Küçük bir hayvanın başka canlılardan çaldığı genlerle ilaç ürettiği keşfedildi

Yeni antibiyotikler geliştirilmesini sağlayabilir

Bdelloid rotiferler, Antarktika dahil dünyanın pek çok yerinde bulunuyor (C. G. Wilson)
Bdelloid rotiferler, Antarktika dahil dünyanın pek çok yerinde bulunuyor (C. G. Wilson)
TT

Küçük bir hayvanın başka canlılardan çaldığı genlerle ilaç ürettiği keşfedildi

Bdelloid rotiferler, Antarktika dahil dünyanın pek çok yerinde bulunuyor (C. G. Wilson)
Bdelloid rotiferler, Antarktika dahil dünyanın pek çok yerinde bulunuyor (C. G. Wilson)

Tek başına üreyen küçük bir hayvanın, başka canlılardan aldığı genler sayesinde enfeksiyonlarla savaştığı ortaya çıktı. Bilim insanları keşfin, insanlara yönelik yeni antibiyotikler geliştirilmesini sağlamasını umuyor. 

Tatlı sularda yaşayan bdelloid rotiferlerin döllenmeden ürediği düşünülüyor. Çok uzun zamandır varlıkları bilinmesine rağmen bugüne kadar bu hayvanların erkeği hiç görülmedi. Dişi rotiferler yumurta bırakarak kendilerini kopyalıyor. 

Genetik bilginin nesilden nesile değişmesi, türlerin hayatta kalması açısından kritik önem taşıdığı için döllenmeden üreyen rotiferlerin neslinin tükenmesi beklenebilir. Ancak bu canlılar en az 25 milyon yıldır yeryüzünde yaşıyor.  

Aralarında Oxford Üniversitesi'nden bilim insanlarının da yer aldığı bir ekip, bunun nasıl mümkün olduğunu çözmüş görünüyor: Bdelloid rotiferler, bakteri ve mantarlardan "çaldıkları" genlerle hastalıklara karşı savaşıyor. 

Daha önceki araştırmalarda rotiferlerin başka canlıların DNA'sını topladığı bulunsa da hakemli dergi Nature Communications'ta perşembe günü yayımlanan çalışmada bu genlerin hastalıklara karşı kullanıldığı keşfedildi. 

Başka yerlerden gelen genetik materyal, bdelloid rotifer genomunun yaklaşık yüzde 11'ini oluşturuyor. Araştırmacılar bazı genlerin, bakteri ve mantarların yanı sıra, bitkilerden alınmış gibi göründüğünü söylüyor. 

Bu aktarım, çoğunlukla virüsler aracılığıyla yatay gen transferi denen bir süreçle meydana geliyor. 

Bilim insanları mikroskobik canlıların bu genleri hangi amaçla kullandığını anlamak adına iki ayrı bdelloid rotifer türüne bir mantar enfeksiyonu verdi. Üç gün içinde bir türün en az yüzde 70'i, diğerininse sadece yüzde 18'i öldü.

Araştırmacılar dirençli hayvanlardaki antimikrobiyal kimyasallar üretmeyle ilişkili genlerin, çabuk ölen rotiferlerden 10 kat daha aktif olduğunu gözlemledi. 

Mantar ve bakteriler doğal yollarla antibiyotik üretirken, bilim insanları rotiferlerin de ödünç aldıkları genlerle aynı şeyi yaptığını düşünüyor. 

Oxford Üniversitesi'nden Chris Wilson, başyazarı olduğu araştırma hakkında "Bu tuhaf küçük hayvanlar, mikroplara nasıl antibiyotik yapacaklarını söyleyen DNA'yı kopyalamış" diye açıklıyor: 

Bir mantar hastalığına karşı bu genlerden birini kullanmalarını izledik ve enfeksiyondan kurtulan hayvanlar, ölenlere göre 10 kat daha fazla kimyasal reçete üretiyordu; bu da genlerin hastalığı bastırmayı sağladığına işaret ediyor.

Antibiyotik krizini çözebilir mi?

