Emced Ferid et-Tayyib
Gazze üzerindeki kuşatmanın kalkmasını kutlamak son derece hak edilmiş bir şey, ancak bu son anlamına gelmiyor. Dünyada olup bitenlerin ağırlığı bize dinlenme fırsatı vermeyi reddediyor ve başka yerlerde henüz bitmemiş olanı hatırlatıyor; uzun, yavaş yavaş öldüren, acımasız ve dünyanın açlık ve yıkıma alışmışçasına kolayca izleyebildiği görüntüleri olan bir kuşatma.
İnsanların Gazze'de ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesini kutlaması rahatlatıcı bir şey, ancak dikkatimizi diğer kardeş şehir olan Kuzey Darfur'daki el-Faşir'e de çevirmeliyiz. Bu şehir, Nisan 2024'ten beri Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri tarafından uygulanan acımasız ve amansız bir kuşatmaya maruz kalıyor.
Kuzey Darfur'un başkenti ve Sudan hükümetinin bölgedeki son kalesi olan Faşir'deki trajedi dünden bugüne başlamadı. HDK milislerinin uyguladığı kuşatma yalnızca askeri bir taktik değil; şehri aç bırakarak ve halkına boyun eğdirerek yenmeyi amaçlayan, dikkatlice planlanmış ve önceden tasarlanmış bir imha stratejisidir.
Planın uygulanmasına, Melit yolu başta olmak üzere, şehre giden ve hayati önem taşıyan ikmal yollarının kapatılmasıyla başlandı. Bu, yaklaşık 1,5 milyon sakini ile şehre sığınan mültecilerin dış dünyadan izole edilmesine yol açtı. Kaçmayı başaranlar veya kuşatma ve milis saldırıları sonucu ölenler de dahil olmak üzere, bunların sayıları şu anda yaklaşık 300 bine düştü. Yolların kapatılmasının ardından şehrin çevresine devasa toprak siperler inşa edildi ve şehir, keskin nişancı ve yoğun topçu ateşi altında bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü. Milisler, kaçmaya çalışanları hedef alıp takip ederek, onları etnik kökenlerine göre öldürüyorlar.
Altyapının hedef alınması da kasıtlıydı. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, şehrin ana ortopedi kurumu olan Güney Hastanesi'nin sistematik olarak bombalandığını ve bunun hastaneyi kullanılamaz hale getirdiğini, yaralıların felaket koşullar ve aşırı kalabalık ortamlarda kalmasına neden olduğunu belgeledi. Güvenli sivil yaşamı tamamen ortadan kaldırmaya yönelik açık bir girişimle, ibadet yerleri ve mültecilerin kaldığı barınaklar da bombardımanlardan kurtulamadı. Böylece Darfur'un diğer bölgelerinden güvenlik arayışıyla Faşir'e kaçan siviller, şehrin surları içinde rehine haline gelip, çatışmada taktiksel bir şantaj aracına dönüştü.
Altyapının hedef alınması da kasıtlıydı. Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, büyük sağlık kurumlarının sistematik olarak bombalandığını belgeledi
Sonuç, yok olma eşiğinde bir şehir. Pazarları boş harabelere döndü, kalan az sayıdaki gıda maddesinin fiyatı çok yüksek ve günde bir öğün yemek birçokları için karşılanamaz bir lüks haline geldi. Şehirde ayakta kalan tek hastane olan ve periyodik olarak milis grubunun bombardımanlarına maruz kalan Suudi Hastanesi, ilaç veya ekipman olmadan faaliyet gösteriyor. Doktorlar yeterli anestezi olmadan ameliyat yapmak zorunda kalıyor ve kurbanlar yalnızca yaralarından dolayı değil, aynı zamanda tüm sağlık sisteminin çökmesinden dolayı da ölümle karşı karşıya kalıyor.
