MIT'nin iki yeni araştırması, Venüs'te hayat olabileceğini gösterdi

Kavurucu sıcaklığa sahip gezegen, "yaşamı aramaya değer"

İllüstrasyonda Venüs'ün güney yarımküresindeki "Quetzalpetlatl Corona" adlı yer şekli görülüyor (NASA)
İllüstrasyonda Venüs'ün güney yarımküresindeki "Quetzalpetlatl Corona" adlı yer şekli görülüyor (NASA)
TT

MIT'nin iki yeni araştırması, Venüs'te hayat olabileceğini gösterdi

İllüstrasyonda Venüs'ün güney yarımküresindeki "Quetzalpetlatl Corona" adlı yer şekli görülüyor (NASA)
İllüstrasyonda Venüs'ün güney yarımküresindeki "Quetzalpetlatl Corona" adlı yer şekli görülüyor (NASA)

Yeni bir araştırma zehirli ve asidik dumanlardan oluşan kalın bir atmosferle örtülen Venüs'te bile hayat olabileceğini gösteriyor.

ABD'deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) araştırmacılara göre Venüs'ün bu atmosferi, tamamen yaşanamaz bir ortam değil.

Burada yaşamın gelişme şansı az olsa da dikkate alınması gerekecek ölçüde bir ihtimal var.

Hakemli bilimsel dergi Astrobiology'de yayımlanan araştırma makalesinde, "Bulutlar, biyokütlenin varlığını destekleyebilir. Gelecekteki astrobiyoloji odaklı uzay misyonlarında bu biyokütle, atmosfer üzerindeki etkisinden dolayı kolayca tespit edilebilir" ifadeleri yer aldı.

Venüs'te yaşam olasılığı, 2020'de gezegenin atmosferinde fosfin gazının keşfedilmesinden bu yana gündemde.

Ancak gezegen yüzeyinin yaşama ev sahipliği yapması pek mümkün görülmüyor. Zira kavurucu sıcaklığa sahip bu yüzey, ortalama 464 santigrat derece.

En azından bilinen anlamıyla yaşamın suya ihtiyaç duyacağı göz önüne alınırsa bu sıcaklıkta sıvı halde su bulmak mümkün değil.

Venüs'ün atmosferiyse çok daha ılıman. Ama sülfürik asit bulutlarıyla kaplı ve yaşama elverişsizlik açısından yüzeyle yarışacak halde.

Sülfürik asit ve yaşam

MIT araştırmacıları kısa süre önce hakemli bilimsel dergi PNAS'ta bir başka makale daha yayımladı.

Bu araştırmada da yaşam için anahtar moleküllerin sülfürik asitte var olup olamayacağı incelendi ve aşamın temelini oluşturan nükleobazların sülfürik asitte kararlı halde kalıp kalamayacağı test edildi.

Yapılan deneyde DNA'yı meydana getiren adenin, sitozin, guanin, timin ve urasilin yüzde 81 ila 98 oranında sülfürik asit içeren bir ortamda haftalarca kararlı biçimde kalabileceği görüldü.

Bu deneysel ortamın sıcaklığı da 18 ila 21 santigrat dereceydi. Bu da Venüs bulutlarının sıcaklığına benzer bir ortam olduğu anlamına geliyordu.

Bunların yanı sıra pürin, pirimidin ve ayrıca bazı virüsler tarafından adenin yerine kullanılan 2,6-diaminopurin adlı bir bileşiğin de bu ortamda uzun süre dayanabildiği anlaşıldı.

Bulgular en azından teorik olarak nükleobazların Venüs'ün sülfürik asit bulutlarında asılı kalabileceğine işaret ediyor.

Yaşam olasılığı

Astrobiology'de yayımlanan makalede ise araştırmacılar Venüs'te yaşam olasılığına karşı çıkan argümanları çürütmeye odaklandı.

Bu argümanlardan biri de su olmadan yaşamın var olup olamayacağıydı.

Ekip, sülfürik asidin Dünya'da suyun oynadığı rolü üstlenmesinin imkansız olmadığını savundu.

Ekibin hesaplamalarına göre, Venüs fotosentez veya fototrofiyle hayatta kalan bir biyokütleyi büyütmek ve sürdürmek için yeterli kimyasal enerjiye de sahip.

