İranlı siyasetçi tartışma yarattı: Rejim, politikasını değiştirdi ve başörtüsü takma zorunluluğunu kaldırdı

Geçtiğimiz hafta Tahran'ın merkezindeki İnkılab (Devrim) Caddesi'nde bir kafenin önünde oturan bir kadın (AP)
Geçtiğimiz hafta Tahran'ın merkezindeki İnkılab (Devrim) Caddesi'nde bir kafenin önünde oturan bir kadın (AP)
TT

İranlı siyasetçi tartışma yarattı: Rejim, politikasını değiştirdi ve başörtüsü takma zorunluluğunu kaldırdı

Geçtiğimiz hafta Tahran'ın merkezindeki İnkılab (Devrim) Caddesi'nde bir kafenin önünde oturan bir kadın (AP)
Geçtiğimiz hafta Tahran'ın merkezindeki İnkılab (Devrim) Caddesi'nde bir kafenin önünde oturan bir kadın (AP)

Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyesi Muhammed Bahonar, bir podcast tartışmasında rejimin ‘zorunlu başörtüsü’ politikasını resmi olarak sona erdirdiğini açıklayarak, İran İslam Cumhuriyeti'nin temellerinden biri hakkında son yılların en cesur açıklaması olarak nitelendirilen bir tartışma fırtınası başlattı. Bu açıklama, muhafazakârlar ve reformistler arasında geniş çaplı bir tartışma başlattı ve ‘iffet ve başörtüsü yasası’ konusunu, aylarca uygulamaya konulmaması ve İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yasayı uygulamayı reddetmesi sonrasında yeniden kamuoyunun gündemine taşıdı.

Tartışmanın başlangıcı

Bahonar, bir podcast programındaki tartışmada, “Başörtüsü yasası artık ne yasal ne de insan hakları açısından geçerli değil. Artık bununla ilgili herhangi bir yükümlülük, para cezası veya başka bir ceza yok” dedi.

fg
Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyesi Muhammed Bahonar, bir basın toplantısı sırasında (Khabar Online)

Bahonar, “İran İslam Cumhuriyeti, siyasi ve entelektüel yapısında kademeli değişiklikler geçiriyor. İran nüfusunun yüzde 10'u dindar muhafazakârlar, yüzde 90'ı ise sadece yaşamak ve kendileri için bir gelecek inşa etmek istiyor” ifadelerini kullandı.

Cumartesi günü düzenlediği basın toplantısında Bahonar, görüşünü yineleyerek şunları söyledi: “Şu anda, başörtüsü konusunda bağlayıcı ve uygulanabilir bir yasa yok... Rejimin şu anki genel kararı, zorunlu başörtüsü yasasının uygulanamayacağı yönünde. Bu karara aykırı herhangi bir işlem veya para cezası ile karşılaşırsanız, 110 numaralı polis hattını arayarak bildirebilirsiniz.”

Bahonar sözlerini şöyle sürdürdü: “Başörtüsünün zorunlu hale getirilmesini isteyenler olduğunu açıkça belirttim, ancak zorunlu başörtüsüne hiçbir zaman inanmadım ve halen de inanmıyorum. Asıl soru şu: Çıplaklığa ne ölçüde izin verilebilir? Sonuçta, uyulması gereken bir sınır olmalı.”

f5y
Tahran'ın kuzeyindeki bir kavşaktan karşıya geçen İranlı bir kadın (AP)

Bahonar, “Halen zorunlu başörtüsü talep edenler var ve bazıları parlamentonun önünde oturma eylemi yapıyor. Tek bir görüşü dayatmaya çalışmıyoruz, herkesin susturulması gerektiğini de söylemiyoruz... Mesele tek bir görüşü dayatmak değil, rejim tarafından alınan ulusal kararlarla ilgili. Rejimin şu anki genel kararı, başörtüsü yasasının uygulanamaz olduğu yönünde” dedi.

Muhafazakâr kesimden sert eleştiriler

Bahonar'ın açıklamaları muhafazakâr çevrelerden sert tepkiler aldı. İran Dini Lideri Ali Hamaney’e yakınlığıyla bilinen Kayhan gazetesinin genel yayın yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari şunları söyledi: “Bahonar'ın çıplaklığın tek başına bir suç olup olmadığını ve başörtüsünü çıkarmanın çıplaklık düzeyine ulaşmadığı sürece caiz olup olmadığını açıklığa kavuşturmasını isterim. Eğer kastettiği buysa, bu görüşün yürürlükteki yasalar ve hukuk ilkeleriyle nasıl uyumlu olduğunu bize açıklamalıdır.”

