Suriye'nin umudu pamuk ipliğine bağlı

Avrupa'nın Şam'a yardım etmekten ‘vazgeçme lüksü’ yok

TT

Suriye'nin umudu pamuk ipliğine bağlı

Suriye'nin umudu pamuk ipliğine bağlı

Avrupalılar özel toplantı ve görüşmelerinde, Suriye'de geçen yılın sonlarında yaşanan ve Beşşar Esed rejiminin Rus müttefikinin gözü önünde devrilmesine yol açan gelişmelerin istihbarat servisleri için büyük bir sürpriz olduğunu kabul ediyor. Ancak bugün, umudun ‘pamuk ipliğine bağlı’ olduğunu gördükleri bu ülkedeki geçiş sürecinin akıbetiyle meşguller.

Rusya'daki çoğu stratejik analist, Suriye'de yaşananların, Donald Trump'ın Kasım 2024 başlarında ABD başkanlık seçimlerini kazandığının açıklanmasından kısa bir süre sonra detayları görüşülmeye başlanan geniş bir anlaşmanın parçası olarak Moskova ile yeni ABD yönetimi arasındaki bir mutabakatın meyvesi olduğu teorisini benimsiyor. Söz konusu anlaşmanın ana başlığı Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek ve uluslararası jeostratejik manzaranın yeni hatlarını tanımlamaya zaman ayırmaktı.

ı89o
Ceramana'daki Onur Meydanı'nda yürüyen Suriyeli bir adam (Reuters)

Buna ek olarak, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'ndaki üst düzey yetkililer, Suriye'de yaşananların, eski rejimin rekor bir hızla devrilmesinin ve önemli askeri çatışmalar yaşanmadan iktidarın yeni hükümete devredilmesinin, Suriye krizini bu ülkenin birliğini tehdit eden kalıcı durgunluktan çıkarmak için çok değerli bir fırsat teşkil ettiğine inanıyor. Bu durum, ülkeyi kırılgan devletlere bölmek ve nüfuz alanları üzerinde bölgesel bir mücadelenin aracı haline getirmek için rekabete kapıları açıyor.

Avrupalılar, Suriye'deki gelişmelerin, Avrupa'nın mali, sosyal ve siyasi yansımaları ağır olan yerinden edilme ve göç krizini ele almak için bir kapı ve İran'ın bölgedeki projesi için büyük bir gerileme olmasından duydukları memnuniyeti gizlemiyorlar.

Doğu'nun yumuşak karnı

Suriye'deki durum, Avrupa projesi için tarihi bir stratejik güvenlik derinliği olan bu bölgenin istikrarı açısından çok önemli bir role sahip olmakla birlikte, on yıllardır bu projenin yumuşak karnı ve tekrarlanan krizlerin yansımaları nedeniyle sürekli bir güvenlik endişesi kaynağı olmuştur.

Avrupa'nın Suriye'deki duruma olan ilgisi, AB'nin Suriyeli mültecilere ve yerlerinden edilmiş kişilere yardım etmek ve ulusal uzlaşmanın önünü açmak amacıyla dokuz yıldır ‘Başarılı Bir Geçiş için İhtiyaçların Karşılanması’ teması altında mali yardım seferber etmek için düzenlediği destek konferansıyla kanıtlanmaktadır. Bu slogan, Avrupa'nın eski rejimin devrilmesini ve iktidarın yeni hükümete devredilmesini ne ölçüde memnuniyetle karşıladığını ve özellikle Avrupa'nın siyasi ve maddi enerjisini tüketen karmaşık bir uluslararası jeostratejik durumda geçiş sürecini engellememeye ne kadar istekli olduğunu yansıtmaktadır.

Avrupalı dışişleri bakanlarının Suriyeli mevkidaşları Esad Hasan eş-Şeybani'yi Mart 2025'te, birçoğu Ahmed eş-Şera'nın iktidarı devralmasının ilk günlerinde Şam'a akın ettikten sonra, kabul ettikleri sıcaklık aşırıydı. Destek konferansında AB, Suriye içinde yerinden edilmiş insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması ve Almanya'daki bazı mültecilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması için 300 milyon euro taahhüt eden Almanya'nın başını çektiği üye devletler tarafından açıklanan bireysel yardımlara ek olarak mali taahhüdünü önümüzdeki yılın sonuna kadar 2,5 milyar euroya yükseltti.

