kürtlerin endişeleri var. Bölgelerinizdeki diğer Kürt güçlerle nasıl ilişki kuruyorsunuz?

- Özerk Yönetim bölgeleri sadece Kürtleri kapsamıyor. Kendilerini doğru bir şekilde temsil edebilmeleri için görüşlerini birleştirmeye çalıştığımız Kürtler de dahil olmak üzere, bu bölgelerde yaşayan tüm bileşenler arasında üzerinde anlaşılmış bir vizyona sahip olmak tercih edilir.

* SDG Suriyeli Peşmergelerin, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bölgesinden Suriye'ye dönmesine izin verecek mi?

- Suriye ulusal ordusunun kurulmasından, grupların silahsızlandırılmasından ve bu orduya entegre edilmesinden bahsediyoruz. Eğer Roj Peşmergeleri yurt dışından anavatanlarına dönerlerse, bu anavatanlarının inşasına katkıda bulunmak için doğal bir adımdır.

* DEAŞ'ın Suriye topraklarında yarattığı tehlikeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- DEAŞ ile mücadele Suriye halkı ve bölge için bir önceliktir. SDG, DEAŞ'a karşı operasyonlarda Şam'daki yeni hükümetle birlikte çalışmaya ve terörle mücadele sorumluluklarını paylaşmaya hazırdır.

Komşularımızın güvenliğini sağlamaya kararlıyız, çünkü Suriye onların güvenliği ve istikrarı için bir tehdit oluşturmayacaktır. Suriyeli olmayan hiçbir aktörün Suriye'nin veya komşularının güvenliğini tehdit etmemesini sağlayacak tedbirlerin geliştirilmesi için merkezi hükümetle birlikte çalışmaya hazırız. Üzerinde mutabık kalınacak bir formül uyarınca, sınır kontrol sorumluluklarını Şam'daki yetkililere sorunsuz bir şekilde devretmeye prensipte hazırız.

* Mazlum Abdi Şam'ı ziyaret etmeyi planlıyor mu?

- Elbette. Şam bizim başkentimiz ve koşullar uygun olduğunda ziyaret edeceğiz.



İngiltere hükümetinin haritasında Filistin devletinin sınırları nasıl görünüyor?

BM, 1947 yılında Filistin'i topraklarının yüzde 42'sini kapsayan bir Arap devleti ve yüzde 58'ini kapsayan bir Yahudi devleti olarak bölme planını kabul etti (AFP)
BM, 1947 yılında Filistin'i topraklarının yüzde 42'sini kapsayan bir Arap devleti ve yüzde 58'ini kapsayan bir Yahudi devleti olarak bölme planını kabul etti (AFP)
TT

İngiltere hükümetinin haritasında Filistin devletinin sınırları nasıl görünüyor?

BM, 1947 yılında Filistin'i topraklarının yüzde 42'sini kapsayan bir Arap devleti ve yüzde 58'ini kapsayan bir Yahudi devleti olarak bölme planını kabul etti (AFP)
BM, 1947 yılında Filistin'i topraklarının yüzde 42'sini kapsayan bir Arap devleti ve yüzde 58'ini kapsayan bir Yahudi devleti olarak bölme planını kabul etti (AFP)

İnci Mecdi

İngiltere, tarihi bir adım atarak Filistin devletini tanıdı. İngiltere Başbakanı Keir Starmer, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana amansız bir savaşın yıkıma uğrattığı Gazze Şeridi'nde ateşkes dahil olmak üzere, bu adımı geciktirecek şartları yerine getirmemesi üzerine Filistin devletini tanıdıklarını duyurdu.

Starmer, BM Genel Kurul toplantılarının başlamasına bir gün kala ülkesinin Filistin devletini tanıdığını duyurdu. İki devletli çözümün geleceğini tartışmak üzere dün New York'taki Birleşmiş Milletler genel merkezinde bir konferans düzenlendi. Bu konferansta, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmesi için baskı yapmak amacıyla uluslararası çabaların bir parçası olarak Filistin devletinin uluslararası alanda daha fazla tanınması bekleniyordu.

