Suudi Arabistan çölünde keşfedilen deve figürleri araştırmacıları şaşırttı

"Burası kesinlikle büyüleyici bir yer olmalı"

Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)
Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)
TT

Suudi Arabistan çölünde keşfedilen deve figürleri araştırmacıları şaşırttı

Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)
Araştırma ekibi fotoğrafladıkları oymaları netleştirmek için üzerlerine bilgisayarda beyaz çizgiler çizdi (Maria Guagnin)

Arkeologlar, Suudi Arabistan'ın Nefud çölünün güney sınırına yakın bir kayanın üzerinde şaşırtıcı deve tasvirleri keşfetti.

Tasvirlerde bölgede binlerce yıl önce yaşayan, nesli tükenmiş bir yabani deve türü görülüyor.

Öte yandan bu kayadaki eski oymaların üzerine yenileri de yapıldığı için deve tasvirlerini hangi kültürün ne zaman ürettiğini bulmak epey zor.

Almanya'daki Max Planck Jeoantropoloji Enstitüsü'nden doktora sonrası araştırmacı Maria Guagnin, kum tepelerindeki bu kayayı bulmanın da son derece zor olduğunu ifade etti.

Hakemli bilimsel dergi Archaeological Research in Asia'da yayımlanan makalenin de başyazarı olan Guahnin, "Yüzeydeki çıkıntılar birçok farklı döneme ait kaya sanatı örnekleri içeriyor" diye konuştu:

Oymaların çeşitli aşamalarda yapıldığını ve stillerinin de farklı olduğunu görebilirsiniz.

Araştırmacıların tespit ettiği üç kaya çıkıntısında her birinin tamamlanmasının yaklaşık 10 ila 15 gün sürdüğü düşünülen 21 oyma mevcut. Bunlar arasında at ve eşek figürleri de var.

Araştırmaya göre, yakınlardaki kalıntıların radyokarbon tarihlemesi, bu bölgenin Pleistosen (11 bin ila 2,6 milyon yıl öncesi) ve Orta Holosen (5 bin ila 7 bin yıl öncesi) arasında defalarca yerleşimcilere ev sahipliği yaptığını gösteriyor.

Hayvanların kürklerini ve cinsiyetlerini tasvir eden oymaların natüralist stili de onların ne zaman yapıldığına dair ipuçları veriyor.

Guagnin, "Güzelce oyulmuş develerin en dikkat çekici yanı, çoğunun erkek olması" ifadelerini kullandı:

Oymalardan bazıları, erkek devenin ağzından sarkan dullalarını (erkek develerin dişileri cezbetmek için kullandığı bir organ) gösteriyor.

Araştırmacılar bu bilgiye dayanarak oymaların çiftleşme mevsiminde yapılmış olabileceğini öne sürüyor. Uzmanlara göre develerin çiftleşme zamanları kasım ve mart ayları arasında.

Oymaların bu bölgede keşfedilmesi arkeologları özellikle şaşırtıyor. Araştırma ekibi söz konusu bölgenin önemini anlamak için daha fazla araştırma gerekeceğini belirtiyor.

Endişelenmenize gerek yok, sadece dişileri etkilemeye çalışıyor. 🐫 😍

Bu, devenin dili değil. Damağı!

"Dulla" olarak da bilinen bu yapıyı havayla dolduran develer, dişileri etkilemek için ağızlarından dışarı çıkarıp sallarlar. Bu sayede eşleşme şanslarını arttırırlar. 😲 pic.twitter.com/rVCKyq4p9V

Guagnin, "Bilinen bir su kaynağı yok, dolayısıyla insanları buraya getiren başka bir şey olabilir" diyor:

Belki de başka bir yere giderken duraklama noktası oldu. Önemli bir yer olmalı ama henüz bunun nedeninden emin değiliz.

Yine araştırmacıların mekanla ilgili bazı tahminleri var. Guagnin bu oymaların bir çeşit buluşma noktası olabileceği düşüncesinde.

"Altlarında ateş mi yakıyorlardı, ziyafet mi çekiyorlardı, yoksa sadece bakıyorlar mıydı?" diyen bilim insanı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Kaya sanatının işlevi, yalnızca sembolizm ve inanç değildir. Bu, aynı zamanda alanı işaretlemenin de bir yoludur. 'Burada buluşacağız' demektir.

Oymaların arkeolog ekibini şaşırtan bir diğer yanı da olağanüstü boyutlarıydı.

