WhatsApp gelirleri artırmak için uygulama üzerinden reklam yayınlamayı planladığına dair haberleri yalanladıhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4548071-whatsapp-gelirleri-art%C4%B1rmak-i%C3%A7in-uygulama-%C3%BCzerinden-reklam-yay%C4%B1nlamay%C4%B1-planlad%C4%B1%C4%9F%C4%B1na
WhatsApp gelirleri artırmak için uygulama üzerinden reklam yayınlamayı planladığına dair haberleri yalanladı
WhatsApp logosu (Reuters)
WhatsApp CEO’su Will Cathcart, Financial Times gazetesinin, Meta Platforms’un sahibi olduğu mesajlaşma platformunun gelirlerini arttırmak için reklam göstermeyi araştırdığı yönündeki haberini yalanladı.
Cathcart, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “Financial Times haberi yanlış. Bunu yapmıyoruz” ifadelerini kullandı.
Financial Times haberinde, Meta’daki çalışma ekiplerinin, WhatsApp sohbet ekranında kişilerle yapılan konuşma listelerinde reklam gösterilme olasılığını araştırdığı ancak henüz nihai bir karar verilmediği iddia edildi.
Haberde ayrıca, Meta’nın uygulamayı reklamsız kullanmak için bir abonelik ücreti konusunu araştırdığı da öne sürüldü.
Financial Times, şirket içindeki pek çok kişinin bu harekete karşı çıktığını da belirtti.
Facebook (daha sonra adı Meta olarak değişti) şirketi, her zaman ücretsiz olan WhatsApp uygulamasını 2014 yılında 19 milyar dolara satın almıştı.
Bilim cevaplıyor: Bebekliğimizi neden hatırlamıyoruz?https://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4700326-bilim-cevapl%C4%B1yor-bebekli%C4%9Fimizi-neden-hat%C4%B1rlam%C4%B1yoruz
Bilim cevaplıyor: Bebekliğimizi neden hatırlamıyoruz?
Neredeyse hiçbirimiz erken çocukluk günlerimizi hatırlamayız ve bu, ‘çocukluk amnezisi’ olarak bilinen bir olgudur. Peki neden bu anıları unutma eğilimindeyiz?
Bu muhtemelen o yaştaki beyinlerimizin henüz, bilgiyi anılar olarak bildiğimiz karmaşık sinirsel kalıplarda birleştirecek şekilde çalışmamasından kaynaklanıyor.
Küçük çocuklar o sırada ebeveynlerinin kimliği veya kişinin (lütfen) demesi gerektiği gibi gerçekleri hatırlar ve buna ‘anlamsal hafıza’ denir. Bununla birlikte 2 ve 4 yaşlarındaki çocuklarda belirli bir olayın ayrıntılarıyla ilgili olan ‘epizodik hafıza’ yoktur. Bu tür anılar beynin yüzeyinin veya korteksinin çeşitli kısımlarında depolanır.
Örneğin ses hafızası beynin her iki tarafındaki işitsel kortekste işlenirken, görsel hafıza arkadaki görsel korteks tarafından yönetilir. Beyinde hipokampus adı verilen ve tüm parçaları birbirine bağlayan bir alan vardır.
Şarku’l Avsat’ın Live Science sitesinden aktardığı habere göre Philadelphia’daki Temple Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Nora Newcombe, çocukların 2 ila 4 yaş aralığına kadar belirli bölümleri kaydetmede başarısız olabileceğini, çünkü bu dönemde hipokampusun bilgi parçalarını birbirine bağlamaya yeni başladığını belirtti. Ayrıca, bu yaş aralığından daha küçük çocuklarda, dünyanın nasıl çalıştığını yeni öğrendikleri bir dönemde olaysal hafızanın gereksiz derecede karmaşık olabileceğini söyledi. İlk iki yılın temel amacının anlamsal bilgi edinmek olduğunu düşündüğünü ve bu açıdan bakıldığında epizodik hafıza aslında dikkat dağıtıcı olabileceğini de sözlerine ekledi.
Ancak başka bir teori, aslında bu erken anıları çocukluğumuzda sakladığımızı ve yetişkin olduğumuzda bunları hatırlamakta zorlandığımızı öne sürüyor. Örneğin, Science Advances dergisinde 2023 yılında yayınlanan bir araştırma, ‘unutulmuş’ çocukluk anılarının, belirli anılarla ilgili sinir yollarının uyarılması sonucu yetişkin farelerde yeniden canlandırılabileceği sonucuna ulaştı.
Araştırmanın yazarları ilk olarak çocukluk çağındaki amneziyi etkileyebilecek gelişimsel faktörleri araştırmaya başladı. Otizm spektrum bozukluğu (ASD) özelliklerine sahip farelerin, erken yaşamlarına ait anıları hatırlayabildikleri sonucuna ulaşıldı.
Otizmin birçok nedeni bulunuyor ancak daha önce hamilelik sırasında annenin bağışıklık sisteminin aşırı aktivasyonuyla ilişkilendirilmişti. Bu nedenle araştırmacılar otizm spektrum bozukluğu olan fareler yapmak için hamilelik sırasında dişi farelerin bağışıklık sistemini uyardı. Bu bağışıklık aktivasyonu, beyinlerindeki uzman hafıza hücrelerinin boyutunu ve esnekliğini etkileyerek yavrularda erken dönem hafıza kaybının önlenmesine yardımcı oldu. Hücreler otizmi olmayan yetişkin farelerde optik olarak uyarıldığında unutulan anılar geri getirilebildi.
Bu yeni bulgular, hamilelik sırasında bağışıklık aktivasyonunun, doğuştan gelen unutmaya yönelik geçişlerimizi değiştiren bir beyin durumuna yol açtığını gösteriyor.
Çalışmanın ortak yazarı, İrlanda’daki Trinity College Dublin’de biyokimya profesörü olan Tomás Ryan çalışma ile ilgili yorumda bulunarak “Araştırma fareler üzerinde yapılmış olmasına ve henüz insanlarda uygulanmamış olmasına rağmen, otizm bağlamında genel bilişsel esnekliğin yanı sıra, çocuk gelişimi boyunca hafıza ve unutmaya ilişkin anlayışımızı geliştirmek için önemli çıkarımlara sahip” ifadelerini kullandı.
Her gün çok fazla kafein tüketmek beynin yeniden bağlantı kurma yeteneğini baskı altına alabiliyor.
ABD’nin Rhode Island Eylati’nin Providence şehrinde bulunan Butler Hastanesi Nöromodülasyon Araştırma Merkezi’nden araştırmacılar, 20 kişide öğrenme ve anıların korunmasıyla ilişkili beyin sinyallerini analiz ederek, kafeinin beyin hücrelerinde esnekliği arttırdığı varsayımlarına meydan okuyan şaşırtıcı ayrıntılar keşfetti.
Science Alert sitesinin Frontiers in Psychiatry dergisinden aktardığına göre, araştırmacılar yayınlanan makalelerinde “Bu ön veriler, ileriye dönük çalışmalarda kafeinin etkilerini doğrudan test etme ihtiyacını vurguluyor. Zira teorik olarak çok fazla kafein kullanımının öğrenmeyi veya beyin hücrelerinin plastisitesini sınırlayabileceği öne sürülüyor” ifadelerine yer verdi.
Makalede ayrıca şu ifadeler aldı:
Doğru zamanda uykulu hissetmemize yardımcı olan bir beyin kimyasalı olan adenosini bloke etme yeteneği sayesinde kafein, uyanıklığı artırmasıyla biliniyor. Adenozin aynı zamanda basit bir ifadeyle beyindeki nöronların aralarındaki bağlantıları güçlendiren, uzun vadeli güçlenme (LTP) adı verilen bir süreci de etkiliyor. LTP’nin beynin yeni bilgileri alması ve zaman içinde uyum sağlaması için çok önemli olduğu düşünülüyor.