Sahadan gelen nadir raporlar ve uluslararası yardım kuruluşları, şehrin yüzlerce gündür aralıksız bir kuşatma altında olduğunu ve bu sessiz savaşın başlıca kurbanlarının çocuklar olduğunu aylardır belgeliyor. Dünya Gıda Programı, Darfur'da kıtlık tehlikesinin dolaştığı konusunda uyarıda bulundu ve Faşir'den gelen raporlar, şiddetli akut yetersiz beslenmeden muzdarip çocukların yürek burkan görüntülerini, zayıflamış bedenleri aç bırakma suçunun kanıtlarını taşıyor. Okullar kapatılıp barınaklara dönüştürülürken, bütün bir neslin geleceği daha başlamadan yok oluyor, seçmediği, bombardımanlar ile açlığın pençeleri arasında sıkışıp kaldığı bir savaşın kurbanı haline geliyor.
Çocuklar bu sessiz savaşın başlıca kurbanları
Durumu daha tehlikeli ve daha kötü hale getiren, insani ve hukuki boyutlarını karmaşıklaştıran husus, dışarıdan paralı askerlerin ülkeye girişidir. Sahadan gelen tanıklıklar, fotoğraflar, videolar, uçuş güzergahları ve uydu görüntüleriyle desteklenen hükümet raporları ve araştırmacı gazetecilerin sürekli haberleri, milis saflarına katılmak üzere ileri muharebe deneyimine sahip yabancı savaşçıların ülkeye giriş yaptığını doğrulamaktadır. Bazıları gerilla savaşında ciddi deneyime sahip Kolombiya gibi ülkelerden, bazıları ise (eski Wagner Grubu gibi ağlar aracılığıyla) Doğu Avrupa ve Rusya'dan gelen bu paralı askerler, milisler için yalnızca takviye gücü görevi görmekle kalmıyor, aynı zamanda şehir içi savaş, silahlı insansız hava araçlarının kullanımı, sivillere yönelik saldırıların şiddetini artırarak korkuyu körüklemeyi amaçlayan acımasız taktikler konusundaki uzmanlıklarını da milislere aktarıyorlar.
Daha da dehşet verici olanı, belgelenmiş tanıklıklara göre, bazılarının çocukların silah altına alınmasını denetleme ve onlara savaş eğitimi verme, aşırı kalabalık mülteci kamplarını zorla askere alma pazarlarına dönüştürme sürecine dahil olmalarıdır. Trajik insani gerçekliğin bu sistematik dönüşümü, çocukların iki kez öldürülmesine yol açıyor; birincisi, masumiyetleri çalınıp savaşın yakıtı olarak kullanıldıklarında ahlaki olarak, ikincisi ise ön saflarda vurulduklarında fiziksel olarak. Bu sadece bir varsayım değil; uluslararası insan hakları örgütleri ve BM Sudan Uzmanlar Paneli tarafından belgelenmiş bir model. Bu panel, çocukların askere alınmasını ve paralı asker kullanımını uluslararası insani hukuka göre savaş suçları olarak değerlendiriyor.
Konvoylar ve kara koridorları aracılığıyla yardım ulaştırma şeklindeki geleneksel insani talepler, milislerin uzlaşmazlığı ve bu yardımın geçmesine izin vermeyi reddetmeleri karşısında defalarca başarısız oldu. Konvoyların hedef alınması, yolların kapatılması ve yardımların askeri hedefler sayılması da Faşir'e yardım erişimini uzun süre imkânsız hale getirdi. Bu noktada dünya tarafından yeterince uygulanmayan ve ciddiye alınmayan bariz bir çözüm öne çıkıyor; havadan yardım sevkiyatı. Son deneyimler, bu mekanizmanın uygulanabilir ve etkili olduğunu kanıtladı; Sudan ordusu, eylül sonu ve ekim başında şehre havadan yardım yaptı. Medya kuruluşları ve sahadan gelen raporlar, kuşatma altındaki bölgelere yardımların başarıyla ulaştırıldığını belgeledi ve gökyüzünün, kara yolu kapalıyken kurtarılabilecekleri kurtarmak için bir kanal olmaya devam ettiğini gösterdi. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu, seçeneklerin mevcut olduğunun ve herhangi bir tarafın gökyüzünü yeni bir savaş alanına çevirmesini önlemek için uluslararası koruma ve operasyonel bütünlükle entegre edilmesi gerektiğinin pratik bir kanıtı.
Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut. Güvenlik Konseyi kararları, sonuçlarından endişe edilmeden ihlal ediliyor. Konsey tarafından 2000'lerin ortalarından bu yana oluşturulan yaptırım sistemi ve hükümleri, özellikle de BM Şartı'nın 7. Madde kapsamında Darfur'a silah kısıtlaması ve ambargosu getiren 1591 sayılı karar, bugün de şiddetle savunulması ve uygulanması gereken yasal bir dayanak olmaya devam ediyor. Faşir'e yönelik kuşatmanın kaldırılması ve sivilleri hedef alan saldırıların durdurulması çağrısında bulunanlar da dahil olmak üzere son Güvenlik Konseyi kararları ve tutumları, bu kötülüğe son verilmesini talep eden uluslararası metinlerin olduğunu da hatırlatıyor. Bu kararların ekonomik, diplomatik ve hukuki anlamda gerçek bir baskı aracına dönüştürülememesi, dünyanın Faşir'deki trajediyle başa çıkma konusundaki ciddiyetsizliğini ortaya koyuyor.
Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin bir başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut
Dünyanın şu anda çok düzeyli bir şekilde hareket etmesi gerekiyor:
İlk olarak, açık bir uluslararası yetki, bağlayıcı BM koruması ve yardımların indirilmesini sağlayacak kesin protokollerle korunan, organize ve düzenli bir havadan yardım benimsenmeli ki yardımlar yeni bir katliam nedenine dönüşmesin.
İkinci olarak, Darfur'a paralı asker ve silah taşıyan kaçakçılık ve finansman ağlarını izlemek için Güvenlik Konseyi mekanizmaları ve teknik komiteleri aktifleştirilmeli. Bu mekanizmalar arasında, milisleri ve aracı tarafları destekleyenlere yaptırımlar uygulanması da yer almalı.
Üçüncü olarak, çocukları korumaya yönelik -gelişmiş tedavi edici beslenme, çocukları çatışmalardan uzaklaştırma ve rehabilite etme çerçeveleri ile uzun vadeli psikolojik koruma içeren- acil insani programlar uygulanmalı, çünkü bir neslin kaybı telafi edilemez.
Dördüncüsü, adaletin sağlanması ve kuşatma suçları, çocukların askere alınması ve sivillere karşı işlenen savaş suçları için uluslararası hesap sorma amacıyla bağımsız bir şekilde bu suçlar belgelenmeli ve bunu yapanlar korunmalı. Tüm bunlardan önce ve sonra, milislere, müttefiklerine ve destekçilerine, şehre ve çevresindeki mülteci kamplarına bir buçuk yıldan uzun süredir uygulanan kuşatmanın sona ermesi için baskı yapılmalı.
Uluslararası siyasi denklem de göz ardı edilmemeli. Yaşananların sadece insani bir başarısızlık değil, aynı zamanda tüm uluslararası sistemin bir başarısızlığı olduğunu gösteren BM kararları mevcut
Çağdaş insani acı çölünde bir yudum su kadar hak edilmiş bir sevinç olan Gazze'deki açılımdan duyduğumuz kırılgan sevincin ortasında, bunun, iplikleri ölümcül bir soğuklukla örülen başka bir trajedinin örtüsü haline gelmesine izin vermemeliyiz. Orada, Darfur'un geniş topraklarında, koca bir şehir boğuluyor. Faşir, ateş ve açlıktan oluşan bir kuşakla çevrilmiş durumda. Çocuklarının isimleri, okul kayıtlarına işlenmeden önce ölüm listelerine kaydediliyor. Küçük yüzleri, sanki hiç var olmamışlar gibi sessizce kayboluyor, yaşamadan önce kuşatmanın zalim eliyle yok ediliyor.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.