Suudi Arabistan ile Bosna Hersek arasında diplomatik ve hususi pasaport hamillerine karşılıklı vize muafiyeti

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Bosna Hersek Dışişleri Bakanı Elmedin Konakoviç, diplomatik ve hususi pasaport sahipleri için kısa süreli vize muafiyeti anlaşması imzaladı. (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Bosna Hersek Dışişleri Bakanı Elmedin Konakoviç, diplomatik ve hususi pasaport sahipleri için kısa süreli vize muafiyeti anlaşması imzaladı. (SPA)
TT

Suudi Arabistan ile Bosna Hersek arasında diplomatik ve hususi pasaport hamillerine karşılıklı vize muafiyeti

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Bosna Hersek Dışişleri Bakanı Elmedin Konakoviç, diplomatik ve hususi pasaport sahipleri için kısa süreli vize muafiyeti anlaşması imzaladı. (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Bosna Hersek Dışişleri Bakanı Elmedin Konakoviç, diplomatik ve hususi pasaport sahipleri için kısa süreli vize muafiyeti anlaşması imzaladı. (SPA)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, bugün ABD'nin New York kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun 80’inci oturumu sırasında Bosna Hersek Dışişleri Bakanı Elmedin Konakoviç ile bir araya geldi.

Görüşmede, iki ülke arasındaki ikili ilişkiler gözden geçirildi ve bölgesel ve uluslararası gelişmeler ile bu konuda yapılan çabalar ele alındı.

Görüşmenin ardından, Suudi Arabistan ile Bosna Hersek arasında diplomatik ve hususi pasaport sahiplerine kısa süreli vize muafiyeti konusunda bir anlaşma imzalandı.

Suudi Arabistan ile Moğolistan arasında diplomatik ve hususi pasaport sahipleri için kısa süreli vize muafiyeti anlaşması imzalandı. (SPA)Suudi Arabistan ile Moğolistan arasında diplomatik ve hususi pasaport sahipleri için kısa süreli vize muafiyeti anlaşması imzalandı. (SPA)

Prens Faysal bin Ferhan bugün Moğolistan Dışişleri Bakanı Batmunkh Battsetseg ile de bir araya geldi. Toplantıda, iki ülke arasındaki ilişkiler gözden geçirildi ve karşılıklı çıkarları ilgilendiren bölgesel ve uluslararası gelişmeler ile bu konuda her iki ülkenin çabaları ele alındı.

Görüşmenin ardından, Suudi Arabistan ile Moğolistan arasında diplomatik ve hususi pasaport sahipleri için kısa süreli vize muafiyeti anlaşması imzalandı.



ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi: Körfez Devletleri ABD'den daha açık güvenlik garantileri istiyor

Al Majalla
Al Majalla
TT

ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi: Körfez Devletleri ABD'den daha açık güvenlik garantileri istiyor

Al Majalla
Al Majalla

Ahmet Mahir

ABD’nin eski Suudi Arabistan büyükelçisi Michael Ratney, al Majalla’ya verdiği röportajda, Körfez Devletlerinin ABD ile yakın güvenlik iş birliğini geliştirme çabalarını sürdürmelerinin beklendiğini, dahası, Katar'a yönelik İsrail hava saldırısından sonra, bölgenin karşı karşıya olduğu büyük tehditler göz önüne alındığında, daha net ve daha güçlü Amerikan güvenlik garantileri elde etmek istediklerini belirtti.

Büyükelçi Ratney, ittifaklarda hızlı değişikliklere ve jeopolitik dengelerde dikkate değer dönüşümlere tanık olan bir bölgede, İsrail hava saldırısının yankıları ve Ortadoğu'daki hassas güç dengesine dayattığı zorluklar hakkındaki görüşlerini ifade etti.

Otuz yılı aşkın bir süreye uzanan diplomatik deneyime dayanarak büyükelçi Ratney, Körfez devletlerinin zorlukların artmasına rağmen ABD ile tarihi güvenlik ortaklıklarına bağlı kalmaya devam edeceğine inandığını belirtti. Genel bir belirsizlik durumunun ortasında bu ülkelerin bugün her zamankinden daha fazla netlik aradıklarını vurguladı.