Günde bir ila beş bardak arasında kafeinli içecek içen toplam 16 kişiye ve çok az kafein tüketen 4 kişiye, beynin öğrenmeye hazır olma durumunu taklit etmek için tasarlanmış, tekrarlayan manyetik uyarım tedavisi (rTMS) adı verilen bir beyin stimülasyon prosedürü uygulandı. Ekip daha sonra LTP’yi ölçmenin bir yolu olarak sinir sistemindeki elektriksel uyarı işaretlerini aradı. Kafeinli içecekler içmeyenler için LTP’nin etkileri önemli ölçüde daha güçlüydü.
Araştırmacılar “Kafeinle düzenli uyarma, beyinde antagonistik bir etkiye neden olabilir ve bu da azalan plastisite seviyelerini açıklayabilir ancak bu şu anda sadece bir hipotez” ifadelerini kullandı.
İnceleme aynı zamanda kişilerin bildirdiği kafein dozlarına da dayanıyordu. Bu da araştırmacıların farklı dozlardaki kafeinli içeceklerin aslında LTP’yi nasıl etkilediğini bilemeyeceği anlamına geliyor. Ancak bu inceleme gelecekteki hipotezlere bilgi vermeyi amaçlayan ampirik bir araştırmaydı.
Bu bağlamda araştırmacılar, testten önce kafein alımının zamanlamasının ve dozunun sıkı bir şekilde düzenlendiği dikkatli, iyi kontrollü ileriye dönük çalışmalar yoluyla daha fazla araştırma yapmayı planlıyor. Araştırmacılar “Bu, merkezi sinir sistemine biyoyararlılığın ve bunun plastisite yanıtlarıyla ilişkisinin daha iyi bir tahminini sağlayacaktır” dedi.
Kafein ve sağlık arasındaki ilişki aslında oldukça karmaşık, önceki araştırmalarda demansa karşı potansiyel korumadan, diyabet riskini artırma olasılığına kadar hem olumlu hem de olumsuz etkileri olduğu gösterildi.
Bu nedenle araştırmacılar sözlerini “Kafeinin öğrenme ve hafızanın altında yatan mekanizmayı nasıl değiştirdiğinin ve kafeinin rTMS klinik etkileri üzerindeki potansiyel etkisinin daha iyi anlaşılması, daha fazla ilgiyi hak ediyor” ifadeleri ile sonlandırdı.
Ünlü aşçı, yumurtalı pilav tarifiyle Çinlileri kızdırdı: "Hakaret ediliyor"https://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4700106-%C3%BCnl%C3%BC-a%C5%9F%C3%A7%C4%B1-yumurtal%C4%B1-pilav-tarifiyle-%C3%A7inlileri-k%C4%B1zd%C4%B1rd%C4%B1-hakaret-ediliyor
Ünlü aşçı, yumurtalı pilav tarifiyle Çinlileri kızdırdı: "Hakaret ediliyor"
Yumurtalı Çin pilavı, çeşitli sebzelerle renklendirilerek sunuluyor (Pixabay)
Çin'in ünlü şefi Wang Gang, yumurtalı pilavın nasıl yapılacağını anlatan bir video yayımlamasının ardından Mao Zedong'un oğlunun anısına hakaret etmekle suçlandı.
Lezzetli ve hafif yapısı, kolay tarifiyle yumurtalı pilav, Çin mutfağının en sevilen yemekleri arasında yer alıyor.
Fakat Çin'de belli tarihlerde bu geleneksel yemeğe dair paylaşımlar yapmaktan kaçınmak iyi bir tercih olabilir.
Özür diledi, bir daha pişirmeyeceğine söz verdi
Şef Wang, Çin'in popüler sosyal medya platformu Weibo'da 24 Kasım'da yumurtalı pilav tarifi paylaştı.
Sosyal medyada toplam 10 milyondan fazla takipçisi bulunan ünlü şefin tarifi paylaşma tarihi, Çin'deki birçok kişiyi kızdırdı.
Sosyal medya kullanıcıları Wang'ı, Çin'in eski lideri Mao Zedong'un Kore Savaşı'nda hayatını kaybeden oğlu Mao Anying'le dalga geçmekle suçladı.
Eleştirilerin ardından 27 Kasım'da bir video yayımlayan Wang, paylaşım tarihinin tesadüf olduğunu iddia etti.
Dedesinin de Kore Savaşı gazisi olduğunu belirten Wang, çocukken tüm hayalinin orduya katılmak olduğunu ancak fizik testinden geçemediğini söyledi.
Askerlere çok büyük saygısı olduğunu dile getiren Wang, eleştirilerin ardından özür diledi.
Aynı zamanda Wang, bir daha asla yumurtalı pilav pişirmeyeceğine de söz verdi.
"Hepsi mi tesadüf?"
Öte yandan Wang ilk kez tepki çeken bir paylaşımda bulunmuyor.
Daha önce de Wang, 2018 ve 2020'de Anying'in ölüm yıldönümünde benzer videolar yayımlamış ve eleştiri yağmuruna tutulmuştu.
Askerlere çok büyük saygısı olduğunu dile getiren Wang, eleştirilerin ardından özür diledi (Weibo / @Wang Gang)
Bir Weibo kullanıcısı Wang'ın özür videosunun altına “Hadi ilk sefer bir tesadüftü ama hepsinde olabilir mi?” yorumunu yaptı.
Neden bu kadar tepki topladı?
24 Ekim 1922'de dünyaya gelen Çinli subay Anying, 25 Kasım 1950'de Kore savaşı sırasında ABD bombardıman uçakları tarafından öldürüldü.
Fakat ortada dolaşan bir söylentiye göre Anying o gün, sığınağa girmek yerine yumurtalı pilav pişirmeye çalıştı ve sobadan çıkan duman nedeniyle yerlerini belli etti.
Çin'in resmi makamları ve tarihi kurumu bu iddiayı kesinlikle reddediyor.
Çin'de birçok kişiye göre Anying'in doğum ya da ölüm tarihleri civarında yumurtalı pilavdan bahsetmek kasıtlı bir hakaret eylemi.
Öte yandan 2018'de Xi Jinping liderliğindeki hükümet, Çin ya da Komünist Partisi için kendilerini feda etmiş kişilere hakaret etmeyi suç sayan yasayı kabul etmişti.
Independent Türkçe
Aylardır baş ağrısı çeken adamın beyninden yemek çubukları çıktıhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4699971-aylard%C4%B1r-ba%C5%9F-a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1-%C3%A7eken-adam%C4%B1n-beyninden-yemek-%C3%A7ubuklar%C4%B1-%C3%A7%C4%B1kt%C4%B1
Aylardır baş ağrısı çeken adamın beyninden yemek çubukları çıktı
Asya'da daha yaygın kullanılan yemek çubukları 23 santimetre uzunluğunda oluyor (Unsplash)
Vietnam'da yaklaşık 5 aydır şiddetli baş ağrısı çeken adamın kafasından bir çift yemek çubuğu çıktı.
24 Kasım'da Dong Hoi'deki Küba Dostluk Hastanesi'ne baş ağrısı şikayetiyle başvuran 35 yaşındaki adam aynı zamanda görme bozukluğu, burun ve boğaz akıntısından da mustaripti.
Yerel basında yer alan habere göre, tam ismi verilmeyen hastaya, bilgisayarlı tomografi taraması yapıldı.
Tomografinin ardından adama tansiyon pnömosefali teşhisi kondu.
Tansiyon pnömosefali genelde kafa travması, kurşun ve spinal bıçak yaralanması gibi durumların ardından ortaya çıkıyor.
Doktorlar daha sonra yaptıkları incelemelerde, bu hastalığa neden olan şeyin adamın burnundan girip beynine ulaşmış bir çift yemek çubuğu olduğunu ortaya çıkardı.
