Altın, güvenli liman talebiyle ilk kez 3 bin 900 doları aştı

Londra'daki Hatton Garden Metals'deki kıymetli metal satıcılarında sergilenen altın külçeleri (Reuters)
Londra'daki Hatton Garden Metals'deki kıymetli metal satıcılarında sergilenen altın külçeleri (Reuters)
TT

Altın, güvenli liman talebiyle ilk kez 3 bin 900 doları aştı

Londra'daki Hatton Garden Metals'deki kıymetli metal satıcılarında sergilenen altın külçeleri (Reuters)
Londra'daki Hatton Garden Metals'deki kıymetli metal satıcılarında sergilenen altın külçeleri (Reuters)

Altın, bugün ilk kez ons başına 3 bin 900 doların üzerine çıktı. Bu yükseliş, zayıflayan yenin ardından oluşan güvenli liman talebi, ABD’de hükümetin kapanması ve FED’in faiz indirimlerine yönelik artan beklentilerin etkisiyle gerçekleşti. Spot altın, ons başına %1,1 artışla 3 bin 929,91 dolara yükseldi. ABD aralık vadeli altın işlemleri de %1,2 artışla bin 954,70 dolara yükseldi.

KCM Trade'de kıdemli piyasa analisti olan Tim Waterer, "Japonya'daki Liberal Demokrat Parti seçimlerinin ardından zayıflayan yen, yatırımcıların yöneldiği güvenli liman varlıklarının sayısını azalttı ve altın bundan faydalandı" dedi. "Devam eden ABD hükümetinin kapanması, ABD ekonomisi ve GSYİH üzerindeki potansiyel etkisi üzerinde hâlâ bir belirsizlik bulutunun asılı kaldığı anlamına geliyor."

Water, özellikle bu ay FED’in faiz indirimi beklentileri göz önüne alındığında, altının bu koşullar altında yatırımcılar için tercih edilen varlık olduğunu ifade etti.

Mali açıdan şahin bir isim olan Sanae Takaichi'nin iktidar partisinin başına geçmesi ve başbakan seçilmesinin ardından yen, ABD doları karşısında son beş ayın en büyük düşüşünü yaşadı.

Üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi dün yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kongre Demokratlarıyla kısmi hükümet kapanışını sona erdirmek için yapılan müzakerelerin "sonuç vermediğine" karar vermesi halinde, Trump yönetiminin federal çalışanları toplu olarak işten çıkaracağını söyledi.

Altın, 2024'te %27'lik bir artışın ardından bu yıl şimdiye kadar %49 değer kazandı. Bu yükseliş, merkez bankalarının agresif alımları, altın destekli borsa yatırım fonlarına (ETF) olan talebin artması, doların zayıflaması ve artan ticaret ve jeopolitik gerilimler nedeniyle korunma arayışında olan bireysel yatırımcıların artan ilgisiyle desteklendi.

Bu yükseliş, Federal Rezerv'in faiz oranlarını çeyrek puan düşürmesinin ve yılın geri kalanında borçlanma maliyetlerini istikrarlı bir şekilde azaltacağını göstermesinin ardından geçen ay yeniden destek buldu.

CME Group'un FedWatch aracına göre, yatırımcılar hem ekim hem de aralık aylarında sırasıyla %95 ve %83 olasılıklarla 25 baz puanlık ek faiz indirimini fiyatlıyor.

Spot altının ons fiyatı ilk olarak mart ayında 3 bin doları, eylül ortasında ise 3 bin 700 doları aştı. Bu yükseliş, birçok aracı kurumun iyimser olmasına yol açtı.

Diğer piyasalarda, spot gümüş %1,2 artışla ons başına 48,53 dolara, platin %1,2 artışla 1.623,88 dolara ve paladyum %1,2 artışla 1.275,65 dolara yükseldi.