Ratney, röportajda savunma anlaşmalarını çevreleyen siyasi etkileşimler, ABD Başkanı Trump tarafından verilen vaatlere karşılık farklı süreçler dayatan siyasi gerçeklere değindi. Bunun yanı sıra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun kontrolsüz olarak görülen politikaları nedeniyle, geleneksel İsrail müttefikleri arasında bile memnuniyetsizliğin arttığını da ifade etti.

Geçmişte Amerikan İsrail Büyükelçiliği'nde Chargé d'Afirents pozisyonunu da üstlenen büyükelçi Ratney, bu memnuniyetsizliğin Kanada, Avustralya ve İngiltere tarafından Filistin devletini tanımaya yönelik atılan son adımlara yansıdığını düşünüyor. Bu adım sembolizmine rağmen, açıkladığı gibi esasında Netanyahu'nun yaklaşımından duyulan memnuniyetsizliği belirten açık bir politik mesajı ifade ediyor.

Körfez devletleri, İran başta olmak üzere mevcut tehditler gölgesinde, ABD ile güvenlik ilişkilerinin doğası hakkında daha fazla netlik arıyorlar

Şarku’l Avsat’ın al Majalla dergisinden aktardığı röportajın tam metni aşağıda yer almaktadır:

* İsrail'in ABD'ye yakın bir müttefik olan Katar'a yönelttiği şok edici darbe gölgesinde Arap Körfez bölgesi ve Ortadoğu için Amerikan güvenlik garantilerinin değeri nedir?

- Kuşkusuz, bu çok önemli bir soru ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) devletlerinin liderlerinin ve hatta şu anda tüm Ortadoğulu liderlerin aklını kurcaladığını düşünüyorum. Olanlar zaten benzeri görülmemiş bir gelişme. Bu bağlamda, ABD, Amerikan Ordusu ve KİK ülkelerinin orduları arasındaki güvenlik iş birliğinin onlarca yıla uzandığını hatırlatmak önemli.  Bu iş birliği silah satışlarını, askeri tatbikatları, eğitimleri ve istişareleri içeriyor ve seviyesi Körfez Devletleri ve diğer ülkeler arasındaki diğer askeri iş birliklerinden daha yüksek görünüyor. Bu iş birliğini önemli kılan da bu. Bahsettiğimiz iş birliğinin tarihsel olarak ve iki taraf için gerek İran'dan veya vekillerinden gerekse terör örgütleri ve diğer tehdit kaynaklarından oluşan çoklu tehditlerin kapsamında, ABD ve Körfezli ortakları için faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu, tüm KİK ülkelerinin aşırı bir değer olarak gördüğü güvenlik iş birliği için geçerli. Ancak bir sonraki adımdan bahsetmeye başladığınızda, yani güvenlik iş birliğinden resmi güvenlik garantilerine geçiş yaptığınızda işler tamamen farklı hale geliyor.

Amerikan Ordusu ve Körfez ülkelerinden her biri arasındaki ilişkiler birinden diğerine farklıdır. ABD ile bu ülkelerden herhangi birisi arasında bağlayıcı resmi bir anlaşma bulunmuyor. Bu bağlamda, son iki yıl içinde Washington ve Riyad arasında iyi bilindiği gibi, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin görüşmeleri içeren daha geniş bir bağlamın parçası olarak bu konularda görüşmeler yapıldı. Bununla birlikte bu seçenek mevcut aşamada ciddi bir şekilde gündemde olmasa da açık bir gerçekliği ortaya koyuyor: Körfez devletleri, İran başta olmak üzere mevcut tehditler gölgesinde, ABD ile güvenlik ilişkilerinin doğası hakkında daha fazla netlik arıyorlar.

Bilhassa ABD için en önemli müttefiklerinden biri olan bir Körfez ortağına karşı önemli bir ortak olan bir tarafın saldırısının gölgesinde, Körfez devletlerinin bu iş birliğinin değeri ile ilgili sorgulamalarını tamamen anlıyorum. Ancak, böyle bir olayın Körfez devletlerini Washington ile derin ve eski güvenlik iş birliğinden geri çekilmeye iteceğini düşünmüyorum. Aksine, beklentileri ya da gelecekte herhangi bir tarafın saldırısına uğramaları halinde onlara vermeye hazır olacağımız garantilerin türü açısından bizim daha fazla net olmamızı arzu ediyorlar.