New York Post'un aktardığına göre, beynindeki yemek çubuklarının varlığını öğrendikten sonra şoke olan adamın, 5 ay önce alkollüyken kavgaya karıştığını hatırladığı belirtildi.
Hastanenin Beyin Cerrahisi Anabilim Dalı başkanı Dr. Nguyen Van Man, vakanın çok nadir görüldüğünü söyledi (Küba Dostluk Hastanesi)
Kavga gününe dair ayrıntıların hafızasında belli belirsiz olduğunu belirten adam, yüzüne bir şeylerin saplandığını söyledi.
Fakat kavgadan hemen sonra acil servise giden adamın burnunda yemek çubuğu görülmediği gibi herhangi bir anormallik de gözlemlenmedi.
Kavga sırasında bıçaklandığını düşünen hastanın burnuna yemek çubukları saplanmıştı.
Kontrollerin ardından ameliyata alınan adamın kafasındaki yemek çubukları başarılı bir şekilde çıkarıldı (Küba Dostluk Hastanesi)
Hastaneden taburcu olmayı bekleyen hastanın durumunun stabil olduğu belirtildi.
Independent Türkçe
İnovasyon ve mahremiyet arasında: Yapay zeka, eğitimin gidişatını nasıl yeniden şekillendiriyor?https://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4699766-i%CC%87novasyon-ve-mahremiyet-aras%C4%B1nda-yapay-zeka-e%C4%9Fitimin-gidi%C5%9Fat%C4%B1n%C4%B1-nas%C4%B1l-yeniden
İnovasyon ve mahremiyet arasında: Yapay zeka, eğitimin gidişatını nasıl yeniden şekillendiriyor?
Yapay zeka eğitimde giderek daha belirgin bir rol oynarken, uzmanlar etik hususların önemini vurguluyor (Shutterstock)
Sürekli gelişen eğitim sektöründe oyunun kurallarını değiştiren bir teknolojik gelişme var: İsmi yapay zeka.
Modern eğitim yaklaşımlarının karmaşıklığı ele alınırken, yapay zeka eğitim yolculuğunu yeniden şekillendiriyor ve hem öğretmenler hem de öğrenciler için sayısız fırsat sunuyor.
İdari görevleri basitleştirmenin gücü
Yapay zekanın eğitimdeki dönüştürücü potansiyeli, idari görevleri basitleştirme becerisinde açıkça görülmektedir. Yapay zekanın eğitim platformlarına entegrasyonu, idari süreçlerde devrim yaratarak öğretmenleri zaman alan rutin işlerden kurtarmıştır. Not vermenin otomatikleştirilmesinden devam ve katılım takibinin iyileştirilmesine kadar, yapay zeka öğretmenlerin gerçekten önemli olan şeylere yeniden odaklanmasına olanak tanır.
Şarku’l Avsat'a röportaj veren PowerSchool Başkan Yardımcısı ve Uluslararası Satışlar Genel Müdürü Robert Speed, yapay zekanın her teknoloji gibi geliştirilme şekli kadar faydalı olabileceğini belirtiyor. Speed, "Doğruluk, hassasiyet, erişim süresi, performans ve kaliteyi sağlamak için çıktıların ve yanıtların denetlenmesi ve izlenmesi gerekiyor. Eğitim, hızlı mühendislik, ince ayar ve artırılmış hatırlama üretimi (RAG) gibi teknikler, insan teknikleri de dahil olmak üzere doğruluğu sağlamak için uygulanmalıdır" diyor.
Kişiselleştirme, büyük bir veri zenginliğinden yararlanması nedeniyle yapay zekanın eğitime en önemli katkılarından biridir (Shutterstock)
Kişiselleştirme, yapay zeka tabanlı sistemlerin notlar, öğrenme stilleri, test puanları ve hatta sosyal ve duygusal faktörler de dahil olmak üzere çok sayıda veriden yararlanarak bireysel ve kişiselleştirilmiş öğrencilere özel ders planları ve ödevler oluşturması nedeniyle yapay zekanın eğitime en derin katkılarından biridir. Speed, "Bu özel yaklaşım sadece öğrenme sonuçlarını iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda öğrenciler ve eğitim yolculukları arasında daha derin bir bağ kuruyor" dedi.
Tahmine dayalı analitik yoluyla erken müdahale
Eğitimde yapay zekanın temel taşlarından biri olan tahmine dayalı analitik, risk altındaki öğrencileri ilkokul gibi erken bir dönemde tespit etme olanağı sağlar. Bu erken müdahale, öğretmenlerin zamanında destek sağlamasına olanak tanıyarak sonuçta öğrenci başarısını artırır. Tahmine dayalı analitiğin tam etkisi hala araştırılıyor olsa da ilk geri bildirimler kaynak tahsisi ve öğrenci desteği açısından umut verici sonuçlar ortaya koyuyor.
Tahmine dayalı analitik, risk altındaki öğrencileri ilkokul sınıfları gibi erken bir dönemde belirleme olanağı sunar (Shutterstock)
Robert Speed, “Tahmine dayalı analitik, risk altındaki eğilimlerin ilkokul gibi erken bir dönemde belirlenmesine yardımcı olabilir ancak örnek olarak anaokulundan sekizinci sınıfa kadarki öngörüler en çok sonuç veren öngörülerdir. Beşinci sınıftaki davranışsal katılımı tahmin etmeye yardımcı olmak için üçüncü sınıftaki okuma başarısı ve diğer benzeri öngörülere ihtiyaç vardır" açıklamasında bulundu.
Sanal öğretim
Yapay zeka tabanlı sanal öğretim asistanları, eğitim teknolojisinde büyük bir sıçramayı temsil ediyor. Bu dijital yoldaşlar sürekli olarak yeni bilgilere, kullanıcı ihtiyaçlarına ve öğretim yöntemlerine uyum sağlamaktadır. Eğitmenler bu asistanları belirli öğretim stillerine, dil tercihlerine ve kurs içeriğine uyacak şekilde özelleştirerek genel öğrenme deneyimini geliştirebilir.
Şeffaflık, adalet ve açıklanabilirlik, eğitimde yapay zeka çözümlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasında yol gösterici ilkelerdir (Shutterstock)
Robert Speed, yapay zekaya dayanan araçların ‘sürekli öğrenmeye ihtiyaç duyduğunu’ düşünüyor ve ‘yapay zekanın hatalarından ve mevcut yeni bilgilerden öğrenebilmesi için insan tepkilerinin çok önemli olduğunu’ belirtiyor.
Etik hususlar
Yapay zeka eğitimde giderek daha belirgin bir rol oynadıkça, etik hususlar da ön plana çıkmaktadır. Teknolojinin, gizliliklerinden veya refahlarından ödün vermeden tüm öğrencilere fayda sağlaması için yapay zekanın sorumlu kullanımı esastır. Şeffaflık, adalet ve açıklanabilirlik, eğitimde yapay zeka çözümlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasında yol gösterici ilkelerdir.
Robert Speed, "Eğitim kurumlarının yapay zekanın potansiyelini etik ve sorumlu bir şekilde kullanabilmelerini sağlamak ve tüm öğrenciler için güvenli, kapsamlı ve etkili bir eğitim ortamını teşvik etmek önemlidir" dedi. PowerSchool'un ‘eğitim sistemindeki mevcut önyargıları güçlendirmeyi amaçlayan yapay zekayı kullanmayacağını veya korunaklı bir sınıfta öğrenciler için öğrenme fırsatlarını azaltmayı amaçlayan yapay zekayı kullanmayacağını’ da açıkladı.
Eğitimin geleceği
Yapay zekanın eğitimdeki dönüştürücü gücü tek bir platform veya sağlayıcıyla sınırlı değil. Bunun yerine, öğrenmeye yaklaşımımızda bir paradigma değişikliğini temsil ediyor. Öğretmenler ve öğrenciler, yapay zekanın potansiyelinden faydalanarak eğitimin daha kişiselleştirilmiş, verimli ve kapsayıcı olduğu bir geleceğin habercisi olabilir. Bu dönüştürücü teknolojileri benimsemeye devam ettikçe, eğitim potansiyeli sınırsız olacak ve her öğrencinin potansiyelinin tam olarak gerçekleştirilebileceği bir gelecek vaat edecektir.
