ChatGPT, iyi bir psikolog olabilir mi?

Yapay zeka ile etkileşim olumlu bir deneyim yaratabilir (Shutterstock)
Yapay zeka ile etkileşim olumlu bir deneyim yaratabilir (Shutterstock)
TT

ChatGPT, iyi bir psikolog olabilir mi?

Yapay zeka ile etkileşim olumlu bir deneyim yaratabilir (Shutterstock)
Yapay zeka ile etkileşim olumlu bir deneyim yaratabilir (Shutterstock)

ChatGPT, kullanıcılara psikolojik tedavide yardımcı olabilir mi? AFP'ye göre, akıl hastalıklarının tedavisinin zorluğunu azalttığı gerekçesiyle büyük eleştirilere yol açan ünlü sohbet robotunun arkasındaki Amerikan yapay zeka şirketi OpenAI'den bir yetkili bunu ima etti.

Eylül ayı sonlarında, yapay zeka ile ilgili güvenlik konularından sorumlu Lilian Wong'un X platformunda (eski adıyla Twitter) yazdıkları dikkat çekti: "Az önce ChatGPT ile sesli olarak gerginlik hakkında çok duygusal bir kişisel konuşma yaptım."

Wong, "İlginç bir şekilde, duyulduğumu ve rahatladığımı hissettim. Daha önce hiç terapi denemedim ama durum muhtemelen böyle mi?" Wong mektubunda öncelikle yaklaşık bir yıl önce tanıtılan ve kendi ekonomik modelini benimsemeye çalışan sohbet robotunun yeni ücretli ses sentezi işlevini vurgulamaya çalıştı.

Amerikalı geliştirici ve aktivist Cher Scarlett ise bu açıklamaya sert bir yanıt vererek psikolojinin ruh sağlığını iyileştirmeyi amaçladığını ve bunun zor bir iş olduğunu söyledi. Scarlett "İnsanın kendine olumlu duygular göndermesi iyidir ama bunun tedaviyle hiçbir ilgisi yoktur" dedi.

Peki yapay zeka ile etkileşim Lillian Wong'un tarif ettiği olumlu deneyimi yaratabilir mi? Nature Machine Intelligence adlı bilimsel dergide birkaç gün önce yayınlanan bir çalışmaya göre, bu fenomen plasebo etkisiyle açıklanabilir.

Bunu kanıtlamak için Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Arizona Üniversitesi'nden araştırmacılar 300 katılımcıyla anket yapmış, ChatGPT’nin bazılarıyla empati kurduğunu, bazılarına manipülatif olduğunu, üçüncü bir gruba ise dengeli davranışlar sergilediğini ortaya koymuşlardır.

Sonuç olarak, kendileriyle empati kurabilen bir sanal asistanla konuştuklarına inananların muhataplarını güvenilir bulma olasılıkları daha yüksek.

Çalışmanın eş yazarı Pat Patarantaporn, "Yapay zekanın bir şekilde kullanıcının önyargılarına dayalı olarak algılandığını tespit ettik" dedi.

Halen hassas bir alan olan bu konuda fazla önlem almadan, birçok girişim ruh sağlığı sorunlarına bir tür yardım sağlaması beklenen uygulamalar geliştirmeye başladı ve bu da çeşitli tartışmalara neden oldu.

Ruh sağlığına faydalarıyla bilinen popüler bir uygulama olan Replika'nın kullanıcıları, özellikle yapay zekanın cinsiyetçi veya manipülatif olabileceğinden şikayetçi oldular.

Şubat ayında yapay zeka modeli GPT-3 kullanılarak yazılı tavsiyeler verilen 4 bin hasta üzerinde bir deneme gerçekleştiren Amerikan sivil toplum kuruluşu Coco da otomatik yanıtların bir tedavi olarak işe yaramadığını kabul etti.

Şirketin kurucu ortağı Rob Morris, X'te "Empatiyi simüle etmek garip ve saçma görünüyor” diye yazdı.

Bu gözlem, plasebo etkisi üzerine daha önce yapılan bir çalışmanın sonuçlarını yansıtıyor; Bazı katılımcılar kendilerini duvarla konuşuyormuş gibi hissediyorlar.

İsviçre'deki Basel Üniversitesi'nden David Shaw ise bu kötü sonuçlara şaşırmadığını söyledi. "Görünüşe göre katılımcıların hiçbiri sohbet robotlarının aptallığı konusunda bilgilendirilmemiş" diyen Shaw, otomatik bir sihirbaz fikrinin yeni olmadığını belirtiyor. 1960'larda, "ELISA" adı verilen psikoterapiyi simüle eden türünün ilk programı, Amerikalı psikolog Carl Rogers'ın yöntemi kullanılarak geliştirildi.