ABD ile hayati savunma iş birliğinin arkasındaki neden, Körfez devletlerinin ana düşmanı, yani İran ve vekilleri karşısında bir dereceye kadar koruma sağlamaya hazır olan birkaç ülke arasında olmasıdır

* İsrail'in Doha'ya yönelik hava saldırısından önce, bölgenin bazı ülkeleri, tercih etmeleri gereken ittifak, yani ABD ile mi yoksa Çin ve Rusya gibi diğer büyük ülkelerle mi ittifakı seçecekleri konusundaki tutumlarını belirleme konusunda isteksizdi? ABD’nin bölgedeki ana müttefiklerinden birine yapılan saldırıdan sonra bu ülkelerin artık tutumlarını netleştireceklerini düşünüyor musunuz?

- Bence tüm Körfez ülkeleri önemli uluslararası ilişkilerini koruyorlar. Bunu düşündüğünüzde, bu ülkelerin pratik açıdan dünyanın kalbinde, bir yanda Avrupa ve ABD, diğer yanda Çin ve Hindistan da dahil olmak üzere Asya ile çevrili coğrafi bir konuma sahip olduğunu görüyorsunuz. Bu ülkeler bu hayati coğrafi konum ile birlikte yaşamak zorundalar ve özellikle ekonomik yönlerde yakın ilişkileri sürdürmeye devam edecekler.

Bununla birlikte ABD ile güvenlik ortaklığının çeşitli nedenlerden dolayı farklı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, uzun yıllara dayanıyor olması. Körfez devletleri, onlarca yıldır eğitim alanlarında ve her türlü savunma ekipmanının satın alınmasında Amerikan Ordusu ile iş birliği yaptı. Dolayısıyla, iki askeri taraf arasındaki entegrasyon seviyesi benzeri görülmemiş bir düzeyde. Bu iş birliğini ortadan kaldırmak ve başka bir ortak ile böyle bir iş birliğine geçiş yapmak zordur. İlk neden budur.

İkinci neden, Amerikan teknolojisi ve silahlarının kalite açısından diğerlerinden üstün olmasıdır. Bu açıdan taraflı olduğum söylenebilir ve bu biraz doğru, ancak bu değerlendirmenin Rus, Çin veya diğer silahlara kıyasla doğru olduğuna inanıyorum. Körfez devletlerinin ABD'den elde edebileceği ekipman, bence daha yüksek kalitede.

Üçüncü nedene gelince, stratejik olmaktan ziyade pratiktir, ancak bence en az ilk iki neden kadar önemlidir. ABD ile bu hayati savunma iş birliğinin arkasındaki gizli neden, Washington’un, Körfez devletlerinin ana düşmanı, yani İran ve bölgedeki vekilleri karşısında bir dereceye kadar koruma sağlamaya hazır olan birkaç ülke arasında olmasıdır. Körfez devletlerinin Çin veya Rusya ile iş birliğini genişletmeye çalıştığını düşünebiliyorum ve son zamanlarda Suudi Arabistan ve Pakistan arasındaki iş birliğinin bazı yönlerini gördük. Ancak Körfez devletleri İran tarafından saldırıya uğradığı takdirde bu ülkelerin hiçbirinin güvenlik garantileri sunma girişiminde bulunacağını düşünmüyorum.

* İsrail’in hava saldırısı şüphesiz bölgedeki birçokları için şok ediciydi ve bir dizi hükümet ve ülkeyi şaşırttı. Sizce, bu saldırı Amerikan dış politikasında büyük bir başarısızlığı mı yoksa operasyonel düzeyde bir başarısızlığı mı temsil ediyor?