Uzun ömür için 5 hayati göstergeyi öğreninhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4699666-uzun-%C3%B6m%C3%BCr-i%C3%A7in-5-hayati-g%C3%B6stergeyi-%C3%B6%C4%9Frenin
Moskova merkezli Russia Today (RT) TV’nin yerel Vista.ru sitesinden aktardığına göre Rus doktor Dr. Aleksandr Myasnikov, doktorların bir dizi kan tahlili sonucuna dikkatli incelemesinin hastanın ömrünü uzatmaya yardımcı olabileceğini belirtti. Peki uzun süre yaşamak için takip edilmesi gereken kan testi sonuçları neler?
Bilindiği üzere örneğin damar sertliğinden (Ateroskleroz) kaçınmak için kolesterol seviyelerinin izlenmesi gerekir. Diyabeti önlemek için glikoz seviyelerini kontrol etmek de önemlidir. Bununla birlikte bilim adamlarının uzun ömür için ‘hayati’ olduğunu düşündüğü, aynı oranda önemli olan başka göstergeler de var. Bunlar:
Alyuvar çökelme hızı (erythrocyte sedimentation rate=ESR) ve C-reaktif protein (CRP) testi
Şarku’l Avsat’ın RT’den aktardığı habere göre ESR ve C-reaktif protein vücuttaki inflamasyonun belirteçleridir. Kardiyovasküler hastalıkların teşhisinde önemlidir.
Ferritin
Vücuttaki demir rezervinin hacmini yansıtır. Ayrıca vücuttaki iltihabın göstergelerinden biridir. Yüksek olması, karaciğer hasarına neden olan genetik hastalıkları gösterebilir.
Kreatinin
Yetişkin nüfusun dörtte biri değişen derecelerde böbrek yetmezliğinden mustariptir, bu gösterge böbrek yetmezliğini belirler.
Ürik asit ve homosistein
Ürik asit ve homosistein göstergesinin yüksek olması, hastanın kalp hastalığı riskinin arttığını gösterir.
Albümin
Tüm antikorlar proteinden oluşur. Albümin, seviyesi vücudun direncinde bir azalma olup olmadığını gösteren bir proteindir. Albümin düzeyi ciddi hastalıkların iyileşme şansını belirler.
Üst üste 5 gece video oyunu yayını açan stajyer yorgunluktan öldühttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4699351-%C3%BCst-%C3%BCste-5-gece-video-oyunu-yay%C4%B1n%C4%B1-a%C3%A7an-stajyer-yorgunluktan-%C3%B6ld%C3%BC
Üst üste 5 gece video oyunu yayını açan stajyer yorgunluktan öldü
Hayatını kaybeden üniversiteli, 15 Ekim ila 10 Kasım'da 89 canlı yayın oturumu açmıştı (Pixabay)
Çinli bir öğrenci, peş peşe 5 gece boyunca canlı video oyunu yayımladıktan sonra yorgunluktan hayatını kaybetti.
South China Morning Post'un aktardığına göre Li Hao, Henan eyaletindeki Pingdingshan Meslek Yüksekokulu'nda son sınıf öğrencisiydi.
Haberde Li'nin yaşı belirtilmedi.
Haziranda mezun olabilmek için 6 aylık staj yapması gereken Li, Çinli medya şirketi Henan Qinyi Kültür'le canlı video yayını yapmak üzere sözleşme imzaladı.
Sözleşmeye göre Li'nin 26 günde 240 saat canlı yayın yapması ve 15 kısa klip yüklemesi gerekiyordu.
Habere göre, anlaşma yükümlülüklerini yerine getirdiği takdirde Li'nin hesabına 3000 yuan (11 bin TL) maaş yatırılacaktı.
Henan eyaletinin başkenti Zhengzhou'da yaşayan gencin ev arkadaşları, Li'yi uykusunda hızlı bir şekilde nefes alıp verirken bulduklarını söyledi.
Seslere tepki vermeyen Li, ambulans çağrılarak hastaneye kaldırıldı.
İddiaya göre, 10 Kasım'da hayatını kaybeden Li, ölümünden önceki 5 gün boyunca akşam 9'dan sabah 6'ya kadar canlı yayın yaptı.
Li'nin babası, oğlunun daha fazla para kazanabilmek için gece vardiyasına geçmesi için kendisine baskı yapıldığını söyledi.
Ekimde gündüz vardiyasında çalışan Li, 5 Kasım'dan sonra gece vardiyasına geçmişti.
Şirket sorumluluğu almadı
Öte yandan şirket, Li'ye gece vardiyasında çalışması için baskı yaptıkları iddiasını reddetti.
Bununla birlikte Li'nin resmi bir çalışan ya da stajyer olmadığını aktaran şirket, talihsiz öğrenciyle sadece basit bir ortaklık yaptıklarını öne sürdü.
Kendilerinin sadece canlı yayın yapılacak yeri sağladığını ve oyunculara verilen bahşişlerden komisyon aldıklarını iddia eden şirket, sorumluluğu üstlenmemek için direndi.
Birçok yayıncının iş ve hayat dengesini kuramadığını belirten Henan Qinyi Kültür, aileye "insani yardım" amacıyla 5000 yuan (18 bin TL) teklif etti.
Şirketin tavrı sosyal medyada tepki topladı.
Independent Türkçe
Çadır, kamp ve geçici yaşamın sürdürülebilirliğihttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4698121-%C3%A7ad%C4%B1r-kamp-ve-ge%C3%A7ici-ya%C5%9Fam%C4%B1n-s%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirli%C4%9Fi
Çadırlar ve çadırlarda yaşamak her zaman bizde romantik duygular uyandırmıştır. Filmlerde ve fotoğraflarda görmüşüzdür, roman veya edebi metin okurken hayal etmişizdir. Örneğin bir maceracının ormanda yaşadığı hayat ya da deniz kenarında ve kumsallarda eğlenmek isteyen birinin veya bavulunu hazırlamış mutlu bir ailenin, eğlenerek ve doğanın tadını çıkararak vakit geçirmek için büyüleyici yerlere gitmesi güzel ve baştan çıkarıcıdır. Belki de aşırı iklime sahip bölgelerde, örneğin karların arasında veya gece ile gündüz arasındaki zıt ruh hallerinin olduğu çöllerde kamp yapmayı deneyimleyenler vardır.
Çadır yaşamı, bir seçim olduğunda, başlangıçların şaşkınlığına, modern yaşamın karmaşıklığına, koşuşturmasına, bitmek bilmeyen ihtiyaçlarına doğru kaçıp giden bir nostalji biçimidir. İnsanın geçmişine dair her şey gibi bir romantizmi var, sanki insanın hayatını özel bir estetikle süslemek için kullandığı bir nevi antika. Ama bu antika, günümüz hayatını kolaylaştırmada etkili olamıyor. Sonrasında kalkınma, her alanda olağanüstü bir düzeye ulaştı.
Geçici yaşam
Çadırda yaşamak, kampa akıllı cihazlar ve benzeri birçok çağdaş araç eşlik etse bile, mevcut yaşamın lüksünden vazgeçilerek, mütevazı yaşam olanaklarıyla sınırlı küçük bir yerin kurulduğu geçici bir yaşamdır. Ayrıca genel olarak insanın ihtiyaç ve özlemleriyle ilgili her şeyin ilkelliğine yaklaşan bir yaşamdır. Geçici yaşama, kişisel karar ve özgür irade ile olduğu ve herhangi bir tarafça dikte edilmediği sürece ve yaşam için gerekli olan şeyler asgari düzeyde sağlandığı sürece arzu edilen bir durumdur.