Şeriatmedari, Bahonar'ın ‘zorunlu başörtüsü’ ile neyi kastettiğini ve başörtüsünün ‘yasal bir zorunluluk ve şeri bir gereklilik olup olmadığını’ açıklamasını talep etti.

İslami Şûra Meclisi Kültür Komisyonu Sözcüsü Ahmed Rastineh de Bahonar'a sert bir biçimde yüklenerek, ‘zorunlu başörtüsü’ teriminin çıplaklığı teşvik etmek için uydurulduğunu söyledi. Rastineh, bunun, ‘devrim karşıtı medya’ olarak adlandırdığı kuruluşlar tarafından yapılan ‘medya tanıtımı’ olduğunu iddia etti.

Rastineh, Bahonar'a hitaben, “Rejimin yavaş yavaş kalıplarını değiştirdiğini ve artık iffet ve başörtüsüyle ilgili bir yasa olmadığını söylediniz. Bu ifade çıplaklığı teşvik etmiyor mu? Kimin çıkarlarını savunuyorsunuz? Çıplak, yozlaşmış Batı'nın çıkarlarını mı, yoksa İran İslam Cumhuriyeti'nin çıkarlarını mı?” diye sordu.

y67u
Tahran'ın merkezindeki Devrim Meydanı'nda, nükleer bilim adamları ve santrifüjlerin resimlerinin yer aldığı ve Farsça ‘Bilim güçtür’ yazan bir panonun önünden geçen İranlı bir kadın (AFP)

Muhafazakâr milletvekili Muhammed Taki Nakdali ise daha önce parlamentonun başkan yardımcılığı görevini yürüten Bahonar'ı eleştirerek, “Bu parlamentonun başkan yardımcılığı görevini bu kadar uzun süre yürüten biri, şimdi başörtüsünün artık yasal bir dayanağı olmadığını söylüyor... Şehit olan kardeşinin kanından utanması gerekir” dedi.

Nakdali, başörtüsü konusunda şeriat kanunlarının uygulanmasının göz ardı edilmesinin ‘kaosa yol açacağını’ ifade etti.

İslami Şûra Meclisi Başkan Yardımcısı Ali Nikzad, Nakdali'nin eleştirisine destek vererek, Bahonar'ın toplumun demografik yapısı hakkındaki açıklamalarını eleştirdi. Nikzad, “Toplumu dindar ve dindar olmayan gruplara ayıranlar var... Bu yüzdeleri nereden aldıklarını bilmiyoruz” şeklinde konuştu.

Başörtüsü yasası

Yeni tartışma, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın geçtiğimiz mart ayında parlamentonun kabul ettiği ‘iffet ve başörtüsü’ yasasını, uygulamasının ‘çatışmaları alevlendirebileceğini ve insanlara zarar verebileceğini’ düşünerek uygulamayı reddetmesinden aylar sonra ortaya çıktı.

Geçen aralık ayında hükümet, İran'ın güvenliği üzerindeki etkileri nedeniyle, politikacılar, din adamları ve sivil toplum arasında yaygın tartışma ve bölünme yaşandıktan sonra, 74 maddelik tasarıyı uygulamayı durdurmak için Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'ne havale etti.

İran Cumhurbaşkanlığı aralık ayında, Pezeşkiyan'ın ‘iffet ve başörtüsü’ tasarısını uygulanmasını önlemek için Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi'ne sevk ettiğini açıkladı. Bu adım, parlamento başkanlığının hükümetten tasarıyı değiştirmesini ve uzlaşmacı bir çözüme ulaşmasını istemesinin ardından geldi.

Pezeşkiyan geçen ay bir televizyon röportajında, “Toplumda çatışma ve uyumsuzluğa yol açabilecek bir yasayı uygulayamazdım” dedi.

tyu
Tahran'da sokakta yürüyen İranlı bir kadın, 28 Eylül 2025 (AFP)

İran'da kadınlar, 1979 devrimi sonrası İranlı din adamları arasında başörtüsü zorunluluğu konusunda çıkan anlaşmazlıkların ardından, 9 Ağustos 1983'ten bu yana kamusal alanda başörtüsü takmak zorunda.

Ancak Mahsa Amini'nin ölümünden bu yana, daha fazla kadın İran İslam Cumhuriyeti'nin ideolojik temellerinden birine karşı gelerek başörtüsü takmadan dışarı çıkmaya başladı.