Bitcoin, 125 bin dolar seviyesini aşarak yeni bir rekor kırdı

Bitcoin kripto para biriminin illüstrasyon çizimi (Reuters)
Bitcoin kripto para biriminin illüstrasyon çizimi (Reuters)
TT

Bitcoin, 125 bin dolar seviyesini aşarak yeni bir rekor kırdı

Bitcoin kripto para biriminin illüstrasyon çizimi (Reuters)
Bitcoin kripto para biriminin illüstrasyon çizimi (Reuters)

Piyasa değeri açısından dünyanın en büyük kripto para birimi olan Bitcoin, bugün 125 bin dolar seviyesini aşarak yeni bir rekor kırdı. Böylece elverişli düzenleyici ortam ve kurumsal yatırımcıların güçlü talebinin desteklediği yükseliş eğilimini sürdürdü.

Bitcoin, dünya saatiyle (GMT) 05.12 civarında 125 bin 245,57 dolar ile zirveye ulaştı. Gün içinde yaklaşık yüzde 2,7'lik bir artış kaydeden kripto para birini, böylece ağustos ayı ortalarında kırdığı 124 bin 480 dolarlık önceki rekorunu egale etti.

Kripto para biriminin yükselişini tetikleyen faktörler

Para birimi, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin daha olumlu düzenlemeleriyle destek buldu. Kurumsal yatırımcıların güçlü talebi de piyasaya likidite sağlamaya devam etti.

Kripto para birimi, ABD hisse senetlerindeki son dönemdeki kazançlar ve borsa yatırım fonlarına (ETF'ler) güçlü girişlerin desteğiyle cuma günü sekizinci seans üst üste yükseldi.

Doların düşüşü sürüyor

Bitcoin, geleneksel para birimlerinin değer kaybetmesiyle birlikte yükseldi. Bu süreçte dolar düşüş trendini sürdürdü. ABD doları cuma günü değer kaybetti ve önemli para birimleri karşısında haftalarca süren kayıplar kaydetti. Bunun yanında ABD hükümetinin kapanmasıyla ilgili belirsizlik, görünümü gölgelerken ekonominin gidişatını ölçmek için gerekli olan maaş bordrosu raporları gibi önemli ekonomik verilerin açıklanmasını geciktirdi.

Bu performans farkı, ekonomik ve siyasi belirsizlik dönemlerinde yatırımcıların tercihlerinin kripto varlıklara doğru kaydığını gösteriyor.


OPEC+, kasım ayında üretimi günde 137 bin varil artırmaya karar verdi

Bakü'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı sırasında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün logosu (Reuters)
Bakü'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı sırasında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün logosu (Reuters)
TT

OPEC+, kasım ayında üretimi günde 137 bin varil artırmaya karar verdi

Bakü'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı sırasında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün logosu (Reuters)
Bakü'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı sırasında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün logosu (Reuters)

OPEC+ ittifakındaki sekiz ülke, kasım ayından itibaren petrol üretimini günde yaklaşık 137 bin varil artırma konusunda anlaştı.

Bu sekiz ülke Suudi Arabistan, Rusya, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kuveyt, Kazakistan, Cezayir ve Umman.

Bu artış, ekim ayında uygulanan artışla aynı.

OPEC+'nın açıklamasına göre, sekiz ülke, ‘petrol piyasasının mevcut iyi temelleri ve istikrarlı küresel ekonomik görünüm ışığında petrol piyasasını istikrara kavuşturma taahhütlerini teyit etti ve üretimlerini ayarlamaya karar verdi’.

Açıklamada, “Küresel ekonominin istikrarlı görünümü ve mevcut olumlu piyasa temelleri ışığında, katılımcı ülkeler, Nisan 2023'te açıklanan toplam 1,65 milyon varil/günlük ek gönüllü ayarlamalardan 137 bin varil/günlük bir üretim ayarlaması uygulamaya karar verdiler. Bu ayarlama Kasım 2025'te uygulanacak” denildi.

Sekiz ülke, ülkelerin piyasa koşullarını yakından izlemeye ve değerlendirmeye devam edeceklerini vurguladı. Piyasa istikrarını desteklemek için sürdürdükleri çabaların bir parçası olarak ülkeler, 2023 yılının kasım ayında açıklanan ve günde 2,2 milyon varil için daha önce uygulanan gönüllü ayarlamalar da dahil olmak üzere, ek gönüllü üretim ayarlamalarını durdurmak veya tersine çevirmek için temkinli bir yaklaşım benimsemenin ve tam esnekliği korumanın önemini vurguladılar.

