Güneş'teki lekeler Dünya'nın 15 katına ulaştı: "Gezegenimizi bombardımana tutacak"

Lekeler o kadar büyük ki Güneş'in titreşimini bile etkiliyor

Devasa lekeler, Güneş yüzeyinde plazma dalgalarının yükseldiği ateş kanyonları da açabilir (NASA)
Devasa lekeler, Güneş yüzeyinde plazma dalgalarının yükseldiği ateş kanyonları da açabilir (NASA)
TT
20

Güneş'teki lekeler Dünya'nın 15 katına ulaştı: "Gezegenimizi bombardımana tutacak"

Devasa lekeler, Güneş yüzeyinde plazma dalgalarının yükseldiği ateş kanyonları da açabilir (NASA)
Devasa lekeler, Güneş yüzeyinde plazma dalgalarının yükseldiği ateş kanyonları da açabilir (NASA)

10 yıldan fazla süredir görülen en büyük ve en yoğun Güneş lekelerinden oluşan iki grup, yıldızın Dünya'ya yakın tarafında gözlemlendi.

Bu leke, Dünya'da birkaç hafta boyunca sürebilecek bir fırtına bombardımanına işaret ediyor.

Güneş'te manyetik kuvvetin çok yoğun olduğu ve bir miktar ısının yıldızın yüzeyine ulaşmasının engellendiği bölgelere Güneş lekesi adı veriliyor. Bu lekeler, çevresine kıyasla daha soğuk olduğu için teleskoplarda daha koyu renkte görülüyor.

Ancak yoğun manyetik alanları nedeniyle Güneş lekeleri çok aktif bölgeler. Yani buralarda sıklıkla patlamalar meydana gelebiliyor. Bu patlamalar sonucunda koronal kütle atımı (CME) adı verilen plazma fışkırması ortaya çıkıyor.

Bu da radyoaktif plazma parçacıklarının uzayda yol alarak Dünya'ya ulaşmasına neden oluyor. Bu durumda parçacıklar Güneş fırtınası adını alıyor.

AR3490 adı verilen ilk Güneş lekesi grubu, 18 Kasım'da Dünya'ya yakın bir bölgeye geldi. Spaceweather.com'un bildirdiğine göre bunu hızla AR3491 adlı diğer leke grubu takip etti.

Daha sonra bu gruplar bölünerek, AR3492, AR3495, AR3496 ve AR3497 dahil olmak üzere yeni lekeler doğurdu. Bu da "Güneş lekelerinden oluşan bir takımada" yarattı.

Uzmanlara göre lekelerden oluşan bölge o kadar büyük ki Güneş'in titreşim şeklini bile etkiliyor.

Bölgenin genişliği yaklaşık 200 bin kilometre. Diğer bir deyişle Dünya'nın en az 15 katı.

Lekeler halihazırda patlamalara sahne oluyor ve uzaya şiddetli CME'ler püskürtüyor.

Ancak uzmanlar, birkaç hafta içinde bu patlamalardan çok daha fazlasının olabileceğine dair uyarıyor.

Üstelik beklenen olaylar arasında X sınıfı patlamalar da var. En şiddetli Güneş fırtınaları X sınıfı diye kategorize ediliyor.

Independent Türkçe

Güneş'ten püsküren yüklü parçacıklar Dünya'ya ulaştığında önce gezegeni bir kalkan gibi saran manyetik alanla etkileşime giriyor.

Manyetik alan, Güneş'in radyoaktif parçacıklarının yüzeye ulaşmasını engelleyerek gezegendeki yaşamı koruyan ana bileşen.

Manyetik alanla etkileşime giren bu parçacıklar kuzey enlemlerinde kutup ışıklarını yaratarak eşsiz manzaralar üretiyor.

Ancak aynı zamanda GPS sistemlerini ve radyo dalgalarını kesintiye uğratarak yeryüzünde iletişimin felç olmasına sebebiyet verebiliyor.

Aynı zamanda yörüngede yerleşik uzay istasyonlarında görev yapan astronotların hayatını tehlikeye atıyor ve uydularda hasar bırakabiliyor.

Güneş'teki leke sayısı rekor kırdı

Bilim insanları, Güneş'teki patlamaların birkaç yıl içinde giderek artacağını ve zirve noktasına ulaşacağını belirtiyor. Çünkü Güneş, şu anda hareketli bir evrede.

Yıldız her 11 yılda bir, sakin veya fırtınalı geçen bir döngüsünü tamamlıyor ve yenisini başlatıyor. Güneş'in 2019'da 25. döngüsüne girdiği biliniyor. Bu döngülerden sakin olanına, yani yıldızdaki patlamaların ve lekelerin minimum seviyeye indiği dönemlere "solar minimum" adı veriliyor.

Güneş lekelerinin arttığı ve patlamaların da sıklaştığı evrelerse "solar maksimum" diye adlandırılıyor.

NASA'ya göre yıldız şu anda hareketli bir dönemden geçiyor. Bu yüzden Güneş'te bu tür dev lekelerin oluşması beklenen bir durum.