- Bu önemli bir soru. Söz konusu saldırının, İsrail'in düşmanları ile doğrudan mücadele etmek için harcadığı daha geniş çabanın bir parçası olduğunu düşünüyorum. Görünüşe göre İsrail, son zamanlarda bu tür operasyonlara girişmesini engelleyecek kayda değer kısıtlamalarla karşılaşmadığını hissediyor. Öte yandan, Başkan Trump savaşı sona erdirme arzusunu çok açık bir şekilde ifade etti ve İsrail’den Gazze'deki savaşı durdurmasını istedi. Doha'ya saldırısından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça dile getirdi.

ABD, Avrupa ülkeleri ve İsrail'in diğer geleneksel ortakları arasındaki hakim tepkinin aşırı ve alışılmadık bir hayal kırıklığı durumu olduğu kanaatindeyim

Bu yüzden, yaşananları bir başarısızlık olarak tanımlamanın tamamen doğru olup olmadığını bilmiyorum ama eminim ki, Amerikan liderliği bu konuda çok büyük ve hatta şiddetli bir hayal kırıklığı yaşıyor. Bahsettiğiniz gibi, saldırı şok ediciydi ve deneyimlerime göre benzeri görülmemiş bir emsal sayılıyordu. Başkan Trump'a gelince, bu konunun tekrarlanmaması gerektiğine dair inancını açıkça ifade etti. Zira o, tıpkı İsrail'i önemli bir ortak olarak gördüğü gibi Katar’ı da önemli bir ortak olarak görüyor. Yaşananların ABD'nin çıkarlarına hizmet etmediğini, İsrail'in çıkarına olmadığını ve gelecekte tekrarlanmamasını garantilemeye çalıştığını açıkça belirtti.

* Netanyahu ve hükümetinin gerek Gazze gerekse bölgedeki birden fazla taraf ile arasındaki saldırılar ve savaşlarla ilgili politikaları, son iki yılda kontrolden çıktı. Gazze'deki eylemleri nedeniyle bugün sadece Arap dünyasında değil, dünya genelinde İsrail'in peşini bırakmayan olumsuz imajın gölgesinde Netanyahu ile başa çıkmanın en iyi yolu nedir?

-Aslında ABD, Avrupa ülkeleri ve diğerleri dahil İsrail'in geleneksel ortakları arasında hakim tepkinin aşırı ve alışılmadık bir hayal kırıklığı olduğunu düşünüyorum. Bu hayal kırıklığına Başkan Trump’ın bazı açıklamalarında temas etmek mümkün. Bugün Kanada, Avustralya ve İngiltere tarafından atılan adımlarda, yani Filistin Devleti'ni tanıma açıklamalarında ise açıkça görülüyor. Bu adımlar büyük bir pratik değer taşımıyor olsalar da Netanyahu'dan duyulan derin memnuniyetsizliğin büyüklüğünü açıkça yansıttığını düşünüyorum. Bu da özellikle son iki yılda kendisinin ve hükümetinin kararlarını etkileyememekten duyulan acizlik duygusunu yansıtıyor. Bu Netanyahu'nun hesaplarını etkiler mi? Bilmiyorum. Ancak kararlarının iç siyasi yaklaşımlar ve hükümetinin sağlamlılığını ve birliğini koruma ihtiyacı tarafından yönlendirildiği aşikar. Buna ilave olarak, Hamas hareketi ile başa çıkma konusunda tarihi bir andan geçtiğine de inanıyor. Bu aşamada, kısıtlamalar olmadan hareket edebildiğini hissettiği de açık. Ülkeler, Avrupa ülkeleri, geleneksel ortakları ve müttefikleri arasındaki hayal kırıklığı duygularında bir yükselmeye ve İsrail hükümetinin davranışlarına etki etme yollarını arama yönünde daha fazla çabaya tanık olacağımıza inanıyorum. Bunun bir fark yaratıp yaratmayacağını bilmiyorum, nitekim son iki yılın sonuçları sınırlıydı.

