Trump’ın Antifa ile mücadelesi: “Kızıl tehdit” Soğuk Savaşsız dönemde geri mi dönüyor?

Berlin’den Atina’ya, Washington’dan Brüksel'e kadar, dünya ‘ideolojik kutuplaşmada’ yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor

Fransa’nın başkenti Paris’teki Place de la République'de (Cumhuriyet Meydanı), parlamento seçimlerinin ikinci turunun ön sonuçlarının açıklanmasının ardından düzenlenen gece gösterisi sırasında görülen ANTİFA bayrağı, 7 Temmuz 2024 (AFP)
Fransa’nın başkenti Paris’teki Place de la République'de (Cumhuriyet Meydanı), parlamento seçimlerinin ikinci turunun ön sonuçlarının açıklanmasının ardından düzenlenen gece gösterisi sırasında görülen ANTİFA bayrağı, 7 Temmuz 2024 (AFP)
TT

Trump’ın Antifa ile mücadelesi: “Kızıl tehdit” Soğuk Savaşsız dönemde geri mi dönüyor?

Fransa’nın başkenti Paris’teki Place de la République'de (Cumhuriyet Meydanı), parlamento seçimlerinin ikinci turunun ön sonuçlarının açıklanmasının ardından düzenlenen gece gösterisi sırasında görülen ANTİFA bayrağı, 7 Temmuz 2024 (AFP)
Fransa’nın başkenti Paris’teki Place de la République'de (Cumhuriyet Meydanı), parlamento seçimlerinin ikinci turunun ön sonuçlarının açıklanmasının ardından düzenlenen gece gösterisi sırasında görülen ANTİFA bayrağı, 7 Temmuz 2024 (AFP)

Omar Harkous

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, ‘terörle mücadelede’ yeni bir sayfa açtı. Ancak bu kez hedef, cihatçı veya milliyetçi gruplar değil, geçmişteki faşizme karşı mücadelesiyle tanınan Avrupa sol hareketleriydi. ABD Dışişleri Bakanlığı, Almanya, İtalya ve Yunanistan'daki dört grubu Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terör Örgütü (SDGT) listesine alarak bu grupları ABD’deki sol görüşlü bir anti-faşist ve ırkçılık karşıtı siyasi hareket olan Antifa’nın uzantısı olmakla suçladı.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun yaptığı bir açıklamaya göre bu karar ‘Antifa'nın siyasi şiddet kampanyasına karşı koyma’ çabaları çerçevesinde alındı. Washington’ın ‘ulusal güvenliğini korumak için mevcut tüm araçları kullanacağı’ belirtilen bu karar, Almanya'daki ‘Antifa Ost’, İtalya'daki ‘Informal Anarchist Federation/International Revolutionary Front’, Yunanistan'daki ‘Armed Proletarian Justice’ ve ‘Greek Revolutionary Class Self-Defence’ örgütlerini hedef alıyor.

Washington, bu grupları ‘Amerika, kapitalizm ve Hıristiyanlığa düşman olan anarşist ve Marksist sol ideolojilere bağlı olmakla’ ve ‘devrimci değişim aracı olarak şiddet kullanmakla’ suçluyor.

Rubio’nun açıklamalarına göre sınıflandırmanın ardından resmi olarak SDGT listesine dahil edilecekler, bu da varlıklarının dondurulması ve bunlarla ilişkili herhangi bir kuruluş veya kişiyle finansal işlemlerin yasaklanması anlamına geliyor. Bu karar, ‘küresel radikal sol’ olarak adlandırdığı kesimle açık bir çatışma içinde olan Trump yönetiminin ideolojisinden ayrı düşünülemez.

Terörizm tanımının Avrupa'daki sol grupları da kapsayacak şekilde genişletilmesi, Trump’ın ‘anarşistleri ve solcuları’ iç ve dış tehdit olarak gösteren, güvenlik odaklı bir seçim söylemi oluşturma arzusunu yansıtıyor.

ABD’nin kararı, sadece geçici bir güvenlik önlemi değil, daha çok ulusal ve uluslararası terörle mücadele çabalarını temsil ediyor.

Küresel güvenliğin siyasallaşması

ABD'nin terör örgütü sınıflandırmalarının bu coğrafi ve ideolojik genişlemesi, bu hamlenin gerçek amacına dair soruları gündeme getiriyor. Bazı Avrupa ülkelerinde (özellikle İtalya ve Yunanistan) iç güvenlik tehdidi oluşturan ‘anti-faşist’ şiddet ağlarıyla mücadeleye yönelik objektif bir çaba mı, yoksa anti-sol gündemi güçlendirmekle bağlantılı olarak Avrupa müttefiklerine iç siyasi bir tanım dayatmak için küresel güvenlik araçlarının sömürülmesi mi?