Sekiz OPEC+ ülkesi ayrıca, bu önlemin katılımcı ülkelere tazminatlarını hızlandırma fırsatı sağlayacağını belirtti. Ortak Bakanlar İzleme Komitesi tarafından izlenecek ek gönüllü üretim ayarlamaları da dahil olmak üzere İşbirliği Bildirgesi’ne bağlılıklarını yinelediler.

Sekiz OPEC+ ülkesi, bir sonraki toplantısını 2 Kasım 2025'te yapmayı planlıyor.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), Rusya ve bazı küçük üreticilerin yer aldığı ittifak, bu yıl petrol üretim hedefini günlük 2,6 milyon varilden fazla artırdı; bu da küresel talebin yaklaşık yüzde 2,5'ine denk geliyor.

Yıllarca süren kesintilerin ardından gelen bu politika değişikliği, küresel petrol talebini karşılamayı ve ABD kaya petrolü üreticileri gibi rakiplerden pazar payı almayı amaçlıyor.

Önceki üretim kesintileri mart ayında toplam 5,85 milyon varil ile zirveye ulaşmıştı. Kesintiler üç dilimden oluşuyordu: 2,2 milyon varillik gönüllü kesintiler, sekiz üyenin 1,65 milyon varillik kesintisi ve tüm ittifakın ek 2 milyon varillik kesintisi.

Sekiz üretici, eylül ayı sonuna kadar bu kesintilerin bir dilimini (2,2 milyon varil) tamamen kaldırdı. Ekim ayında 1,65 milyon varil/günlük ikinci dilim kaldırılmaya başlandı; bu da 137 bin varil/günlük bir artış anlamına geliyor.


Afrika’da gölge ekonomi: Hayatta kalma mücadelesinden kesintisiz şiddetin itici gücüne

M23 hareketinden bir asker, Ruanda'nın Kurtuluşu için Demokratik Güçler (FDLR) üyesi yaklaşık 100 kişinin başında nöbet tutarken (AFP)
M23 hareketinden bir asker, Ruanda'nın Kurtuluşu için Demokratik Güçler (FDLR) üyesi yaklaşık 100 kişinin başında nöbet tutarken (AFP)
TT

Afrika’da gölge ekonomi: Hayatta kalma mücadelesinden kesintisiz şiddetin itici gücüne

M23 hareketinden bir asker, Ruanda'nın Kurtuluşu için Demokratik Güçler (FDLR) üyesi yaklaşık 100 kişinin başında nöbet tutarken (AFP)
M23 hareketinden bir asker, Ruanda'nın Kurtuluşu için Demokratik Güçler (FDLR) üyesi yaklaşık 100 kişinin başında nöbet tutarken (AFP)

Sergey Eldinov

Afrika kıtası, onlarca yıl boyunca dünyanın bilinç altında iç savaşlarla özdeşleştirildi. Bugün kıtanın büyük bir bölümüne yayılmış halde olan bu savaşlar, Sahel'deki bölgesel çatışmalardan Sudan'daki açık iç savaşa, Kamerun'daki yerel ayrılıkçılıktan Mozambik'teki cihatçı faaliyetlere kadar kapsam ve şiddet açısından çeşitlilik gösteriyor. Her bir vakanın kendine özgü özellikleri olmasına rağmen, hepsinin bazı ortak özellikleri bulunuyor.

Hükümet karşıtı silahlı grupların faaliyetleri, güvenlik güçlerinin sayısının artmasıyla orantılı olarak artıyor. Aynı şekilde hükümet yanlısı milis grupların oluşması, daha fazla sivil silahlı grubun kurulmasını teşvik ederken bu grupları daha koordineli bir şekilde çalışmaya itiyor.

Üsleri ve kampları ortadan kaldırmayı, ikmal kanallarını kesmeyi ve lojistik ağları bozmayı amaçlayan hükümet politikaları, muhalif güçleri karşı önlemler almaya sevk ediyor. Sonuç olarak, askeri garnizonlara yönelik saldırılar artıyor, toprak ve ulaşım yolları üzerindeki kontrol genişliyor, lojistik ağlar güçleniyor ve yasadışı tedarik yöntemleri ve kanalları çoğalıyor.