Bilim insanları 2025'te solar maksimum evresi zirve noktasına ulaştığında Güneş'teki lekelerin sayısının 115'e çıkabileceğini söylüyordu.

Ancak leke sayısı şimdiden bu rakamı geçti.

Verilere göre Güneş sadece haziran ayında 160'tan fazla leke üretti. Bu 20 yılı aşkın süredir en yüksek sayı.

Gökbilimciler buradan hareketle Güneş'in bu döngüsünün beklenenden hareketli geçeceğine inanıyor.

Independent Türkçe



Uzayda miso yapan bilim insanları, ilginç bir tatla karşılaştı

Bilim insanları uzay misosu (ortada) daha uzun bir yol kat ettiği için renginin koyu olduğunu söylüyor (Maggie Coblentz)
Bilim insanları uzay misosu (ortada) daha uzun bir yol kat ettiği için renginin koyu olduğunu söylüyor (Maggie Coblentz)
TT
20

Uzayda miso yapan bilim insanları, ilginç bir tatla karşılaştı

Bilim insanları uzay misosu (ortada) daha uzun bir yol kat ettiği için renginin koyu olduğunu söylüyor (Maggie Coblentz)
Bilim insanları uzay misosu (ortada) daha uzun bir yol kat ettiği için renginin koyu olduğunu söylüyor (Maggie Coblentz)

Uzayda miso yapan bilim insanları, bu yiyeceğin tadının Dünya'dakinden farklı olduğunu keşfetti. Yeni çalışma, astronotların yemek seçeneklerini genişletmenin yanı sıra uzayda yaşam ihtimaline de ışık tutuyor.

Japon mutfağının vazgeçilmezlerinden miso; haşlanmış soya fasulyesi, tuz, pirinç veya arpa gibi tahıllar ve koji mantarıyla yapılıyor. Koji, misonun fermantasyonunu sağlıyor. 

ABD ve Danimarka'dan araştırmacılar, ilk kez yapıldığı tahmin edilen bir deneyle bu yiyecek uzayda hazırlanınca neler olduğunu analiz etti. 

Bilim insanları üç ayrı miso karışımı hazırlayarak birini Massachusetts eyaletinin Cambridge kentine, diğerini Danimarka'nın başkenti Kopenhag'a ve sonuncuyu da alçak Dünya yörüngesindeki Uluslararası Uzay İstasyonu'na (UUİ) gönderdi.

UUİ ve Cambridge'deki karışımlar sıcaklık, nem, basınç, ışık ve radyasyonu takip eden özel bir kapta 30 gün boyunca fermantasyona bırakıldı. Kopenhag'taki fermantasyon ise sıradan bir kapta gerçekleşti.

30 günün ardından "uzay misosu" Dünya'ya gönderildi ve bilim insanları üç yiyeceği test etti.

Bulguları hakemli dergi iScience'ta 2 Nisan'da yayımlanan çalışmaya göre uzayda yapılan miso daha cevizimsi ve kavruk bir tada sahipti. Bu yiyecekte ayrıca bazı bakteri türleri daha fazlaydı ve bir bakteri sadece bu misoda saptandı.

Bilim insanları uzaydaki mikro yerçekimi ve yüksek radyasyon gibi koşulların, mikroorganizmaların büyümesini, metabolizmasını ve böylece fermantasyon sürecini etkileyebileceğini söylüyor.

Tat farklılığının da muhtemelen UUİ'deki yüksek sıcaklıklar sonucu ortaya çıkan ve fermantasyon sürecini hızlandıran pirazin bileşikleriyle ilişkili olduğu tahmin ediliyor.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Maggie Coblentz, yazarları arasında yer aldığı çalışma hakkında "UUİ'deki fermantasyon, mikrobiyal ölçekte yaşayan bir sistemin mikrobiyal topluluğunun çeşitliliği sayesinde nasıl gelişebileceğini gösteriyor ve uzayda yaşamın var olma potansiyelini vurguluyor" diyor:

UUİ genellikle steril bir ortam olarak görülse de araştırmamız, mikropların ve insan dışı yaşamın uzayda da var olabileceğini göstererek bitkileri ve mikropları kendi gezegenlerinden çıkarıp dünya dışı ortamlara taşımakla ilgili önemli biyoetik soruları gündeme getiriyor.

Çalışma, organizmaların uzayın farklı yerlerinde nasıl değişebileceğini göstermenin yanı sıra astronotların menüsünü zenginleştirme imkanı sunuyor.

Danimarka Teknik Üniversitesi'nden makalenin bir diğer yazarı Joshua Evans "Özellikle gelecekteki uzun süreli uzay görevlerinde astronotların refahını ve performansını artırabilir" diye açıklıyor:

Daha geniş anlamda, yeni aşçılık biçimlerini teşvik edebilir ve alan büyüdükçe uzay araştırmalarında aşçılık ve kültürel temsili genişletip çeşitlendirebilir.

Independent Türkçe, Science Alert, CNN, iScience