Modern tıbbın önemli bir parçası olan antibiyotikler, mikropların evrimleşip direnç kazanmasıyla etkilerini kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütü bu mikropların yol açtığı hastalıklarla mücadelede yeni yöntemlerin geliştirilmesine acil ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. 

Yeni araştırmayı yürüten ekip, bdelloid rotiferlerin bu ihtiyacı giderme potansiyeli taşıdığı görüşünde. Rotiferlerin, hayvan olmayan canlılardan aldığı genler organizmaya girdikten sonra evrimleşiyor. 

Bilim insanları sözkonusu genler rotiferlerde yaşayabildiği için insanlar da dahil diğer hayvanlarda da zararsız olabileceğini düşünüyor.

Makalenin ortak yazarı David Mark Welch, "Bu karmaşık genlerin bazıları başka hiçbir hayvanda yok ve bunlar bakterilerden alınmış ancak rotiferlerde evrim geçirmiş" diyor. Araştırmacı bu durumun, bakteri ve mantarlardan geliştirilen ilaçlara kıyasla daha az zehirli olabilecek yeni antimikrobiyaller üretilme potansiyelini artırdığını söylüyor.

Öte yandan net bir şey söylemek için henüz çok erken. Fareler, insanlarla rotiferlerden daha yakın akraba olmasına karşın bu kemirgenlerde işe yarayan tedaviler insanlarda her zaman aynı sonucu vermiyor. 

Araştırmacılar yine de bulguların antibiyotik çalışmalarına katkı sağlamasını bekliyor. Wilson, rotiferlerin hastalıkla savaşmak adına ürettiği bileşikler hakkında  "Gerçekten çok zehirli olamazlar, yoksa kendi hücrelerinde üretemezlerdi" diyerek ekliyor: 

İnsanlarla uyumlu antimikrobiyal kimyasallara dair arayışımızda faydalı ipuçları veya kestirme yollar sunabileceklerini düşünüyoruz.

Independent Türkçe, Popular Science, Science Daily, Nature Communications



Çay içenler neden uzun yaşıyor?

Uzmanlar günde 5 bardaktan fazla çayın zararlı sonuçlar doğurabileceğini söylüyor (Unsplash)
Uzmanlar günde 5 bardaktan fazla çayın zararlı sonuçlar doğurabileceğini söylüyor (Unsplash)
TT

Çay içenler neden uzun yaşıyor?

Uzmanlar günde 5 bardaktan fazla çayın zararlı sonuçlar doğurabileceğini söylüyor (Unsplash)
Uzmanlar günde 5 bardaktan fazla çayın zararlı sonuçlar doğurabileceğini söylüyor (Unsplash)

Dünyanın ve Türkiye'nin en sevilen içeceklerinden biri olan çayın sağlığa pek çok faydası var.

2022'de yapılan bir araştırmada günde iki veya daha fazla fincan çay içmenin, herhangi bir sebepten ölme riskini yüzde 9 ila 13 oranında düşürebileceği bulunmuştu.

Britanya Kalp Vakfı, bu çalışmanın çay içmekle uzun ömür arasında neden-sonuç ilişkisi kurmadığını belirtse de uzmanlar çayın çeşitli faydaları olduğunu ifade ediyor.

Hastalıkları önlüyor

Bilim insanları, siyah çayın antioksidan maddeler içermesi sayesinde çeşitli hastalıkların önüne geçebileceğini söylüyor.

Özellikle flavonoid grubundaki antioksidanlar, kalp hastalıkları, kanser ve tip 2 diyabet riskini düşürebiliyor.

Bilim insanları siyah çayın kolesterole ve tansiyona iyi geldiğini söyleyerek kalp sağlığına fayda sağladığını ifade ediyor.

Her gün çay içenlerin, son 12 ayda içmeyenlere kıyasla kalp hastalığı riskinin yüzde 8, kalp krizi gibi sorunlar yaşama riskininse yüzde 10 azaldığı 2017 tarihli bir araştırmada saptanmıştı.