Kürt asıllı genç kadın Mahsa Amini'nin, ülkenin kıyafet kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybetmesi, Eylül 2022'de eşi görülmemiş bir protesto dalgasına yol açtı.



Netanyahu: Hamas ile ateşkes anlaşması "savaşın sonunun başlangıcı" olabilir

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
TT

Netanyahu: Hamas ile ateşkes anlaşması "savaşın sonunun başlangıcı" olabilir

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (EPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün yaptığı açıklamada, Gazze'de bir ateşkes anlaşmasının Hamas tarafından kabul edilmesi halinde "savaşın sonunun başlangıcı olabileceğini" söyledi.

Netanyahu Euronews'e verdiği röportajda, hareketin anlaşmayı ilk kabulünün, İsrail'in "ana kalesi" olarak tanımladığı bölgeye yönelik askeri operasyonları sonucunda gerçekleştiğini açıkladı. "Bu operasyonlar sayesinde Hamas, sonun yaklaştığını fark ettiğinde daha esnek hale geldi" ifadesini kullandı.

"Umarım savaşı zor yoldan değil, kolay yoldan bitirebiliriz" diye devam etti.

Netanyahu, Hamas ile kısmi bir anlaşma fikrini reddederek, hareketin tamamen teslim olması ve çekincesiz silahsızlanması gerektiğini vurguladı.

İsrail Başbakanı, "Bunu kısmen kabul edemez; tamamen kabul etmelidir. Gazze'de, çocuklarını İsrail'den nefret edecek ve her yerde Yahudileri öldürecek şekilde yetiştirmeyen bir sivil yönetim kurarsak, tüm bölgenin daha olumlu ve barışçıl bir geleceğe sahip olabileceğine inanıyorum" dedi.

Hamas'ın önerilen anlaşmayı kabul etmemesi halinde ABD'nin İsrail'e tam destek vermeye devam edeceğini belirten Netanyahu, diplomatik yolların başarısız olması halinde nihai hedefin savaşı askeri yollarla sona erdirmek olduğunu belirtti.

Netanyahu, "Gazze halkı bugün Hamas'la savaşıyor çünkü ondan kurtulma umudu görüyorlar" diyerek "Sanırım herkes Hamas'ın iktidarının sona erdiğini anlıyor" ifadesini kullandı.

İsrail başbakanı, Avrupa liderlerini “terörizme teslim olmakla” suçlayarak, sert bir şekilde eleştirdi. “Avrupa, (Hamas) terörizmine boyun eğdiği için yoktu” diyen Netanyahu, “Filistin Devleti'nin son zamanlarda tanınması, Holokost'tan bu yana Yahudilere yönelik en büyük katliamdan sonra (Hamas) için en büyük ödül” olduğunu ifade etti.

Netanyahu, Gazze Şeridi'nden gelen bilgilerin “yanıltıcı propaganda” olduğunu düşündüğünü belirterek, uluslararası medyanın haberlerinin, “Avrupa'nın terörist tehditlere boyun eğmesi” nedeniyle çarpıtıldığını kaydetti.

Şarku’l Avsat’ın Euronews'ten aktardığına göre İsrail'in “aşırılıkçıların Avrupa'yı istila etmesini önlemek için özgür dünyanın savaşını verdiğini” belirten Netanyahu, Avrupa'nın terör tehdidine teslim olmak yerine onunla yüzleşmesi gerektiğini ifade etti.

Netanyahu, Gazze'de yaşananları “İran'ın terörist yayılmacılığı” ile ilişkilendirerek, “Hamas, Hizbullah ve Husi'ler, sadece İsrail'i hedef alan değil, aynı zamanda Amerika'ya ve Avrupa'ya ölüm sloganları atan aşırıcı güçlerdir” değerlendirmesinde bulundu.

Netanyahu, "Avrupa'nın yönünü değiştirmesini umuyorum. Barbarların özgür dünyayı istila etmesini önlemek için özgür dünyanın savaşını veriyoruz" dedi.

Mısır bugün, Hamas ve İsrail arasında, savaşın üçüncü yılına girmeden önce her iki tarafın da prensipte kabul ettiği ABD Başkanı Donald Trump'ın planına uygun olarak tutuklu ve rehine takasının uygulanmasını görüşmek üzere bir dizi dolaylı görüşmeye ev sahipliği yapacak.