Çatışma bölgelerindeki sivillerin durumu hızla kötüleşiyor. Siviller sadece savaş operasyonlarının değil, aynı zamanda derin ekonomik çöküşün de kurbanları oluyor. Üretim düşüyor ve ticaret azalıyor. Toprağa, otlaklara ve suya erişim kısmen kısıtlanıyor, gelir kaynakları ortadan kalkıyor ve emtia fiyatları yükseliyor. Toplum, karşı karşıya olduğu zorluklar yüzünden hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Tüm bunların sonucunda, sosyal hareketlilik azalıyor, bireyler arasındaki bağlar kopuyor, geleneksel kurumlar zayıflıyor ve devlete olan güven azalıyor. Devlet ve geleneksel düzenleme mekanizmaları zayıfladıkça, silahlı grupların ve gayri resmi liderlerin nüfuzu artıyor.

Yukarıdakilerle yakından bağlantılı ve akademik ve siyasi söylemlerde sıklıkla göz ardı edilen bir diğer önemli faktörse, silahlı çatışmaların etkilenen bölgelerin kaynaklarını tüketmesine rağmen ekonomik faaliyeti tamamen yok etmemesi. Ekonomik yaşam devam eder, ancak yeni gerçekliğe uyum sağlamak için köklü dönüşümler geçirir. Çatışmalardan etkilenen bölgelerdeki ekonomik manzara yeniden şekillenir, faaliyet merkezleri ve eski merkezler değişir, devlet ve bir dereceye kadar geleneksel kurumlar statülerini kaybeder. Bu değişen bağlamda, yeni bir sosyo-ekonomik fenomen olarak savaş ekonomisi ortaya çıkar.

Gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin büyük bir bölümünü oluşturan ve hükümet düzenlemeleri ile resmi istatistiklerin dışında faaliyet gösteren kayıt dışı sektörün varlığı yadsınamaz bir gerçek. Bazı durumlarda, ihlaller genellikle vergi ödememe ve resmi devlet düzenleme kurumlarından bağımsız olma ile sınırlı olduğundan, bu sektör yarı yasal olarak kabul edilebilir.

Resmi ekonominin büyümesindeki yavaşlık, aktif nüfusun büyük bir bölümünü işportacılık, el sanatları, tarım ve hizmet sektörü gibi çeşitli serbest meslek türlerine yönelmek zorunda bırakıyor. Gayri resmi (kayıt dışı) ekonomi, devletin kurumsal zayıflıklarını telafi ederek temel geçim kaynaklarını güvence altına alan bir rol oynuyor. Kendi ekonomik araçları ve mekanizmaları olur ve bunlar arasında finansal sistemler ve güvenlik mekanizmaları da bulunur. Güven, kişisel ağlar ve karşılıklı taahhütlere dayanan bu ekonomi, sosyal çöküş riskini azaltmaya yardımcı oluyor.

Gayri resmi ekonomi oldukça esnek ve uyumludur. Kurumsal çalkantıların yaşandığı dönemlerde bile faaliyetlerini sürdürür. Ayrıca ulusal sınırların ötesine uzanır ve etnik veya dini aidiyetlere bakılmaksızın çeşitli sosyal grupları kapsar.

Çoğu Afrika ülkesinde, kayıt dışı ekonomi ekonomik ve sosyal yaşamın can damarıdır. Hükümetler, bu sektörün istihdamın önemli bir kaynağı olarak sürdürülebilirliğini korumak ve aynı zamanda kayıt dışı ekonomiyi daha iyi yönetmek gibi ikili bir zorlukla karşı karşıyadır.   

Çoğu Afrika ülkesinde, kayıt dışı ekonomi ekonomik ve sosyal yaşamın can damarıdır. Hükümetler, bu sektörün istihdamın önemli bir kaynağı olarak sürdürülebilirliğini korumak ve aynı zamanda kayıt dışı ekonomiyi daha iyi yönetmek gibi çift yönlü bir zorlukla karşı karşıya kalır.

