Samanyolu'nda tanımlanamayan, tuhaf ve devasa bir cisim tespit edildi

Araştırmacılar bu bilinmeyen keşfin evrene dair anlayışımızı değiştirebileceğini söylüyor

(Unsplash)
(Unsplash)
TT

Samanyolu'nda tanımlanamayan, tuhaf ve devasa bir cisim tespit edildi

(Unsplash)
(Unsplash)

Galaksimizde muazzam boyutta, açıklanamayan bir cisim tespit edildi.

Araştırmacılar bu cismin muhtemelen ya bugüne kadar gözlemlenen en büyük kütleli nötron yıldızı ya da bulunan en düşük kütleli karadelik olduğuna inanıyor. Her iki durumda da rekorlar kıracak bu keşif, evrene dair anlayışımıza meydan okuyacak.

Bir nötron yıldızı, genellikle başka bir yıldızla birleşerek fazla büyük bir kütleye ulaştığında çöker. Bilim insanları bundan sonra ne olduğunu tam olarak bilmese de karadeliklere dönüştükleri düşünülüyor.

Gökbilimciler nötron yıldızlarının Güneş'in 2,2 katı kütleye sahip olması gerektiğine inanıyor. Bundan sonra gelen karadelikler çok daha büyük ve Güneş'ten yaklaşık 5 kat daha fazla kütleye sahip.

Aradaki boşluk "karadelik kütle boşluğu" diye biliniyor. Bilim insanları bu boşluğu hangi cisimlerin doldurabileceğini tam bilmiyor.

Kabaca 2,1-2,7 Güneş kütlesine sahip yeni keşfedilen cismin, boşluğun alt tarafının ucunda yer aldığı anlaşılıyor. Bu nedenle gökbilimciler bunun ne olduğunu öğrenmekte zorlanıyor fakat her neyse, bu gizemli boşluğu anlamada fayda sağlayacağını umuyorlar.

Manchester Üniversitesi'nde astrofizik alanında öğretim görevlisi olan Ben Stappers, "Bu yoldaşın doğasına ilişkin her iki olasılık da heyecan verici" dedi.

Bir pulsar-karadelik sistemi, kütleçekim teorilerini test etmede önemli bir hedef olur ve ağır bir nötron yıldızı da çok yüksek yoğunluklarda nükleer fizikte yeni bilgiler sağlar.

Cisim yaklaşık 40 bin ışık yılı uzaklıktaki yoğun bir yıldız kümesi arasında hızla dönen bir pulsarın yörüngesinde bulundu. Gökbilimciler ritmik dönüşü kullanarak cismi anlamayı başardı.

Bilim insanları cismi, Güney Afrika'daki MeerKAT Radyo Teleskobu'nu kullanarak buldu. Etkileşime girecek ve bazen çarpışacak kadar sıkı bir şekilde toplanmış eski yıldızlardan meydana gelen bir küme olan NGC 1851 incelenirken bu cisim fark edildi.

Yıldızlardan birinden gelen atımları tespit eden araştırmacılar bunun, dönen ve dönerken evrene radyo ışığı demetleri saçan bir radyo pulsarı olduğunu buldu. Bu tik taklar, ne kadar hızlı döndüğünü tam olarak ölçmek ve bu da nerede olduğunu anlamak için kullanılabiliyor.

Bu sayede pulsarla birlikte yörüngede dönen cismin sıradan bir yıldız değil, çökmüş bir yıldızın son derece yoğun kalıntıları olduğunu fark ettiler. Kütlesini ölçmeyi başaran araştırmacılar bunun, o gizemli boşluğun içinde olduğunu buldu.

Max Planck Radyo Astronomi Enstitüsü'nden Arunima Dutta, "Bu sistemle işimiz henüz bitmedi" diyor.

Bu yoldaşın gerçek doğasını ortaya çıkarmak nötron yıldızları, karadelikler ve karadelik kütle boşluğunda gizlenen başka ne varsa onları anlamamızda dönüm noktası olacak.