 


İran müzakerelere açık ancak Avrupalılarla değil

Çok sayıda büyükelçi ve yabancı diplomatik misyon temsilcisi, dün Tahran'da Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile bir araya geldi (İran Dışişleri Bakanlığı)
Çok sayıda büyükelçi ve yabancı diplomatik misyon temsilcisi, dün Tahran'da Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile bir araya geldi (İran Dışişleri Bakanlığı)
TT

İran müzakerelere açık ancak Avrupalılarla değil

Çok sayıda büyükelçi ve yabancı diplomatik misyon temsilcisi, dün Tahran'da Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile bir araya geldi (İran Dışişleri Bakanlığı)
Çok sayıda büyükelçi ve yabancı diplomatik misyon temsilcisi, dün Tahran'da Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile bir araya geldi (İran Dışişleri Bakanlığı)

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi dün yaptığı açıklamada, ülkesinin nükleer programıyla ilgili müzakerelerin "karşı taraf iyi niyet gösterirse yeniden başlatılabileceğini" söyledi.

Büyükelçiler ve diplomatik misyon temsilcileriyle yaptığı görüşmenin ardından gazetecilere konuşan Arakçi, "Batılı ülkelerin Güvenlik Konseyi'nde neler yaptığı ve bundan kaynaklanabilecek riskler konusunda herkesin bilgi sahibi olması için gerekli açıklamaları yaptık" ifadelerini kullandı.

Birleşmiş Milletler geçtiğimiz hafta, Avrupa güçlerinin 2015 nükleer anlaşması mekanizmaları kapsamında başlattığı sürecin ardından, İran'a nükleer programı nedeniyle yaptırımları yeniden uygulamaya koydu.

Arakçi, "Diplomasi her zaman devam edecek, ancak mevcut koşullar altında müzakere tarzı ve taraflar değişti. Avrupa ülkelerinin yaklaşan müzakerelerdeki rolü kesinlikle azaldı ve müzakere gerekçeleri de zayıfladı" dedi.


Trump'ın vaatleri ile sahadaki gerçeklik arasında yeni Ortadoğu'nun sınırları

ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)
TT

Trump'ın vaatleri ile sahadaki gerçeklik arasında yeni Ortadoğu'nun sınırları

ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, New Jersey'de konuşuyor. (AP)

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, 2023'teki saldırılardan bu yana bölgede hüküm süren karmaşık durumu ve ABD'nin buradaki politikasını özetleyerek, “7 Ekim'den sonra Ortadoğu'da her şey değişti” dedi.

7 Ekim'den iki yıl sonra, durum daha da karmaşık hale geldi. Bugün, krizin çözülmesi umuduyla başlayan ABD Başkanı Donald Trump'ın görev süresinin birinci yıldönümü. Trump, rehineleri geri getireceğine ve savaşı sona erdireceğine söz verdi. İbrahim Anlaşmaları ile çıtayı yükseltmesinden bahsetmiyorum bile…

Ancak bu yüksek hedefler, bölgedeki durumun karmaşıklığını hesaba katmamıştı. Bu karmaşıklık, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tartışmalı kararlarıyla daha da karmaşık hale geldi. Netanyahu, Trump'ı Gazze savaşından Batı Şeria'yı ilhak etme planlarına, İran'la yüzleşmeye ve Esed rejiminin devrilmesinden sonra Suriye'ye meydan okumaya kadar uzanan bir karar fırtınasına sürükledi. Bununla birlikte, ABD Başkanı’nın hazırladığı büyük hedefler ve planlar suya düştü. Öyle ki bazıları, “Netanyahu'nun pervasızlığı ve ABD yönetiminin ona karşı gösterdiği hoşgörü, İbrahim Anlaşmaları’nı tamamen yok edebilir” diyecek kadar ileri gidiyor.

Ancak Trump, durumu düzeltmek için çaba sarf etti ve Gazze savaşını sona erdirmek için 20 maddelik bir plan açıkladı. Kendi ifadesiyle, bu planın kendisine çok değerli olan anlaşmaları kurtaracağını umuyor.

Tanınma olmadan anlaşma olmaz

Trump'ın ilk döneminde İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirmek için öncülük ettiği İbrahim Anlaşmaları, bölgedeki vizyonunun belkemiğini oluşturdu ve bu sayede dengeleri değiştirip denklemleri yeniden şekillendirecek bir dış politika izleyerek iz bıraktı. Trump, bu değişim yolunda ilerlemeye devam etmek için çaba gösterdi ve stratejik öneminin açık bir göstergesi olarak ilk resmi yurt dışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yaptı.

