İnsan sperminin Newton'ın üçüncü hareket yasasını çiğnediği gözlemlendi

Tuhaf bir esnekliğe sahip oldukları belirtildi

Bilim insanları, kuralları çiğneyen başka hücreler de olabileceğine dikkat çekti (Pixabay)
Bilim insanları, kuralları çiğneyen başka hücreler de olabileceğine dikkat çekti (Pixabay)
TT

İnsan sperminin Newton'ın üçüncü hareket yasasını çiğnediği gözlemlendi

Bilim insanları, kuralları çiğneyen başka hücreler de olabileceğine dikkat çekti (Pixabay)
Bilim insanları, kuralları çiğneyen başka hücreler de olabileceğine dikkat çekti (Pixabay)

Japon bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırmada, insan spermlerinin Newton'ın üçüncü hareket yasasını çiğneyebildiği ortaya kondu.

Newton'ın üçüncü yasasına göre bir cisim, ikinci bir cisme kuvvet uyguladığı zaman ikinci cisim de ona eşit ve zıt yönlü bir kuvvet uyguluyor. Diğer adıyla buna "etki- tepki yasası" deniyor.

Örneğin, eşit büyüklükteki iki bilye yerde yuvarlanırken çarpıştığı zaman bu yasaya göre kuvvetlerini birbirlerine aktarıyor ve geri tepiyor.

Fakat Kyoto Üniversitesi'nden Kenta Ishimoto ve ekibinin yaptığı bir çalışmaya göre spermler, Newton'ın üçüncü hareket yasasını aşabiliyor.

Hakemli bilimsel dergi PRX Life'da 11 Ekim'de yayımlanan makalede bilim insanları, yeşil algler ve insan sperm hücrelerine ilişkin verileri analiz etti.

Araştırmacılar, Newton'ın üçüncü yasasına aykırı olan ve "tuhaf esneklik" adını verdikleri karşılıklı olmayan etki-tepkileri belirledi.

Fizik kurallarını çiğnerken yardım alıyorlar

Algler ve spermler, hareket etmek için flagella adı verilen, saç kadar esnek iplik benzeri kamçılar sayesinde sıvı içerisinde hareket ediyor.

"Ağdalı" olarak tanımlanan yüksek viskoziteye (akışkanın akmaya karşı gösterdiği direnç) sahip sıvılar, kamçının enerjisini dağıtarak spermin ya da tek hücreli alglerin fazla hareket etmesini engelliyor.

Fakat flagella, bu hücreleri herhangi bir tepki almadan dalga benzeri hareketler yaparak sıvının içinde ilerletebiliyor.

Araştırmada, flagellanın "tuhaf bir esnekliğe" sahip olduğu ve bu uzantıların çevredeki sıvının yarattığı dirence karşı fazla enerji kaybetmeden hücrenin hareket etmesine olanak sağladığı ortaya kondu.

Bilim insanlarına göre, bir hücrenin elastiklik puanı ne kadar yüksek olursa, flagellum çok fazla enerji harcamadan dalga benzeri hareketleri rahatça yapabilir.

Hücre de bu sayede, fiziğe meydan okuyacak şekilde daha rahat ilerleyebiliyor.

Independent Türkçe



"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
TT

"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)

Son derece nadir rastlanan "Asya tek boynuzlu atı" saolanın ilk defa genom haritası çıkarıldı. Yeni çalışma nesli kritik tehlike altındaki türün yaşamasını sağlayabilir. 

İlk kez 1992'de tanımlanan saola (Pseudoryx nghetinhensis), en yakın zamanda keşfedilen büyük memeli türü. Vietnam ve Laos'un dağlık ormanlarında yaşayan bu sığır türü, boynuzlarının yanı sıra çok nadir görülmesi nedeniyle "Asya tek boynuzlu atı" diye biliniyor.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'ne (IUCN) göre nesli kritik tehlike altındaki bu türün 100'den daha az üyesi kaldığı tahmin ediliyor. Üstelik en son 2013'te görülmesi, soyunun çoktan tükenmiş olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor. 

Uluslararası bir araştırma ekibi, avcıların evlerinden toplanan saola kalıntılarından alınan parçaları analiz ederek 26 saolanın tam genomunu çıkardı. Türünün ilk örneği olan bu çalışma, saolanın geçmişini anlama ve geleceğini güvence altına alma yolunda kritik bilgiler sundu. 

Bulguları hakemli dergi Cell'de 5 Mayıs Pazartesi günü yayımlanan çalışmaya göre saolalar 5 bin ila 20 bin yıl önce iki ayrı popülasyona ayrılmış. 

Makalenin başyazarı Genís Garcia Erill "Saolanın önemli genetik farklılıklara sahip iki popülasyona ayrıldığını görmek bizi epey şaşırttı" diyerek ekliyor: 

Bu daha önce hiç bilinmiyordu ve genetik veriler olmadan bilmemizin yolu yoktu. Bu önemli bir sonuç çünkü türün genetik varyasyonunun nasıl dağıldığını etkiliyor.

Bilim insanları ayrıca iki popülasyonun da Son Buzul Çağı'ndan itibaren azaldığını saptadı. Ekip, toplam saola nüfusunun 10 bin yıldır hiçbir zaman 5 binin üstüne çıkmadığını tahmin ediyor.

Bu durum, iki grubun da genetik çeşitliliğini kaybettiği anlamına geliyor. Ancak her biri genetik kodlarının farklı kısımlarını kaybetmiş. Araştırmacılara göre bu, nesillerinin tükenmesini önlemede kritik bir rol oynayabilir. 

Garcia Erill "Bir popülasyonda kaybolan genetik varyasyon diğerini tamamlıyor. Yani eğer bunları karıştırırsak, diğerindeki eksiklik giderilebilir" diye açıklıyor.

Bilim insanları saolaların hayatta kalması için esaret altında çiftleşmelerini sağlayacak bir program geliştirmeye çalışıyor. Yeni çalışmayı yürüten ekibin hesaplamalarına göre böyle bir program, tükenme riski karşısında en etkili çözümü sunuyor. 

Çalışmanın bir diğer yazarı Rasmus Heller şöyle diyor:

Gelecekteki bir popülasyonun temelini oluşturmak için en az bir düzine saolayı (ideal olarak her iki popülasyonun karışımı) bir araya getirebilirsek, modellerimiz türlerin uzun vadede hayatta kalma şansının yüksek olacağını gösteriyor.

En son 2013'te görülen bir türün 12 üyesini bulmak zorlu bir iş. Ancak araştırmacılar, yeni çalışmanın bu sorunu çözebileceğine inanıyor. Saolanın genetik haritasının çıkarılması, daha kapsamlı arama çalışmalarının önünü açabilir. 

Makalenin yazarlarından Minh Duc Le, "Birçok araştırmacı, suda ve hatta aynı habitatta yaşayan kan emiciler olan sülüklerde, saola DNA'sının izlerini bulmayı deneyip başaramadı" diyerek ekliyor:

Bu tekniklerin hepsi küçük DNA parçalarını tespit etmeye dayanıyor ama artık saola genomunun tamamını bildiğimize göre, bu parçaları bulmak için çok daha geniş bir el kitabımız var.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org, Cell