Filistin devletini tanıdıktan birkaç saat sonra, İngiltere hükümeti haritalarına ilk kez resmi olarak Filistin adını ekledi. Hükümetin resmi internet sitesinde yayınlanan haritada sadece Batı Şeria ve Gazze Şeridi “Filistin” olarak gösterilirken Kudüs ise, 1967 sınırları Doğu Kudüs'ü Filistin topraklarının bir parçası olarak tanımasına rağmen, tamamen İsrail sınırları içinde yer aldı.

Independent Arabia, konuyu açıklığa kavuşturmak ve pazar günü yaptığı açıklamada İngiltere'nin tanıdığı sınırlara göre Doğu Kudüs'ün statüsüne dair bilgi almak için İngiltere Dışişleri Bakanlığı ile temasa geçti. Ancak yanıtında Doğu Kudüs'ün statüsüne değinmeyen Bakanlık, Birleşik Krallık'ın, gelecekteki müzakerelerde çözülmek üzere, 1967 sınırlarına dayalı ve eşit toprak takası içeren geçici sınırlar üzerinde Filistin devletini tanıdığını açıkladı.

Birleşik Krallık'ın Filistin'i bir devlet olarak tanıdığını, bir devletin tüm yasal hak ve yükümlülüklerini kabul ettiğini ve Filistin devletinin Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) veya Filistin Yönetimi tarafından imzalanan önceki anlaşmalara, özellikle de Oslo Anlaşmaları’na uymasını beklediğini de sözlerine ekledi.

Şarku’l Avsat’ın Indepedent Arabia’dan aktardığı habere göre İngiltere Dışişleri Bakanlığı yanıtında, Dışişleri Bakanı Yvette Cooper'ın uygun bir zamanda Filistinli mevkidaşıyla temasa geçerek tam diplomatik ilişkilerin kurulması sürecini başlatacağını açıkladı.

ABD 2017 yılında Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımış olsa da, BM Filistin devletinin sınırlarının Doğu Kudüs dahil Batı Şeria ve 1967 öncesi savaş sınırları (Yeşil Hat) içindeki Gazze Şeridi'ni kapsadığını ve müzakereler yoluyla eşit toprak takası üzerinde anlaşmaya varıldığını kabul ediyor. Bu topraklar, Filistin devleti için uluslararası alanda tanınan yasal çerçeveyi oluştururken, İsrail'in bu topraklara yönelik ilhakı veya yerleşim birimi inşası yasa dışı olarak kabul ediliyor.

Kudüs Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Eymen er-Rakab, İngiltere'nin Filistin devletini tanımasını iki devletli çözüme doğru atılmış önemli bir adım olarak değerlendiriyor. Bu tanıma, İngiltere'nin 1947'deki bölünme kararının ikinci kısmını, bir Yahudi devleti ve bir Arap devleti kurarak tamamlama stratejisinde açık bir değişiklik olduğunu gösteriyor.

Prof. Rakab, Filistin devletinin tanınmasının iki devletli çözüme verdiği destekle birlikte, Filistin devletini tanıyan bir haritanın yayınlanmasının da bu yönde atılmış önemli bir adım olduğunu düşünüyor. Arap halkının, tarihi Filistin topraklarının yüzde 22'sini kapsayan bir Filistin devletini fiilen kabul etmiş olduğunu ve bu oranın, bölünme kararında tanınan yüzde 45'lik orandan daha az olduğunu belirterek, haritanın sahadaki gerçekliği yansıttığını vurguladı. Bunun müzakereler bağlamında verilecek bir mücadele olduğunu da ekledi.

BM’nin 1947 yılında 181 sayılı kararla bölgenin yüzde 42,3'ünü kapsayan bir Arap devleti ve yüzde 57,7'sini kapsayan bir Yahudi devleti olarak bölünmesi planını kabul etti. Karara göre Kudüs ve Beytüllahim ise uluslararası bir idare altında olacaktı. Bu plan, o dönem Filistin liderliği tarafından reddedildi. Filistinli liderler, 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan sonra İsrail'in, Kudüs'ün nihai statüsü dışında, barış karşılığında işgal altındaki tüm toprakları, Batı Şeria ve Gazze'yi iade etme teklifini de reddetti.