Ancak Gazze Şeridi'ndeki savaş bu hedeflerin üzerine gölge düşürdü ve anlaşmaları genişletmeye yönelik her türlü girişimin daha başlamadan başarısız olacağı anlaşıldı.

ty6
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Filistin'in tanınması ve iki devletli çözüm konulu zirveye başkanlık etti. (EPA)

Tüm bunlar Trump’ın umutlarını yıkmaya yetmezmiş gibi, İsrail'in Hamas liderlerini hedef alan Katar saldırısı yangına körükle gitti ve ABD ile İsrail'in tutumları arasındaki uçurumu daha da belirgin hale getirdi. Bir yandan İsrailli yetkililer, ABD'ye niyetlerini önceden bildirdiklerini ve önemli bir muhalefetle karşılaşmadıklarını iddia ederken, diğer yandan Trump, Netanyahu'nun saldırıdan önce kendisine bilgi verdiğini kategorik olarak reddetti.

Bu kamuoyu tartışmasında kimin haklı olduğu bir yana, sonuç aynı ve bu ne ABD'nin ne de İsrail'in çıkarına. Suudi Arabistan ve Fransa'nın başlattığı ve 100'den fazla ülkenin katıldığı girişimle, ABD'nin muhalefetine rağmen BM Genel Kurulu'nda Filistin devletinin tanınması konusunda uluslararası bir konsensüs sağlandı.

Ortadoğu Enstitüsü'nün kıdemli araştırmacısı Brian Katulis, Filistin devletinin sembolik olarak tanınmasının Trump'a verdiği ana mesajın, ‘Trump, İsrail-Filistin çatışmasını yönetme konusunda bu olumsuz yaklaşımını sürdürdüğü sürece, İsrail ile Suudi Arabistan arasında daha geniş bir normalleşme anlaşması sağlama konusundaki hırslarının suya düştüğü’ olduğunu söylüyor.

Katulis, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Suudi Arabistan'ın Filistin devletini tanıma hareketinin ana destekçisi olduğunu ve bu konunun kendisi için bir öncelik olduğunu vurguladığını belirtmek önemli” dedi.

Savaşı sona erdirme planı

Filistin devletinin tanınması konusunda uluslararası konsensüsle karşı karşıya kalan Trump, ABD'nin izlediği yoldan uzaklaştı. Trump, BM Genel Kurulu için ABD’ye gelen Arap liderlere savaşı sona erdirme vizyonunu sunarak durumu kontrol altına almaya çalıştı.

Bu vizyonda taahhüt ettiği en önemli noktalardan biri, İbrahim Anlaşmaları'nın çökmesini ve ülkelerin anlaşmadan çekilmesini önlemek için İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermemekti. Eski ABD Dışişleri Bakanlığı askeri danışmanı Albay Abbas Dahouk, İbrahim Anlaşmaları'nın ‘teknik olarak yürürlükte kalmasına rağmen, geleceğinin giderek belirsizleştiğini’ söyleyerek bu konudan bahsetti.

Dahouk, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Anlaşmaların süresi henüz dolmamış olsa da, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmek için atacağı herhangi bir önemli adım, bu anlaşmaların temelini sarsacak. Bu tür adımlar, önemli Arap ülkeleri için kırmızı çizgiyi aşmak anlamına geliyor. Ayrıca bu adımlar, bölgesel entegrasyon çabalarını tehlikeye atacak ve iki devletli çözüme yönelik ortak taahhüdü de zayıflatacak.”

Değişken ilişki

Bu gerilimler arasında, Trump ve Netanyahu arasındaki ilişki gündemde. İsrail Başbakanı’nın hırslarının, ABD Başkanı’nın kendisini barış adamı olarak gösterme çabalarına engel olduğu açık. Bu nedenle Netanyahu'nun Trump'ın planını onaylaması, Trump'ın ikinci dönemine başladığından bu yana yakın iş birliğinden kamuoyu önünde anlaşmazlığa kadar birçok iniş çıkış yaşayan ilişkilerde bir dönüm noktası. Trump'ın Gazze savaşı konusundaki değişken tutumu ve Netanyahu'nun diplomatik çözümü reddetme konusundaki ısrarı, zaman zaman iki lider arasında gerginliğe yol açtı.

sdfrt
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısının ardından gazetecilerle sohbet ediyor. (AP)