Gayri resmi ekonominin yanı sıra, gelişmekte olan ülkelerde kaçakçılık, doğal kaynakların yasadışı çıkarılması, insan ve mal kaçakçılığı, yolsuzluk planları ve diğer yasadışı ekonomik faaliyetler gibi yasadışı ve hatta suç teşkil eden bir sektör de gelişiyor. Gayri resmi ve yasadışı olan bu iki sektör birlikte, gölge ekonomi olarak bilinen yapıyı oluşturuyor. Yasal ve yasadışı bileşenleri arasındaki denge bölgeden bölgeye değişmekle birlikte, dinamikleri genellikle yaşam standartlarıyla yakından bağlantılı. Gölge ekonomi, devlet baskısı veya diğer faktörler nedeniyle gerilediğinde, sosyal gerilimler artma eğilimi gösterir ve ekonomi daha suçlu hale gelir.

fghyj
Mali'nin Azavad bölgesindeki silahlı siyasi hareket olan Azavad Kurtuluş Hareketi'nden (MSA) silahlı adamlar, bir kamyonetin arkasına monte edilmiş bir uçaksavar silahıyla Menaka dışındaki çöl bölgesinde toplandıkları sırada, 14 Mart 2020 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Mali'deki durum, sığır ticareti, altın madenciliği ve yakıt nakliyesi gibi gayri resmi ekonomik faaliyetlerin, silahlı gruplar tarafından kontrol edilen gölge ağlara nasıl entegre edildiğini ve ekonomik faaliyetlerin niteliğini kökten değiştirdiğini gösteriyor.

Gölge ekonomi, sadece ekonomik faaliyetlerin biçimini ve yoğunluğunu değil, aynı zamanda sosyal güven düzeyini, özellikle de devlet kurumlarına duyulan güveni de yansıtıyor. Devlet, ülkenin dört bir yanında nüfuzunu genişletmekte zorlanınca bu boşluğu kısmen gayri resmi yapılar doldurur. Bölge, idari ve ekonomik merkezlerden ne kadar uzaksa, gölge ekonominin etkisi o kadar büyük olur.

Savaş ekonomisine geçiş

Savaşın etkisi altında, gölge ekonomi sosyal işlevlerini sürdürür, ancak yapısal değişikliklere uğrar ve hızla özerkliğini yitirir. Askeri operasyonlar ve altyapının tahrip edilmesi nedeniyle yerinden edilen siviller, gayri resmi ekonomiden bile dışlanır ve bazıları silahlı gruplar tarafından askere alınır. Diğerleri ise çatışmayla doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı yasadışı faaliyetlere sürüklenir.

Bölgeyi kontrol eden silahlı gruplar, güç merkezleri ve fiili otoriteler haline gelirler ve yarı-hükümet kurumsal bir ortam oluştururlar. Çatışmanın dinamikleri, bu grupları gölge ekonominin başlıca yararlanıcısı haline getirir. Böylece, gayri resmi kurumlar ve geleneksel yapılar, silahlı çatışmanın taraflarıyla iç içe geçer.

Söz konusu gruplar için savaş, sadece varlıklarını sürdürmek için bir alan değil, aynı zamanda birincil gelir kaynağıdır ve istikrarsızlığı sürdürmek için ekonomik bir teşvik oluşturuyor.

Söz konusu gruplar için savaş, sadece varlıklarını sürdürmek için bir alan değil, aynı zamanda birincil gelir kaynağıdır ve istikrarsızlığı sürdürmek için ekonomik bir teşvik oluşturuyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, bu dönüşümün açık bir örneğidir. On yıllardır süren koltan, altın ve elmas madenciliği, silahlı grupların finanse edilmesine yardımcı olarak savaş ekonomisini kendi kendini sürdürebilen bir sisteme dönüştürdü.

