İsrail, Filistinli mahkumları serbest bırakmaya başladı

 İsrail güçleri, Filistinli mahkumların serbest bırakılmasından önce Ofer askeri hapishanesinin önünde (Reuters)
 İsrail güçleri, Filistinli mahkumların serbest bırakılmasından önce Ofer askeri hapishanesinin önünde (Reuters)
TT

İsrail, Filistinli mahkumları serbest bırakmaya başladı

 İsrail güçleri, Filistinli mahkumların serbest bırakılmasından önce Ofer askeri hapishanesinin önünde (Reuters)
 İsrail güçleri, Filistinli mahkumların serbest bırakılmasından önce Ofer askeri hapishanesinin önünde (Reuters)

İsrail bugün ateşkes anlaşması uyarınca değişim sürecinin son kısmında düzinelerce Filistinli mahkumu serbest bırakmaya başladı.

Filistin medyası bugün, serbest bırakılan Filistinli mahkumları taşıyan bir otobüsün Ramallah'ın batısındaki Ofer Cezaevi'nden ayrıldığını duyurdu.

Bu gelişme, Hamas hareketinin bugün üç İsrailli rehineyi Kızıl Haç'a teslim etmesinden sonra meydana geldi; İsrail, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Balah'ta devam eden Gazze'deki savaşı sona erdirmenin yolunu açmayı amaçlayan ateşkes anlaşmasının son aşamasında 100'den fazla Filistinli tutukluyu serbest bırakacak.



Filistinlilerin zorla yerinden edilmesi

Filistinli bir adam, Gazze Şeridi'nin merkezindeki savaşta harap olmuş Bureyc Mülteci Kampındaki yıkılmış bir binanın önünde oturuyor 7 Şubat 2025- AFP
Filistinli bir adam, Gazze Şeridi'nin merkezindeki savaşta harap olmuş Bureyc Mülteci Kampındaki yıkılmış bir binanın önünde oturuyor 7 Şubat 2025- AFP
TT

Filistinlilerin zorla yerinden edilmesi

Filistinli bir adam, Gazze Şeridi'nin merkezindeki savaşta harap olmuş Bureyc Mülteci Kampındaki yıkılmış bir binanın önünde oturuyor 7 Şubat 2025- AFP
Filistinli bir adam, Gazze Şeridi'nin merkezindeki savaşta harap olmuş Bureyc Mülteci Kampındaki yıkılmış bir binanın önünde oturuyor 7 Şubat 2025- AFP

Nebil Fehmi/ Mısır eski Dışişleri Bakanı

Donald Trump'ın Ürdün ve Mısır'ın daha fazla Filistinliyi kabul etme önerisini konu alan ilk yazımdan bu yana, ABD Başkanı ateşe benzin döküyor, tuhaf önerisini sürekli olarak somutlaştırıyor ve genişletiyor. Son olarak Resmi Sözcü, daha sonra Trump’ın geçici bir yerinden etmeyi kastettiğini açıklasa da ABD Başkanı, Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin sadece bir kısmının değil tamamının, geri dönüşü olmayacak şekilde, kalıcı olarak tahliye edilmesini istediğini belirtti.

Gerçek şu ki, Trump söylediklerinde dürüsttü, çünkü amacı, Filistin halkının kendi topraklarında ve anavatanlarında yaşama hakkına sahip olduğunu dünyanın bir halkın çıkarı için diğerinin ortadan kaldırılmasını değil, Filistin-İsrail ihtilafına, iki halkın bağımsız devletlerde barış içinde yaşamasını sağlayarak çözüm aradığını görmezden gelip, umursamayarak Gazze Şeridi'ni tamamen boşaltmak. Daha sonra gelen resmi Amerikan düzeltmesi, yalnızca önerinin uluslararası hukukla net bir biçimde çeliştiğinin açıkça ortaya çıkmasını önlemek içindi. Zira bizzat ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurduğu Nürnberg Mahkemesi, daha önce zorla yerinden etme ve soykırımı uluslararası hukukun açık bir ihlali ve insanlığa karşı suç olarak değerlendirmişti.

Trump, yerinden etmenin sınırlı, geçici bir süreç olacağı ve gayrimeşru kalacağı izlenimi verebilecek iki devletin Filistinlileri kabul etmesi önerisini genişleterek, bunu Ortadoğu'nun içinde ve dışında yaklaşık 10 ülkeyi kapsar hale getirdi. Büyük İsrail’in sadece Yahudilere ait olması yönündeki İsrail eğilimine uygun olarak, bu konuda baskı yapan Filistinli nüfus unsurunu ortadan kaldırmayı arzuladığını teyit etti.

