Uzun süren Kovid-19 vakalarında kalp hastalığına daha yatkın olunduğu keşfedildi

Uzun süren Kovid-19 vakalarında akciğerde pıhtı ve atriyal fibrilasyon riskleri de bulunuyor.

Uzun süren Kovid-19 vakalarında kalp hastalığına daha yatkın olunduğu keşfedildi
TT

Uzun süren Kovid-19 vakalarında kalp hastalığına daha yatkın olunduğu keşfedildi

Uzun süren Kovid-19 vakalarında kalp hastalığına daha yatkın olunduğu keşfedildi

Dünya çapında milyonlarca insanın en az bir kez koronavirüs ile enfekte olduğu Kovid-19 pandemisinin başlamasının üzerinden üç yılı aşkın bir süre geçti. Artık, Kovid-19 enfeksiyonun, özellikle önceden kalp hastalığı belirtisi olmayan kişilerin kardiyovasküler sistemleri üzerinde uzun vadeli etkileri olabileceği netleşti. 

Kalp ve Kovid-19

Kovid-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsü ile hafif bir enfeksiyonun bile, hastalıktan kurtulduktan sonra bir yıl içinde kalp krizi, felç veya kalp yetmezliği riskini artırdığı keşfedildi.

The Journal of the American Medical Association’da (JAMA) 3 Mart 2023’te yayınlanan bir çalışma, ‘uzun süreli Kovid’ olarak bilinen Kovid -19 sonrası koşullara (Post Covid Conditions) sahip kişilerde kalp komplikasyonları riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Uzun süreli Kovid teşhisi konulmamış kişilere kıyasla, hastalık sonrası koşullara sahip kişilerin akciğerde kan pıhtısı geliştirme olasılığının 3,5 kat, atriyal fibrilasyon gibi bir kalp ritmi sorunu geliştirme olasılığının ise iki kattan fazla olduğu tespit edildi. Ayrıca inme, koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği riskleri, Kovid sonrası koşullara sahip kişilerde neredeyse aynı oranda görüldü.

de
Kovid-19 enfeksiyonu geçirenlerde kalp komplikasyonları yaşama riski artıyor.

Kovid-19 ile enfekte olan kişilerin yaklaşık yüzde 10 ila 13’ü, ‘uzun süreli Kovid’ olarak da bilinen ‘post-Covid’ vakaları, kronik ve zayıf düşürücü semptomlardan muzdarip oluyor. Bir durum, enfeksiyondan sonra dört hafta veya daha uzun sürede ortaya çıkan veya devam eden yeni, tekrarlayan veya kalıcı sağlık sorunları olarak tanımlanıyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre semptomlar yorgunluk, öksürük, eklem, boğaz ve göğüs ağrısı, tat veya koku kaybı, nefes darlığı, beyin sisi ve depresyon içerebiliyor.

Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp profesörü olan kardiyolog Dr. C. Michael Gibson’a göre, yeni araştırmalar, Kovid-19’a karşı aşı olmanın, enfekte kişilerde kalp krizi, felç ve kalp hastalığından ölüm dahil olmak üzere ciddi kalp hastalığı riskini önemli ölçüde azaltabileceğini gösterdi. Gibson, aşı olmanın faydalarının en çok kalp hastalığı riski en yüksek olan yaşlılarda görüldüğünü belirtti.

Söz konusu çalışmanın sonuçları, ABD’de yaşları 18 ile 90 arasında değişen 1,9 milyondan fazla Kovid-19 ile enfekte vakaların incelenmesinden elde edildi. Bir doz aşılamanın bile daha düşük kalp hastalığı riski ile ilişkili olduğu ortaya çıktı.

Kalp Kası İltihabı (Miyokardit)

Miyokardit, mide gribi, soğuk algınlığı veya Kovid-19 dahil olmak üzere viral bir enfeksiyondan sonra gelişebilen nadir bir durumdur. Hafif miyokardit fark edilmese de daha ciddi durumlar kronik kalp yetmezliğine ve anormal kalp ritimlerine neden olabilir.

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından gelen raporlar, bir doz Pfizer veya Moderna aşısı aldıktan sonra miyokardit gelişme riskinin olası arttığını gösterdi. Ancak Circulation dergisinde 6 Eylül 2022’de yayınlanan ve İngiltere’de yaklaşık 43 milyon kişi üzerinde yapılan bir çalışmaya göre Kovid-19’a yakalandıktan sonra miyokardit gelişme riski, aşı olduktan sonraki haftalara ve Kovid-19 etkilerinden kurtulma süresine kıyasla önemli ölçüde daha yüksek. Başka bir çalışma, semptom şiddetinin zaman içinde azalmasına rağmen, SARS-CoV-2 ile enfekte olan bireylerin yüzde 18’e varan oranının enfeksiyondan 24 ay sonra Kovid-19 sonrası bir semptomlardan etkilenebildiğini gösterdi. Durumun tanımı, nedeni ve ‘iyileşmenin’ ne anlama geldiği hakkında tartışmalar olmasına rağmen, kanıtlar enfeksiyonu olmayan bireylere kıyasla semptom riskinin arttığını gösteriyor. İsviçre’deki Zürih Üniversitesi Epidemiyoloji, Biyoistatistik ve Önleme Enstitüsü’nden epidemiyolog ‪Tala Ballouz liderliğinde yapılan ve British Medical Journal’da (BMJ) 31 Mayıs 2023 tarihinde yayınlanan, bin 106 kişi üzerinde yürütülen bir çalışmada, hastalığa maruz kalanların yaklaşık yüzde 23’ü 6 ay sonra halen semptomları olduğunu söyledi. Bir yıl sonra yaklaşık yüzde 19’a ve iki yıl sonra yüzde 17’ye düştü ve 6 ay sonra semptomları olan kişilerin üçte birinin 9 ay sonra semptomları kalmadı.