Program, kendisine yöneltilen konular hakkında gerçekten hiçbir şey anlamadan, görüşmecilerinin yanıtlarında bulunan anahtar kelimelerle çalışıyor.

Programın yaratıcısı Joseph Weizenbaum daha sonra bu öncül yapay zeka hakkında şunları yazdı: “Fark etmediğim şey, nispeten basit bir bilgisayar programına çok kısa bir süre maruz kalmanın tamamen normal insanlarda güçlü sanrısal düşüncelere neden olabileceğiydi!”



Bilim doğruladı: Kalbin kırılması insanları gerçekten öldürebilir

Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
TT

Bilim doğruladı: Kalbin kırılması insanları gerçekten öldürebilir

Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)
Yakınını kaybedip yasını sürekli yüksek seviyelerde yaşayanların ölme olasılığı, düşük düzeylerde yas tutanlara göre yüzde 88 daha fazla (Unsplash)

Harriette Boucher 

Yeni bir araştırma, yakınını kaybedip yoğun ve uzun süreli yas semptomlarından muzdarip olan kişilerin, sevdiklerinin ölümünden sonraki 10 yıl içinde ölme ihtimalinin, neredeyse iki kata ulaştığını ortaya koydu.

Danimarka'daki araştırmacılar, yakınını kaybedip sürekli yüksek düzeylerde yas tutanların, yasını daha düşük seviyelerde yaşayanlarla kıyasla, sağlık hizmetlerini daha fazla kullandığını ve ölme olasılığının yüzde 88 daha fazla olduğunu buldu.

Araştırmacılar, sevdiklerini kaybedenlerin yaşadığı 5 yas güzergahını tanımladı ve en ciddi şekilde etkilenenlerin daha erken ölme olasılığının daha yüksek olduğunu tespit etti.

Araştırma makalesinin yazarlarından Dr. Mette Kjærgaard Nielsen şu ifadeleri kullandı:

Yüksek yas semptomu seviyeleriyle; kalp damar hastalıkları, akıl sağlığı sorunları ve hatta intiharda görülen daha yüksek oranlar arasında bir bağlantı olduğunu daha önce bulmuştuk. Ancak ölümle ilişkisi daha fazla araştırılmalı.

Bilim insanı, "yüksek" bir yas güzergahına dair risk altında olan kişilerin erken fark edilebileceğini de söyledi:

Bir pratisyen hekim akıl sağlığına dair diğer ciddi rahatsızlıklar ve depresyonun eski belirtilerini arayabilir. Daha sonra bu hastalara kendileri özel takip sunabilir veya onları psikologların özel muayenehanelerine ya da ikinci basamak sağlık kuruluşlarına yönlendirebilirler.

Dr. Nielsen, "Pratisyen hekimler ayrıca yakınını kaybedenlerin ruh sağlığına odaklanılacak bir takip randevusu da önerebilir" dedi.

Bilim insanları, 2012'den bu yana yakınlarını kaybetmiş, yaş ortalaması 62 olan 1735 adet kadın ve erkeği 10 yıl boyunca Danimarka'da izledi. Bu süre zarfında bu kişilere, semptomlarını ve deneyimlerini değerlendiren bir dizi anket gönderildi ve araştırmacılar bunlarla katılımcıların sürekli olarak hangi düzeyde keder yaşadığını belirledi.

Grubun yüzde 66'sı yakın zamanda partnerini, yüzde 27'si bir ebeveynini ve yüzde 7'si de çok sevdiği bir başka kişiyi kaybetmişti.

Sürekli olarak yüksek düzeylerde yas belirtileri yaşayan yüzde 6'lık kesimin 10 yıl içinde ölme olasılığı, sürekli olarak düşük yas belirtileri gösterdiğini bildiren yüzde 38'e kıyasla yüzde 88 daha yüksekti.

Yüksek güzergahta olanların, yakınlarını kaybetmesinin üzerinden üç yıl geçtikten sonra sağlık hizmeti alma olasılıkları da daha yüksek çıktı.

Bu grubun konuşma terapisi veya diğer akıl sağlığı hizmetlerini alma ihtimalleri yüzde 186, antidepresan reçetesi yazılma olasılıkları yüzde 463, yatıştırıcı ya da kaygı giderici ilaç reçetesi alma ihtimalleri de yüzde 160 daha fazla.

 Independent Türkçe,independent.co.uk/news