Dünyanın en eski mezarlığı keşfedildi: Homo sapiens'ten 100 bin yıl önce

"Bu, sadece insanların sembolik uygulamaların geliştirilmesinde benzersiz olmadığını değil bu tür davranışları icat etmemiş olma ihtimalini de akıllara getiriyor"

Homo naledi'lerin boyunun ortalama 143,6 santimetre, ağırlığının 39,7 kilogram olduğu tahmin ediliyor (AFP)
Homo naledi'lerin boyunun ortalama 143,6 santimetre, ağırlığının 39,7 kilogram olduğu tahmin ediliyor (AFP)
TT

Dünyanın en eski mezarlığı keşfedildi: Homo sapiens'ten 100 bin yıl önce

Homo naledi'lerin boyunun ortalama 143,6 santimetre, ağırlığının 39,7 kilogram olduğu tahmin ediliyor (AFP)
Homo naledi'lerin boyunun ortalama 143,6 santimetre, ağırlığının 39,7 kilogram olduğu tahmin ediliyor (AFP)

Güney Afrika'da çalışmalarını yürüten bilim insanları, dünyada bilinen en eski mezarlığı bulduklarını söyledi. Kalıntıların, Latince adı Homo naledi olan primatlara ait olduğu açıklandı.

Dünyaca ünlü paleoantropolog Prof. Lee Berger'in yönettiği araştırma ekibi, keşfin insanın evrimine dair düşünceleri değiştirebileceğini belirtti. Zira ölüleri gömmek gibi davranışlar şimdiye kadar daha büyük beyinlere sahip Homo sapiens ve Neandertallerle ilişkilendiriliyordu.

Araştırmacılar mezarlığı, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Johannesburg kenti yakınındaki "İnsanlığın Beşiği" (Cradle of Humankind) adı verilen paleoantropolojik sit alanında buldu.

Mezarlıkta Homo naledi'lere ait kalıntılar keşfedildi. Dünyadaki en eski mezarların daha önce Ortadoğu ve Afrika'da yer aldığı ve yaklaşık 100 bin yıllık olduğu düşünülüyordu. Güney Afrika'daki mezarlıkta tespit edilen kemiklerse 236 bin ila 335 bin yıllık.

Bilim insanları, mezarlıkta iskelet kalıntıları içeren sığ ve oval çukurların cesetlerin gömülmesi için kasten kazıldığını ve üzerlerinin örtüldüğünü kaydetti:

Bu keşifler, ölüm sonrası uygulamaların Homo sapiens ya da beyni büyük boyutlarda olan diğer insansılarla sınırlı olmadığını gösteriyor.

Mezarlığın yakınında, yüzeyinin kasten düzleştirildiği düşünülen bir sütunda geometrik şekiller yer aldığı da görüldü. Berger, "Bu, sadece insanların sembolik uygulamaların geliştirilmesinde benzersiz olmadığını değil bu tür davranışları icat etmemiş olma ihtimalini de akıllara getiriyor" diye konuştu.

57 yaşındaki paleoantropolog, Homo naledilerle ilgili önceki çalışmalarında bilimsel titizlik eksikliği ve acele ettiği gerekçeleriyle bilim camiasının tepkisi çekmişti. AFP, Berger'in yeni açıklamalarının paleontoloji dünyasında tüyleri diken diken edeceğini yazdı. 

Homo naledi, Pleistosen Devri'nde, yaklaşık 335 bin yıl önce ortaya çıkmış ve 236 bin yıl önce soyu tükenmiş arkaik bir insan türü.

Türün beyni modern insanlara göre epey küçük. Zira beyin boyutları Homo sapiens'inkinin kabaca üçte birine denk geliyor.

Türün kalıntıları ilk kez 2013'te, yine Rising Star mağara sisteminde keşfedilmişti. Berger bundan iki yıl sonra, küçük beyne sahip Homo naledi'lerin düşünülenden daha fazla iş yaptığını öne sürmüştü. Berger'e çok sayıda kişi karşı çıkmıştı.

Ünlü paleoantropolog şimdiyse şöyle konuştu:

O zamanlar bu, bilim insanlarının kabul etmesi için çok fazlaydı... Dünyaya bunun doğru olmadığını söylemek üzereyiz.

Araştırmacılar daha fazla analize ihtiyaç duyulduğunu ancak yine de keşiflerin "insanın evrimine dair anlayışı değiştirdiğini" yazdı.

Araştırmada yer almaya antropolog Carol Ward, bulguların doğrulanması halinde önemli arz edeceğini ifade etti.

Berger ve ekibinin konu hakkında yaptığı üç araştırma, eLife adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanacak.