ABD’nin kararı sadece geçici bir güvenlik önlemi değil, daha çok ulusal ve uluslararası terörle mücadele çabalarının birleşimini temsil ediyordu. Trump, geçtiğimiz eylül ayında Antifa’yı ‘yerli terör örgütü’ olarak tanıyan bir başkanlık kararnamesi imzaladı. Bu kararname siyasi zemin hazırlasa da ABD'de yabancı terör örgütleri için belirlenen listelerle aynı güçle içerideki terörist unsurları yargılamak için kapsamlı bir yasal çerçeve bulunmuyor. Bu yüzden Avrupa’daki terör örgütlerinin yabancı anti-faşist gruplar olarak sınıflandırılması, ABD yönetiminin, Avrupa’daki bu örgütlerle etkileşimde bulunan ABD’deki herhangi bir örgüte veya şahsa yönelik mali destek ve istihbarat gözetimi gibi güçlü küresel terörle mücadele yöntemlerinin uygulamasına olanak tanıyan yasal bir köprü görevi görüyor ve böylece ifade özgürlüğüne ilişkin iç hukuki kısıtlamaları aşıyor.

dfgt
ABD Başkanı Donald Trump, Adalet Bakanı Pamela Jo Bondi (solda) ve İç Güvenlik Bakanı Kirstjen Nielsen (sağda) ile birlikte, Beyaz Saray’ın Devlet Yemek Salonu’nda Antifa konulu yuvarlak masa toplantısında konuşurken, 8 Ekim 2025 (AFP)

Bu değişim, cihatçılara karşı geleneksel ‘terörle mücadeleden’ ‘ideolojik savaşa’ geçişi temsil ediyor. Varoluşsal tehditler için tasarlanmış aşırı güvenlik önlemlerinin kullanıldığı ve radikal sol ile iç ve dış ideolojik çatışmaya yönlendirildiği, Batı siyasetinde ideolojik düşmanın yeniden tanımlandığı ve ulusal güvenlik kisvesi altında iç siyasi muhalefetin zulmünün kolaylaştırıldığı bir süreç.

Washington'ın Antifa’nın ‘genç Amerikalıları üye yaptığı’ ve üyelerinin kimliklerini gizlemek ve finansman kaynaklarını saklamak için ‘karmaşık’ mekanizmalar kullandığı yönündeki açıklamaları, örgütsel yönlere odaklanıldığını açıkça gösterdi. Gayri resmi yapı ve finansmana odaklanılması, gizli sınır ötesi ağları bozmak için tasarlanmış terörle mücadele araçlarının kullanımını haklı çıkarıyor. ‘Anti-Amerikan’, ‘anti-kapitalist’ ve ‘anti-Hıristiyan’ gibi terimlerin kullanılması, hedefin sadece operasyonel şiddet değil, aynı zamanda radikal solun siyasi felsefesi olduğunu da açıkça gösteriyor. Bu strateji, Soğuk Savaş söylemini kullanarak muhafazakâr tabanı harekete geçiriyor ve siyasi rekabeti Marksist veya anarşist ‘küresel devrimci güçlere’ karşı bir beka savaşına dönüştürüyor.

Trump yönetiminin müttefiklerine uyguladığı baskı, Washington ile AB arasındaki ideolojik ve siyasi uçurumu derinleştiriyor.

Berlin Antifa tehdidini küçümsüyor

Öte yandan Berlin, resmi bir açıklamada Antifa Ost grubunun oluşturduğu tehdidi önemsiz göstermeye çalışarak, bu tehdidin ‘son aylarda keskin bir şekilde azaldığını’ ve grubun en önde gelen üyelerinin ‘ya gözaltında olduğunu ya da suçlardan mahkûm edildiğini’ belirtti. Almanya İç İstihbarat, bu örgütü 2024 yılında sağcı aktivistleri hedef alan bazı saldırın ardından ‘şiddet yanlısı bir ağ’ olarak sınıflandırdığını, ancak faaliyetlerinin ‘artık yaygın bir tehdit oluşturmadığını’ açıkladı. Alman hükümeti, ABD'nin kararından şaşkındı. Hükümet sözcüsü sadece “Washington bağımsız hareket etti” demekle yetindi. Almanya Dışişleri Bakanlığı da Alman vatandaşları için varlıkların dondurulması veya ABD'ye seyahat kısıtlamaları dahil olmak üzere yasal yaptırımlar uygulanacağı konusunda uyardı.