Kampa akıllı cihazlar ve benzeri birçok çağdaş araç eşlik etse bile, genel olarak insanın ihtiyaç ve özlemleriyle ilgili her şeyin ilkelliğine yaklaşan bir yaşamdır.
Fotoğraf: Lina Jaradat
İnsan, ev inşa etmeyi öğrenmeden önce mağaralar da dahil olmak üzere binlerce yıldır vahşi doğada yaşadı. Arkeolojik araştırmalar, Neolitik Çağ’da insanın evrimi sırasında çadırları icat ettiğini ve bunları taşınabilir barınak olarak kullandığını söylüyor. Çadırlar genellikle çöl ve engebeli arazilerde kullanılıyordu ve hava koşullarından ve yırtıcı hayvanlardan koruma sağlıyordu. Bu yaşam tarzı, dünyanın bazı bölgelerinde, özellikle de Suriye ve genel olarak Ortadoğu da dahil olmak üzere hâlâ hayvancılıkla geçinen kabileler arasında günümüze kadar varlığını sürdürüyor. Ancak bu kabilelerin yaşamlarının doğası ve ekonomik faaliyetleri ve çalışma alanlarının dayattığı sosyal sistemler bu tür konutları zorunlu kılmaktadır. Bir kısmının ulaşım yerlerine yakın şehirlerde evleri var ve kendi üyeleri arasında organize olacak şekilde buralara sığınabiliyorlar. Ama çadırlar da onların hayatının vazgeçilmez bir parçası.
Savaşın dayattığı kamplar
Filistin’de özellikle Nekbe’den günümüze kadar yaşanan savaşlar nedeniyle yerleşim alanlarından göçler zorunlu hale gelmiştir. Kamplar, İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaşta bugüne kadar Arap- İsrail çatışmasının kızışmasıyla dalgalar halinde yerlerinden edilen Filistinlilerin, ardından da rejim ve müttefiklerinin kendisine karşı ayaklanan bölgelere karşı şiddet kullanmakta ısrar etmesi ve devam eden savaşa çok sayıda tarafın müdahalesi nedeniyle yerinden edilen Suriyelilerin resmi mekânı haline geldi. Büyük bir kısmı, tamamı çadırlardan oluşan kamplarda yaşamaya başladı. Suriyeliler, geçici yaşam için (ancak on iki yılı geçti) yurt içinde ve komşu ülkelerdeki kamplara, insani yardım kuruluşlarının, hükümetlerin sağladığı ya da bireylerin ellerinde bulunan kumaş ve artıklarla kendi yaptıkları çadırlarla çeşitli şekillerde yaptıkları çadırlara dağıldı. Kalıcı hale gelmek üzere olan geçici yaşamlarının ve bununla birlikte çektikleri acıların sona ereceğine, altyapı ve kamu tesislerine sahip, hükümetlerin yaşamlarını garanti altına aldığı düzenli evlerde, mahallelerde ve şehirlerde yaşamaya geri döneceklerine dair, uzaktan da olsa bir umut ışığı bile kalmadı.
10 Kasım 2023’te Gazze Şeridi’nden ve Gazze’nin kuzeyindeki diğer bölgelerden güney bölgelerine doğru kaçan Filistinli aileler bir yol boyunca yürüyor (AFP)
Kalıcı konutlar, insanın gelişimi sırasında icat edildiği için, onun korunma ve güvenlik ihtiyacını karşılarken, daha sonra önce konfora, sonra lükse ulaşmak üzere evrilerek, bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye farklılık gösteren bugünkü biçimine ulaştı. Evlerin mimarisini yenileyen ve şu veya bu kategorideki insanların değer ve bilişsel sistemine göre yaşamanın gereksinimlerine uygun olarak mühendislik ve mimari hayal gücünü geliştiren kültür halini aldı. İnsani değerleri mekanla yalnızca insanlar ilişkilendirir. Ev, anlamı itibariyle, bireyin içinde ikamet ettiği, aile kurduğu, çocuklarını yetiştirdiği ve onlara gelecek hayalleri kurduğu, vatan denilen yere ait bir coğrafyaya yerleşmek anlamını içermektedir. Hayatının çoğunu bu gelecek için çalışarak geçiriyor. Barınma ise İnsan Hakları Bildirgesi ve ülke anayasaları tarafından tanınan bir insan hakkıdır. Ama Bugün Gazze’de, öncesinde genel olarak Filistin’de, bunun dışında Filistin halkı açısından ve son yıllarda Suriye’de olduğu gibi bugün yaşananlar, ister yoksul ülkelerde yaşayanlar, ister vatandaşlarının haklarını umursamayan zalim rejimler tarafından yönetilenler, ister çatışma ve savaş bölgeleri için olsun, bu iddiayı çürütüyor.
Filistin’de özellikle Nekbe’den günümüze kadar yaşanan savaşlar nedeniyle yerleşim alanlarından göçler zorunlu hale gelmiştir. Kamplar, savaşın dalgalar halinde yerlerinden ettiği Filistinliler için resmi bir yere dönüştü.
Çadırın anlamı
Bir insanın tek barınma seçeneği olan çadırda yaşaması ne anlama gelir? Peki geçici yaşamının kalıcı ve sürdürülebilir olması? Kışın çadırları söken, üzerinde uyunan çürük yatakları su altında bırakan fırtınanın, rüzgarların, yağmurların, sel ve karın insafına kalmak, yazın ise ormandaki sineklerin, sivrisineklerin ve böceklerin insafına kalmak ne anlama geliyor? Hayatının asgari alt yapıdan özel ve kamu tesislerinden yoksun olması ne anlama geliyor? Çadırların arasından akan sular ve çamurların yarı çıplak ve yalınayak çocukların oyun alanı haline dönüşmesi ne anlama geliyor? Eğitim sisteminden, okulların inşasından, eğitim süreci için gerekli materyallerin donatılmasından önce okullar, hatta yüzlerce yıl önce yaygınlaşan okullara benzeyen bir şey yok muydu?
Eğer insan, yaşamının çeşitli alanlarında gelişmeye Paleolitik çağdan bu yana, yani üç milyon yıldan fazla bir süre önce başlamışsa, yaşamı ve geçim kaynakları gelişiyorsa, konutu mağaralardan su kaynakları yakınına yerleşmeye doğru ilerlemişse, tarımını geliştirmişse, buralarda çadırdan kulübelere, ardından çevresel malzemelerden inşa edilen konutlara yönelmişse ve dünya şehirlerindeki mevcut konut biçimlerine ulaşmışsa o zaman bu çağda insanların kamplarda yaşamaya ne hakkı var? Binlerce yıllık insani gelişme nasıl baltalanabilir? Bu çağda bazı gruplar nasıl çadırlara geri dönmek zorunda kalabilir?
İsrail saldırıları sırasında evlerinden kaçan yerinden edilmiş Filistinli çocuklar, BM tarafından işletilen bir merkezde kurulan çadırlarının önünde oturuyor (AFP)
Bugün Gazze’deki barbar savaşta da bunu görüyoruz. Yerinden edilmeye ve cehennemden ve ölümden kaçan yüz binlerce insanı karşılamak için nasıl çadırların kurulduğuna tanık oluyoruz. Sanki Filistinliler için çadır hayatı adeta bir kader haline gelmiş gibi, ta ki ister Filistin’de yerlerinden edildikleri bölgelerde, ister Lübnan, Suriye, Ürdün gibi komşu Arap ülkelerinde toplandıkları bölgelerde kurdukları mahalleler kamp olarak anılana kadar. İsrail devletinin kuruluşunun ilanından, ilk yerinden edilme dalgalarından, gelişigüzel yığılmış inşaatlarıyla, mahalleleriyle, altyapılarıyla, aşırı kalabalıklarıyla ve çeşitli yönleriyle sefalet kamplarının kurulmasından bu yana ‘geçici’ yetmiş beş yıl geçti. İlklerin büyük bir kısmı ise konunun unutulmaması ve hakların ölmemesi için anılarını sonraki nesillere devrettikten sonra öldüler.