Esed döneminin sonu

Eş-Şeybani Brüksel'de, Avrupa'nın Esed döneminin sona ermesinden duyduğu memnuniyet, geçiş hükümetine istikrarlı temeller üzerinde yeni bir rejim kurma çabalarında eşlik etme isteği, bu hükümeti desteklemeye hazır olma ve eski rejime uygulanan yaptırım ve kısıtlamaların iptal edilmesine ilişkin pek çok şey duydu. Ancak aynı zamanda, AB’nin en üst düzey yetkililerinden, tüm azınlıkların haklarına saygı gösteren ve onları koruyan, insan haklarını ve temel özgürlükleri kucaklayan ve Suriye kıyısındaki son ihlallerin faillerini ortaya çıkarma ve adalete teslim etme sözünde sözlerini eylemle destekleyen kapsamlı bir sistem kurulması yönündeki bu desteğe ilişkin açık ve kesin bir koşul da duydu.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB ve üye devletlerin son sekiz yılda 37 milyar euro yardımda bulunduğunu hatırlatarak, Suriyelilerin her vatandaşın fikrini özgürce ifade edebildiği ve ırk, din ya da siyasi inanç ayrımı gözetmeksizin herkesin eşit haklara sahip olduğu bir ülke hayalini gerçekleştirmek için AB'nin elinden gelen her şeyi yapacağını vurguladı.

defrgtyu
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve eşi Latife ed-Durubi, Şam'daki Halk Sarayı'nda Suriyeli çocukları kabul etti. (AFP)

Yeni hükümetin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile imzaladığı anlaşmayı “doğru yönde atılmış tarihi bir adım” olarak nitelendiren Von der Leyen, “Doğru yönde attığınız her adım, size yardımcı olacak bir adımla karşılık bulacaktır” dedi.

Özellikle eski rejimin hapishanelerinde bulunan 150 binden fazla kayıp kişinin akıbetinin ortaya çıkarılması için iş birliği çağrısında bulunan Von der Leyen, AB’nin bu konudaki uluslararası çabaları desteklemeye hazır olduğunu ifade etti. Ayrıca Suriye'deki tüm kimyasal silahların Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde imha edilmesinin önemini vurguladı.

Suriye ‘çoğunluğun tiranlığına’ doğru mu ilerliyor?

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, bu aşamada Suriyelileri destekleme çabalarının iki katına çıkarılmasının önemini vurgularken, mart ayı başında Suriye kıyılarında yaşanan şiddet olaylarının AB üyesi devletler arasında endişelere yol açtığı ve hükümetin ‘temel özgürlükler ve insan haklarına saygı pahasına azınlığın tiranlığından çoğunluğun tiranlığına’ doğru ilerlediğine dair korkuların arttığı uyarısında bulundu.

Kallas, “Suriye'de umut pamuk ipliğine bağlı, bu da Suriye'nin doğru yönde ilerlediğinden emin olmak için daha fazlasını yapmamız gerektiğini gösteriyor” dedi.

Suriye'deki geçiş sürecinin başarısızlığa uğramasının ya da kapsayıcı demokratik bir devlet inşa etme yolundan sapmasının Suriye halkına daha fazla acı getireceği ve bölgede yeni çatışmalara zemin hazırlayacağı uyarısında bulunan Kallas şu ifadeleri kullandı: “Suriye'ye destek konulu 9. Brüksel Konferansı, Suriyelilerin kendi öncülüğünde barışçıl ve kapsayıcı bir geçiş sürecine Avrupa'nın verdiği desteğin bir mesajıdır. Uluslararası toplumun, on yıllardır süren terör ve acıların ardından yeniden yapılanmanın önkoşulları olan adalet, uzlaşma ve azınlıklara saygı temelinde bir geleceğe doğru tüm Suriyelilere güvenli geçiş sağlama kararlılığının bir kanıtıdır.”

Eş-Şeybani’nin Brüksel'de duydukları

Ülkesi bir milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suriye halkına özgürlük ve barış yolunda mümkün olan her türlü desteğin sağlanması konusunda AB üyesi ülkeler arasında görüş birliği olduğunu ve geçiş hükümetinin doğru yönde atacağı pratik adımlarla birlikte AB'nin ekonomik ve mali yaptırımları kaldırma politikasını sürdüreceğini söyledi.