Kızıl Ordu Fraksiyonu’ndan Antifa'ya

Şiddet içeren sol hareketler Avrupa’da yeni bir olgu değildir. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği ile Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri arasında var olmuş ve farklı şekillerde son buldu. Kızıl Ordu Fraksiyonu (Baader-Meinhof) 1970'li yıllardan beri aktif olarak faaliyet göstermiş, devletin ve kapitalizmin sembollerine yönelik suikastlar ve bombalı saldırılar düzenledi. Örgüt, lideri Wadie Haddad aracılığıyla Filistin Kurtuluş Halk Cephesi (FHKC) ile bağlantılıydı, uçak kaçırma eylemleri düzenledi ve Filistinli tutukluların serbest bırakılmasını talebiyle eylemler gerçekleştirdi.

İtalya'da Kızıl Tugaylar (Brigate Rosse) ortaya çıkmıştı. 1978'de dönemin Başbakanı Aldo Moro'yu kaçırıp öldürdü ve başta Paris'te liderlerinin düzenlediği bir eylemle bir Amerikalı ve bir İsrailli diplomatı öldüren Lübnan Silahlı Devrimci Fraksiyonları (LARF) olmak üzere Filistinli ve Lübnanlı gruplarla iş birliği yaptı.

Yunanistan'da 17 Kasım Devrimci Örgütü (17N), onlarca yıl boyunca Amerikan çıkarlarına karşı saldırılar düzenlemesiyle biliniyor. Örgüt, 2002 yılında yetkililer tarafından dağıtıldı. Ancak, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra anti-faşist bir hareket olarak ortaya çıkan Antifa, son yıllarda belli bir liderliği ve merkezi olmayan bir ağa dönüştü. Destekçileri, Afro-Amerikan George Floyd'un polis tarafından öldürülmesinin ardından 2020 yılında ABD’de düzenlenen protestolarda öne çıktı. Trump, o dönemde Antifa’yı ‘şiddeti kışkırtmakla’ suçladı.

Transatlantik gerginlik

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD’nin kararı, Almanya, İtalya ve Yunanistan gibi hükümetlerin ‘solcu şiddet’ konusundaki endişelerini görmezden gelemeyeceği için Avrupa Birliği (AB) ülkeleri için çifte sorun teşkil ediyor. AB ülkeleri, bu kararın yerel grupların siyasi tanımlara göre sınıflandırılmasına olanak tanıyan bir yasal emsal teşkil etmesinden ve bunun da ‘terörle mücadelenin siyasallaşmasına’ yol açarak müttefikler arasındaki güveni zedelemesinden endişeleniyor. Trump yönetiminin müttefiklerine dayattığı bu gerilim, Washington ile AB başkentleri arasındaki ideolojik ve siyasi uçurumu derinleştiriyor. Beyaz Saray, ‘aşırı sol hareketleri’ ulusal güvenliğe bir tehdit olarak görürken, Brüksel, suçlamalar kanıtlanmadıkça bu hareketleri demokratik yapının çeşitli parçalarından biri olarak görüyor. Bu durum, NATO üyeleri arasında güvenlik alanındaki koordinasyonun yanı sıra istihbarat paylaşımı ve aranan kişilerin iadesi gibi konularda iş birliğini zorlaştırıyor.

Washington bugün, diğer ülkelerdeki ‘yeni anarşistlerden’ ulusal güvenliğini ‘korumak’ zorunda kalırken, Avrupa bu kararı, örgütlenme ve protesto özgürlüğüne dayanan liberal demokrasinin temellerinden birine darbe olarak nitelendirerek karşı çıkmaya çalışıyor. ABD'nin ‘aşırı sol’ ile mücadelede daha fazlasını yapması, yeni bir Soğuk Savaş'ın doğuşuna işaret ediyor. Ancak bu kez 1950'lerde olduğu gibi Moskova ile Washington arasında değil, Amerikan muhafazakar sağı ile Avrupa solu arasında yaşanıyor. Kimlik, semboller, sokaklar ve medya üzerinde, göç, iklim ve sosyal adalet konularının güvenlik, sınırlar ve egemenlikle kesiştiği bu savaş, diğer ülkeleri de siyasi muhaliflere karşı benzer sınıflandırmalar benimsemeye teşvik edebilir.