Arap dünyasında ve hatta Körfez ülkelerinde, İsrail’in eylemlerinin doğasının değiştiğine yönelik artan bir his olduğu kanaatindeyim

* Bazı insanlar sorabilir: İsrail, ABD'nin bölgedeki büyük bir müttefikini vurmaya nasıl cesaret edebildi? Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

- Aslında, Netanyahu'nun veya İsrail liderliğinin zihninden neler geçtiği hakkında içeriden bir bilgim yok. Gerçekten de yaşananlar benzersiz bir emsal ve bu nedenle kendisini kıyaslamak için benzer bir olaya değinemem. İsrail'in daha önce ve son aylarda İran'a yönelik de hava saldırıları gerçekleştirdiği doğru ve bundan on yıllar önce de Irak içinde saldırılar düzenlemişti. Fırsatın elverişli olduğunu her gördüğünde tehditlere doğrudan karşı koymaya hazır olduğunu da defalarca gösterdi. Ancak ABD ile ortak bir devlete, başkentinde bir saldırı düzenlemek tamamen benzeri görülmemiş. Görünüşe göre İsrail liderliği mevcut anı bir fırsat olarak gördü ve açıkça ABD veya başka bir tarafın pozisyonunu dikkate almayacağını gösterdi. Ayrıca, ne olursa olsun, şu ana kadar gerçek boyutlarından hâlâ habersiz olduğumuz sonuçların, tolere edilebilecek sınırlar dahilinde olacağını tahmin ediyor gibi görünüyor. Bu tahmin doğru muydu? Bundan emin olamıyorum.

* İsrail Başbakanı Netanyahu'dan bahsettiğiniz için sorum şu; sizce Netanyahu’nun

A) Başkan Trump'tan bölgede istediği her şeyi yapmak için verilmiş açık bir çeki mi bulunuyor?

B) Yoksa Trump'ın kırmızı çizgilerini mi test ediyor?

- Evet, bu iyi bir soru. Netanyahu ile Trump arasındaki ilişkinin tabiri caizse, oldukça karmaşık olduğunu düşünüyorum. Bir yandan, Başkan Trump, İsrail'in en büyük destekçisi olarak görülmek konusunda çok istekli. Diğer tüm Amerikan başkanları arasında hiç kimsenin İsrail için kendisinden daha fazlasını yapmadığını defalarca söyledi. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum ama oluşturmaya çalıştığı imajın bu olduğunu biliyorum. Aynı zamanda, Netanyahu'nun söylediği veya yaptığı her şeye her zaman katılmıyor ve bazen bundan duyduğu hayal kırıklığını açıkça dile getiriyor; hatta bugün kendisine atfedilen ve Netanyahu hakkında küfürlü bir ifade kullandığı alıntı da buna dahil.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (Reuters)İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (Reuters)

Bu yüzden aralarındaki ilişkinin karmaşık olduğunu düşünüyorum. Destekleyici görünmek istiyor ve İsrail'i herhangi bir şekilde kısıtladığı yönünde eleştirilmek istemiyor. Ancak aynı zamanda, Netanyahu'nun bazı eylemlerinden dolayı bazen büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Hatta eleştirilerini zaman zaman kamuoyuna da açıklıyor.

* Netanyahu ve aşırı sağcı hükümeti, bölgede ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit oluşturmaya mı başladı?

- Bu dikkat çekici bir soru. Arap dünyasında ve hatta Körfez ülkelerinde, İsrail’in eylemlerinin doğasının değiştiğine dair artan bir his olduğu kanaatindeyim. İsrail artık potansiyel olarak faydalı pragmatik bir aktör olarak görülmüyor; aksine, bazen bölgede öngörülemeyen, hatta tehlikeli bir aktör olarak görülüyor.  

Ulusal güvenlik tehdidi olarak sınıflandırılıp sınıflandırılamayacağını bilmiyorum. Elbette, şu anda Katarlıysanız, böyle hissediyor olabilirsiniz. Başka bir KİK ülkesi vatandaşıysanız, İsrailliler Katar'a saldırmaya hazırlarsa, bir sonraki hamlelerinin ne olabileceği konusunda endişeleniyor olabilirsiniz. Ama aynı zamanda, İsraillilerin yaptıklarının ciddiyetinin farkında olduklarını düşünüyorum. Ne düşündükleri hakkında içeriden bilgim yok, ancak bu durumda sınırlarını aşmış olabileceklerini düşündüklerine işaret eden bazı söylentiler okudum. Sadece kendileri için büyük değer taşıyan bir şeyi, yani Arap ülkeleriyle ilişkilerini genişletmeyi tehdit etmekle kalmadıklarını, aynı zamanda kamuoyu için önemli olan ve ABD için de önemli olan bir şeyi de tehdit ettiklerinin farkındalar. O şey de Katarlıların önemli bir rol oynadığı savaşı sona erdirmek ve rehinelerin serbest kalmasını sağlamak. Bu yüzden sorunuzun zor olduğunu düşünüyorum ve şu anda net bir cevabımız olduğunu sanmıyorum.