Savaş sürdükçe vergi kaçakçılığı, mal kaçakçılığı, silahlı gruplara malzeme temini ve halkla ilişkiler için aynı kanalların kullanılması nedeniyle gölge ekonomi ile savaş ekonomisi arasındaki sınırlar bulanıklaşıp ayırt edilemez oluyor. Zaman geçtikçe gölge ekonomi, savaş ekonomisinin içine giderek daha fazla çekiliyor. Gayri resmi ekonomiyi resmi ekonomiye entegre etme fırsatları büyük ölçüde azalıyor.

hy
Afrika'nın en büyük mülteci kamplarından biri olan Kenya'daki Dadaab Mülteci Kampı’nda kurulan geçici barınaklara dönerken bidonları yuvarlayan Somalili bir kadın ve çocuğu, 23 Mart 2023 (AFP)

Ayrıca, savaşlardan kaynaklanan uygulamalar yayılma ve genişleme eğiliminde olur. Meşru faaliyetlerin ekonomik olarak azalan uygulanabilirliği, yasadışı ekonomiye doğru daha da kaymaya yol açar. Bu da şiddetin tırmanmasına neden olan bazı etkileşim zincirleri yaratır.

Savaş ekonomisinin yıkıcı doğası

Gölge ekonomi, resmi ekonomi ve devlet kurumlarıyla bir arada var olabilir ve performansı dış koşullara göre dalgalanır. Ancak çatışma ekonomisi, devletle çatışması bakımından temelde farklıdır. Resmi kurumları zayıflatır. Doğası gereği açıkça yıkıcı olan büyüme dinamiklerine dayanır.

Ulusal ordular ve güvenlik kurumları tarafından çatışma ekonomisine dahil olan aktörlere karşı alınan baskıcı önlemler, bu ekonomiyi azaltmak veya ortadan kaldırmak yerine, onun yeniden üretilmesine ve güçlenmesine katkıda bulunuyor. Dahası, şiddetin tırmanması bu ekonominin hızını artırır. Böylece şiddet, olumsuz ekonomik süreçlerin kuluçkası haline gelirken, savaş ekonomisi silahlı çatışmaların devam etmesinin itici gücü olarak işlev görüyor.

‘Yönetilen savaş ekonomisi’ olabileceği teorisi, ‘yönetilen silahlı çatışma’ kavramı gibi, pratik testlere dayanamaz. Bu olgular hızla kendi başlarına bir hayat sürmeye başlarlar.

Sudan'daki iç savaş, devlet kurumlarının felç olduğu ve işlevini yitirdiği bir dönemde altının savaşan taraflar için önemli bir finansman kaynağı haline gelmesiyle, savaş ekonomisinin yıkıcı doğasının açık örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Savaş ekonomisi, toplumun çöküşü için yapısal bir mekanizma görevi görür. Bu, yalnızca istikrarsızlığın bir sonucu değil, giderek bu gerçeğin sürmesine ve derinleşmesine katkıda bulunan bağımsız bir faktöre dönüşür.

Çatışma ekonomisi, toplumun çöküşü için yapısal bir mekanizma görevi görür. Bu, yalnızca istikrarsızlığın bir sonucu değil, giderek bu gerçekliğin devam etmesine ve derinleşmesine katkıda bulunan bağımsız bir faktöre dönüşür.

Uluslararası toplumun Afrika'daki çatışma ekonomisini ele almak için sistematik önlemler almaması, bu ekonominin varlığını ve gelişimini dolaylı olarak desteklediği şeklinde yorumlanabilir.

Şu anda, AB ülkeleri, kıtadaki stratejilerinin çöküşünün şokundan ve ABD'nin insani yardımındaki azalmadan henüz yeni yeni kurtulmaya başlıyorlar. Bugün birincil hedefleri, ne pahasına olursa olsun mevcut ekonomik konumlarını koruyor.

Afrika ekonomilerinin en büyük yatırımcısı olan Çin, iç işlerine karışmama politikası uygulamakta ve buna bağlı kalmakta olup, genellikle silahlı çatışmalardan etkilenmeyen alanlarda yapısal yatırım projelerinin uygulanmasına odaklanıyor. Ancak, bazı Çinli aktörler, kaynağı bilinmeyen veya şüpheli doğal kaynakların ticari olarak sömürülmesinde rol oynuyor.