Benzer şekilde, İsrail'in onayı olmadan ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımların kaldırılması Netanyahu'yu şaşırttı. Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine saldırmaya karar vermeden önce İran ile müzakere etme niyetini açıklaması da Netanyahu'yu şaşırttı. Netanyahu, bu konuyla ilgili olarak yaptığı etkileyici konuşmada Trump'ı övdü. Bu çelişkiyle ilgili olarak Dahouk şöyle diyor: “Washington gerilimi azaltma isteğini göstermiş olsa da, diplomatik mesajları ve askeri pozisyonları genellikle belirsiz olmuştur. Aslında, yönetim zaman zaman İran ve onun vekil güçlerini hedef alan İsrail operasyonlarını övmüştür. Netanyahu, resmi olarak itidal çağrısı yapılmasına rağmen, bu seçici desteği, meşru müdafaa bayrağı altında saldırı manevralarının zımni onayı olarak yorumlamıştır.”

Trump ocak ayında göreve başladığından bu yana, iki lider Beyaz Saray'da dört kez bir araya geldi. Bazı toplantılar ilişkilerinin gücünü gösterirken, diğerleri aralarındaki derin ayrılıkları ortaya koydu. Katulis bu toplantılar hakkında şu ifadeleri kullandı: “Trump ve Netanyahu ilk üç toplantılarını, iç destekçilerini kazanmak ve ülkelerinin düşmanlarına, özellikle İran ve müttefiklerine önemli zararlar veren politikaları uygulamak için kullandılar. Ancak bu iki lider, kelimenin geleneksel anlamıyla liderlik yapmıyor; gelecek için büyük fikirler olmadan siyasi tabanlarına hitap etmekle yetiniyorlar.”

Kattulis şöyle devam etti: “Trump ve Netanyahu çoğunlukla agresif stratejik iletişim çabalarıyla birlikte askeri taktiklere göre hareket ettiler. Ancak bu barış ve güvenliği sağlamak için bir model değil, stratejisiz bir dizi saldırıdır. Barışı yeniden inşa eden ve sağlayan diplomatik anlaşmalara varmak, rakipleri ortadan kaldırmaktan çok daha zordur.”

Değişen Amerikan ruh hali

7 Ekim'den sonra Amerikalılar İsrail'in arkasında birleşti, ancak Gazze Şeridi'ndeki savaş devam ederken bugün durum farklı. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler seslerini yükseltti, bazıları İsrail'in eylemlerini soykırım olarak nitelendirdi. Trump'ın popüler MAGA tabanından bazı Cumhuriyetçiler, örneğin Cumhuriyetçi Temsilci Marjorie Taylor Greene, İsrail lobisine (AIPAC) ve Washington'daki etkisine sert eleştiriler yöneltti. Bu tutumlar, Trump'ın Daily Caller internet sitesine verdiği röportajda, lobinin artık eskisi gibi Kongre'yi ‘kontrol etmediğini’ söylemesine neden oldu.

cdfrg
Birleşmiş Milletler'de (BM) konuşma yapan Netanyahu'ya karşı New York'ta protesto gösterisi düzenlendi. (Reuters)

Buna paralel olarak, Amerikan halkı, özellikle de genç Cumhuriyetçiler arasında İsrail'e olan desteğin azaldığını gösteren kamuoyu yoklamaları da yapıldı. Pew Araştırma Merkezi'nin yaptığı bir ankete göre, 50 yaşın altındaki Cumhuriyetçilerin yüzde 50'si İsrail'e, özellikle de Gazze savaşını yönetme biçimine olumsuz bakıyor.

Ancak bu yeni muhalefete rağmen İsrail, Demokrat Başkan Barack Obama'nın 2019'da imzaladığı 10 yıllık mutabakat zaptı kapsamında yıllık 3,8 milyar dolarlık yardım alan, ABD'nin askeri yardım aldığı ülkeler listesinin başında yer alıyor. Bu yardım, özellikle savunma alanında, bazı milletvekillerinin onayını geciktirmeye çalışmasına rağmen, Kongre'de herhangi bir gerçek engelle karşılaşmadı.

Yardımın yanı sıra, Kongre periyodik olarak Tel Aviv ile silah anlaşmalarını onaylamakta. Bu, ABD askeri-sanayi kompleksine fayda sağlamakta ve satışlarını milyonlarca dolar artırmakta. Bu da siyasi çevrelerde yaygın olarak kullanılan bir Amerikan deyişini doğruluyor: “Gerçeği arıyorsanız, paranın izini sürün.”