Havadan, sudan ve kumdan insan DNA'sı toplandı: "Büyük bir sorun"

DNA izleri, sahiplerinin cinsiyetini ve soylarını belirlemek için yeterliydi ve bu da etikle ilgili kaygıları gündeme getirdi

İnsanlar kumsalda yürürken veya yüzerken bile geride tespit edilebilecek nitelikte DNA'lar bırakıyor (Pixabay)
İnsanlar kumsalda yürürken veya yüzerken bile geride tespit edilebilecek nitelikte DNA'lar bırakıyor (Pixabay)
TT

Havadan, sudan ve kumdan insan DNA'sı toplandı: "Büyük bir sorun"

İnsanlar kumsalda yürürken veya yüzerken bile geride tespit edilebilecek nitelikte DNA'lar bırakıyor (Pixabay)
İnsanlar kumsalda yürürken veya yüzerken bile geride tespit edilebilecek nitelikte DNA'lar bırakıyor (Pixabay)

Araştırmacılar, sahilde bırakılan ayak izlerinden, okyanus suyundan ve bir odanın havasından insan DNA'sı toplamayı başardı.

Bulgular, DNA yakalama teknolojisinin gelişmesinin, insanların mahremiyetine dair soru işaretleri yaratabileceğini gösteriyor.

Keşfin arkasında ABD'deki Florida Üniversitesi'nden araştırmacılar var. Araştırma ekibi aslında nesli tükenmekte olan deniz kaplumbağalarını incelemek için kumdaki DNA'yı incelemeyi amaçlıyordu.

Hakemli bilimsel dergi Nature Ecology & Evolution'da yayımlanan araştırma makalesine göre, numuneler önemli miktarda insan geni de içeriyordu.

İnceleme, elde edilen DNA'nın son derece yüksek kalitede olduğunu gösterdi. Öyle ki araştırmacılar bu DNA'da hastalıklarla ilişkili mutasyonları tanımlayabildi ve yakınlarda yaşayan kişilerin atalarını bile belirleyebildi.

Bazı durumlarda DNA izleri, sahiplerinin cinsiyetini belirlemek için de yeterliydi ve bu da etikle ilgili kaygıları gündeme getirdi.

Florida Üniversitesi'nde yaban hayatı hastalıkları genom bilimi profesörü olan David Duffy, "Bütün bu çok kişisel, soy ve sağlıkla ilgili veriler çevrede mevcut ve şu anda havada asılı duruyor" diye konuştu.

Çalışmada kullanılan DNA örnekleri hava, toprak, tortu, su, permafrost, kar ve buz çekirdeklerinden elde edilmişti. Buradan elde edilen DNA'ları inceleme teknikleri ise genellikle nesli tükenmekte olan hayvanların gözetilmesi için kullanılıyor.

Araştırmacılar ayrıca, çevreden toplanan mikrobiyom verilerindeki insana ait genetik bilgiyi filtrelemek için yaygın kullanılan bilgisayar sistemlerinin de sorunu ortadan kaldırmadığını saptadı.

Kaliforniya Üniversitesi'nden mikrobiyom araştırmacısı Rob Knight da konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:

Bunu tüm alan için büyük bir etik sorunu olarak görüyorum.

 

Independent Türkçe, Science.org, CNN International



Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
TT

Örümcekler okyanuslardan çıkmış olabilir

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)
Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

Erin Keller Son dakika haberleri ve gündem muhabiri 

Arizona Üniversitesi araştırmacıları, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğuna inanılan ve soyu tükenmiş bir Kambriyen türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini inceledi (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)

500 milyon yıllık bir fosilin analizine dayanan yeni araştırma, örümcekler ve diğer araknidlerin denizden gelmiş olabileceğini öne sürüyor.

Bilim dergisi Current Biology'de salı günü yayımlanan araştırmaya göre, "mükemmel şekilde korunmuş" örnek, bu canlıların kara hayatına uyum sağlamadan önce yüzdüğü fikrini destekliyor.

Arizona Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bir zamanlar at nalı yengeçlerinin atası olduğu düşünülen ve nesli tükenmiş bir Kambriyen dönemi türü olan Mollisonia symmetrica'nın fosilleşmiş beynini analiz etti. Bununla birlikte çalışma, bu canlının sinir yapısının modern örümcekler ve akrabalarına daha çok benzediğini ortaya koydu ki bu da araknidlerle daha önce düşünülenden daha yakın bir evrimsel bağa sahip olduğunu işaret ediyor.

Mollisonia'nın vücudunun prosoma adı verilen ön kısmı, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri örüntüsüne sahip. İlaveten örümceklerde ve diğer araknidlerde bulunan dişlere benzeyen bir çift kıskaç benzeri "pençelere", bölünmemiş beyninden kısa sinirler uzanır.

Araştırmacılar, fosilin bir ilk araknid olarak tanımlanmasını sağlayan en önemli özelliğin, beyninin benzersiz organizasyonu olduğunu söyledi: Modern kabuklular, böcekler, çıyanlar ve at nalı yengeçlerinde görülen önden arkaya düzenlemenin tersi, bu fosilin beyninde var.  

Arizona Üniversitesi'nde ders veren Nick Strausfeld başyazarı olduğu araştırma hakkında yaptığı açıklamada, fosilin beyninin modern örümceklere benzer şekilde "geriye doğru çevrilmiş" gibi göründüğünü söyledi.

Bu arkadan öne beyin düzenlemesi, hareket kontrolünü artıran sinir kısayolları sağlayan, çok önemli bir evrimsel adaptasyon olabilir.

Araştırmaya göre bu keşif, çeşitlenmenin yalnızca ortak bir atanın karaya geçişinden sonra gerçekleştiğine dair yaygın inancı sorgulanmasına neden oluyor. Daha önceki fosil kanıtları, araknidlerin yalnızca karada yaşayıp evrimleştiğini öne sürüyordu.

Görsel kaldırıldı.Mollisonia'nın vücudunun ön kısmı ya da prosoma, beş çift uzantıyı kontrol etmek üzere yayılan bir sinir demetleri düzenine sahip (Nick Strausfeld/Arizona Üniversitesi Sinirbilim Bölümü)


Strausfeld, "Araknidlerin ilk ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, atalarının ne tür keliserliler olduğu ve bunların at nalı yengeçleri gibi deniz türü veya yarı sucul olup olmadığı hala şiddetle tartışılıyor" dedi.

Mollisonia benzeri araknidler karadaki yaşama adapte olurken, muhtemelen ilk böcekler ve kırkayaklarla beslendi. Bu ilk araknidler, önemli bir savunma mekanizması olan böcek kanatlarının evrimini de etkilemiş olabilir.

Araştırmacılar, Mollisonia'nın soyunun muhtemelen örümceklere, akreplere, böğlere, kırbaç akreplerine ve kamçılı akreplere yol açtığını söylüyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news