Filistin liderleri, 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan sonra İsrail'in, Kudüs'ün nihai statüsü hariç, barış karşılığında işgal altındaki tüm toprakları, Batı Şeria ve Gazze'yi iade etme teklifini de reddetti.


İsrail kaynakları: Suriye ile 1974 Kuvvetler Ayrılığı Anlaşması temelinde "güvenlik ilkelerine" doğru adım atılıyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara (solda), dün New York'ta düzenlenen yıllık Concordia Zirvesi'nde ABD eski Generali David Petraeus ile el sıkışıyor (AP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara (solda), dün New York'ta düzenlenen yıllık Concordia Zirvesi'nde ABD eski Generali David Petraeus ile el sıkışıyor (AP)
TT

İsrail kaynakları: Suriye ile 1974 Kuvvetler Ayrılığı Anlaşması temelinde "güvenlik ilkelerine" doğru adım atılıyor

Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara (solda), dün New York'ta düzenlenen yıllık Concordia Zirvesi'nde ABD eski Generali David Petraeus ile el sıkışıyor (AP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara (solda), dün New York'ta düzenlenen yıllık Concordia Zirvesi'nde ABD eski Generali David Petraeus ile el sıkışıyor (AP)

Tel Aviv'deki siyasi kaynaklar, ABD öncülüğünde yürütülen resmi İsrail-Suriye müzakerelerinin yönünün "iki ülke arasında 1974 tarihli Kuvvetler Ayrılığı Anlaşması'na dayalı güvenlik ilkeleri anlaşması" olacağını, ancak bunun şu aşamada tam bir anlaşma biçimine ulaşmayacağını bildirdi.

İbranice Yedioth Ahronoth gazetesinin haberine göre, "İki ülke arasında tam bir barış anlaşmasına varılması ihtimali şu aşamada ortadan kalktı, çünkü İsrail, 1967'den beri işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri'ni elinde tutmakta ısrar ediyor, Suriye hükümeti ise bunu reddediyor."

Bunun yerine, aşağıdaki güvenlik mutabakatlarını içeren bir ilkeler bildirgesi hazırlanacak: Suriye, güney Şam'dan Ürdün ve Golan Tepeleri sınırına kadar olan sınırlarında silahsızlandırılmış bir bölge oluşturacak ve Suriye ordusu ağır teçhizat kullanmaktan kaçınacak. Suriye, topraklarındaki herhangi bir İran varlığı ile mücadele etme sözü verecek.

d
1973'te İsrail tarafından işgal edilen Golan Tepeleri'ndeki Hermon Dağı Gözlemevi (AFP)

İsrail karşılığında, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden bu yana işgal ettiği bazı bölgelerden çekilecek ve Hermon Dağı ile doğu Golan Tepeleri'ndeki hayati güvenlik mevzilerini elinde tutacak. İki taraf, güvenlik sorunlarını ele almak için ortak bir askeri koordinasyon ekibi oluşturacak. İsrail, Süveyda ve diğer bölgelerdeki Dürzi topluluğunun güvenliğini sağlarken, Suriye'nin içişlerine karışmama sözü verecek.

fdth
Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ve İsrailli Bakan Ron Dermer, (AFP)

Gazete, ABD Başkanı'nın, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında güvenlik mutabakat anlaşmasının imzalanacağı bir görüşme ayarlamaya çalıştığını bildirdi. Ancak Suriye Devlet Başkanı, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı nedeniyle bu konuda pek istekli değil ve anlaşmayı Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında imzalanmasını tercih ediyor. Anlaşmanın nihai metninin henüz kesinleşmediğini, bu nedenle ayrıntılı müzakereler gerektiren bir ilkeler bildirgesi üzerinde anlaşmaya doğru bir eğilim olduğunu vurguladı.

Gazete, iyimser görünen haberlere rağmen, iki taraf arasında şimdiye kadar birçok konuda önemli görüş ayrılıkları olduğunu vurguladı. Bu iyimserlik, Netanyahu'nun "İsrail ve Suriye arasında inanılmaz şeyler oluyor. Suriye geniş bir silahsızlandırılmış bölge kurulmasını başlatacak ve İsrail, Süveyda'da güvenliği sağlama sorumluluğunu üstlenecek" şeklindeki açıklamalarından kaynaklanıyor.

fdvgrt
Birleşmiş Milletler Gözlem Gücü'nden bir asker, işgal altındaki Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra’daki bir gözlem noktasında duruyor (AFP)

Netanyahu'nun dün, aralarında çok sayıda bakan ve güvenlik birimi başkanının da bulunduğu savaş komuta heyeti ile Suriye meselesine odaklanan bir toplantı yapması dikkat çekicidir. Ortaya çıkanlar arasında, Netanyahu ve Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in, dün gece başlayan İbrani yılını, İran ekseninin tamamen ortadan kaldırılacağı bir savaş yılı olarak değerlendirdikleri de yer aldı. Bu savaş söylemi, özellikle Cumhurbaşkanı Şara'nın İsrail'i Esed rejiminin devrilmesinden bu yana Suriye'ye düzenlediği binden fazla saldırı nedeniyle eleştirmesinin ardından, İsraillilerin bu savaşta Suriye için ne hazırladıklarına dair soruları gündeme getirdi. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Şara, güvenlik anlaşmasının Suriye hava sahasının ihlal edilmemesini garanti altına alması gerektiğini düşünüyor.

fgth
ABD'deki Suriye toplumu, pazar günü New York'ta Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi. Toplantıya 11 Suriyeli Yahudi göçmen de katıldı (web siteleri)

İsrail medyası, New York'ta Suriye kökenli 11 Amerikalı Yahudi şahsiyetin, Suriye toplumuyla yapılan halka açık toplantı kapsamında Cumhurbaşkanı Şara ile özel bir görüşme gerçekleştirdiğini bildirdi. İsrail'in adı toplantıda hiç geçmese de medya bu görüşmeyi İsrail için olumlu bir mesaj olarak değerlendirdi. Yahudiler, Suriye özlemlerinden, Suriye'ye ait olmaktan duydukları gururdan ve Suriye'nin yeniden inşasına katılma isteklerinden bahsettiler. Şara ise Suriye'nin toplumsal yapısının mezhep veya din ayrımı gözetmediğini, aksine mensubiyetleri ne olursa olsun her Suriyeliyi kucakladığını belirterek, sıcak bir karşılamayla cevap verdi.

Suriye kökenli Amerikalı iş adamı Yusuf Cacati, kendisi ve diğer Suriyeli-Amerikalıların, Şara ile yaptıkları görüşmeden, Şara'nın Suriyeliler için parlak bir gelecek vaat etmesi nedeniyle etkilendiklerini söyledi. Başkan Trump'ın İsrail ile yeni Suriye arasında bir barış ve güvenlik anlaşmasına varmada başarılı olmasını umduğunu ifade etti.


İngiltere'nin Filistin devletini tanıması tarihi bir hatayı düzeltiyor

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)
TT

İngiltere'nin Filistin devletini tanıması tarihi bir hatayı düzeltiyor

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Londra'daki Başbakanlık konutu Downing Street 10 numaraya görüşmeye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı karşılarken, 8 Eylül 2025 (AFP)

Halil Musa

Birleşik Krallık, Filistin devletini tanıma adımını her ne kadar Kanada ve Avustralya ile eş zamanlı olarak atsa da onun bu adımı Filistinliler için özel bir anlam taşıyordu. Çünkü tanıma kararı, 100 yılı aşkın bir süre önce Balfour Deklarasyonu ve Filistin Mandası ile İsrail'in kurulmasının önünü açan bir ülke tarafından alınmıştı.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a gönderdiği takdir mektubunda, Balfour Deklarasyonu'nun ‘mevcut Yahudi olmayan toplulukların medeni ve dini haklarına zarar verecek hiçbir şey yapılmayacaktır’ ifadesine atıfta bulunması dikkat çekiciydi.