 

Independent Türkçe, AFP, CNN International



Uydu görüntüleri, Antarktika'daki "çarpıcı" renk değişimini gözler önüne serdi

Antarktika Yarımadası'nda yer alan Robert Adası'ndaki bitki örtüsü, parlak yeşil renkle gösteriliyor (WorldView-2/DigitalGlobe)
Antarktika Yarımadası'nda yer alan Robert Adası'ndaki bitki örtüsü, parlak yeşil renkle gösteriliyor (WorldView-2/DigitalGlobe)
TT

Uydu görüntüleri, Antarktika'daki "çarpıcı" renk değişimini gözler önüne serdi

Antarktika Yarımadası'nda yer alan Robert Adası'ndaki bitki örtüsü, parlak yeşil renkle gösteriliyor (WorldView-2/DigitalGlobe)
Antarktika Yarımadası'nda yer alan Robert Adası'ndaki bitki örtüsü, parlak yeşil renkle gösteriliyor (WorldView-2/DigitalGlobe)

Yükselen sıcaklıkların etkisindeki Antarktika Yarımadası'nın "çarpıcı bir hızda" yeşil bir örtüyle kaplandığı ortaya kondu. 

Yeryüzünün en soğuk bölgesi olan Antarktika da iklim krizinden nasibini alıyor. Büyük ölçüde kar, buz ve kayadan oluşan kıta, dünyanın geri kalanı gibi son yıllarda rekor sıcaklıklara sahne oluyor. 

Bu türden değişimler Antarktika'nın beyaz görünümüne yeşil rengini eklerken, yeni bir çalışmada sözkonusu etkinin boyutları gözler önüne serildi.

Bilim insanları, NASA ve ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu'nun Landsat programının uydu görüntülerinden yararlanarak Antarktika Yarımadası'ndaki bitki örtüsünün 1986-2021 döneminde geçirdiği değişimleri analiz etti. 

Güney Kutbu'ndaki kıtanın en kuzeyindeki Antarktika Yarımadası, küresel ortalamadan 5 kat daha hızlı ısınıyor. 

Nature Geoscience adlı hakemli dergide dün (4 Ekim) yayımlanan araştırmada, çoğunluğu yosunlardan oluşan bitki habitatının son 40 yılda 10 kattan fazla arttığı saptandı. 

Uydu verileri, 1986'da 1 kilometrekareden daha az alanı kaplayan bitki örtüsünün 2021'de 12 kilometrekareye yayıldığını gösterdi. 

Antarktika Yarımadası, dünya ortalamasından çok daha hızlı ısınıyor (Matt Amesbury)

Antarktika Yarımadası, dünya ortalamasından çok daha hızlı ısınıyor (Matt Amesbury)

Araştırmacılar ayrıca bölgenin yeşile dönme hızının 2016-2021 döneminde yüzde 30 arttığını da kaydetti. 

Yaklaşık 522 bin kilometrekarelik Antarktika Yarımadası'nın 12 kilometrekaresinin yeşile dönmesi ciddi bir sorun gibi görünmeyebilir. Fakat yeni çalışmanın ortak yürütücüsü çevre uzmanı Dr. Thomas Roland, "bu küçük alanın çarpıcı bi̇r hızda genişlediğini" belirtiyor.

Exeter Üniversitesi'nden Dr. Roland, "Bulgularımız, insan kaynaklı iklim değişikliğinin etkisinin sınırı olmadığını doğruluyor" ifadelerini kullanıyor: 

Antarktika Yarımadası'nda; bu en sert, ücra ve izole 'vahşi doğa'da bile manzara değişirken, bu etkiler uzaydan görülebiliyor.

Bilim insanları iklim krizine bağladıkları bu renk değişiminin gittikçe artacağını öngörüyor. Bitki örtüsünün daha geniş alanlar kaplamasının, toprak oluşumunu artırarak istilacı türlerin bölgeye girmesine yol açması ve doğal yaşamı tehlikeye sokması bekleniyor.

Çalışmaya liderlik eden bilim insanlarından Dr. Olly Bartlett "Antarktika'da toprak çoğunlukla ya azdır ya da hiç yoktur ancak bitki yaşamındaki bu artış bölgeye organik madde ekleyerek toprak oluşumunu kolaylaştırıyor" diyerek ekliyor: 

Bu da muhtemelen ekoturistler, bilim insanları ya da kıtaya giden diğer ziyaretçilerin bölgeye yabancı ve istilacı türler taşıma riskini artırıyor.

Koyu renkli yüzeyler ısıyı daha çok hapsettiği için Antarktika Yarımadası'ndaki renk değişimi, bölgenin güneş ışınlarını uzaya gönderme becerisinde de gerilemeye yol açabilir. Bu durum her ne kadar yerel bir etki yaratsa da bitki örtüsünün daha geniş alanlara yayılmasına katkı sağlayabilir. 

Bilim insanları bundan sonra Antarktika'daki buzulların erimesiyle gün yüzüne çıkan alanlarda bitkilerin nasıl yaygınlaştığını araştırmayı planlıyor. 

Independent Türkçe, Guardian, CNN, Nature Geoscience