Ancak eş-Şeybani'nin Avrupalı mevkidaşları ve yetkililerden duyduğu destekleyici sözlerin yanı sıra, uyarılar, ikazlar ve AB dışişleri bakanlarının Suriyeli bakanı kabul etmeden önce gerçekleştirdikleri kapalı kapılar ardındaki toplantıda dile getirdikleri başka sözler de vardı. Geçici hükümetin niyetlerini, azınlıklara ve kamu özgürlüklerine yönelik aşırılık yanlısı unsurları kontrol altına alma becerisini ve kurumlarında etnik ve dini toplulukları içeren ve koruyan gerçek anlamda çoğulcu bir sistem inşa etme isteğini sorguladılar.

sdfrgty
Antakya ve Tüm Doğu Süryani Ortodoks Patriği Mar Ignatios II. Afram, Şam'daki Paskalya kutlamalarına katıldı. (EPA)

Üye devletler arasında yeni rejimin mercek altında tutulması ve attığı adımların izlenmesi, yardım ve yaptırımların kaldırılmasının rejimin alacağı pratik tedbirlerle ilişkilendirilmesi gerektiği konusunda açık bir görüş birliği vardı.

Suriye'nin Avrupa sağı ile ilişkisi ne?

Avrupalı bakanlar, özellikle temel özgürlüklere saygı gösterilmesi ve azınlıkların korunması açısından net kontroller ve koşullar olmaksızın yeni Suriye rejimini desteklemek için acele etmenin, bazıları bazı üye ülkelerde iktidara gelmenin eşiğinde olan aşırı sağcı güçlere ve partilere yakıt sağlayacağı konusunda uyarıda bulundu.

Kallas bakanlara verdiği brifingde, özellikle Suriye'ye destek konulu 9. Brüksel Konferansı’na sadece üçüncü sınıf bir temsilci gönderen ve herhangi bir mali taahhütte bulunmayan ABD'nin geri durmasının ardından, başta Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri olmak üzere bölgenin ağır toplarıyla istişare ve koordinasyonun önemini vurguladı.

Esed'in devrilmesinden önce Şam ile diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasının önünü açan ilk ülke olan İtalya’nın Dışişleri Bakanı Antonio Tajani kapalı oturumda yaptığı konuşmada Avrupa'nın Suriye'deki geçiş sürecine ilişkin mevcut tutumunu şu sözlerle özetledi: “AB bugün Suriye'deki yeni rejimin başarısızlığını önlemek için mümkün olan her şeyi yapmaktan kaçınma, hatta bu konuda tereddüt etme ya da yavaşlama lüksüne sahip değildir.”



Hızlı Destek Kuvvetleri El Faşir üzerindeki kontrolünü duyurdu

El Faşir'den Tawila kasabasındaki kamplara yerleşen yerinden edilmiş aileler (Mülteciler ve Yerinden Edilmiş Kişiler Koordinasyonu Facebook hesabı)
El Faşir'den Tawila kasabasındaki kamplara yerleşen yerinden edilmiş aileler (Mülteciler ve Yerinden Edilmiş Kişiler Koordinasyonu Facebook hesabı)
TT

Hızlı Destek Kuvvetleri El Faşir üzerindeki kontrolünü duyurdu

El Faşir'den Tawila kasabasındaki kamplara yerleşen yerinden edilmiş aileler (Mülteciler ve Yerinden Edilmiş Kişiler Koordinasyonu Facebook hesabı)
El Faşir'den Tawila kasabasındaki kamplara yerleşen yerinden edilmiş aileler (Mülteciler ve Yerinden Edilmiş Kişiler Koordinasyonu Facebook hesabı)

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, Sudan'ın batısındaki Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkenti el Faşir'in kontrolünü, Sudan ordusuyla stratejik şehirdeki en çetin çatışmanın ardından tamamen ele geçirdiklerini açıkladı. HDK dün erken saatlerde, ordunun şehirdeki son kalesi olan 6. Piyade Tümeni'ni ele geçirdiklerini duyurdu.

Karadaki bu gelişme, HDK tarafından elde edilen en önemli askeri zaferi temsil ediyor, ancak ordudan konu hakkında henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

El Faşir Direniş Komiteleri Koordinasyonu (yerel bir insan hakları grubu), Altıncı Piyade Tümeni komutanının yakalanmasıyla ilgili bilgilerin yayılmasının ardından, "tüm ordu ve ortak kuvvet komutanlarının güvende olduğunu ve çatışmaları El Faşir içinden yönettiğini" açıkladı. Şarku'l Avsat'ın görüştüğü el Faşir'deki yerel kaynaklar, "çatışmaların devam ettiğini" ifade etti.


Mısır'ın Gazze'de kurulacak istikrar gücüne liderlik etme olasılığı risklerle dolu

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Mısır'ın Gazze'de kurulacak istikrar gücüne liderlik etme olasılığı risklerle dolu

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Amr İmam

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ne yönelik planının ikinci aşaması kapsamında, Ortadoğu’yu istikrara kavuşturmakla görevli uluslararası gücün başına geçmesi en olası aday Mısır gibi görünüyor. Kahire için, diğer Arap ve İslam ülkelerinden birimlerin de dahil olması beklenen bu güce katılmak ve hatta liderliğini üstlenmek, karmaşık güvenlik, ekonomi ve jeopolitik meselelerin atılmasını gerektirdiği zorunlu bir adım.

ABD ve Avrupa tarafından desteklenen ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) yetki alacak olan bu güç, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin ardından beklenen yeniden inşa çabalarının temel direği olacak. Bu güç, İsrail güçlerinin Gazze’den çekildiği bölgelerde güvenliği sağlamak, Hamas başta olmak üzere silahlı grupları silahsızlandırmak ve geçici bir Filistin hükümetinin kurulmasını kolaylaştırmak gibi önemli görevleri üstlenecek. Öte yandan Kahire ve Tel Aviv arasında keskin bir anlaşmazlık söz konusu. İsrail Başbakan Binyamin Netanyahu’nun açıkça belirttiği gibi İsrail, Filistin Yönetimi’nin savaş sonrası Gazze’de herhangi bir rol üstlenmesini kategorik olarak reddediyor.

gsdf
Arap Birliği'nin Kahire, Mısır'daki genel merkezi, 30 Nisan 2023 (Reuters)

Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu.

Ancak, Gazze’nin çalkantılı tarihi, Mısır'ın iç durumunun kırılganlığı ve iç içe geçmiş bölgesel manzaranın karmaşıklığı göz önüne alındığında, Kahire’nin istikrar gücüne liderlik yapması, onu bazı güvenlik, siyasi, ekonomik ve sosyal risklerle karşı karşıya getirebilir.

Uzun soluklu bir katılım

İsrail güçlerinin çekilmesi ve Hamas’ın silahlarının imha edilmesinin ardından Gazze’de bir güvenlik boşluğu oluşması muhtemel. Bu boşluk, istikrar gücü –özellikle de bu gücün belkemiğini oluşturması beklenen Mısır birlikleri– Hamas'ın kalıntıları ve muhtemelen daha sonra ortaya çıkabilecek yeni gruplar da dahil olmak üzere silahlı gruplara karşı açık operasyonlar düzenlemeye itebilir.

Hamas, savaş sırasında İsrail ile iş birliği yaptığından şüphelenilen ailelerle hesaplaşmaya başladığından, savaşın ardından şimdiden kaos yaşanmaya başladı. Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu. Saldırı, Hamas liderliği tarafından emredilmedi, ancak örgütsel direktiflerin kapsamı dışında hareket eden saha ajanlarının inisiyatifiyle gerçekleştirildi. Bu durum, sahadaki düzensizliği ve hareket içindeki iç disiplinsizliği yansıtıyor.

İsrail ordusunda kayıplara yol açan bu çatışmaların ardından Hamas, sorumluluğu reddetmek ve ateşkes ihlaline karışmadığını kanıtlamak amacıyla, mart ayından bu yana o bölgedeki savaşçılarla temas kurmadığını hemen açıkladı. Gazze’deki güvenlik boşluğu, özellikle de Hamas'ın tamamen silahsızlandırılması durumunda zamanla daha da genişleyecek gibi görünüyor. Öyle ki bu olasılık geniş çaplı şüpheler uyandırıyor.

xscdfrg
Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bir gün sonra, 11 Ekim 2025 tarihinde Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze şehrinde yıkımın ortasında yürüyen insanlar (AFP)

Bazı işaretler, Hamas’ın doğrudan iktidarı ele almadan silahlarını elinde tutma ve gölgede faaliyet gösterme konusunda Hizbullah modelini benimseyebileceğini düşündürüyor. Bu da özellikle Hamas ile çatışmaya girmeye, Filistinli gruplar arasındaki iç çatışmaları durdurmak için müdahale etmeye veya olası İsrail müdahalelerini engellemeye zorlanırsa, bu gücün misyonunun geçici bir rolden uzun vadeli ve maliyetli bir müdahaleye dönüşebileceği anlamına geliyor.