Eğer herhangi bir Körfez ülkesi vatandaşı olsaydım ve bölgede beni çevreleyen tehditlere, özellikle de İran'dan gelen tehditlere baksaydım, ABD'den mümkün olan en yüksek netliği beklerdim.

* Son sorum savunma vaatlerinin niteliğiyle ilgili. Bunlara “savunma vaatleri” diyorum çünkü bu röportajdan birkaç gün önce Suudi Arabistan ve Pakistan arasında imzalandığına tanık olduğumuz net anlaşma gibi bir anlaşma veya somut anlaşma seviyesinde değiller. Sayın Trump'ın savunma ittifakları ve güvenlik anlaşmaları konusundaki vaatlerini nasıl yorumluyorsunuz? Körfez'e yaptığı son ziyaretten bu yana bir takvim açıklandığını görmedik. Sizce bu vaatlerini eyleme dökecek mi, yoksa sadece lafta mı kalacak?

- Biliyorsunuz, kendisi bu açıdan ilginç bir şahsiyet, çünkü bir yandan Körfez'i ziyaret etti, Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret etti ve iş birliği, ticaret ve yatırım taahhütlerinde bulundu. Doha'dayken Katarlıları koruma vaadi konusunda çok netti, çünkü onlar çok önemli ortaklardı. Öte yandan, siyasi olarak ittifakların destekçisi değil. NATO'yu ve ABD'nin dahil olduğu diğer ittifakları eleştirdi, çünkü ABD'nin tüm yükü taşıdığına, diğer ülkelerin ise sorumluluklarını yerine getirmediğine inanıyor. Ayrıca, ABD'deki mevcut siyasi atmosferin ittifakları genişletmeyi veya diğer ülkelere karşı ilave sorumluluklar üstlenmeyi desteklemediğini düşünüyor.

Bence onu cezbeden iki tür motivasyon var. Bir yandan ister Suudi Arabistan ister BAE veya Katar olsun, Körfez ülkelerini önemli ortaklar olarak görüyor ve Amerika Birleşik Devletleri ve bölge için önemli ekonomik ve güvenlik fırsatları sunduklarını düşünüyor. Öte yandan, ABD'nin diğer ülkelere karşı sorumluluklarının kapsamını genişletme konusunda ise tereddütleri var.

Son zamanlarda daha yakından tanıdığım Suudi Arabistan örneğinde, İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi karşılığında gelişmiş iş birliğini, karşılıklı savunmayı garanti eden bir anlaşma -ki kendisi son birkaç yıldır konuşulan bir anlaşma- imzalama fırsatı olursa, bunun kendisi için çok cazip olacağına inanıyorum. Ancak Gazze'deki mevcut durum ve İsrail iç siyaseti göz önüne alındığında, şu anda bu anlaşmanın imzalanması pek olası görünmüyor.

Yine de bu ülkelerin hiçbirinin ABD ile güvenlik iş birliğinden geri adım atmayacağı kanaatindeyim. Aksine, Katarlıların da açıkça belirttiği gibi, daha güçlü Amerikan güvenlik garantileri isteyeceklerine inanıyorum. Eğer bir Suudi Arabistan, BAE, Katar veya herhangi bir Körfez ülkesi vatandaşı olsaydım ve bölgede beni çevreleyen tehditlere, özellikle de İran'dan gelen ciddi tehditlere baksaydım, ABD'den mümkün olan en yüksek netliği beklerdim. Onların istedikleri ve çabaladıkları şeyin de bu olduğunu düşünüyorum. Bu tartışma devam edecek ve eminim ki New York'taki BM Genel Kurulu sırasında yapılacak görüşmelerin de bir parçası olacak. Üst düzey yetkililerimizden bazılarının Körfez ülkelerinden üst düzey yetkililerle görüşeceğini ve yaşananlar hakkındaki hayal kırıklıklarını ve derin endişelerini dile getireceklerini biliyorum. Ancak, ABD ile bu ortak ülkeler arasındaki ilişkinin niteliği hakkında daha fazla netlik elde etmenin yolları ile ilgileneceklerine de inanıyorum.