Benzer bir model, resmi olarak tarafsız olarak sınıflandırılan ulaştırma ve lojistik sektörlerine yönelen Körfez yatırımlarında da gözlemlenebilir. Ancak, Çin örneğinde olduğu gibi, bu yatırımlar genellikle başta altın olmak üzere doğal kaynakların ithalatıyla bağlantılı olur ve bunların gerçek kaynağı doğrulanmadan ithalatı gerçekleştirilir. Bu da savaş ekonomisini beslemeye katkıda bulunur.

sdfrgt
Zem Zem Mülteci Kampı’nın kontrolü HDK’nın eline geçtikten sonra kamptan kaçan yerinden edilmiş kişiler, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesindeki Tavila beldesi yakınlarındaki açık bir alanda kurulan geçici kampta dinlenirken, 13 Nisan 2025 (AFP)

Afrika Birliği (AfB) veya Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) gibi bölgesel kuruluşların, kurumsal zayıflıkları ve bürokratik verimsizlikleri nedeniyle pratik adımlar atma umutları sınırlı görünüyor.

ABD’nin dış politikası ise halen şekillenme aşamasında. Açıklamalar ve anlaşmalar dışında, henüz somut adımlara dönüşen bir gelişme yok. Buna karşılık, Rusya, Afrika'da devlet dışı silahlı gruplara karşı askeri operasyonlara doğrudan katılan tek ülke olmaya devam ediyor.

Moskova’nın Afrika’daki müttefiklerinin desteğiyle ‘güvenlik ihracı’ olarak tanımladığı olgu, gerilimin azaltılması ve istikrarın sağlanmasına yönelik koordineli bir önlem olarak sunuluyor. Bu yaklaşım, askeri varlığın yanı sıra gıda güvenliği, enerji ve ekonomi alanlarındaki girişimleri de içeriyor. Ancak, askeri yönüne çok fazla odaklanmak çatışmanın çözülmesine yol açmaz, aksine şiddet ve aşırılık düzeylerinin artmasına katkıda bulunur. Uygulamada, bu durum çatışma ekonomisini besleyen ve güçlendiren bir faktör haline gelir.

Afrika hükümetleri bugün, Afrika birliği gibi genel sloganlar dışında, net bir ideolojik çerçeve olmadan faaliyet gösteriyor. Odak noktaları öncelikle bağımsızlık ve ekonomik egemenlik ile karşılıklı fayda temelinde ortaklıklar kuruyor. En iyi koşulları sunan jeopolitik aktör, ulusal politikaların ve sivil toplum yönelimlerinin şekillenmesinde başlıca ortak haline gelebilir.

İnsani yardım girişimlerinin geliştirilmesi, en geniş anlamıyla ‘kılıçları saban demirlerine dönüştürme’ fikrinin pratik bir testi olabilir. Bu fikir, gıda dağıtımının ötesine geçerek eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerini de kapsar. Bu tür girişimler, vatandaşları birbirine yaklaştırır ve silahlı çatışmaların yol açtığı bölünmeleri çözmeye yardımcı olur.

Ancak kapsamlı programlar olmazsa savaş ekonomisinin dinamikleri hız kesmeden yoluna devam eder. Bunu engelleyecek etkili önlemler arasında savaşın çözümü, devlet kurumlarına olan güvenin yeniden tesis edilmesi, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve kayıt dışı ekonominin kayıtlı ekonomiye entegre edilmesi yer almalı. Bu tür adımlar atılmadığında, silahlı çatışmaların yayılması kaçınılmaz hale gelir ve bunun sonucunda devlet daha da kötüye gider.

Modern küresel bağlantılar, tüm uluslararası toplumu etkileyen sınır ötesi savaş ekonomilerinin ortaya çıkma olasılığını beraberinde getiriyor. Kayıt dışı mallar, silahlar, mali akışlar ve göç, ulusal sınırları aşar ve küresel ticaretin giderek artan bir parçası haline gelir.

Kısa vadede, çatışma ekonomisi küresel ekonomide aksaklıklara ve daha geniş çaplı uluslararası istikrarsızlığa yol açabilecek gerçek riskler oluşturuyor.