Kaosun Sina Yarımadası’na doğru yayılması korkusu

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Gazze'nin Mısır'ın kuzeydoğusunda bulunan ve İsrail ile sınır komşusu olan Sina Yarımadası'na yakınlığı, riskleri daha da artırıyor. Filistin topraklarındaki karışıklıklar, 2021 yılında Mısır silahlı kuvvetleri ve polisi tarafından ortadan kaldırılmadan önce Sina Yarımadası’nda faaliyet gösteren DEAŞ üyeleri de dahil olmak üzere aşırılıkçıların sınır ötesi saldırılarını körükleyebilir.

Bu tür olası saldırılar, DEAŞ’ın Sina'daki uyuyan hücrelerini uyandırabilir ve bu durum Mısır'ın terörle mücadele çabalarını zora sokup askeri kayıplara uğratabilir. Tüm bu endişeler, Kahire'yi Gazze'de savaşın patlak vermesinden bu yana son iki yıl içinde Sina'da bazı önlemler almaya itti. Bu önlemler arasında, bölgeye, özellikle de Gazze ile 12 kilometrelik sınır boyunca daha fazla Mısırlı asker konuşlandırılması da yer alıyor. Bu askeri konuşlandırma, Mısır'ı 1979 tarihli İsrail-Mısır Barış Antlaşması’nı özellikle de o bölgede izin verilen asker sayısına getirdiği kısıtlamaları ihlal etmekle suçlayan Tel Aviv ile gerginliklere kapıyı araladı.

Gazze’den Sina’ya yayılan şiddet aynı zamanda savaş sonrası dönemde Mısır’ın güvenlik ve askeri müdahalesine karşı halkın öfkeli tepkisine yol açacaktır. Mısırlılar savaş sırasında Filistin davasına güçlü bir sempati gösterirken, Gazze krizi toplumsal bölünmeleri derinleştirdi ve Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin imajını güçlendirdi.

Ancak bazı çevrelere göre Mısır’ın Batı yanlısı olarak kabul edilen ve Filistinli grupları silahsızlandırmaya için çalışan bir gücün liderliğini üstlenmesi, İsrail veya ABD ile ‘iş birliği’ olarak görüleceğine şüphe yok. Bu durum, protestolara veya kargaşaya yol açabilir ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Muslimin) gibi grupların Filistin davasını istismar etmesine veya gösterilere müsamaha göstermeyen Kahire için durumu daha da karmaşık hale getirebilir. Bu da genel olarak Mısır rejiminin istikrarını tehdit eden ideolojik zorlukları yeniden canlandırabilir.

Artan mali yük

Bir başka endişe kaynağı ise, bu gücün hedeflerine ulaşamaması durumunda, bu gücün lider ülkesi olan Mısır’ın günah keçisi haline gelmesi. Bu durum, Kahire’nin Arap dünyasındaki ve uluslararası arenadaki itibarını zedeleyecek ve Gazze'deki savaşın sonuçlarından halen mustarip olan Mısır’a ek ekonomik baskılar getirecek. Bu sonuçlar, turizm sektöründe ciddi kayıplar ve ülkenin ihracat, doğrudan yabancı yatırımlar, yurtdışındaki Mısırlıların havaleleri ve turizmden sonra en büyük beşinci döviz kaynağı olan Süveyş Kanalı’ndan elde edilen gelirlerde önemli bir düşüş olarak kendini gösterdi.

Gazze’deki istikrar gücü için finansman kaynakları hala belirsizliğini koruyor, ancak bu kaynağın bölgesel ve uluslararası bağışçılardan sağlanması bekleniyor. Ancak Mısır bu fonlamaya katkıda bulunursa, bu katkı sadece güce katılan kuvvetlerinin masraflarını karşılamakla sınırlı olsa bile, zaten Sina'daki operasyonların yükü altında ezilen ordunun bütçesi üzerindeki baskı artacak ve borçların karşılandığı fon, altyapı, eğitim ve sağlık gibi hayati öneme sahip alanlardan kaynaklar başka yerlere aktarılacak.

Uluslararası bağışçılar geçici destek sağlayabilir, ancak küresel ilginin azalması Mısır’ı yeniden inşa veya lojistik hizmetlerin sağlanması için artan maliyetleri tek başına üstlenmek zorunda bırakabilir. Bu durum, Kahire’nin Filistinlilerin Sina'ya kitlesel göçü konusundaki endişelerini daha da derinleştirecek.