Bu vakalar için risk faktörleri ise ileri yaş, yüksek vücut kitle indeksi, sigara içmek, astım veya diyabet hastası olmak ve Kovid-19 kaynaklı ciddi bir enfeksiyonu bulunmak olarak ön plana çıkıyor. Çalışmaya göre aşı olmak söz konusu riskleri azaltırken diyabet ilacı Metformin ve antiviral Paxlovid’in akut dönemde verilmesi durumunda Kovid’e karşı uzun süre koruma sağlıyor.



Etiyopya'da bulunan dişler yeni insan türünü ortaya çıkardı

Etiyopya'da fosilleşmiş dişler keşfedildi (Amy Rector/Virginia Commonwealth Üniversitesi)
Etiyopya'da fosilleşmiş dişler keşfedildi (Amy Rector/Virginia Commonwealth Üniversitesi)
TT

Etiyopya'da bulunan dişler yeni insan türünü ortaya çıkardı

Etiyopya'da fosilleşmiş dişler keşfedildi (Amy Rector/Virginia Commonwealth Üniversitesi)
Etiyopya'da fosilleşmiş dişler keşfedildi (Amy Rector/Virginia Commonwealth Üniversitesi)

Etiyopya'da keşfedilen diş fosilleri, insanların atası iki farklı türün 2,6 ila 2,8 milyon yıl önce bir arada yaşadığını göstererek evrimimiz hakkında bilinenleri yeniden şekillendiriyor.

13 diş, Etiyopya'nın Afar bölgesinde aynı dönemde yaşamış hominin atası Australopithecus ve bir Homo türünden geliyor.

Ledi-Geraru arkeolojik kazı alanında bulunan dişler, Homo cinsinin en eski üyelerinin Australopithecus'la bir arada yaşadığını ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, "Bu örnekler, Australopithecus ve erken dönem Homo'nun 2,5 milyon yıl önce Afar bölgesinde iki zayıf soy olarak bir arada yaşadığını ve hominin fosil kayıtlarının daha önce bilinenlerden daha çeşitli olduğunu gösteriyor" diyor.

Çalışmanın ortak yazarı Kaye Reed'e göre bu keşif insan evrimine ilişkin algımızı değiştiriyor.

Dr. Reed "Karşımızda birlikte yaşamış iki hominin türü var. İnsan evrimi doğrusal değildir, dallı budaklı bir ağaçtır ve nesli tükenen yaşam formları vardır" diye açıklıyor.

Bu yeni araştırma, birçoğumuzun zihnindeki maymundan Neandertal'e, oradan da modern [insana] geçiş imgesinin doğru olmadığını gösteriyor. Evrim bu şekilde işlemez.

Dişlerin, hakemli dergi Nature'da yayımlanan analizi, bunların en son 2,95 milyon yıl önce görülen ve ünlü "Lucy" örneğiyle temsil edilen Australopithecus afarensis yerine yeni bir Australopithecus türüne ait olduğunu gösteriyor.

Araştırmanın başyazarı Brian Villmoare, "2,6 ila 2,8 milyon yıllık tortullarda bulunan yeni Homo dişleri, soyumuzun ne kadar eski olduğunu doğruluyor" diyor.

Soyun atası olan bu yeni keşfedilen türün henüz bir adı yok. Bunun gerçekleşmesi için daha fazla fosile ihtiyaç var.

Araştırmacılar numunenin yaşını, fosilin bulunduğu alanın volkanik ve tektonik aktivitesine dayanarak belirledi.

Bölgedeki çok sayıda yanardağ, feldspat adı verilen kristaller içeren kül püskürtüyor.

Çalışmanın bir başka yazarı Christopher Campisano, feldspatlar için "Bunların biriktiği tarihte bölgede meydana gelen patlamaları tarihlendirebiliyoruz" diyor. 

Bu fosillerin bu patlamalar arasında kaldığını biliyoruz ve bu sayede fosillerin üstündeki ve altındaki katmanları tarihlendirebiliyoruz. Fosillerin arazide bulunduğu dönemde meydana gelen volkanik patlamaların volkanik küllerini tarihlendiriyoruz.

dcfgth
Ledi-Geraru Araştırma Alanından toplanan diş fosilleri (Brian Villmoare, Nevada Üniversitesi Las Vegas kampüsü)

Araştırmacılar fosilleri ve araziyi birlikte inceleyerek milyonlarca yıl önceki ortamı yeniden canlandırmayı başardı.

Bu eski insan atalarının 2,6 ila 2,8 milyon yıl önce geçtiği araziyle, günümüzdeki arasında çarpıcı bir fark olduğunu saptadılar.

O zamanlar nehirler, bitki örtüsüyle kaplı bir araziden akarak zamanla genişleyip daralan sığ göllere dökülüyordu.

Çalışmanın bir diğer yazarı Ramon Arrowsmith “Jeoloji, fosilleri içeren tortul birikintilerin yaşını ve özelliklerini gösteriyor" ifadelerini kullanıyor. 

Bu, yaş kontrolü için çok önemli.

Lucy türüyle Australopithecus türünün aynı şeyleri yiyip yemediği ve yiyecek için birbirleriyle rekabet edip etmediği belirsizliğini koruyor.

Araştırmacılar, daha sonraki çalışmalarda bu türlerin diş minelerini inceleyerek ne yediklerini bulmayı umuyor.

Independent Türkçe