Trump ayrıca, ABD'nin Gazze Şeridi'ni boşalttıktan sonra bölgeyi devralacağını açıkça ortaya koydu ki bu, hiçbir siyasi veya hukuki dayanağı olmayan tuhaf bir tutum. Çünkü bu, Amerika Birleşik Devletleri'nin toprağı işgalci İsrail devletinden yasadışı bir şekilde alacağını ve böylece ABD'nin işgalci devlet olacağını öngörüyor. Ama bu öneriye uygun hareket edecek ve toprağı Filistinli olmayanlara vermeyi kabul edecek veya bunu yapabilecek kapasitede olan hiçbir Filistin otoritesi, hükümeti ya da siyasi hareketi bulunmuyor.

70 yıldan fazla bir süredir işgal altındaki topraklarını korumak için mücadele eden Filistin halkının barışçıl bir şekilde ayrılması veya Arapların Filistin davasının tasfiyesini finanse etmeye ve Amerikan örtüsü altında işgalin sürdürülmesine hazır olmaları bir hayal olsa da Trump, projenin Amerikan parasıyla değil, Arap finansmanıyla hayata geçirileceğini, projede Amerikan askeri güçlerinin de kullanılmayacağını açıkladı.

Trump, ABD’nin bir sonraki adımının İsrail'in Batı Şeria'yı ilhakını tanıma olacağına dair söylenenlerin doğru mu olduğu ile ilgili bir soruya yanıt olarak, önümüzdeki haftalarda bu konuda bir karar vereceğini belirtti. Bu durum, onun Filistin halkının Gazze'den göç ettirilmesi konusundaki tutumunun, Filistin-İsrail çatışmasına ilişkin daha geniş bir aksiyon ve plandan ayrı olmadığının, dahası Büyük İsrail topraklarının Yahudi kimliğini korumak için Filistinlilerin yerlerinden edilmesini gerektiren ilave adımların olduğunun bir başka tehlikeli göstergesidir. Bu durumda hedef, açıkçası Ürdün'dür. Seçildiğinden beri ABD Başkanı'nın pozisyonları daha göreve başlamadan önce bile, uluslararası toplumun ilgisini çekiyor, ancak Gazze'ye ilişkin önerisine gelen tepkiler, Panama, Grönland, Kanada, Meksika ve diğerlerine ilişkin pozisyonları hakkındaki korkuların da ötesine geçti. ABD’nin Batı'daki müttefikleri de dahil olmak üzere, İsrail hariç istisnasız tüm tepkiler yerinden etme önerisine karşı çıktı.

Trump'ın Gazze'ye ilişkin önerisi, Filistin davasını tümüyle tasfiye ediyor ve Gazze Şeridi ile sınırlı kalmayıp, Ürdün ve Mısır'ın ulusal güvenliğinin yanı sıra çeşitli Arap ülkelerinin güvenlik ve çıkarlarını da doğrudan etkiliyor. Zira Ortadoğu bir kez daha öfke ve karşı çıkma döngüsüne girecek ve uluslararası ilişkilerinde jeopolitik hassasiyetler doğacaktır. Öneri o kadar tehlikeli ki, Arap, bölgesel ve uluslararası düzeyde herkesin daha güçlü, daha kapsamlı, daha derin ve alışılmışın dışında bir şekilde hareket etmesini gerektiriyor.

Filistinlilerin ideolojik ihtilaflarına rağmen birleşip tek ses olmaları gerekiyor, çünkü davaları geri dönüşü olmayacak bir noktaya geldi. Durumun önemi ve ciddiyeti, ideolojik ihtilafların ya da güç ve mevki rekabetinin çok ötesinde. Derhal ortak bir Filistin hükümetinin kurulması gerekiyor.

Arap dünyası açısından önerinin hayata geçirilmesi durumuna karşı Ürdün ve Mısır belirli siyasi, güvenlik ve ekonomik tedbirler almaya hazır olmalılar. Zira Trump'ın bu konuda onlara daha fazla baskı yapması bekleniyor. İbrahim Anlaşmaları’na taraf ülkeler de Filistin davasına desteklerini ve bu davaya bağlı kalmanın gerekliliğini ifade eden tutumlar benimsemeye hazır olmalılar.