Uzmanlar ayrıca yeşil çayın iltihaplanma ve kanser riskini düşürebilecek antioksidanlar içerdiğini belirtiyor.

Avustralya'daki Newcastle Üniversitesi'nden beslenme uzmanı Quan Vuong, kateşin adlı antioksidanın en çok yeşil çayda bulunduğunu ancak siyah çayın kateşin seviyesini azaltan süreçlerden geçmesine rağmen antioksidan özelliklerini koruduğunu söylüyor. 

Bağırsaklara iyi geliyor

Siyah çaydaki polifenol adlı bileşiklerin, iyi bakterilerin çoğalmasını ve zararlı olanların azalmasını sağlayarak bağırsağın sağlıklı kalmasına katkı sunduğu tahmin ediliyor.

Ayrıca pek çok araştırma yeşil çayın kilo vermeye yardımcı olduğuna işaret ediyor.

Bununla beraber, 2017'de siyah çayın da bağırsaklara iyi gelerek zayıflamaya katkı sağladığı bulunmuştu.

Hidrasyona katkı sağlıyor

Vücutta yeterli su bulunmasını ifade eden hidrasyon, kalbin düzgün çalışmasından sindirime kadar pek çok sürecin işlemesinde kritik önem taşıyor.

Uzmanlar bunun için genellikle su içilmesini tavsiye ediyor fakat çay gibi içeceklerin de yardımcı olacağını belirtiyorlar.

Diyetisyen Caroline Thomason "Çaydaki kafein ve diğer bileşikler idrar söktürücü işlevi görebilir, yani idrara çıkmamıza neden olabilir" diyerek ekliyor:

Fakat bunların dehidrasyona yol açan içecekler olmadığını unutmayın.

Newcastle Üniversitesi'nden Emma Beckett da "Hidrasyon sadece vücudunuzda ne kaldığıyla ilgili değil" diye açıklıyor: 

Hidrasyon vücudunuzda hareket eden suyla ilgili ve vücudunuzda gezinirken toksinleri atma ve tuzları dengeleme fırsatı veriyor.

Uzmanlar bu nedenle günlük su ihtiyacının tamamen su içerek karşılanmak zorunda olmadığını ifade ediyor. Çayın yanı sıra sebze-meyvelerden gelen su da hidrasyona fayda sağlıyor.

Odaklanmayı artırıyor ve stresi azaltıyor

Diyetisyen Jennie Norton, siyah ve yeşil çaydaki L-theanine adlı amino asit ve kafeinin, dikkati toplamaya yardım ettiğini söylüyor. 

Kahveden farklı olarak çaydaki kafein, daha yavaş emildiği için daha uzun süre enerji sağlıyor.

Bilim insanları L-theanine'in odaklanmayı artırdığını, rahatlamayı sağladığını, hafızayı geliştirdiğini ve stresi azalttığını da belirtiyor.

Çalışmalar ayrıca çeşitli çayların sadece kimyasal bileşenleriyle değil aromasıyla da insanları rahatlattığını gösteriyor. Çay içerken yaşanan duyusal deneyimlerin, stres hormunu kortizol seviyelerini düşürme ve kaygıyı azaltma gibi etkiler yaratabileceği öne sürülüyor.

2018 tarihli bir çalışmada, siyah çay aromasını solumanın bilişsel görevler sırasında stresi azalttığı görülmüştü. 

Papatya çayı özellikle rahatlama için etkiliyken, nane çayının ferahlatıcı kokusu dikkati artırabiliyor.

Kalpten bağırsaklara kadar pek çok organa iyi gelen çayın, uzun ömürle arasındaki ilişkinin bu sebeplerden kaynaklandığı tahmin ediliyor. 

Ancak burada bir neden-sonuç ilişkisi olmadığını ve uzun bir yaşam için sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz yapma ve yeterli gece uykusunu alma gibi faktörlerin kritik rol oynadığını belirtmek gerekiyor.

Independent Türkçe, National Geographic, Healthline, USA Today, Britanya Kalp Vakfı, UCLA, National Library of Medicine, Journal of Physiological Anthropology