Abdullah bin Zayid, Netanyahu ile görüşmesinde Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi gerektiğini vurguladı

BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid el Nahyan (WAM)
BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid el Nahyan (WAM)
TT

Abdullah bin Zayid, Netanyahu ile görüşmesinde Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi gerektiğini vurguladı

BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid el Nahyan (WAM)
BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid el Nahyan (WAM)

Birleşik Arap Emirlikleri Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid el Nahyan, New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oturumu kapsamında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi.

BAE Haber Ajansı'na (WAM) göre görüşmede mevcut bölgesel gelişmeler ve uluslararası toplumun Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme çabaları ele alındı. Şeyh Abdullah bin Zayid el Nahyan, Gazze Şeridi'ndeki kanlı savaşın sona erdirilmesi, kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkes sağlanması, daha fazla can kaybının önlenmesi ve Gazze Şeridi'ndeki sivillerin yaşadığı kriz ve trajik koşullara son verilmesi gerektiğini vurguladı.

BAE Dışişleri Bakanı, uluslararası toplumun tüm rehine ve tutukluların serbest bırakılmasını sağlama çabalarına BAE'nin desteğini teyit ederken, aşırılıkçılık ve terörizmin her türlü biçimi ve tezahürüyle mücadele etmek ve tüm sivillerin hayatlarını korumak için ortak uluslararası çabaların önemini vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın WAM’dan aktardığına göre, Gazze Şeridi'ndeki sivillerin yaşadığı trajik koşulların, insani yardımın kesintisiz ve sürdürülebilir bir şekilde ulaştırılmasını sağlamak için mümkün olan tüm çabaları gerektirdiğini belirtti.

BAE'nin, Filistin ve İsrail halklarının yanı sıra tüm bölge halklarının sürdürülebilir güvenlik ve istikrara sahip bir gelecek özlemlerini yerine getirmeye katkıda bulunacak olan "iki devletli çözüm" temelinde kapsamlı bir barışa ulaşmayı hedefleyen tüm çabaları destekleme konusundaki kararlı yaklaşımını yineledi. Ayrıca, bölge halklarının güvenlik, istikrar, refah ve sürdürülebilir kalkınma özlemlerini gerçekleştirmek için bölgede hoşgörü, bir arada yaşama ve insan kardeşliği değerlerinin teşvik edilmesinin önemini vurguladı.


Suudi Arabistan ve Lüksemburg, iki ülke arasında siyasi istişarelere ilişkin mutabakat zaptı imzaladı

Suudi Arabistan ve Lüksemburg, iki ülke arasında siyasi istişarelere ilişkin mutabakat zaptı imzaladı
TT

Suudi Arabistan ve Lüksemburg, iki ülke arasında siyasi istişarelere ilişkin mutabakat zaptı imzaladı

Suudi Arabistan ve Lüksemburg, iki ülke arasında siyasi istişarelere ilişkin mutabakat zaptı imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, dün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 80. oturumu kapsamında Lüksemburg Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Xavier Bettel ile bir araya geldi.

Görüşmede, Suudi Arabistan Krallığı Dışişleri Bakanlığı ile Lüksemburg Büyük Dükalığı Dışişleri ve Avrupa İşleri, Savunma, Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanlığı arasında siyasi istişarelere ilişkin bir mutabakat zaptı imzalandı.

İki taraf, ikili ilişkilerin çeşitli alanlarda geliştirilmesinin yollarını ele alırken, uluslararası alanda öne çıkan gelişmeler ve bu konuda yapılan çalışmalar da gözden geçirildi.