Filistinlilerin ve zorla göç ettirme planını reddeden Mısır ve Ürdün'ün pozisyonunun geniş ve pratik bir şekilde Araplar tarafından desteklenmesi gerekiyor. Bunun için, komşu Arap ülkeleri Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan Krallığı’nın yayınladıkları gibi, Amerikan önerisinin biçim ve içerik olarak reddedildiğini, özellikle 2002 Beyrut Zirvesi'nde ve sonrasında defalarca teyit edilen Arap-İsrail barışının, Filistin sorununun çözümüne, İsrail'in Arap topraklarındaki işgalinin sona ermesine bağlı olduğunu vurgulayan, açık ve kesin Arap milli açıklamaları yayınlanmalı.Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan çevirdiği analize göre Arap dünyasının Filistin davasının tasfiyesini ve Amerikan tutumunu tümüyle reddetmesi yönünde net ve kararlı bir tutum sergilenmeli.

Araplar, bir Arap zirvesi ile siyasi aksiyonlarının düzeyini yükseltmeli ve hızlandırmalılar. Bu konuda bir bildiri yayınlamak ve kararlı bir tutum sergilemek üzere derhal ve liderlerin bizzat katıldığı veya video konferans yoluyla bir Arap zirvesi gerçekleştirilmeli. Filistin davası ile ilgili Arap Altılı Komite'ye üye ülkelerin devlet başkanlarından bir kısmının kolektif bir Arap hamlesine de tanık olmalıyız. Bu hamle dahilinde Arap tutumunun netleştirilmesi için ABD Başkanı'yla görüşme talep edilmeli. Filistin davası ile ilgili Beyrut Zirvesi'nde açıklanan girişimin içeriğine ve Filistin davasının korunmasına karşılık kapsamlı barışa bağlı kalan, zorla göç ettirmeyi reddeden bir tutum benimsenmeli. Güvenlik Konseyi’ne katılmalı ve konuşma yapılmalı.

Ayrıca, Arap Altılı Komite’nin dışişleri bakanlarının, Güvenlik Konseyi'nin diğer daimî üyeleriyle hızlı görüşmeler ve temaslar gerçekleştirmeleri ve çeşitli bölgesel gruplarla iletişim kurmaları için görevlendirilmeleri gerekiyor. Bu görüşmelerde dışişleri bakanları Amerikan önerisinin reddedildiğinin altını çizmeli ve özellikle daimî üye ülkeleri, Amerikan vetosuyla karşılaşsa bile, Güvenlik Konseyi'nin güçlü bir pozisyon benimsemesi için teşvik etmeliler. Burada daimî üye ülkelerin uluslararası sorumlulukları gereği daha ciddi tavırlar almaları gerektiğini belirtmek isterim.

Arap grubu uluslararası alanda hızla hareket etmeli ve Filistin halkını yerinden etme veya davasını tasfiye etme girişimlerinin uluslararası alanda siyasi olarak reddedildiğini teyit eden bir karar tasarısını Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na sunmalı, bu önerilerin uygulanması ve yerinden etmenin gayrimeşruluğunun kanıtlanması için siyasi ve hukuki işlem yapılması çağrısında bulunmalı.

Buna paralel olarak İsrail'in uygulamalarını kınamak ve Trump'ın önerisinin tehlikelerine dikkat çekmek için uluslararası bir insani kampanya başlatmalıyız. Ayrıca Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin hayatlarını kolaylaştırmak için gerekli ve acil insani yardımların ulaştırılmasının hızlandırılması gerektiğine de dikkat çekmeliyiz. Mısır'ın bu amaçla uluslararası bir konferans düzenleyeceğini biliyorum.

Bu adımların yeterli olmadığını düşünenlere katılıyorum, ancak onların ve diğerlerinin, Filistin davasını tamamen tasfiye etmeyi amaçlayan bu tehlikeli önerinin zayıflatılmasına katkı sağlamasını umuyorum. İsrailli bakanların da açıklamalarıyla bu öneriyi destekleyen tutumları, Filistinlilerin haklarını ve Ortadoğu'nun istikrarını korumak adına Araplar ve uluslararası toplum olarak bize ciddi bir duruş dayatan tutumdur. Zira alternatif hepimiz için hatta tüm uluslararası toplum için çok tehlikelidir; çünkü uluslararası hukuku ihlal etmenin ve güçlünün hukukunun hukukun gücünden üstün olmasının, istisnasız herkese etkisi olacaktır.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.