Starmer'e göre ülkesinin aldığı bu tarihi karar, Filistinlilerin bağımsız bir devlette kendi kaderini tayin etme hakkını, Birleşik Krallık'ın Filistin halkı için bir Filistin devleti kurulması konusundaki taahhüdünü ve iki devletli çözüme yönelik sarsılmaz desteğini teyit ediyor. Filistin Devlet Başkanı'na ülkesi ile Filistin arasında tam diplomatik ilişkiler kurma arzusunu ileten İngiltere Başbakanı, her iki ülkenin dışişleri bakanlarının, tam diplomatik ilişkilerin kurulması sürecini ilerletmek için öncülük edeceğini söyledi.

Filistinlilerin statüsünü yükseltmek için yasal ve diplomatik önlemler

Filistin'in İngiltere'deki Misyonunun Başkanı Büyükelçi Hüsam Zomlot, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, İngiltere’nin önümüzdeki günlerde Filistinlilerin statüsünü misyondan büyükelçiliğe yükseltmek için yasal ve diplomatik önlemler alacağını açıkladı. Zomlot’a göre İngiltere'nin bu hamlesi, Londra'nın 100 yıldan fazla bir süre önce yaptığı tarihi hatayı düzeltmesi için bir başlangıç olacak. Öte yandan bu gelişme, İngiltere'nin işgalci güç olan İsrail'e baskı uygulayarak Filistin devletinin kurulmasını zorlamaya başlayacağı anlamına geliyor.

Zomlot, İngiltere'nin Filistin Devleti’ni tanımasının ‘çifte önemi olduğunu, çünkü bu tanıma kararının 1948'de İsrail'in kurulmasına zemin hazırlayan ülke tarafından alındığını’ vurguladı. Zomlot, İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanımasının ardından, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere yönelik soykırımını ve Batı Şeria'daki Filistinlilere yönelik etnik temizliği de tanıması gerektiğini belirtti. İngiltere'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bakanı Hamish Falconer,

İngiltere'nin Orta Doğu'dan Sorumlu Devlet Bakanı Hamish Falconer, ülkesinin Filistin devletini tanımasının ‘tarihi bir anı ve uzun ve ortak bir çalışma sürecinin başlangıcını temsil ettiğini, bunun ilk adım olduğunu ve son olmadığını’ söyledi.

Avustralya'nın diplomatik ilişkiler kurmak için koşulları

Avustralya, Filistin devletini tanıdıktan sonra bu ülkeyle tam diplomatik ilişkiler kurma niyetini açıklayan İngiltere'nin aksine bu tür ilişkilerin kurulması için Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği reformların Filistin Yönetimi tarafından uygulanmasını şart koştu. Avustralya Başbakanı Anthony Albanese'ye göre ülkesi ‘Filistin Yönetimi reform taahhütlerinde ilerleme kaydettikçe, diplomatik ilişkiler kurmak ve büyükelçilikler açmak da dahil olmak üzere daha ileri adımlar atmayı’ değerlendirecek. Başbakan, Abbas’ın İsrail'in var olma hakkını tanıdığını teyit ettiğini, Hamas'ın hükümette rol oynamasını engellediğini, demokratik seçimler düzenlediğini ve finans, yönetişim ve eğitim alanlarında önemli reformlar uyguladığını açıkladı.

Netanyahu aşırı sağcıların yoğun baskısı altında

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin devletini tanıma kararının ardından Ürdün Nehri'nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasını engelleyeceğine söz verse de yanıtını BM Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere New York’a yaptığı ziyaret ve ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinden sonra belirlemeye karar verdi.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'e göre Netanyahu, Filistin devletinin tanınması ve Filistin Yönetimi'nin ezilmesine yanıt olarak Batı Şeria'nın tamamının ilhak edilmesini isteyen koalisyon hükümetindeki aşırı sağcı bakanların yoğun baskısıyla karşı karşıya.

Öte yandan İsrail muhalefet lideri Yair Lapid, Netanyahu’yu eleştirerek ülkelerin Filistin devletini tanıma kararlarından onu sorumlu tuttu. Lapid, “Netanyahu hükümeti bize tarihimizin en kötü güvenlik felaketini, 7 Ekim 2023 saldırısını yaşattı ve şimdi de en tehlikeli siyasi krizi yaşatacak” ifadelerini kullandı.

Netanyahu iç siyasi sorunlarla karşı karşıya

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İsrail işleri uzmanı Emir Mahul, İngiltere, Kanada ve Avustralya'nın Filistin devletini tanıma kararını açıklamalarının İsrail Başbakanı Netanyahu’yu iç politikada zor durumda bıraktığını ve Batı Şeria'nın İsrail'e ilhakı konusundaki anlaşmazlıkta uluslararası tecridini pekiştirdiğini düşünüyor. Mahul’a göre Kanada, Avustralya, İngiltere ve Fransa gibi İsrail'in geleneksel müttefikleri, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için baskı yapmak ve İsrail'in Filistinlilere kendi kaderini tayin etme hakkını vermeyi reddetmeye devam etmesini engellemek için İsrail'e karşı bir cephe oluşturdu. Mahul ayrıca, Trump'ın, Tel Aviv'e Batı Şeria’nın ilhakının Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nın ruhuna yansımaları konusunda uyarıda bulunması nedeniyle, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Abraham Anlaşmaları'nı aşılamayacak bir kırmızı çizgi olarak gördüğünü de sözlerine ekledi.

Mahul'a göre Netanyahu, Batı Şeria'nın bazı bölgelerini ilhak etmek için sembolik bir karar alabilir, ancak bu karar, Batı Şeria'nın tamamını büyük ölçekli bir ilhakla ele geçirmek isteyen sağ kanat tarafından reddediliyor.

İngiltere ve Fransa'nın tanıma kararı önemli bir adım

Siyasi analist Cihad Harb, İngiltere ve Fransa'nın tanıma kararının çok önemli bir adım olduğunu, çünkü bu iki ülkenin Batı dünyasının Filistin devletini tanıma sürecini tamamlaması için ana kapıları olduğunu düşünüyor. Harb, bu tanıma kararlarının, Tel Aviv'in Filistin devletinin kurulmasını engelleme çabaları karşısında, dünya ülkelerinin iki devletli çözüme ulaşma ve bunu koruma arzusunu gösterdiğini söyledi.

Öte yandan Filistin Devlet Başkanı Abbas, üç ülkenin Filistin devletini tanıma kararına övgüde bulunarak, bunu uluslararası meşru kararlar çerçevesinde adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için önemli ve gerekli bir adım olarak nitelendirdi.

Başkan Abbas, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme, özgürlük ve bağımsızlık gibi haklarının tanınmasının, iki devletli çözümün uygulanmasının önünü açacağını ve Filistin Devleti'nin İsrail Devleti ile güvenlik, barış ve iyi komşuluk içinde bir arada yaşamasını sağlayacağını belirtti.

Abbas, Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi Konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans başkanlığına hitaben yazdığı mektupta, ulusal reform programını ve Filistin Devleti'nin taahhütlerini ve vaatlerini uygulamaya kararlı olduğunu bir kez daha vurguladı. Abbas’ın bahsettiği taahhütler arasında, savaşın sona ermesinden sonra 2026 yılında başkanlık ve parlamento seçimleri yapılması ve üç ay içinde geçici bir Filistin anayasası taslağı hazırlanması, bu anayasa kapsamında seçim yasasının uluslararası taahhütlere ve Filistin devletinin yeni statüsüne ve tek devlet, tek yasa ve tek ordu ilkesine uygun hale getirilmesi yer alıyor.

Bu taahhütler arasında ayrıca Filistin devletinin Gazze Şeridi'nin tüm sorumluluğunu üstlenmesini sağlamaya çalışmanın yanında Hamas'ın hiçbir rol oynamayacağını ve silahlarını Filistin Yönetimi’ne teslim etmesi gerektiğini teyit etmenin yer aldığını belirten Abbas, “Çünkü silahlı bir devlet istemiyoruz” dedi.