Korkular henüz bastırılmış değil

Başkan Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirmek için hazırladığı yeni plan, bu savaşın vurduğu bölgedeki kontrolü ele geçirme ve bölge halkını Mısır ve Ürdün'e yerleştirme projesini fiilen rafa kaldırmış olsa da en azından Mısır'da yerinden edilme korkusu hala devam ediyor. Sina Yarımadası ve Gazze arasındaki Refah sınır kapısının yeniden açılması olasılığı, Gazze Şeridi yeniden inşa edilip yaşanabilir hale gelene kadar Mısır’ın Gazze nüfusunun bir kısmını geçici olarak Sina’da barındırması yönünde çağrılara yol açacaktır. Gazze'den Sina’ya mülteci akını, Mısır'ın kaynaklarını zorlayacak ve ekonomik durumu daha da kötüleştirecek.

Bu, Mısır’ın en büyük kabusunun gerçeğe dönüşeceği, yani Gazze sakinlerine kapılarını açmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Eğer bu gerçekleşirse, Gazze krizi tamamen Mısır'ın omuzlarına binecek ve Mısır bu krizi tek başına çözmek zorunda kalacak.

Tüm bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.

Bütün bu faktörler göz önüne alındığında, Mısır’ın Gazze’deki istikrar gücünün liderliği, diplomatik etki ve potansiyel yardım akışı sağlamasına rağmen, yüksek riskli bölgesel ve uluslararası ortamda potansiyel kazançlardan daha ağır basan ciddi risklerle dolu olduğu kesin olarak söylenebilir.

Ancak bütün bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.


Irak ve yeni Ortadoğu: Eksenlerin projelerinden uzaklaşmanın gerekliliği

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
TT

Irak ve yeni Ortadoğu: Eksenlerin projelerinden uzaklaşmanın gerekliliği

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)

İyad el-Anbar

ABD Başkanı Donald Trump, Mısır'ın Şarm el-Şeyh'te ev sahipliği yaptığı Ortadoğu barış konferansını duyurur duyurmaz, Iraklılar Irak'ın konferansa davet edilip edilmeyeceğini ve katılıp katılmaması gerektiğini tartışmaya başladı. Hükümetin muhalifleri ile siyasi çevreler, Irak'ın bölgesel bağlamdaki diplomatik varlığının önemsendiğine dair bir gerekçe olarak kullanmak için Irak'ın konferansa davet edilmemesini bekliyorlardı.

Aynı zamanda dönen bir diğer tartışma da hükümetin ve arkasındaki siyasi güçlerin şimdi çelişkili bir tutum ortaya koyduklarına odaklanıyordu. Zira Irak’ta direniş bayrağını taşıyan ve İran liderliğindeki direniş ekseniyle ilişkilerini açıkça beyan eden siyasi güçler varken, Irak, İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin bir ön adımı sayılabilecek, Başkan Trump tarafından desteklenen bir barış konferansına nasıl katılabilirdi?

Bağdat hükümeti, Irak'ın çıkarları doğrultusunda hareket etmek ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani için kazanımlar elde etmek ile Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin çelişkili tutumlarını nasıl uzlaştıracağı arasında kalmış durumda. Bu güçlerden bazıları direniş ekseni ile ilişkilerini açıkça beyan ediyor ve sadece medyatik açıklamalardan ibaret olsa bile, İsrail'e karşı savaşa girmeye hazır olduklarını deklare ediyor.

Öte yandan, gözlemciler ve Koordinasyon Çerçevesi güçleri ve hükümetine muhalif olanlar, Irak Meclisi “İsrail oluşumu” ile normalleşmeyi suç sayan bir yasa çıkarmışken, İsrail'i bir “devlet” olarak tanımayı gerektiren iki devletli çözüme dayalı bir barış anlaşması konusundaki tutumu ile ilgili hükümete sorular yöneltiyorlar.

Siyasi güçlerin seçim kampanyaları, sloganlarında ve söylemlerinde yeni Ortadoğu'ya yönelim konusunda net ve açık bir duruş sergilemiyor. Çoğu “Güçlü Irak” ve “Muktedir Irak” sloganlarını benimsese de, Irak'ın yeni Ortadoğu'ya yönelik pozisyonunun ne olması gerektiğine dair bir vizyon veya pozisyon bugünlerde tartışılmıyor.