7 Ekim’den bu yana Gazze’de devam eden savaş gerçeği karşısında İsrailli yetkililer, Gazze Şeridi’ne komşu bazı bölgeleri ve çatışma kuralları dahilinde karşılıklı ateşlerin açıldığı Lübnan sınırına yakın kuzey bölgelerini her yönden tahliye etmeye başladı. İsraillilerin kendilerinden sorumlu bir hükümeti olması ve İsrailli bireyin ona değer vermesi nedeniyle sorumlu yetkililer, şehirlerini ve köylerini tahliye eden İsrailliler için konut ayarlamaya ve onları güvence altına almaya başladı. Ama bunu nasıl yaptı? Birçoğu, modern yaşamın gerektirdiği her şeyin kendilerine sağlandığı otellere ve misafirhanelere nakledildi. Ancak yerleri boşaltılacak kişilerin sayısının artması ihtimaliyle birlikte, onları barındıracak hazır yer kalamayabilecek. Bu nedenle yerinden edilenlere ‘insana yakışır’ barınma sağlanması konusu, toplumun karşı karşıya kalacağı bir sorun haline gelecek ve çadır, geçici bir çözüm sağlayacaktır. Ancak bu tür bir çözüm ve yaşam İsrailliler için kabul edilebilir değil. Bu konudaki konuşmalar ise bazılarını şok ediyor; Çadırda nasıl yaşayabilirler? Bunların birinci sınıf çadırlar olacağını önceden kaydeden çağımızın çadır sektörü gelişiyor. Bazıları, yüksek kalite ve mükemmel verimliliğe sahip birçok farklı tür sunuyor. Nitekim bu bölgede bile sınıfsal ve insani bir farklılık olacak. Suriye’nin kuzeyinde ve civardaki mülteci bölgelerindeki Suriye kamplarına baktığımızda pek çok ilkel çadır biçimini göreceğiz. Çoğu, yerinden edilmişlerin kendileri tarafından yapıldı. İnsani yardım kuruluşları tarafından dağıtılanlar ise sürdürülebilirlik ve iklim faktörleriyle yüzleşme düzeyinde değil ve sayıları da yetersiz. Çünkü savaş ilerledikçe yerinden edilmişlerin sayıları giderek artıyor.
Bu mahallelerin adı kamplar olarak anılıyor. Dünya, savaşın devam ettiği bir ülkede bu büyük sayıyı merak etmiyor. Tüm bu kamplar neden?
Filistin kampları
Dünya, Gazze’yle ilgili medya haberlerini takip ederken, Filistin’de isimleri tekrarlanan kampları, bunların Gazze Şeridi’nde mi yoksa Batı Şeria’da mı olduğunu merak etmiyor mu? İsrail’in 1948’den 1967 yılına kadar işgal ettiği bölgelerden yerinden edilen Gazze sakinleri bile büyük bir nüfus bloğu oluşturuyor. Yalnızca Şerid’de sekiz kamp bulunuyor: Cibaliye, eş-Şati, en-Nuseyrat, Deyr el-Balah, el-Mağazi, Bureyc, Han Yunus ve Refah. İsimleri ve işgal güçlerinin sürekli yerleşim yerleri inşa ederek talan ettiği Batı Şeria’daki kampların isimleri her gün bültenlerde tekrarlanıyor. Batı Şeria’da yirmi dört kampı var ve İsrail güçleri, Gazze’deki savaşa paralel olarak çok sayıda kampa baskın yapıyor. İsimleri haberlerde tekrarlanıyor ve inşaat malzemelerinden yapılmış evlerden oluşan konut kompleksleri haline geldikleri doğru. Ancak bunlar sefalet mekânlarıdır ve zamandan uzak bir yaşam haline gelmenin eşiğindeler. Ancak İsrail, Filistin kimliğini silmeye yönelik gelecek planını gerçekleştirmek için onların peşinde.
15 Ekim 2023’te İsrail’in bombardımanı sonucu Filistinliler evlerini terk ediyor (EPA)
Bu mahallelerin adı kamplar olarak anılıyor. Dünya, savaşın devam ettiği bir ülkede bu büyük sayıyı merak etmiyor. Tüm bu kamplar neden? Adaletsizliğin, baskının, saldırganlığın, işgalin ve yerinden edilmenin tarihini anlatıyorlar. İsrail anlatısı ise insanlığın bilincine nüfuz ederek haklarını ilk savunulan hak haline getiriyor.
Çadır, bu mazlum halkların bilincinde yer almış, acımasız kaderi andıran bir şeye dönüşmüş, kampların geçici olduğu iddiasıyla başlayan bir kader ihtimalinin korkutucu sembolü haline gelmiştir. Bu insanları düzgün bir hayat yaşama, çocuklarının enerjilerine ve gizli yeteneklerine yatırım yapma fırsatlarından mahrum bırakan uzun bir dizi dönüşümle, ‘geçici’de kalıcı bir hayat haline gelmiştir.
Gazzeli yaşlı bir adam, sesi acıdan boğulmuş şekilde, “Bir ev bulana kadar kırk yıl çalıştım. Füzeler evime isabet etti ve onu yerle bir etti. Dünya neden her türlü adaletsizliğe yüz çevirdi?” dedi.
Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir
Orhan Pamuk, Uzak Dağlar ve Hatıralarhttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4697641-orhan-pamuk-uzak-da%C4%9Flar-ve-hat%C4%B1ralar
Milano’da 12.si düzenlenen BookCity Milano (Kitap Şehri Festivali) başladı. Festival, yazarlar ve okuyucuların bir araya gelerek bu yılki teması olan ‘Rüya Zamanı’nı tartıştığı geniş kapsamlı bir etkinlik. Davetli sayısı oldukça fazla, önceki yıllarda olduğu gibi kent genelinde 300 noktada yaklaşık 3 bin 100 davetli halkla buluşacak. Milano Belediyesi ve ‘BookCity’ Derneği tarafından, Corriere della Sera Vakfı, Feltrinelli Yayınevi ve İtalyan Yayıncılar Birliği ile işbirliği içinde düzenlenen bu önemli kültürel etkinlik, edebiyat, bilim ve sanatta rüyaların dünyalarını ele alıyor. Ayrıca, son yıllarda insanlığın şahit olduğu vahşeti her türlü hayal gücünü aşan savaşlar, pandemi ve iklim değişikliği gibi gerçek kabuslara da değiniyor. En azından edebiyat açısından insanlığın geleceği yeniden düşünülmeye çalışılıyor. Bunu başarmak için, organizatör komite bu toplantıları halka açık ve özel kütüphaneler, müzeler, tiyatrolar, hapishaneler, hastaneler, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve üniversiteler arasında dağıttı.
Bu yılki davetli ünlüler arasında, 2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Türk yazar Orhan Pamuk da yer aldı. Pamuk, 15 Kasım Çarşamba günü Dal Verme Tiyatrosu'ndaki açılış gecesine katıldı ve Milano Belediye Başkanı Giuseppe Sala tarafından şehir mührü hediye edildi. Bu, Milano'da ve ardından bazı önemli İtalyan şehirlerinde tur kapsamındaki yeni kitabı Uzak Dağlar ve Hatıralar’ın tanıtımı için de bir fırsat oldu. Pamuk, bu kitapta, çoğunlukla çizimler ve yazılardan oluşan kişisel not defterlerinden bazı sayfaları ortaya koyuyor. Yazar tarafından binlerce sayfa arasından seçilen bölümler, evren ve Pamuk'un edebi eserleri arasında bir yolculuğa dönüşüyor. Günlük olayları, günlük yaşamda gördüklerini ve yaşadıklarını, kendisiyle ve henüz zihninde şekillenmemiş karakterleriyle sürekli diyalogunu kaydediyor.