New York... New York

New York'ta, ‘radikal solcu’ Zahran Mamdani, New York Belediye Başkanlığı seçimlerini kazandı. Demokrat Parti içinde ‘ilerici solcu’ veya ‘demokratik sosyalist’ olarak tanımlanan Mamdani'nin zaferi, ABD’de radikal sol akımların yükselişini daha açık bir şekilde yansıtıyordu. Bu durum, Donald Trump ile ilişkilendirilen sağcı popülist hareketin yükselişiyle tezat oluşturuyor. Bu hareket, sol hareketleri de içeren ‘tehdit’ ve ‘iç güvenlik’ perspektifini yeniden ayarlamak için güvenlik sınıflandırmalarına dayanıyor. Ancak ABD yönetimi şimdiye kadar Antifa sınıflandırmasını Mamdani'ye verilen doğrudan seçim desteği ve arka çıkma ile ilişkilendirmiş değil.

Ancak, bu iki eğilim arasındaki eşzamanlı ilişki göz ardı edilemez. ABD’nin ‘radikal sol’ olarak nitelendirdiği kesime yönelik bir tırmanış ve seçimlerde sol hareketin gerçek anlamda yükselişi gözlemleniyor. Bu durum, Trump'ın Demokrat Parti'nin ilerlemelerine karşı Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre'nin her iki kanadındaki kontrolünü sürdürmek için güvendiği gelecek yılki ara seçimler öncesinde, Amerikan sahnesinde bazı kartların yeniden dağıtıldığı ‘ideolojik-seçimsel anlatı’ çerçevesinde anlaşılabilir.

gt
Almanya’nın başkenti Berlin’de İşçi Bayramı'nda Berlin'in Neukölln semtinde düzenlenen devrimci gösteride protestocular anti-faşist bayraklar ve pankartlar taşırken, 1 Mayıs 2025 (AFP)

Araştırmalar, son yıllarda ABD’deki siyasi şiddetin geçişmişte daha çok aşırı sağa yöneldiğini gösterse de son yıllarda ‘aşırı sol’ saldırılarında da artış görülüyor. Geçtiğimiz eylül ayında muhafazakar yorumcu Charlie Kirk'ün, onun görüşlerine karşı olduğu söylenen silahlı bir kişi tarafından öldürülmesi, ABD yönetiminin aşırı sola karşı daha sert bir söylem kullandığı bir dönüm noktası oldu.

Washington şu anda ulusal güvenliğini diğer ülkelerdeki ‘yeni anarşistlerden’ korumak zorunda kalırken, Avrupa bu kararı, örgütlenme ve protesto özgürlüğüne dayanan liberal demokrasinin temellerinden birine darbe olarak nitelendirerek karşı çıkmaya çalışıyor. Bunun sonucunda siyasi şiddetin tanımı ve sivil direnişin meşruiyeti konusunda Batı'da bir bölünme yaşanabilir. Bu, Trump'ın ikinci kez başkan seçilmesinden bu yana Batı ittifakının yaşadığı tek bölünme değil. Zira Batı ittifakında özellikle Ukrayna'daki savaş ve gümrük tarifeleri gibi konularda da benzer bölünmeler yaşandı.

Berlin'den Atina'ya, Washington'dan Brüksel'e kadar, dünya Soğuk Savaş retoriğini anımsatan, ama 21’inci yüzyılın araçlarını kullanan yeni bir ‘ideolojik kutuplaşma’ aşamasına giriyor gibi görünüyor.



Trump, Müslüman Kardeşler'i terör örgütü ilan etmeyi planlıyor

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde gazetecilere konuşuyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde gazetecilere konuşuyor (Reuters)
TT

Trump, Müslüman Kardeşler'i terör örgütü ilan etmeyi planlıyor

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde gazetecilere konuşuyor (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde gazetecilere konuşuyor (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, Müslüman Kardeşler'i "yabancı terör örgütü" ilan etme planının son aşamasında olduğunu doğruladı.

Trump, ilan planıyla ilgili bir soruya yanıt olarak dün sağcı Amerikan haber sitesi Just the News'e, "Mümkün olan en güçlü şekilde yapılacak. Nihai belgeler hazırlanıyor" dedi.

Trump'ın açıklaması, Teksas Cumhuriyetçi Valisi Greg Abbott'un geçen hafta Müslüman Kardeşler ve Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi'ni (CAIR) "yabancı terör örgütleri ve ulusötesi suç örgütleri" olarak tanımlamasının ardından geldi.

Abbott, kararında grubun "terör eylemleri gerçekleştiren gruplar da dahil olmak üzere dünya çapındaki yerel şubelere destek sağladığını" ve bu şubelerin faaliyetlerinin çeşitli hükümetler tarafından "terörizme bulaşmaları veya bu ülkeleri istikrarsızlaştırmaya çalışmaları" nedeniyle "kısıtlandığını veya yasaklandığını" söyledi.