Makalede gezegendeki hidrojen veya metal eksikliği de yaşam olasılığını tamamen ortadan kaldıracak bir engel olarak görülmedi.

Araştırmacılar bu bulgulardan hareketle Venüs'te yaşam olasılığının aramaya değer olduğunu vurguluyor.

 

Independent Türkçe, Science Alert, Astrobiology News



Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
TT

Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)

Dünya'ya beklenmedik kadar yakın bir mesafede devasa bir gaz bulutu keşfedildi. Moleküler gaz bulutu, bilim insanlarına yıldız oluşum sürecini incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Moleküler bulutlar içindeki toz ve gaz kümeleri çökerek yıldızları meydana getiriyor. Hidrojen ve karbonmonoksit molekülleri içeren bu bulutları, yıldız oluşturmalarından önce görmek zorlu bir iş.

Bilim insanları moleküler hidrojen gazı neredeyse görünmez olduğu için bu bulutları ararken karbonmonoksite odaklanıyor. Ancak karbonmonoksit miktarı azsa bulut kolayca gözden kaçabiliyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen moleküler gaz bulutunun bugüne kadar saptanmamasını da buna bağlıyor.

Bulguları hakemli dergi Nature Astronomy'de dün (28 Nisan) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bulutu daha önce hiç kullanılmamış bir yöntemle tespit etti. Araştırmacılar, buluttaki hidrojenin yaydığı ultraviyole ışık sayesinde keşfi yaptı.

Güney Kore'nin STSAT-1 uydusunun verilerini inceleyen araştırmacılar, hidrojenin doğal olarak yaydığı uzak ultraviyole ışığı fark etti. Normalde bu spektrumdaki ışığı yakalamak epey zor ancak uydunun spektrografı, bunu analiz edilebilecek dalga boylarına ayırmayı başardı. 

Rutgers Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Blakesley Burkhart, "Bu, moleküler hidrojenin uzak ultraviyole emisyonunu doğrudan bularak keşfedilen ilk moleküler bulut. Bu bulut, kelimenin tam anlamıyla karanlıkta parıldıyor" diyor.

Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos'un adı verilen gaz bulutu Dünya'dan sadece 300 ışık yılı uzakta. Yaklaşık 3 katrilyon kilometrelik bu mesafe insan ölçeğinde muazzam bir büyüklüğe denk düşse de galaktik ölçekte çok yakın kabul ediliyor. Dünya'ya en yakın yıldız oluşum bölgesi olan Orion Bulutsusu yaklaşık 1300 ışık yılı uzakta. 

Hilale benzeyen bulutun kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık 3 bin 400 katı ve yaklaşık 40 Ay çapına (140 bin kilometre) sahip. 

Makalenin yazarlarından Thomas Haworth "Bu şey adeta kozmik arka bahçemizde ve biz onu kaçırdık" diyor.

Güneş Sistemi'nin yakın çevresini ifade eden Yerel Kabarcık'ta yer alan Eos, bugüne kadar bulunan en yakın moleküler bulut. 

Bilim insanları bu sayede yıldız ve yıldız sistemlerinin nasıl oluştuğunu çok daha iyi anlayabilecekleri bir imkana sahip. 

Burkhart, "Teleskoplarımızla baktığımızda, oluşum aşamasındaki tüm yıldız sistemlerini görebiliyoruz ancak bunun nasıl gerçekleştiğini ayrıntılı olarak bilmiyoruz" diyerek ekliyor: 

Eos'u keşfetmemiz heyecan verici çünkü artık moleküler bulutların nasıl oluştuğunu ve ayrıştığını, bir galaksinin yıldızlararası gaz ve tozu yıldızlara ve gezegenlere nasıl dönüştürdüğünü doğrudan ölçebiliyoruz.

Araştırmacılar ayrıca yeni yöntemi kullanarak yakınlarda gizlenen başka moleküler bulutları da keşfetmeyi umuyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Thavisha Dharmawardena "Bu teknik yıldızlararası ortam hakkında bildiklerimizi baştan yazabilir, galaksideki gizli bulutları ortaya çıkarabilir ve hatta kozmik şafağın algılanabilen en uzak sınırlarına kadar ulaşabilir" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, CNN, Nature Astronomy