Kitap yazarken, kelime kelime ilk adım her zaman zihnimde bir resim oluşturmak olur. Anlarım ki asıl görevim, bu resmi netleştirmek ve ona yoğunlaşmaktır. Orhan Pamuk
Resimden vazgeçiş
Bu seçimi, yani metni çizimlerle birlikte sunmayı, mimarlık öğrenimi görürken ve resim ve kaligrafi ile ilgilenirken yaptığı döneme dayandırıyor. 22 yaşında, sanatçı olma umutlarına son verdi ve ardından atölyesini kapattı, fırça ve boyaları bir kenara bıraktı ve yaratıcı enerjisini edebiyata aktarmayı seçti. Sanat sevgisi, kısmen ‘Öteki Renkler’ adlı kitabında toplanan eleştirel yazılarında ve ayrıca ‘Beyaz Kale’, ‘Benim Adım Kırmızı’, ‘Kara Kitap’ ve ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ gibi bazı eserlerinin ‘renkli’ başlıklarında da kendini gösteriyor. Bu romanlar, büyük ölçüde görsel bir doğaya sahip, geniş ve derin bir sanatsal tarih bilgisini ortaya koyar. Pamuk, romanlarında genellikle ayrıntılı tasvirler kullanır. Bu tasvirler, arka plan veya süsleme olarak değil, anlatısal yapılar için işlevseldir ve olay örgüsünü güçlü bir şekilde destekler. Yakın zamanda Corriere della Sera gazetesine verdiği bir röportajda “Kitap yazarken, kelime kelime ilk adım her zaman zihnimde bir resim oluşturmak olur. Anlarım ki asıl görevim, bu resmi netleştirmek ve ona yoğunlaşmaktır” ifadelerini kullandı.
Milan Giuseppe Sala ve yazar Orhan Pamuk, Milano'daki BookCity Festivali etkinliklerinde iken
Son yıllarda sanatsal pratiğin alanlarına doğrudan geri dönme arzusu duyan Pamuk, İstanbul'da ‘Masumiyet Müzesi’ni kurma fikrini, kısmen ‘İstanbul’ kitabının resimli baskısında topladığı otobiyografik çalışmalarında, ‘Balkanlar’ adlı ciltte ve 2007'den itibaren kendi imkânlarıyla yayınlamaya başladığı geleneksel yaklaşımla öne çıkan tablolarda yeniden gündeme getiriyor. Bu ay başında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Uzak Dağlar ve Hatıralar kitabının içeriğini anlamak için ancak bu arka planlara dönülebilir. Elbette bir günlük kitabı, ancak edebi eserlerin yaygın kategorileri arasında sınıflandırmak zordur. Her şeyden önce kelimelerin ve görsellerin birbiriyle temasa geçtiği, burada birleşip burada iç içe geçtiği, bu etkileşimler arasındaki gizli bağlantıları ortaya çıkaran metin resimli bir çalışmadır. Çizim, görsel ve kavramsal olarak çevirisi kişiden kişiye farklılık gösteren bir anlam ve vizyon formüle etmek için kapsamlılıklarıyla birleşene kadar yazıya, yazı da çizime dönüşür. Belki de Roland Barthes bu bütünlüğün yapısal analizini formüle eden en iyi eleştirmenlerden biriydi: "Yazmayı (iletişimsel olan) çizimden (anlamsal olan) ayıran hiçbir şey yoktur, çünkü ikisi de aynı kumaştan yapılmıştır.”
Günlükler ve çizimler
Pamuk, on yıldan fazla bir süre boyunca her gün küçük defterler doldurdu. Süslü bir Bizans minyatüründe olduğu gibi elle çizilmiş ve işaretlerle dolu ikonların eşlik ettiği açıklamalar, seyahatler ve yerler arasında sürekli bir sıra halinde sayfalarda birbirini kovalayan heterojen vizyonlar: İtalya, Amerika, Hindistan ve İstanbul, Penelope'nin mili gibi, sonsuz deniz manzaralarıyla sürekli çözülüp yeniden örülüyor. Yazar, gece gündüz durmadan genişlemesini ve hareketini takip eder, camilerinin akıcılığını ve minarelerinin köşelerini kopyalar ve denizin iki bölüme ayırdığı ruhunu hissetmeye çalışır. Ancak, sadece güzelliğiyle değil, gürültüsüyle, kokularıyla, kozmopolit bir dünyayı mükemmel bir şekilde yansıtan dilleri ve lehçeleriyle de tek takıntısı olmaya devam ediyor. Sonra, bir gün dairesinin penceresinden veya uçağın penceresinden gördüğü birçok manzara, deniz ve arka planda dağlar, Türkiye'deki siyasi haberler ve gerilimler. Son olarak Masumiyet Müzesi'nin açık atölyesi ve her romanın ardındaki, yazarın laboratuvarının bazı yönlerini ortaya çıkaran gizli ritüeller…
Bu arşivden bir seçki (12 kitapçık), Eduardo Pepino küratörlüğünde, Fontanellato'daki Galerie del Laberinto ev sahipliğinde (18 Kasım - 17 Mart tarihleri arasında) bir sergide sunulacak. Rüya gibi göçlerden ve hüzünlü anlardan yoksun değil, şimdiki zamanın bazı bölümlerini bir hafıza arşivinde korumaya yönelik değişken ve anlaşılması zor hipotezleri andıran bir girişim. Bu önermenin ötesine geçsek bile, bu not defterinin, zamanın şiirsel bir şekilde ele alındığı bir araç, sonsuzca yeniden şekillendirilebilen bir malzeme olarak izini sürmek mümkün.
Kelimelerin ve görsellerin birbiriyle temasa geçmesi, burada birleşip orada iç içe geçmesi, bu etkileşimler arasındaki gizli bağlantıları ortaya çıkarıyor.
İçgüdüleri olan bir romancı
Pamuk, yukarıda bahsedilen röportajda şöyle diyor: "Ben bir romancıyım, ama kontrol edemediğim içgüdülerim var. Hayatımda öyle zamanlar oluyor ki, tek istediğim günlüklerime bir şeyler yazmak. Ama başka zamanlar da sadece çizmeye ihtiyacım var. Bir sayfa açıyorum ve elim çalışmaya başlıyor. Bazen biraz depresif hissediyorum ve renkleri ve çizimi kullanmak beni neşelendiriyor. İtiraf etmeliyim ki, içimde yazma ve çizme arzusu çok büyük. Ama bir fark var. Yazarken müzik dinleyemiyorum: odaklanıyorum, analiz ediyorum ve biraz acı çekiyorum. Ama çizerken mutlu hissediyorum. Üstelik o anlarda daha az mantıklı oluyorum, çünkü bedensel hareketlerime uyum sağlıyorum. Bu yüzden gerçekten Rönesans ve ifadeci sanatı seviyorum. Bana göre kavramsal sanat sanat değildir; inşa edilmiş ve iddialıdır. Beni ilgilendiren çizimin fiziksel boyutla ilgisi var. Bu kitaptaki materyalleri, zamansal olmayan bir kriter kullanarak düzenledim. Üstelik, genellikle daha önce yazılmış sayfalara müdahale etmeyi severim. Bugün on yıl önce yazılmış bir defter açabilir ve içinde çizim yapabilir ve başka hayaller ekleyebilirim. Bu tekniği, zaten dolu olan günlüklere yeni metinler eklemede usta olan ABD’li günlük yazarı Henry David Thoreau'dan öğrendim. Genellikle günlerimiz hakkında notlar alırız ve günlüklerimizi kapatır ve o sayfaya asla geri dönmeyiz. Ama ben sayfalarıma çizimler, ikonlar ve ilgili bağlamlarla geri dönüyorum."