CAIR, Abbott'u iftira atmakla suçlayarak, "Başka bir Amerikan Müslüman örgütünü uydurma komplo teorileri ve uydurma sözlerle itibarsızlaştırarak Abbott, bir kez daha ilk önceliğinin Müslümanlara karşı nefret yaymak olduğunu kanıtlıyor" ifadelerini kullandı.


Güney Afrika eski cumhurbaşkanının kızı Rusya'ya savaşçı gönderdiği gerekçesiyle soruşturuluyor

Jacob Zuma (Reuters)
Jacob Zuma (Reuters)
TT

Güney Afrika eski cumhurbaşkanının kızı Rusya'ya savaşçı gönderdiği gerekçesiyle soruşturuluyor

Jacob Zuma (Reuters)
Jacob Zuma (Reuters)

Güney Afrika polisi dün yaptığı açıklamada, eski Cumhurbaşkanı Jacob Zuma'nın kızı Dodozile Zuma-Sambudla ve iki kişinin Ukrayna'da Rusya adına savaşmak üzere 17 kişiyi göndermedeki rolleri nedeniyle soruşturma başlatacaklarını duyurdu.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre soruşturma, Zuma-Sambudla'nın üvey kız kardeşi Nkosazana Bonganiini Zuma-Mncube'nin yetkililerden konuyu incelemelerini istemesinin ardından geldi.

Güney Afrika Cumhurbaşkanlığı bu ayın başlarında, yaşları 20 ile 39 arasında değişen adamların, evlerine dönmek için yardım çağrısı yaptıktan sonra paralı asker güçlerine nasıl katıldıklarını araştıracağını açıklamıştı.

Polis yaptığı açıklamada, "Bayan Mankobi, söz konusu adamların sahte iddialarla Rusya'ya çekildiğini ve Ukrayna savaşında kendi bilgileri veya rızaları olmadan savaşmaları için bir Rus paralı asker grubuna teslim edildiğini söylüyor" dedi.

Polis, soruşturma dosyasının daha detaylı inceleme için uzman polis birimine (Şahinler) teslim edildiğini belirtti. Zuma-Sambodla'nın yasal temsilcisi yorum talebine henüz yanıt vermedi.


İran'ın "Yüce Lider'i hedef alma" ve huzursuzluk çıkarma korkusu

İran Dini Lideri Ali Hamaney ve danışmanı, geçtiğimiz şubat ayında İstihbarat Bakanlığı yetkilileriyle yaptığı görüşme sırasında (Dini Lider'in web sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney ve danışmanı, geçtiğimiz şubat ayında İstihbarat Bakanlığı yetkilileriyle yaptığı görüşme sırasında (Dini Lider'in web sitesi)
TT

İran'ın "Yüce Lider'i hedef alma" ve huzursuzluk çıkarma korkusu

İran Dini Lideri Ali Hamaney ve danışmanı, geçtiğimiz şubat ayında İstihbarat Bakanlığı yetkilileriyle yaptığı görüşme sırasında (Dini Lider'in web sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney ve danışmanı, geçtiğimiz şubat ayında İstihbarat Bakanlığı yetkilileriyle yaptığı görüşme sırasında (Dini Lider'in web sitesi)

İran İstihbarat Bakanı İsmail Hatibzade, Tahran'da yaptığı açıklamada, Dini Lider Ali Hamaney'i hedef alabilecek olası bir saldırı veya iç karışıklık çıkması konusunda endişelerini dile getirerek, liderin kişisel güvenliğinin artık "düşmanların planlarının" merkezinde olduğunu söyledi. Cumartesi akşamı batıdaki Yasuc kentinde konuşan Hatibzade, Hamaney'in "çadırın direği" olduğunu ve düşmanın "onu suikast veya medya kampanyalarıyla hedef almaya çalıştığını, bunun da rakiplerin planlarının özü olduğunu" söyledi.

ABD'nin bölgedeki askeri varlığının genişlemesine işaret ederek, "rejim değişikliği" stratejisinden "baskı yoluyla kontrol altına alma" stratejisine geçtiğini belirtti.

Hatibzade, iç duruma ilişkin olarak partileri “hükümeti hedef almakla”, hükümetin “çabalarını ve aktif diplomatik varlığını” görmezden gelmekle ve “halk arasında hoşnutsuzluğu artırmak” için “düşmanın hedeflerine uymakla” suçlayarak, “birlik ve uyumun” korunması ve güvenlik duyarlılığının güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

Bu uyarılar, kamuoyunda artan hoşnutsuzluk ve BM yaptırımlarının yeniden devreye girmesiyle yaşam koşullarının kötüleşeceği yönündeki korkuların ortasında geldi.