Bulgular Science adlı bilimsel dergide yayımlanan "A pulsar in a binary with a compact object in the mass gap between neutron stars and black holes" (Nötron yıldızları ve karadelikler arasındaki kütle boşluğunda yer alan yoğun bir cisimle ikili bir sistemdeki pulsar) başlıklı yeni bir makalede aktarıldı.

Independent Türkçe



Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
TT

Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)

Dünya'ya beklenmedik kadar yakın bir mesafede devasa bir gaz bulutu keşfedildi. Moleküler gaz bulutu, bilim insanlarına yıldız oluşum sürecini incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Moleküler bulutlar içindeki toz ve gaz kümeleri çökerek yıldızları meydana getiriyor. Hidrojen ve karbonmonoksit molekülleri içeren bu bulutları, yıldız oluşturmalarından önce görmek zorlu bir iş.

Bilim insanları moleküler hidrojen gazı neredeyse görünmez olduğu için bu bulutları ararken karbonmonoksite odaklanıyor. Ancak karbonmonoksit miktarı azsa bulut kolayca gözden kaçabiliyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen moleküler gaz bulutunun bugüne kadar saptanmamasını da buna bağlıyor.

Bulguları hakemli dergi Nature Astronomy'de dün (28 Nisan) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bulutu daha önce hiç kullanılmamış bir yöntemle tespit etti. Araştırmacılar, buluttaki hidrojenin yaydığı ultraviyole ışık sayesinde keşfi yaptı.

Güney Kore'nin STSAT-1 uydusunun verilerini inceleyen araştırmacılar, hidrojenin doğal olarak yaydığı uzak ultraviyole ışığı fark etti. Normalde bu spektrumdaki ışığı yakalamak epey zor ancak uydunun spektrografı, bunu analiz edilebilecek dalga boylarına ayırmayı başardı. 

Rutgers Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Blakesley Burkhart, "Bu, moleküler hidrojenin uzak ultraviyole emisyonunu doğrudan bularak keşfedilen ilk moleküler bulut. Bu bulut, kelimenin tam anlamıyla karanlıkta parıldıyor" diyor.

Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos'un adı verilen gaz bulutu Dünya'dan sadece 300 ışık yılı uzakta. Yaklaşık 3 katrilyon kilometrelik bu mesafe insan ölçeğinde muazzam bir büyüklüğe denk düşse de galaktik ölçekte çok yakın kabul ediliyor. Dünya'ya en yakın yıldız oluşum bölgesi olan Orion Bulutsusu yaklaşık 1300 ışık yılı uzakta. 

Hilale benzeyen bulutun kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık 3 bin 400 katı ve yaklaşık 40 Ay çapına (140 bin kilometre) sahip. 

Makalenin yazarlarından Thomas Haworth "Bu şey adeta kozmik arka bahçemizde ve biz onu kaçırdık" diyor.

Güneş Sistemi'nin yakın çevresini ifade eden Yerel Kabarcık'ta yer alan Eos, bugüne kadar bulunan en yakın moleküler bulut. 

Bilim insanları bu sayede yıldız ve yıldız sistemlerinin nasıl oluştuğunu çok daha iyi anlayabilecekleri bir imkana sahip. 

Burkhart, "Teleskoplarımızla baktığımızda, oluşum aşamasındaki tüm yıldız sistemlerini görebiliyoruz ancak bunun nasıl gerçekleştiğini ayrıntılı olarak bilmiyoruz" diyerek ekliyor: 

Eos'u keşfetmemiz heyecan verici çünkü artık moleküler bulutların nasıl oluştuğunu ve ayrıştığını, bir galaksinin yıldızlararası gaz ve tozu yıldızlara ve gezegenlere nasıl dönüştürdüğünü doğrudan ölçebiliyoruz.

Araştırmacılar ayrıca yeni yöntemi kullanarak yakınlarda gizlenen başka moleküler bulutları da keşfetmeyi umuyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Thavisha Dharmawardena "Bu teknik yıldızlararası ortam hakkında bildiklerimizi baştan yazabilir, galaksideki gizli bulutları ortaya çıkarabilir ve hatta kozmik şafağın algılanabilen en uzak sınırlarına kadar ulaşabilir" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, CNN, Nature Astronomy