Bu noktada belirli hipotezler ortaya çıkıyor. Bazı siyasi aktörler, bölgesel dinamikleri ve Irak'ın bunlarda nasıl bir rol oynayabileceğini veya bunların kendi topraklarına nasıl yansıyabileceğini anlama öngörüsünden belki de yoksunlar. Bazıları da, seçim sonuçlarına bağlı olan siyasi ortamdaki güçlü varlıklarının, devlete paralel silahlı, onun gölgesinde faaliyet gösteren oluşumları ortadan kaldırmayı amaçlayan yeni Ortadoğu tufanından korunmalarının bir yolu olabileceğine inanıyor olabilirler. Yahut dikkatleri Ortadoğu’dan başka yerlere kaydırabilecek değişkenleri beraberinde getirebilecek zaman faktörüne güveniyor olabilirler.

 Ancak, 7 Ekim'den iki yıl sonra, çatışma haritasının ana hatları artık İran'ın yirmi yılı aşkın süredir planladığı caydırıcılık dengesine dayanmıyor. İsrail de eskisi gibi coğrafi sınırlarını güvence altına alarak güvenliğini sağlamaya çalışmıyor. Aksine, aşırı güç kullanarak, savaşta birden fazla cephe açarak, varlığını ve mevcudiyetini tehdit edebilecek her türlü silaha karşı koyarak İsrail'in güvenliğini sağlamaya dönük yeni bir vizyona yönelerek, caydırıcılığı sağlama oyunu, yeni Ortadoğu jandarması rolünü oynayan Binyamin Netanyahu'ya cazip gelmeye başlamış görünüyor.

Buna karşılık İran Lübnan, Irak ve Yemen'de kalan nüfuz alanlarını korumak istiyor. Bu nedenle, bu ülkelerdeki varlığını tekit ediyor. Ancak bu seferki tonu, ortak ilişkilere ve çıkarlara atıfta bulunuyor. Daha önce arenalar birliğini deklare eden ve kararların İran'da alınıp direniş ekseni başkentlerinde duyurulduğunu söyleyen yüksek sesten uzaklaştı.

Bu bölgesel dinamikler karşısında, Irak'taki siyasi aktörler, net adımlarla gerçekçi bir politika formüle etmek ile ilgili bir yol haritasından yoksun duruyorlar. Bazı siyasetçiler, 7 Ekim'den sonraki dönemin İran liderliğindeki direniş ekseninin ölüm fermanını yazdığına, bunun da İran'ın sınırları içine çekilmesi ve bölgede nüfuzunu dayatmak için kullandığı önceki stratejilerden vazgeçmesi ile sonuçlanacağına bahse girebilir. Onlara göre bu değişimler, İran'dan uzaklaşmak ve yeni Ortadoğu düzenlemelerine uyum sağlamak için yeni bir strateji belirlemek amacıyla kullanılabilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan akatardığı analize göre İran'ın yeni Ortadoğu düzenlemelerinin şekillendirilmesinde yeri yok. Ortadoğu'da faaliyet gösteren uluslararası ve bölgesel güçlerin üzerinde anlaştığı nokta bu gibi görünüyor. Zira güç ve nüfuz haritalarını belirleyen ve yeni Ortadoğu'yu şekillendirme vizyonlarını dayatmak için yarışan üç eksen bulunuyor.

İlk vizyon, bölge ülkelerinin Doğu ve Batı'yı birbirine bağlayan bir ekonomik bütünleşme ekseni, Ortadoğu'da Çin ile ABD arasında etkili bir ortaklık modeli haline gelmelerini hedefliyor. 7 Ekim 2023 olaylarından önce ve Yeni Delhi'deki G20 zirvesi sırasında Suudi Arabistan, Hindistan'ı Ortadoğu ve Akdeniz'e bağlayan yeni bir deniz ve demiryolu koridoru geliştirme planını açıklamıştı.

gh
Hizbullah destekçileri, Beyrut'un güney banliyösünde İsrail'in Hasan Nasrallah'ı öldürmesinin birinci yıldönümünü anma töreninde Hizbullah, İran ve Irak bayrakları sallıyor, 27 Eylül 2025 (AFP)

İkinci vizyon kapsamında Türkiye müttefiki Katar ile birlikte yeni Ortadoğu haritasının şekillenmesinde aktif bir varlık göstermeye çalışıyor. Türkiye, Suriye'deki boşluğu doldurmaya çalışıyor ve İsrail ile Hamas arasındaki ilişkileri düzenleme projesine de katılacak. Dahası bu eksen, Türkiye'nin Arap çevresinde uygulamak istediği ajanda doğrultusunda etkili ve nüfuzlu bir ortak olmayı hedefliyor.

Üçüncü vizyon ise ABD ve İsrail tarafından önerilecek. Bu vizyon, Tel Aviv ile bölge ülkeleri arasında barış anlaşmalarının genişletilmesini içeriyor. İbrahim Anlaşmaları, Ortadoğu'da barışa ulaşmanın yolu olarak yeniden pazarlanacak ve ardından ABD ve İsrail'in de yer aldığı ekonomik ortaklıklara geçiş süreci başlayacak.

“Şii Hilali”, “arenalar birliği” ve “direniş ekseni”, tüm bu başlıkların yeni Ortadoğu düzenlemelerinde hiçbir yeri olmayacak. Bu nedenle, Iraklı siyasetçiler, Irak'ın bağımlı değil, etkin bir devlet olarak varlığını yeniden tesis edecek, bölgede dinî-mezhepsel ideolojilere dayalı nüfuz mücadelesi veren eksenlerin politikalarına boyun eğmeyecek ekonomik ortaklık projelerini ciddiye almalıdır.

Şii Hilali, arenalar birliği ve direniş ekseni, tüm bu başlıkların yeni Ortadoğu düzenlemelerinde hiçbir yeri olmayacak

Irak'ın dış politika ilişkileri ve yönelimleri konusunda birçok siyasi figürün çelişkili tutumlar sergilemesi ve bunların onları olumsuz etkilemesi şaşırtıcı değil. Zira bu figürlerin çoğu, Irak toplumuna silah zoruyla veya siyasi nüfuz yoluyla dayattıkları tutumlarını tanımayı, bazı bölge ülkelerinin reddettiğine inanıyorlar. Dahası bu sorun hükümetin dış politika yönelimlerini etkiliyor ve ekonomik ve hatta güvenlik alanlarında dış ilişkilerin ve iş birliği anlaşmalarının gelişimini engelleyen kısıtlamalara dönüşüyor.

dfrg
Şarm el-Şeyh'teki barış zirvesinde liderler, 13 Ekim 2025 (AFP)

Bugün, Irak için bölgesel ve uluslararası toplantı ve forumlarda dile getirilen, Irak'ın çıkarları ilkesinin uygulanmasının gerekliliğini dillendiren, siyasi ve dış çevre ile ilişkilerin “Önce Irak” sloganı temelinde olmasını talep eden birçok siyasi sloganı gerçeğe dönüştürme fırsatı her zamankinden daha uygun görünüyor. Ancak bunun gerçekleşmesi, hükümetin biçimi veya arkasındaki siyasi güçler kim olursa olsun, etkili güçlerin Irak'ın gerçekliğiyle olumlu bir arada yaşama kavramına yatırım yapma vizyon ve politikalarına bağlı olmaya devam ediyor. Bölgesel güçler, Irak'ı dışlamanın veya başarısız bir devlet olarak kalmasına izin vermenin, bölgesel çevresinin arzularına aykırı olasılıklara yol açacağını ve ülkeyi çıkarlarını tehdit eden bir arenaya dönüştüreceğini kabul etmeliler.

Irak da artık, bölgesel çevresi ile ilişkilerinde, etkileşime yönelik adımlarında netsizlik ve belirsizliği yansıtan, herhangi bir stratejik boyuttan veya genişletilmiş ortaklık ihtimalinden yoksun, tepkisel yaklaşımlarla davranmamalıdır. Zira Irak, entegrasyon ve ekonomik ortaklığın temelini oluşturabilecek birçok bileşene sahip ve Arap bölgesel güçler yakın geçmiştekinden farklı bir Irak görmek istiyorlar.

Ne var ki Irak'taki iktidar güçlerinin ne istediğini henüz bilmiyoruz. Uluslararası ve bölgesel çevresiyle aktif ve etkileşim içinde bir Irak mı istiyorlar, yoksa bölgesel güçlerin hegemonik nüfuzunu sergileyeceği bir arena olarak kalmasını mı istiyorlar? Bu sorunun cevabı, Irak'ın bölgesel ve uluslararası çevreye yönelik dış politikasının yönünü belirleyen pusula olmalıdır.