Ekip, bu tasvirlerin dünyada bugüne ulaşabilmiş en eski büyük ölçekli kabartmalar olabileceği görüşünde.

Guagnin, "Kesinlikle büyüleyiciler ve onları epey aşınmış halde gördüğümüzü düşünürsek orijinal alan kesinlikle akıllara durgunluk verici olmalı" dedi:

Gerçek boyuttaki develer ve atlar üst üste iki ya da üç kat halindeydi. Neolitik dönemde burası kesinlikle büyüleyici bir yer olmalı.

Independent Türkçe



Bilim insanları dilin haritasını çıkardı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Bilim insanları dilin haritasını çıkardı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Diliniz kilo vermenizde anahtar olabilir mi? Yeni araştırma sayesinde bilim insanları bunun mümkün olabileceğini söylüyor.

Araştırmacılar ilk kez dilin ve şekerli tatları alan tat reseptörünün üç boyutlu yapısının haritasını çıkardı.

Bu reseptörler tatlı tadı veren çok sayıda farklı kimyasal maddeyi algılayabiliyor ve ekşi ya da acı tatlar için kullanılanlar gibi diğer reseptörlerin aksine çok hassas olmayacak şekilde evrimleşmiş. Bu da enerji ihtiyacımız nedeniyle şekerli gıdalara yönelmemize ve onları arzulamamıza neden oluyor.

Çarşamba günü yapılan açıklamaya göre, bu tatlı tat reseptörünün daha iyi anlaşılması, onu düzenleyecek ve şekere olan iştahımızı değiştirebilecek şeylerin keşfedilmesini sağlayabilir.

Columbia Üniversitesi ve Howard Hughes Tıp Enstitüsü'nde doktora sonrası araştırmacı olan Dr. Juen Zhang yaptığı açıklamada, "Şekerin obezitede oynadığı öncü rol göz ardı edilemez" dedi.

Bugün şekerin yerine kullandığımız yapay tatlandırıcılar, şeker yeme arzumuzu anlamlı şekilde değiştirmiyor. Artık reseptörün neye benzediğini bildiğimize göre, daha iyi bir şey tasarlayabiliriz.

Zhang, Cell adlı akademik dergide yayımlanan bulguların ortak baş yazarı.

Bu dönüm noktasına ulaşmak için Zhang ve ortak yazarları üç yıl çalıştı.

Reseptörü analiz etmek için kriyo-elektron mikroskopi adılı tekniği kullandılar. Dilin ve tatlı reseptörünün 3 boyutlu yapısının görüntülerini yakalamak için elektron ışınları ateşlediler.

İki ana yarıdan oluşan reseptör, sinekkapan bitkisine benzeyen bir bileşen içeriyor. Bağlanma cebi adı verilen bu parçanın yapısını bilmek, bazı insanların tatlılara karşı neden bu kadar hassas olduğunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.

Columbia Zuckerman Enstitüsü'nde baş araştırmacı ve çalışmanın ortak yazarı Dr. Anthony Fitzpatrick, "Bu reseptörün bağlanma cebini kesin bir şekilde tanımlamak, işlevini anlamak için kesinlikle hayati önem taşıyor" dedi.

"Tam şeklini bilerek, tatlandırıcıların neden ona bağlandığını ve reseptörü aktive eden veya işlevini düzenleyen daha iyi molekülleri nasıl geliştirebileceğimizi veya keşfedebileceğimizi anlayabiliriz" diye ekledi.

Tatlı tat reseptörü ağızda bulunmasına rağmen, vücudun her yerinde mevcut. Dolayısıyla, haritalar metabolizmayı inceleyen ek araştırmaları destekleyebilir. Bu araştırma, obeziteye karşı süregelen mücadeleye inanılmaz derecede yardımcı olabilir.

Obezite, her 5 çocuktan birini ve her 5 yetişkinden ikisini etkilediği ABD'de üstesinden gelinmesi gereken büyük bir sorun. Dahası, çok fazla şeker tüketmek kalp çevresinde ve karın bölgesinde daha fazla yağ birikimiyle ilişkilendiriliyor ki bu da kişinin sağlığı açısından riskli bir durum.

Fitzpatrick laboratuvarında araştırma teknisyeni ve çalışmanın ortak yazarı Andrew Chang, "İnsanlara yardımcı olabilmek için bilim anlayışımızı ileriye taşımaya çalışıyoruz" dedi.

Independent Türkçe