Milano'daki ‘BookCity Festivali’ etkinliklerinden
Arka planda, kişisel hayatı, romancı olarak ritüelleri, buluşmaları, yazıları, seyahatleri ve asla onu terk etmeyen İstanbul'u, kitaplarını tanıtmak için yaptığı uzun yolculuklar sırasındaki ruh hali raporları ve müzelere yaptığı yoğun ziyaretler hazır bulunur. Karşılaştığı en büyük zorluk, gerçek mekanı gizemli bir yer haline getirmek, yaşadığı dünyanın içinde saklı başka bir dünyanın varlığını akla getirmek ve görünen ile başka herhangi bir yer arasında var olan ilişkiyi sürekli aramaktı. Bu bağlamda şunları ekliyor: ‘Uzak Dağlar’ Çince'de bir tür manzara resmini tanımlayan bir ifadedir. Ama aynı zamanda hayallerinizdeki, gitmek istediğiniz ama daha önce hiç ziyaret etmediğiniz bir yeri çağrıştırdığı için romantik bir fikre de işaret eder. Gidebileceğiniz bir yer olduğu fikrini ima ediyor. Hacılar diğer tarafta ne olduğunu keşfetmek için uzaktaki dağa doğru yola çıkarlar. Kitap, diğer tarafta görüntülerin ve kelimelerin birleştiği bir cennetin olduğunu öne sürüyor. Bu, kitabımın dokunduğu noktadır. Ama daha fazla açıklamak istemiyorum."
Pamuk, kelimeleri eşlik eden muhteşem çizimlerle, olağanüstü sanatsal yeteneğini ortaya koyuyor. Bu tutkuyu bir kenara bıraktı ve edebiyatı tercih etti, ancak sonunda bu iki tutkuyu birleştirmeyi başardı.
Yazar, bu küçük kişisel defterlerin sayfalarına günlük hikayeleri emanet ediyor ve bunlara yaşamla ilgili en içten düşüncelerini dahil ediyor. Aynı zamanda, dünyanın muhteşem manzaralarıyla birlikte sunduğu duyguları ve hisleri de hatırlatıyor. Uykusuz bir gece, Masumiyet Müzesi'ni yaratmakla ilgili endişelere yenik düşen bir gece; Hindistan'da bir süre yaşamak, her zaman yeni sürprizler sunan ama aynı zamanda tanıdık olan İstanbul'da bir gezinti, ABD’de ders vermek, hatta İtalya'nın büyüsü... Sonra, Türkiye'den gelen bazı haberleri okumaktan duyduğu dehşet, siyasi gerilimler, tehditler, özgürce kendini ifade etme arzusu, bu seçimlerden sonra işlerin nasıl olacağına dair endişeler... Ancak aynı zamanda, denizde yüzmenin keyfi ve yazacağı hikayeler hakkındaki hayalleri, bir köşedeki pencereden uzak dağlara bakmanın mutluluğu, bir sanat eserinde, sonsuza kadar yaşamak istediği güzel bir rüyada…
Milano'daki ‘BookCity Festivali’ etkinliklerinden
Pamuk, kelimeleri eşlik eden muhteşem çizimlerle, olağanüstü sanatsal yeteneğini ortaya koyuyor. Bu tutkuyu bir kenara bıraktı ve edebiyatı tercih etti. Ancak sonunda hangisinin diğerine ilham kaynağı olduğunu bilmeden bu iki tutkuyu birleştirip bir arada yaşatmayı başardı.
Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir
WHO: Gazzeliler salgın hastalıklar sebebiyle ölüm riski ile karşı karşıyahttps://turkish.aawsat.com/ya%C5%9Fam/4697511-who-gazzeliler-salg%C4%B1n-hastal%C4%B1klar-sebebiyle-%C3%B6l%C3%BCm-riski-ile-kar%C5%9F%C4%B1-kar%C5%9F%C4%B1ya
WHO: Gazzeliler salgın hastalıklar sebebiyle ölüm riski ile karşı karşıya
İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesin üçüncü günü olan 26 Kasım 2023’te Gazze’deki el-Şifa Hastanesi’nin önünden geçen Filistinliler (AFP)
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Sözcüsü Margaret Harris yaptığı açıklamada, Gazzelilerin bombardımanlardan ziyade hastalıklardan ölme riski altında olduğunu açıkladı. WHO çocuklardaki bulaşıcı hastalık ve ishal vakalarındaki artışa karşı uyarıda bulunarak, Gazze Şeridi’ndeki sağlık sistemi hızla iyileştirilmezse insanların hastalıklardan öleceğini belirtti.
Şarku’l Avsat’ın Reuters haber ajansından aktardığına göre Birleşmiş Milletler’in güvenilir bir kaynak olarak kabul ettiği Gazze’deki sağlık kurumları, İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği bombardımanlarda 15 binden fazla kişinin öldüğünün doğrulandığını ve bunların yaklaşık yüzde 40’ının çocuk olduğunu bildirdi. Sağlık otoriteleri, enkaz altında da çok sayıda kişinin ölmüş olabileceğinden endişe ettiklerini belirtti.
İsrail’in istatistiklerine göre, İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim’de sınırdaki çitleri geçip yaklaşık bin 200 kişiyi öldürmesi ve 240 kişiyi Gazze’ye rehin almasının ardından İsrail, Hamas hareketini tamamen ortadan kaldırma sözü verdi.
WHO Sözcüsü Margaret Harris, Cenevre’deki Birleşmiş Milletler basın toplantısında, “Sonuçta, eğer bu sağlık sistemini yeniden inşa edemezsek, bombalamalardan bile daha fazla insanın hastalıklardan öldüğünü göreceğiz” ifadelerini kullandı.
Başta ishalli hastalıklar olmak üzere bulaşıcı hastalıkların yayılmasındaki artıştan duyulan korkuyu dile getirdi ve 5 yaş ve üzeri kişilerde enfeksiyon oranının Kasım ayı başlarında normal seviyelerin 100 kat üzerine çıktığına dikkat çekti. Ayrıca “Artık her yerde insanların acil sağlık ihtiyaçları bulunuyor, zira açlıktan ölüyorlar, temiz suları yok ve kalabalıklar içinde yaşıyorlar” ifadelerinde yer verdi.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) Gazze'deki sözcüsü James Elder, video konferans aracılığıyla gazetecilere, Gazze Şeridi’ndeki hastanelerin savaşta yaralanan çocukların yanı sıra kirli su içmekten dolayı mide bozulmasına yakalanan çocuklarla dolu olduğunu belirtti. Ayrıca “Birçok ebeveynle tanıştım, çocuklarının tam olarak neye ihtiyacı olduğunu biliyorlar. Ancak içme suyuna erişimleri yok ve bu onlar için çok zor bir durum” dedi.
Hastanede bacağının bir kısmını kaybeden ve sağlık personeli olmadığı için saatlerce tedavi görmeden yerde yatan bir çocuk gördüğünü anlatan Elder “Diğer yaralı çocuklar da hastanelerin dışındaki otoparklarda ve bahçelerde yatıyordu” ifadelerini kullandı. Ayrıca doktorların kime öncelik vereceği konusunda korkunç kararlar almak zorunda kaldığını belirtti.
Harris, Gazze Şeridi’nin kuzeyinden yerinden edilmiş sivillerin yaşam koşullarına ilişkin bir BM raporuna atıfta bulunarak “İlaç yok, aşılama çalışması yok ve temiz suya, kişisel hijyene veya yiyeceğe erişim yok. Bebeklerde çok fazla ishal vakası görülüyor” dedi. Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki el-Şifa Hastanesi tarafından tanık olduğu çöküşü ‘trajedi’ olarak nitelendirdi ve bazı sağlık personelinin İsrail kuvvetleri tarafından tutuklanmasına yönelik endişesini dile getirdi.
Harris, Gazze’deki hastanelerin yaklaşık dörtte üçünün, yani 36 hastaneden 26’sının, bombardıman veya yakıt yetersizliği nedeniyle tamamen çalışmayı durdurduğunu açıkladı.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة